27 Kasım 2011 Pazar

Dolce & Gabbana Pour Homme (1994)


Dolce & Gabbana Pour Homme (1994) Markanın erkek parfümlerinden.

Dolce & Gabbana ismini duyunca nedense aklıma şöyle bir tablo geliyor. Fashion TV, yine bir defile yayınlıyor. Ekranda adeta asker disiplini ile yürüyen mankenler. Sıfır beden kadınlar. Neredeyse kemikleri sayılacak zayıflıktan. Erkek mankenler ise çarpık bacaklı ve bol kaslı. Sergilenen  kıyafetler ise günlük kullanımdan ziyade Haute Couture. Yada uç diyebileceğimiz aksesuvarlar. En çarpıcı erkek aksesuvarı olarak da bir çanta dikkatimi çekiyor. Bildiğimiz kadın çantalarından bir farkı yok. Acaba moda yaratıcıları erkekleri kadınsılaştırmaya yada kadınları erkeksileştirmeye mi çalışıyorlar. Yoksa ortaya üçüncü ve tuhaf bir cins mi çıkartmak istiyorlar. Kimbilir gelecekte belki de cinsiyet diye bir şey olmayacak mı? Bu düşüncelerden uzaklaşıp elimdeki Dolce & Gabbana Pour Homme parfümünü kullanıyorum.

Tarz olarak aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında turunçgil patlaması size merhaba diyor. Belki biraz da limon. Hafif ekşiliği muhtemelen üst notalarında kullanılan limon veriyor. Başlangıç çok özel değil diyebilirim. Çoğu parfümde kullanılan turunçgil açılışa benziyor. Bir süre sonra turunçgil geri çekilirken ortaya pudralı, hafif tatlı baharatlar (ağırlık biberde) ile biraz tatlımsı çiçekler kendisini gösteriyor. Bildiğimiz anlamda bir tatlı baharatlı bir yapısı yok. Daha çok turunçgiller ile desteklenmiş erkeksi çiçekler diyebilirim. Son kısımda neyse ki pudralı his azalıyor. En sevdiğim bölüm de buradan itibaren başlıyor. Hafif tatlımsi bir tütün ve odunsular. Böylece de tenden ayrılıyor. Parfümün genelinde rahatsız etmeyen bir tatlılık hakim. Alt notalarında kullanılan tonka fasulyesi bu tatlılığı veriyor büyük ihtimalle.

D&G Pour Homme 1990’lı yılların ortalarında üretimine başlanmış bir fujer. Güçlü, yoğun, erkeksi. Aynı zamanda biraz ferah bile denebilir. Zaten parfümlere meraklı olanların yakından bileceğini düşünüyorum. Çünkü markanın en bilinen ve en çok satılan modeli muhtemelen. Unutmadan söylemek isterim ki 1995 yılında “En iyi erkek parfümü” ödülünü almış. Ayrıca 1996 yılında da Fransa’dan bir ödül almış. İlgimi çeken diğer bir nokta da kadınların bu parfümü sevmeleri. Birçok kadının D&G Pour Homme ile ilgili olumlu izlenimlerini okudum. Bunu da bir not olarak belirteyim.

Biraz da parfümün hoşuma gitmeyen taraflarından bahsedeyim. Başlangıcından sonuna kadar çok büyük değişim göstermiyor. Yani ne bir süpriz yapıyor ne de size küçük oyunlar oynuyor. Çok düz bir kokusu var. Bu durumda bir süre sonra sıkıcı olmasını beraberinde getiriyor. Eğer bir parfümden derinlik ve kompleks bir yapı bekliyorsanız D&G Pour Homme sizi tatmin edemeyecektir.

İkinci olarak orta notalarından itibaren ortaya çıkan pudralı kısım. Pudra abartılmadan ve hafifçe kullanılırsa eyvallah. Ama ayar biraz kaçınca pek hoş olmuyor. Burada da muhtemelen pudramsı yapı kokuyu sabunsu hale getiriyor. Fakat mis gibi bir sabun değil. Daha çok şampuanımsı bir sabunsuluk. Bu da hiç sevemediğim bir durum. Bu sebepten dolayı da pek tavsiye edebileceğim bir parfüm değil. Çok daha iyi seçenekler varken D&G Pour Homme ortalama bir ana akım parfümü olarak yerini alıyor hafızamda. Ayrıca parfümün detaylı bir reformulasyon geçirdiği söyleniyor bloglarda. İlk formulasyonu çok daha başarılı bulunurken, yeni formulasyonun oldukça yapay koktuğuna dair şikayetler var. Büyük ihtimalle benim kullandığım da yeni formulasyon. Artık günümüzde neredeyse moda halini alan ve bütün güzelim parfümlerin içeriklerinde oynama yapıp, onları kuşa çevirme geleneği uzun bir süre daha devam edecek anlaşılan.

Kalıcılık ve farkedilirlik gayet iyi. Bu iki kriter konusunda can sıkıntısı yaşamazsınız büyük ihtimalle. Genel olarak erkeksi bir yapısı var. Bir kadına pek yakışacağını düşünmüyorum. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacaktır. Yazın biraz boğucu olabilir. Denemeden almamak lazım.

Artıları:
+ Sonlara doğru ortaya çıkan tütünsü koku gayet güzel.
+ Kalıcılık ve farkedilirlik durumları fena değil.
+ Genel olarak kadınların sevdiği parfümlerden birisi.

Eksileri:
- Ah o pudramsı sabunsuluk yok mu!
- Çok düz çizgide ilerliyor. Uzun kullanımlarda sıkılma ihtimaliniz yüksek.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/7

25 Kasım 2011 Cuma

Comme des Garçons – Odeur 71 (2000)


Comme des Garçons – Odeur 71 (2000) Markanın unisex parfümlerinden.

Bir buzdolabı nasıl kokar? Ya da fotokopi makinesi. Peki bir lambanın kokusu nasıldır? Tamam son sorum da şu olsun. Tost makinası gibi kokmak istermisiniz? Hayır sevgili parfüm severler. Blog yazarınız kokular ve parfümler yüzünden çıldırmadı. Yani en azından şimdilik. Bu soruları neden sorduğuma gelince.

Parfüm dünyasının en çılgın, uçuk ve benzersiz kokularını yaratan marka hangisi derseniz bu sorunun cevabı benim için açık. Comme des Garçons, gerek konsept gerekse pazarlama anlamında tabuları yıkmaya kararlı gibi görülüyor. Sadece ilginç şişe tasarımlarıyla değil, parfümlerinin içerikleri ile de rakiplerinden farklı bir yerde. Bugükü konuğum markanın iki parfümden oluşan “Odeur” serisinin ikinci üyesi. Peki nedir bu Odeur isimli parfümler?

Comme des Garçons’un “anti-perfume” konseptiyle piyasaya sürdüğü parfümler Odeur serisi. Birincisi 1998 yılında çıkan Odeur 53. İkincisi de 2000 yılında piyasaya sürülen Odeur 71. Peki “anti-perfume” ne demek? Comme des Garçons burada biraz muhalif bir tavır sergileyerek parfüm karşıtı parfümler piyasaya sürüyor. Yani bir tarafıyla kendisiyle çelişirken, bir taraftan da parfüm dünyasına mesaj gönderiyor büyük ihtimalle. “Parfümlere karşı olan bir parfüm üreticisi”

Anladığım kadarıyla “anti-perfume” mottosu, günümüzün modern parfüm endüstrisine bir gönderme. Zaten Odeur 71’i test süresince kafa karışıklığı yaşamadım dersem yalan olur. Hatta parfümün açıklanan resmi notalarını gördüğümde nasıl bir şeyle karşılacağımı az çok anlamıştım. Diğer yazar arkadaşlarımın aksine parfümlerin açıklanan notalarını yazmayı pek doğru bulmuyorum. Çünkü üreticiler tarafından verilen notalar genelde pazarlamaya yönelik küçük ipuçları. Fakat Odeur 71’in notalarını yazmadan edemeyeceğim.

Genellikle parfüm notaları şöyledir: Turunçgiller, limon, bergamot, çiçekler, baharatlar, gourmand elementler, amber, misk vb. Bir de Odeur 71’e bakalım: Elektrik, metal, ofis, mineral, ampulün üzerindeki toz???, fotokopi kartuşu?, yeni kaynak yapılmış alüminyum, tost makinesi, dolmakalem mürekkebi, yeni açılmış kurşun kalem, bambu, salata sosu, sümbül, yosun, tütsü, odunsu notalar…

Şaka yapmıyorum. Odeur 71’in birçok yerde karşınıza çıkan notaları böyle. Zaten Odeur serisi için “Labaratuvar ortamında, mikro teknoloji ile çoğaltılarak oluşturulan inorganik elementler ile doğal elementlerin bir karışımı” diyebiliriz. Bu uzun sayılabilecek girişten sonra geçelim parfümümüze.

Odeur 71, çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış fragrantica’da. İlk sıkıldığında garip çiçekler sizi karşılıyor. Hafif tatlı. Biraz plastiğimsi. Tamemen yapay bir başlangıç. Anlatması zor. Pek sevilesi değil başlangıç. Bir süre sonra tuhaf çiçeksiler devam ediyor. Fakat bu sefer alışması ve sevmesi zor bir koku ortaya çıkıyor. Hastaneye girdiğinizde muhtemelen antiseptiklerden gelen kimyasal bir koku vardır. İşte orta notalar o kokuya çok benziyor. Gerçekten anlaması zor. Hatta dişçi koltuğuna oturduğunuzda etraftan gelen ilaç kokusu vardır. Onu da andırıyor. Ne hastaneleri ne de dişçileri sevmediğim için hoşuma gitti diyemem. Neyse ki alt notalarından itibaren biraz güzelleşiyor. Bu kısımda tanıdık birşeyler algılanabiliyor. Biraz tütsü, odunsu notalar ve misk. Fakat o plastiğimsi-kimyasal his burada da var. Daha fazla anlatmak gerçekten zor. Ancak denemek gerek.

Şu bir gerçek ki Odeur 71 tam bir konsept. Yani bir parfümden daha öte birşey. Bir deneme. Belki de parfümlerle dalga geçme. İşte “niche” markaları biraz da bunun için seviyorum. O anlı şanlı isimleri olan moda markalarının üretttiği parfümler mutlaka belli bir kitleye hitap etmesi gerekir. Parfümleri bir sanat eseri değil de ticari meta olarak görürler. Oysa butik markalar yaratım sürecinde daha özgürler. Çok büyük kitlelere ulaşmak gibi bir dertleri yok. Parfümlerini herkese beğendirmek gibi de. Odeur 71 gibi tuhaf, benzersiz, uç bir parfümü ya Comme des Garçons yada Etat Libre d’Orange üretebilirmiş. Daha önce denediğim hiçbir parfüme benzemiyor. Plastiğimsi, kimyasal, hastane gibi kokan bir koku ne kadar sevilebilir. Evet tarzı hiç bana göre değil. Ama mutlaka çok sevenler olacaktır. Genel olarak herkesin hoşuna gitmeyecek, rahatsız edici, yapay bir kokusu olmasına rağmen, geleceğin parfümlerinin belki de ilk prototiplerinden olan Odeur 71’i yine de denemenizi tavsiye ederim. Fakat büyük boy şişesini alırmısınız bilemem.

Odeur 71’i kimler mi kullanır. Biraz düşüneyim. Hastene çalışanları, dişçiler. Yada ünlü bilim-kurgu dizisi Battlestar Galactica’nın karakterleri. Belki de çılgın bilimadamları.

Kalıcılığı çok yüksek değil. Parfümün sıkıntılı bir tarafı da farkedilirliği. Genel olarak çok hafif ve tene yakın kalıyor. Belki de böyle olması çok daha iyi. Kadın-erkek herkes kullanabilir. Dört mevsime uyabilecek garip bir yapısı var. Denemeden almanızı tavsiye etmem.

Artıları:
+ Çok garip bir konsept. Sırf deneyim olması için bile test edilebilir.
+ Sonlara doğru ortaya çıkan koku fena değil.

Eksileri:
- Çok yapay, çok tuhaf, çok kimyasal, çok hastane gibi kokuyor.
- Sevmesi ve kullanması zor bir kokusunun olduğunu düşünüyorum.
- Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/5

15 Kasım 2011 Salı

Hermes – Un Jardin Apres La Mousson (2008)


Hermes – Un Jardin Apres La Mousson (2008) Markanın unisex parfümü.

Bugün Hermes’in “jardin" serisinin üçüncü parfümü Un Jardin Apres La Mousson’a bir göz atacağım. Geçtiğimiz aylarda “jardin” serisinin sevilen parfümü Un Jardin Sur Le Nil hakkında bir şey yazmıştım. Yurtdışındaki parfüm platformlarından okuyup, anladığıma göre Hermes’in parfümleri oldukça seviliyor ve ilgi görüyor. Tabi markanın isminin bu kadar öne çıkması Terre d’Hermes’in yakaladığı büyük başarısıyla da orantılı bence.

Hermes şimdiye kadar üç farklı özel seri parfüm piyasaya sürmüş. Bu seriler Hermessence, Les Colognes ve Jardin. Hermessence özel serisinde birçok parfüm var. Les Colognes’de ise üç parfüm görünüyor. Jardin serisi ise 2011 yılında çıkan yeni üye ile dört parfümden oluşuyor.

Jardin Fransızca’da bahçe demekmiş. Yani bahçe serisi diyebiliriz bu dörtlü için. Parfümümüzün ismi Un Jardin Apres La Mousson “Muson sonrası bir bahçe” anlamına geliyormuş. Tarz olarak baharatlı-odunsu olarak sınıflandırılmış. Bu tanımlamaya bakıp da kış mevsimine uygun bol baharatlı-odunsu bir koku beklemeyin. Çünkü genel itibariyle ferah, meyvemsi hatta akuatik bile diyebiliriz.

İlk sıkıldığında sizi çok tanıdık bir meyve olan kavun karşılıyor. Açıklanan üst notalarında cantaloupe diye bir nota dikkatimi çekti. Kısa bir araştırmadan sonra cantaloupe’un üstünde dilim çizgileri olan lezzetli ve küçük bir kavun türü olduğunu öğreniyorum. Başlangıç kokusunun nereden geldiği de böylece açığa çıkmış oluyor.  Evet kavun öylesine baskın ki adeta başka bir şeye izin vermiyor. Tam olarak anlatmak gerekirse meyveli sakızlara benzettim. Yani çok doğal ve mis gibi bir kavun kokusu değil. Biraz yapaylık hissediliyor. Sanki zorlama bir kokusu var. Bir süre sonra kavun biraz geri çekilirken, hafif tuzlu, akuatik bir esinti ekleniyor. Birazda meyveli odunsular. Evet Mousson’u anlatmak için bu kadarı yeterli. Çünkü daha fazla anlatılacak bir kısmı bulunmuyor.

Parfümümüz bence kesinlikle bir meyveli-akuatik. Hafif tatlı kavun, başlangıçtan sona kadar hep baskın. İlk anlardaki kullanımını pek sevmesemde sonlara doğru tuzlu deniz kokusu ve odunsularda eklenince daha bir sevilesi hale geliyor. Hermes’den çok daha güzel ve lezzetli bir kavun aroması beklerdim. Yine de çok temiz, hafif, yumuşak ve dolgun bir parfüm. Kibar ve basit. Belli bir kalitenin üzerinde olduğu tartışılmaz. Karşımızda ucuz bir meyveli market kokusu yok. Ama muhteşem bir parfüm de değil. Mousson’un kokusu bana deniz kenarında kesilip dilimlenen bir kavunu hatırlattı nedense. Ahh yaz mevsimi…

Mousson’un tasarımcısı ünlü burun Jean Claude Ellena. Fakat bir çok yorumcu tarafından çok eleştiriliyor Mousson. Anladığım kadarıyla kullanılan yapay kavun kokusu insanlara itici geliyor. Hem kavunun tadını hem de kavun kokusunu seven birisiyim. Ama buradaki kullanımı çok da başarılı değil ne yazık ki. Ünlü parfüm kritikçisi Chandler Burr’de Mousson’u eleştirenler arasında. Ayrıca beş üzerinden bir yıldız verdiğini de söyleyeyim küçük bir dedikodu olarak.   

Kalıcılık olarak bende iyi sonuç verdi. Farkedilirlik olarak ortalama. Kendisini hissettiriyor. Yine de saldırgan bir tarzı yok. Hafif, meyveli, akuatik yapısından dolayı ilkbahar-yaz mevsimi için daha uygun olacaktır. Unisex olarak piyasaya sürülmüş. Evet bende katılıyorum. Hem kadınlar hem de erkekler kullanabilirler. 35 yaş ve altı kişilere daha çok yakışacaktır. Pek olgun bir kokusu yok. Ortalama bir meyveli parfüm olarak hafızamdaki yerini alıyor. Un Jardin Sur Le Nil çok daha başarılı bana göre.

Artıları:
+ Kavun temalı parfümleri sevenlerin oldukça hoşuna gidecektir.
+ Sonlara doğru ortaya çıkan tuzlu akuatik his gayet güzel.

Eksileri:
- Biraz fazla basit bir kavun kullanımı var.
- Kusursuzu arayan parfüm severleri pek tatmin edemeycek.
- Ünlü tasarımcı Ellena’dan daha başarılı bir eser beklerdim.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/6

9 Kasım 2011 Çarşamba

Gucci - Gucci Pour Homme II (2007)


Gucci - Gucci Pour Homme II (2007)

Gucci parfümü deyince aklıma her zaman Gucci Pour Homme geliyor. Belki de kokusunu başarılı bulduğumdan. Yada kalitesi ve olgun tavrından dolayı. 2000’li yıllardan sonra üretilmiş bu çok başarılı parfümün 2007 yılında ikincisi çıkarıldı. Yani bir devam parfümü. Ama abisi Gucci Pour Homme’a çok benziyor dersem doğru olmaz. Gucci Pour Homme II’nin şişesinin mavi olduğuna aldanıp akuatik, deniz gibi kokan bir parfüm beklemeyin. Tarz olarak odunsu-baharatlı diye sınıflandırılmış. Geçelim detaylara.

İlk sıkıldığında tatlı meyveler hissettim. Ama sanki daha çok meyveli-çiçeksi gibi. Açıklanan üst notalarına baktığımda menekşe ve bergamot görünüyor. Sanırım bu hissi menekşe veriyor. Başlangıç çok tanıdık, temiz, tatlı ve modern. Bir süre sonra orta notalar kendisini gösteriyor. Bu andan itibaren tam bir baharat etkisi hakim. Başlangıçtaki tatlılık bu kısımda da aynen devam ediyor. Aromatik baharatlar gayet güzel. Son olarak da yumuşak odunsular ve birazcık tütün var sanki. Bu kısımda tatlılık biraz azalıyor. Aslında iyi de oluyor.

Gucci Pour Homme II’de bana göre ana tema tatlı aromatik baharatlar. Baharat derken biber ağırlıklı olarak kullanılmış. Fakat öyle keskin bir şekilde kullanılmamış. Çok yumuşatılmış ve tatlandırılmış. Birazda tarçın var sanki. Bu kısım abisi Gucci Pour Homme’u hatırlattı bana. Belki de isminden ötürü küçük de olsa benzer taraf olsun istenmiş olabilir.

Parfümümüzde bariz bir tatlılık var. Şekerli, ağır yada baygın bir kullanım yok. Tam sınırda. Dozu iyi ayarlanmış. Onun dışında temiz, sakin, kibar, efendi, modern bir kokusu var. Bu parfümü kullanıp da nefret edecek birisini bulmak zor. Çok güvenli kokusu. Günlük kullanım dışında ev yada ofis kullanımı için çok uygun. Muhtemelen çok güzel tepkiler alacaksınız çevrenizdekilerden. Hatta kız arkadaşınız ile ilk buluşmanız için de güzel bir seçenek. 

Gucci Pour Homme’un eksik yönleri yok mu? Tabiki var. Mesela çok düz çizgide ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor kokusu. Bu anlamda hayal kırıklığı yaşadım. Gucci Pour Homme ve Envy For Men’deki kompleks yapıyı düşündüğümde, daha çok özenilebilirmiş diye içimden geçirdim. İkinci olarak kokusu biraz fazla “iyi çocuk” tarzında. Gucci muhtemelen çok satacak ve herkesin sevebileceği gibi bir parfüm üretmek istemiş. Yani bir anlamda tribünlere oynamış. İsteğini gerçekleştirse de çok yaratıcı veya etkileyici olmayan bir koku ortaya çıkmış. Ama yine de kesinlikle kötü bir parfüm değil. Hatta arkadaşlarınıza gönül rahatlığıyla “acaba beğenir mi” diye düşünmeden hediye edebilirsiniz.

Kalıcılığı bence yeterli. Ama farkedilirliği en büyük eksikliklerinden birisi. Tende zayıf kalıyor. Kendisini pek gösteremiyor. Yani farkedilirliği epey düşük. Zaten onun için dışarıda kullanımdan çok ev-ofis içerisinde kullanmak daha iyi sonuç verecektir. Hem baharatlı hemde yumuşak, hafif tarzından dolayı çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Gucci Pour Homme daha çok 30 yaş üzeri arkadaşlara uygunken, Gucci II 30 yaş altına daha iyi gider diye düşünüyorum.       

Artıları:
+ Tatlı baharatlı kokusu çok modern, temiz ve yapaylık barındırmıyor.
+ Bu parfümü beğenmeyen zor çıkar diye düşünüyorum.
+ İyi bir hediye olacağı kesin.

Eksileri:
- Başından sonuna çok değişmeyen yapısı biraz şaşırttı beni.
- Farkedilirliği düşük.

Koku Güzelliği:10/7   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/5

3 Kasım 2011 Perşembe

Serge Lutens – Ambre Sultan (1993)


Serge Lutens – Ambre Sultan (1993) Markanın en ilgi çeken parfümlerinden.

Bugün özel bir markanın özel bir parfümününden bahsedeceğim. Parfüm meraklılarının, parfüm severlerin, güzel kokulu suların sihrini bir kere tatmış insanların Serge Lutens markasını bilmemeleri bence büyük bir eksiklik. Çünkü bu marka, ortaya çıkması ile bence parfüm dünyasında küçük çaplı bir deprem yaratmış durumda. Hatta kuralların yeniden yazıldığı bir oyun oynuyor. Gördüğüm, okuduğum kadarıyla da bu oyunda gayet başarılı. Ambre Sultan ise markanın en sevilen, en çok ilgi çeken ve hakkında en çok konuşulan parfümlerinden birisi.

Öncelikle isminden başlayalım. Anlaşılacağı üzere parfümümüz amber merkezli. Amber nasıl bir kokuya sahip derseniz anlatması zor. Anlamanın en kolay yolu bazı camilerimizin önünde küçük şişelerde satılan versiyonunu koklamak. Tabiki oralardaki amber kokusu Ambre Sultan’daki amber kalitesini hiçbir zaman veremeyecektir. Ama en azından bir fikir verebilir size amberin kokusuna dair. Sultan ise bildiğimiz Osmanlı döneminde de kullanımına rastladığımız Sultan. Yani Serge Lutens bu isimle tamemen doğu kültürüne bir gönderme yapıyor. Zaten kokusunu kullanmaya başladığınızda isminin neden Ambre Sultan olduğunu anlıyorsunuz. Genel olarak baharatlı bir amber parfümü. Geçelim detaylara.

İlk sıkıldığında tatlı bir amber sizi karşılıyor. Genellikle alt notalarda parfümlerin kalıcılığını arttırmak için kullanılan amber burada henüz üst notalarda size merhaba diyor. Fakat amber geri planda kalırken keskin otlar (herbal) ve reçine ön planda. Hatta dikkatlice kokladığınızda bariz bir çam reçinesi kokusu alıyorsunuz. Çam ağaçlarının üzerinde olan reçineyi bilmeyenimiz azdır. İşte başlangıç bana bu hissi verdi. Zaten kendi internet sitelerinde reçinemsi bir yapısı olduğundan bahsetmişler. Fakat bir Polo Classic’deki gibi çam ağacı kokusu beklemeyin. Daha derin ve amber etkisindeki çam reçinesi diyebilirim. Geçelim orta notalara.

Bu kısımdan itibaren reçinemsi otsu koku geri çekilirken ortaya hafif tatlı, egzotik baharatlar çıkıyor. Amber yine altlardan kendisini hissettiriyor. Bu baharatlı amberli bölümüde gayet derin ve karanlık. Denge müthiş ayarlanmış. Son kısıma geçildiğinde ortada sadece bir amber kokusu kalıyor. Ama ne amber… Zaten yurtdışındaki parfüm platformlarındaki yorumcuların “şimdiye kadar yapılmış en iyi amber temalı parfüm” övgülerinin altında sanırım o nefis amber kokusu var. Ne baygınlık verici, ne de ucuz kokan. Tam olması gerektiği gibi. Yani sonuç olarak şöyle özetleyeyim: Reçinemsi, otsu bir başlangıç, baharatlı amber ve amber… Parfümün her bölümünde muhtemelen amberden kaynaklanan bir tatlılık var. Fakat kesinlikle iç bayan yada şekerimsi bir tatlılık değil. Çok yerinde kullanılmış bir tatlılık.

Artık şuna eminim ki 2000’li yıllar parfüm dünyasının dönüm noktalarından. Özellikle batı medeniyetinin 2000 yılı merakını zaten 11 sene önce bol bol görmüştük. 2000 sayısının çok özel bir anlamı olmasa da, ona yükledikleri anlam (Millennium) o zamanlar bana hayli garip gelmişti. Sanki 2000 yılına gireceğimiz gün bütün dünya değişecekti. Savaşlar, açlık ve düşmanlıklar bitecek, bir üst bilinç seviyesine çıkacaktık. Ama gerçek hiçte bize sunulan gibi değilmiş. Aradan geçen 11 yılda bunu anlamış durumdayız. 


2000 yılının parfümler anlamında nasıl bir değişimi getirdiğini Ambre Sultan’ı kullanınca daha iyi anladığımı sanıyorum. Her ne kadar 1993 yılında piyasaya çıktıysa da zamanının ötesinde bir parfüm olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sanki daha 1990’lı yılların başlarında parfüm endüstrisinin geleceği noktayı sezmiş ve adeta öncülük eden bir parfüm piyasaya sürmüş Serge Lutens.

Ambre Sultan’ı bu kadar özel yapan ne? Bu soruya cevabım “doğu etkisi” olacaktır. Parfüm markaları özellikle 2000’li yıllardan itibaren yoğun bir şekilde doğu kültürüne göndermeler yapan parfümler üretmeye başladı. Hatta bu durumun ilk örneklerinden sayılabilecek marka Yves Saint Laurent diyebiliriz. Ünlü modacının doğu kültürüne olan ilgisini diğer bir yazımda kısaca değinmiştim. Ve artık 2011 yılı itibariyle birçok ana akım ve niche parfüm markası doğu etkileri olan parfümler piyasaya çıkarıyorlar. Ağrılık olarak amber ve öd (oud) temaları kullanılıyor. Özellikle batı toplumlarında son yıllardaki mistik, gizemli doğu kültürlerine ilgi arttıkça, parfüm markaları da bu alanlarda eserler veriyorlar. Ambre Sultan’da bence tam da böyle bir tema düşünülerek üretilmiş.

Ambre Sultan’ı giydiğim zaman sanki kendimi dar ve gizemli Mısır sokaklarında geziyormuş gibi hissediyorum. Yürümekten yorulmuşum. Bir nargile kafe görüyorum. İçeride nargile içip, sohbet eden kızlı erkekli masalar. Bazıları yer sofraları gibi minderlerde oturuyorlar. Bende bir köşeye geçiyorum. Bir nargile söylüyorum. İçerisi nargilelerin dumanıyla dolu. Garip bir şekilde rahatsız etmiyor beni. Gözüm duvarlara takılıyor. İslam sanatında sıkça kullanılan çiniler duvarları süslemiş. Batı medeniyetinin doğu kültürlerini ve felsefelerini neden bu kadar merak ettiklerini biraz daha iyi anlıyorum.

Ambre Sultan’ı giydiğim zaman Fas’ın kapalı çarşısında yolumu kaybetmiş gibiyim. Yada Yemen’in sonu gelmeyen çöllerinde gece ateşin başında bedevilerle çay içiyorum sanki. Çöllerde gündüzler ne kadar sıcaksa gecelerde bir o kadar soğuk. Ambre Sultan tam da o soğuk çöl geceleri için tasarlanmış sanki. Pakistan’da baharat satan bir dükkanın kapısından içeriye girdiğinizde burnunuza gelen o tarif edilemez kokuların bir karışımı gibi Ambre Sultan. Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış.

Parfümümüzün EDP olması kalıcılığını gayet iyi hale getirmiş. Bir günden fazla teninizde kendisini hafif hafif hissettiriyor. Farkedilirlik başlarda gayet yüksek. Daha sonra normal seviyenin biraz üstünde kalıyor. Size tavsiyem çok fazla sıkmamanız. En fazla üç dört fıs yeterli olacaktır. Yeterince güçlü bir yapısı var. Sonbahar-kış mevsimi için harika olacaktır. 25 yaş üstü herkese tavsiye ederim. 

Kimi kaynaklarda kadın parfümü olarak geçse bence tam bir unisex. Erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Hatta bana bir parça erkeksi bile geldi.  

Artıları:
+ Ambre Sultan bir parfümden çok bir seyahat yada deneyim bana göre.
+ Özellikle orta notalardaki baharatlı amber kokusuna bir daha başka bir parfümde rastlayabilirmiyim şüpheliyim.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Sonlara doğru tek başına kalan amber kokusu bazı kişiler için sıkıcı olabilir.
- Her yerde bulabilmeniz zor. Bulsanız bile fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/8   Kalıcılık:10/8   Farkedilirlik:10/8