29 Mayıs 2013 Çarşamba

Joop – Go (2006)



Joop – Go (2006)

1944 yılında doğmuş Wolfgang Joop. Almanya kökenli. Üniversitede pazarlama psikolojisi okumuş. Fakat asıl yapmak istediğinin bu olmadığını kısa sürede anlamış. Daha sonra Berlin'de moda tasarım bölümünde okumuş. 1978 yılındaki tasarım serisi büyük ün kazandırmış ona. Ünlü olup tanınmasını bu tarihe borçlu diyebiliriz. Ve sonrasında başarı basamaklarını tırmanmış Wolfgang Joop. Hatta markasının isminin sonuna ünlem işareti koyarak, kendisini rakiplerinden ayırıyor.

1987 yılında parfüm işine giren Joop!, 2013 yılı itibariyle 35 civarında parfüme imza atmış. Coty ile sözleşme imzalayan Joop'un bütün yeni parfümlerine bu marka imza atıyor. Bugün inceleyeceğim Go'da Coty şirketi tarafından üretilmiş. Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Bence de doğru bir sınıflandırma. Tanıtımı ise şöyle: "Neşeli, tutkulu, tensel bir koku. Hayattan zevk alan özgür ruhlu erkekler için tasarlanmıştır. Sıcak, odunsu, baharatlı ve erkeksi."

Parfümü ilk sıktığımda karşıma tatlı turunçgiller ve tatlımsı meyveler çıkıyor. Portakal-mandalina benzeri turunçgiller çok güzel diyebilirim rahatlıkla. Aslında daha çok modern meyvemsi açılışı var. Gayet doğal, aromatik ve ferah. Üst notalarını sevdim Go'nun. Orta kısma geçilince turunçgillerin etkisi kalmıyor. Onun yerine tatlımsı meyveler geçiyor. Açıklanan notalarında rhubarb isimli tropikal meyve var. Sanırım bu tatlımsı meyvemsilik rhubarbdan geliyor.  Orta kısımda parfüm biraz daha tatlanıyor ve şekerli hale geliyor. Alttan alta baharatlar da hissediyorum. Azıcık da şekerli menekşe. Orta kısım yapay ve çok ilginç değil. Alt notalarında yapay odunsuların ağırlığı daha da artıyor. Son kısmını hiç sevmedim Go'nun.


Go, günümüzün modern, tatlı, meyveli parfümlerinden birisi. Ana ekseni rhubarb ve turunçgiller oluşturuyor. İkinci baskın öğe ise yapay ve plastiğimsi odunsu notalar. Orta kısımdan itibaren kendisini gösteren plastiğimsi yapaylık, öncelikle rhubarb meyvesi ile sonrasında odunsu notalar ile devam ediyor. Yumuşak tatlı baharatlar çok baskın değil. Ayrıca erkeksi çiçekler de bazen kendilerini gösteriyor.

Go, yüksek kaliteli bir parfüm değil. Orta kısımdan itibaren beliren plastiğimsi yapaylık, parfümün en temel sorunu. Sanırım parfümün de bu kadar vasat olmasının en büyük sorumlusu. Bir marka neden bu kadar göstere göstere yapaylığa prim verir ve kaliteyi düşürür? Anlamak zor.

Aslında tahmin ediyorum. Joop!, Go ile genç erkekleri hedeflemiş. Modern, canlı, pozitif. Tam bir piyasa parfümü diyebilirim. Çoğu insanın beğenebileceği yapıda. Amaç çok satan ortalama modern bir parfüm ise Go bunu başarabilir. Ama anladığım kadarıyla Go büyük ticari başarı yakalayabilen arkadaşlardan değil. Çok fazla kullanana rastlamadım. Sanırım Jump'ın gerisinde kalmış. Tabiki markanın en büyük hiti olan Joop! Homme'u saymıyorum bile.

Go, her kullanışımda, orta notalarından itibaren hissedilir derecede baş ağrısı yaptı. Bir tarafım Go'yu sevmek isterken, diğer taraftan bütün gün baş ağrısı ile uğraşmak hoş olmuyor. Onun içindir ki Go, hiç bir zaman tercih edeceğim parfümlerden değil.


Açıklanan notalarında rhubarb isimli tropikal meyve olduğundan bahsetmiştim. Bu meyve Givenchy'nin popüler parfümü Xeryus Rouge'da da kullanılmış. Zaten orta kısımdan itibaren Xeryus Rouge'a biraz benziyor. Her iki parfümdeki yapay plastiğimsi odunsu notalar ve rhubarb, yakın kokular olduklarını düşündürdü. Hatta Xeryus Rouge'da aynı şekilde baş ağrısı yapmıştı bende. Acaba fail rhubarb mı? Kim bilir.

Günlük kullanıma rahatlıkla uyabilecek hatta güvenli sayılabilecek parfümlerden Go. Eğer sizde baş ağrısı yapma riskini göze alıyorsanız, etraftan güzel tepkiler geleceğini düşünüyorum size. Özellikle başlangıcı gayet başarılı.

Bazı yorumcular Go'yu ferah ve yaz mevsimi için ideal olarak anlatmışlar. Bence başlangıcı dışında o kadar da ferah kokusu yok. Hatta bol şekerli yapısı, sıcak yaz günlerinde rahatsız edici bile olacaktır. Zaten sıcak günlerde denediğimde pek iyi sonuçlar alamadım. Fakat akşam serinliğinde daha güzel durdu üzerimde Go. Onun içindir ki yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Şişesinin yeşil olduğuna bakıp da yeşil çiçeksi bir parfüm beklemeyin. Çünkü değil.  Tabiki menekşe kısmını saymazsam.


Go'yu bir çok ana akım markaya işler yapan Sophie Labbe tasarlamış. Luca Turin'in kitabında Go, güllü turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir yıldız verilerek çok kötü bulunmuş.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.

Eksileri:
- Orta kısmı çok yapay.
- Son kısmı sıradan.
- Fark edilirliği zayıf.
- Baş ağrısı yapıyor.

Koku Güzelliği: 10/5

24 Mayıs 2013 Cuma

Creed – Tabarome Millesime (2000)



Creed – Tabarome Millesime (2000)  Markanın erkek parfümlerinden.

1874 yılında Oxfordshire-İngiltere'de doğan bir çocuk, ilerleyen yıllarda dünya siyasi tarihinin önemli simgelerinden birisi olacaktı. Babası İngiliz aristokrasisine mensup Lord olan bu çocuk, 1895 yılında Kraliyet Harp Okulu'nu bitirdi ve teğmen olarak görevine başladı.

Orduda görev yaptığı sırada İngiliz sömürgelerindeki isyanların bastırılmasında etkin rol oynadı. Hindistan, Mısır ve Sudan'da savaşlara katılmış, madalyalar almış başarılı bir askerdi. Diğer taraftan savaş muhabirliği yapıyordu. Çalıştığı gazetede makaleler yazdı. Ordunun bu ülkelerdeki yanlışlarını yazması, bir çok kişinin hoşuna gitmemişti. İlerleyen yıllarda ordudan ayrılıp, gazeteciliğe ağırlık verdi. Gazetecilik alanında da kendisini hemen gösterebilmişti. Kısa sürede Londra'da tanınan bir kişi oldu. Aynı babası gibi Muhafazar Parti'ye üye oldu. Milletvekili seçilmesi uzun sürmemişti. Kendisine kurulan hükümette Sömürge Müsteşarlığı verildi. Sonrasında önce bakanlık, nihayetinde de başbakanlığa kadar yükseldi. Ve İngiltere'nin gelmiş geçmiş en önemli başbakanlarından birisiydi şüphesiz.

İlginç anektodları ve sözleri olan Winston Churchill'in en sevdiklerimden birisi ise şu: "Kapitalizmin doğal ahlaksızlığı, nimetleri adaletsiz paylaşmasıdır. Sosyalizmin doğal fazileti ise sefaleti eşit paylaşmasıdır." Tarihe mal olmuş şahsiyetlerden olan Winston Churchil'i aslında fikir adamı olarak da düşünebiliriz. Böylesine önemli kişilikten esinlenmiş Creed'in Tabarome Millesime parfümü.


Yüksek kaliteli purolara ve brandy içkisine düşkünlüğü herkesçe biliniyor Winston Churchil'in. Tabarome Millesime'de ilhamını Churchill'in bu iki tutkusundan almış. Tabarome kelimesi tütün ve aroma kelimelerinin birleşiminden türetilmiş. Kendi sitelerinde odunsu-yeşil olarak sınıflandırılmış. Tanıtımı ise şu cümlelerle yapılmış: "Kadın ve erkek için zengin, sıcak, tensel koku ile turunçgil ferahlığının mükemmel dengesi. Orijinal, tensel ve sofistike."

Tabarome Millesime'i ilk sıktığımda karşıma buruk turunçgiller çıkıyor. Muhtemelen bergamot, mandalina veya portakaldan geliyor. Çok ilginç yada farklı değil başlangıcı. Sevdiğimi söyleyemem. Bir süre sonra orta kısma geçiliyor. Turunçgil teması aynen devam ediyor. Bu andan itibaren yumuşak baharatlar (zencefil) ekleniyor. Yani kokusu turunçgilli zencefil halini alıyor. Ayrıca Creed'in bazı parfümlerinde rastladağım yapay-parlak ambergris ile karşılaşıyorum. Fakat hiç iyi sonuçlar vermiyor buluşma anı. Zencefilli portakal güzel olsa da yapay ambergris hiç hoş olmamış. Orta notalarına da çok ısınamadım. Gelelim sonlara. Alt notalarda yumuşak tütün kokusu kendisini hissetiriyor. Odunsu notalarda var. Bence parfümün en güzel yeri sonları. Ama o kadar az hissedilir oluyor ki neredeyse algılayamıyorsunuz. Böylece de sona eriyor.

Tabarome Millesime, markanın bilinen parfümlerinden. Denediğim diğer Creed’ler gibi basit bir parfüm. (Bois du Portugal’ı saymazsam) Çok derin yada bol katmanlı değil. Bu anlamda ilk hayal kırıklığımı yaşadım. Ben özellikle tütün aromasına dikkat kesildim. Ama öyle çok yoğun bir tütün kullanımı göremedim. Parfümün genel karakteri metalik-yapay-yeşil zencefilli turunçgiller. Kimi kullanıcılar deriden bile bahsetmiş. Hatta kabe samanı. Ama yok. Bana hiç gelmiyor bu notalar.


Tabarome'un notalarında tütün ve zencefil gibi kış mevsimine yakışacak aromalar var. Ama ilginç bir şekilde öyle ağır ve keskin bir hali yok. Oldukça yumuşak hatta ferah bile diyebilirim. Bu anlamda şaşırttı beni. Yaz mevsiminde bile fazla sıkmamak kaydıyla kullanılabilir. Bu anlamda dört mevsim de kullanılabilecek parfümlerden.

Tabarome Millesime'in resmi tanıtımları genellikle lüks İngiliz Erkekler Kulübü teması üzerinden işlenmiş. Yani belli bir yaşa gelmiş, rafine, yüksek maddi olanaklara sahip, futbol yerine golfe ilgi duyan, snob erkekler hedeflenmiş. Tütün kokusu da bunun için vurgulanmış muhtemelen. Yani bu tür erkeklerin yüksek estetik duygusuna sahip olduklarını, onun içinde kaliteli purolar içtiklerini bilinç altımıza mesaj olarak vermek istemiş olabilirler. Fakat durum hiç de istedikleri gibi olmamış.

Parfümümüz, bir kere sonları hariç, yüksek kaliteli gibi gelmedi bana. Başlarda az olan yapaylık, orta kısımda burnu zorlar hale geliyor. Markanın başka parfümlerinden olan Silver Mountain Water'a benzettim bu metalik-yapay ambergrisi. Orada da sevmemiştim. Burada da sevemedim. Başlangıcı ve orta kısmını başarılı bulamadım. Sonları ise biraz durumu kurtarsa da hiç yeterli değil.

Özerllikle ten üzerinde denediğimde hiç de güzel bir koku ile karşılaşmadım. Ne yazık ki Tabarome Millesime, koklamaktan zevk aldığım bir arkadaş olamadı. Zaten Creed parfümleri ile bir türlü dost olamıyorum. Tenimde çok yapay olarak kendisini gösterdi. Fakat kıyafetlere sıktığımda nispeten daha başarılı olduğunu farkettim. Yapaylık azalıyordu kumaş üzerinde. Bunu da gözlem olarak vereyim.


Genel anlamda çok büyük değişiklik yaşanmıyor kokusunda. Aynı çizgide ilerliyor. Çarpıcı değil. Benzersiz değil. Bir başka Creed hayal kırıklığı olarak yerini alıyor Tabarome Millesime. Oysaki ne büyük hevesle denemiştim. Bu arada ünlü Amerikalı oyuncu Humphrey Bogart'ın da Tabarome'u kullanan ünlülerden olduğu geçiyor kaynaklarda.

Luca Turin, kitabında Tabarome'a beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş. Açıkçası yine katılıyorum bu nota. Ve özetle şunları söylemiş: "Ben sıcak koumarin benzeri tütün kokusu beklerken onun yerine geri planında odunsu-turunçgil bulunan güçlü ve kocaman bir odunsu-amber ile karşılaştım. Yanlış etiketlenmiş ve anlamsız."

Parfümün tasarımını altıncı nesil Creed ailesi üyesi Olivier Creed yapmış. Erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş. 25 hatta 30 yaş ve üzerindeki arkadaşlara daha çok uyacak gibi. Fark edilirliği düşük oldu tenimde. Denemeden almayınız, pişman olmayınız.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Sonları başarılı.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Başlangıcını ilgi çekici bulmadım.
- Orta kısmı vasat ve yapay.
- Farkedilirliği yüksek olmadı tenimde.
- Fiyatı çok yüksek.

Koku Güzelliği:10/6

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Bulgari - Omnia Amethyste (2006)



Bulgari - Omnia Amethyste (2006)  Omnia serisine mensup kadın parfümü.

Bulgari'nin 2003 yılında çıkardığı ilginç şişeye sahip Omnia, oryantal bir parfüm olarak raflardaki yerini aldı. Bulgari'nin az sayıdaki kadın parfümünden olan Omnia, beklendiği kadar büyük etki yapamadı denebilir. Genellikle erkek parfümleri ile iddialı olan Bulgari, sanırım bu açığını Omnia serisi ile kapatmaya çalışıyor.

İlk Omnia'dan sonra aynı isimle dört devam parfümü daha piyasaya sürüldü. İkinci Omnia, 2005 yılında Crystalline ismi ile geldi. 2006 yılında ise üçüncü Omnia, Amethyste  adıyla ortaya çıktı. Yani bugünkü yazı konum.

Omnia Amethyste, Fragrantica'da çiçeksi-odunsu-misk olarak sınıflandırılmış. Resmi tanıtımı ise şöyle: "Ametist taşının parıltılı renklerinden esinlenmiştir. Bu EDT, süsen (iris) ve gül bahçelerinin sabah çiyi ile okşadığı sayısız kokuları yakalar. Zarif ve rafine Bvlgari Omnia Amethyste, taze, sıcak, dikkat çeken ve kendini genç hisseden kadınlara adanıyor. Kadının zarif kişiliği saf ve otantik notaların kombinasyonuyla yansıtılıyor. Dengenin simgesi olan ametist, zarafet ve uyum içindeki asil ruhu uyandırıyor. Güçlü kadınsı hali ise ağırbaşlı bir tensellikle ortaya çıkıyor."

Parfümü ilk sıktığımda karşıma pudralı baharatlar (biber) çıkıyor. Buradaki biber, çok yumuşak ve modern. Biraz tatlılık var. Sanki turunçgillerde mevcut. Gayet doğal üst notalar. Güzel bir başlangıcı var. Orta kısımda yeşil çiçekler ağırlığını hissetiriyor. Sabunsu sayılabilecek bu yeşil çiçekler biraz akuatik hava da veriyor sanki. Ferah çiçekler dersem yanlış olmaz orta kısım için. Son kısımlarda büyük değişikliğe uğramıyor kokusu. Orta kısımla benzer yapıda alt notalar. Sadece yumuşak odunsu notalar ekleniyor ferah beyaz çiçeklere. Böylece de tenden ayrılıyor.


Omnia Amethyste, anladığım kadarıyla ferah, akuatik, sabunsu beyaz çiçeklerden oluşuyor. Bu anlamda basit bir kokusu var. Çok kompleks yada derin değil. Parfümün başlangıcından itibaren ortaya çıkan pudramsılık, sabunsu his yaratıyor geneli itibariyle. Açıkçası çok sevdiğim bir durum değil bu tarz sabunsuluk.

Omnia Amethyste'i bir süredir kullanıyorum. Kadın parfümü olarak piyasaya sunulmuş. Hatta kokusu da güçlü feminen unsurlar barındırıyor. Yani bir erkeğe uyacağını sanmıyorum. Bana Maison Francis Kurkdjian'ın o steril hissi veren beyaz çiçek kullanımını hatırlattı. Tabiki onlar kadar yüksek kaliteli olduğunu söyleyemem. Hatta hafiften Ineke - Derring-Do'ya bile benzettim o akutik çiçeksiliği.

Parfümün sevindirici tarafı, yapaylık barındırmayan ve rahatsız etmeyen kokusu. Üzücü tarafı ise oldukça tekdüze. Yani uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Çok değişmiyor. Sürprizler yapmıyor.

Bir erkek olarak, kadın parfümlerine daha objektif bakabileceğimi sanıyorum. Sonuçta bir taraf değilim. Ana hatlarıyla Omnia Amethyste, ortalama bir kokuya sahip. Çok özelliği yok. Cazip tarafı yok. Onların yerine basitlik, temizlik ve sadelik var. Gösterişli veya süslü bir parfüm değil. İddialı yada hırslı da değil. Ama karaktersiz de değil.


Omnia Amethyste için daha fazla ne söyleyebilirim bilemiyorum. Çok ilgimi çekmedi kokusu. Ama mutlaka onu severek kullanacak kadınlar olacaktır. Kimi kadın kullanıcılar yoğun gül temasından bahsetmişler. Bana öylesine ağırlıklı gül kokusu gelmedi. 

Parfümümüzü dünyaca ünlü burunlardan Alberto Morillas tasarlamış. Dört mevsimde de kullanılabilecek gibi. Bir çok kadın parfümü Eau de Parfum (EDP) iken Omnia Amethyste EDT konsantrasyonunda.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ EDT olmasına rağmen kalıcılığı iyi.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren kendime yakın bulmadım kokusunu.
- Sıradan bir çiçeksi parfüm gibi davranıyor.
- Çok ilginç yada yaratıcı değil.
- Farkedilirliği biraz düşük.

Koku Güzelliği: 10/5.5

16 Mayıs 2013 Perşembe

Nasomatto – Black Afgano (2009)



Nasomatto – Black Afgano (2009)  Markanın ilginç sunuma sahip erkek parfümü.

Asya kıtasının ucundaki bu ülkeye dünyanın ilgisi, Amerika'ya karşı yapılan 11 Eylül saldırıları ile başladı diyebiliriz. Saldırının hemen ardından ABD başkanı George Bush'un emriyle terörle mücadele kapsamında, Amerikan ordusu tarafından Afganistan işgal edildi. El Kaide örgütünün lideri Usame Bin Ladin'in yakalanması ve Taliban hareketine son verilmesi için başlatılan Afganistan işgali, beklenenden çok uzun sürdü. Hala da tam olarak bitirilmiş değil.

ABD'nin işgali ne yazık ki bu talihsiz ülkeye başka şanssızlıklar getirdi. 2005 yılında, iktidar boşluğundan istifade eden yerel halk sayesinde afyon üretiminde dünya birinciliğine oturdu Afganistan. Vikipedia'ya göre, dünyada üretilen afyonun %90'ını üretip, birçoğunu da işleyerek eroin haline getiriyor, Avrupa ve Rusya'ya satıyordu bu ülke. Hala dünyanın en büyük haşhaş üreticisi olan Afganistan, dünya uyuşturucu ticaretinin de merkezini oluşturuyor anladığım kadarıyla.

Afganistan'ın bu kötü şöhreti, insanların algılarını da olumsuz etkiliyor şüphesiz. Londra'dan, Milano'dan, Paris'ten veya Newyork'tan bakan birisi için Afganistan, radikal teröristlerin veya uyuşturucu kaçakçılarının cirit attığı bir yer gibi görünüyordur muhtemelen. Fakat bu ülkenin dünyanın en fakir coğrafyalarından birisinde bulunduğunu göz ardı da etmemek gerek. Birileri mutlaka insanların çaresizliğini kendi çıkarları için kullanacaktır. Sahi diplomasi dediğimiz de bu demek değil miydi? Hani şu her sorunun çözüme kavuşturulması için önerilen yol, diplomasi!
  

Güncel politikaya burada son verip ana amacımız olan parfümlere geçelim. Bugün yazacağım Black Afgano isimli parfüm, niş marka Nasomatto'nun tartışmasız en bilinen ve popüler işi. Gerek ismi gerekse siyaha yakın sıvısı ile merak uyandırıcı bir aromaya benziyor. Zaten benimde uzun zamandır en merak ettiğim ve ulaşmak istediğim parfümdü. Sonunda kavuştuk birbirimize. Black Afgano'nun bu kadar ilgi görmesinin en önemli sebebi resmi tanıtımı. Kendi sitelerinde parfümlerini uyuşturucu olarak kullanılan ve mutluluk verici bitki olan haşhaş ile bağdaşlaştırmışlar. İsminin de Afganistan'a vurgu yapması şüphesiz benim gibi diğer parfüm severlerin de ona ulaşma isteklerini kamçılıyor.

Black Afgano, Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı tozlu sayılabilecek karanlık paçuli ile gerçekleşiyor. Pek tatlılık barındırmıyor. Farklı açılışı var diyebilirim. Sanırım hoşuma gitti. Diğer parfümlere göre uzun sayılabilecek sürede orta kısma geçiliyor. Burada ilk dikkatimi çeken şey tatlılığın artması oluyor. Neredeyse şekerli bir yapı ortaya çıkıyor. Odunsu notalar ağırlıkta diyebilirim. Öd ağacı kendisini güçlü şekilde gösteriyor. Alttan alta destek veren baharatlar ve plastiğimsi deriyi de unutmamak lazım. Kimyon yada tarçın olabilir baharatlar. Orta kısmı sıradan diyebilirim. Gelelim alt notalara. Burada tatlılık biraz azalıyor. Şekerli odunsuların yerine ise karanlık tütün, kabe samanı ve tütsü geçiyor. Son kısmı çok başarılı bence. Böylece de tenden ayrılıyor.

İlk denemelerimde başlangıcındaki kokuyu sevmemiştim. Fakat ilerleyen günlerde gayet başarılı buldum açılışını. Fakat orta kısmı bütün denemelerimde en hoşlanmadığım tarafı oldu. Kaliteli ama sıradan şekerli-plastiğimsi odunsu notalar ve öd ağacı hiç ilgi çekici değil. Burası bana Giorgio Armani - Cuir Amethyste'i hatırlattı. Onun biraz daha kaliteli ve koyu hali sanki. Alt notaları da genel koku karakteri ile çelişmiyor. Sonlarda artan dumansılık, parfüme gizemli hava vermeyi ihmal etmiyor. Tütünden geliyor olabilir dumansılık. Böylece parfümün isminin ve genel konseptinin hakkını veriyor alt notalar.


Black Afgano bence tatlımsı odunsular, öd ağacı, deri, kabe samanı ve tütsü merkezinde ilerliyor. Fakat parfümün etrafa yaydığı aura daha farklı. Tam olarak teninizdeki gibi kokusu yayılmıyor. Etrafa yayılan koku dumansı, koyu, karanlık diyebilirim.

Black Afgano, farklı denemelerimde farklı tepkiler vermeyi başardı tenimde. Bir denememde tozlu paçuli öne çıktı. Başka seferde şekerli odunsular. Diğer denemede öd ağacı ön pladaydı. Bir başka kullanımda ise plastiğimsi karanlık deri. Hatta dumansı bir tütsü bile hissettim. Buradan yola çıkarak Black Afgano'nun derin, detaylı ve zengin bir parfüm olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Yani iyi kompoze edilmiş. Tabiki orta notaları dışında. 

Herşeye rağmen Black Afgano'nun eleştireceğim yönleri mevcut. Mesela orta kısımdaki tatlı odunuslar ve öd ağacı çok sıradan ve sıkıcı. Bu kısım daha ilginç ve gizemli olabilirmiş. İkinci konu ise genelini düşünürsek düz çizgide ilerlediğini söyleyebilirim. Çok büyük değişiklikler göstermiyor. Aynı hat üzerinde devam ediyor kokusu.

Hani daha önce yemediğiniz bir yemeğin tadını çok merak edersiniz. Fakat yedikten sonra tadının hayal ettiğiniz kadar güzel olmadığını anlayıp burukluk yaşarsınız. İşte Black Afgano'da aynen böyle hissettim. Ben çok daha gizemli, esrarengiz, uyuşturucu etkisi verecek, şok edecek, aklımı başından alacak bir eser bekliyordum. Karşıma ise ortalama niş kategorisinde, yumuşak odunsu bir parfüm çıktı. Black Afgano kesinlikle kötü değil. Ama hayalimdekinden çok farklıymış meğer. Belki de zihnimde çok fazla büyütmüşüm. Gereksiz yere beklentiler oluşturmuşum kendi kendime.


Black Afgano, orta kısmı dışında yüksek kaliteli bir parfüm. Başları ve sonları ilginç. Orta kısmı ise sıradan. Bu anlamda bir baş yapıt olmadığını düşünüyorum. Evet düşünce güzel. Konsept iyi. Şişe tasarımı eşsiz. Parfümün rengi gizemli. İsmi provokatif. Ama aynı özeni keşke orta notalar için de gösterseymiş Alessandro Gualtieri.

Son yılların en spekülatif sunumlarından birisine sahip olduğu çok açık. İsmindeki Afganistan vurgusu ilginç. Tanıtımındaki haşhaş teması etkileyici. Tamam itiraf ediyorum daha önce hiç haşhaş koklamadım yada marijuhana içmedim. Yani bu parfümü herhangi bir uyuşturucunun kokusu ile kıyaslayamayacağım. Fakat parfümün sunumunda uyuşturucuya gönderme yapıldığı bariz.

Nasomatto parfümlerinin en farklı taraflarından birisi ise şişeleri. Sadece 30 ml. şişelerde satılıyor parfümleri. Diğer markalar gibi 50 ml. veya 100 ml. gibi şişe seçenekleri bulunmuyor. Daha da önemlisi parfümleri Extrait de Parfum konsantrasyonunda. Yani EDP'den bile daha yoğun yapıda. Tabiki bu durum fiyatını çok yükselten bir etken. Nasomatto'nun parfümleri de bu sebepten uçuk sayılabilecek fiyatlara sahip. Onun için almadan önce mutlaka deneyin.


Parfümün tasarımını aynı zamanda markanın kurucusu Alessandro Gualtieri yapmış. Erkek parfümü olarak pazarlanıyor. Bence de doğru karar. 25 ve üzerindeki yaşlara göz kırpıyor kokusu. Black Afgano genel olarak karanlık ve kasvetli yapıda. Yağmurlu ve gri günlerde kullanmak daha iyi olabilir. Sonbahar-kış mevsimi için düşünülmeli. Bazı kaynaklarda unisek olarak geçse de erkek kullanımına daha yakın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com'a teşekkürü borç bilirim.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ Sonları gayet başarılı.
+ Genel konsepti ve sunumu ilgi çekici.
+ Kalıcılığı çok iyi.

Ekaileri:
- Orta kısmını beğenmedim.
- Anormal yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/7.5

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Calvin Klein – Ck One Shock For Him (2011)



Calvin Klein – Ck One Shock For Him (2011) Markanın yeni erkek parfümlerinden.

1994 yılında Calvin Klein'in piyasaya sürdüğü Ck One isimli parfüm başlarda büyük sansasyon yaratmadı denilebilir. Bu basit formülasyona sahip ferah turunçgil parfümü ilerleyen yıllarda büyük bir hayran kitlesi oluşturmayı başarmıştı kendisine. Çok büyük satış rakamlarına ulaşan Ck One'ı, parfümlerle birazcık ilgisi olan çoğu kişi bilecektir. En azından o basit ve şeffaf şişesini. Böylesine büyük bir başarı öyküsünün devamının olmayacağını düşünmüyordunuz sanırım sevgili parfüm severler. Her ne kadar sinema endüstrisinde çok sevilen filmlerin devam serileri ilki kadar başarılı olmasa da, bu genellemeyi parfümler için yapmak doğru olur mu şüpheliyim.

1994 yılından içinde bulunduğumuz 2013 yılına kadar geçen on dokuz yılda Ck One ismine sahip on dokuz farklı parfüm piyasaya sürülmüş. Bu serilerin en bilineni CK One Summer ismi ile her yıl farklı temalarda ve şişe renginde çıkarılan yaz sürümleri. Limitli olarak çıkarılan bu yaz versiyonları bir sonraki yıl yerine yenisini bırakıyor ve üretimi bitiriliyor. CK One Summer serisi artık gelenek halini almış gibi Calvin Klein parfüm birimi için.

2011 yılında ise klasik Ck One'ın şişesine sadık kalınarak çıkarılan iki devam parfümü geldi. Ck One Shock ismi ile piyasaya sürülen bu arkadaşlar, erkek ve kadın versiyonu olarak iki taneydi. Önceleri "yine sıradan bir devam parfümü" diyerek ciddiye almadığım Ck One Shock For Him hakkında yurtdışındaki parfüm platformlarında övgü dolu yazılar okumaya başlayınca ilgimi çekti. Hele ki kokusunun benim sevdiğim kirazlı tütün tarzında olduğunu okuduğumda merakım biraz daha arttı. Ve işte karşımızda Ck One Shock For Him.


Kendi sitelerinde oryantal olduğundan bahsetmişler. Parfümü ilk sıktığımda karşıma tatlı ve modern turunçgiller çıkıyor. Muhtemelen portakal-mandalina işbirliği. Turunçgillere biraz modern lavanta ve meyan kökü eşlik ediyor gibime geldi.  Parlak ve pozitif üst notaları var. Fakat çok beğendiğimi söyleyemem. İlerleyen dakikalarda parfümün ana yapısını oluşturan tatlı baharatlar (biber ve kakule) ve tatlımsı meyveler (kiraz-vişne) baş role geçiyor. Bu andan itibaren modern, yumuşak, meyveli, baharat kokusuna dönüşüyor. Alttan alta fesleğen de hissediyorum. Çok farklı yada özel olmasa da yine de fena değil. Son kısımda ise parfüm biraz daha erkeksi hal alıyor. Yapay ve rahatsız edici ambere tatlı tütün eşlik ediyor. Azıcık da vanilya ve paçuli. Böylece de tenden ayrılıyor.

Değerli parfüm severler. Son yılların belki de üzerinde en çok durulan koku yapısı ile karşı karşıyayız. Başlangıç tatlı turunçgiller, orta kısım tatlı baharatlar ve son kısım kimi zaman amber kimi zaman vanilya kimi zaman odunsu notalar kimi zaman deri. Bu kompozisyona sahip muhtemelen her ana akım markanın bir parfümü vardır. Yves Saint Lauren - La Nuit de L'Homme, Paco Rabanne - 1 Million, Givenchy - Play Intense, Van Cleef&Arpels - Midnight in Paris, Victor&Rolf - Spicebomb, Carolina Herrera - 212 Sexy Men ve diğerleri. Daha onlarca sayabiliriz. Anlaşılan bu tür parfümlerle daha çok karşılacağız.

Şimdi bu tür tatlı baharatlı oryantallere karşı değilim. Hatta ilginç buluyorum. Yeter ki belli bir kaliteyi ve yaratıcılığı yakalasınlar. Ck One Shock, yukarıda örneklere bir rakip. Buna şüphe yok. Shock'un başlangıcı harika yada çok farklı değil. Vasat turunçgiller hiç ilgi çekici gelmedi bana. Sonrasındaki kısma daha sıcak yaklaşıyorum. Tatlı baharatlar ile kiraz-vişnenin karışımı hoş olmuş. Her ne kadar yapaylık sınırında dolaşsa da giymesi kolay. Rahatsız olduğum tek yanı az da olsa kullanılmış fesleğen. Şu fesleğeni bir türlü sevemiyorum parfümlerde. Oysa ki bitkisinin kokusu harika oluyor. Son kısım ile ilgili ise kafamda soru işaretleri var. Yapay amberi sevmediğimi söylemeliyim. Kirazlı tütünü ise beğendim. Yapay vanilya da pek iç açıcı değil. Alt notalar ne yazık ki sınıfı geçemiyor.


Ck One Shock'un neden tasarlandığını iyi anlamamız gerek. Birincisi bu tür parfümlere güçlü rakip olmak istemesi. İkincisi herkesin sevebileceği yapıda olmaya çalışması. Üçüncüsü çok başarılı olup, önemli satış rakamları yakalamak istemesi. Böylece bağlı bulunduğu şirketin karlılığını arttırmak istemesi. Kısacası bana göre ticari ve ortalama bir parfüm.

Sorun yine aynı yerde. Siz buna sorun dermisiniz bilemiyorum ama birbirinin aynı kokan ana akım parfümlerden olduğu aşikar. Bazı rakiplerine göre kalite ve koku güzelliği anlamında daha başarılı. Bazı rakiplerinin ise bir boy arkasında. Anlayacağınız karşımızda bir şaheser yok. Zaten Calvin Klein'in öyle bir derdi de yok.

Herkesin sevebileceği, güvenli, arkadaşınıza rahatlıkla hediye edebileceğiniz, genç erkekleri hedefleyen, insanlardan olumlu övgüler alacağınız, günlük kullanıma uygun bir parfüm. Canlı, parlak, hareketli, pozitif. Çok yaratıcı yada ilginç tarafı yok. Günümüzün bir çok modern parfümünde olduğu gibi bol tatlılık içeriyor. Yine de bence 212 Sexy Men ve Spicebomb gibi başarısız örneklere bakarsak, rahatlıkla tercih edilebilir.

Calvin Klein ile ilgili ön yargılardan birisi parfümlerinin yapay koktuğu ve vasat olduğu yolunda. Özellikle yeni çıkan parfümlerinde müthiş bir özensizlik benim de dikkatimi çekiyor. Ck One Shock, nispeten daha başarılı yapıda. Her ne kadar başından itibaren yapaylık sınırında dolaşsa da Encounter, In2U ve Ck Free gibi kötü örneklerden daha giyilebilir ve tahammül edilebilir. Fakat bir şişesini alacağımı sanmıyorum.


Bu parfümün genç arkadaşları hedeflediğini düşünüyorum. 17-30 yaş arası erkek ve hatta kızların ilgisini çekecektir. Üst ve orta notaları neredeyse uniseks kullanıma uygun. Yani bu parfümü bir kadın kullansa hiç yadırgamam. Son kısımda erkeksilik biraz artıyor.

Şişesinin siyah olması isabetli. Zaman zaman karanlık yapısı, onun ilkbahar-yaz aylarında kullanılmasının önüne geçecek gibi. Soğuk havaların parfümü bence. Sıcak mevsimlerde biraz keskin ve boğucu olabilir.

Parfümün tasarımını popüler ana akım markalar için çalışmış Ann Gottlieb yapmış.

Artıları:
+ Orta kısmını sevdim.
+ Herkesin sevebileceği kokusu.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Sonlarını beğenmedim.
- Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor.
- Yapaylık sınırında gezen kokusu kalite hissiyatı vermiyor.

Koku Güzelliği:10/6

10 Mayıs 2013 Cuma

By Kilian - Liaisons Dangereuses (2007)



By Kilian - Liaisons Dangereuses (2007)  Markanın uniseks kullanıma uygun olarak sunulan parfümü.

"(...) Kendisine karşı böyle ince ve kibar davranmam karşılık buldu ve bizim dindar hanıma mektup yazarken masa işlevi gördü bana. Ona böyle bir kızın yatağında, daha doğrusu kollarında ve vefasızlık da ederek yazılmış, halimi, yaptıklarımı da olduğu gibi anlatan bir mektup göndermek keyiflendirdi beni doğrusu. Emile mektubumu okurken kahkalarla gülüyordu.

(...) Daha ne söyleyeyim size ben? Seviyorum, evet, çılgınca seviyorum. Bende bu aşkı uyandıran, bu sözü söylememi kaç kez istedi de bir kere bile duymadı ağzımdan. Ona bunu bir kez olsun duyurabilmek zevkini tadabilmek için canımı bile verebilirim ama olmaz, söyleyemem, söylemem doğru olmaz! (...) Bana karşı direnebilme cesaretini göstereceğini sanan o şahane kadın yenildi sonunda işte sevgili dostum! Evet sevgili dostum, benim oldu o artık, tamamen benim oldu. Dünden beri bana vermediği bir şey kalmadı artık. (...) Kendine geldiğinde artık boyun eğmiş, mutlu fatihine teslim olmuş bir kadındı... (...) Tam ve karşılıklı bir esrime oldu bizimkisi. Hayatımda ilk kez zevkten sonra da geçmedi sarhoşluğum."

Choderlos de Laclos, 20 yaşında orduda asteğmen olmuş bir adam. Kariyerinin ilerleyen yıllarında generalliğe kadar yükselmiş. Görev yaptığı garnizonda kitap yazmaya başlıyor. Üç yıl içinde yazmayı bitirdiği romanını 1782’de yayınlatıyor. Yukarıdaki bölümde bu ilginç kitaptan alınmış.

"Tehlikeli İlişkiler" isimli bu kitabın en önemli özelliği mektup-roman formatında olması. İki aristokrat arasında gidip gelen 175 mektuba dayanıyor roman. Dönemin burjuvazisinin her türlü çirkin ve çarpık ilişkilerini kaleme almış. Roman yayınlandığı yıllarda büyük sansasyon yaratmış. Bu roman rezil ve utanç verici olarak nitelendiriliyormuş. Hatta kraliçe Marie-Antoinette kendi özel kitaplığı için romanın bir kopyasını ısmarladığında cildinin kapağına hiçbir yazı konmamasını emretmişti. Belli ki bu kitabı okuduğunun bilinmesini istemiyordu.


Edebiyat dünyasının en farklı klasiklerinden olan Tehlikeli İlişkiler kitabının orijinal ismi ise size çok tanıdık gelecek: "Les Liaisons Dangereuses". İşte yine edebiyat alanından etkilenmiş bir parfüm var karşımızda. Histoires de Parfums'un 1740'ı aklıma gelen ilk örnek. Fransa merkezli niş parfüm evi By Kilian'da bu trende katılmış. Ve parfümüne edebiyatın önemli eserlerinden birisinin ismini vermiş. Anlaşılacağı üzere bugünkü konuğum Liaisons Dangereuses isimli parfüm.

Liaisons Dangereuses (Typical Me), markanın L'oeuvre Noire (Siyah Başyapıt) serisine ait. Uniseks olarak satışa sunulmuş. Fragrantica'da meyveli şipre olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda oldukça tatlı ve modern meyveler ile gül karşıma çıkıyor. Fakat buradaki gül ve meyveler çok hoşuma giden tarzda değil. Sanki biraz ucuz kolonyalı mendil havası var. Başlangıcını sevdiğimi söyleyemem. Orta notalara geçildiğinde meyveli koku devam ediyor. Neyseki başlangıcına göre daha güzel ve başarılı meyveler ve gül birlikteliği. Ama hala çok ilgimi çektiğini söyleyemem. Geçelim son kısma. Alt notalarda güzel ve yumuşak bir vanilyaya hafif tatlımsı meyveler ve misk eşlik ediyor. Her ne kadar sonlarında kokusunu almak zor olsa da en sevdiğim bölüm diyebilirim kapanışı için.

Liaisons Dangereuses'u sıktığımda karşıma çıkan ilk koku oldukça kadınsı meyveler ve çiçekler (gül) diyebilirim. Yapaylık sınırında dolaşan bu meyveler ilginç yada benzersiz değil. Hatta parfümün en vasat tarafı bana göre. Ne yazık ki benim açımdan sıradan bir başlangıcı var. Orta kısımdan itibaren tatlımsı modern meyveler daha rafine hale geliyor. Şeftali ağırlıklı meyveler bu tarzı sevenler için güzel bir sürpriz olacaktır. Fakat yine de benim için harika değil. Kötü olmasa da çok etkileyici olduğunu söyleyemem. Son kısım ise en beğendiğim yeri. Alt notalarında tatlılık oranı düşüyor. Meyveli vanilya diyebilirim kısaca. Biraz da misk.


Gerek ismi gerekse esinlendiği romanı düşünüp de karşınıza edepsiz bir parfümün çıkmasını beklemeyin. Liaisons Dangereuses tam tersi gayet normal meyveli-çiçeksi karması. Örneğine başka markalarda rastlanabilecek kokusu, hiç tehlikeli gibi görünmüyor. Gayet güvenli ve herkesin sevebileceği gibi. Risk yok. Yaratıcılık yok. İlginçlik yok. Geneli itibariyle çok yüksek kaliteli parfüm hissiyatı vermedi bana. Ortalama bir niş parfüm diyebilirim ancak. Daha fazlası olduğunu iddia etmek abes olabilir.   

Liaisons Dangereuses, ferah sayılabilecek meyveli gül parfümü dersem yanlış olmaz. Özellikle başlangıcı ve orta kısmı kadınsı tarafa daha yakın diyebilirim. Oysaki parfüm uniseks olarak satılıyor. Bir erkek için çok uygun mu şüpheliyim. Özellikle başlangıcı daha çok genç kız arkadaşların ilgisi çekecek gibi.

Modern ve yeni parfümlerin çoğunda olduğu gibi tatlılık oranı yüksek. Hatta başlangıcı neredeyse şekerli gibi. Eğer parfümlerde tatlılığı sevmiyorsanız, çok ilginizi çekeceğini sanmıyorum. Başlangıcında fark edilirliği iyiyken, sonlara doğru neredeyse alamıyorsunuz üzerinizde. Orta kısımdan itibaren tene yakın hale geliyor. Bu anlamda çok güçlü bir parfüm değil.


Luca Turin, kitabında gül reçeline benzetmiş kokusunu ve beş üzerinden dört yıldız vermiş. Her ne kadar dört yıldızlık bir parfüm olduğunu düşünmesem de gül reçeli fena bir benzetme olmamış. Aynen katılıyorum.

Parfümümüzü ünlü burunlardan Calice Becker tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Dört mevsim için kullanmak uygun diyebilirim. Ama ilkbahar-sonbahar aylarına daha çok yakışacak gibi.

Artıları:
+ Sonları güzel.
+ Meyveli gül parfümlerini sevenlerin denemesi gerek.

Eksileri:
- Başlangıcını beğenmedim.
- Çok yüksek kaliteli bir parfüm hissi vermiyor.
- Fiyatı oldukça yüksek.

Koku Güzelliği:10/6.5

7 Mayıs 2013 Salı

Hermes – Terre d’Hermes Parfum (2009)



Hermes – Terre d’Hermes Parfum (2009)  Markanın başarılı erkek parfümü.

"Burnum, bir organ olarak sadece kontrol işlevini yerine getirir. Kokuları beynim ile koklarım. Her kokunun diğerleriyle nasıl kombine edileceğini bilirim. Parfümleri ilk önce kafamın içinde oluştururum.

Bir çok parfüm tasarımcısı 1000 civarında element kullanır. Ben parfümlerimi oluştururken sadece 200 civarı element kullanırım. Bu kontrol meselesi. Çok fazla element beni korkutuyor. Kendimi basit kokular oluşturmak için zorlamak istiyorum."

28 yaşında ilk parfümümü Van Cleef&Arpels için tasarladım. İsmi ironik şekilde "First"'dü. O parfümde 160 element kullanmıştım. Aslında benim için çok fazla. 2006 yılındaki Terre d'Hermes'te sadece 30 adet element vardı. Bir Japon Haiku (dünyanın en kısa ve sade şiirleri) gibi basit olmak istiyorum. O aslında en zor olan şey, basit olmak."

Ne kadar da haklı Jean Claude Ellena. 21. yüzyılın baş döndüren hızında çoğumuz kayıp ruhlar gibiyiz. Bir şeyler için koşuşturuyoruz. Ama 8-9 saatlik mesailerin nasıl sona erdiğini bile anlayamıyoruz. Saatler, günler, aylar hatta yıllar avuçlarımızın içinden akıp gidiyor. Ve biz sadece bakıyoruz arkasından. Başka ne yapabiliriz ki...

Belki de çözüm hayatı basit yaşayabilmek. Zaten bu amaçla ortaya çıkmış Minimalizm. Kelime olarak, Fransızca'da minimum anlamına gelen minimal sözcüğünden türetilmiş. Minimalizmin Türkçe karşılığı olarak gösterişsiz, süssüz ve sade terimleri kullanılabilir. Minimalizm akımı bir çok alanda kendisini göstermiş. Özellikle mimari ve sanatta sıkça örneklerine rastlanıyor. Fakat daha da önemlisi, sonu "izm" ile biten doktrinlerin insan hayatına ne kadar uygun olduğu öteden itibaren tartışılıyor. Her "izm" dünya hayatına uyarlanabilir mi?

Minimalizm yani hayatın her alanında sadelik akımı, bence insan doğasına en yakışan ideolojilerden birisi. Çünkü insanın bir şeylere sahip olup, onun mülkiyetini elde etme hırsı asla bitmeyecek. Ve bu hırsı için savaşlar çıkaracak, yanlış yollara sapabilecek, yalan söyleyebilecek, yeri gelecek kardeşini bile tanıyamayacak. Oysaki hayatın her alanında sadelik, insanlığın yuvarlandığı uçurumdan kurtulmanın yollarından birisi olabilir.

                        Terre d'Hermes'in şişe tasarımı, minimalizmin ne demek olduğunu anlatıyor bize adeta. 

Ünlü Fransız markası Hermes'in baş parfümörü Jean Claude Ellena için de parfüm dünyasının minimalist babası diyorlar. Hatta parfümörlerin Mozart'ı. Fakat yukarıdaki söyleşide de görüleceği üzere o kendisini basit olmaya çalışan birisi gibi görmeye çalışıyor. Eserlerini bu temel üzerine şekillendiriyor. Zaten 2006 yılında, dünya çapında büyük ses getiren parfümü Terre d'Hermes'te bu kaynaktan besleniyor. Belki de böylesine başarılı olmasının sebebi aslında çok karmaşık gibi görünen parfüm formüllerini kısaltması ve öze ulaşabilmesi. Sebebi ne olursa olsun, Terre d'Hermes'in son yedi yılın en önemli ana akım parfümlerinden olması tesadüf değil.

Bu popüler parfüme 2009 yılında bir kardeş geldi diyebilirim. Aynı isme ve aynı şişe tasarımına sahip Terre d'Hermes Parfum, abisine çok benzese de aradaki farklar dikkat çekici. 2006 yılındaki Terre d'Hermes EDT olarak piyasaya sunulmuştu. 2009'daki Parfum versiyonu "Eau de Parfum" olarak geçiyor kendi sitelerinde. Kutusunun üzerinde ise Pure Parfum yazıyor. Hangi konsantrasyonda olduğunu anlayamadım. Sanırım Hermes'in de kafası karışık bu konuda.

Resmi tanıtımı şöyle: ” Cennet ve yeryüzünü bir araya getiren bitki ve mineral kokusu. Turunçgil vurgusunu, çakmak taşının mineral notalarını, bitki ve baharatlar ile harmanlar. Sadece karışık, şefkatli ve kararlı erkekler için tasarlanmıştır. Kalıcı ferahlık, mineral derinlik ve odunsu notaların sıcaklığı. Yerle gök arasında bir parfüm. Toprak, su ve bulut. Şiirselliğe ve güce yolculuk. Yeni bir öz ve cömert duygular. Saf parfüm, yeni bir yoğunluk.”

Terre d'Hermes Parfum, Fragrantica'da odunsu şipre olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda burnuma gelen kokuyu şöyle açıklayayım. Oldukça güçlü yeşil çiçekler ve biraz da turunçgiller. Çok doğal, çok lezzetli ve çok rafine. Tatlımsı yeşil çiçek yaprakları gibi adeta. Normalde bu tür yeşil çiçekleri sevmesem de burada gayet güzel kullanılmış. Üst notalar için harika demek yeterli olacaktır. Orta notalara geçilirken nefis portakal kokusu kendisini gösteriyor. Bu andan itibaren turunçgillere odunsu notalar ekleniyor. Derinlerden biraz biraz baharatlar hissediliyor. Muhtemelen biber. Ve tabiki çakmaktaşı. Turunçgil-odunsu notalar işbirliği de çok başarılı. Son kısımda ise portakal etkisi azalıyor. Onun yerine hafif dumansı bir kabe samanı geliyor. Meşe yosunu az da olsa oralarda bir yerde.



Terre d'Hermes Parfum, 2006 yılında çıkarılmış abisi ile benzer kokuya sahip. Hatta parfümlere meraklı olmayan birisine koklatsak ikisi arasında büyük farklar bulamayabilirler. Ama dikkatli kullanıcılar için başlangıcı oldukça farklı diyebilirim. Onun dışında orta kısımdan itibaren oldukça benziyorlar. Terre d'Hermes'deki o portakal-odunsular-mineral-kabe samanı ana yapı korunmuş. Fakat Parfum versiyonunda daha yumuşak notalar seçilmiş orta kısımdan itibaren. Terre d'Hermes'in o keskin ve burnu zorlayan toz-toprak-biber aroması yeni versiyonda çok daha sakinleştirilmiş. Daha sevilese hale getirilmiş.

Terre d'Hermes Parfum aynı abisi gibi çok yüksek kaliteli bir parfüm olmuş. Hiç yapaylığa rastlanmıyor. Notalar birbiri ile uyum içinde. Sizi rahatsız edecek yada keyfinizi kaçıracak tarafı yok. Eğer benim gibi Terre d'Hermes'i çok kullanılabilir bulamadıysanız, Parfum versiyonunu oldukça seveceğinizi düşünüyorum. Kullanım süresince Parfum versiyonunu çok sevdim. Gayet de giyilebilir buldum. Özellikle yeni versiyonunda portakal-greyfurt kokusunun arttırılması çok iyi bir tercih olmuş. Orta kısım ise abisi kadar rahatsız edici ve radikal değil. Sonları ise hoş ve abartısız kabe samanı kullanımı ile dikkat çekici. Sanırım Terre d'Hermes'i pek sevemeyenler için bir güncelleme gibi düşünülmüş Parfum versiyonu.

Hem normal versiyonunu hem de Parfum versiyonunu aynı kişi yani Jean Claude Ellena tasarlamış. Kokusundaki yüksek kalite zaten böylesine bir ustanın elinden çıkması gerektiğini haykırıyor. Parfümdeki pürüzsüzlük kuşkusuz büyük bir deneyimin ve işinde sanatkar olmanın sonucu. Terre d'Hermes Parfum, rahatlıkla niş parfümlerin klasmanında yarışabilir. Gerek rafineliği, gerek yüksek kalitesi, gerek koku güzelliği anlamında bence niş parfüm ayarında. Gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.

Bence bu parfüm konforlu ve herkesin ilgisini çekebilecek gibi tasarlanmış. Abisinin keskin tarafları törpülenerek, daha geniş bir müşteri portföyüne ulaşılmak istenmiş olabilir. Tam da bu koku formuyla başarılı olacaklarını sanıyorum. Sonuçta çok büyük ticari başarının devamı olarak görebiliriz Terre d'Hermes Parfum'u. Bu arkadaş, günlük kullanım için farklı bir seçenek. Arttırılmış portakal kokusu, parfüme canlılık, neşe ve hayat katmış. Bu haliyle cıvıl cıvıl bir yaz parfümü olarak da kullanılabilir. Hüzünlü bir sonbahar kolonyası olarak da. Eğer günümüzün birbirinin aynısı vasat deniz temalı parfümlerinden bıktıysanız ve ilk Terre d'Hermes'i pek sevemediyseniz, Parfum versiyonu sizi kendisine çağırıyor. Bence bu sese kulak verin.


Bana katılırmısınız bilemeyeceğim ama Terre d’Hermes Parfum’un başlangıcını markanın diğer parfümü Un Jardin Sur Le Nil’e benzettim. Orta kısımdan itibaren ise Terre d’Hermes’e. Bence Un Jardin Sur Le Nil ile Terre d’Hermes’in ilginç bir karışımına benziyor kokusu. Yada bana öyle geliyor.

Dört mevsim kullanabilecek gibi duruyor. Bu haliyle seçim yapmak için iyi fikir. Fakat fiyat olarak biraz yüksek diyebilirim. Hatta bazı niş markaların fiyatlarına yakın. Yani ne olur ne olmaz denemeden almayın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkürü borç bilirim.      

Koku Güzelliği:10/8

5 Mayıs 2013 Pazar

Parfüm Merakı Forumu



Merhabalar sevgili parfüm severler.

Parfümlerle ilgili yeni bir platform oluşturmak istedim. Yine blogspot (Google) üzerinde bir forum sitesi meydana getirdim. Parfüm Merakı blog sitesindeki mesaj yazma seçenekleri çok sınırlı olduğundan, bir çok farklı başlığa sahip forum uygulaması daha kullanışlı olacaktır. Her türlü parfüm paylaşımını sizlerde orada rahatlıkla yapabileceksiniz.

Yeni oluşturduğum parfüm paylaşım forumu şu: http://parfummerakiforumu.blogspot.com

Buraya üye olup, başlıklar açabilip, mesajlaşma olanaklarına sahip olacaksınız. Ayrıca sizlerinde yeni fikirlerini her zaman duymak isterim yeni platformun eksiklikleri ile ilgili.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Montale – Wild Aoud (2009)



Montale – Wild Aoud (2009)  Markanın öd ağacı temalı parfümü.

Birisi Montale'ı durdursun! Çünkü her sene onar onar parfümler piyasaya sürüyorlar. Bu gidişle 2-3 yıla kadar dünyanın en çok parfüme imza atmış markası olacaklar. Yüzyılı devirmiş Creed ve Guerlain'i bile geçecekler. Oysaki 2003 yılında kurulmuş ve 2007 yılında parfüm üretmeye başlamış Montale. Ve 2013 yılı mayıs ayı itibariyle 89 parfüme ulaşmışlar. Tahmin edebileceğiniz üzere oldukça fazla öd ağacı temasına sahip kokuya yer vermişler.

Arap veya Orta Doğu kültürüne yakın parfümler üretmesiyle tanınıyor Montale. Hem parfümlerin isimleri hem de genel koku karakteri itibariyle bu pazara yönelik oldukları düşünülebilir. Ama zaman zaman Avrupa ve Batı kültürüne yakın parfümlere de yer veriyorlar koleksiyonlarında. Tespit edebildiğim kadarıyla öd ağacı temalı 33 parfümleri bulunuyor. Wild Aoud ise ismiyle dikkatimi çekmeyi başarıyor. Nedense elim ona gidiyor diğerlerinin arasından.

Wild Aoud, markanın 2009 yılında çıkarttığı bir arkadaş. Parfümün başlangıcı bir parça bergamot ve bolca şekerli portakal-turunçgil ile gerçekleşiyor. Oldukça tatlı ve ferah sayılabilecek açılışı var. Harika olmasa da çok kötü de değil. Sonrasında bu şekerli turunçgiller biraz geriye çekilirken ortaya tatlı meyveler, öd ağacı ve tatlı çiçekler çıkıyor. Başlangıcı ile paralel devam eden orta notalar hala meyveli kokunun etkisi altında. Son kısımda ise meyveli yapı gidiyor. Yerine tozlu paçuli geliyor. Bu kadar radikal bir değişiklik beklemiyordum. Garip bir son diyebilirim. Onun dışında da söyleyecek çok fazla şey yok.

Wild Aoud, çok basit bir formülasyona sahip muhtemelen. Tatlı meyveler, tatlı odunsu notalar (ağırlık öd ağacında) ve tatlı çiçekler (sardunya). İşte size Wild Aoud. Genel itibariyle oldukça tatlı-şekerli meyvelerin hakimiyetinde diyebilirim. Hatta ilk denediğimde bir başka Montale parfümü Soleil de Capri'ye benzettim. İkisinde de aynı ortalama meyvemsi his. Fakat sonlardaki tozlu paçuli ile nasıl bir bağ kurabilmiş meyveler pek anlayamadım.


Montale'ın niş marka olmadığını bilsem Wild Aoud için sıradan bir meyveli kompozisyon der geçerim. Ama parfümleri kendi sitelerinde 110 Euro'ya satılan bu markanın daha yaratıcı olmasını istemek hakkım değil mi? Örneğine bir çok ana akım markada rastlanabilecek öylesine yapılmış bir meyveli-odunsu koku olması dışında nasıl bir anlam yükleyebilirim diye düşünüyorum Wild Aoud'a. Ama aklıma hiç bir şey gelmiyor.

Tamam öd ağacına vurgu yapıyor olabilirsin parfümlerinde. İsimlerini de bu yönde koyabilirsin. Ama çıkardığın ve yüksek fiyat etiketi koyduğun parfümlere biraz özen ve biraz da farklılık istesek çok mu ayıp ederiz. Yok yok hiç ayıp olmaz. Ama gördüğüm kadarıyla Montale böyle yangından mal kaçırır gibi yeni parfüm piyasaya sürmeye devam edecek ve kaliteden taviz verecek. Zaten denediğim bir çok Montale'de bu boşvermişliği görüyorum. Ne diyeyim artık...

Wild Aoud ismi gibi vahşi bir öd ağacı yerine, yumuşak ve uysal meyveler vaat ediyor. Hatta bir sepete değişik meyveleri doldurun. Sonra o sepeti derin derin koklayın. İşte Wild Aoud'un kokusuna ulaşabilmenin en kolay yolu. Herkesin beğenebileceği gibi dersem anlaşılacaktır zaten. Riskli bir kokusu yok.

Genel olarak büyük değişiklik göstermiyor kokusu. Alt notalardaki paçuli dışında aynı kalıyor. Durağan bir yapısı var. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağına dair herkesle iddiaya girmeye hazırım. Yeter ki iddianın ödülünü söyleyin.

Wild Aoud, markanın diğer parfümlerindeki gibi yoğun Arap ve Orta Doğu kokusu efektine sahip değil. Oldukça modern ve Avrupalı bir koku neredeyse. Gül az kullanılmış ve sanki Fransız parfümlerindeki gibi.


Montale'ın parfümleri genellikle çok yoğun ve etrafa yayılan güçlü karakterdeler. Çok kullanıldığında boğucu olabilen arkadaşlar. Fakat Wild Aoud hiç de öyle yoğun bir yapıda değil. Tam tersine oldukça yumuşak, ferah sayılabilecek, başlangıcı dışında tene yakın duran bir parfüm. İsminden dolayı daha saldırgan bir koku bekliyordum. Bu anlamda çok şaşırdım.

Wild Aoud uniseks olarak görünüyor bazı kaynaklarda. Bende katılırım bu görüşe. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği gibi. Meyveler ne çok erkeksi ne de kadınsı. Güzel bir dengeye oturmuş.

Montale'ın bütün parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. 18-30 yaş arasındaki genç arkadaşları hedeflediğini düşünüyorum. Daha üst yaş gurupları için fazla genç işi kaçabilir. Her zamanki gibi parfümün tasarımcısı olarak Pierre Montale görünüyor. Dört mevsimde de kullanılabilecek gibi dersem yanlış olmaz. Fakat bence ilkbahar-yaz mevsimi için daha uygun.

Koku Güzelliği:10/6

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Thierry Mugler – Angel (1992)



Thierry Mugler – Angel (1992)  Dünya çapında büyük ses getiren parfümlerden.

"Söylemek istediğim şey şu: Parfümlerin içine konulan vanilya, cis-3 hexenol ve etil maltol gibi kimyasallar parfümü enfes yapıyor, aynı zamanda saf kokular kadar sağlıklı ve ekolojik. Hatta bazen daha ekolojik. Mesela saf sandal ağacı kokusu sürmek istiyorum diyorsunuz. O küçük şişedeki parfüm için Hindistan’daki ormanlar mahvoluyor. Halbuki kimyasal olarak hazırlanan sandal ağacı kokusu hem muhteşem hem de ağaçlara dokunmuyor." diyor parfümler ile ilgili kitaplara imza atmış ünlü gazeteci Chandler Burr.

Modern kimya tekniklerinin ve teknolojisinin gelişmesiyle artık doğada bulunan yada bulunmayan bir koku, labaratuvar ortamında elde edilebiliyor. Vanilya mı istiyorsunuz, yada amber mi aradınız, limonu nasıl mı ekleyeceksiniz bir parfüme. Hiç sorun değil. Hadi Iso E Super ağırlık bir parfüm yapalım. Birisi Terre d'Hermes mi dedi? Yaşasın teknoloji!

Sadece cep telefonu yada plazma televizyonlar alanlarında olmuyor teknolojik gelişmeler. Otomotiv endüstrisindeki teknoloji kullanımı göz alıcı durumda. Yada IPAD konseptini dünyaya armağan eden Apple'nin rahmetli CEO'u Steve Jobs değildi sadece teknolojiyi bir üst düzeye taşımaya çalışan.

Farklı alanlardaki mühendisler gece gündüz çalışıyorlar ve yeni teknikler arıyorlar hayatımızı kolaylaştıracak. Dev AR-GE bütçelerine sahip ilaç tröstleri, savunma sanayisinin milyar dolarlık projeleri, bütçeleri kimi ülkelerden bile büyük küresel petrol şirketleri. Kapitalizm ve liberal ekonomi, önlenmesi zor dinamizmi ile çalışmasına devam ediyor. Bizim için mi yoksa korkunç büyüklükteki kar oranları için mi bu kadar can-ı gönülden çalışıyorlar. Karar sizin.


Kimya endüstrisi de boş durmuyor anlayacağınız. Sentetik elementler neredeyse bütün parfümlerin ana öğesi artık. Bu yapay kokular ise 1992 yılında bir çocukluk hayalinin gerçekleştirmesi için aracı olmuş. Ünlü modacı Thierry Mugler'in çocukluğundaki pamuk şekeri kokusunun peşine düşmesi, "Angel" isimli parfümü ortaya çıkardı. Önemli oranda Etil Maltol aromasına sahip Angel, 1990'lı yılların başlarında parfüm dünyasında taşları yerinden oynattı adeta.

E637 gıda katkı maddesi koduyla bilinen aroma artırıcı etil maltol, çikolata, vanilya, şarap, meyve aromalı içecekler, hamur işi, şekerleme, tütün ürünleri, kozmetik ve ilaç sektörlerinde kullanılıyor. Parfüm sektöründe de kullanılan etil maltol, Angel isimli ikonik kokunun belirleyici tadını oluşturuyor. Daha fazla detaya girmeden geçelim bu efsane parfüme.

Thierry Mugler parfümlerinin başkanı Vera Strubi'nin büyük katkısı ile ortaya çıkan Angel, markanın ilk parfümü. Bazı kaynaklarda parfüm tarihindeki ilk "oryantal gurme" tarzında olduğu iddia ediliyor. Fragrantica'da ise oryantal vanilyalı olarak sınıflandırmışlar. Parfümün açılışı tatlımsı turunçgiller, tatlı karanlık baharatlar ve koyu bir çikolata kokusu ile gerçekleşiyor. Doğal ve yüksek kaliteli üst notalarını çok sevdim. Orta kısımdan itibaren parfümün ana karakteri ortaya çıkmaya başlıyor. Oldukça tatlı çikolata kokusu size kendisini yavaş yavaş gösteriyor. Karanlık ve koyu sayılabilecek çikolataya paçuli ekleniyor. Paçuli oldukça tatlımsı kullanılmış. Angel'in orta kısmına bayıldım. Geçelim sonlara. Alt notalarda paçuli bütün gösterişli haliyle karşımızda. Çikolatamsı koku geri plana geçiyor. Onun yerine vanilyalı, karamelize edilmiş paçuli öne çıkıyor. Ve tenden ayrılana kadar bu acımsı, buruk paçuli devam ediyor. Koku tenden ayrılmaya yakın deri de hissediyorum. Adeta paçulinin arkasına saklanmış deri, ara ara yüzünü gösteriyor. Son kısmı  ise çok etkileyemedi beni.

Bu parfüm bünyesinde bazı ilkleri barındırıyor. Bunlardan en bilineni ilk defa bir parfümde böylesine yoğun ve net şekilde çikolata-karamel benzeri kokunun kullanılması. Hatta açıklanan resmi notalarında çikolatadan bahsedilmesi. Günlük hayatta çikolata yemek mutluluk verici bir durumdur. İnsanın serotonin salgılamasını sağlar. Fakat o güzelim bitter çikolata kokusu üzerinizde ve teninizde nasıl durur acaba? İşte bu sorunun cevabını ilk veren parfümdür Angel.


Angel aynı zamanda çığır açan bir parfüm. Çünkü döneminin koku trendlerine müthiş bir başkaldırıdır. Hatta onun için parfüm endüstrisinin Che Guevarası bile diyebilirim.  İlk defa bir parfümde böylesine çikolataya bandırılmış paçuli kullanılıyordu. Bu yanıyla dünya koku trendini değiştiren, parfüm sektörüne farklı bir istikamet çizen ve bizzat kendisi trend olan tarzıyla öncü olmayı başarmış bir eser.

Çikolata, karamel, şekerleme, jelibon, marshmallow, vanilya, kahve, kakao, tiramisu. Angel bu güzelim tatların hepsinden bir parçayı içinde harmanlamış adeta. Kısaca bitter çikolatalı paçuli diyebilirim Angel'i anlatmak için. Yada karanlık bir baharat-karamel kombinasyonu. Hatta çikolata soslu bir yaş pasta. İlginç olan ise orta notalarından itibaren alttan alta gelen tütün-pipo kokusu. Açıklanan notalarında olmasa da kesinlikle orada bir yerlerde tütün teması var. Benim için büyük bir sürpriz. Hatta alt notalarında bariz bir deri bile hissedebiliyorum.

Angel’ın kokusundaki önemli durumlardan birisi de tatlılık-şekerlilik oranı. Günümüzün modern parfümlerinde bol tatlılık kullanımı Angel’da da var. Zaman zaman şekerli hissi veren Angel, bu tarz kokulara mesafeli duranlar için iyi bir seçenek gibi görünmüyor. Şimdiden uyarayım.

Angel genel olarak düz çizgide ilerleyen bir parfüm hissi veriyor. Ama zengin ve derin. Bir tarafta kırmızı orman meyveleri, bir tarafta koyu baharatlar, bir tarafta karamelize çiçekler. Sanki hepsi var ama hepsi de yok gibi. Şaşırtıcı ve sürprizlere açık bir parfüm. Saldırgan ve güçlü. Egzotik ve gizemli. Seksi ve provokatif.


Şüphesiz o bir süperstar. Neredeyse ilk çıktığı yıldan itibaren dünyanın en çok satan parfümlerinden birisi. Eğer bugünkü pop müziğinin kraliçesi Lady Gaga olduğu varsayılıyorsa, kadın parfüm dünyasının süper starı da Angel'dır. Hatta Chanel - No.5 ile birlikte dünyanın en popüler kadın parfümü dersem yanılmış olmam. Ve en çok taklit edilen... Bu anlamda Angel tam bir başarı öyküsü. Hem de ne öykü. Şişesinin yıldız formunda olması bile onun "Star" karakterini vurguluyor adeta.

Kimi yorumcular Angel'i "ya aşık ol ya nefret et" diye nitelemişler. Bence hayat bu kadar keskin çizgiler üzerinden yürümüyor. Her zaman gri tonlarda olmalı yaşamımızda. Ben yine de bu parfüme aşık olanlar kategorisindeyim. Bilemiyorum belki de tenime çok uydu. Bazı kişilerin tenlerinde hiç de güzel tepkiler vermediğini okuyorum. Demek ki biraz ten seçen bir parfüm. Yani o güzel yüzünü herkese göstermek istemiyor. Onu sınırlı sayıda kişi arzulasın istiyor.

Bence Angel, seksi ve frapan bir kadın rolünü iyi oynar. Hatta tam tersi evinde çocuklarına çikolatalı kurabiyeler yapan anaç ev kadını rolünü bile hakkıyla yerine getirir. Gece kulüplerinin vazgeçilmez müdavimlerinin parfümü olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. Ona hangi rolü verirseniz verin hiç farketmez. O hepsinin üstesinden gelecektir. İsminin Melek olması ise kesinlikle tesadüf değil bence. O hem bir iyilik meleği olabilir hem de kötülüğün kraliçesi şeytan.  

Bir başka ilginç durum ise şişesinin ve içindeki sıvının rengi ile ilgili. Parfüm dünyasında mavi şişeli ve mavi isimli parfümler genellikle ozonik, akuatik, deniz tabanlı ferah parfümler olarak bilinir. Fakat Angel'ın şişesinin mavi olduğuna bakıp, onun ferah bir deniz kenarı parfümü olduğunu düşünmeyin. Yoğun, biraz karanlık, güçlü ve baskın bir karakteri var.


Luca Turin'in kitabında Angel meyveli paçuli olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş yıldız alarak en beğenilen parfümler listesine girmeyi başarmış. Hakkındaki incelemeyi ise Tania Sanchez yazmış. Bakın şunları söylemiş Tania hanım:

"Angel’ı ilk koklayışım, uzun boylu ve geniş omuzlarını gökyüzü mavisi takım elbisenin bile sevimlileştiremediği bir satış görevlisinin, tezgahtan bana doğru uzanarak parfümü üzerime haşince püskürtmesiyle gerçekleşti. Bir duraklama anı. “Şaka mı bu?” Seneler boyunca bu kokunun, kokladığım en çirkin şey olduğunu düşündüm. O zamanlar kadınların sadece çiçek ya da şeker kokması gerektiği gibi naif inanışlara sahiptim. Oysa ki Angel, sapkın bir yoldan giderek, ikisini birden sahiplenmişti. Klasik bir çiçeksilik ile ‘Hayalet Avcıları’nın yok etmeye çalışacağı, alevlere atılmış şekerden oluşan kötü bir kahramanın, Marshmallow-Man’in birleşimi gibiydi. Seneler boyunca başka parfümler tarafından taklit edilen bu koku, kızlar için hayata geçirilmiş gurme bir şekerleme olarak lanse edildi. Bu yalanlara kanmayın ve Angel’ın "Adem Elması"’nın peşine düşün: Yakışıklı, reçineli, odunsu paçuli, pipo ve deri terlik gibi erkeksi objeleri çağrıştırıyor. Frenk üzümü ve beyaz çiçekler ise feminenliğe oynuyor. Bu iki zıt kutup, maskülen ve feminen, ağız sulandırıcı bir seksapel yaratarak Angel’a duygusuz, buz gibi bir kayıtsızlık kazandırıyor. Aynı filmin başında ‘bu adama dayanamıyorum’ deyip sonunda o adamla evlenen kadın karakterler gibi ben de her seferinde Angel’ı bir kere daha koklamak istedim ve böylelikle satın almak zorunda kaldım."

Angel ile ilgili hoş bir yazıya rastladım internette. Ondan kısa bir bölüm sunmak isterim size:

"Thierry Mugler’in parfümleri, notalarının tadından başka adları, kahramanları ve dünyalarıyla da bana ayrı bir tat verir. Bunu da doğal karşılıyorum çünkü Thierry Mugler hayatının bir döneminde bale sanatçısı idi! Ve güzel sanatlarda eğitimini bitirdikten sonra Paris’e giderek moda dünyasında adını stlist olarak duyurdu. Daha sonra da  estetik duygusu ve yaratıcılığını fotoğraf sanatıyla da pekiştirdiğine tanık olduk. Bütün bu özellikleriyle beni en çok etkileyen ve üzerimde iz bırakan şey ise, parfümleri ile yarattığı kadınları ve onların düşsel alemleridir… Melek ve yabancı…

Thierry Mugler ilk parfümünü 1992’de dünyaya sundu. Parfümümün ismi Angel, ama biliyoruz ki melekler iyi de olabilirler, kötü de… Mugler melek gibi masum görünen, ama Mavi Melek gibi baştan çıkarıcı olabilen bir kadın çiziyordu. Bu yüzden de onu, önce  New York gökdelenlerinde Estelle Hallyday canlandırdı, sonra da mavi bir okyanusa benzer çöllerde kürklere bürünmüş bir Jerry Hall çıktı karşımıza. Kokuya katılan karamela, bal, çikolata ve vanilya notalarıyla, meyvemsi notaların buluştuğu Angel, bize aynı zamanda çocukluğumuzu, annelerimizin kurabiyelerini, kır gezilerini hatırlatıyor. İştah açan notalarıyla Angel her tende farklı duruyor, bu yüzden her kadına hitap etmese de özellikle “çocuk kadın” lara çok yakışıyor. Angel o kadar tutuldu ki, bugün dünyanın en çok satan on parfümünden biri oldu. Kaynak: "http://www.kuraldisidergi.com/1896/parfumun-oykusu

Angel'ın iki versiyonu var. Birisi EDT diğeri de EDP. Asıl versiyonu tabiki EDP olanı. EDT daha sonraki yıllarda çıkarıldı. Ben de EDP versiyonunu denedim. Angel'in büyük başarısından sonra aynı isme sahip 21 farklı parfüm çıkarmış Thierry Mugler. Tabiki bunların çoğu limitli üretimdi. Bu bile Angel'ın nasıl bir isim gücüne sahip olduğunu gösteriyor.


Gelelim bu parfümü kimler kullanabilir sorusuna. Angel kadın parfümü olarak piyasaya sürüldü. Bunda kuşku yok. Fakat Angel'in çok sayıda erkek kullanıcısının olduğunu biliyoruz ve okuyoruz. Objektif olarak bakmaya çalışırsam Angel'ı erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Bence yoğun bir kadınsılık barındırmıyor. Hatta zaman zaman erkeksi vurgular bile hissediyorum. Yine de denemeden almak iyi fikir değil. Ne olur ne olmaz. Sıcak yaz günleri için biraz fazla yoğun ve baskın kalabilir. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Orta kısmı da nefis.
+ Parfüm dünyasının öncülerinden olan bu eseri her koku sever denemeli.
+ Yapaylığa rastlanmayan kaliteli kokusu.
+ Seksi, kışkırtıcı, merak uyandırıcı.

Eksileri:
- Tatlı hatta şekerli parfümleri sevmeyenler uzak durmalı.
- Çok popüler olması ve bir çok kişinin kullanması, başkalarıyla pişti olmanıza neden olabilir.

Koku Güzelliği:10/8.5