Christian Dior etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Christian Dior etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Eylül 2022 Cumartesi

Christian Dior – Sauvage Eau de Parfum (2018)

Christian Dior’un 2015 yılı çıkışlı erkek parfümü Sauvage’nin dünya çapında fenomene dönüşmesi üzerine bir çok ana akım marka Sauvage benzeri parfümleri piyasaya sürmeye başladı. Bu başarıyı gören Christian Dior boş durmuyor. Kısa süre içinde Sauvage’nin farklı versiyonları raflara çıktı.

2018 yılında Sauvage’nin Eau de Parfum versiyonu karşımızdaydı. Dior’un internet sitesinde Sauvage Eau de Parfum şu cümlelerle tanıtılmış: “Dior’un parfüm tasarımcısı François Demachy, ilhamını çöl alacakaranlığının büyülü saatinden alıyor. Gecenin soluğu çölün yakıcılığıyla bu eşsiz kokuda buluşuyor. Yoğun maviliğin çöktüğü ve en vahşi içgüdülerin ortaya çıktığı bu saatte kurtlar belirir ve yeni bir sihir tüm havayı kaplar.”

Sauvage’nin açılışı ferah turunçgiller ve anason benzeri yapıyla gerçekleşiyor. Yumuşak sayılabilecek ilk dakikalardan sonra orta bölümde aromatik baharatlar kendisini gösteriyor. Sonlarda amberi andıran miskli odunsulukla kapanış yapılıyor.

Karşımızda ilk Sauvage’nin benzeri yapı duruyor. Eau de Parfum versiyon, ilk çıkan Eau de Toilette kadar keskin, yoğun, saldırgan ve dinamik değil. Eau de Parfum daha sakin, seyreltilmiş, yumuşak ve performans anlamında zayıf diyebilirim. İlk Sauvage’de burnu yoran ve yapaylık hissettiren sinir bozucu ambroksan büyük yer kaplarken, Eau de Parfum de ambroksan yine var ama daha geri planda duruyor. EDP’de anason ve baharat benzeri yapı daha önde gibi.

İlk Sauvage’yi hiç sevememiştim ve Dior gibi markaya yakıştıramamıştım. Eau de Parfum versiyonu da pek benlik değil. Bu koku karakteri nedense sinirimi bozuyor ve burnum için konforlu değil. Yapaylık üst düzeyde, zorlama bir modernliğe sahip adeta. Kalite hissiyatı ise yeterli değil.

Tarihi müthiş parfümlerle dolu Christian Dior markasına yine yakışmayacak vasatlıktaki koku formu, genç erkeklerin ilgisini çekebilir. Eau de Parfum formunda ama performansı iyi sayılmaz. Kalıcılığı yeterli olsa da etrafa yayılımı zayıf. İlkbahar günlerinde kullanmak daha iyi sonuç verebilir. Kokusunu Francois Demachy tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

26 Temmuz 2022 Salı

Christian Dior – Higher Energy (2003)

Christian Dior’un 2001 yılı çıkışlı parfümü Higher’ın büyük başarı yakaladığını söyleyemeyiz. Higher’dan iki yıl sonra Higher Energy isimli devam parfümü geldi. Sonrasında bu serinin fazla ileri gidemediğini gördük.

Higher Energy, Dior’un internet sitesinde şu cümlelerle tanıtılmış: “Taze, odunsu ve baharatlı greyfurt, biber ve vetiver notalarının uyumu etrafında oluşan, her zaman yeni bakış açılarına ve ufuklara açık olan erkek için yaratılmış genç, şehirli bir koku. Aydınlık ve canlı.” Parfümün tanıtımında greyfurt, biber ve vetivere özellikle vurgu yapılmış.

Parfümün başlangıcı turunçgilleri andıran meyvelerle gerçekleşiyor. Greyfurt-mandalinaya benzeyen meyveler hafiften ananası da çağrıştırıyor. Canlı ve güzel başlangıcından sonra aromatik baharatlar hissediliyor. Meyvemsi baharatlara sonlarda plastiğimsi sedir ağacı ve vetiver ekleniyor.

Higher Energy, tatlı ve ferah başlayan sonrasında aromatik fujerlere benzeyen yapıda ilerliyor. Bu tarz parfümler pek yazlık koku hissiyatını vermez. Burada da parfümün fazla tatlılığı yaz sıcakları için ufak bir engel teşkil edebilir. Ilık ilkbahar dönemine uyacak karakteriyle dikkat çekiyor. Modern bir kokuya sahip fakat çok ilginç ya da yaratıcı değil. Hafiften Platinum Egoiste’yi anımsatıyor.

Kullanması ve sevmesi kolay yapıda olması avantajı denebilir. Sonlarıysa hafiften yapaylık hissettiriyor. Bu parfümün dolabınızda olmaması büyük kayıp sayılmayacaktır.

Kokusunu Natalie Gracia-Cetto ve Carlos Vinals birlikte tasarlamış. Eau de Toilette formunda. Kalıcılığı yeterliyken etrafa yayılımı yüksek değil.

Koku Güzelliği:10/6.5

15 Aralık 2021 Çarşamba

Christian Dior – Pure Poison (2004)

Christian Dior’un 1985 yılı çıkışlı kadın parfümü Poison’un yıllar içinde klasiğe dönüşmesinin ardından bir çok devam kokusu hayata geçti. Poison isimli devam parfümlerinin sayısını takip etmek bile zor. Poison ismini taşıyan devam parfümlerinin şüphesiz en şöhretlisi Hypnotic Poison idi. Bu çılgın ve şehvetli Hypnotic kadınından sonra 2004 yılında daha sakin ve evcil Pure Poison raflara çıktı.

Pure Poison her ne kadar Hypnotic Poison’un gölgesinde kalsa da kendisini seven küçük bir cemaat oluşturdu. Christian Dior’a göre Pure Poison baştan çıkarmanın en saf biçimini kutlayan bir koku. Yine Dior’a göre Pure Poison’da portakal çiçeği, yasemin, gardenya, amber ve sandal ağacı ağırlıklı olarak kullanılmış.

Pure Poison’un başlangıcı ferah sayılabilecek portakal çiçeği ve bir parça beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. İlk dakikalardaki portakal çiçeği-gardenya işbirliğinden sonra sabunsu beyaz çiçekler yoluna devam ediyor. Sabunlu yasemin, gardenyanın yerini alıyor. Sonlarda sandal ağacı ve amberle kapanış gerçekleşiyor. Alt kısımda sabunlu beyaz çiçekler görünmüyor.

Pure Poison, isminde temizliği çağrıştırması ve şişesinin beyaz ağırlıklı rengiyle nasıl kompozisyona sahip olduğunu belli ediyor. Karşımızda sabunsu beyaz çiçeklerin ağırlıkta olduğu bir eser var. Portakal çiçeği başlarda harika iş çıkarıyor fakat ilerleyen saatlerde pek ortada görünmüyor. Yasemin-gardenya çiçekleri genele fazlasıyla hakim. Buradaki çiçekler düz çizgideler ve çok sıradışı davranmıyorlar. Oldukça kadınsı mesajlar veren Pure Poison’un ana yapısı, ne çok iddialı ne de silik veya karaktersiz. Hoş ve yüksek kaliteli temiz beyaz çiçeklere ilginiz varsa Pure Poison sizi bekliyor.

Kullanması ve sevmesi zor değil. Deneyen çoğu kadının ilgisini çekebilir. Tatlılık fazla değil neyse ki. Çiçekler benim için fazlasıyla feminen ve tenimde daha iyi durduğunu fark ettim. Kıyafet üzerinde daha sıradan kokuyor. Kimi kadınların onu ağır bulması da bir başka ilginç tarafı.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi olsa da etrafa yayılımı yüksek sayılmaz. Serin-soğuk günlerde fazlaca sabunlu yönünü gösteriyor. Ilık havalarda portakal çiçeği daha öne çıkıp, neşeli hale gelebiliyor. Bu anlamda ılık ilkbahar-serin yaz akşamı parfümü olduğunu düşünüyorum. Kokusunu Carlos Benaim, Dominique Ropion ve Olivier Polge gibi önemli isimlerin birlikte tasarladığını okuyoruz.

Koku Güzelliği:10/6.5

11 Eylül 2021 Cumartesi

Christian Dior – Miss Dior Rose N’Roses (2020)

Christian Dior’un ünlü Miss Dior parfümünün çok sayıda devam kokusu çıktı. 2020 yılı itibariyle Miss Dior isimli parfümler gelmeye devam ediyor. Miss Dior Rose N’Roses, markanın internet sitesinde şu cümlelerle tanıtılmış: “Bir kucak dolusu renkli yaprağın tazeliği, turunçgillerin canlandırıcı enerjisi. Miss Dior Rose N’Roses, bergamotun lezzetiyle yenilenen ve beyaz misk notasının yoğunluğu ile artan bir Grasse gülü bolluğu ile ışıldayan çiçek kokusudur. Sardunya’nın canlı özü, sonsuz çiçek bahçesinin karşı konulmaz kokusunu sadık bir şekilde yeniden yaratmak için kokuyu limon aromalarıyla rafine eder. Seni tutan ve asla bırakmayan bir koku haline gelen parlak pembe renk tonu.”

Rose N’Roses’ın ilk saniyeleri lezzetli ve canlı turunçgiller ile gül kokusunun birleşimiyle gerçekleşiyor. Ferah sayılabilecek başlangıcı hoş, çarpıcı, dinamik ve eğlenceli diyebilirim. Orta kısımda gül teması ağırlığını arttırıyor. Serin-soğuk gül gibi davranan orta bölümün yapaylık barındırdığını düşünebiliriz. Sonlarda miskli ve odunsu gülle kapanış yapılıyor.

Rose N’Roses, ismindeki gülü, başından sonuna kadar hissettiriyor. Gülün her formu verilmiş adeta. Meyveli gül, serin-sucul gül ve odunsu miskli gül. Harika başlayan ama orta kısımda baş ağrısı yapmaya müsait burun tırmalayan hale gelen Rose N’Roses, tabii ki kadınsı, çekici ama benim için fazlaca zorlayıcı.

İlk saniyelerine aldanıp, onu satın almanız küçük çaplı hayal kırıklığı yaşatabilir. Belki de benim erkek tenime uymadı. Katmanlı sayılabilir ama orta kısımdaki caloneyi andıran soğuk temayı sevebileceğimi sanmıyorum. Belki de doğru kadının teninde daha güzel tepkiler verebilir.

Tatlımsı ve modern gül, yeni nesil birçok rakibinin benzeri gibi. Kimi niş markların da bu tür koyu kırmızı gül kokan eserleri bulunuyor. Rose N’Roses’un büyük başarı sağlayacağı konusunda şüphelerim var. Yine de Miss Dior’un soğuk güle batırılmış halini merak ediyorsanız ona şans verebilirsiniz.

Birçok kadın parfümünün aksine Eau de Toilette formunda. Kokusunu ünlü burun Francois Demachy tasarlamış. İlkbahar dönemine yakışacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/5

25 Ekim 2020 Pazar

Christian Dior – Fahrenheit Cologne (2015)

Christian Dior’un kült erkek parfümü Fahrenheit’in artçı parfümleri aralıklarla da olsa ortaya çıkmaya devam ediyor. 1988 çıkışlı efsane Fahrenheit’in popülaritesi otuz yıldır hala azalmıyor enteresan şekilde. 2020 yılı itibariyle on adete ulaştı Fahrenheit serisi. 2015 yılında Cologne versiyonu raflardaki yerini aldı.

Christian Dior’un internet sitesinde biberli, sulu, ferah odunsu olarak tanımlanmış Fahrenheit Cologne. François Demachy, tasarladığı Cologne versiyonu için şunları söylemiş: “Klasik Fahrenheit’in güçlü akorlarına kapı açacak karakteristik kolonya yaratmak istedim. Amacım, daha keskin notalara doğru yumuşak geçişti.” Dior’un internet sitesinde üç tema öne çıkarılmış: Sicilya mandalinası, menekşe ve virginya sediri.

Fahrenheit Cologne’nin ilk saniyelerinde fazlaca ferah sayılamayacak turunçgiller dikkat çekiyor. Mandalinayı andıran açılışta menekşenin o koyu-karanlık havası rahatlıkla hissediliyor. Orta bölümde turunçgiller geride kalırken menekşe-menekşe yaprağı teması ve neredeyse kadifemsi ambersi karanlık, klasik Fahrenheit’i güçlüce vurguluyor. Sonlarda büyük değişim yaşanmıyor. Menekşe ve deriyi andıran kapanışa bir parça odunsuluk eşlik ediyor.

Fahrenheit Cologne, ilk sıktığım andan itibaren hiç şüphesiz ki 1988 çıkışlı Fahrenheit’ın çok benzeri denebilir. Tabii Fahrenheit gibi zihinlere kazınan koku formunda büyük oynama beklememek gerekiyor ki Cologne versiyonu da daha hafif Fahrenheit olarak düşünülebilir.

Klasik Fahrenheit’in daha giyilebilir ve sevilebilir ferah halini andırıyor Cologne. Biliriz ki Fahrenheit’in o garip benzin-salatalık-menekşe yaprağı teması koyu-karanlık deri ceketlere benziyor. Bir türlü alışamadığım klasik Fahrenheit’in o itici ve soğuk tavrı, Cologne’de daha yumuşatılmış ve gevşetilmiş. Bir kolonyadan da beklentimiz hemen hemen bu olmalı ki Dior bu anlamda doğru iş yapmış Cologne’de.

Eğer klasik Fahrenheit sizin için kullanması zor bir parfümse, Cologne’ye şans vermeniz fena fikir olmaz. Benim için hala kullanması konforlu değil Cologne’yi. Klasik Fahrenheit ile Cologne arasında seçim yapacak olursam kuvvetle muhtemel Cologne’yi seçerdim.

Fahrenheit’in sert, acımasız, alfa erkek yönünü Cologne’de takip etmek mümkün. Bu anlamda maskülen bir parfüm Cologne ve yeni nesil bol şekerli erkek kokularından uzakta duruyor.

Geleyim Fahrenheit Cologne’nin performansına. Kalıcılığı idare ediyor fakat etrafa yayılımı yüksek değil. Kimi kullanıcılar onun yaz mevsiminde kullanılabileceğini söylese de bence serin sonbahar dönemine daha uygun.

Koku Güzelliği:10/6

8 Temmuz 2020 Çarşamba

Christian Dior – Miss Dior Blooming Bouquet (2014)

“1947 yılında Miss Dior parfümü, Couture kokusu olarak Christian Dior’un New Look tarzının devrimci siluetini somutlaştırdı ve ilham verici kumaş kıvrımlarının duygusallığını kokuyla uyandırmak için doğdu. O zamandan beri Dior, moda ve kokusal devrimleri biliyor, Miss Dior hepsine eşlik ediyor. Şevkini ve Couture ruhunu kaybetmeden tam hızla ilerliyor.

Miss Dior Blooming Bouquet, Kalabriya bergamotunun tazeliği ile aydınlatılan ve beyaz misklerin hassas etkileşimiyle süslenmiş narin şakayık ve gül buketi temasına sahiptir. Bu çiçek buketi Christian Dior’un efsanevi çiçek tutkusuna saygı duyar.”

Christian Dior’un ünlü klasiği Miss Dior’un uzun yıllar sonra hala devam parfümleri çıkarması gerçekten ilginç. Miss Dior öylesine sevilen bir kadın parfümü ki, elli yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, isminin değerinden bir şey kaybetmiyor. 2014 yılında Miss Dior’un devam parfümü olarak Blooming Bouquet piyasaya sürüldü. Yukarıdaki tanıtım cümlelerine sahip Blooming Bouquet’te dört koku notası öne çıkarılmış: Bergamot, gül, şakayık ve beyaz misk.

Blooming Bouquet’in açılışı ekşi turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki bergamot hissediliyor. Kısa süre sonra çiçeklerin hakimiyeti artıyor. Kadınsı beyaz çiçekleri anımsatan orta kısmında şakayık önemli yer tutuyor. Gül, tatlı ve hatta ekşi meyvemsi verilmiş. Hatta azıcık da yasemin olabilir orta notalarında. Sonlarda yapaylık emareleri gösteren çiçeklere misk ekleniyor. Blooming Bouquet’in özeti böyle denebilir.

Karşımızda yüzlerce örneği olan meyveli-çiçeksi parfüm teması bulunuyor. Kadınsı çiçekler ve tatlı, lezzetli, ekşi meyvelerin karışımıyla standart, sabunsu, vasata yakın ve yaratıcı olmayan bir koku formu bizi karşılıyor. Genç hanımefendilerin sevebileceği, canlı, tamamen kadınsı ve sıradan tarzıyla, basit bir ilkbahar parfümüne benziyor. Bu kokunun o kadar çok benzeri var ki, kimi kadın deodorantlarında bile o hissi almanız mümkün.

Christian Dior parfümevi, çoğunluğa hitap edebilecek bu parfümüyle yaratıcı ve benzersiz olmak gibi kaygılar taşımamış. Rakiplerine gönderme yaptığı bu basit koku formuyla ve Dior etiketiyle başarılı olacağını düşünmüş olabilir. Kokusu kötü değil ama almaya değecek kadar ilginç de değil.

Birçok kadın parfümünün aksine Eau de Toilette konsantrasyonunda. Performans anlamında başarısız diyebilirim. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı az. Günlük kullanıma uyabilecek, her ortamda kullanılabilecek yapısıyla, çiçek buketi gibi kokmak isteyen kadınlar deneyebilir.

Kokusunu Francois Demachy tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

25 Aralık 2019 Çarşamba

Christian Dior – Hypnotic Poison EDP (2014)

1998 yılında Dior’un piyasaya sürdüğü Hypnotic Poison’un inanılmaz başarısının ardından, Hypnotic isimli devam parfümleri gelmeye devam ediyor. Kendisi Poison’un devam parfümü olan Hypnotic, öylesine büyük satış rakamlarına ulaştı ki Poison’u gölgede bırakmakla yetinmedi, Hypnotic isimli de yeni seri oluşmasına vesile oldu. 2019 yılının son günleri itibariyle yedi parfüme ulaştı Hypnotic Poison’lar.

İlk Hypnotic Poison EDT formundaydı. 2014 yılında akıllıca bir hamleyle EDP versiyonu raflardaki yerini aldı. Hypnotic Poison Eau de Parfum’un resmi tanıtımında Arap yasemini, tonka fasulyesi ve vanilya öne çıkarılmış. Şişesinin ise yasak meyvenin ihtiraslı örneği olduğu söylenmiş.

Parfümün açılışı portakal çiçeği ve meyan kökü-badem temasıyla gerçekleşiyor. Mentollü meyan kökünü andıran üst notalar ablası Hypnotic Poison EDT’yi hatırlatıyor fakat pek bana göre değil. Orta kısımda bademli meyan kökü daha sakinleşiyor ve tonka fasulyesiyle koku formu yumuşuyor. Tabii tonka fasulyesinin etkisiyle orta bölümde tatlılık artıyor. Oysa başlangıcı kuru denebilir. Sonlarda harika vanilya görevi devralıyor. Meyan kökü ve bademin zayıflamasıyla kendisini gösteren yumuşak ve kaliteli vanilya hem gerçekçi hem de lezzetli.

Hypnotic Poison EDP, doğal olarak 1998 çıkışlı ilk Hypnotic Poison’a benziyor. Buradaki benzerlik EDP’nin olgun ve ayakları daha fazla yere basan tavrıyla ilginçleşiyor. İlk Hypnotic Poison EDT, vamp, seksi ve gem vurulamaz genç kadını simgelerken, EDP versiyonu daha modern, sakin, rafine ve görmüş geçirmiş hanımefendiyi çağrıştırıyor.

Hypnotic Poison Eau de Parfum’u, hiç kuşkusuz ki ilk Hypnotic Poison EDT ile karşılaştıracağım. Başka hangi parfümle rekabet edebilir ki bu koku formu. Ancak kendisiyle yarışabilir. Saldırgan, koridor kokusu formundaki EDT, benzersiz karakteriyle hayranlık uyandırmıştı fakat birçok kişi tarafından da fazlaca iddialı ve itici bulunmuştu. EDP, daha yuvarlak hatlara sahip Hypnotic Poison olarak düşünülebilir. Gerçi yeni EDP’nin içeriğindeki meyan kökü ve bademi parfümlerde hiçbir zaman sevemiyorum. Benim için bu iki itici içeriğe sahip parfümü burnumun sahiplenmesi çok mümkün görünmüyor. Siz yine de Hypnotic Poison EDT’yi kullanması zor buluyorsanız, EDP versiyonuna şans verin. Belki ona aşık olanlar kervanına katılırsınız.

Sakinleşmiş ve yumuşamış hali bile genel beğeniye uyar mı emin değilim. EDP’nin konforlu koktuğunu ve etraftan övgüler alıp, alamayacağınız konusunda şüphelerim var.

Sonuç olarak dikkat çekici ve çarpıcı Hypnotic DNA’sını sürdüren EDP versiyonu, ablası EDT kadar agresif değil. Kalıcılığı iyi olsa da etrafa yayılımı beklediğimden düşük oldu. Sonbahar-kış dönemi için kullanmayı düşünmenizde fayda var.

EDP’nin kokusunu ünlü burun Francois Demachy tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

3 Kasım 2018 Cumartesi

Christian Dior – J’adore (1999)

Christian Dior’un 1990’lı yılların sonlarında piyasaya sürdüğü kadın parfümü J’adore, kimi Dior’lar kadar ikonik olamasa da ilgi gördü. Dior’un 2000’li yıllara hazırlık parfümü denebilecek J’adore, çiçeksi olarak sınıflandırılmış marka tarafından. Her ne kadar J’adore’yi ünlü burun Calice Becker tasarlamış olsa da Dior’un baş parfümörü François Demachy J’adore için şöyle söylemiş: “J’adore sıradışı bir parfümdür çünkü gerçek bir imza kokusu olmanın ötesine geçerken, kolayca baştan çıkarıcı olmayı başarır. J’adore şehvetlidir ama abartılı değildir bu yönü. J’adore, karşıtlıkları birleştiren, ikonik çiçek notalarını çekici, görülmemiş ve gizemli hale getiren bir kompozisyondur.”

J’adore’nin açılışı tatlı turunçgiller ve çiçeklerin birleşimiyle gerçekleşiyor. İlk saniyelerde biraz turunçgiller (ağırlık bergamotta) ve leziz meyvelerin (şekerli armut ve şeftali) etkisindeki J’adore, ilerleyen dakikalarda orta kısma geçiyor. Orta notalarda beyaz kadınsı çiçeklerin ağırlığı fazlaca hissediliyor. Sabunsu ve pudralı verilmiş yasemin ve ylang ylanga eşlik eden gül, parfümün kaderini belirliyor adeta. Son bölümde çiçeksilik devam ediyor. Kuru ve neredeyse paçulimsi verilmiş keskin, kuru yaseminle kapanış gayet çarpıcı ve kadınsı şekilde gerçekleşiyor.

J’adore, tam bir meyveli-çiçeksi kadın parfümü. Daha doğrusu meyveler başlangıçta etkiliyken orta bölümde tatlı gülle işbirliği yapıyor meyveler ama etkileri sınırlanıyor. Kapanışta meyvelerden eser yok ve yasemin-ylang ylang son noktayı kokuyor parfüme. Onun içindir ki J’adore’yi üç bölüme ayırmak mümkün. Başlangıçtaki meyveler, orta kısımdaki gül ve sonlardaki beyaz çiçekler.

Dior’un internet sitesinde Comoro adalarından gelen ylang ylang, Türk ve Bulgar gülü ile Grasse yasemini öne çıkarılan içerikler olarak dikkatimi çekti. Gayet kadınsı, sabunsu hatta pudralı diyebilirim geneli için. Şekerli meyvelerle tatlı çiçeklerin karışımından oluşan J’adore’da bence ana oyuncu gül ve beyaz çiçekler. Gayet kaliteli ve pürüzsüz verilmiş gül başroldeyken beyaz çiçekler (yasemin ve ylang ylang) ve meyveler ikinci planda kalıyor.

J’adore’yi ilk kokladığımdan son kullandığım güne kadar hep bazı parfümlere benzettim ama asla hangi parfüme benzediğini bulamadım. Bunun sebebini sonradan anladım. J’adore’de kullanılan koku formu çok klasik ve kadın parfümlerinde belki de binlerce defa tekrarlanan temaya sahip. Onun içindir ki J’adore’yi bir parfüme benzetemedim zira birçok kadın parfümünün onu taklit ettiğini farkettim. Bu anlamda çığır açan modern klasiklerden olduğunu söyleyebilirim.

Peki, J’adore’yi sevdim mi? Aşık olmadım çünkü benim için fazlasıyla kadınsı, sabunsu ve çiçeksiydi. Yine de kalitesini gayet iyi buldum, burun tırmalayan uyumsuzluğa ve sinir bozucu derecede yapaylığa rastlamadım. Bu kompleks ve güvenilir koku formunu muhtemelen çoğu kadın sevecektir.

J’adore’nin ilginç taraflarından birisiyse içeriğinde Türk gülü kullanılması. Gerçi Bulgar gülüyle beraber kullanılmış olsa da yine de hoş bir detay. J’adore’yi kimi kullanıcıların şampuanlara benzetmesi bazılarınınsa yaşlı kadın kokusu demesi bir yere kadar anlaşılabilir. Büyük resme baktığımda normalde bu tür bir parfüm hiç bana göre değildir ve üzerimde hissetmek istemem fakat J’adore bana gayet tahammül edilebilir geldi. Bu tür meyveli-çiçeksi parfümlerin iyi örneklerinden birisi J’adore. Buna şüphem yok. Yine de denemeden almanızı önermem.

Kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı ilk yarım saat iyi. Temiz, kadınsı ve anaç tarafını göze alırsak kırk yaş ve üzerindeki kadınlara önerebilirim J’adore’yi. Soğuk kış ayları ve yaz sıcakları dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6

25 Haziran 2018 Pazartesi

Christian Dior – Eau Sauvage (1966)

1960’ların ortalarında Christian Dior, bir erkek parfümü oluşturmak istiyordu. Nasıl bir parfüme imza atacağını düşünürken günlerden bir gün evine arkadaşlarını çağırdı. Yeni kokuya isim bulmak önemliydi ve bu iş için Dior’un evine tasarımcı arkadaşı Percy Savage de gelmişti. Davete biraz geç gelen Percy Savage, Dior’un uşağı tarafından “Bay Sauvage” olarak çağrılmıştı. Bay Dior, “Oh Sauvage, nasıl bu kadar geç kaldın?” demişti. Birden bire Christian Dior ellerini çırptı ve bir şey icat eden mucit gibi haykırdı: “İşte bu! Parfümün ismi Eau Sauvage olacak!”

Erkek parfüm klasiklerinden Christian Dior’un Eau Sauvage’nin hikayesi kimi kaynaklarda böyle anlatılıyor. Bilemiyoruz bu hikayenin doğruluğunu fakat Eau Sauvage’nin 1966 yılından itibaren efsanevi erkek parfümlerinden birisi olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhtemelen Christian Dior’un en şöhretli, en eski, en başarılı klasiklerinden birisi Eau Sauvage. Yaşı kırkın üzerinde olan parfümseverlerin gayet iyi bileceği ve 1960’lar hatta 1970’lerin en önemli eseri Eau Sauvage tekrar Parfüm Merakı’nın konuğu oluyor.

Christian Dior’un internet sitesinde bu şöhretli klasik Mozart’ın müziğine benzetilmiş. Onun berrak kompozisyonu vurgulanmış ve kokusunun basit göründüğü fakat gerçekte karmaşık yapıya sahip olduğundan bahsedilmiş.

Parfümün açılışında bizi eski-tozlu turunçgiller karşılıyor. Buruk limona eşlik eden nostaljik bergamotla yüksek kaliteli başlangıç yapıyor. Orta bölümde parfüme aromatik buruk Akdeniz otları ekleniyor. Fesleğen ve biberiyenin güçlüce hissedildiği orta kısımda bir parça erkeksi yasemin ve kuru baharatlar algılanıyor. Son bölümde zayıf meşe yosununa destek veren vetiverle odunsu tarafı öne çıkıyor.

Eau Sauvage, tam eski tarz erkeksi aromatik turunçgil parfümü diyebilirim. Tabii turunçgil kullanımı yeni nesil parfümlere hiç benzemiyor. Eau Sauvage’nin turunçgilleri gayet eski kokuyor. Sevdiğim tarzda verilen kaliteli limon üst ve orta bölümün yıldızı diyebilirim. Orta bölümde limona eklenen buruk acımsı aromatik otlar onu nostaljik ve hüzünlü tarafa taşıyor. Evet, o bir turunçgil parfümü ama bildiğimiz anlamda çok ferah değil. Daha ılık havaların kokusu sanki. Asla tropikal ada gibi kokmuyor, İtalyan tarzı meşhur Eau de Cologne’leri andırıyor.

Christian Dior’un internet sitesinde Eau Sauvage’yi aromatik turunçgilli olarak sınıflandırmışlar ve üç notayı öne çıkarmışlar: Bergamot, hedione ve lavanta. Eau Sauvage’nin önemli özelliklerinden birisi de yapay bir nota olan hedione’nin hatırı sayılır oranda kullanılmasıymış. Zaten çoğu yorumcunun onun kokusunu bir parça yapay bulmasının sebebi muhtemelen Hedione.

Eau Sauvage, baba kokusu olarak tabir edilen gerçek bir klasik ve üst yaş gurubu erkeklerin hala en sağlam seçeneklerinden birisi. Ağır başlı, olgun, beyefendi kokmak isteyen erkeklerin rahatlıkla tercih edebileceğini düşünüyorum. Onun İtalyan tarzı buruk turunçgilli kokusu hem takım elbiseyle hem de günlük kullanımda rahatlıkla kullanılabilecektir.

Eau Sauvage koku profili olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Acqua di Parma Colonia tarzına yakın. Büyük ihtimalle defalarca reformülasyon geçiren Eau Sauvage’nin orijinal formülündeki meşe yosunu ne yazık ki güncel versiyonlarda bulunmuyor. Onun için yeni sürümleri bir parça yavan gelse de o bir klasik ve saygıyı her zaman hak ediyor.

Bu efsanevi parfümün tasarımcısı da efsane bir isim: Edmond Roudnitska. Parfümler dünyasında çok özel yeri olan Edmond Roudnitska’nın bizlere emaneti olan Eau Sauvage’yi parfümlere meraklı her erkeğin almasa bile denemesini öneririm.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kötü haber şu ki EDT formundaki Eau Sauvage’nin performansı vasatı aşamıyor. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça düşük. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

15 Haziran 2018 Cuma

Christian Dior - Fahrenheit (1988)

Onu size uzun uzun anlatmama gerek var mı emin değilim. İsminin neden Fahrenheit gibi ısı ölçü biriminden seçildiği ve şişesinin kırmızılı sarılı siyahlı garip kışkırtıcı halinin nereden ilham aldığı gibi tali konuları bir yana bırakırsak, karşımızda dünya parfüm tarihinin en tartışmalı erkek kokularından birisi var.

1988 yılında Christian Dior modaevinin piyasaya sürdüğü Fahrenheit, muhtemelen Dior’un bile beklemediği kadar büyük ses getirdi. Gerçi Christian Dior böylesine ilginç, sıradışı, çarpıcı ve farklı parfümler ortaya çıkarmayı beceriyor fakat Fahrenheit çok çok ayrı bir eser. Onu herhangi bir kategoriye koymak pek mümkün görünmüyor. Bırakın onu sınıflandırmayı, kokusunun neye benzediği konusunda bile tartışmalar hala sürüyor. Yine de biliyoruz ki o haşin, havalı, sinirli, maço ve karakterli bir maskülen.

Fahrenheit’ın kendimce üç temel öğe üzerine kurgulandığını söyleyebilirim. Dilimlenmiş taze salatalık benzeri koku, menekşe ve koyu-karanlık deri. Bu üç öğenin daha önce bir araya getirildiğine muhtemelen daha önce hiç şahit olunmamıştı. Zaten kimin aklına gelirdi ki menekşe ve salatalık kokan bir derinin aynı formülasyonun içinde yer alması…

Fahrenheit ile ilgili yurt dışı merkezli platformlarda birazcık gezindim ve onun hakkında neler yazıldığına kısaca baktım. Daha doğrusu parfümseverlerin onu nasıl tanımlamaya çalıştıklarına dikkat ettim ve çoğu kişinin Fahrenheit’i farklı şeylere benzettiğini gördüm. Bu duruma şaşırmadığımı belirtebilirim. Makine yağı, benzin bidonu, salatalık turşusu, yeni kesilmiş çimen, ayakkabı boyası, neft yağı, yanmış asfalt, katran ve kirli çim biçme makinesi, Fahrenheit’i kullananların tasvirleri. Eminim böylesine ilginç onlarca farklı benzetme daha yapılmıştır onun için.

Peki neden Fahrenheit böylesine tuhaf ama çekici bir parfüm. Bunun sebebi bence çoğu kişinin bahsettiği benzini andıran koku. Araba sahiplerinin aşina olduğu bir durumdur. Benzin almak için gidilen benzinliklerde arabadan inildiğinde açıklaması zor bir koku gelir etraftan. Benzin ve mazot karışımı o garip koku, çoğu kişi tarafından Fahrenheit’e benzetiliyor. Benim tahminim o benzin-mazot benzeri koku ve menekşenin erkeksi dokunuşu Fahrenheit’i bir super-star’a çeviriyor. Tabii parfümün genelindeki karanlık ve deri ceketleri andıran deri-süet temasını atlamamak gerekiyor. Yapılan benzetmelerde Fahrenheit’ın “çimen” temasına benzediği de söyleniyor. Parfümün başlarındaki yeşil karakterinin bu çimensi notalardan geldiği düşünülebilir.

Fahrenheit’in bu kadar başarılı olmasının sebebiyse daha önce yapılmayan bir koku formunu başarmış olmasıydı. 1980’li yılların dünya genelindeki maço erkek temasına da gayet uyuyordu Fahrenheit. Kokusu öylesine kendine özgü ki onun benzerini yapıp piyasaya sürmeniz çok mümkün değil çünkü daha ilk dakikalarda o koku formunun asıl sahibinin Fahrenheit olduğu gayet iyi bilinecektir. Sanırım bu sebepten dolayı Dior’un hiç bir rakibi ona çok benzer parfüm yapma riskine girmedi.

İkonik veya kült parfümler diye bir liste oluşturulsa Fahrenheit’in elini kolunu sallaya sallaya üst sıralara yerleşeceğinden şüphem yok fakat bu demek değil ki onu seviyorum ve tahammül edebiliyorum. Çoğu parfümseverin belirttiği gibi Fahrenheit’a ya aşık olursun ya da nefret edersin. Ben uzun yıllardır nefret edenler kulübünün ateşli üyesiyim. Onun itici, gıcık, ultra-erkeksi, ukala, küstah kokusuna hiçbir zaman alışamadım. Bundan sonra da sevebileceğimi sanmıyorum.

Yine de Fahrenheit demek birçok erkek için eski hatıralar demek. Kokulara meraklı çoğu erkeğin Fahrenheit ile ilgili çocukluk ya da gençlik anılarının olduğunu tahmin ediyorum. Ergenliğini 1990’lı yılların başlarında yaşayan delikanlılar, ortaokul ve lise yıllarında bir şekilde Fahrenheit ile tanışan 1980 yılı civarında doğan bugünün beyefendileri ve üniversite yıllarını Fahrenheit ile geçirmiş 1970 doğumlu erkekler onun kokusuyla eski hayallere yelken açacaklardır. Şunu söyleyebiliriz ki yaşı otuz ve üzerindeki erkekler için Fahrenheit’ın olumlu ya da olumsuz anlamda özel bir yeri vardır.

Çocukluğumuzun efsane kot pantolonu Levi’s 501’iniz varsa, şekilli kısa deri montunuz bulunuyorsa, araba kullanmaktan bıktıysanız ve motosikletin özgürleştirici ruhuna ilgi duyuyorsanız, Fahrenheit tam size göre olabilir. Tabii motosiklet derken küçücük İtalyan Vespa’larından bahsetmiyorum. Chopper ya da Harley Davidson gibi bir motorunuz varsa, kuru kafa baskılı siyah bandananız hazırsa ve uzun sakallarınız, pos bıyıklarınız da yerli yerindeyse siyah güneş gözlüğünüzü takıp, motorunuza atlayıp, üzerinize sıktığınız Fahrenheit ile motosiklet çetesinin bir üyesi olmaktan gurur duyabilirsiniz. Başka hangi parfüm size bu duyguları yaşatabilir ki?

EDT formundaki Fahrenheit’in yıllar içinde geçirdiği reformülasyonlarla birlikte eski saldırgan halinin kalmadığını söyleyebilirim. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Kokusunun tasarımını ünlü burunlar Jean Louise Sieuzac ve Maurice Roger birlikte hazırlamış.

Koku Güzelliği:10/5

23 Şubat 2018 Cuma

Christian Dior – Poison (1985)

Christian Dior’un müthiş kadın parfüm klasikleri arasında Poison’un ayrı yeri olduğunu söyleyebiliriz. 1980’lerin ortasında piyasaya sürülen Poison, yıllar içinde sevilen eserlerden olmayı başarmıştı. Tabii her başarılı parfümün ardından devam parfümlerinin gelmesiyle 2018 yılı başları itibariyle Poison ailesi yirmi kokuya ulaşmış durumda. Zaman içinde Hypnotic Poison’un efsaneye dönüşmesi şüphesiz, klasik Poison’un her zaman onun gölgesinde kalmasına sebep oldu. Yine de unutmamalıyız ki Poison ailesinin ana kraliçesi her zaman için 1985 çıkışlı Poison’dur.

Dior’un internet sitesinde Poison’u “meyveli baharatlarla kucaklaşmış büyüleyici sümbülteber” olarak tanımlamışlar. Poison’un doğumundan itibaren efsane bir karaktere sahip olduğundan bahsetmişler. Ayrıca Poison’un unutulmaz ve karizmatik oryantal tarzında olduğunu belirtmişler. Uzun zamandır benim de ilgimi çeken Poison’a biraz daha yakından bakalım.

Parfümün başlangıcı kadınsı çiçekler ve tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. İlk saniyelerdeki meyveler muhtemelen mayhoş kırmızı erik. Bir parça baharatların eklenmesiyle orta bölüme geçiliyor. Buradaki baharatlar çok keskin ya da burun tırmalayıcı şekilde verilmemiş. Orta bölümde ağırlığını arttıran çiçeklerden baş rolde tabii ki sümbülteber var. Sümbülteberin o kadınsı ve anaç kokusu baharatlar ve tatlı meyvelerle bir parça da olsa törpülenmiş ki bu iyi haber. Kapanışta çiçeklerin etkisi yok denecek kadar az. Alt notalarda bir parça amber, hafiften sandal ağacı ve kremsi vanilya var sanki.

Poison, üst-orta bölümde olgun, rafine, kadınsı meyveli-çiçeksi tarzına yakınken sonlarda farklı karaktere bürünüp, oryantal kısma dümeni kırıyor. Tabii meyveli-çiçeksi derken öyle yeni nesil kız parfümü formatı beklemeyin Poison’dan. Gayet oturaklı, hanımefendi, cazibeli, orta yaşlı bir kadın parfümü o. Sümbülteberin parfümün üzerindeki hayaleti, onu çarpıcı-dikkat çekici yapmaya yetiyor. Sümbülteber biraz tatlı, hafiften kremsi ve azıcık vanilyamsı verilmiş. Tabii sabunsu karakterini de korumuş. Orta bölümde epey sabunsuluk hissettim Poison’da.

1980’li yıllardan kopup gelmiş bir kadın parfümüyle karşı karşıyayız. O dönemin koku yapısına pek uymadığını söylesek hata mı etmiş oluruz acaba? Genellikle tatlılığın olabildiğince az verildiği kuru parfümler 1980’li yılların genel eğilimini oluştururken Poison bu kuralları pek takmamış anlaşılan. Kendi dönemi için oldukça yenilikçi kremsi, meyvemsi-çiçeksi kokusuyla, 2018 yılında bile hala eski-köhne değil genel yapısı. Bu anlamda onun zamanın ötesinde bir tasarım olduğunu söyleyebiliriz.

Poison, sümbülteberi fazlaca vermesi sebebiyle kendime yakın bulamayacağım bir eser ama tabi ki ona saygı duyuyorum. Onun vurucu ve koklayanın başını çevirtecek kadar iddialı tarafı hiç şüphesiz takdire şayan. Kalite anlamında muhakkak iyi. Bir tek orta kısımda zaman zaman plastiğimsi bir hissiyat algıladım. Tek sorun o diyebilirim. Onun dışında gayet sağlam bir seçenek orta yaş ve üzerindeki hanımefendiler için. Genç kız parfümü olmadığını söylesem abartmış olmam sanırım.

Poison’ın ilginç yanlarından birisi de çoğu kadın parfümünün aksine EDT formunda olması. 1985 çıkışlı ilk Poison’da EDT idi. Kalıcılığı kumaş üzerinde gayet iyi, tende normal. Fark edilirliği ilk bir saat güçlü, sonrasında normale dönüyor. Kokusunu kimin tasarladığı konusunda kararsız kaldım. Kimi yerde Jean Guichard başka kaynakta ise Edouard Flechier ismi var. İkisinin de adı burada dursun madem.

Günlük kullanımdan ziyade özel anların veya romantik akşamların kokusu belki de Poison. Kullanım dönemi olarak serin havaları tercih etmenizde fayda var. Sonbahar-kış parfümü gibi duruyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

7 Şubat 2018 Çarşamba

Christian Dior - Miss Dior Cherie (2011)

Christian Dior’un ilk ve en önemli parfümleri arasında gösterilen Miss Dior, 1947’den beri üretimine devam edilen efsanevi klasikler arasında yerini aldı. Christian Dior’un çok sevdiği kız kardeşi için tasarladığı Miss Dior parfümü zaman içinde çok sevildi kadınlar tarafından. Tabii bu kadar başarılı parfümün ilerleyen yıllarda devam kokularının gelmesi gayet normal. 2018 yılının başları itibariyle Miss Dior ailesi yaklaşık otuz üyeye ulaştı. Devam parfümleri arasında çok azı öne çıkabildi. Cherie kendisini gösterebilen şanslılardan birisiydi.

İlk defa 2005 yılında piyasaya sürülen Cherie’nin bile ilerleyen zamanlarda farklı versiyonlarını gördük. EDT ve EDP versiyonları bulunan Cherie’nin 2011 yılında çıkan Eau de Parfum sürümünü bir süredir kullanıyorum. Dior’un Cherie’yi internet sitesinden kaldırdığını gördüğümde aklıma üretiminin sonlandırıldığı geldi. Her ne kadar böyle bir resmi açıklamaya rastlamasam da Cherie büyük ihtimalle artık üretilmeyecek. Neyse geçelim parfümümüze.

Miss Dior Cherie’nin başlangıcı kadınsı meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki çilek ilk dakikalarda oldukça baskın. Buradaki çilek oldukça tatlı, çiçeksi, kadınsı ve modern kokuyor. Orta bölümde meyvemsi taraf devam ediyor. Bu andan itibaren çiçeklerin etkisi iyice artıyor. Yaseminin önderliğindeki beyaz çiçeklere eklenen gül ve şekerli portakal, kokunun yönünü iyice kadınsı tarafa çeviriyor. Bir parça miskin eşlik ettiği çiçekler pek bana göre değil. Sonlarda kadifemsi paçuliye yine misk katılıyor. Azıcık sandal ağacı ve amberin de katılımıyla son bölüm çiçeksiliğin etkilerinin epey sınırlandığı kısım oluyor.

Miss Dior Cherie, olabilecek en kadınsı aromalardan birisine sahip. Daha ilk saniyelerden itibaren onun feminen tarafını algılıyorsunuz. Kokusunun genel olarak meyveli-çiçeksi tarza yakın olduğu söylenebilir. Portakal-çilek ve yasemin gül dörtlüsü arasında gidip gelen kokusuna pek hoşuma gitmeyen tarzdaki paçulinin eklenmesiyle Miss Dior Cherie, hanımefendilerin oldukça ilgisini çekmiş görünüyor. Peki, bir erkek gözüyle nasıl Cherie?

Bir kere oldukça tatlı, çok çiçeksi ve fazlasıyla kadınsı mesajlar veren Cherie’yi sevdiğimi söyleyemem. Başlangıçtaki meyvelerin yeterince pürüzsüz ve rafine olmadıkları aşikar. Şöyle lezzetli, mis gibi doğal kokan çilek beklemeyin. Çilek meyvesini seven birisi olarak buradaki kullanılışını vasat buldum. Orta bölümdeki beyaz çiçeklerin burun tırmalayan cızırtılı senfonisi, bazı kadınlar için cazip gelebilir ama migreni olanların denemesini önermem. Buradaki çiçekler gayet özensiz ve sıradan. Kapanıştaki paçuli ise niye egzotik ve karanlık değil ki?

Sorunun cevabını bu paragrafta vereyim çünkü Miss Dior Cherie, koyu ve gotik bir parfüm değil; canlı, hareketli, enerjik ve hafiften çocuksu. Onun içindir ki parfümün geneli açık, basit ve derinlikten uzak. Notaların verilişi Dior’un alışılageldik kalitesinin oldukça gerisinde. Pek farklı tarafı olmayan, sadece Dior etiketi taşıyan bir arkadaşımız. Bana daha fazlasını hissettiremedi.

Son olarak bir konuya daha kısaca değineyim. Miss Dior Cherie’yi ilk kullandığım andan itibaren çok ünlü bir parfüme benzettim. Coco Mademoiselle ile Miss Dior Cherie epey birbirini andırıyor. Burada önemli olan Coco Mademoiselle’nin 2001 yılında piyasaya sürülmüş olması. Anlaşılacağı üzere Dior, rakibinin en önemli silahlarından birisinin küçük çaplı taklidini yaparak ismini Cherie koymuş. Peki, Dior “taklitlerin her zaman için asıllarını yaşatacakları” evrensel kuralını bilmiyor mu? Biliyor ama Coco Mademoiselle’nin pazarından biraz pay kapmak istemiş muhtemelen. Bu arada Montale’nin hiç sevmediğim parfümlerinden Roses Elixir’e de benziyor Cherie. Tabii Roses Elixir çok daha baş ağrıtıcı ve bıktırıcı Miss Dior Cherie’den.

Parfümün tasarımını Francois Demachy yapmış. EDP formundaki Cherie’nin kalıcılığı yeterli ama etrafa yayılımı biraz düşük. Tam bir kış parfümüne benziyor. Sıcak havalarda boğucu olabilir. Günlük kullanıma gayet uygun, her yaş grubuna hitap edebilecek Miss Dior Cherie, bu tür parfümleri sevenleri bekliyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

25 Aralık 2017 Pazartesi

Christian Dior – Poison Girl (2016)

Ben bir kız değilim, zehirim” cümlesiyle birlikte Dior’un en iddialı yeni kadın parfümü Poison Girl, Ocak 2016 itibariyle piyasaya sürüldü. Parfümün ismi ve pazarlama cümlesi arasındaki çarpıcı ilişki Dior’un yakalamayı istediği duyguyu vermiş. Poison Girl, parfümseverlerin iyi bileceği üzere 1985 çıkışlı ünlü Poison kokusunun devamı. Dior’un Poison’ları öylesine ilgi çekiyor ki 32 yıl sonra hala devam parfümü geliyor Poison isminde. Tabii Poison’ların bu kadar meşhur olmasında Hypnotic Poison’un büyük katkısı var. O, bir süper star olarak hala kadınların en sevdiği arkadaşlarından birisi.

Ve 2016 yılında Poison serisine genç bir kız eklendi. Zaten parfümün adı her şeyi açıklıyor. Poison ismiyle eskilerin devamı olduğunu vurguluyor. Girl ile onun yepyeni ve modern bir parfüm olacağının mesajı veriliyor. Şişe tasarımı ve rengiyle de ablası Hypnotic Poison’un yolunda olduğunu vurguluyor adeta. “Ben bir kız değilim, zehirim” mottosuyla masum bir kız değil, tehlikeli bir zehir olduğu mesajını Dior bize veriyor. Bir parfümden amma çok mesaj çıkarttım görüyorsunuz.

Dior’un yeni nesil rakiplerine cevabı olarak düşünülebilir Poison Girl. Hatta Hypnotic Poison’un yavaş yavaş eskimesi ve yıldızının sönmeye doğru evrilmesi yüzünden Dior’un Poison Girl hamlesini yaptığını düşünebiliriz. Tabii parfümün ismiyle genç kızları da Poison’ların içine çekmeye çalışıyor Dior. Bu anlamda gayet bilinçli davranıyor. Sonuçta parfüm kullanma yaşı bütün dünyada giderek düşüyor ve artık genç kızlar, büyük markalar için önemli ve atlanmaması gereken pazar. Biraz daha yakından inceleyelim artık Poison Girl’ü.

Parfümün açılışı oldukça tatlı ve leziz turunçgillerle gerçekleşiyor. Gayet canlı, dinamik, kaliteli ve modern kokan portakal kokusunu sevdim. Orta bölümde turunçgillerin verdiği meyvemsilik devam etse de koku karakteri çiçeksiliğe doğru kayıyor. Orta notalarda beyaz çiçekler ve gülün hakimiyetinden bahsedilebilir. Orta kısımdaki yapay ama kadınsı yapı tam da zihnimdeki kokuyla örtüşüyor. Parfümün bir yerlerinde böyle şekerli-çiçeksi-tonka fasulyesi-vanilya ile karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Orta bölümde hafiften Hypnotic Poison esintisi var sanki. Son bölümde tatlılık hala fazla. Resmi olarak açıklanan alt notalarında tonka fasulyesi var. Kapanış vanilya-tonka eşliğinde gerçekleşiyor. Mumsu ve durağan vanilyadan bahsedilebilir.

Kendi sitelerinde Poison Girl’ün içeriğindeki üç nota vurgulanmış: Acı portakal, Grasse gülü ve Venezuela tonka fasulyesi. Parfümün genelini düşündüğümde gayet yerinde olduğunu anlıyorum bu üç notanın öne çıkarılmasının. Açılıştaki turunçgiller gerçekten de acımsı, daha olmamış portakal kokusunu çağrıştırıyor. Genelde ferah parfümlerin üst notalarında kullanılan turunçgiller, burada ferah değil. Tam tersine leziz, cazibeli ve bolca tatlı. Bence parfümün en güzel yeri açılışı. Yüksek kaliteli turunçgiller ne yazık ki kısa zaman sonra yerini orta bölümdeki çiçeklere bırakıyor. Şimdi çiçeksi kısmı inceleyelim kısaca. Çok ilginç ve benzersiz olmayan feminen çiçekler hafiften yapay ve azıcık sıradan. Gül hissediliyor ama tam bir gül parfümü denemez Poison Girl. Daha çok farklı çiçeklerin oluşturduğu gayet tanıdık, ortalamanın altında kalitede, etrafa yayılan, tırnaklarını burnunuza geçiren, iddialı, dolu dolu, cazibeli, hırslı, çarpıcı, arkasından baktıran çiçeklere sahip Poison Girl. Onu kullandığınızda size pek boşluk bırakmıyor ve gerçek bir parfüm kullandığınızı hissediyorsunuz.

Genellikle parfümlere seksi gibi şeyler söylemem. Çünkü artık her alanda öylesine çok kullanılıyor ki bu terim, içinin boşalmaya başladığını düşünüyorum. Onlarca belki yüzlerce parfüm (ağırlıklı olarak kadın parfümü) seksi temasıyla ve tanıtımıyla piyasaya sürülüyor. Onun için hemen hemen hiç kullanmamaya çalışsam da seksi kelimesini, Poison Girl gerçekten de sinir bozucu şekilde seksi, aynı zamanda yapay. Onun genlerini ablası Hypnotic Poison’dan aldığını düşünüyorum. Evet iki parfüm birbirini andırıyor. Poison Girl, belki de Hypnotic Poison’un daha güncellenmiş, modernleştirilmiş ve genç kızların hoşuna gidecek hale getirilmiş versiyonudur. Ne dersiniz, yanlış mı düşünüyorum?

Geleyim kokusunu sevdim mi kısmına. Orta kısmı dışında hoş bir kadın parfümü ama zaten orta notalar parfümün büyük bölümünü kapladığı için benim için çok konforlu değildi onu kullanmak. Zaten oldukça kadınsı kokusunu üzerime sıkıp, dışarı çıktığımı söyleyemem çünkü bana uymayacağı belliydi. Onu hep tenimde denedim ve aşık olmadım, kaliteli bulmadım. Oldukça piyasa işi gibi görünüyor. Dior’un çok satma uğruna karakterinden ödün vermesi denebilir Poison Girl için. Bir sürü çiçeksi-şekerli ortalama kadın parfümüne benzeyen Poison Girl, evet çarpıcı ve iddialı ama yenilikçi ve sıradışı değil. Biraz ukala, azıcık umursamaz, ufaktan küstah ve yeni nesil selfie meraklısı gençler gibi hafiften narsist.

Benim kullandığım EDP olanıydı. Yakın zamanda EDT versiyonu da çıkmış. Kalıcılığı ve fark edilirliği muhteşem olmasa da yeterli. Sonbahar-kış parfümü Poison Girl. Günlük kullanıma ve spor kıyafetlere pek uyacağı izlenimi vermiyor. Akşam ve özel anların kokusu sanki. Kokusunun tasarımını tabii ki Dior’un baş parfömürü Francois Demachy yapmış. Son sözü bay Demachy’ye verelim: “Poison Girl diğer parfümlerden hemen ayırt edilebilen, ödün vermeyen imzanız gibidir.

Koku Güzelliği:10/6

21 Haziran 2017 Çarşamba

Christian Dior – Sauvage (2015)

Son aylarda bana en çok sorulan parfüm, açık ara Christian Dior’un Sauvage’si diyebilirim. Henüz kullanmadığım Sauvage, yoğun ilgi yüzünden radarıma girmişti. E tabii Christian Dior’un en yeni ve iddialı erkek parfümü olarak piyasaya sürülmesi merakımı daha da arttırmıştı. Dior’un özel parfümörü François Demachy, yarattığı Sauvage hakkında şöyle demiş: “Sauvage, ilk önce pürüzlü, kaba bir taştı. Ona adeta keskiyle şekil verdim. Onun yaratım sürecinin başında, erkeği merkeze aldım. Güçlü ve apaçık erkeksi. Zamanı ve modayı aşan bir erkeğin imajı gibi…”

Parfümün resmi tanıtımında Sauvage’nin fujer koku ailesine ait olduğu vurgulanmış. Zaten pazarlamadaki en önemli yer, erkeksiliğe verilmiş. Fazlaca maço bir parfüm olduğunu düşündürten Sauvage’nin reklam yüzü olarak ünlü aktör Johnny Depp’in seçilmesi de bu algıya sebep oluyor. Tanıtımda ve görsellerde ozon mavisi gökyüzüne ve çöl temasına yer verilmiş. Parfümün notaları arasındaysa iki öğe öne çıkarılmış: Bergamot ve ambroksan.

Sauvage’nin açılışı anasonu andıran canlı meyan kökü ve bergamotla gerçekleşiyor. Bence bergamottan ziyade meyan kökü benzeri koku başlangıcı domine ediyor. Başlangıçta yapay-serin kavun benzeri hissiyat da var. Üst notalarını kendime pek yakın bulamadım. Orta kısımda ferah-metalik baharatlar (muhtemelen pembe biber) ve ambroksan sazı eline alıyor. Orta bölümde kadifemsi-parlak ve yapay bir koku karşımıza çıkıyor. Kapanışta ambroksana misk eşlik ediyor. Alt notalarda yapay odunsular son noktayı kokuyor.

Sauvage’ye serin kanlı yaklaşırsam, kavunla sulandırılmış lavantalı, ferah baharatlı ve vasat miskli amber koktuğunu söyleyebilirim. Şimdi şu önemli ki, Sauvage’de ambroksan isimli yapay bir molekül kokunun büyük kısmına yön veriyor. Yani Sauvage, genel olarak parlak-metalik ambroksanın hakimiyetinde. Diğer notalar sadece küçük makyaj çalışması olarak düşünülebilir.

Sauvage, vasat kalitede, tek düze, herhangi karaktere sahip olmayan, ne koktuğu anlaşılmayan, soyut, garip ve benim açımdan gayet rahatsız edici bir parfüm. Anladığım kadarıyla genç erkek arkadaşlara hitap etmeye çalışan ve popülerlik yolunda ilerleyen Sauvage, başından sonuna kadar büyük bir hayal kırıklığı. Ne elle tutulur doğru düzgün bir nota var ne doğal bir ferahlığa sahip ne de performans anlamında başarılı.

Bir kere parfümün ismi, Dior’un en büyük ve tarihi erkek koku klasiği Eau Sauvage’yi çağrıştırıyor. Neden bu parfüme tamamen bağımsız isim vermemişlerde ünlü klasik Eau Sauvage’nin devamı gibi izlenim oluşturmaya çalışmışlar? Tabii bu taktikte akla ilk gelen Eau Sauvage’nin şöhretinden ismi vasıtasıyla yararlanmak ve daha çok satış yapmak. Gelin görün ki yeni Sauvage’nin klasik Eau Sauvage ile neredeyse hiç benzer yanı yok. Yeni Sauvage, tamamen farklı bir parfüm.

Sauvage, yeni bir molekül olan, tamamen sentetik ambroksan notası üzerine inşa edilmiş. Zaten kokusu da parlak-yapay-dinamik ve düşük kaliteli. Hiçbir derinliğe sahip olmayan Sauvage, koku güzelliği anlamında da hiç bana uygun değil. Gerçekten şaşkınım ve üzgünüm çünkü Dior’un bu kadar başarısız bir parfümü Johnny Deep ve kocaman pazarlama kampanyalarıyla kurtaracağını düşünmesi gerçekten garip.

EDT formundaki Sauvage’nin kalıcılığı iyi, fark edilirliği düşük. Kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Parfümün pazarlama metinlerindeki yoğun erkeksi vurgulara rağmen, maço bir parfüm değil. Otuz yaş altı genç arkadaşlara giriş seviyesi için ideal gibi görünüyor. Günlük kullanıma uyacaktır. Kimi yorumcuların Sauvage’yi Bleu de Chanel’e benzetmelerini ise anlayamadım. Bence iki parfüm pek benzemiyor. Kadınların bu koku formunu seveceğini ve övgüler alacağınızı tahmin ediyorum. İlgilenenlere duyurulur.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/4

25 Kasım 2016 Cuma

Christian Dior – Dior Homme Eau For Men (2014)

Dior Homme Eau For Men. Baştaki iki kelimeyi görünce ya da duyunca birden bire ilgimi çekiyor: Dior Homme. Benim için her kapıyı açabilen sihirli şifrelerden birisi Dior Homme. Ona olan garip takıntımı zaman bir türlü tedavi edemiyor. Bir sürü niş parfüm kullanıyorum, dünyanın en pahalı kokularını sürünüyorum, gezegenin en az ulaşılabilen hazinelerini kokluyorum ama ara ara gidip, Dior Homme’u içime çekmeden duramıyorum. Sanırım aramızda platonik aşk var.

Parfümler evreninin en sıradışı çalışmalarından birisi Dior Homme, yerkürede milyonlarca erkeği benim gibi peşinden sürüklüyor uzun zamandır. Christian Dior’un modern klasiği Dior Homme’un büyük başarısı, tabii ki ticari anlamda iştahını kabartacak Dior’un. 2005 yılında çıkan ilk Dior Homme’dan sonra, yedi devam parfümü piyasaya sürdü Dior. Tabii ki bu devam parfümlerinin en popüleri Dior Homme Intense oldu. 2014 yılında ise sessiz sedasız Dior Homme ailesine yeni üye katıldı. Bu delikanlının ismi Dior Homme Eau For Men olarak belirlenmişti.

Kendi sitelerinde ferah odunsu karakterinden dem vurulmuş. Parfümün açılışı beklemediğim kadar ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Kremsi ve buruk turunçgiller bergamot ve greyfurttan oluşuyor muhtemelen. Orta kısma doğru, ferah baharatlar devreye giriyor. Açıklanan notalarındaki kişniş, orta bölümde karşımıza çıkıyor. İris çiçeği de orta notalarda etkili fakat hem kişniş hem de iris, gayet buruk, tatlı ve aromatik. Son kısımda kremsi sedir ağacı kendisini gösteriyor. Buruk ve tatlı sedir ağacına vanilya ve tonka fasulyesinin eşlik ettiği söylenebilir.

Dior Homme Eau için, Christian Dior’un kendi sitesinde üç nota özellikle vurgulanmış. Kişniş, iris ve sedir ağacı. Parfümün genelinde sedir ağacının ve kişnişin etkili olduğunu düşünüyorum. İris sanki bir parça geride duruyor. Başlangıçtaki turunçgillerin kremsiliği bir diğer Dior Homme olan Sport’u andırıyor. Tabii açılışı için ferah dediğime bakmayın, tatlılık ve burukluk serin ilkbahar kokusuna yakınlaştırıyor onu. Orta bölümdeki tatlılığın ve irisin devreye girmesi bile onu kendime yakın bulmamı sağlayamıyor. Sedir ağacının büyük etkisi de durumu kurtaramıyor. Pudralı sayılabilecek vanilyamsı tatlılık hatta tonka fasulyesinin fazlaca kremsi verilmesi parfümden yine soğumama neden oluyor.

asil afis eau yen

Çoğu kişinin onu Dior Homme’a benzetmesini abartılı buluyorum çünkü andırsa da farklı karakterdeler. Bir kere Dior Homme Eau, hissedilir oranda erkeksi, klasik Dior Homme’a göre. Dior Homme Eau, daha ferah ve daha kremsi-baharatlı. Dior Homme ise daha karanlık iris ve deriyi merkeze alıyor. Dior Homme Eau, abisi Dior Homme’a göre daha turunçgilli, daha ferah ve daha piyasa işi. Dior Homme’daki müthiş karakter, Dior Homme Eau’da yok. E zaten bir flankerdan mucizeler beklemeyecek kadar deneyimli sayılırız. Ha bir de kimilerinin Dior Homme Eau’yu Abercrombie & Fitch – Fierce’e benzetmesini ise gayet yerinde buldum. Tabii Fierce’te baskın iris yok ama iki parfüm arasında kokusal yakınlık var. Hatta Versace – Eros benzetmesi bile düşünülebilir.

Bana göre Dior Homme Eau, Dior Homme ismini kullanan ticari bir devam parfümü dışında başka şey değil. Kalite anlamında ortalama seviyelerde dolaşıyor ama koku güzelliği anlamında Dior Homme’un yanına yaklaşamaz. Belki parfüm kullanmaya yeni başlayan genç arkadaşları tavlayabilir.

afis dior homme yen1

Kokusunun tasarımını Francois Demachy yapmış. EDT formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar ve sonbaharda, günlük kullanıma uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/5

19 Eylül 2016 Pazartesi

Christian Dior – Miss Dior (2012)

İsmini daha doğrusu ilhamını Christian Dior’un kardeşi Catherine’den alan bir parfüm Miss Dior. 1940’lı yılların başlarında, İkinci Dünya Savaşı’nın yoğunluğunun arttığı dönemde iki kardeş Christian ve Catherine, aynı apartman dairesini paylaşıyorlardı. Christian, başarılı çizimleri olan ve gelecek vaat eden genç kızken, kardeşi Catherine, daha politikti ve ülkesi Fransa için çalışırken Almanlar tarafından tutuklandı. Oldukça ilginç ve hareketli bir hayata sahip Catherine için, belki de kardeşi Christian’ın jestiydi, 1947 çıkışlı Miss Dior parfümü.

Markanın piyasaya sürdüğü ilk parfüm olma özelliğine sahip Miss Dior, geçirdiği reformülasyonlarla birlikte eski halinden epey farklı formlara giriverdi. Zaten Dior bu tür isim değiştirme ve bol bol reformülasyon işlerini nedense seviyor. Dior’un ve hatta kadın parfümleri evreninin önemli klasiklerinden sayılan Miss Dior, 2012 yılında reformülasyon geçirip, yeniden piyasaya sunuldu. Kimi yerlerde bu yeni Miss Dior EDP’nin aslında Miss Dior Cherie’nin devamı olduğu söyleniyor ki artık kafam karışmış durumda.

Neyse, kendi sitelerinde çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Mandalina ve portakala benzettiğim turunçgiller tatlı ve azıcık yapay. Yine de cazibeli ve modern. Orta kısımda çiçekler, meyveleri geri plana itiyor. Yasemin ve gül, orta bölümü domine ediyor. Başlangıçtaki gibi metalik yapaylık mevcut orta notalarda. Bu andan itibaren meyveli-çiçeksi tarafa geçiyor. Son bölümde çiçekler zayıflıyor ve kadifemsi paçuli sazı ele alıyor. Paçuli köksü ve gizemli değil. Metalik odunsular da ekleniyor kompozisyona. Böylece sona eriyor.

Miss Dior, şipreden ziyade modern ve tanıdık meyveli-çiçeksi tarafa yakın duruyor. Kokusu tanıdık derken gerçekten de öyle. Sonra anlıyorum ki farklı zamanlarda birçok farklı kadında bu kokuyu algıladım. Gördüğüm kadarıyla Miss Dior hala kadınların sevdiği ve vazgeçemediği bir esere benziyor. İyi de onu bu kadar özel ve cazibeli kılan ne?

resmi afis yen

Canlı, neşeli ve pozitif oluşu mu? Belki de. Aslında doğru kelimenin “cazibeli” olduğunu düşünüyorum. Miss Dior, daha başlangıcından itibaren iddialı ve çarpıcı. Normalde sıradan kokan turunçgiller, burada öyle gösterişli ve etkileyici ki… Orta bölümde de çiçeklerin etrafa verdiği mesaj açık: “Ben tam bir dişiyim.” Son bölümse parfümün sakinleştiği kısım oluyor. Oysa üst ve orta notalarda tırnaklarını çıkarmış tatlı cadı gibi Miss Dior. Hayat dolu ve enerjisi yüksek bir parfüm.

Tatlı cadı ifadesini özellikle kullandım. Biraz da parfümün yapaylığını ve düşük kalitesini vurgulamak istedim. Evet, genel yapısı çarpıcı ama genele uyabilecek ve erkekleri etkiyebilecek feminenlik ne yazık ki yeterince rafine verilmemiş. Başlangıçtaki turunçgillerden sonlardaki paçuliye kadar Dior’un ismine yakışmıyor kalitesi. Biraz dağınık ve yeni nesil kadın parfüm pazarından pay kapmaya yönelik hamle olarak görüyorum. Herhangi bir ilginçlik yok, farklılık yok, yaratıcılık yok. Onların yerine herkese hitap etmeye çalışan, metalik yapaylığa sahip, baş ağrısı yapmaya müsait koku formu var. Klasik modern meyveli-çiçeksi tekrardan öteye gidemiyor.

Kadınlar bu parfümü sevecektir çünkü gösterişli ve cazibeli. Erkeklerde bu kokuyu sevecektir çünkü çarpıcı ve kadınsı. Yani alan razı, veren razı durumu söz konusu. E o zaman daha fazla yorum yapmam gereksiz. Çok genç kızlara uymayacağını düşündüğüm Miss Dior’un süslü, orta yaşlı kadınlara fevkalade uyacağını, kolaylıkla imza parfümleri olabileceğini, gittikleri yerde izlerini bırakabileceklerini rahatlıkla söyleyebilirim. Tenimde beklediğim uyumu sağlayamadım ama hoş ve şık bir kadında mis gibi kokacağına eminim.

Benim kullandığım Francois Demachy’nin tasarladığı EDP versiyonuydu. Kalıcılığı normal ama fark edilirliği biraz düşük. Çoğu kişi onun ferah yönünden bahsetmiş ve yaz mevsiminde daha iyi sonuç aldıklarını söylemiş. Bu sıcak günlerde kullandığım Miss Dior, bence biraz daha serin hava istiyor. Ilık ilkbahar-sonbahar için daha uygun gibi. Günlük kullanımdan ziyade daha özel anların kokusu olarak düşünülebilir.

yakin miss yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Christian Dior – Dior Homme Sport (2008)


Christian Dior – Dior Homme Sport (2008)

İşi çok zor Dior Homme Sport'un. Bir tarafta Dior Homme gibi modern zamanların en kült parfümü, diğer tarafta Dior Homme'u bile geçen popülaritesi ve seven kitlesiyle Dior Homme Intense. Dior Homme serisinin büyük başarısından sonra gözler Sport'a çevrildi. Intense'ten sadece bir yıl sonra Dior Homme Sport, koku severlerin beğenisine sunuldu. Bu Sport atağı iki yönden merak uyandırıyordu. Birincisi Dior Homme ve Intense kadar başarılı olabilecek mi, ikincisi de serideki süsen (iris) çiçeği Sport'ta da baskın olacak mı? En önemli beklentiyi de ben dile getireyim: Kokusu güzel olacak mı? Yoksa piyasadaki Sport kervanına yeni ve sıradan bir üye mi katılacaktı?

Christian Dior'un genellikle parfümler konusunda hayal kırıklığı yaşatmadığı söylenir. Dior Homme Sport'a bu minvalde yaklaşmak gerekir mi bilmiyorum. Biz her parfümü kendi özel koşulları içinde ve bağımsız şekilde değerlendirmeye devam edelim. İsmindeki Dior Homme etiketini bırakalım ve karşımızda ismini hiç bilmediğimiz bir parfüm varmış gibi davranalım.

Parfüm garip şekilde, çıktıktan dört yıl sonra yeniden formüle edilip piyasaya sürüldü. Yani 2012 yılında artık yeni Dior Homme Sport'u kullanmaya başladık. Şişe tasarımı hatta parfümörü bile aynı iki parfümün. Fakat çoğu kaynakta iki ayrı parfüm olarak gösteriliyor. E hal böyle olunca geçen yılların ardından yeni formülasyonunu denemeye karar verdim.


Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış: "Ferah, enerjik ve rahatlatıcı odunsu iz. Ani bir rüzgarın özgürlüğü gibi, enerjik Sicilya limonunun ferahlığı, Virginya sedirinin odunsu kokusu, Toskana süseninin (iris) pudralı imzasıyla süslenmiştir." Yine kendi sitelerinde şu üç nota vurgulanmış: Tanzanya zencefili, Toskana süseni ve Atlas sediri. Dior Homme ve Intense'in en önemli notası süsenin burada da kullanıldığı belirtilmiş. Ayrıca zencefil notasının, Dior Homme Sport'un kalbine yerleştirildiği vurgulanmış. Zaten parfümün tasarımcısı Francois Demachy, Dior Homme Sport'un yaratılmasında "zencefil etrafında oluşan basit bir yapının hedeflendiğini" açıklamış.

Dior Homme Sport'un açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Greyfurt, portakal ve limonun şahane ve modern karışımı nefis. Yapaylığın rastlanmadığı turunçgilli üst notalar gayet iyi. Parfüm kısa zamanda orta notalara geçiyor. Bu kısımda limon ve greyfurt geri çekilirken portakal yoluna devam ediyor. Orta notalarda parfümün ve turunçgillerin tatlılık oranı oldukça artıyor. Biraz portakallı karamele benzetiyorum burayı. Tabii asıl sürpriz zencefilden geliyor. Parfümün ana ögesi zencefil, tatlı portakal ve biraz tonka fasulyesiyle birlikte verilmiş. Geri plandaysa tuhaf bir ferahlık gelmeye çalışıyor ama zencefil ve turunçgiller ona izin vermiyor. Calone olma ihtimali yüksek. Orta bölümü başlangıcı kadar sevemesem de idare eder. Son bölüm, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Ek olarak yapaylık sınırındaki tatlı amber ve kaliteli olmayan odunsu notalar irkilmeme sebep oluyor. Amber hiç sevmediğim şekilde verilmiş. Alt notaları sınıfı geçemiyor.

Dior Homme Sport'un hem ismindeki Sport vurgusu hem de konsepti onu ferah parfüm olma yoluna sokuyor fakat o, sanki biraz zorla bu oyunu oynuyor. Evet başlangıcı çok ferah ama orta kısımdan itibaren tatlılığın fazlaca artması yaz parfümü için şaşırtıcı. Neredeyse şekerli hale gelen orta kısımda, zencefil gibi köşeli notanın kullanılması ilginç. Sonlardaki tatlı amberi ve odunsu notaları bir kış parfümünün sonlarına rahatlıkla koyabilirsiniz. Hepsinden daha enteresanı, baştan sona kadar ferah kokmayı başarıyor. Bu çok sıcak yaz günlerinde bol bol kullandığım Dior Homme Sport, hiçbir zaman rahatsız edici olmadı.


"Tamam o anlamda rahatsız edici olmadı da koku güzelliği ne alemde Parfüm Merakı?" dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle özetleyeyim kendi durumumu: Başlangıcı harika, orta kısım kabul edilebilir, sonları vasat. Enfes başlangıcıyla umutlandığım Dior Homme Sport, orta kısımdan itibaren günümüzün modern, tatlı, ferah, baharatlı parfümlerinin benzeri haline geldi. Alt notalardaki yapıyı Invictus, Versace Pour Homme, Yves Saint Laurent - L'Homme çizgisine yakın buldum. Parfümün genel karakteriniyse Allure Homme Sport ve Edition Blanche'e benzettim. Chanel'in bu iki parfümüyle yakın zamanlarda çıkan Dior Homme Sport'un rakipleri olarak düşünülebilir Allure serisinin devam üyeleri.

Karşımızda kremsi turunçgillerle bezenmiş, yumuşak-tatlı zencefil kombinasyonu olduğunu unutmayalım. Kendi sitelerindeki süsen iddiasını ise fazla gerçekçi bulamadım. Dior Homme Sport'ta yoğun süsen kullanımı yok. Günümüzün modern tatlı baharatlarına ve yapaylık sınırındaki amber-sedir ağacı ikilisine yeni bir örnek daha ortaya çıkarmış Dior. Ha bu arada alt notalardaki şekerli amber ya da ambergris kullanımını bazı yeni ve popüler Creed'lere benzetmediğim değil. Haydi bakalım, şimdi çıkarın kuyudan taşı :)

Kompleks olmayan basit bir yaz parfümünden harikalar beklemek, eşyanın doğasına aykırı olabilir. Eşya deyince aklıma geldi. Sartre'ın Bulantı romanındaki nesne ile ilgili şu sözlerini vereyim: "Nesneler madem ki canlı değiller insanı etkilememeliler. Nesneler kullanılır, tekrar yerine konur, onların içinde yaşanır. Onlar aletten başka bir şey değildir." O zaman soru şu: Parfümler alet midir değil midir :)


"Parfüm Merakı gevezeliğin tuttu yine, Sartre ile Dior Homme Sport'un ne ilgisi var?" derseniz tamamen haklısınız. Hani ne bileyim facebook'ta video paylaşmaya harcadığımız zamanı, Sartre okuyarak değerlendirmemiz daha anlamlı olmaz mı?

Dior Homme Sport, 15-30 yaş gurubunu hedefleyen, modern koku trendlerine uygun, alınmasa çok şey kaybedilmeyecek, büyük kitlelerin sevmesi için tasarlanmış, Dior Homme ve Dior Homme Intense'in koku güzelliği ve özgünlük anlamında yanına yaklaşamayacak bir piyasa kokusu. Eğer modifiye arabanızla motordan tuhaf sesler çıkartarak gezmeyi seviyorsanız, kız arkadaşınızla AVM'lerde takılmaca yapmayı seviyorsanız, gömleğinizin düğmesini bir tık açıp neredeyse karnınızı göstermeyi huy edinmişseniz, babanız parayı yeni bulmuş esnafsa, buyurunuz size iyi bir seçenek. Bu saydığım özelliklere sahip olamayan "kaybedenlerden" iseniz büyük beklentiniz olmasın Dior Homme Sport'tan.

EDT formuna sahip. Kalıcılığı normal. Fark edilirliği ilk yarım saat gayet iyi. Sonrasında trajik şekilde tene yaklaşıyor ve çekingen kalıyor. Luca Turin, Dior Homme Sport'u zencefil sabunu olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört puan vermiş. Luca Turin bu puanı yüksek ihtimalle ilk formülasyon için verdi. Yeni halini denese belki puanı düşer.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

10 Haziran 2015 Çarşamba

Christian Dior – Diorella (1972)


Christian Dior – Diorella (1972)

Bir sanat eserinin ilk kıstası nedir? Bütünün ve bütüne eklenen her parçanın arasındaki oranların varlığının kusursuzluğu mu? Sanat kuramları ile parfüm kuramları arasında benzerlik var mıdır sizce?

Üzerinize sıktığınız parfüm isimli sıvı, sizde heyecan verici psikofizyolojik duyarlılık sağlıyor mu? Heyecanlanmanıza ve hayaller kurmanıza yardımcı oluyor mu? Estetik anlamda sizi tatmin edebiliyor mu? Bu sevimli kimyasallar, teninizde mekanik ya da fiziksel tepkiler vermenizi sağlıyor mu? Dünyayı ve etrafımızdaki birçok şeyi tanımamızı sağlayan muazzam koku duyumuz, evrenin sonsuz duygusal güçlerini, çeşitli hassas ve incelikli zenginliğini kavramamıza yardım edebilir mi?

Eldeki sınırlı elementlerle, sınırsız bir dünyanın kapısını açmak kolay iş midir? Aynı bir mimar gibi parfüm inşa etmek, az şey midir? Çeşitli varyasyonları kullanarak, o birbirine benzemez koku moleküllerini uyumlu bütüne çevirmek herkesin harcı olabilir mi? Parfümörün paleti ile ressamın paleti arasında çok büyük fark var mıdır teoride?


Bu ve benzeri soruları arttırabiliriz. Tabii işin bu kısmı biraz akademik ve kuramsal tarafa kayıyor. Hiç şüpheniz olmasın ki birileri bu soruları geçmişte soruyordu ve cevap arıyordu. Aynı şimdiki kuramcılar gibi. Mesela efsane parfümör Edmond Roudnitska, yukarıda yazdığım parfüm ve koku arasındaki ilişkiler üzerine kafa yormuş, makaleler kaleme almıştı.

Edmond Roudnitska’nın, parfüm tarihine armağan ettiği müthiş eserlerin neredeyse tamamı “klasikler” mertebesine yükselmiş durumda. Özellikle Christian Dior için 1950'li yıllardan itibaren tasarladığı parfümler, sektöre yön veren kokulara örnek olarak gösterilebilir. Diorama, Eau Sauvage, Hermes için Eau d'Hermes ve Rochas'ın klasikleri Femme Rochas ve Moustache gibi eserler, Edmond Roudnitska'nın önemini anlamak için yeter de artar bile.

Bay Roudnitska, hem parfümör hem de koku kuramcısı olarak fazlasıyla saygıyı hak ediyor. Diorella'yı, Edmond Roudnitska'nın ustalık dönemi eseri (bu ifadenin şu sıralar ne kadar itici hale geldiğinin farkındayım) olarak düşünebiliriz. Diorella, anlaşılacağı üzere çok önemli bir kadın parfümü klasiği olarak tarihteki yerini almış durumda. 2015 yılı itibariyle kırklı yaşlarında bir kadın olarak karşımızda duruyor. Tabii aradan geçen yıllar hem kokusunu reformülasyonlar yoluyla değişime uğrattı hem de şişesi ve kutusu değiştirdi. Christian Dior tarafından geçtiğimiz yıllarda yeniden üretimi yapıldı Diorella'nın. Tabii orijinal haline ne kadar sadık kalınmış bilmek çok zor. Bakalım yeni Diorella, bana neler hissettirecek.


Diorella'nın başlangıcı yoğun pudralı aldehitler ve sabunsu turunçgiller ile gerçekleşiyor. Tozlu limon, pudralı bergamot, aromatik otlar, yeşil aldehit yapı ilk saniyelerde burnunuza hücum ediyor. Eski hatta nostaljik pudralı kadın parfümlerini hatırlatıyor üst notalar. No.5'in daha ferah ve limonlu halini düşünün. İşte başlangıcı aşağı böyle gerçekleşiyor. Orta bölüme geçildiğinde pudralı yapı devam ediyor ama etkisi azalıyor. Orta kısımda kadınsı çiçeksilik belirgin hale geliyor. Pürüzsüz ve yüksek kaliteli çiçekler yasemin ve hanımeli olabilir. Orta bölüm hala olgun ve mesafeli. Başlangıcını beğendim ama orta kısmı benim için fazla çiçeksi. Geleyim son kısma. Alt notalarda müthiş bir değişim var. Yumuşak odunsu notalar, meşe yosunu ve harika vetiver son kısmı baş döndürücü hale getirmeye yetiyor. Kapanışı tek kelimeyle şahane.

Diorella, 1970'li yılların koku karakterini önümüze seriyor. Daha ilk saniyelerdeki eski-tozlu yapısı, kokunun ilerleyen aşamaları hakkında fikir sahibi olmanızı sağlıyor. Başlangıçtaki nefis ve doğal limon, tarihi şiprelerle paralellik gösteriyor. Üst notalardaki bergamot tozlu yapısı ile limonun yanına ilişiveriyor. Açılıştaki yeşil aldehitler, bence erkek kullanımı için uygun. Orta kısma geçildiğinde pudralı beyaz çiçeklerin etkisinin artmasıyla kadın tarafına doğru kayıyor ana yapı. Buradaki çiçekler günümüz parfümlerindeki bol şekerli ve dağınık değil, gayet disiplinli, rafine ve net. Yapaylık hissedilmeyen orta bölüm bana göre olmasa da bu tür çiçekleri seven kadınların ilgisini çekecektir. Alt notalarsa enfes. Yine bir klasik ve yine alt notalar sanat eseri. Kapanıştaki yumuşak odunsu notalar ve meşe yosunu koklamaya değer. Neredeyse erkeksi alt notalar hala doğal, kibar ve resmi.

Kendi sitelerinde meyveli-çiçeksi tarzına vurgu yapılmış Diorella'nın. Tamam çiçekleri algılıyoruz da meyve nereden çıkmış? Parfümü üzerimde uzun uzun koklayınca Christian Dior'a hak veriyorum. Kimi yorumcuların belirttiği gibi kokunun üzerinde dolaşan meyveler şeftali-kavun ağırlıklı. Fakat burada Mitsouko kadar baskın değil şeftali. Yine de kullanım şekli olarak biraz andırıyor Diorella'daki şeftaliyi. Tabii buradaki meyveler gayet eski, tozlu ve soyut kullanılmış. Çok net ve modern meyvemsilikten bahsetmem mümkün değil.


Diorella, günümüzün koku trendlerine hiç uymayan bir leydi olarak düşünülebilir. Zaten onun sıkı bir şipre olduğunu göz önüne alırsak, genç kız işi olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir. Nostaljik kokusu ve tarzı, pudralı yapının etkisiyle olgun kadınların boyunlarını süslemeye yatkın. Tatlılık az kullanılmış. Kuru bir parfüm olduğunu düşünüyorum. Çok derin ve kapsamlı kokmasa da verdiği müthiş kalite hissiyatı bile hayranlığınızı rahatlıkla kazanacaktır. 

Diorella, kendinden önceki müthiş kadın parfüm klasiklerini andırıyor. No.5 aldehitleri, No.19 yeşili ve meşe yosunu, Mitsouko meyvemsiliği ve diğerleri. Nerede okuduğumu unuttum ama bir parfüm yorumcusunun Diorella'yı “Eau Sauvage'ın kız kardeşi” olarak espri şekilde değerlendirmesinde haklılık payı var. Koku olarak çok benzemese de genel kurguda Diorella'nın Eau Sauvage'ı biraz anımsattığı söylenebilir.

Eğer vintage kıyafetlere, retro mobilyalara meraklıysanız; ara ara eskiye, eski hayatlara, anılara, polaroid makinelerle çekilmiş fotoğraf albümlerinize bakıp, geçmişe ve yaşanmışlıklara yolculuk etmeyi seviyorsanız, Diorella o hissiyatı size verecektir. Şahane bir klasik Diorella. Bu tarzı sevmeseniz bile tecrübe etmeniz gerektiğini düşünüyorum çünkü bir dönemin özeti gibi adeta.

Luca Turin'in kitabında odunsu turunçgil olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş puan verilerek en iyi parfümler listesinde kendisine yer bulmuş.


EDT konsantrasyonuna sahip Diorella. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği başlangıçta iyi ama ilerleyen saatlerde düşüyor. Çok saldırgan bir parfüm değil. Ferah sayılabilecek bu meyveli-çiçekli parfüm, soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Yaş olarak otuz beş ve üzerindeki kadınlara yakışacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7.5

24 Mart 2015 Salı

Christian Dior - Dior Homme Intense (2007)


Christian Dior - Dior Homme Intense (2007)

Bence de bay Demachy haklı. "Dior Homme, her türlü erkeksi klişeyi yıktı. Yeni bir yorum getirdi erkeksiliğe."

Tabii bu iddialı sözü sadece kendi çalıştığı parfümler için mi söyledi yoksa Christian Dior'un erkekler için tasarladığı kıyafetleri de kapsıyor muydu bilemiyorum. Eğer ki parfümler alanında söylediyse bende katılıyorum kendisine. Dior Homme, erkek parfümleri alanında yepyeni pencere açtı, bir anlamda iconoclast idi.

"Erkeksi olmayan erkek parfümü" tabiri kulağa oksimoron gibi gelse de durum aşağı yukarı böyle. Dior Homme'un küresel başarısının ardından, erkek parfümleri yeni bir yörüngeye giriyordu. Artık kadın ve erkek parfüm ayırımı azalıyordu. Gerçi sadece parfümlerde değil, moda alanında da erkekler ile kadınların kıyafetlerinin arasındaki makas azalıyor. Belki de geleceğin dünyası uniseks olacak. Kim bilir.

Dior Homme'un şaşalı çıkışının ardından sadece iki yıl sonra kardeş geldi aileye. Dior Homme Intense isimli küçük kardeş, abisinin DNA'sını taşıyordu. Tabii aralarında az da olsa farklılıklar vardı. Bunların en belirgin olanı konsantrasyondu. Dior Homme, EDT olarak sunuldu. Dior Homme Intense ise EDP olarak raflardaki yerini aldı. Kutusu ve hatta şişesi dahi aynı formu paylaşan Dior Homme'ların Intense olanı, aynı abisi gibi çok başarılı oldu ve önemli satış rakamları yakaladı. Tabii burada Dior Homme'un isim gücünün kendisine yardım ettiği görülüyor. Fakat zamanla abisi Dior Homme'dan bile popüler olmayı başardı. Hatta geçtiğimiz yıllarda en çok satan erkek parfümleri listelerinde yer alıyordu Dior Homme Intense. Dior, yine turnayı gözünden vurmuştu anlaşılan.


Uzun zaman önce kullandığım Dior Homme Intense'i çok sevmiş ve zihnimdeki en iyi parfümler listesine almıştım. Tabii aradan geçen yılların ardından parfüm, ailenin diğer üyeleri gibi reformülasyon geçirdi. Bu konu hakkında çok fazla şey yazılıp, çizildi. Kimileri kokuların yeni hallerini başarısız bulurken, çoğu kişi de pek fark olmadığından bahsediyor. Konu ilgimi çekti ve Dior Homme Intense hakkındaki düşüncelerimi güncellemem gerektiği farkettim. Bakalım aradan geçen yıllar, Dior Homme Intense ile aramızdaki ilişkinin mahiyetini etkilemiş mi?

Kendi sitelerinde Dior Homme Intense odunsu amber olarak nitelendirilmiş. Parfüm üç ana nota üzerine konumlanmış: İris (Süsen), ambrette ve sedir ağacı. Üzerime sıktığımda beni yoğun bir koku bulutu karşılıyor. Kremsi kuru turunçgiller ile pudralı iris (süsen) daha ilk saniyelerde size merhaba diyor. Dior Homme'un kendine özgü o makyaj çantası kokusu, Dior Homme Intense'de ilk saniyelerde kendisini gösteriyor. Başlangıcı nefis Dior Homme Intense'in. İlerleyen dakikalarda kokunun genel yapısı çok değişmiyor. Aynı yoğun ruj kokusuna bu sefer kuru kakao ekleniyor. İris ile kakaonun birleşimi yine dolgun, parfümsü ve cazibeli. Orta kısmı da harika. Geleyim sonlara. Alt notalarda odunsu yöne doğru kayıyor. Dior Homme'daki gibi tatlımsı sedir ağacı son bölümde etkili. Biraz da mumsu vanilya var. Kapanışı üst ve orta notalara göre bir basamak aşağıda güzellik olarak. Yine de kötü olduğunu söylemek acımasızlık olur.

Dior Homme Intense, çiçeksi, kakaolu, odunsu, pudralı bir parfüm bana göre. Çiçekten kastım tabii ki iris. Bu büyülü çiçek, parfüme müthiş bir hava katıyor. Çoğu kişinin ruj ya da makyaj malzemelerine benzettiği yapı, Dior Homme Intense'in önemli kısmını oluşturuyor. Bu anlamda çoğu kişi kadınsı bulsa da bence enteresan bir erkeksiliğe sahip. Orta kısımda karşımıza çıkan kakao, vanilya ile işbirliği yaparak parfüme çikolatamsı hissiyat katıyor. Bu çikolatalı koku, irisi çiçeği ile harika dengelenmiş. Ve belki de olabileceğin en iyisi yaratılmış. Sonlardaki odunsu notalar benim için harika olmasa da erkeksi bir imza olarak kapanışı gerçekleştiriyor.


Hem kadınsı hem de erkeksi, hem ruj gibi kokan hem de ultra lüks havalarda, hem cazibeli ve seksi hem de züppe ve ukala. Onu nasıl tanımlayayım bilemiyorum. Farkındayım ki modern zamanların en güzel erkek parfümlerinden birisi Dior Homme Intense. Onun neden bu kadar sevildiğini anlamak için biraz kullanmanız yeterli. Sizi kısa süre içinde avucunun içine alıp, kendisine hayran bırakacak kokusu görülmeye, koklanmaya ve deneyimlemeye değer.

Dostlarım, Atinalılar, Romalılar ve Konstantinopolisliler... Önümüzde inanılmaz bir parfüm duruyor. Fütürizmin şişeye girmiş hali adeta. Postmodern bir başkaldırış belki de. Andy Warhol’un Marilyn Monroe renklendirmeleri, Marcel Duchamp’ın pisuvarı alıp onu sanat eseri olarak sunması, Rene Magritte’in “Bu bir pipo değildir” tablosu. Dior Homme Intense modern sanatın bir öznesi hatta nesnesi olmuş durumda büyük ihtimalle. Nasıl mı olur? Madem parfümleri sanat eseri olarak görüyoruz işte size çağdaş sanat tablosu gibi bir eser. Çerçevesi belli, soyut ile somut arasında gidip gelen, yenilikçi, radikal ve cesur. Onu kullanacak insanlar bilecekler ki çok özel bir koku üzerlerinde. Zaten hepimiz bunu istemiyor muyuz? Özel olmak…

Bu serin-soğuk Mart ayında kullandım Dior Homme Intense'i. Montumun üzerine uyguladığım parfüm, etrafa yaydığı müthiş kaliteli, şık ve lüks kokusuyla şaşkına çevirmeyi başardı beni. Çok kaliteli bir ruj ile kakaonun karışımı koku burnuma ne zaman gelse mutlu oldum. Ona olan saygım arttı. Kendimi bambaşka birisi gibi hissettim. Çok az parfüm sizin modunuzu değiştirir, sihirli bir dünyanın içine sokar, ayaklarınızı yerden keser ve hayal dünyasına dalmanızı sağlar. Üzerimde Dior Homme Intense ile sokaklarda dolaşırken bu duyguları bana yaşattı.


"Parfüm Merakı biraz abartıyorsun" diyecek arkadaşlarımız olabilir. Haklarıdır, saygı duyarım. Fakat bu parfüm benim aklımdaki "parfüm nasıl kokmalı" sorusunun yanıtlarından birisi. Genel olarak biraz feminen olduğunu kabul ediyorum. Epey tatlılık barındırdığını farkediyorum. Pudra oranının sınırın azıcık üzerinde olduğunu biliyorum. Ama yine de o müthiş bir auraya sahip. Bu parfümü koklayıp da beğenmeyecek kadın muhtemelen çok azdır. Hatta yurtdışı merkezli platformlarda çok sayıda kadın kullanıcısının olduğunu okuyoruz Dior Homme Intense'in.

Fazla uzatmayayım. Sonuç olarak Dior Homme Intense, ana akım markaların ve her yerde satılan parfüm markaları içinde en iyi örneklerden birisi. Akıl almaz yüksek fiyatlı birçok niş markanın kokusunu denemiş birisi olarak Dior Homme Intense'in koku güzelliğine nadiren rastladığımı belirtmeliyim. Evet fiyatı Dior'un genel politikası yüzünden bazı popüler markalardan yüksek ama Dior Homme Intense, verdiğiniz paranın her kuruşunu rahatlıkla hakediyor.

Luca Turin'in kitabında baharatlı elma olarak sınıflandırılan Dior Homme Intense'e beş üzerinden dört puan verilmiş. Yorumu ise Tania hanım yapmış.

Kullandığım Dior Homme Intense, artık her yerde satılan yeni formülasyon olanıydı. Bu hali hala çok etkileyici ve güzel. Eau de Parfum (EDP) formundaki parfümün kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği çok yüksek gelmedi bana. Ara ara kendisini hissettiriyor ve burnunuza geliyor gün içinde. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Resmi ortamlarda, gece çıkmalarında, önemli toplantılarda, takım elbise ile, özel bir akşam yemeğinde kullanmak için harika seçim olacaktır. Onun dışında bence gün içinde de kullanılabilir.


Parfümün tasarımına Dior'un baş parfümörü François Demachy imza atmış. Yine iyi iş çıkartmışsınız bay Demachy. Tebrikler.

Koku Güzelliği:10/9