Comme des Garçons etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Comme des Garçons etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ağustos 2018 Perşembe

Comme des Garçons – Odeur 71 (2000)

Buzdolabı ya da fotokopi makinesi nasıl kokar? Floresan lambasının kokusu neye benzer? Son sorum şu olsun: Tost makinesi gibi kokmak ister misiniz?

Comme des Garçons, gerek konsept gerekse pazarlama anlamında tabuları yıkmaya kararlı gibi görünüyor. Sadece ilginç şişe tasarımlarıyla değil, parfümlerinin içerikleriyle de rakiplerinden farklı yerde durmaya çalışıyor. Bugünkü konuğum markanın iki parfümden oluşan “Odeur” serisinin ikinci üyesi. İyi de nedir bu Odeur isimli parfümler?

Comme des Garçons’un “anti-parfüm” konseptiyle piyasaya sürdüğü Odeur serisinin ilki 1998 yılında çıkan Odeur 53’tü. İkincisi de 2000 yılında piyasaya sürülen Odeur 71. Peki anti-parfüm ne demek? Comme des Garçons burada biraz muhalif tavır sergileyerek parfüm karşıtı parfümler piyasaya sürüyor. Yani bir tarafıyla kendisiyle çelişirken, bir taraftan da parfüm dünyasına mesaj gönderiyor büyük ihtimalle: “Parfümlere karşı olan bir parfüm üreticisi.”

Anladığım kadarıyla anti-parfüm mottosu, günümüzün modern parfüm endüstrisine bir gönderme. Zaten Odeur 71’i test süresince kafa karışıklığı yaşamadım dersem yalan olur. Hatta parfümün açıklanan resmi notalarını gördüğümde nasıl bir şeyle karşılaşacağımı az çok anlamıştım.

Genellikle parfüm notaları şöyledir: Turunçgiller, limon, bergamot, çiçekler, baharatlar, gourmand elementler, amber, misk vb. Bir de Odeur 71’in marka tarafından açıklanan notalarına bakalım: Elektrik, metal, ofis, mineral, ampulün üzerindeki toz, fotokopi kartuşu, yeni kaynak yapılmış alüminyum, tost makinesi, dolma kalem mürekkebi, yeni açılmış kurşun kalem, bambu, salata sosu, sümbül, yosun, tütsü, odunsu notalar…

Şaka yapmıyorum. Odeur 71’in resmi olarak açıklanan notaları böyle. Zaten Odeur serisi için “Laboratuvar ortamında, mikro teknoloji ile çoğaltılarak oluşturulan inorganik elementler ile doğal elementlerin karışımı” diyebiliriz. Bu uzun sayılabilecek girişten sonra geçelim parfümümüze.

Odeur 71’in açılışında garip çiçekler sizi karşılıyor. Hafiften tatlı, biraz plastiğimsi. Tamamen yapay başlangıca sahip. Anlatması zor. Pek sevilesi değil üst notaları. Bir süre sonra tuhaf çiçeksiler devam ediyor ve yine alışılması zor bir koku ortaya çıkıyor. Hastaneye girdiğinizde muhtemelen antiseptiklerden gelen bir koku vardır. İşte orta notalar o kokuya çok benziyor. Hatta dişçi koltuğuna oturduğunuzda etraftan gelen ilaç kokuları olur. Onu da andırıyor. Ne hastaneleri ne de dişçi koltuğunu sevmediğim için hoşuma gitti diyemem. Neyse ki alt notalarından itibaren biraz güzelleşiyor. Bu kısımda tanıdık bir şeyler algılanabiliyor. Biraz tütsü, odunsu notalar ve misk. Üst ve orta kısımdaki plastiğimsi his burada da var. Daha fazla anlatmak gerçekten zor.

Şu bir gerçek ki Odeur 71 tam bir konsept. Yani parfümden öte bir şey. Bir deneme. Belki de parfümlerle dalga geçme. İşte niş markaları biraz da bunun için seviyorum. O anlı şanlı isimleri olan moda markalarının ürettiği parfümler mutlaka belli bir kitleye hitap etmesi gerekir. Parfümleri sanat eseri değil de ticari meta olarak görürler. Oysa butik markalar yaratım sürecinde daha özgürler. Genellikle büyük kitlelere ulaşmak gibi dertleri yoktur. Parfümlerini herkese beğendirmek gibi de çabalara girmiyorlar. Daha önce denediğim hiçbir parfüme benzemiyor. Plastiğimsi, hastane gibi kokan bir parfüm ne kadar sevilebilir ki. Tarzı hiç bana göre olmasa da onun benzersiz, sıradışı ve şaşırtıcı kokusu, bazı garip modern sanat heykellerinin veya enstalasyonlarının yarattığı hissiyatı andırıyor kullanan kişide. Genel olarak herkesin hoşuna gitmeyecek, rahatsız edici, yapay kokusu olmasına rağmen, geleceğin parfümlerinin belki de ilk prototiplerinden olan Odeur 71’i yine de denemenizi tavsiye ederim fakat büyük boy şişesini alır mısınız bilemem.

Odeur 71’i kimler mi kullanır? Hastane çalışanları, diş hekimleri, Nasa’nın astronotları ya da ünlü bilim-kurgu dizisi Battlestar Galactica’nın karakterlerine rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Belki de çılgın bilim adamları onu sever. Albert Einstein, Odeur 71’i severek kullanır mıydı emin değilim.

Bu fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kalıcılığı çok yüksek değil. Parfümün etrafa yayılımı zayıf. Genel olarak hafif ve tene yakın kalıyor. Belki de böyle olması daha iyi. Kadın-erkek herkes kullanabilir. Dört mevsime uyabilecek garip bir yapısı var. Denemeden almanızı tavsiye etmem.

EDT formundaki Odeur 71’in kokusunu Anne-Sophie Chapuis ve Martine Pallix birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

10 Ağustos 2018 Cuma

Comme des Garçons – 8 88 (2008)

Sadece parfümleriyle değil sıradışı kıyafet tasarımlarıyla da dünyada büyük beğeni toplayan Comme des Garçons’un birçok kokusunu Parfüm Merakı sitemizde incelemiştim. Parfüm işini sevdiğini düşündüğüm Comme des Garçons, oldukça fazla sayıda koku piyasaya sürdü son yıllarda. Kimilerinin üretimlerini bitirdi, kimileri de hala raflarda, o ilginç yamuk şişeleriyle bizleri bekliyor. 8 88 uzun zamandır birçok yerde karşıma çıkan ve merak ettiğim bir parfümdü. Sonunda onunla tanıştık.

2008 çıkışlı 8 88’in yaratıcısı ünlü burun Antoine Lie, onun tasarım aşamasında altından ilham aldığını ve Safralin isimli bir molekül kullanıldığını belirtmiş ve şöyle söylemiş: “8 88’in tasarımı aşamasında altının bir kokusu ve kokusal izlenim yaratıp yaratmadığını bulmak istedik. Bunun için çok sayıda farklı malzemeyi denedim ve özel karakteri nedeniyle Safraline’de karar kıldım. Safralin, İsviçre merkezli parfümevi Givaudan tarafından yaratılan safranın bir türevidir.”

Baharatlı oryantal olarak sınıflandırılan 8 88’in açılışı aromatik ferah baharatlarla gerçekleşiyor. Kişniş ve tarçın olduğunu düşündüğüm baharatlar leziz, yüksek kaliteli, tanıdık ve hafiften metalik. Başlangıcı hoşuma gitti. Orta bölümde Antoine Lie’nin bahsettiği safran devreye giriyor. Tatlı sayılamayacak kuru safran orta kısımda aromatik baharatlarla birleşerek koku yönünü giderek enteresan bir çiçeksiliğe doğru götürüyor. Kapanışı orta bölümle aynı. Büyük değişim göstermeyen alt notalarda egzotik olmayan amber de ekleniyor partiye. İşte size 8 88.

Çiçeksi mi desem baharatlı mı desem karar veremediğim parfümlerden 8 88. Onun çiçeksiliği kremsi, metalik safrandan oluşuyor. Baharatsı tarafıysa daha da garip. Bu parfümde safralin denilen bir molekülün varlığından bahsetmiştim. Bu seferde zerdeçaldan bahsedeyim de iyice şaşıralım. Açıklanan notalarında zerdeçal da var. Son zamanlarda alternatif tıbba gönül veren doktorlarımızın ağzından düşürmediği zerdeçala 8 88’de yer verilmiş. Ara ara tükettiğim için burnunuza yaklaştırdığınızda çok baskın kokmayan fakat yenildiğinde oldukça buruk bir tat bırakan zerdeçalın bir parfümde kullanıldığına ilk defa şahit oluyorum. Tabii Comme des Garçons gibi sıra dışı bir markanın, parfümlerinde sıradan içerikler kullanmasını beklemek hata olabilir.

Zerdeçal dedik ama bence 8 88 daha kişniş, tarçın, biber eksenine yakın. Zaten zerdeçalın bir parfümdeki koku profilini kafamda çok da oturtamıyorum. 8 88’de kimi kullanıcılar tütsüden de bahsetmiş fakat ben algılayamadım.

Karşımızda oldukça tanıdık bir koku karakteri var. Bir parfüme benzetiyorum ama yine aklıma gelmiyor. Kullanım döneminde bir parça kadın tarafına yakın durdu. Onun neredeyse güllü, leziz kırmızı meyvelere benzeyen tarafını kendimce keşfettim belki de yanılıyorum. Burada ham ve bıktırıcı bir kadınsı-çiçeksilikten bahsetmiyorum.

Comme des Garçons parfümlerini anlatmak çoğu zaman zordur çünkü oldukça soyut koku denemeleri yapıyorlar. Onların parfümlerini somut olarak bir şeylere benzetmek zor oluyor fakat bir taraftan zihninizin bir köşesinde tanıdık geliyor. 8 88’de aynı hisleri yaşattı bana. Parfümlerin içeriğinde bulunan safran notasını pek sevememe rağmen buradaki kullanımını kabul edilebilir buldum. Safran ana gövdeye ustaca monte edilmiş. Kolunuzu yaklaştırıp kokladığınızdaysa kısa mesafede safran algılanıyor. Bu anlamda iki katmanlı bir parfüm olduğundan bahsedebilirim.

Sonuç olarak ilk başlarda 8 88’e alışamasam da şu an onu severek kullanıyorum. Muhteşem mi? Hayır. Farklı mı? Kesinlikle. Kullanması ve sevmesi kolay bir arkadaşa benziyor. Tabii doğru mevsimde. Sonbahar-kış için harika olacağını düşünüyorum 8 88’in.

EDP formundaki parfümün performansı memnun edici. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı iyi. İnatçı ve ara ara kendisini hatırlatıyor 8 88. E daha ne olsun.

Koku Güzelliği:10/7

31 Mayıs 2018 Perşembe

Comme des Garçons – Avignon (2002)

Günümüz Fransa’sında Marsilya ile Montpellier arasında yer alan Avignon bölgesinin önemli bir tarihi olduğunu biliyoruz. Özellikle 14. yüzyılda Katolikliğin dünyadaki merkezlerinden olan Avignon bölgesinin, yedi ayrı Papa’ya ev sahipliği yaptığı söyleniyor. Gotik katedralleri ve surlarla çevrili büyük sarayı ile klasik Ortaçağ şehri havasını hala yaşatan Avignon’u tabii ki böylesine başarıyla koruyan Fransızların, tarihine sahip çıkma bilincine de teşekkür etmek gerekiyor.

Avignon sadece tarihi değil, ruhsal anlamda da önemli bölgelerden birisi. Hristiyanlığın muhafazakar kanadını temsil eden Katolikliğin, Avignon bölgesiyle sıkı bağları mevcut. Bu durum ünlü moda markası Comme des Garçons’un gözünden kaçmamış ve Avignon isimli parfüme ilham vermiş. Comme des Garçons’un 2002 çıkışlı Incense serisinin en popüler üyesi olarak hafızamızdaki yerini almıştı Avignon parfümü. Markanın Incense serisinde tütsüyü merkeze aldığı, her parfümde tütsüyü ve farklı dini inançları birbiriyle harmanladığını gördük. Mesela Incense serisindeki Kyoto Budizmi temsil ederken, Ouarzazate İslam’la bağdaştırılmış. Avignon parfümü, önemli bir Katolik bölgesi Avignon şehriyle betimlenmiş. Bakalım sadece Incense serisinin değil Comme des Garçons’un en popüler eserlerinden Avignon nasıl kokuyor.

Parfümün açılışı koyu ve karanlık tütsüyle gerçekleşiyor. İlk dakikalarda sağlam, yoğun ve kuru tütsüye bir süre sonra odunsular eşlik etmeye başlıyor. Parfümün karanlık kısmı orta bölümde de devam ediyor. Tatlılığın neredeyse olmadığı orta notalarda Avignon bildiğimiz çıra gibi kokuyor. Yüksek kaliteli ağaçların eşlik ettiği tütsü bir parça geride kalırken, arka plana ilginç konuk yerleşiyor: Papatya. Evet, baskın olmasa da kesinlikle papatya kokusu var orta kısımda fakat ağır tütsü-ağaçların arasında kendisini gösteremiyor. Son bölümde kuru odunsular iyice etkisini arttırıyor. Bir parça yumuşayan koku formu, hala kuru ve yüksek kaliteli. Kapanışı hiç fena değil ama alt notalarda kokusu o kadar zayıflıyor ki algılamak zorlaşıyor.

Avignon, bana göre dumansı ağaç-tütsü-reçine-orman kokuyor. Çok yoğun çam ormanında, sonbahar mevsiminde küçük bir ateş yakarsınız ve etraftaki çam kozalaklarının, kuru çıraların, ağaçlardan akan yapış yapış reçinelerin dumansı kokusu etrafa yayılır işte bu tema aynen Avignon’a aktarılmış. Tabii parfümün açılışı tütsü hatta yabancıların frankincense dedikleri ve Türkçeye buhur olarak çevrilen kokuyla gerçekleşiyor. Olabilecek en karanlık tütsü-buhur ikilisinin ilk dakikalardaki burnu zorlayan acımsı dansı parfümün ilerleyen saatleri için bir parça karamsarlık yaratsa da kalitesi ve orta bölümde ağaçsılığın sazı ele almasıyla biraz rahatlıyorsunuz. Sonlarda kimi yorumcular vanilyadan bahsetmiş ama tenimde dikkat etmeme rağmen vanilya kokusu algılayamadım.

Avignon kesinlikle harika bir tütsü-ağaç kokusu. Belki beklediğim kadar detaylı ve zengin kokmuyor ama derinliği, kalitesi ve gerçekçiliği takdire şayan. Genel olarak tekdüze ilerliyor ve büyük değişimler yaşanmıyor. Tatlılık neredeyse yok ve günümüzün modern parfümlerinde bıktığımız şekerli yapıdan oldukça uzak. Anlaşılacağı üzere koku trendleri onun umurunda değil.

Farklı bir konuya değineyim. Avignon’un yurtdışında büyük bir seven kitlesi var. Onun hakkında parfüm platformlarında onlarca yorum bulabilirsiniz. Bu yazılanlara bakıldığında genellikle Avrupa merkezli parfümseverlerin Avignon’u, kiliselerde pazar ayinleri sırasında yakılan tütsü ve buhurlara benzettiklerini anlıyoruz. Onun içindir ki Hristiyan bilinçaltında Avignon direkt kilise kokusu olarak yerleşiyor muhtemelen. Tabii bizler Müslüman bir coğrafyada yetiştiğimiz için ve çoğumuz hayatında hiç kiliseye gitmediği için onlarla empati kurmakta zorlanabiliriz. Bu anlamda Avignon’un Hristiyani ruhsallık çağrışımları yaptığını düşünüyorum. Zaten Comme des Garçons’un parfüm için seçtiği isim (Avignon şehrinin Katolikler için önemi) ve kokuda kullandığı içerikler gayet bilinçli tercihlere benziyor.

Oldukça tematik kokan Avignon, günlük kullanım için, spor kıyafetlere ya da AVM gezmelerine uyar mı emin değilim. Konforlu olmayan sıradışı kokusu çoğu kişinin hoşuna gitmeyebilir. Onu sanki akşam gidilen klasik müzik konserlerinde ya da yoga-meditasyon seanslarında kullanmak iyi fikir. Garip şekilde ciddi, soğuk, karamsar, mesafeli ve entelektüel bir parfüm Avignon. Belli bir yaş, parfüm deneyimi ve doğru zamanı arayan tarzını beğenir misiniz bilemiyorum.

Kokusunu beğendim ama hayat her zaman toz pembe değil. Avignon’un eksi yönlerinden birisi performansının zayıflığı. EDT formundaki Avignon’un hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı ne yazık ki başarısız. Bu durumu sık sık yeniden kullanarak bir parça giderebilirsiniz fakat etrafa saldıran bir performans bombası değil. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Uniseks olarak pazarlansa da erkek kullanımına yakın duruyor. Kokusuna ünlü burunlardan Bertrand Duchaufour imza atmış.

Koku Güzelliği:10/7.5

15 Kasım 2017 Çarşamba

Comme des Garçons – Kyoto (2002)

Başkentlerin başkenti denilen Japonya’nın en ilginç şehri Kyoto’dan bahsedelim bugün. Japonya’nın başkenti Tokyo’dan bile daha popüler olan Kyoto’nun nüfusunun yaklaşık 1,5 milyon olduğu biliniyor. Japon imparatorluğunun bin yıl kadar başkenti olan Kyoto, tapınaklar şehri olarak da adlandırılıyor. İki binden fazla Budist ve Şinto tapınağı bulunuyor Kyoto’da. Bu özelliği onun ruhani tarafını da öne çıkarıyor.

Bunun içindir ki sanat dünyasının ilgisini çeken bir şehir Kyoto. Sadece Kyoto’yu merkeze alan sinema filmleri değil, 2002 yılında piyasaya sürülen bir parfüm de hafızalardan silinmiyor. Az buz değil on beş yıl önce Comme des Garçons’un piyasaya sürdüğü Kyoto parfümü, kokuseverlerin kalbindeki özel yerini hala koruyor bana göre. Comme des Garçons’un efsane parfüm serisi Incense’nin en popüler iki eserinden birisiydi Kyoto. Diğeri tabii ki Avignon’du.

Beş parfümden oluşan Incense serisinin her biri, farklı dinlerden esinlenerek meydana getirilmiş. Kyoto parfümü Budizm ve Şintoizm’den ilhamını almış. Açıklanan notalarında tütsü, ardıç yağı, kahve, tik ağacı, ölmez otu gibi oldukça farklı kokular bir arada verilmiş. Bakalım ortaya nasıl bir parfüm çıkmış.

Kyoto’nun açılışı yeşil ağaçsı yapıyla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki ardıç yağı belki de ilk saniyelerdeki kokunun kaynağı. Hafiften çamsı-reçinemsi hissiyat veren başlangıcı sakin ve yüksek kaliteli. Orta bölümde ağaçsı hissiyat devam ediyor. Burada abartılı olmayan dumansılıkla birlikte tütsü devreye giriyor. Orta bölümün ve son kısmın ana oyuncusu tütsü. Buradaki tütsü fazlaca dumansı olmaktan ziyade yeşil, temiz ve ağaçsı. Kapanışta hala yeşil tütsü etkili. Alt notalarda ilaveten sedir ya da tik ağacını andıran odunsuluk hissediliyor. İşte size Kyoto.

Oldukça kuru, karanlık denemeyecek, tatlılığın pek hissedilmediği, dingin, fazlaca basit, katmanlı sayılamayacak ama koklamaya doyulamayacak kadar da derin yapısı var. Yeşil çam ormanının içinde yakılmış ve sönmüş tütsü çubuklarını anımsatan Kyoto, üst ve orta bölümde ferah reçinemsi yanını göstermekten çekinmiyor. Bu haliyle Nepal’in bir dağ köyündeki çam ağaçları arasındaki Budist tapınağını anımsatıyor size. Oradaki yaşlı ve bilge rahibin her sabah ayin başlamadan önce etrafın güzel kokması için yaktığı tütsü muhtemelen Kyoto gibi kokacaktır.

Bu parfümün neden ilgi gördüğünü anlamak zor değil. İlk olarak çok kaliteli, tertemiz, kullanımı kolay ve uyumsuzluk yok. İkinci olarak böylesine ruhani bir tütsü kullanımına dünyanın kuzey ve batısında yaşayan halklar alışık olmayabilir. Bu deneyim onların koku hafızalarıyla bağdaşmayabilir. Doğu ile batı arasındaki bir ülkede doğup büyümüş bendeniz bile etkilendi Kyoto’dan. Etrafa yaydığı dünya-dışı havanın yanında, karakteri olan farklı bir çalışma. Barışçıl ve bilge kokusu tam da dünyanın şu an için ihtiyacı olan sağduyuyu işaret ediyor belki de.

Kyoto, bol bol sıkınayım, kızlar kokuma bayılsın ya da erkekler beni fena çekici bulsun tarzı bir eser değil. Koku trendlerinden uzak ayrı bir gezegende yaşayan yalnız bir keşiş Kyoto. AVM tikilerinin, emocanların, kıroyum ama para bende’cilerin, ağzını yaya yaya garip bir Türkçeyle konuşan beyaz Türklerin ya da aklı-fikri para-rant-ihale üçlüsünde olan siyasal islamcıların parfümü değil Kyoto. Onun spritüel derinliğine ve meditatif yönüne saygı duymayanlarla buluşmaması daha iyi. Onun içindir ki günlük kullanıma uymayacak, yoga yaparken sizi sarıp sarmalayacak, hayatın anlamsızlığındaki anlamı ararken size eşlik edebilecek, sessiz, sakin, derin, biraz utangaç, münzevi, antik bir tapınak kokusu Kyoto.

Açıklanan notalarında kahve var. Bazı yorumcular da kahveden bahsetmiş. Kullanım döneminde yoğun kahveye rastlamadım. Özellikle defalarca kontrol ettim tenimi ama pek kahve yok gibi içeriğinde. Zaten Kyoto’nun asıl amacı kahve gibi kokmak değil, yeşil ağaçsı kokmak anladığım kadarıyla.

Ha bu arada nerede okuduğumu unuttum ama New York civarında yaşayan sanatçıların bir zamanlar en sevdikleri ve bol bol kullandıkları parfümmüş Kyoto. Eğer öyleye hiç şaşırmam çünkü tam bir bohem ressam ya da performans sanatçısı kokusu Kyoto.

Bu harika eser tabii ki müthiş bir ustaya ait. Parfüm sektöründe tasarımları en çok ilgi çeken parfümörlerden Bertrand Duchaufour’un imzası var Kyoto’da. EDT formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği yüksek değil. Biraz çekingen kaldığı söylenebilir. Ten üzerinde çok daha derin kokarken kıyafette daha basit davranıyor. Ten üzerine uygulamanızı öneririm. Uniseks olarak piyasaya sürülse de erkek kullanımına yakın. Otuz yaş üzeri arkadaşlara tavsiye ederim. Sonbahar-kış döneminde kullanmak iyi fikir.

Koku Güzelliği:10/8

4 Ağustos 2016 Perşembe

Comme des Garçons – Amazingreen (2012)

Çoğu zaman böyle olur. Aklıma olur olmadık çağrışımlar gelir. “Yeşil enerjinin patlaması” sloganını okuduğumda aklıma 1960’lar Amerika’sının “Siyah Güç” örgütü ve siyahilerin isyanı geldi. Oysaki yeşil enerji patlamasının, Siyah Güç ile hiç bir ilgisi yok ama zihin işte rahat durmuyor.

Comme des Garçons’un 2012 çıkışlı parfümü Amazingreen’in resmi tanıtım broşürlerinde bahsettikleri yeşil enerji patlaması, şüphesiz ki ciddiye alınmalı. Parfümün şişesinin de yeşil olması ve daha da önemlisi ismindeki yeşil vurgu, karşımızda nasıl bir koku karakteri olacağının sinyallerini veriyor.

Yine Comme des Garçons yine harika ve yaratıcı bir isim: Amazingreen. Bakalım gerçekten de hayret verici yeşil temayla mı karşılaşacağız. Parfümün açılışı ferah yeşilliklerle gerçekleşiyor. Yeşil turunçgiller (bergamot olabilir), aromatik otlar ve ağaç yapraklarını andıran notalarla gerçekleşiyor. Ferah, zengin ve doğal üst notaları harika. Orta kısımda ferahlığın yerini daha oturaklı yeşillik alıyor. Azıcık servi, birazcık çam ve kimilerinin Calone’ye benzettikleri o yapay serinlik. Orta bölüm çok farklı ya da çarpıcı değil. Son bölümde sedir ağacı olabilir. Vetiver gerilerden hissediliyor. Ha unutmadan duman ve barut da varmış kapanışta!

Comme des Garçons, böyle küçük sürprizler yapıyor parfümlerinin tanıtımında. Kendi sitelerindeki tanıtımda alt notalarda görülen barut, ilk başta saçma gelecektir ki zaten öyle. Çünkü hepimiz biliriz ki barutun bir parfümün içinde olması imkansız. Peki, barut kokusu da mı yok kapanışta. Cık. Barut kokusunu ve hatta ateş edilmiş silahtan yayılan barut kokusunu bildiğimden içim rahat. Amazingreen’de bahsettikleri gibi barut kokusu yok. Bariz yeşil sucul-aromatik otsu ve ağaçsı yapıya sahip. Biraz ilginçlik katmak için yapılan pazarlama hilelerine Comme des Garçons genellikle başvuruyor. Varsın olsun, inanmış gibi yapalım.

slogan amazinggreen

Amazingreen, nefis açılışıyla isminin hakkını verirken, orta bölümde yine yeşil olmayı başarıyor ama yapaylık peyda oluveriyor. Bazı yorumcuların onu yeşilden ziyade sucul tarafa yamamaya çalışması anlamsız çünkü Amazingreen, gerçekten de her türlü yeşil kokusunu veriyor. Yeşil turunçgiller, yeşil aromatik otlar, yeşil ağaçsılar ve neredeyse yeşil misk!

Şöyle bir duyularımı ve algılarımı gözden geçiriyorum. Yeşil temalı kokuları seviyor muyum? Bazen evet, bazen hayır. Tabii yeşil deyince akla hemen orman ve ağaçsı yapı gelecek ama yeşilbiberden tutun da yeşil çiçeklere ve hatta çimene uzanan yelpazede değerlendirilebilir yeşil kokan parfümler. Aslında biraz düşününce Amazingreen’de ıslak çimen kokusu bile var gibime geliyor.

Çoğu kişinin bahsettiğinin aksine baharatlar epey geri planda. Serin-soğuk verilmiş baharatlar, yeşil temanın gerisinde kalıyor ve burun tırmalamıyor. Parfümün orta kısmındaki metalik yapaylık, çoğu kişinin şikayet noktası ki haklılar. Comme des Garçons’un bilinçli olarak mı böyle bir uygulamaya gittiği yoksa işin içinde küçük maliyet hesapları mı var bilemiyorum ama sıra dışı marka imajı çizen ve parfümleri nişlerle yarışan Comme des Garçons’un, yapaylığı bu kadar öne çıkarması enteresan. Gerçi markanın geçmişinde bu tür yüksek oranlı yapay kokulara rastladık. Bilemiyorum, bu tarzın seveni varsa şans verilebilir.

Amazingreen 4 yen

Bir kötü haber daha vereyim. Amazingreen EDP formunda ama performansı kötü. İlk patlama dışında fark edilirliği çok düşük. Kalıcılığı idare eder. Erkek kullanımına daha yakın duruyor. Günlük kullanıma uyar bence. Çoğu yorumcunun ferah yönünden dem vurarak onu yazlık kategorisine koymalarına azıcık itirazım var. Her ne kadar zayıf performansı yüzünden fazlaca uygulansa bile rahatsız etmeyecekse de çok sıcak yaz mevsimi için uygun olmayabilir. İlkbahar-sonbahar ve yaz akşamları da kullanılabileceğini ekleyeyim.

Kokusunun tasarımını Jean-Christophe Herault yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

4 Mayıs 2016 Çarşamba

Comme des Garçons 3 (2002)

Hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı zamanlardan geçiyoruz belki de. Tam da bu karmaşık ve tuhaf modern zamanların markası Comme des Garçons. Tabii böyle bir markanın parfüm tasarımlarının da sıradan olmasını bekleyemeyiz. Şuna ne dersiniz: Hayali Çiçekler. Yok mistik bir öğretiden ya da derin bir tasavvufi konudan değil, Comme des Garçons’un 3 isimli parfümünün konseptinden bahsediyorum.

Hayali Çiçek. İstediğiniz kadar hayal etmeye çalışın zordur, somut bir olguyu zihinde tasarlamak. Böyle bir işin altından kim kalkabilir: Mark Buxton.

Comme des Garçons’un sessiz ve sedasız parfümlerinden birisi 3. Kabul etmek gerekir ki 2 kadar popüler olamayacak. Incense serisi kadar bohemleri tavlayamayacak. Odeur serisi gibi post moderniteyi zorlayamayacak. Ama bir dakika durun! Ya başarabilirse!

3’ü kullanmak nereden aklıma geldi bilmiyorum. Belki de şeffaf, gösterişsiz şişesi beni kendisine çekti. Ya da vicdanım devreye girdi ve bir köşede tek başına yalnız şekilde duran bu çocuğu sahiplenmek istedim.

masa sis

3, Comme des Garçons’un ampirik parfümlerinden birisi. Laboratuvar ortamında oluşturulmuş izlenimi verecek şekilde steril ve temiz, doğada var olabilecek şekilde doğal ve tanıdık. Ya da Yin Yang gibi. Yapaylığın içindeki doğallık veya doğallığın içindeki yapaylık, birbiri içine girmiş iki kavram. Artık ne derseniz.

Başlangıcı konusunda rivayetler muhtelif. Ben, plastiğimsi sedir ağacı algılıyorum ama gayet ferah. Turunçgil yok boşuna beklemeyin. Meyvemsilik varsa bile alışılagelmiş şekilde kavun-karpuz-şeftali şeklinde değil. Yeşil tema her daim güçlüce hissediliyor. Çok çiçeksi değil, çok baharatlı değil. Gayet ferah ve sabunsu da bir vetiver var sanki. Yoksa da canı sağ olsun. Aromatik otlar da tozlu verilmiş sanki.

3, soyut ferahlıkla, eklektik kaliteyi birleştiriyor ve karşımıza doğaüstü bir orman çıkarıyor. Bu öyle bir orman ki, ağaçların hemen yanında filizlenmiş sabun bitkileri (o nasıl oluyor demeyin bir masalın içindeyiz şu an), gökyüzünde uçuşan kuru vetiver kökleri, kötü kalpli cadının kulübesinin önüne yığılmış kocaman bir çimen balyasının içindeki, baharata benzemeyen baharatlar ve Melek Otunu andıran süper basit ve minimal bir kompozisyon. Bu öyle bir orman ki, hiç bir zaman yanmayacak denli rutubetli, tozlu, ıslak ağaçlarla çevrili ve bembeyaz. Ağaçlar bile beyaz!

Yazının burasına kadar bir şey anlamadıysanız sizi suçlayamam fakat böyle bir yazı için kendimi de suçlayamam kusuruma bakmayın. Sonuç olarak, femferah, bembeyaz, apağaçsı, yemyeşil, ıpıslak, bambasit, sapsabunsu bir vetiver-çiçek (asla kadınsı değil, nötr)-ağaçsı deneme ve bence başarılı.

Alakasız olabilir ama yeşil temanın verilişi hafiften Un Jardin Sur le Nil’i hatırlatıyor fakat 3, çok daha az meyveli, daha sabunsu ve ağaçsı. 3, güvenli sayılabilecek hoş bir yazlık. Ve popüler abisi 2’den koku güzelliği anlamında daha başarılı. Niye hep kötüler daha çok sevilir ve iyiler mutsuzdurlar. Hayat neden böyle?

comme des garcons 3

EDT olduğu konusunda iddialar var ki, araştırmaya değer. Yaş olarak her yaşa, ortam olarak günlük kullanıma rahatlıkla uyar. İlkbahar-yaz kokusu olduğunu düşünüyorum. Kötü haberi en sonda vereyim. Performansı çok kötü 3’ün. Hem kalıcılığı hem de fark edilirliği oldukça az. Bu anlamda alım kararını vermeden önce iyice düşünün.

Bay Turin’in 3 için odunsu çiçeksi nitelemesine ve beş üzerinden dört puan vermesine yine katılıyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

13 Nisan 2016 Çarşamba

Comme des Garçons 2 (1999)

Bize oldukça uzak gibi görünen Japonya’nın ve Japon kültürünün ilginç ipuçlarını parfümler sayesinde öğrenmek bizim için hoş sürpriz olsa gerek. Sanatla ilgilenen çoğu kişinin gibi Japonların karakaleme benzeyen siyah-beyaz suluboya benzeri tablolarının isimlerinin Sumi-e olduğunu ben de bilmiyordum. Genellikle derinlik algısı yaratmayan ve soyut figürlere de yer verilen Sumi-e tablolarının özel cins mürekkeple yapıldığı dile getiriliyor. Bu mürekkebin de isminin Sumi olduğu biliniyor.

Sumi mürekkebinden yapılan Sumi-e tabloları ressamın denge, disiplin ve estetik algısının sınırlarını da ifade ediyor. Bu tabloların özü ise genellikle ikilikten oluşuyor. Felsefesi zıtlık ve uyum olan Sumi-e tablolarının sadeliğin güzelliğini, zarafetini ve kainatın dinamik iki karşıt gücü olan ışık-gölgenin etkileşimini sunduğu biliniyor. Sadece Sumi-e tablolarında değil, sanat tarihinin eski dönemlerinden itibaren ışık-gölge temasına önem verilir.

Ve takvim yaprağı 1999’u gösterdiğinde Japon modacı Rei Kawakubo’nun Comme des Garçons’u, Japon kültürüne ait Sumi mürekkebinden esinlenerek 2 isimli parfümü piyasaya sürer. Açıklanan notalarında mürekkep olması, 2’nin konseptinin desteklenmesi olarak düşünülebilir. Tabii içeriğinde mürekkep yok 2’nin. Resmi tanıtımında aynı Sumi-e tablolarındaki gibi ikilikten bahsedilmesi, benim için iyiye işaret. Bu anlamda parfüm-konsept bütünlüğü sağlanmış gibi görünüyor.

2, uzun zaman önce kullandığım bir parfümdü. Yine aradan geçen zamanın bende yaptığı etkileri görmek istedim ve 2’ye yeniden şans verdim. Parfümün açılışı tatlımsı meyvemsilikle gerçekleşiyor. Kimilerinin aldehitlere benzettiği başlangıcı bence seyreltilmiş leziz meyveleri andırıyor. Üst notaları modern, hafiften tatlı ve sevilesi. Başlangıcı muhteşem ve benzersiz olmasa da fena değil. Orta kısımda bu tatlımsı meyvemsiliğe gül ekleniyor. Gül, abartılı derecede ve gül sularına benzer şekilde verilmemiş. Daha sakin ve kibar gül. Hafiften de kadınsılık katıyor orta bölüme. Gül kokusuna biraz sıcak baharatlar eşlik ediyor. Orta kısım için ferah gül-biber birlikteliğinden bahsedilebilir. Son kısımda büyük değişim olmuyor. Gül, hala etkili alt notalarda. Kapanışta uysal odunsular da bulunuyor.

ikili comme

2 için söylenenler muhtelif. Ferahlıktan tutun aldehit temaya, manolyadan mürekkep kokusuna, tütsüden donmuş baharatlara çoğu yorumcu kendi penceresinden hissettiklerini yazmış. Bence 2, meyvemsi gül-baharat ve misk ile ana yapıyı oluşturuyor. Yumuşak tatlı baharatların desteklediği meyvemsi güllü misk, bildiğiniz anlamda gül parfümlerine benzemiyor. Sulandırılmış-seyreltilmiş hissi veren miskin eşlik ettiği ana yapı, büyük değişim göstermiyor. Baştan sona aynı ilerliyor.

Kimi yorumcuların ferahlık ve sabunsuluk tespitlerine katılıyorum. Ferah sayılabilecek 2, kimi zaman baharatları öne çıkarınca, “o kadar da ferah değilmiş” dedirtiyor. Bazen de sabunsu yapısıyla sıkıcılığa eviriliyor. Bahsedilen tütsüyü yoğun olarak algılayamadım. Resmi tanıtımdaki “yeni aldehitlerden” neyi kastettiklerini anlayamadım. Buradaki aldehit kullanımı, Chanel No.5’deki gibi değil. No.5’ın kuru ve tozlu yapısı 2’de yok. 2’de pek aldehit hissedemesem de eğer varsa bile oldukça tatlı ve geri planda verilmiş. Parfümde gül dışında abartılı şekilde çiçeksiliğe rastlamadım. Kimilerinin kadınsı bulduğu 2, bence de hafiften feminen tarafa yakın. Orta bölümde baharatların devreye girmesiyle erkeksilik tarafına göz kırpıyor. Başarılı bir dengede yürüyor bu anlamda 2.

Sonuçta 2, çok derin ve bol katmanlı olmayan, benzersiz kokmayan, sizi şaşırtmayan, Comme des Garçons’un sıradışı marka imajıyla pek örtüşmeyen bir arkadaş. Kullanması ve sevmesi kolay, konforlu ve avangart bir parça. 2, rüküş, şımarık ya da canlı değil, ölçülü, sade ve durağan.

ayni comme yen

Ekşi sözlükte ramostyle rumuzlu bir yazarın CDG 2 ile ilgili kısa bilgi notu var. Muhtemelen doğrudur söyledikleri. Aynen koyayım istedim hiç dokunmadan:

“İspanyol Puig firması tarafından lisansı alınmış ve üretilen parfüm.

Rei Kawakubo pazarlama sürecine dahil olmuştur. Puig firmasının pazarlama departmanının hiçbir pazar araştırma yapmasına izin vermemiştir. Eğer pazar araştırması yapılırsa ve ürünün pazara çıkması yönünde pozitif sonuçlar çıkarsa lisans anlaşmasının bozulacağını bildirmiştir. Ne kokunun kendisi, ne marka ismi, ne şişe tasarımı (şişe, mağazalara verilen platform olmadan sergilenemez çünkü dik bıraktığınızda mutlaka düşer), ne de ürünün iletişim uygulamaları pazarlama kitaplarında gösterildiği şekildedir. Hiçbir pazarlama kuralına uyulmadığı halde çok başarılı satış rakamları elde etmiş kokudur. “comme des garcons 2” (cdg2) den sonra “comme des garcons 2 man” uzantısı pazara sürüldüyse de cdg2 ilk çıktığı andan itibaren unisex bir ürün olarak görünmüştür tüketicinin gözünde. Satışa çıktığı ilk günden itibaren cdg2’nin tüketicilerinin yarıya yakınının erkek olduğu rapor edilmiştir.”

2’nin kokusunu ilginç işlere imza atmasıyla tanınan Mark Buxton tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği ilk dakikalar dışında zayıf. Bence ilkbahar-sonbahar kullanımına uygun. Yaş olaraksa yirmi beş üzeri deyip, topu üzerimden atayım.

Luca Turin’in kitabında odunsu gül olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

mumlu sis yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

4 Kasım 2014 Salı

Comme des Garçons – Wonderwood (2010)


Comme des Garçons – Wonderwood (2010)

"Harajukuuuuuu!"

Japonya denilince çoğunuzun aklına kusursuza yakın çalışan otomobiller ve yüksek teknoloji ürünü elektronik aletler geliyor muhtemelen. Aslında hiç de haksız sayılmazsınız. Bir ürünün kaliteli olduğunu belgeler "Made in Japan" etiketi. Japonların kötü işe imza atmayacaklarını, müthiş bir disipline ve ciddiyete sahip olduklarını biliriz. Bu anlamda ülkemizdeki maden yataklarını işletenler ile Japonların çok benzer yanları olduklarını anlıyoruz son zamanlarda. Bizim madenler, aynen Japonlar gibi gayet disiplinlidir. Sürekli olarak madenlerde göçük oluşur, yangınlar çıkar veya madenlerimizi su basar. Belirli ve kısa aralıklarla, madenlerimizde felaket yaşamak konusunda o kadar istikrarlı ve disiplinliyiz ki, Japonların bizden alacakları çok dersler var.

Konuyu dağıtmadan gidersem Japonya denilince aklıma Toyota değil de Harajuku ve Anime karakterleri geliyor. Hani Japonya’yı tanıtan belgesellerde gördüğümüz ünlü bir cadde vardır. Orada tuhaf giysili Japon kızları, bir yukarı bir aşağı dolaşırlar. Rengarenk, uyumsuz ve anlamsız şekilde kombin edilmiş kıyafetleri ile kameralara poz verirler. İşte bu abartılı ve animeleri andıran kıyafet tarzına Harajuku deniyor. Eklektik desen değil, trajikomik desen belki, absürt desen eh işte, fantezik desen, muhtemelen... Bu renk cümbüşü sokak modasının altında nasıl bir sosyoloji yatıyor bilmiyorum ama Japon modasına güçlü etkileri olduğunu pek sanmıyorum.


Japon moda endüstrisinin dünya çapındaki en önemli isimlerinden Rei Kawakubo'nun yapmaya çalıştığı şeyin "sıradışı ama minimal" olduğunu biliyoruz. Bayan Kawakubo'nun ünlü Comme des Garçons'u, aynı yolu parfümlerinde de uygulamayı seviyor. Basit ama farklı parfümleri, kendilerini ilk önce şişelerinin asitmetrik formlarında gösteriyor. Kokularında ise tuhaf denizlere yelken açıyorlar çoğu zaman. Onun için de hatırı sayılır seven kitlesi var Comme des Garçons parfümlerinin. Çünkü biliyorsunuz ki, bir Comme des Garçons parfümünü aldığınızda, onun kokusu binlerce rakibinden farklı olacaktır. En azından zihnimizde uyandırmaya çalıştıkları algı bu yönde. Bugün ise algılara değil, gerçeklere odaklanacağım. Çünkü elimde Comme des Garçons'un ilk çıktığında heyecan yaratan yeni sayılabilecek parfümü Wonderwood var.

Kabul ediyorum. Bir parfüm için gerçekten de güzel isim Wonderwood. İsmindeki "harikalık" vurgusu beklentileri yükseltiyor ki bu da marka için risk oluşturuyor. Tabii bunun derdine biz düşecek değiliz. 2010 yılında piyasaya sürülen Wonderwood'un tanıtımı yine adet olduğu üzere yapılmadı. Sadece, sinema dünyasının çılgın yönetmen kardeşleri olarak tanınan "Quay Kardeşler" tarafından bir tanıtım videosu çekildi. Quay'ların diğer garip işleri gibi bu tanıtım videosu da "stop motion" tekniği ile çekildi.

Kendi sitelerinde yine tek satırlık tanıtım cümlesi dışında hiç bir şey yok ne yazık ki. O da şöyle: "Bereketin akla gelmesi. Olumlu anlamda aşırı doz odunsular, odunsu notalar ve yapay odunsu yapı".


Wonderwood'un başlangıcı hiç tatlılık barındırmayan, kuru sedir ağacı, tütsü ve karabiber ile gerçekleşiyor. Dumansı, gizemli ve yüksek kaliteli tütsü-ahşap kombosu etkileyici ve nefis. Başlangıcı harika diyebilirim. Dakikalar sonra kuru tütsümsü ağaçsılık geri plana geçiyor. Hatta neredeyse yok oluyor. Radikal bir değişim var orta bölümde. Bu kısımda sandal ağacı tamamen kontrolü ele geçiriyor. Doğal ve başarılı sayılabilecek sandal ağacı, parfümün bundan sonrasını adeta domine ediyor. Başlangıcı kadar ilginç ve etkileyici değil orta kısım. Fakat kötü de değil. Tekdüze sandal ağacına ilerleyen saatlerde öd ağacı da ekleniyor. Öd ve sandal ağacının birlikteliği, alt notalara kadar devam ediyor. Son kısımda güzel ve yumuşacık vetiver sizi karşılıyor. Köksü vetiver karanlık değil aksine ferah. Gayet güzel kullanılmış vetiver fakat son bölümde kokusu iyice tene yaklaşıyor ve neredeyse hissedilmez oluyor.

Wonderwood, isminin hakkının verir şekilde başlangıçta keskin ve yoğun odunsulukla size merhaba diyor. Başlangıçtaki kuru tütsü ve ağaçlar, Encre Noire, üretimi bitirilmiş Gucci Pour Homme ve markanın diğer eseri Comme des Garçons 2 Man'e benzetilebilir. Hatta ufaktan Lorenzo Villoresi'nin Piper Nigrum'unu da çağrıştırıyor. Büyük bir ormanda dolaşıyormuş hissi veren reçinemsi üst notalar ne yazık ki uzun sürmüyor. Birkaç dakika sonra odunsuluk neredeyse tamamen ortadan kalkıyor. Sandal ağacı ve öd ağacı işbirliği fena değil ama biraz sıkıcı. Yanlış anlaşılmasın kötü veya yapay değil ama açıkçası çok da bir numarası yok orta bölümün. Sonlardaki vetiveri beğendim. Uysal ve ferah vetiver tam olması gerektiği gibi.

Wonderwood'da son yılların niş parfümcülükteki en popüler notası öd hissedilir oranda var. Öd, sandal ağacının gölgesine saklanmış genel olarak. Çoğu niş parfümdeki gibi yoğun gül esansı ile birlikte kullanılmamış. Kendi açımdan Wonderwood'daki gibi öd kullanımını tercih ederim. Her ne kadar hala öd ağacıyla yeterince barışamasam da.


Gördüğüm kadarıyla Wonderwood, karmaşık ve derin bir parfüm değil. Gayet basit, yumuşak, hafiften tatlılık barındıran, anlaması kolay, ne koktuğu belli olan, sizi hayal kırıklığına uğratmayacak bir arkadaş. Fazla iddialı ya da saldırgan değil. Evet güzel parfüm fakat sadece güzel. Hayatınızın parfümü olacağını sanmıyorum. Amacını belirlemiş ve o yönde ilerliyor. Gösterişli, rüküş ve süslü olmaya çalışmıyor. Kendi temasına yoğunlaşıyor: Ağaçlar.

Yapaylığa ya da herhangi uyumsuzluğa rastlamadığım Wonderwood, bir şişesini alıp, kullanacağım parfüm olmasa da yine de şans verilebilir. Fakat sandal ağacının genel olarak farklı rahiyası sebebiyle günlük spor kıyafetlerle kullanımdan ziyade daha tematik kullanımlara göz kırpıyor.

İsmindeki harikalığı kokusunda bulamasam da ağaç-sandal ağacı-vetiver kokusunu sevenlerin denemesini tavsiye ederim. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip Wonderwood'un kalıcılığı gayet iyi oldu tenimde. Farkedilirliğin, ilk patlamayla keskin olacağı izlenimi verilse de, ilerleyen dakikalarda tene yakın hale geliyor. Sonbahar-kış mevsimi için önerebilirim. Erkek kullanımına daha yakın duruyor.


Parfümün tasarımını, birçok niş ve ana akım marka için işlere imza atmış burunlardan Antoine Lie yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5 

15 Ağustos 2014 Cuma

Comme des Garcons – Vettiveru (2002)




Comme des Garçons – Vettiveru (2002)

2000 yılında başlayan Comme des Garcons'un parfüm serileri 2006 yılında Guerrilla serisi ile son bulmuş gibi görünüyor. Her yıl bir temayı seçip, onunla ilgili parfümler piyasaya süren Comme des Garcons'un, en sevilen serisinin Incense olduğu söylenebilir. Özellikle Kyoto ve Avignon'un Incense serisi içindeki başarısı gözden kaçacak gibi değil.

Markanın 2002 yılı serisi "Cologne" fazla ilgi görmedi nedense. Üç parfümden oluşan seriden bir tek Vettiveru sivrilebildi. Muhtemelen Anbar ve Citrico'nun üretimi bitirilirken, Vettiveru hala yurtdışında çoğu yerde satılmaya devam ediliyor. Çünkü Vettiveru, markanın sevilen kolonyalarından birisi haline geldi. Comme des Garcons'un diğer popüler parfümleri ülkemizde satılırken Vettiveru'nun satışının olmaması şüphesiz ki koku severler için kayıp. 

Vettiveru'nun parfüm severler tarafından bu kadar talep görmesi benimde merakımı cezbetti. Genel olarak parfüm platformlarında hakkında iyi şeyler söyleniyor ve öneriliyor. Zaten Comme des Garcons'un kendine özgü farklı stili, parfümlerine de yansıyor. Benzerine zor rastlanan kokulara imza atıyorlar. Onların pazarda farklı bir yer edinmesinin sebebi de muhtemelen özgün olmaya çalışmaları. Bunu da gördüğüm kadarıyla başarıyorlar.


Kolonya serisinin üyesi Vettiveru, Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda karşıma turunçgiller çıkıyor. Biraz limon ve bergamot var sanki. Üst notalar çok parlak ya da limon kolonyası gibi değil. Daha buruk, sakin ve bergamot merkezli denebilir. Ferah başlangıcı doğal ve güzel kokuyor. Orta kısımda limon geri planda kalıyor. Bergomot-neroli benzeri yapı devam ediyor. Orta notalarda ağaçsı vetiver (kabe samanı) kendisini gösteriyor. Başlangıcı kadar ferah devam etmiyor Vettiveru. Aynı buruk koku devam ediyor. Sanki biraz nötr çiçekler ve geri planda ferah baharatlar da var. Fakat ağaç kökünü andıran vetiver başrolde. Son kısımda ağaçsılık biraz daha artıyor. Neredeyse sedir ağacı ve topraksı Iso E Super var diyeceğim. Belki de vardır. Böylece de tenden ayrılıyor.

Vettiveru genel olarak ferah sayılabilecek bir vetiver parfümü. İsmine binaen orta notalarda karşımıza çıkan vetiver, son kısımlara kadar etkisini hissettiriyor. Vetiverden sonra ikinci önemli nota turunçgiller. Neroli-bergamot-limon üçlüsü parfüme hoş ve buruk bir aroma katmış. Kimi zaman limon ön plana geçiyor kimi zaman bergamot burnunuzu okşuyor. Turunçgil kullanımı başarılı ama klasik ve parlak bir portakal kokusu beklemeyin. Zaten en büyük şaşkınlığım buradaki turunçgil kullanımına yönelikti. Hem çok göze batmıyor ve geri planda kalıyor turunçgiller hem de kokuya ferahlık vermeyi başarıyor. Sonlarıysa bence odunsuların hakimiyetinde. Tabii vetiver de eşlik ediyor ağaçsı yapıya.

Vettiveru, klasik bir ferah parfüm değil. O hem topraksı, hem odunsu, hem turunçgilli kokmayı başarıyor ve bunları güzelce harmanlıyor. Karşımızda sıkıcı bir akuatik yok. Acqua Di Parma'lardaki gibi canlı ve baskın turunçgil kullanımı da yok. Tatlı ve şekerli değil. Yapay kokmuyor. Anlatması zor bir şekilde ferah ve güzel. Aynı zamanda oldukça çekingen ve sakin.


Parfümümüz kaynaklarda uniseks olarak geçiyor. Kullanım sürecinde topraksı ferah vetiver ve odunsuluğun baskın olduğunu farkettim. Onun içindir ki erkek kullanımına daha yakın gibi düşünülebilir. Erkeksi vurgular olsa da bir kadın rahatlıkla kullanabilir onu. Fakat kadınsı bir form beklemeyin.

Evet kabul ediyorum ve sürüye katılan bir koyun olmayı kabul ediyorum. Vettiveru harika bir parfüm değil. Etkileyici ve vurucu da değil. Hayatınızı kokusu da olamayacaktır. Yine de çok güzel ve doğal bir vetiver kokusu. Garip şekilde ferah, temiz, transparan ve basit. Belki de asıl gücünü bu basitliğinden alıyor.

125 ml.si 60 dolar civarında satılan Vettiveru, bir yorumcunun dediği gibi bu fiyata alınabilecek en iyi vetiver temalı parfüm olabilir. Özellikle yurtdışında çok uygun fiyatlara satılıyor. Hele bir de 500 ml. dev şişesi var ki ömür boyu kullanırsınız rahatlıkla.

-Vetiverru, karbon, oksijen, su ve elektromanyetik spektrumun, karmaşık biyokimyasal tepkimelerin fantastik şekilde fışkırmasının sonucu mu? Pek sanmıyorum.
-Fizikçi Freeman Dyson’un söylediği üzere, eğer hiçbir iki fermionun aynı kuantum durumunda bulunamayacağını dikte eden Pauli-dışlama (Pauli-exclusion) ilkesi var olmasaydı Vetiverru yine de piyasaya sürülebilir miydi? Tabii ki!
-Bütün elektronlar en alt seviyedeki atomik yörüngeyi işgal eden parçacıkların, sadece ayrık, izinli kuantum durumlarını işgal edebileceklerini öğreten kuantizasyon ilkesi olmasaydı Vetiverru yine de güzel kokar mıydı? Neden olmasın!
-Bu parfüme meşhur enformasyon ölçümü veya negatif entropi’sinden türetilebilen enformasyon teorisi içinde önemli teorik bir temel kazandırılabilir mi? Pardon?


Şaka bir yana bence Vettiveru dünya jet-set'inin en sevdiği yaz lokasyonlarından İbiza'ya yakışır. Buradaki sabahın ilk ışıklarına kadar süren partilerden birisindeyiz. İbiza Adası’nın en büyük kulübünün o geceki sürprizi Tiesto ve Paul Van Dyk. Üst üste yıllardır dünyanın en iyi DJ'yi seçilen Tiesto setin başına geçiyor. Partiye Adagio for Strings ile başlıyor. Sonrasındaysa Dance For Life ve Just Be ile devam ediyor. Saat gece yarısını geçtiğinde bu sefer setin başında Paul Van Dyk geliyor. Benimde sevdiğim DJ'lerden olan Van Dyk, o tuhaf ve hüzünlü sayılabilecek geçişlerini yapıyor. Partideki herkes mutlu ve yarı sarhoş. İçeriye sadece beyaz kıyafetle alınan dans müziği severler, kullandıkları sentetik uyuşturucuların etkisiyle sağa sola sallanıyorlar. Avrupa'nın en büyük elektronik müzik partisinin loş ortamında ve Ağustos ayının rutubetli ve gece uyutmayan sıcağının ortasında kullanmak için birebir Vettiveru'yu.

Kimi yorumcuların Lalique'in başarılı parfümü Encre Noire'in ferah haline benzettiğine rastladım. Bazılarıysa Guerlain'in ünlü klasiği Vetiver'e benzetmiş. Bence Guerlain - Vetiver kadar yeşil kokmuyor Vettiveru. Ben Sycomore'a daha çok benzettim genel halini. Tabii Sycomore'un 2-3 basamak altında verdiği kalite hissiyatı anlamında.

Bu çok sıcak ve rutubetli Ağustos ayında kullandığım Vettiveru'yu bol bol sıktım. Kimi sefer 7-8 fıs kullanmama rağmen hiç rahatsız etmedi. Onun tam bir ilkbahar-yaz parfümü olduğunu düşünüyorum. Fakat bu kadar çok uyguladığım halde farkedilirliği yüksek olmadı. Genel olarak tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ise bir Eau de Cologne'ye (EDC) göre etkileyici.

Koku Güzelliği:10/7

1 Şubat 2014 Cumartesi

Comme des Garçons – Avignon (2002)


Comme des Garçons – Avignon (2002)

Dünya üzerinde 1.2 milyar insanın mensubu olduğu, muhtemelen gezegenin en büyük dini mezhebi olarak düşünülebilir Katoliklik. Katolik kelimesinin, Yunanca ‘evrensellik’ anlamına gelen ‘to katalou’ sözcüğünden türediği söyleniyor. Papa'yı başkan olarak kabul eden Katoliklik, Protestanlığın ortaya çıkışına kadar bütün Hristiyanlığı kapsamış ve Ortaçağ boyunca Avrupa’ya egemen olmuş.

İşte bu Hristiyan mezhebi bir parfüme nesne olmuş durumda. Comme des Garçons'un 2002 yılında çıkardığı ve "Incense" adını verdiği parfüm serisi beş üyeden oluşuyordu. Avignon ve Kyoto, bu seride en çok öne çıkan parfümler olarak raflarda yerini aldı. Hatta Incense serisi, markanın diğer serilerinin arasında en başarılı olanı denilebilir. Incense serisine mensup parfümlerin farklı da bir tarafı var. Her parfüm farklı dinsel motifler ele alınarak tasarlanmış. Ouarzazate - İslam, Zagorsk - Ortodoksluk, Jaisalmer - Hinduizm, Kyoto - Budizm ve Avignon - Katoliklik. İşte bugün inceleyeceğim Avignon'nun Katoliklik ile ilgisi buradan geliyor. Benimde uzun zamandır ilgimi çeken Avignon ile tanışmış durumdayım nihayet.

Parfümün isminin Avignon olmasının şüphesiz ki bir sebebi var. Fransa'nın güneyinde, Provance bölgesinde tarihi bir şehir olan Avignon'un, Katoliklik ile sağlam bağları olduğunu tahmin etmek zor değil. Orta Çağ Avrupası'ndan günümüze fırlayıp gelmiş gibi görünen Avignon şehri, hala o müthiş dokusunu ve tarihi yapılarını özenle koruyor. Roma döneminden kalma Katolik kilisesi de dahil. Fakat Avignon'un benim için anlamı biraz farklı.

Kübist sanat akımının kurucusu olarak gösterilen Pablo Picasso, 1907 yılında, Paris'teki bir genelevde çalışan kadınları resmetmişti. Fakat bu resimdeki kadın figürleri, daha öncekilere hiç benzemiyordu. Kadınların vücutlarını uzatan ve biçimlerini bozarak bambaşka halde resmeden usta sanatçı, Modern Sanat'ta bir çığır açtığının muhtemelen farkındaydı. Normal bir insan figürüne benzemeyen resimdeki çıplak kadınların, yüz hatları, vücutlarının şekilleri, alışılmışın çok uzağındaydı. Neredeyse eğri büğrü hale gelmiş kadın figürleri, çıplak olmalarına rağmen en ufak cinsellik çağrışımı yapmıyordu. Oysaki resmin orijinal ismi "Avignon Genelevi"ydi. Zamanla ismi "Avignon’lu Kadınlar" olarak değişen tablo, resim tarihinin dönüm noktalarından birisini oluşturuyordu. Sanat Tarihinde bir eşik daha aşılmış bu resimle.


İşte Avignon deyince benim aklıma Paris'in bir şehri değil de Picasso'nun bu ünlü tablosu geliyor. Bu isme Comme des Garçons markası sahip çıkmış ve başarılı bir parfüme isim babalığı yaptırmış. Avignon Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış.

Parfümün açılışı tütsü ve odunsu notalarla gerçekleşiyor. Çok doğal, ilginç ve rafine. Üst notalarını sevdim Avignon'un. İlerleyen dakikalarda büyük değişim yaşanmıyor kokusunda. Orta kısımda derin odunsu notalar (sedir ve çam) biraz daha hakim sanki. Geri planda da reçinemsi baharatlar destek veriyor tütsü-ağaç ikilisine. Son kısımda aynı çizgide devam ediyor. Odunsu notalar hala baskın. Böylece de tenden ayrılıyor.

Avignon'un, çam, sedir ağacı ve Akdeniz otlarının, kuru, tozlu, koyu, karanlık, derin bir tütsü-amber ile birleşiminden oluştuğunu söyleyebilirim. Dumansı ve gizemli tarafları olduğu çok açık. Hatta münzevi ve mistik. Zaten bir çok yorumcunun onu "Kilise Tütsülerine" benzetmesi bu yüzden. Daha önce de söylediğim gibi bizler Müslüman coğrafyanın insanları olduğumuz için kiliselerde ayinler sırasında kullanılan seremoni tütsüsünü bilemeyebiliriz. Yani bizim bu tarz bir koku hafızamız ve duyarlılığımızın olmaması normal. Anladığım kadarıyla her pazar kilise ayinlerine giden Hristiyanlar için bu kokunun orada kullanılan tütsülere benzetilmesi gayet anlaşılabilir.

Avignon'da ana aksı oluşturan ağaçsılığın merkezinde çam ve sedir ağacı benzeri odunsuluk mevcut. Şekerli olmayan, yeni kesilmiş ağaç gibi de denebilir. Zaman zaman talaşı da hatırlattı bana. Bu anlamda günümüzün bol tatlı modern odunsu kokularına pek benzemiyor. Neyseki böyle kullanılmış odunsu notalar. Bu pencereden bakıldığında gayet başarılı denilebilir.


Tütsü kullanımına da biraz değinmek lazım. Hepimizin bildiği ve evlerimizde yaktığımız tütsülere benziyor Avignon'daki tütsümsülük. Dumansı ve gizemli tütsüde tatlılık veya şekerli his fazla yok.

Avignon, yeni kesilmiş ağaç-talaş ikilisi ile tütsünün karışımı gibi kokuyor. Geneline bakıldığında yapaylık yok. Doğal ve kaliteli. Tabi günlük kullanım için çok uygun mu şüpheliyim. Evet koklamak ve bu deneyimi yaşamak için güzel bir koku formuna sahip. Fakat üzerinize sıkıp çarşı-pazar dolaşırken nasıl olur çok emin değilim. Günlük kullanıma göre değil bence. Daha tematik bir parfüm. Yani belli bir ambians için kullanmaya daha uygun. Mesela meditasyon/yoga yaparken çok huzur verici olacaktır. Yada orman yürüyüşüne gittiğinizde mis gibi kokan ağaçların arasında kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Hatta bir Ortodoks Kilisesinde pazar ayininden sonra herkes gittikten sonra tek başınıza insanlığın geleceği için dualar ederken Avignon'un kokusunu içinize çekseniz, hiç yadırgayacağınızı sanmıyorum.

Avignon, büyük oranda ağaç/orman/tütsü temasına yakın. Bu parfümü kullandığımda üretimi bitirilmiş Gucci Pour Homme, Giorgio Armani'nin özel serisine ait Bois d'Encens ve Gianfranco Ferre - Pour Lui aklıma geliyor. Benzer tarza sahipler bence.

Avignon'un eleştirilen iki tarafı var. Birincisi düz çizgide ilerlemesi ve neredeyse kokusunun hiç değişmemesi. İkincisi de fark edilirliğinin zayıf olması. Denemelerimde aynı durumları yaşadım. Ve bu eleştirilere tamamen katılıyorum.


Kötü haberlerin ardında iyi haberi vereyim. Comme des Garçons'un parfümleri ülkemizde ve bir çok internet sitesinde bulunabiliyor. Hem de diğer niş parfümlere göre uygun sayılabilecek fiyatlara. Incense serisi de gayet ulaşılabilir fiyatlarla mevcut. Bu tür kokulara merakınız varsa Avignon güzel bir örnek fakat muhteşem de değil.

Avignon'u dünyaca ünlü burun Bertrand Duchaufour tasarlamış. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın gibi duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak gerekebilir. Diğer bir çok niş markanın aksine Avingnon, EDT olarak satılıyor.

Koku Güzelliği:10/7

28 Kasım 2013 Perşembe

Comme des Garçons – Harissa (2001)


Comme des Garçons – Harissa (2001)

300 yıla yakın Osmanlı Devletinin egemenliğinde kalan Tunus'un yemek kültürünün, Osmanlılardan etkilenmemesi mümkün görünmüyor. Kimi yazarlar Tunus yemekleri için "Arap, Berberi, Türk ve Fransız mutfağından etkilenmiş tipik Akdeniz mutfağı olarak tanımlanabilir" diyorlar. Bana da gayet anlamlı geliyor bu tanım.

Zeytinyağı, hamur işleri, baharatlar, domates ve deniz mahsullerinin, Tunus Mutfağı’nın temelini oluşturduğu söylenebilir. Tunus Mutfağı’nı diğer Akdeniz ülkelerinden ayıran en belirgin özellik, acı baharatlara daha fazla yer vermesiymiş. Acı, Tunus yemeklerinin hemen hepsinde az ya da çok kullanılıyormuş. Sadece acı değil, baharatlarında yeri ayrı görünüşe göre. Kakule, kişniş, kimyon, karabiber, toz kırmızı biber ve tarçın, kullanılan baharatların başında geliyor anladığım kadarıyla.

Tunus Mutfağı’nda adı sıkça geçen “Harissa”nın, acı ve bol baharatlı yemek seven Tunuslular için hemen her yemeği lezzetlendiren özel bir sos olduğunu öğreniyorum. Kurutulmuş kırmızı biber, sarımsak, kimyon, kişniş ve zeytin yağıyla hazırlanan Harissa’nın, acısını zeytinyağı ile incelterek damak tadınıza göre ayarlayabilmeniz de mümkünmüş. Avrupa mutfağında ise sandviç ve dürümlerin içine de konuluyormuş Harissa. Görüleceği üzere her kültür, kendi damak beğenisine göre, farklı şekilde kullanabiliyor Harissa'yı. Zaten dünya üzerindeki farklı yemeklerin ortaya çıkmasının nedeni de büyük ihtimalle bu tür coğrafi ve kültürel yönelimler.


İşte tam da bu noktada ilgi alanımız olan parfümlere geçelim. Başarılı ve enteresan parfümlere imza atmasıyla tanınan Comme des Garçons'un 2001 yılında piyasa sürülen "Red" serisi beş parfümden oluşuyordu. Bu serinin popüler parfümü olan Sequoia'yı geçtiğimiz aylarda incelemiştim.Şimdi serinin başka parfümü olan Harissa'ya göz atma zamanı. Parfümün ismi, Tunus mutfağında bol bol kullanılan bir acı sos olan Harissa'dan geliyor. Zaten açıklanan notalarında kırmızı acı biber mevcut. Artık geçelim parfümümüze.

Fragrantica'da aromatik fujer olarak sınıflandırılmış Harissa. Üzerime ilk sıktığımda karşıma tatlımsı meyveler, biraz turunçgil ve baharatlar çıkıyor. Gerilerden de aromatik otlar destek veriyor. Normalde keskin olması gereken baharatlar ferah diyebilirim burada. Bence sıradan başlangıca sahip. İlerleyen dakikalarda kokusundaki baharat oranı artıyor. Kırmızı biber ve karanfil daha öne çıkıyor gibi. Hala meyvemsi bir baharat hissi veriyor. Kimi yorumcular domatesten bahsetmiş. Ben domates kokusu alamadım. Geçeyim son kısma. Alt notalarda odunsuluk artıyor. Ferah bir tütsü ve çam ağacı kokusu alıyorum. Birazcık da ferah baharatlar var. Son kısmı da beğendim.

Harissa, ismi gibi biber-baharat ağırlık bir parfüm. Kırmızı biber, karanfil, tarçın ve odunsuluk ana gövdeyi oluşturuyor. Baharat derken, çok yoğun, ağır ve ağdalı değil. Gayet ferah, köşeli ama sevilesi. Arada kendisini hissettiren tatlımsı turunçgil ve kırmızı meyveler hoşuma gitti. Sonlardaki yüksek kaliteli odunsular gayet başarılı. Demem o ki başlangıcı dışında Harissa'yı beğendim.


2001 yılında piyasaya sürülmesine rağmen fazla tatlılık barındırmıyor. Bu da memnun edici. Tatlılık sadece baharatlarda biraz hissediliyor. Bir de turunçgilde. Onun dışında biraz köşeli sayılabilecek bir arkadaş. Yani kokusu çok güvenli değil kanaatimce. Herkesin hoşuna gitmeyebilir.

Parfüm platformlarında hakkında büyük tartışmalar yapılmamış. Genel olarak geri planda kalmış parfümlerden birisi. Çoğu kişi de  çok olumlu şeyler yazmamış. Kimileri kokusunu domatese kimileri de ketçapa benzetmiş. Açıklanan notalarında domates var ama ketçapa benzediğini düşünmüyorum.

Harissa, markanın öne çıkan parfümlerinden olmadığı için, çoğu yerde rastlamak zor. Zaten Red serisi genel olarak fazla ortalarda görünmüyor. Yurt dışında uygun fiyatlara satılan Harissa yeterli kalitede bence. Ne şahane ne de vasat. Orta sınıf bir parfüm bence.

Harissa'nın tasarımcısı ünlü burun Bertrand Duchaufour. EDT olarak satılıyor. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın bence. Kimileri yaz için uygun olduğunu söylese de bence daha serin havalarda kullanılsa iyi olur.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5