Histoires de Parfums etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Histoires de Parfums etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2022 Cumartesi

Histoires de Parfums – 1969 (2001)

İlhamını 1960-1980 yılları arasında ağırlıklı olarak Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da ortaya çıkan cinsel devrimden alan bir parfüm 1969. Başarılı niş parfüm evi Histoires de Parfums’un ilk çıkan eserlerinden 1969, markanın internet sitesinde gurme olarak sınıflandırılmış ve şu cümlelerle tanıtılmış:

“Cazibeli baharat demetinin cinsel şehveti. Bu gurmenin izindeki gizem, efsanevi 1969 yılının erotizmiyle renkleniyor. 1969, erotik bir yıl… Bu parfüm cinsel devrimi temsil eder. Beyaz misk ve yoğun çikolata ile vurgulanan yoğun bir şehvet uyandırır.”

1969’un açılışı leziz ve tatlı modern meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında şeftali ve güneş meyvelerinden bahsedilmiş ki neyin kastedildiğini pek anlayamadım. Başlangıcında şeftaliyi andıran meyvemsiliğin baskın olduğu aşikar. İlerleyen saatlerde şeftaliye bir parça tatlı baharatlar ve gül ekleniyor. Karanfili andıran baharatların meyvelerle karşımı gayet iyi verilmiş. Sonlarda çikolatamsı vanilya tarafına dönüş yapıyor. Biraz silik kapanış fena değil.

Karşımızda meyveli-baharatlı-vanilya parfümü mü var yoksa turunçgilli-güllü-paçuli teması mı var emin olamadım. Şeftali-gül-baharat ve çikolata yapısı ağırlıkta diyebilirim. Yapaylık bulunmayan genelini düşündüğümde kalite anlamında iyi yerde durduğunu düşünüyorum. Kokusu benzersiz ve daha önce eşine rastlamadığım tarzda. Bu anlamda yaratıcı, sanatsal ve niş parfüm standartlarını karşılıyor.

Çoğu niş parfüm kokusal anlamda kullanması ve sevmesi zordur. 1969’un çok sivri tarafları bulunmuyor. Deneyen çoğu kişinin irite olmadan kullanabileceğini sanıyorum. Parfümlerde şeftali teması iyi verilirse severim ve burada biraz fazla tatlı verilmişse de fena bulmadım. Günlük kullanım için zorlayıcı olmayacak iyi bir parfüm denebilir.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı yeterli olsa da etrafa yayılımı güçlü sayılmaz. Kimi yorumcular kadınsı bazıları da erkeksi bulmuş ki ilginç bir durum. Bence hem erkekler hem de kadınlar kullanabilir. Bu tür bir parfümün kış için uygun olacağını düşünebiliriz. Burada ise sıcak yaz günlerinde kullanmama rağmen hiç ağır gelmedi. Onu dört mevsimde kullanmak mümkün gibi görünüyor.

Kokusunu markanın kurucusu Gerald Ghislain tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

26 Ocak 2022 Çarşamba

Histoires de Parfums – Noir Patchouli

Uzun yıllar önce denediğim ve aklımın köşesinde yer edinen parfümlerden birisi de Histoires de Parfums’un pek ilgi çekemeyen eseri Noir Patchouli’ydi. Kimi parfümler bir şekilde zihninizi ele geçirir ve onu yeniden kullanmak dürtüsüyle baş başa kalırsınız. Noir Patchouli, o zamanlardan hatırladığım kadarıyla oldukça sert, eski tarz deri-paçuli parfümüydü. Karanlık ve yoğun tarafı beni kendisine çekmişti.

Neredeyse on yıl sonra tekrardan kullanma fırsatım oldu Noir Patchouli’yi. Tenime uyguladım, kıyafetlerime sıktım. Çok soğuk günlere sakladım onu çünkü hatırladığım kadarıyla tam bir kış mevsimi parfümüydü. Kullanım döneminden sonra iş yazısını kaleme almaya gelince kafamın karışık olduğunu hissettim.

Noir Patchouli’nin açılışı soğuk baharatlar ve aromatik, aldehitli çiçeklerle gerçekleşiyor. Çarpıcı ve eski moda açılışından sonra orta kısımda parfüme ismini veren kuru ve tozlu paçuliyi görüyoruz. Paçuliye sabunsu nötr çiçekler ve geri planda deri eşlik ediyor. Sonlarda paçuli ve deriye hatırı sayılır oranda miskin eklendiğini söyleyebilirim.

Histoires de Parfums’un internet sitesinde odunsu şipre olarak sınıflandırılmış ve erkeksi tarafa yakın olarak değerlendirilmiş. Üç ana notadan bahsedilmiş: gül, dutsu meyveler ve paçuli. Tanıtımı şu cümlelerle yapılmış: “Doğuda yetişen paçuli çiçeği, yapraklarından yoğun ve büyüleyici bir koku yayar. Gizemli ve büyüleyici Noir Patchouli, narin çiçek notaları ve egzotik oryantal notalar yayan çok yönlü bir koku.”

Noir Patchouli, ismi gibi siyah, koyu, gölgeli paçuli parfümü gibi davranmıyor. Onun genel havası 1950’li yılları anımsatan, sabunlu, çiçeksi kadın parfümlerini aklıma getiriyor. Aldehitli çiçeksilikten sonra karanlık paçuli ikincil rol oynuyor. Genel olarak paçuli merkezli parfümleri severim fakat burada sevemediğim bir şeyler var. Kullanması ve sevmesi konforlu ve kolay değil.

Kafam tabii ki karışık. Yıllar önce denediğim Noir Patchouli ile 2022 yılında kullandığım Noir Patchouli sanki farklı yerdeler. Parfümün reformülasyon geçirip geçirmediğini bilemiyorum fakat ilk kullandığım Noir Patchouli’de yoğun deri ve müthiş paçuli varken, bu sefer aldehitli çiçeksi, miskli yapıyla karşılaştım.

Şu haliyle çoğu kişinin dediği gibi Aromatics Elixir’e oldukça benziyor Noir Patchouli. Eski, tozlu, modası geçmiş gibi kokan tarzıyla günümüzün modern tatlı parfümlerinin oldukça uzağında duruyor. Onu kullanan çoğu kişinin pek sevebileceğini sanmıyorum. Üzerimde onu algılayan kimi kadınların tütün kolonyasına ve hatta hacı yağlarına benzettiğini gördüm. Kadınların genel olarak bu parfümü pek sevemediklerine bizzat şahit oldum. Denemeden almanın iyi fikir olmadığı parfümlerden diyebilirim.

Eau de Parfum formundaki Noir Patchouli’nin performansı yeterli. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında. Hem kadın hem de erkekler kullanabilir. Kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Kokusunu Gerald Ghislain tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

14 Ocak 2018 Pazar

Histoires de Parfums – Fidelis (2015)

Sıradışı konsepti ve farklı parfümleriyle oldukça ilgi gören Histoires de Parfums, 2011 yılında “Editions Rare” isimli seri piyasaya sürdü. 2018 yılının başları itibariyle yedi parfüme ulaşan Editions Rare serisi de kendi içinde bölümlere ayrılıyormuş meğer.  Markanın sitesine göre Editions Rare serisinin içindeki üç parfüm diğerlerinden farklı yerde duruyor. Veni, Rosam ve Fidelis parfümleri bir şekilde altınla bağlantı kurularak pazarlanıyor.

Veni sarı altınla, Rosam beyaz altınla, Fidelis ise pembe altınla ilişkilendirilmiş kendi sitelerinde. Bugünkü yazı konuğum Fidelis’in açıklanan notalarında oldukça ilgimi çeken içerikler var. Mesela ahududu, kahve, paçuli ve kimyon notalarının birlikte kullanılması farklı koku formuyla karşılaşacağımı düşündürtüyor bana. Ayrıca öd, gül, safran ve amberden de bahsedilmiş tanıtımında.

Fidelis’in açılışı kuru sayılabilecek farklı baharatlarla gerçekleşiyor. Kakuleden şüpheleniyorum ilk saniyelerde. Hafiften de kahve olabilir üst notalarda. Sevdiğimi söyleyebilirim başlangıcını. Orta bölümde gülün kompozisyona girdiğini fark ediyorum. Buradaki gül geri planda kalmaya çalışıyor ve hafiften meyveli denebilir. Orta notalarda amberin etkisi giderek artıyor. Buradaki amber egzotik, koyu ve ağır bir amber. Son bölümde amberin etkisi devam ediyor. Safran kapanışta daha görünür oluyor. Safranlı amberin pek bana göre olmadığı gün gibi ortada.

Birkaç yıl sonra geriye dönüp baktığımda Fidelis’ten zihnimde ne kalacak diye düşünüyorum ve cevabı buluyorum: Amber. Buradaki amber gayet kütleli, sağlam, elitist, karanlık ve azıcık sert, daha doğrusu acımsı. Ahududu, kakule, kahve, gül, paçuli ve öd genel olarak amberin etkisinde bir şeyler söylemeye çalışıyorlar ama sesleri pek çıkmıyor.

Histoires de Parfums’un sitesinde Fidelis’in önce üst-orta-alt notaları açıklanmış. Sonrasındaysa ana notalar olarak not eklenmiş ve safran, kimyon, gül, amber ve ödden bahsedilmiş. Tabii bu çok alışıldık bir uygulama değil. Anladığım kadarıyla Histoires de Parfums burada diğer açıklanan notalardan ziyade kokunun asıl aksının ana notalar olarak verilen beş elementten oluştuğunu vurguluyor.

Kullanım döneminde yoğun kahve, ahududu, paçuli ve öd notalarına rastlamadım. Muhakkak vardır bu arkadaşlar ama etkileri sınırlı. Özellikle kahve-ahududu-öd üçlüsünü bir parfümde yan yana gördüğümü hatırlamadığım için oldukça ilgimi çekmişti kağıt üstünde Fidelis. Uygulamadaysa işlerin harika olmadığını söylemeliyim.

Enteresan tarafı bu tür egzotik ve koyu amber kokularını severim ama Fidelis bir şekilde kendisine bağlayamadı beni. İçine girip keyif alabileceğiniz konfor parfümü değil. Oldukça tematik, pek derinliği olmayan, akılda kalamayacak, doğru düzgün bir temaya sahipmiş gibi görünmeyen yapısının olduğunu söylemek istiyorum.

Histoires de Parfums’un kimi parfümlerini çok seven birisi olarak Fidelis’e büyük umutlar bağlamıştım ama beklediğim kadar çarpıcı ve ilginç çıkmadı. Onun kötü ve vasat koktuğunu söylemek haksızlık olsa da bana pek uymadı genel yapısı. Biraz fazla acımsı, buruk ve zorlayıcı tarzına alışmak zaman istiyor belki de.

Tatlılığın olduğunu ama abartılmadan verildiğini belirtebilirim. Günlük kullanıma pek uymayacak, spor kıyafetin üzerinde sırıtabilecek, akşamlara daha iyi uyum sağlayabilecek tam bir kış kokusu gibi duruyor. Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın diyebilirim.

Kokusunun tasarımını genelde ilginç markalarla çalışan 36 yaşındaki parfümör Julien Rasquinet yapmış. Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyede.

Koku Güzelliği:10/6

28 Mayıs 2015 Perşembe

Histoires de Parfums – 1904 (2014)


Histoires de Parfums – 1904 (2014)

Bu öyle bir hikaye ki sanayi devrimi sonrası modern zamanların en tutkulu ve acıklı aşklarından birisini anlatır. Muhtemelen sadece opera sanatı, bir kadının aşkını ancak bu kadar etkileyici ve sarsıcı verebilir.

Dünya opera sanatının en önemli eserlerinden birisi olarak kabul ediliyor "Madame Butterfly". Konusu Japonya'nın Nagazaki kentinde geçen operanın, kadın kahramanı Ço-Ço-San'ın (Butterfly) bir Amerikalı subay olan Pinkerton'a aşık olmasıyla başlar. Farklı bir kültürden gelen Amerikalı için ailesini, sevdiklerini hatta dinini bile değiştirmeyi göze alır. Fakat Pinkerton'un ülkesine dönüp, başka bir kadınla evlenmesi ve yıllar sonra Japonya'ya gelip, Ço-Ço-San'ı ziyaret etmesiyle gelişmeler trajik hale döner. Yıllardır aşkla beklediği erkeğin başka kadınla evlenmesini kabullenemeyen Ço-Ço-San, Japonya'ların geleneksel intihar şekli harakiri ile hayatını sona erdirir. Kadın, aşkı için ölümü seçmiştir.

Madame Butterfly operası, 1900'lü yılların başlarında gösterime girdiği her yerde büyük beğeni kazandı. Birçok ünlü yapımcı da yakın tarihe kadar hala Madame Butterfly operasını sahneye koymuş. Bunların muhtemelen en meşhuru Puccini'nin 1904 yılındaki Madame Butterfly gösterimiydi. Prömiyerini 1904 yılında İtalya'da yapan Puccini'nin Madame Butterfly'ı, 2014 yılında Fransa merkezli niş parfüm evi Histoires de Parfums'e ilham verdi. İsmini ilk gösterim yılı olan 1904'ten alan parfüm, Histoires de Parfums'un "Opera" serisinin beş parfümünden birisi. Serinin beş parfümü de kadın kullanımına uygun olarak verilmiş.


Kendi sitelerinde 1904, çiçeksi pudralı olarak sınıflandırılmış. "Madame Butterfly'ın narin kadınsılığını kucaklayan pudralı çiçeksilikten" bahsedilmiş. 1904'ün açılışı kremsi turunçgillerle gerçekleşiyor. Ferah olmayan mandalina başlangıçta kendisini şöyle bir gösteriyor ama etkisi kısa sürüyor. Orta bölümde parfümün gerçek karakteri kendisini gösteriyor. Bütün heybetiyle süsen (iris) ortaya çıkıyor. Tozlu ve nostaljik verilmiş süsen çiçeği, kokuyu kadınsı tarafa çekiyor. Pudralı yapı orta bölümde süsen çiçeğine eşlik ediyor. Abartılı verilmemiş pudra hiç de fena değil. Orta bölüm, parfümün en başarılı kısmı bence. Geleyim son bölüme. Bazı Histoires de Parfums kokularında rastladığım alt notaların vasatlığı sorunu, 1904'te de karşıma çıkıyor. Sıkıcı bir misk, yapaylık sınırındaki tatlımsı sedir ağacı ile hiç de ilginç kapanış yapmıyor. Son bölümü beğenmedim.

1904, kendi sitelerindeki kadınsılık vurgusu konusunda haklı sayılabilir. Orta bölümden itibaren çiçeksi yapıya bürünüyor. Süsen her zaman çok etkin. Sabunsu-pudralı verilmiş süsen, erkeksilikten uzak. Çok modern kokusu olmaması fakat henüz piyasa sürüleli bir yıl olması, onun ilhamını aldığı 1900'lü yılların tozlu opera sahnesini zihnimizde canlandırmaya çalıştırttığını düşünebiliriz.

Yumuşak ve sakin bir parfüm 1904. Zaten süsen çiçeğinin baskın olduğu parfümler genellikle çok saldırgan ya da çıkıntılı olmuyor. 1904, basit sayılabilecek yapıya sahip. Üst-orta-alt notalar dikkatli koklanırsa, geçişler anlaşılabiliyor fakat çok derin ve detaylı değil. Nostaljik formu, üst yaş gurubu kadınları hedeflediği izlenimini veriyor. Canlı, heyecanlı, kıpır kıpır meyveli-şekerli genç kız kokusu değil.


1904 hangi parfüme benziyor diye düşünürken ampul yandı. Yine Histoires de Parfums'un bir başka süsen temalı kokusu 1889'u anımsattı bana. 1904, daha basit ve daha az yağlı/makyaj malzemesi gibi kokuyor. Biraz daha ferah sayılabilir 1904. Yine de ilkbahar-yaz mevsimi için kullanmak iyi fikir olmayabilir 1904'ü. Sonbaharın hüzünlü serin günlerine çok daha yakışacaktır.

Kendi sitelerinde net bilgi olmasa da Opera serisinin Pure Parfum konsantrasyonunda olduğu karşıma çıktı farklı yerlerde. Dolayısıyla 1904'te muhtemelen Pure Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği fena değil. Oldukça yüksek fiyatına istinaden (kendi sitelerinde 60 ml.si 380 Euro) denemeden almanın iyi fikir olmadığını söyleyebilirim.

Koku Güzelliği:10/7

7 Nisan 2014 Pazartesi

Histoires de Parfums – 1889 Moulin Rouge (2010)


Histoires de Parfums – 1889 Moulin Rouge (2010)

Bugün, “Belle Epoque” dönemine götürmek istiyorum sizleri değerli dostlarım. Paris'in tozlu geniş sokakları hüzünlü bir sonbaharı yaşıyor. Paris her zamanki gibi romantik. Uzun yıllardır savaş yaşamayan Fransa'da umut, huzur ve mutluluk hakim. İnsanlar, hafta sonlarında yemyeşil kırlarda piknik yapıyorlar, yürüyüşlere çıkıyorlar. Sevgililer, dünyanın en romantik şehrinde aşklarını yaşıyorlar.

Aşkın şehri Paris'in ekim ayındayız. Dünyaca ünlü Eyfel kulesinin inşaatı bitirilmiş. Kimileri kuleyi çok çirkin ve demir yığını olarak değerlendirirken, kimileri de Paris'in simgesi olduğunu düşünüyor ve gururla kuleyi seyrediyor. O sene düzenlenen "Exposition Universelle" fuarının ana teması tabii ki Eyfel kulesi.

Avrupa kıtasında Japon sanatının ve kültürünün etkileri görülüyordu. 19. yüzyılın sonlarında, Japon estetiğinin, Avrupa kökenli sanatçıların ilgi alanına girmesi, farklı eserlerin ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Vincent van Gogh'un bile, Japon figürlerinden esinlendiği tabloları mevcuttu. Hatta Avrupalı İzlenimci sanatçılara da nüfuz etmişti Japonizm.


Parfümlerin dünyasında ise bir klasik ve efsane doğuyordu 1889 yılında. Parfümör Aime Guerlain, Jicky isimli parfümünü piyasaya sürüyordu. Modern parfümlerin atası sayılan Jicky, bugün bile hala pırlanta gibi parıldıyor kokular evreninde.

İşte 1800'lü yılların sonlarında Avrupa ve Paris için böyle bir çerçeve çizebilirim. Barış ve huzur dönemini yaşayan Paris'te,  Joseph Oller ve Charles Zidler isimli iki işadamı, eğlence sektörüne yatırım yapmak isterler. Zaten gayet canlı olan Paris gece hayatına bir mekan daha eklemek için yola çıkarlar. 6 Ekim 1889 yılında ismini Moulin Rouge koydukları eğlence kulübünün açılışını yaparlar. Açılır açılmaz, Moulin Rouge (Kırmızı Değirmen) kulübü büyük sükse yaptı. Kısa zamanda, sanatçıların, işadamlarının, üst gelir gurubuna üye kadınların ve siyasetçilerin uğrak yeri haline gelir. Daha önce görülmemiş dans şovları, kabareler, erotik gösteriler ve şarkıcıların sahne aldığı Moulin Rouge, dünyanın en önemli kulüplerinden ve eğlence salonlarından birisi haline gelivermişti.

Bugün bile Fransa tarihi ve kültürünün önemli ögelerinden birisi olarak kabul edilir Moulin Rouge kabaresi. Hakkında kitaplar yazılan ve filmler çekilen Moulin Rouge'da, Edith Piaf, Ella Fitzgerald ve Liza Minnelli gibi o dönemin en şöhretli sanatçıları sahne aldı. 2014 yılında artık turistik bir yer haline gelmiş olsa da Fransa popüler kültürünün dönüm noktalarından olduğu söylenebilir. Dünyanın en uzun soluklu bu kabaresi, Fransa merkezli niş parfüm evi Histoires de Parfums'e ilham kaynağı olmuş. Zaten isminden de anlaşılacağı üzere tarihi olayları ve kişileri parfümlerinin konusu yapıyor bu marka. Genellikle gayet başarılı parfümlere imza atan Histoires de Parfums, 1889 Moulin Rouge isimli kokusunu 2010 yılında piyasaya sürdü.


Kendi sitelerinde çiçeksi pudralı olarak sınıflandırılmış Moulin Rouge 1889. Parfümün başlangıcı kremsi ve yoğun pudralı iris (süsen) ile gerçekleşiyor. Kadınsı başlangıç için “ruj” benzetmesi gayet yerinde olacaktır. Evet kadınların makyaj çantalarını hatırlatıyor üst notaları. İlerleyen dakikalarda orta kısma geçiliyor. Koku formu çok değişmiyor. Aynı pudralı/yağlı ruj efekti devam ediyor. Pudralı irise tatlımsı meyveler ekleniyor. Şeftali ve erik olduğunu düşündüğüm meyvelerin iris ile uyumu kötü değil. Biraz da gül ve tarçın algılıyorum orta bölümde. Hala kadınsı ve tatlı 1889. Geçeyim sonlara. Alt notalarda pudralı irisin etkinliği azalıyor. Orta kısımdan farklı olarak misk ve yumuşak odunsu notalar mevcut. Feminenlik biraz olsun azalıyor. Fakat kokusu çok zayıflıyor sonlarda. Böylece de tenden ayrılıyor.

Kendi parfümlerine layık gördükleri çiçeksi pudralı tanımı isabetli olmuş. 1889 Moulin Rouge, ana ekseni çiçekler (ağırlık iris) ve tozlu pudra üzerine kurmuş. Parfümün her anında iris ve pudra etkisi hissediliyor. İkinci baskın nota meyveler oldu tenimde. Oldukça tatlı meyveler, pudranın altında ezilse de yine de farklı bir hava katmış. Son kısımdaki misk ise biraz sıradan.

1889, kadın parfümü olarak piyasaya sürülmüş. Kesinlikle haklılar. Daha ilk saniyelerde karşınıza çıkan kadınsılık, bariz ve baskın. Rujları ve makyaj çantalarını andıran başlangıcı erkek kullanımı için uygun olmayabilir. Ayrıca fazlasıyla kullanılmış şeker, biraz rahatsız edebilir. Orta kısımda meyvelerin devreye girmesiyle kadınsılık neyse ki bir parça azalıyor. Fakat yine de ruj/makyaj malzemesi efekti devam ediyor. Tatlılık orta kısımda da etkili. Sonlarda feminenlik azalıyor. Tatlılık da azalıyor. Fakat artık çok geç bir erkek için.


1889, yüksek kaliteli Chanel ruj yada Dior yüz pudrası gibi kokuyor. İyi de neden böyle? Aslında cevap basit. İsmini ve konseptini Moulin Rouge kabaresinden alan parfüm, muhtelemen o dönemin Paris'te gece hayatında çalışan kadınların kokularını hatırlatması için düşünülmüş. Akşam gidilen kabarede, tozlu sahnede dans eden yarı çıplak kadınların etrafa yaydığı dişilik, kadınlarla özdeşlemiş ruj kokusu ile verilmeye çalışılmış. Parfümün bu kadar feminen olmasının, Moulin Rouge'da dans eden yada şarkı söyleyen kadın sanatçılara gönderme olduğu düşünülebilir. Hatta o dans şovlarını izlemeye gelen kadınların pudralı parfümlerinden esinlenilmiş de olabilir.

Eğer iris (süsen) seviyorsanız, 1889 iyi ve kaliteli örneklerden birisi. Orta kısımdan itibaren meyvelerle birleşen iris, gayet güzel. Fakat hem başlangıçtaki hem de orta kısımdaki şekerlilik, bir süre sonra bıktırıcı oluyor. Keşke tatlılık daha az kullanılsaymış. Bu haliyle benim için fazlaca tatlı.

Bahsetmem gereken başka durumsa fazla değişmeyen yapısı. Düz çizgide ilerleyen 1889, uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Gayet kompleks ve zengin parfümlere imza atan Histoires de Parfums'ün, bu kadar düz bir kokuya imza atmış olması şaşırtıcı oldu benim için.


1889'un tasarımını markanın kurucusu Gerald Ghislain yapmış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyouna sahip. Sonbahar-kış mevsimine yakışacağını düşünüyorum. Kalıcılığı ve fark edilirliği gayet iyi oldu tenimde.

Koku Güzelliği:10/6.5

18 Ekim 2013 Cuma

Histoires de Parfums – 1876 (2001)


Histoires de Parfums – 1876 (2001)

Bir kadın ve onun inanılmaz hikayesi. Hayatı kitaplara ve filmlere taşınacak kadar dolu dolu yaşanmış 41 yıllık hüzünlü ve enteresan bir öykü. Muhtemelen yakın dönem Avrupa tarihinin hakkında en çok konuşulan kadınlarından birisi o.

Zamanın yüksek sosyetesinde söylenenlere göre Mata Hari, Hindistan'ın güneyinde, Malabar sahilinde doğmuştu. Babası Brahman sınıfından bir din adamı, annesiyse dansçıydı. Kanda-Swany tapınağının mahzenlerinde küçük yaşından itibaren kendisine kutsal danslar ve ritüeller öğretilmişti. Baş dansçı, Mata Hari'de olağanüstü yetenekler sezdiği için onu Tanrı Siva'nın hizmetine adamayı kararlaştırmıştı. Fakat gerçekler hiç de oryantalizmin etkisindeki Avrupalılara anlatıldığı gibi değildi.

1876 yılında Hollanda'da doğan Margaretha Geertruida Zelle'in babası tüccar, annesiyse kibar ve görgülü bir kadındı. Küçük yaşlarında rahibe okuluna gönderildiği söylenen Zelle'in babası, o, 18-19 yaşlarındayken iflas etmişti. Çok büyük maddi sorunlarının karşısında çözüm yolu arayan Zelle'in hayatı ilginç bir rastlantı sonucu değişecekti. Üstelik bir gazete ilanı sayesinde.

Zelle, bir Hollanda gazetesindeki ilanlara bakarken, kaderinin ördüğü ağlara kendisini bırakacaktı. Bu gazetede, Hollanda'nın sömürgesi Endonezya'da görevli olan ve iznini La Haye'de geçiren bir yüzbaşının evlenmek istediğine dair ilan vardı. Bugün için garip gelen bu uygulama, o dönemler için normal sayılabilirdi. Fakat bu ilan aslında şakadan ibaretti. Yüzbaşı Rudolf Mac Leod, arkadaşlarıyla konuşurken son derece sıkıntılı bir hayat geçirdiğini söylemiş, onlar da gülerek evlenmesini tavsiye etmişti. Yüzbaşının dostlarından bir gazeteci de bu evlenme ilanını uydurarak gazetesine koyuvermişti.


Yüzbaşının  ilanına on beş kadından cevap gelmişti. Fakat bu mektuplardan birisi çok dikkatini çekti. O mektubu gönderen de tahmin edebileceğiniz gibi Margaretha Geertruida Zelle idi. Mektubun içine resmini de koymuştu. İlk görüşmeleri 1895'te Amsterdam'da gerçekleşti. İki genç birbirlerini görür görmez aşık olmuşlardı. Aynı yıl hemen evlendiler.

1897 yılında kocasının tayini Güney Doğu Asya'daki Cava adasına çıkmıştı. Tabiki "görev beklemez" diyerek gittiler. Bu arada iki çocukları olmuştu. Fakat çok trajik bir olay Margaretha Geertruida Zelle'in hayatının ikinci kırılma noktasını oluşturacaktı. Küçük oğulları Norman, Cava'da zehirlenerek ölmüştü. Bu büyük şoku kocası kolay kolay atlatamadı ve kendisini alkole verdi. İlerleyen yıllardaysa artık evlilikleri çekilmez hale gelmişti. Çok geçmeden tekrar Hollanda'ya döndüler ve boşandılar. Bir yıl sonra Margaretha Geertruida Zelle, Paris'e gelerek buraya yerleşti. Hayatıyla ilgili vereceği yeni bir kararın aşamasındaydı. Bundan sonra çok sevdiği dansçılığı profesyonel olarak yapacaktı Paris'te.

Zelle, Paris'teki ilk yıllarında farklı bir yol izledi hayatıyla ilgili. Hollandalı olduğunu gizleyerek Güney Hindistan’ın Malabar kıyısında doğduğunu, annesinin de kendisini doğururken ölen bir dansöz olduğunu söylüyordu herkese. «Şafağın Gözü» anlamına gelen Mata Hari adını aldı daha sonra. 1905 yılında, Guimet Müzesi'nde düzenlenen ve seçkin davetlilerin hazır bulunduğu bir topluluk karşısında Hintlilerin kutsal sayılan egzotik ve gizemli danslarını canlandırdı. Gösterinin sonunda dayanamayıp bayılması, ilerleyen günlerde Paris'te kulaktan kulağa herkese yayılmıştı. Paris'in eğlence hayatına çok hızlı giriş yapan Mata Hari'nin dansları merakla bekliyordu artık. Ama o, siyasi olarak güçlü kişilerin karşısında, kendi erotik danslarını özel programlar halinde sunmayı tercih etti. Böylece hükümetin ileri gelen kişileriyle tanışarak onlarla samimi ilişkiler kurdu. Artık Paris'in en tanınmış simalarından ve isimlerinden birisine sahipti Mata Hari.


Birinci Dünya Harbinin devam ettiği yıllarda Almanya ile Avrupalı müttefikler savaş halindeydi. Ayrıca iki düşman blok arasında amansız bir istihbarat rekabeti yaşanıyordu. Almanların çok güçlü istihbarat teşkilatı, Avrupanın geri kalanında korkuyla karşılanıyordu. Mata Hari'nin bu şöhreti Paris'te yaşayan Alman elçisi Prens Radolin'in de dikkatini çekmişti. Almanlar, Paris'in gözdesi ünlü dansçı Mata Hari ile iletişim kurmakta gecikmediler ve ona ajanlık teklif ettiler. Mata Hari bu teklifi kabul etti. Tanıştığı önemli Fransız siyasetçilerden bilgiler sağlayıp, bunları Almanlara veriyordu. Tabiki karşılığında yüklü ödemeler alıyordu. Fakat Fransız istihbarat örgütü çok geçmeden bu durumu fark etti.

Uzun süre Fransızlar tarafından takip edilen Mata Hari'nin hakkında Almanlara çalıştığına dair bir çok bilgi geliyordu. İlerleyen aylarda Fransızlar, Mata Hari ile ilgili somut kanıtlara ulaştılar ve 1917 yılında onu tutukladılar. Yargılandığı mahkemede hakkında idam kararı çıkan Mata Hari için sonun başlangıcı yaklaşıyordu. Yine aynı yıl kurşuna dizilerek henüz 41 yaşında öldürülecekti.

İşin ilginç tarafıysa Mata Hari'nin kurşuna dizilmeden önce "Bu Fransızlar beni öldürmekle ne kazanacaklar, savaşı mı kazanacaklar?" dediği söyleniyor. Hatta kurşuna dizilme anında gözlerinin bağlanmasını reddetmiş. Onun bu cesaretinin herkesi şaşkına çevirdiğine eminim. Onu öldürmekle görevli on beş askerden sadece birisinin ateş ettiği, diğerlerininse ona ateş edemedikleri rivayetinin ne kadar doğu bilemiyorum.


Mata Hari'nin hayatı ilerleyen yıllarda sinemacılara ve edebiyatçılara ilham kaynağı olmuştu. Onun hakkında kitaplar yazılmış, 1931 yılında da başrolünü Greta Garbo'nun oynadığı filmi çekilmişti. Bu sayede geniş kitleler, Mata Hari'nin hayat öyküsünü öğrenme şansına erişmişti.

2001 yılına gelindiğindeyse Fransa merkezli niş parfüm evi Histoires de Parfums, onun hayatından esinlenerek 1876'yı meydana getirdi. Her ne kadar Hollanda doğumlu olsa da, hayatının büyük bölümü Paris'te geçmişti Mata Hari’nin. İsmini, Mata Hari'nin doğum tarihinden almış 1876. Kokusu da onun kısa sayılabilecek enterasan ve dramatik yaşamına ithaf edilmiş.

1876, kendi sitelerinde şipre/çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı tatlımsı modern kırmızı meyvelerle gerçekleşiyor. Yüksek kaliteli bu meyveler ne olabilir diye düşünürken, kendi sitelerinde üst notalarında litchiyi fark ettim. Sanırım bu kırmızı meyve kokusu ondan geliyor. Biraz kadınsılık hissetsem de başlangıcı çok güzel diyebilirim. Orta kısma geçildiğinde tatlı meyvelere enfes bir iris (süsen) ekleniyor. Ayrıca tatlımsı baharatlar ve gül de artık kendisini hissettiriyor. Başlangıçta süsen öndeyken sonrasında gül daha dominant. Bence orta notalar baharatlı gül şeklinde gerçekleşiyor. Orta notaları gayet başarılı. Son kısımda yine değişiyor kokusu. Kuru bir paçuli ve odunsu notalar algılıyorum. Biraz da misk. Bence parfümün en sıradan kısmı alt notaları. Böylece de tenden ayrılıyor.

1876, bence dört ana öğeden oluşuyor. Kırmızı meyveler, gül, baharatlar ve sandal ağacı. Genel olarak yüksek kaliteli ve zengin diyebilirim. Zaten markanın diğer parfümleri de aynı minvalde. O anlamda denediğim Histoires de Parfums kokuları gayet başarılı. Üst-orta-alt notalar kuralına harfiyen uyuyorlar. Düz çizgide ilerleyen, sıradan parfümler değil hiç birisi. Çok katmanlı ve derinler. 1876’da koleksiyonun diğer parçaları gibi kompleks, detaylı ve yüksek kaliteli.


1876’ya dışarıdan bir gözle bakmaya çalıştığımda onun baharatlı gül parfümü olduğunu fark ediyorum. Diğer öğeler (süsen, paçuli, meyveler) kokusunu zenginleştirmek için kullanılmış sanki.

Baharatlı gül demişken, bu yolda onun yalnız yürümediğini bilmeliyiz. Rakipleri arasında Le Labo – Rose 31, Amouage – Lyric Man, Frederic Malle – Noir Epices ve The Different Company – Rose Poivree sayılabilir. Görüleceği üzere çok güçlü rakiplerle mücadele etmek durumunda. Peki 1876’yı diğerlerinden ayıran yanları neler?

Bence üç öğe 1876’yı diğerlerinden farklı kılıyor. Birincisi başlangıçtaki meyveler. İkincisi orta kısımda şöyle bir kendisini gösterip sonra kaybolan süsen (iris). Üçüncüsü orta notaların sonlarına doğru başını kaldıran ve size selam veren paçuli. Onun dışında diğer baharatlı gül parfümlerinden çok çok büyük farkları yok.

Başlangıcıyla orta kısmını çok sevdiğim 1876’nın, sonları biraz sıradan geldi bana. Muhtemelen notumun düşmesinin sebebi alt notaları olacak. Yoksa çok daha yüksek not alabilecekti benden. Fakat bu haliyle bile çok güzel. Eğer derin ve zengin bir gül kokusu arıyorsanız, 1876’yı muhakkak listenizin üst sıralarına ekleyin.


1876, bir kadının hayatından ilham aldığı için kadın parfümü olarak değerlendiriliyor. Bence başlangıcı dışında yoğun kadınsılık barındırmıyor. Erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Luca Turin’in erkeksi gül sınıflandırmasını yerinde görünüyor.

Aslına bakılırsa, 1876’nın kokusuyla Mata Hari’nin hayatı arasında bağ kurulabilir. 1876’nın dramatik, gizemli, egzotik ve hüzünlü kokusunun, ilhamını aldığı Mata Hari’yle çok büyük benzerlikler taşıdığı söylenebilir. Bu anlamda Gerald Ghislain fena iş çıkartmamış.

Markanın kurucusu ve sahibi Gerald Ghislain, 1876 için kısaca şunları söylemiş:

“1876’da bir değil, birden fazla gül var. Ama klasik parfümlerde sıkça rastlanan kırılgan ve çocuksu bir gül kokusu kullanmadım. Mata Hari’nin kişiliğine uyacak şekilde büyülü, hayran bırakan, baharatlı gül kokusu kullandık. Oldukça kasvetli ve odunsu koktuğu için Moldova gülünü tercih ettim. Vetiver, kimyon, sandal ağacı, bergamot, lichee, tarçın gibi notaları vurguladım. Gülün şehvetini, yeni bir gül kokusuna dönüştürmek istedim. Gerçek bir oryantal çiçeğe…”    

Parfüm yazarı Luca Turin, 1876’yı erkeksi gül olarak sınıflandırmış ve beş üzerinde dört yıldız vererek oldukça başarılı bulmuş. Eau de Parfum konsantrasyonuna sahip. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Yaş olarak sanki 25 ve üzerindeki arkadaşları hedefliyor.


Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ Orta kısmını da sevdim.
+ Genel olarak yüksek kaliteli ve zengin.

Eksileri:
- Sonları çok başarılı gelmedi bana.
- Fiyatı biraz yüksek.

Koku Güzelliği:10/8

8 Haziran 2013 Cumartesi

Histoires de Parfums – 1804 (2001)



Histoires de Parfums – 1804 (2001)  Markanın kadın parfümü olarak sunulan kokusu.

Asıl ismi Amantine Aurore Lucile Dupin olan bir kadın. Paris'te doğmuş. Babasının atalarının Polonya krallığına kadar gittiği söyleniyor. Çocukluğunu babanesi ile geçirmiş. Daha sonra manastıra gitmiş. 19 yaşında ilk evliliğini yapmış. İki de çocuğu olmuş. Fakat bu hayatın onun hayal ettiği hayat olmadığını anlaması uzun sürmemiş. Tekrardan Paris'e taşınmış. Burada dönemin sanat ve fikir hayatı onu çok etkilemiş. Önemli fikir insanları ile tanışmış. Bu arada da Le Figaro'ya yazılar yazmaya başlamış. Daha sonrasında ilk romanını çıkarmış. Arkasından onlarca kitap, hikaye, masal, tiyatro eserleri ve edebiyat eleştirileri yazmış. Paris'in edebiyat alanında en önemli isimlerinden olmuş. Fakat onun asıl ilgi çekici olan yanı genellikle özel hayatı olmuş. Çünkü takma isim olarak George Sand'i kullanıyordu.

Sadece yaşadığı dönemi değil, kendinden sonra gelenleri de etkileyen George Sand, çağının çok önünde giden bir kadındı. Birçok eser vermesine rağmen edebiyat dünyasında eserlerinden çok, yaşam biçimi ile ünlenen bir isim oldu. Erkek ismi kullanması, pantolan giymesi, kalabalık yerlerde elinde sigarası ile dolaşması, romanlar yazması, siyasette aktif olarak yer alması, evlilik dışı ilişkilerini çok rahat yaşaması, 1800’lü yıllar için devrim niteliğindeydi. Ünlü müzisyen Chopin ile yaşadığı tutkulu aşkı sanırım bilmeyen azdır sanatla ilgilenen kişiler arasında. Hatta Chopin'in bu kadar büyük bir sanatçı olmasında, onun aşkının etkisi olduğunu düşünenler bile var.

Sevgilisi olan bütün erkeklere büyük aşklar yaşatmış, onlara çoğu zaman anaç duygularla yaklaşmış George Sand. Dönemin en önemli şairlerinden Alfred de Musset'de onun sevgilisi olmuştu. Fakat bir doktor için rahatlıkla onu terk etmişti George Sand. Hayatını sadece kendi istediği gibi yaşayan bir kadındı o.


1876 yılında öldüğünde cenazesine sanat camiasının en büyük isimleri katılmıştı. Gustave Flaubert onun için şöyle demişti: "Gömüldüğünde bir çocuk gibi ağladım. Bu çok değerli insanın içinde ne denli müthiş bir kadınlık duygusu; ve bu dehanın içinde ne müthiş bir şefkat olduğunu bilmek için onu benim tanıdığım gibi tanımak gerekir." Sadece Flaubert değil Victor Hugo bile ona olan hayranlığını şöyle dile getiriyordu: "Ölen bir insan için ağlarken ölümsüz bir insanı selamlıyorum. Onu sevdim, ona saygı duydum, ona hayran oldum."

Histoires de Parfums, yine parfümüne tarihi bir şahsiyetin ismini vermiş anlaşılacağı üzere. 1804 yılında doğan George Sand'ın anısına ithaf edilmiş bugün inceleyeceğim parfüm. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış 1804:

"O yılın 1 Haziranında, Paris Meslay sokağı 15 numarada, ileride Dudevant Baronesi olacak Amantine Aurore Lucile Dupin doğdu. George Sand takma adı ile çok ünlü olacaktı. Dahiyane bir yazar, harika bir aşık ve adanmışlığın ilk canlı örneğiydi. Sand'in çağdaş mirasçıları için bu parfüm onun duygusallığını ve cömertliğini yansıtır. George Sand'i doğa ile birleştirip bağ kuran amber çiçeği buketi, kuvvetli baharatlar ile ısıtılmış ve tatlı meyveler ile renklendirilmiştir."

1804, kendi sitelerinde oryantal çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Baharatlı ananasa benzetilmiş. Zaten parfümün başlangıcı yoğun meyvelerin hakimiyetinde gerçekleşiyor. Modern bir meyvemsilik. Şeftali, erik ve ananas. 1804'ün üst notaları meyve şöleni gibi. Orta kısımda şeftali-ananasa yumuşak baharatlar ekleniyor. Küçük hindistan cevizi olabilir. Hafiften de gül hissediyorum. Ayrıca çiçeklerde kendisini gösteriyor. Ama çok kadınsı değil neyseki çiçekler. Yapaylık sınırında dolaşan amber alttan alta sürekli destek veriyor. Son kısma geçeyim. Burada meyvemsilik azalıyor. Ortaya çok güzel kremsi paçuli çıkıyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

1804, genelini düşündüğümde kremsi meyveli-çiçeksi yapıda ilerliyor. Yardımcı öğeler olarak yumuşak baharatlar, amber ve misk var. Markanın denediğim diğer parfümleri gibi üst-orta-alt notalar belirgin. Bu anlamda kompleks yapıda diyebilirim. Fakat orta notalarında ortaya çıkan yapay ambere neden gerek duyulmuş anlayamadım. Bu durum, parfümün genel kalite hissiyatını düşürüyor. Kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Denemelerim sırasında 1804'ün en sevmediğim tarafı orta notaları oldu. Ayrıca baharatlar ile amberin ciddi uyumsuzluğu var. Biraz hayal kırıklığı yarattı. Çünkü markanın diğer parfümlerindeki yüksek kalite memnun ediciydi. 1804 çok çarpıcı yada etkileyici gelmedi bana.


Fakat hakkını yememek lazım. Günümüzün birbirine benzeyen sıradan meyveli-çiçeksi parfümlerinden kalite olarak hala çok iyi. Özellikle başlangıcı başarılı. Sonlarındaki güzel kullanılmış paçuli hoş bir sürpriz yapmış. Thierry Mugler – Angel (kadın) tarzındaki paçuli, parfümün açık ara en sevdiğim kısmı diyebilirim. Genel olarak herkesin sevebileceğini düşündüğüm, kullanması kolay bir eser. Etrafınızdan olumlu tepkiler alacağınızı düşünüyorum. Neşeli, canlı ve parlak yapıya sahip. Karanlık ve iç sıkıcı değil.

1804, baş yapıt değil. Parfümün karakteri ile ithaf edilen yazar George Sand arasında nasıl bir bağ kurulabilir diye düşünüyorum. Böylesi erkeksi tavırları olan bir kadın romancının, eğer yaşasaydı meyveli-çiçeksi bir parfüm kullanacağını hiç sanmıyorum. Tamam kadınsı bir parfüm değil genel olarak. Erkeksi vurgular var. Ama yine de isim-parfüm uyumsuzluğu mevcut bence.

1804, kendi sitelerinde kadın parfümü olarak nitelenmiş. Aslında çok feminen tarafı yok. Erkeklerin kullanımına da uyacak gibi. Hatta kadın parfümü olarak piyasaya sunulduğunu öğrendiğimde biraz şaşırdım. Uniseks kullanıma daha yakın diyebilirim.

Luca Turin'in kitabında beş üzerinden dört yıldız verilerek oldukça başarılı bulunmuş ve baharatlı-çiçeksi olarak sınıflandırılmış.


Eau de Parfum formunda 1804. Dört mevsimde de kullanmaya müsait. Fakat sıcak yaz günlerinde çok sıkılırsa biraz boğucu olacağını düşünüyorum. Günlük kullanıma uyabilecek tarzı memnunluk verici.  

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ Sonlarını da sevdim.
+ Genel beğeniye uygun tarzı var.

Eksileri:
- Orta kısmını sevmedim.
- Çok yaratıcı yada çarpıcı değil kokusu.
- Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/7

15 Şubat 2013 Cuma

Histoires de Parfums – 1969 (2001)



Histoires de Parfums – 1969 (2001)  Markanın uniseks kullanıma uygun parfümü.

28 Haziran 1969'da, gece saat 1:20'de koyu takım elbise giyen dört sivil polis, üniforma giyen iki devriye görevlisi, Dedektif Charles Smythe ve Müfettiş Yardımcısı Seymour Pine, Stonewall Inn isimli eşcinsel barına girip "Polis! Bu yeri devralıyoruz!" diyerek içeriye adımlarını attılar. Kamu Ahlâk Takımı dışarıda beklerken iki gizli kadın polis ile iki gizli erkek polis, görsel delil toplamak için o akşam bara daha erken geldiler. İçeride iken barın jetonlu telefonunu kullanarak Altıncı Polis Bölgesi'ni yardım için aradılar. Müzik kapatıldı ve ışıklar açıldı. O gece barda aşağı yukarı 200 kişi vardı. Bir polis baskınını daha önce hiç görmemiş müşteriler neler olduğunu anlamıyordu. Ancak ne olduğunu fark eden birkaç insan kapılara ya da tuvalet pencerelerine doğru koşmaya başladı. Polisler kapıları kapattı ve etrafı şaşkınlık kapladı.

Fakat baskın, planlandığı şekilde yürümedi. Standart prosedüre göre müşteriler bir sıraya alınıp kimlikleri sorulurdu. Kadın polis memurları kadın gibi giyinen müşterilerin cinsiyetlerini doğrulamak için onları tuvaletlere götürürdü ve kadın gibi giyinen erkekler tutuklanırdı. O gece kadın gibi giyinenler, memurlara eşlik etmemekte direndiler. Sıradaki erkekler kimliklerini göstermemekte direnmeye başladı. Polis, o anda barda bulunan herkesi polis merkezine götürmeye karar verdi ve barın arkasındaki bir odada travestileri ayırdı. Hem müşteriler hem de polisler, polislerin bazı lezbiyenlere vücüt araması yaparken "uygunsuz şekilde el ile sarkıntılık ettiklerine" şahitlik ettiler.


Stonewall Inn isimli bara yapılan baskının sonuçları çok büyük olacaktı. Barda göz altına aldığı kişilere kötü davranan polislere tepki olarak sokaklarda başlayan olaylar Stonewall Ayaklanmaları olarak tarihe geçti. Planlanmamış direniş eylemleri ABD tarihinde eşcinsellere ve cinsel azınlıklara baskı uygulayan bir sisteme karşı ilk açık isyan haraketi olarak dalga dalga büyüdü.

Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm dünyadaki eşcinsel hakları hareketini tetikleyen olay olarak kabul ediliyor Stonewall ayaklanmaları. Olayların hemen sonrasında New York'ta yaşayan gey ve lezbiyenler, iki eşcinsel eylemci grubunun yanında, geyler ve lezbiyenlerin haklarını destekleme amaçlı üç adet gazete kurmuştu. Birkaç yıl içinde ise başta ABD olmak üzere tüm dünyada LGBT haklarını savunan dernekler kuruldu.


1969 yılında yaşanan bu olaylar "Cinsel Devrim (Sexual Revelation)" olarak tarihe geçti. Herkesin özgürce cinsel kimliğini yaşaması temeline dayanan bu düşünce sistemi, doğal olarak ilk yıllarda büyük tepki ile karşılandı. İlerleyen yıllarda ise cinsel eğitim, okullarda ders olarak verilmeye başlandı. Evlilik öncesi ve evlilik dışı cinsel ilişkiler daha kabul edilebilir, boşanma daha kolay gerçekleşir oldu. Sonrasında ise bu haklar anayasal olarak da kabul edilmek zorunda kalındı. İsyan amacına ulaşmıştı.

2001 yılına gelindiğinde ise Fransa merkezli niş parfüm evi Histoires de Parfums, bu cinsel devrimden etkilenerek parfümlerine 1969 ismini vermişti. Tam ismi "Parfum de Revolte 1969". Yani "İsyanın Parfümü 1969" olarak çevirilebilir sanırım. Markanın kendi sitelerinde de benzer bir tanıtıma yer verilmesi gayet doğal. 1969'dan şöyle bahsedilmiş:

"1969, erotik bir yıl...Bu parfüm beyaz misk ve çikolatayı vurgulayarak cinsel devrimi temsil eder. Kuvvetli bir şehvet çağrıştırır. Baharatların bir demet seksiliği ile bedensel şehveti. Bu oryantal gurmenin izinde, gizem; yanaklarımızı kızartmadan o efsane yıl 1969'un erotizmi ile birlikte tonlanmıştır.”


Ambre 114 ile beraber "Cult Books" serisinin üyesi olan 1969, kendi sitelerinde oryantal gurme olarak sınıflandırılmış. Hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi sıcak ve tensel bir yapıda olduğu vurgulanmış. Parfümün açılışı tatlı ve lezzetli meyveler ile gerçekleşiyor. Bana "tuzlu" hissi veren bu güzel meyveler ne olabilir acaba. Portakal yada tropikal meyveler diyesim var. Fakat markanın sitesinde üst notalarında şeftali görünüyor. Muhtemelen şeftaliden geliyor bu lezzetli ve güzel meyveli his. Bana ilginç şekilde Hermes'in nefis parfümü Un Jardin Sur Le Nil'in açılışını hatırlattı. Başlangıcını sevdim 1969'un. Orta notalarda aynı lezzetli meyveli his devam ediyor. Fakat onun yanına çok güzel bir şekilde harmanlanmış gül ekleniyor. Çok modern ve sakin kullanılmış gül. Bu andan itibaren güle biraz da yumuşak baharatlar ekleniyor. Muhtemelen kakule ve karanfil. Fakat hiç rahatsız edici veya keskin değil. Orta notaları da gayet güzel. Son kısımda ise tozlu paçuliye çikolata eşlik ediyor. Alt notalarını çok başarılı bulmadım.

1969, bence tatlı ve lezzetli meyveler ile gül teması üzerine inşa edilmiş. Son kısım hariç oldukça kaliteli kokuyor. Canlı, pozitif ve barışçıl bir parfüm. Adeta 1960'lı yıllardaki Hippiler gibi. Fakat tanıtımlarındaki gibi erotik bir kokuya sahip olduğunu düşünmüyorum. Bazı yorumcular çikolatadan bahsetmişler. Markanın kendi sitesinde ifşa ettiği alt notalarında çikolata var. Ama öyle çok yoğun bir çikolata kokusu almadım. Sadece alt notalarında biraz çikolatamsı paçuli var. Fakat o da çok zayıf olduğu için neredeyse hissedilemiyor. İşin ilginç tarafı ise 1969'un başlangıcı oldukça fark edilir. Bu anlamda üst notaları agresif diyebilirim.


Genel olarak yüksek kaliteli bir meyve-çiçek parfümü olduğunu düşünüyorum. Başlangıcı neredeyse yaz parfümleri gibi ferah,ekşimsi, asidik ve tatlı meyvelerden oluşuyor. Bence gayet güzel. Orta kısmında bu ferahlık yerini çiçeksiliğe bırakıyor. Hala rahatsız edici yada ağdalı değil. Son kısmı ise biraz hayal kırıklığı oldu benim için. Hem çok zayıf kalıyor hem de paçuli biraz "kirli" kullanılmış. Bu haliyle bence genel beğeniye uygun karakterde. Deneyen bir çok kişinin seveceğini düşünüyorum. Modern, yumuşak, tatlı, sevimli ve pozitif. Uniseks olarak sunulsa da sanki hafiften kadın kullanımına daha yakın. Özellikle başlangıcı. Ama hayatımın parfümü olacağını hiç sanmıyorum. Parfüm dünyasında da devrim yapabilecek kadar yenilikçi değil açıkçası.

Bir söyleşisinde markanın kurucusu Gerald Ghislain 1969 için şunları söylemiş:

“1969 yılında henüz dört yaşındaydım ve Güney Fransa’da yaşıyordum. O zamanları çok hatırlamıyorum. Çünkü çocuktum. Ama ilerleyen yıllarda 1969 yılında ortaya çıkan inanılmaz özgürlük düşüncelerini öğrendim ve o döneme hayran oldum. Biz 1969 parfümünde Batı dünyasının erotizm vizyonuyla iletişim içinde olan bir vücut kokusu yaratmak istedik. 1969 yılının gerçeklerini kullanarak, bu efsanevi zaman hakkındaki bütün fanteziler ile ilgili bir imaj ortaya çıkarmaya çalıştık. Ferah, tatlı ve neredeyse masum bir şeftali kokusu. Çikolata ve kahve 1969 yılını hatırlatan bir derinlik ve duygusallık verir. Bir damla paçuli, Woodstock Festivaline saygı için kullanıldı. Parfüm aynı 1969 yılı gibi yumuşak ve iddialı.”


Luca Turin'in The Perfume Guide'ın Spring Issue bölümünde 1969'a beş üzerinden beş yıldız verilmiş. Ayrıca şunları yazmış Turin:

"Tüm zamanların en muhteşem üst notasını içerir. Her eğlenceli çocukluğun manzarası olan altın renkli yaz, Rochas - Tocade'deki gibi kocaman vanilya ve gül vurguları ile boyanmış gökyüzü üzerinde Feminite du Bois 'de de var olan sedir ve meyvelerin örtülü odun kokusu.”

1969, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Bence 35 yaşın altındaki arkadaşları hedefliyor. Daha üst yaş grupları için biraz genç işi kalabilir. Dört mevsim kullanılabilecek kokusu ile örneğine pek rastlanmayacak başarılı bir kompozisyona sahip. Parfümün tasarımını ise markanın kurucusu Gerald Ghislain yapmış.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Orta kısmıda gayet güzel.
+ Kaliteli kokusu memnun edici. Kadın arkadaşlarınıza güzel bir hediye olabilir.

Eksileri:
- Sonlarını pek başarılı bulmadım.
- Meyveli parfümleri sevmeyenlerin hoşuna gitmeyeceği açık.
- Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği: 10/7.5

21 Kasım 2012 Çarşamba

Histoires de Parfums – Ambre 114 (2001)



Histoires de Parfums – Ambre 114 (2001)  Markanın amber temalı parfümü.

Ne derler bilirsiniz: “Tembel insan yaratıcı olur.” Fakat bu söz bana tembellerin kendilerini haklı çıkarma gayreti gibi geliyor. Belki de doğrudur. Ya da kısmen doğrudur. Yani her tembel yaratıcı olmayabilir.

Parfüm Merakı bloguna yazma aralıklarımı biraz açmaya başladığımın farkındasınızdır. Bu tamamen bilinçli bir seçim. Parfümleri daha uzun sürelerde denemeye karar verdim diyebilirim. Böylece kendimi geri çekip daha uzun süreler kokuları anlamaya çalışacağım. Yani işin içinde tembellik yok. Biraz daha titiz davranma isteği var.

Parfümleri yazmayı devam ettirirken, o güzel kokulu iksirler ile ilgili yazılanları da günü gününe okumaya, takip etmeye çalışıyorum. İnsanlar neleri konuşup, tartışıyorlar. Ya da yeni çıkan parfümler hakkında nasıl yorumlar yapıyorlar. Elimden geldiğince izliyorum. Bu okumalarım arasında bir çok yeni ana akım ve niche parfüm markası ile karşılaşıyorum. Özellikle niche parfüm sektöründe biraz hareketlenme var diyebilirim. Yeni markalar ortaya çıkıyor. Doğal olarak da onlara ait yeni parfümler. Fakat bugün çok yeni bir markanın parfümünden bahsetmeyeceğim.

2000 yılında Gerald Ghislain tarafından kurulmuş Histoires de Parfums. Fransa merkezli. İlk parfümlerini kuruldukları yıl olan 2000'de piyasaya sürmüşler. Bugün inceleyeceğim parfümleri 2001 çıkışlı Ambre 114.


Parfümün ismi aslında bize ipucu veriyor. Evet Ambre 114, amber temalı bir arkadaş. 114 rakamı ise parfümün içeriğinde kullanılan element sayısıymış. Bu uygulamayı Le Labo’da yapıyor. Sanırım Le Labo isime rakam ekleme konusunda Histoires de Parfums’den esinlenmiş.

Ambre 114, markanın “Kült kitaplar” serisine ait. Bu seride bir de 1969 isimli parfüm var. Kendi sitelerinde baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı pek alışıldık değil. Koku hafızam tanıdık sinyaller veriyor üst notalar ile ilgili. Ama zihnim bir yere oturtamıyor. Hem çok tanıdık hem de anlatması zor. Ambre 114’ün açılışını biraz hacı yağlarına benzettim. Sanki Arap ya da doğu esintisi. Parfümün tanıtımlarındaki doğu vurgusunun sebebi şimdi anlaşılıyor. Tütün desem tam olarak değil. Çiçekler desem değil. Baharat desem değil. Sanki bir Amouage yada Montale parfümünü kokluyorum. Hayır gayet “Fransız ve batılı” bir marka oysaki Histoires de Parfums. Ambre 114’ün açılışı modern hacı yağlarına benzer şekilde gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Kekik ve küçük hindistan cevizi var. Kekik olamaz. Muhtemelen küçük hindistan cevizi. Emin değilim.

Üst notalar azımsanmayacak kadar uzun sürüyor. İlerleyen dakikalarda orta notalara yavaş ve yumuşak bir geçiş yapılıyor. Bu andan itibaren baklayı dilinin altından çıkarıyor Ambre 114. Karanlık sayılabilecek derin bir amber hakimiyeti ele alıyor. Bu kısım daha az hacı yağı efekti barındırıyor. Ambere biraz baharatlar ekleniyor. Ama fazla kendisini göstermiyor baharatlar. Adeta güçlü ambere boyun eğiyor. Onun üstünlüğünü kabul ediyor. Orta notaları harika Ambre 114’ün. Çok şık, lüks, derin, oldukça tatlı bir amber. Belki yanında sandal ağacı ve silhatı da sayabiliriz.


Alt notalara geçildiğinde tatlımsı amber hala çok etkin. Neredeyse gourmand kıvamında bir amberden bahsediyorum. Sanırım biraz vanilya, tonka fasulyesi, süetimsi deri, tütsü ve odunsu notalar yardımcı aktörler olarak sayılabilir. Alt notaları da harika.

Ambre 114’ün ismi bize nasıl bir arkadaş ile karşılaşacağımızı baştan anlatıyor. Başlangıcını saymazsam genel olarak şekerli-tatlı-vanilyamsı bir amber her zaman ön planda. Derin, biraz karanlık, gizemli, etkileyici ve seksi. İşte ben bu tür amber kullanımına bayılıyorum. Zaten daha orta notalarında aklıma hemen bir başka amber temalı koku olan Serge Lutens - Ambre Sultan geldi. Yorumcular bahsetmemişler ama ben iki parfümü çok benzettim. Ambre 114 daha yumuşak, tatlı ve zengin. Ambre Sultan ise otsu ve daha az tatlı.

Ambre 114 orta notalarından itibaren harika bir parfüm. İnsan koklamaya doyamıyor. Amber teması ancak bu kadar güzel kullanılabilir. Zengin, lüks, estetik ve egzotik. Kendimi aynen 1001 gece masallarında gibi hissediyorum. Yada Suudi Arabistan’daki yerel kokular satan dükkanlardan birindeyim sanki. Hatta mistik öğretilere ilgi duyan bir çöl bedevisinin çadırındayım. Burada yakılmış tütsüler, amber, sandal ağacı ve vanilya çubuklarının birbirine karışmış kokularını içime çekiyorum. Adeta kendimden geçiyorum. Bu bir rüya olmalı…


Uzun zamandır denediğim en güzel oryantal parfüm sanırım Ambre 114. Yada ben bu tür amber kullanımını çok sevdiğim için böyle söylüyorum. Sebebi ne olursa olsun karşımızda ustalıkla harmanlanmış, derin ve etkileyici bir parfüm var. Ve benim için önemli olan da bu. Geneli itibariyle oldukça tatlı ve yumuşak bir kokusu olduğunu söyleyebilirim.

Yukarıda bahsettiğim gibi açılışı biraz farklı. Herkesin sevebileceği gibi değil. Bende uzun uzun düşündüm acaba açılışını sevdim mi diye. Yani oldukça kararsız kaldım. Fakat en sonunda çok da hoşlanmadığımı anladım. Tek olumsuz tarafı başlangıç kısmı.

Ambre 114’ü yine hem tene hem de kıyafete uyguladım farklı zamanlarda. Tende nefis ve egzotik bir amber kokusuna dönüşürken, kıyafet üzerinde daha Arap yağlarına benzer hale geldi. Onun için mutlaka tende deneyin. Kararınızı öyle verin.

Parfümümüz Eau de Parfum (EDP) olarak piyasaya sunulmuş. Kalıcılığı tenimde yüksek oldu. Bir sonraki gün rahatlıkla ve net şekilde hissediyorsunuz kokusunu. Uniseks olarak düşünülmüş. Bence erkeğe daha yakın duruyor. Otuz yaş ve üzerindeki herkese tavsiye ederim. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Parfümün tasarımını, markanın kurucusu Gerald Ghislain yapmış.

Artıları:
+ Orta notaları harika.
+ Müthiş bir amber kullanımına sahip.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Başlangıcını pek kendime yakın bulamadım.
- Fiyatı yüksek. Her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8.5