Parfum d’Empire etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Parfum d’Empire etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2018 Perşembe

Parfum d’Empire – Musc Tonkin (2012)

“Belki şaşıracaksınız ama misk kokusunun her türlü varyasyonundan nefret ederim. Günümüzde parfümeri sektöründe kullanılan misklerin hepsi yapaydır. Önceki yüzyıllarda hayvanlardan elde edilen doğal misk, hayvanları koruma konusundaki bilinç arttıkça yasaklandı. Hiçbir bileşenin veremeyeceği hayvansı ve cinsel boyutu olan bir notadır misk. Yeri doldurulamaz bir içeriktir. Bugün için içeriğinde misk olmayan parfüme rastlamak zordur. Miskin önemli özellikleri vardır. İyi bir sabitleyicidir hatta daha fazlasıdır. Parfümün formülüne difüzyon verir ve kokunun patlamasına yardımcı olur. Ama misk kokusu çoğu zaman hayal kırıklığı yaratır çünkü temiz çamaşır gibi kokar. Laboratuar ortamında geliştirilen misk kokularının yüzlerce çeşidi var artık. Temizlik ürünlerinde sıklıkla kullanılır yapay misk kokusu çünkü insanda temizlik hissiyatı uyandırır.

2012 yılında tasarladığım Musc Tonkin parfümünde temiz kokmasından ziyade miskin hayvansı tarafını öne çıkardım. Hayvansı miski çeşitli içeriklerle yeniden yaratmaya çalıştım. Musc Tonkin’de hayvansal notalar, çiçekler, osmantus, sümbülteber, gül ve başka bazı içeriklerin duyusal yönleri üzerinde çalıştım.”

Parfum d’Empire’nin kurucusu ve sahibi Marc-Antoine Corticchiato, kendi tasarladığı parfümü Musc Tonkin için yukarıdaki söyleşisinde epey detay vermiş. Benim oldukça sevdiğim ve parfümlerini denemeye çalıştığım az sayıdaki niş markadan birisi olan Parfum d’Empire’nin Musc Tonkin parfümü epeydir dolabımda duruyordu ve havaların soğumasını bekliyordum çünkü okuduğum kadarıyla sert bir kış parfümüydü. Kendi sitelerinde “güçlü, bağımlılık yaratan ve erotik auraya sahip” olarak sunulan Musc Tonkin’in açılışı hayvansı misk ve geri plandaki baharatlarla gerçekleşiyor. Yoğun ve keskin açılışta misksi hayvansılık ön planda. Geri plandaki baharatlarsa eski tarz fujerleri anımsatacak gibi hatta azıcık tütün kolonyasını bile andırıyor. Orta kısımda hayvansı yapı devam ediyor. Baharatlar hala geride ama parfüme müthiş bir hava katıyorlar. Baharatlardan en belirgin olanı yüksek kaliteli karanfil diyebilirim Orta bölümde bir parça kuru sabunsu yapı ekleniyor. Kimi yorumcular yaseminden geldiğini iddia ediyor buradaki kuru sabunsuluğun. Neden olmasın. Kapanışta baharatlar iyice öne çıkıyor. Karanfil önderliğindeki harika baharatlar parfümün en sevdiğim yeri oluyor.

Musc Tonkin isminin hakkını verircesine miskli ve hayvansı kokuyor. İlk anlarda burna sağlam bir yumruk atan Musc Tonkin ancak sonlarda biraz sakinleşiyor. Başlangıcı benim için fazla hayvansı diyebilirim. Orta kısım da epey kuru ve sabunsu ama hala belli düzeyde erkeksi Musc Tonkin. Son bölümüyse favorim oluyor.

Musc Tonkin, günümüzün modern parfümlerinden uzak, kendi başına takılan uyumsuz bir mağara adamı adeta. Parfüm soğuklarda harika ve soğuk karaktere bürünüyor, ev içindeki sıcak ortamdaysa kokusu fazlasıyla bıktırıcı, sabunsu, sıcak ve kuru. Buradan anlaşılacağı üzere o tam bir kış parfümü. Soğuk havalarda, karlı günlerde, sıcaklığın eksilere düştüğü gecelerde onu kullanmak eşsiz bir deneyim yaşatacaktır size.

Musc Tonkin, ne yazık ki benim pek sevmediğim hayvansı bir arkadaş olduğu için kullanım döneminde kendime yakın bulamadım. Her ne kadar geri plandaki harika baharatlara şapka çıkarsam da gerek sabunsuluğu gerekse hayvansı miskli tarafı benim için fazlasıyla zorlayıcı ve konforsuz. Zaten genel beğeniye hitap ettiğini söylemek mümkün değil Musc Tonkin’in. Herkesin sevemeyeceği zor bir parfüm. Fazlasıyla tematik ve burnu yoruyor. Zaman zaman baş ağrısı da yaptı. Yine de bu tür hayvansı parfümlere ilgisi olanların muhakkak denemesi gerektiğini düşünüyorum.

Biraz Kouros’a biraz Muscs Koublai Khan’a benzeyen genel tarzı yüksek kaliteli ve sıradışı. Extrait formundaki Musc Tonkin’in performansı idare eder. İlk patlamayı saymazsak tene yakın durduğu söylenebilir. Kalıcılığı yeterli. Uniseks olarak pazarlansa da erkek kullanımına daha yakın.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Temmuz 2017 Pazar

Parfum d’Empire – Corsica Furiosa (2014)

Korsika’da sıkça rastlanan ve yaprağını dökmeyen çalı olarak bilinen sakız ağacının yeşil kokusu etrafına inşa edilmiş parfümle karşı karşıyayız. Başlangıcındaki yeşil koku dahil, parfümün her katmanında Akdeniz dağ makisinin esintisi algılanıyor.

Furioso’nun bir müzik terimi olduğu ve anlamının “tutku ve hızla söylemek” olduğunu tabii ki bilmiyordum. Parfum d`Empire’nin kurucusu Marc-Antoine Corticchiato’nun, Furioso terimini parfümünde kullanmasını “Korsika’nın dinlendirici ve sakin bir yer olmadığını” bilmesine bağlayabiliriz. İşin ilginciyse bay Corticchiato’nun ailesinin Korsika’lı oluşu. Yani Corsica Furiosa parfümü, bir anlamda parfümörün memleketinden ilhamını almış. Parfümün tasarım aşamasında Corticchiato’nun Korsika ile ilgili anılarının devreye girmemesi düşünülemezdi. Akdeniz’in hemen kenarındaki güneşli yamaçlarda büyümüş çalılar, sakız ağacının etrafa yayılan keskin ve yeşil kokusu…

Parfum d`Empire’nin işlerini genellikle severim ve tarzını kendime yakın bulurum. Çoğu zaman kullandığım parfümleri hayal kırıklığı yaratmaz. Corsica Furiosa, markanın ferah sayılabilecek yazlık kokularından birisi. Parfümün resmi tanıtımında gayet ilginç noktalardan bahsedilmiş. Mesela, eau-de-vie, nepita, yeşil domates yaprağı…

Eau de Vie’nin meyvelerin fermantasyon’unun ardından çift damıtma yoluyla elde edilen berrak ve renksiz yüksek alkollü brendi türü içeceklerin genel adı olduğunu wikipedia’dan öğreniyoruz (sahi wikipedia hala kapalı, akıl alır gibi değil!). Nepita’yı ise bay Corticchiato “yabani nanenin yerel türü” olarak açıklıyor. Yeşil domates yaprağından bahsetmeme gerek yok sanırım.

Kendi sitelerindeki Corsica Furiosa tanıtımında bu ilginç öğelere sakız ağacını da ekleyen Corticchiato’nun 2014 çıkışlı eseri daha da ilgimi çekiyor. Parfümün açılışı tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski-tozlu-tuzlu bergamot ve misket limonuyla yapılan açılışı seviyorum. Olgun ve farklı üst notaların kalitesine hayran kalırken orta bölüme geçiliyor. Tuzlu-buruk turunçgiller hala etkisini sürdürüyor orta bölümde. Bir parça köksü vetiver ve bahsedilen sakız ağacı devreye giriyor. Yeşil ve aromatik yapı orta bölümde devam ediyor fakat sakız ağacından mı yoksa yeşil domates yaprağından mı geliyor bilemiyorum ama geri planda itici-yapay-plastiğimsi yapıştırıcı benzeri bir koku peydah oluyor. Son bölümde aromatik ağaçlara eşlik eden dumansı vetiver ve azıcık da olsa deri farklı ve kaliteli.

Corsica Furiosa, bir yönüyle tanıdıkken diğer yönüyle bambaşka bir deneme. Tanıdık kısmı, yeşil-tozlu-tuzlu-aromatik ferah bölüm. Farklı yönüyse lateks-uhu gibi kokan plastiğimsi bölüm. Daha önce sakız ağacı koklamadığım için oradan gelip gelmediğini bilmiyorum ama bahsedilen yeşil domates yaprağı temasının o garip kokuyu vereceğini sanmıyorum. Bir tarafım seviyor diğer tarafım başımı ağrıttığını söylüyor.

Şunu söyleyeyim ki bence çoğu yorumcunun iddia ettiği gibi ne domates gibi kokuyor ne de domates yaprağı gibi. Corsica Furiosa, aromatik Akdeniz otlarının hakim olduğu, köksü, ıslak, tuzlu ve tozlu bir eser. Parfümün ana yapısı ferah, temiz yeşillikler üzerine şekillenmiş. Bu yeşillikler tatlı olmayan buruk turunçgillerle dengelenmiş. Vetiver, geri plana saklanmış, misk ise bu tür parfümlerin vazgeçilmezi olarak yerini almış. Denemeden almanızı tavsiye edemeyeceğim ilginç bir yazlık.

Evet biliyorum belki yanılacağım ama M. Micallef’in Aventus benzeri kokusu Royal Vintage’e hafiften benzetiyorum Corsica Furiosa’yı. Hatta Aventus’un orta ve son kısmında karşımıza çıkan o garip plastiğimsi deri-ağaçsılığı da andırıyor Corsica Furiosa.

EDP formunda. Kalıcılığı normal, fark edilirliği yüksek değil. Erkek kullanımına yakın duruyor. Genç arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri erkeklere önerebilirim. İlkbahar-yaz için uygun. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Marc-Antoine Corticchiato yapmış.

Fotoğraf parfumo.net sitesinden alınmıştır.

Son bir not ileteyim. 2015 yılında FIFI tarafından en iyi niş parfüm ödülüne layık görülmüş Corsica Furiosa.

Koku Güzelliği:10/7

24 Şubat 2016 Çarşamba

Parfum d’Empire – Aziyade (2008)

“Edward W. Sait, Şarkiyatçılık adlı kitabında, doğuya olan ilgiyi şöyle yorumlar: “Şark dipsiz acayiplikler kuyusundan çıkma, neredeyse cürüm kabilinden (ama asla gerçekten cürüm olmayan) davranışlardan ötürü seyredilir. Duyarlılığıyla Şark’ı kateden Avrupalı bir seyircidir; asla olup bitene dahil olmaz, her zaman aynı durur.” Ama Pierre Loti’nin konumu bir Avrupalı olarak çok farklıdır. O, Hatice’ye (Aziyade) gönlünü kaptırınca Türkçe öğrenir, Müslümanların oturduğu Eyüp’te ev kiralar ve Türk gibi giyinip, Arif Efendi kisvesiyle karşımıza çıkar. 1876’da başlayan İstanbul ve Türkiye macerası 1921’e kadar aralıksız sürer. Zaten iki yıl sonra da ölür. Pierre Loti “sadece tek bir amacın peşinde koştu; Türk peri masalının ve Osmanlı gerçeğinin özel yorumlamasından oluşan bilge karışımı yaşamaya ara vermeden kente duyarlı bir saygıyı dile getirmek.”

Sayın hocamız Galip Baldıran’ın Pierre Loti ile ilgili makalesinden alıntıladığım yukarıda tespitler, bir kitapla ilgili. Hangi kitap mı? Ülkemizde uzun yıllar yaşamış ve ismi İstanbul’da bir bölgeye de verilmiş ünlü yazar Pierre Loti’nin Aziyade kitabından bahsediliyor. Pierre Loti’nin Aziyade romanında, evli bir Türk kadın ile aşk yaşayan bir Avrupalının hikayesi anlatılır. Tabii 1870’li yılların Osmanlı Devletinde bu tür yasak aşkların nasıl karşılanacağı tahmin edilebilir fakat aşkın önünde kim ve hangi evlilik durabilir ki?

Takvim 2008 yılını gösterdiğinde, Fransa merkezli niş parfüm evi Parfum d’Empire bu yasak aşktan ilhamını alarak Aziyade isimli parfümü piyasaya sürer. Anlaşılacağı üzere, Aziyade parfümü, Pierre Loti’nin ünlü romanı Aziyade’den ismini ve konseptini almış. Zaten markanın internet sitesinde de bunu destekleyen bilgiler mevcut.

loti res

Tabii kendi sitelerindeki tanıtımları biraz karışık ve abartılı. Yasak aşkın meyvesinden tutun da şarap tanrısı Diyonisos’a, antik Mısır’ın baharatlarından, eski Romalıların erotik şölenlerine, Sümerlilerin fuhuş ayinlerine kadar geniş skalada tanıtım yapılmış. En son, vanilyanın Aztek imparatorluğunun afrodizyağı olduğundan bahsedildiğini okuduğumda kendimden geçmişim 🙂 Bakalım bu kadar tarihi ve detaylı tanıtımı yapılmış Aziyade parfümü, beklentileri ne kadar karşılayabiliyor.

Aziyade’in başlangıcı ferah olmayan lezzetli meyvelerle gerçekleşiyor. Ağız sulandırabilecek kadar leziz meyvelerden ayırt edebildiklerim şeftali, erik, kiraz. Açıklanan notalarında hurma ve nar da bulunuyor. İki nota da pek karşımıza çıkmıyor. Bence hurmadan ziyade ekşi kırmızı meyveler baskın ilk dakikalarda. Başlangıcı güzel. Orta bölümde mayhoş meyvelerin etkisi devam ediyor. Bu sefer devreye meyvelerle harmanlanmış tütün ve aromatik baharatlar giriyor. Tütün, hafiften dumansı hava veriyor ki bu hissiyatı seviyorum. Baharatlardan öne çıkanlar tarçın gibi görünüyor. Baharatlı, tütünlü, reçineli orta bölüm bence parfümün en başarılı tarafı. Son bölümde vanilya ve tütsü var ama etkisi oldukça azalıyor kapanışta. İşte size Aziyade.

Ana tema şu olabilir: Mayhoş meyvelerin sardığı baharatlı tütün ve sıcak reçineler. Genel olarak modern ve kabul edilebilir oranda tatlılık barındırıyor. Gayet lezzetli bir baharat parfümü denebilir son tahlilde. Eskiden çok sevdiğim meyveli parfümler, artık eskisi kadar ilgimi çekmiyor muhtemelen. Yine de bu tür mayhoş meyvelerin yüksek kaliteli olarak verilmesine karşı zaafım var.
yatik aziyade yen
Aziyade’de Serge Lutensvari kuru ve yarı karanlık meyvelerden bahsedilebilir. Zaten Aziyade’yi çoğu kişinin Arabie’ye benzetmesi bu sebepten olabilir. Gerçi Arabie çok daha dumansı ve baharatlı. Aziyade biraz da meyveli Arabie’ye göre. Arabie’yi kullanması biraz zorken, Aziyade günlük kullanım için çok daha uyumlu. Arabie mesir macunu gibiyken, Aziyade yüksek kaliteli vişne suyuna benziyor bence.

Tabii modern meyveli niş parfümler deyince aklıma iki isim geliyor: Plum Japonais ve Feminite du Bois. Aziyade’in rakibi olarak bu iki arkadaş gösterilebilir. Aziyade bu iki örnekten daha sıcak, reçineli ve sanki azıcık içkimsi. İçlerinden hangisini seçeceğiniz ise size kalmış.

Sonuç olarak yine yüksek kaliteli bir işe imza atmış Marc-Antoine Corticchiato. Canlı, pozitif ve dinamik kokuyor Aziyade. Çok büyük değişimler geçirmese de bu tarzın en iyi örneklerinden birisi olduğu söylenebilir. Ferah sayılamayacak tarzına istinaden, sıcak yaz mevsiminde kullanmak iyi fikir olmayabilir. Serin havaların kokusu sanki.

Luca Turin’in kitabında İran tatlıları olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş.
bahce sis
EDP formunda Aziyade. Kalıcılığı normal. Fark edilirliği ilk yarım saat gayet iyi. Sonrasında tene yaklaşıyor. Hem kadınlar hem de erkekler için uygun olduğu belirtilen Aziyade, bence bir parça erkek kullanımına yakın ama kadınların da kullanması tuhaf kaçmayacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

23 Temmuz 2015 Perşembe

Parfum d’Empire – Yuzu Fou (2008)


Parfum d’Empire – Yuzu Fou (2008)

Kimilerinin onun için "dünyanın en seksi meyvesi" demesi çok anlamlı mı bilemiyorum. İlk olarak Çin'de üretimi yapıldığı söylenen yuzu meyvesinin, Japonya'ya gelişi ve bu ülke insanı için önemli yere sahip olmasının eski tarihlere dayandığı düşünülebilir. Batı dünyasının fazla bilmediği yuzunun Güney Doğu Asya'da sevilen bir meyve olduğu ve sık sık ünlü şeflerin yemeklerinde aroma arttırıcı olarak kullanılması şüphesiz tesadüf değil. Yuzunun o buruk tadı, çoğu zaman greyfurt-mandalina-limon karışımına benzetilir. Hatta yuzu için Japon Portakalı tabiri bile karşımıza çıkar.

Sadece yemeklerde ve tropikal kokteyllerde kullanılmıyor yuzu. Japon geleneklerinde farmakolojiden, spa'lara hatta meditasyon uygulamalarına kadar çok yerde rastlıyoruz yuzu meyvesine ve onun kokusuna. Kimi belgesellerde gördüğümüz ünlü Japon sedir ağacı banyolarında da arındırıcı, rahatlatıcı olarak kullanılıyormuş yuzu. Tabii antik ritüelleri de unutmamak gerekiyor.

Egzotik Güney Doğu Asya'nın bu sevilen meyvesi, Fransa merkezli niş parfüm evine ilham kaynağı olması bakımından bizi ilgilendiriyor. Genellikle sağlam ve yoğun karakterli kış parfümlerini sevdiğim Parfum d'Empire, koleksiyonuna bu sefer ferah ve yumuşak meyveli koku ekledi 2008 yılında. Yuzu Fou'nun, "Çılgın Yuzu" anlamına geldiği belirtiliyor. Kendi sitelerinde Yuzu Fou'yu "Japon tazeliğinin yayılması" olarak tanıtmışlar. Ayrıca " turunçgil özünden, donmuş naneden, saf mine çiçeğinden, yeşil bambudan, ballı neroliden ve beyaz miskten" yararlanılmış kokusunu anlatmak için. Bakalım Yuzu Fou, sevdiğim Parfum d'Empire'lar arasında yerini alabilecek mi?


Yuzu Fou'nun açılışında lezzetli turunçgiller var. Biraz portakal, mandalina ve azıcık da limon. Üst notalar gayet meyveli, ferah, yumuşak ve doğal. Buruk denebilecek başlangıcını sevdim. Orta kısımda acı portakal-mandalina hissi artarak devam ediyor. Başlangıcıyla hemen hemen aynı orta notalar hala lezzetli ve durağan. Meyveli yapı etkin orta notalarda. Son kısımda meyvelerin etkisi biraz azalıyor. Onun yerini misk ve yumuşak odunsu notalar dolduruyor. Çok ilginç ya da etkileyici değil son kısım. Hatta bence parfümün en sıkıcı yeri kapanışı.

Güneşte kurutulmuş mandalina kabuğu hissi var parfümün tamamında. Çok canlı portakal kullanımı aklınıza gelmesin. Genel olarak ekşi, buruk ve sakin mandalina kokusuna sahip. Tabii yuzu meyvesini hiç yemediğim için tadını bilemiyorum. Yuzu Fou'yu kullanım sürecinde zihnimde çoğu zaman mandalina canlandı. Özellikle başlangıcı çok doğal. Orta kısım biraz daha ortalama meyve-turunçgil kokusuna dönüşüyor. Sonlarıysa sanki seyreltilmiş misk ve meyve aromasının karışımı gibi.

Biraz olgun tarzı var. Genç işi sayılamayacak turunçgil parfümü olarak düşünülebilir. Yapaylık olduğu söylenemese de oldukça tek düze. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Canlı olmayan yapısı da performans anlamında harikalar yaratmıyor.


Yuzu Fou, kendi halinde ve iddiasız bir parfüm. Çok kompleks ya da derin değil kokusu. Evet taze ve lezzetli ama düz çizgide ilerlemesi, böylesi niş marka için soru işaretleri oluşturuyor zihnimde. Yine de kaliteli bir turunçgil parfümü arıyorsanız, Yuzu Fou'yu ziyaret etmeyi düşünebilirsiniz.

Luca Turin'in kitabında çok sesli turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Fakat ben bu parfümde çok sesliliğe rastlamadım. Yakın zamanda Parfüm d'Empire parfümlerinin reformülasyon geçirdiği konuşuluyor. Sanırım benim kullandığım yeni formülasyon ve dört puan alacak gibi görünmüyor bu haliyle.

Eau de Parfum (EDP) formuna sahip. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği zayıf. Yirmi beş yaş üzeri herkes kullanabilir. İlkbahar-yaz mevsimine uygun görünüyor. Birçok Parfum d'Empire gibi Yuzu Fou'da uniseks kullanıma uygun. Düşündüğüm zaman her iki cinsinde rahatlıkla kullanabileceği basitlikte gibi görünüyor.


Yuzu Fou'nun tasarımını, markanın kurucusu ve sahibi  Marc-Antoine Corticchiato yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

15 Mart 2015 Pazar

Parfum d’Empire – Eau de Gloire (2003)


Parfum d’Empire – Eau de Gloire (2003)

"Gecenin en karanlık anında, kapalı gözlerle, eğer bir mucize olur da Korsika'da bulunursam, onu kokusundan tanıyacağım hemen."

Henüz 15-16 yaşlarındaki gencin, öğrenim gördüğü askeri okulda defterinin kenarına çiziktirdiği bir cümleydi belki de yukarıdaki satır. Kastedilen ise muhtemelen ünlü Korsika makilerinin kokusuydu. Akdeniz'in kokusu, denizin hemen kenarında başlayan kayalıkların ve onlarla kucaklaşmış ağaçların kokusuydu belki de anlatılmak istenen. Muhteşem doğasıyla Korsika adasının yamaçlarında yetişen aromatik otların, bin türlü şifalı bitkinin aromasıydı bahsedilen. Yaşar Kemal'in romanlarındaki anlatım zenginliği ve düş gücünün kelimelere dökebileceği gibi bir yer. Ben kim, Yaşar Kemal'in alanında ahkam kesmek kim...

Sıcak bir ağustos gününde tarihin yaprakları 1769'u gösterdiğinde, sadece Fransa için değil, dünyanın kaderi için de önemli bir çocuk doğmuştu Korsika adasında. Carlo Maria di Buonaparte ve Maria Letizia Ramolino'un oğlu olarak dünyaya gelen çocuğun adı Napoleone di Buonaparte idi. Yirmili yaşlarında ismini Napoleon Bonaparte olarak değiştiren bu genç adam, teğmenlik ile başladığı hayat yolculuğunda, belki de hayal edemeyeceği yerlere ve makamlara gelmişti. Hırslıydı, tutkuluydu ve her dahi gibi burnu fazlaca yukarıdaydı.

Askerlik hayatındaki başarıları sayesinde kısa sürede üst rütbelere yükseldi. 1700'lü yılların sonunda Fransa'nın en saygı duyulan askeri uzmanlarından birisi oldu. Oysa o zamanlar ülkesi Fransa, modern zamanların en büyük halk devrimini yaşıyordu. 1789'daki Fransız Devrimi, ülkenin yepyeni bir rejime doğru gittiğini kanıtlıyordu. "Özgürlük, kardeşlik ve eşitlik", Fransız Devrimi'nin en çarpıcı sloganıydı. Ülkenin her yerinde krala ve mutlak otoriteye karşı ayaklanmalar oluyordu. Kutsal Fransa İmparatorluğu adeta son günlerini yaşıyordu. Halk kitleleri, etkileri yüzyıllarca sürecek bir devrime imza atıyorlardı.

Napoleon Bonaparte, bu karmaşık dönemde ordu içinde generalliğe kadar yükseldi fakat bir sorun vardı. Ülkesi hakkında büyük fikirlere sahipti ama bulunduğu makam bunları gerçekleştirmesine izin vermiyordu. Ordudan ayrılıp, siyasete giren Napoleon Bonaparte'ın, Fransa İmparatorluğu yolundaki taşları, kaderi tarafından örülüyordu adeta. İlerleyen yıllarda İmparatorluk tacını giyen Napoleon Bonaparte, uzun bir mücadelenin içinde yoğruldu. Başarı kazanamadığı savaşlardan sonra sürgüne gönderildi ve yine geri döndü. En son sürgüne gönderildiği St. Helena Adası'nda öldüğünde, arkasında Fransa ve dünya tarihi açısından büyük izler bırakmıştı. Napoleon Bonaparte ismi, Fransa'nın ulusal kahramanlarından birisi olarak her zaman saygınlığını korur.


Ve böylesine önemli tarihi figürün, Fransa merkezli parfüm markaları tarafından es geçilmesi olacak iş değildi. Niş parfümevi Parfum d'Empire, 2003 yılında ilhamını Napoleon Bonaparte'tan aldığı kokusu Eau de Gloire'i piyasa sürdü. Tabii tam da bu noktada aklıma hemen başka bir parfüm geldi Napoleon Bonaparte'tan esinlenmiş. Creed'in son yıllarda fenomen haline gelmiş eseri Aventus'ta ilhamını yine Napoleon Bonaparte'tan almıştı. Tabii böylesine önemli tarihi şahsiyetin, parfümlere ilham vermesi çok da şaşılacak şey değil. Eau de Gloire'in koku formunun oluşturulmasında, Napoleon Bonaparte'ın çocukluğunun geçtiği Korsika Adası'ndaki makilerden esinlenildiği belirtiliyor. Ayrıca kokusunun turunçgiller, aromatik otlar, ölmez otu, meşe yosunu ve tütsü notalarının ağırlığında olduğu vurgulanmış.

Eau de Gloire'i kullandığımda ilk saniyelerde erkeksi-asidik turunçgiller beni karşılıyor. Eski aromatik şiprelerin başlangıcını hatırlatan üst notalarda buruk limon, tozlu bergamot ve aromatik otlar var. Ferah, olgun, nostaljik, kaliteli ve zengin başlangıcını sevdim. Orta bölüme ilerlediğimizde otlar ve tozlu turunçgiller geri plana geçiyor. Buradan itibaren lavanta, deri ve tütsü ortaya çıkıyor. Hayvansallık efekti veren yumuşak deri, lavanta ve tütsü ile harmanlanmış. Orta kısımdaki tütsü kullanımını sevdim. Deri ve lavantayı biraz buruk buldum. Başlangıcı kadar sevemedim orta notaları. Son kısımda yine eskilerden bir ziyaretçi kapıyı çalıp içeriye giriyor: meşe yosunu. Bu müthiş nota, Parfums de Nicolai - New York'daki kadar başarılı verilemese de kabul edilebilirlik sınırlarında. Son kısımda kokusu fazlasıyla sönükleşiyor ve tene yakın hale geliyor. Alt notaları algılayabilmek için üzerinizi ancak dikkatlice koklamanız gerekiyor. Bu anlamda diğer Parfum d'Empire'ler gibi değil. Zayıf ve çekingen.

Eau de Gloire, 2003 yılında piyasa sürülmesine rağmen, konsept olarak kendisine 1980'lerin aromatik derili şiprelerini örnek almış. Versace L'Homme, Derby, Eau d'Hermes ve kimi yorumcuların Bel Ami benzetmelerini dikkate almak gerekiyor. Evet o günümüzün yeni nesil parfümlerinden çok uzak. Adeta eskiye ve geleneğe güçlü bir göndermeler manzumesi. Zaten daha ilk saniyelerde parfümün karakterini anlıyorsunuz ve saygı duyuyorsunuz. Özellikle Eau d'Hermes benzeri açılışı ve neredeyse hayvansallığa kaçan edepsiz deri kullanımı ile bu büyük klasiğin yolundan gidiyormuş izlenimi verdi bana ilk dakikalarda. Orta notalardaki tütsü ise durumun pek de öyle olmadığını hatırlattı. Son kısımdaki meşe yosunu, uzun zamandır görüşmemiş iki eski dostun kucaklaşması gibi bir heyecan yarattı bende.


Parfümün ilhamını aldığı Akdeniz'in eşsiz doğasındaki çalılar, makiler ve onların arasında yetişen otlar, ilk saniyelerde cömertçe kendilerini size gösteriyorlar. Biberiye ve kekik sizi Korsika Adası'ndaki şifalı ot satan dükkandan gelen koku dünyasına çağırıyor. Dalından yeni koparılmış lezzetli limon, bergamot ve portakal da başlangıçta, size bu soğuk Mart günlerinde Akdeniz'in ılıman iklimini ve güneşini çağrıştırıyor. Orta bölümdeki deri kokusunu çok erkeksi ve deri ceket kıvamında düşünmeyin. Turunçgiller ile yumuşatılmış/seyreltilmiş/etkisi sınırlandırılmış deriyi Eau d'Hermes'teki kullanıma benzettim. Eau d'Hermes'de oldukça hayvansı kullanılan deri, Eau de Gloire'de daha sakin ve kabul edilebilir verilmiş.

Sanırım Eau de Gloire'ın amacı "modern bir klasik" ortaya çıkarmak, Mouchoir de Monsieur'ların, Chanel Pour Monsieur'ların, Jicky'lerin ve The Third Man'lerin dünyasına selam göndermek, bugün fazlaca kullanılmayan şöhretli retrolara saygı duruşunda bulunmaktı. Tabii asıl amacı bay Corticchiato çok daha iyi bilecektir. Peki sonuç nasıl olmuş? Bence konsept ve koku olarak iyi bir örnek yaratılmış. Fazla tatlılık barındırmayan, biraz resmi, otuz yaş ve üzerini hedefleyen, hafiften aristokratik havası olan şık bir eser meydana gelmiş. Fakat kokusu diğer Parfum d'Empire'ler kadar güçlü, sağlam, oturaklı ve olmuş gibi gelmedi. Bir eksiklik var sanki. Ya aceleye getirilmiş ya da tam bir nota bütünlüğü sağlanamamış. Teninize oturan ve mis gibi tadını çıkaracağınız rafinelik veya koku güzelliğine sahip değil. Evet belli bir kaliteye sahip ama özellikle orta kısmı biraz sıkıcı buldum. Mesela Versace L'Homme kadar heyecanlandıramadı beni.

Siz yine de bana bakmayın. İsmi "Şan/Şöhretin Suyu" olarak çevrilebilecek Eau de Gloire, birbirinin aynısı piyasa parfümlerinden, öd-gül temalı cacıklardan, calone bombası akuatik veletlerden, Iso E Super sentetiklerinden çok daha iyi bir seçenek. Bay Corticchiato, yine güzel iş çıkarmış ama ne bir Ambre Russe etkisi var ne Fougere Bengale'deki insanı şaşkına çeviren gerçekçilik mevcut ne de Wazamba'daki aklı baştan alan aromaya sahip. Eau de Gloire, bir Caron parfümü olabilirmiş ama Parfum d'Empire şemsiyesi altına sanki pek uymamış.


EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı fena değil ama farkedilirliği biraz zayıf. Dozajını ayarlamak kaydıyla dört mevsim her zaman kullanabilecek işlevsel bir parfüm. Bazı kaynaklarda kadın bölümüne alınsa da erkek kullanımına daha yakın olduğu açık.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

20 Mart 2014 Perşembe

Parfum d’Empire – Ambre Russe (2003)


Parfum d’Empire – Ambre Russe (2003)

Sizi yine bir zaman kapsülüne binmeye ve tarihin derinliklerine yolculuk yapmaya davet ediyorum koku bağımlısı kader ortağı dostlarım. Henüz günümüz dünyasında zaman makinesi icat edilmemiş olsa da hayal gücümüzü hiç bir şey engelleyemez nasılsa. Yanılıyor muyum?

Makinemizin zaman sensörlerini 18. yüzyıla ayarlayalım. Gideceğimiz yer ise Rusya olsun. 1700'lü yılların ilk çeyreğindeyiz. Deli Petro lakaplı Rus Çarı I. Petro, yıllar önce taç giymiş ve ülkeyi yönetiyor. Rus tarihinin en önemli yöneticilerinden olan Deli Petro, ülkesinin kalkınması için çabalamakta ki diğer Avrupa devletlerini teknolojik anlamda yakalayabilsin. Hatta bunun için Avrupa'nın gelişmiş ve güçlü ülkelerindeki uygulamaları Rusya'ya taşımak ve ülkesinde köklü reformlar yapmak istiyor. Kimliğini gizleyerek çıktığı uzun Avrupa gezisinde, bilim ve zanaat ile ilgili yeni bilgiler edinir. Hollanda'da gemi yapım tezgahlarında marangozluk yapar. İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya'yı dolaşır ve ülkesine döner. Gördüğü yenilikleri kendi ülkesinde uygulamaya geçirmek için hazırdır artık.

Fakat Petro'nun başka bir özelliği daha vardır. Kültür ve sanat alanında da gelişmişliğin yaşanması gerektiğini düşünür. Avrupa'ya özgü geleneklerden olan balo düzenlemeyi Rusya'ya taşır. Artık dönemin üst düzey yöneticileri, burjuvazi, askerler ve soylu sınıf, balolarda bir araya gelmeye başlar. Gösterişli Rus saraylarında yapılan balolarda sadece eğlenilmez, işle ilgili konular da çözüme kavuşturulurdu. Misafirlerin dans ettiği, oyun oynadıkları, sohbet ettikleri balolarda Rus soyluları altın ve gümüş metal tel desenli ağır ipek kumaşlardan özel kıyafetler diktirmeye ve bunları pahalı danteller, değerli taşlar vesaire ile süslemeye başlamışlardı.


Konumuz olan parfümlere geleyim yavaş yavaş. Fransa merkezli başarılı niş parfüm evi Parfum d’Empire, yine beni hayal kırıklığına uğratmadı ve çok severek kullandığım bir esere imza attı. Eski dönemlerde Menuet, Polonez, Gavot isimli dansların sergilendiği baloları çağrıştırıyor bugün inceleyeceğim Ambre Russe parfümü. Sözlük anlamı olarak "Rus Amberi" karşıma çıkıyor. Kendi sitesinde şöyle tanıtılmış Ambre Russe: "Slav halkının ruhu gibi tutkulu, gösterişli bir iksir. Ambre Russe'deki lüks amber, Çarlık dönemi Rus İmparatorluğu'nun önlenemez ihtişamını simgeler."

Eskilerde kalmış Rus İmparatorluğunun gösterişli balolarına, orada içilen şampanyalara ve neredeyse Rusların milli içkisi haline gelen votkaya göndermeler olan bir parfüm Ambre Russe. Gerek isminde gerekse içeriğindeki notalarında hem içkiden hem de Rus kültüründen esinlenme olduğunu saklamıyorlar. Hatta Rus çayı ve efsanevi Rus işi derilere bile göndermeler var uzun sayılabilecek tanıtım yazısında. Yani Çarlık dönemi Rus İmparatorluğunun ihtişamından ve gücünden ilhamını almış parfümümüz.

Fragrantica'da baharatlı oryantal olarak sınıflandırılan Ambre Russe'nin açılışı keskin içki/alkol kokusu ile gerçekleşiyor. Yüksek kaliteli votka/şampanya ikilisine lezzetli ve ekşi kırmızı meyveler (kiraz, vişne) destek veriyor. Biraz da tatlılık mevcut alkol aromasında. Fakat rahatsız edici değil. Bu tür içki kokularına pek alışık olmasam da başlangıcı çok güzel. Orta kısımda kokusu oldukça zenginleşiyor. İçki teması hala mevcut. Artık tatlımsı baharatlar, ıslak tütün ve dumansı siyah çay kontrolü ele alıyor. Tenimde tütün, diğer elementlerden daha baskın oldu. Çok yoğun deri yada tütsü algılayamadım. Orta bölümü tatlı baharatlı, çaylı, dumansı, kirazlı, ıslak pipo tütün olarak tasvir edilebilirim. Orta notaları nefis Ambre Russe'nin. Geçeyim sonlara. Alt notalarda yine köklü değişime uğruyor. Tatlı vanilyamsı egzotik ve gizemli amber kapanışı yapıyor. Buradaki amber, biraz Ambre Sultan'daki kullanımı hatırlatıyor. Başarılı bir kapanışı var. Fakat üst ve orta kısmı kadar etkileyici ve çarpıcı değil. Yine de bir çok niş parfüme fark atar.


Ambre Russe, ismindeki amber çağrışımını başarıyla burnunuza sunuyor. Orta bölümün ilerleyen saatlerinde karşınıza çıkan amber, tam sevdiğim gibi karanlık, derin, hafiften hayvansal ve tatlı-egzotik kullanılmış. Amberi kenara koyacak olursam benim için ikinci ana öğe ıslak tütün yapraklarını hatırlatan pipo kokusu. Tütün, burada tatlımsı ve meyveli kullanılmış. Ekşi ve lezzetli kırmızı meyveler (kiraz/vişne) en sevdiğim taraflarından birisi oldu parfümün. Doğru ayarda kullanılmış tatlılık memnun edici ve keyif verici. Üçüncü başat nokta baharatlar. Keskin/yoğun baharatlar zaman zaman burnunuzu zorlayacak gibi olsa da hiç sorun değil benim için. Çünkü gayet dengeli ve başarılı kullanılmış. Ve dumansı çayı da unutmamak lazım. Genellikle çay kokusunu parfümlerde bir türlü sevemiyorum. Burada öylesine güzel kullanılmış ki benim gibi ön yargılı olanları bile şaşırtabilecek derecede.

Ambre Russe, benim için yüksek kaliteli ve nefis bir parfüm. Yapaylığa rastlanmayan parfüm, hem yeterli derece de iyi harmana sahip hem de çok katmanlı ve değişken. Buradan ustalıkla oluşturulmuş bir kompozisyona sahip olduğu sonucu çıkabilir. Eğer bu tür içki-ıslak tütün yaprağı-tatlı baharatlar-amber kokularını seviyorsanız harika bir seçeneğe sahip olduğunuzu rahatlıkla söyleyebilirim.

Kullanım sürecinde çok sevdim Ambre Russe'yi. Sonlardaki amber kullanımı yer yer Ambre Sultan'ı hatırlatsa da ondan daha kompleks ve ilginç. Markanın diğer parfümü Fougere Bengale'e de benzettim biraz. Hatta Jeke'yi de andırıyor tatlı tütün kullanımı. Fakat Jeke'de tütün biraz kaba kullanılmışken, Ambre Russe müthiş bir kaliteye ve harmana sahip. Fakat asıl başka bir parfüme benziyor derken sonunda ampul yanıyor zihnimde! Özellikle başlangıcı ve orta kısımdaki kirazlı pipo tütünü hissiyatı By Kilian’ın sevilen parfümü Back to Black’e oldukça benziyor. Back to Black pudralı kirazlı tütün gibiyken Ambre Russe baharatlı içkili kirazlı pipo tütünü gibi. Bu anlamda Back to Black ile benzeştiklerini düşünüyorum. Şu haliyle favori amber parfümlerim listesine en üst sıralardan girmiş durumda Ambre Russe. Kirazlı pipo tütünü, gizemli amber, tatlı baharatlar ve yüksek kaliteli içki teması daha güzel nasıl verilebilir ki... Bravo Parfum d’Empire.


Kokusunda baştan sona tatlılık mevcut. Fakat baygınlık verici şekerliliğe dönüşmüyor neyse ki. Yine de tatlımsı kokuları sevmeyenler için doğru tercih olmayabilir. Buradaki tatlılık bal veya tonka fasulyesinden kaynaklanıyor muhtemelen. Amberin bu şekilde kullanılması da tatlılığın fazlaymış gibi algılanmasına sebep oluyor.

Ambre Russe, derin, ilginç, aristokratik, entelektüel, olgun, egzotik, dumansı, doğu ile batının başarılı bir sentezi gibi. Amber yer yer doğu etkileri veriyor. Fakat modern tatlımsı baharatlar ve içki teması onu batı dünyasına yaklaştırıyor. Bu parfüm sanki Winston Churchill, Napoleon Bonaparte yada Rus Çarı Deli Petro için tasarlanmış. Çok farklı bir aurası var. Bu anlamda günlük kullanım veya çarşı pazar gezmelerinde tavsiye edemeyeceğim. Eğer Koç yada Sabancı ailesinin boğazdaki yalılarında akşam verdikleri yemeğe davetliyseniz Ambre Russe'yi kullanmak için doğru mekanı bulmuşsunuz demektir.

Ambre Russe, yeni nesil zenginlerin yada belediyelerden ihale alarak sağa sola rüşvet dağıtan utanmaz müteahhitlerin parfümü olamaz. Yada iktidar gücü kimdeyse hemen onun tarafına geçen ve bu yaptığından hiç gocunmayıp, bir de "ne var bunda" diyen pişkin gazetecilere yada medya yöneticilerine de uymaz. Bu parfüm, 3-4 nesildir burjuvaziye mensup, para-pul ile işi olmayan, çok yüksek gelir sahibi, kazancının bir kısmını sanata ve koleksiyonerliğe harcayan, dünya edebiyatını bilen ve sürekli okuyan, devasa kütüphanesinde Gogol, Engels, Schopenhauer ve Adam Smith'in kitaplarını bulunduran, pipo kullanan, akşam yemeğinden sonra Brandy içen, doğu kültürlerine meraklı ve Arap etkili antikalara sahip, felsefe ve mimariyi seven, diplomat arkadaşlarıyla dünya siyasetini tartışan erkekler için uygun olabilir.

Parfümün tasarımcısı aynı zamanda markanın kurucusu Marc-Antoine Corticchiato. Yine üst düzey bir işe imza atmış bay Corticchiato. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Erkek kullanımı için daha uygun gibi görünüyor. Otuz yaşın üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Anlaşılacağı üzere 20'lik delikanlı parfümü değil Ambre Russe.


Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında Ambre Russe, kocaman amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan vererek oldukça beğendiğini belirtmiş. Eğer Turin'in not sisteminde puan verecek olsaydım beş üzerinden beş puanı rahatlıkla verirdim.

Koku Güzelliği:10/9

17 Aralık 2013 Salı

Parfum d’Empire – Fougere Bengale (2007)


Parfum d’Empire – Fougere Bengale (2007)

“Duyulara hitap eden, hayvansı sarı tütün.

Bu fujer, İngiliz berber dükkanlarındaki gibi taze lavanta notalarıyla başlar. Sonra otun sıcak ve kuru aroması bizi Bengal'e, Assam'daki çay tarlalarına götürür. Belirgin tütün içeriği, tonka fasulyesi ile yumuşayarak Hindistan’ın geniş çayırlarının kokusunu bizlere çağırıştırır. Güçlü ve orijinal Fougere Bengale, maceraperest seyyahlar için evcilleşmemiş bir kokudur.

Edward dönemi züppeleri fujer tarzında parfümler kullanırdı. Bu klasikleşmiş koku ailesi (fujer) lavanta, tonka fasulyesi ve meşe yosununa dayanırdı. Fougere Bengale, bu fujerleri güçlü, ballı sarı tütün akoru ile yeniden hatırlar ve bizleri Hindistan'a götürür adeta. Assam çayı ve sıcak zencefilli çörek notalarının tütün ile birleştiği bu esmerimsi aroma, İngiliz kulüplerini ve Bengal kaplanlarının saklandıkları savanaları çağrıştırır. Eski tip koloniyal zerafet, ot ve tonka fasulyesinin tatlı aromaları ile savan kokularına yol verir.

Daha sonra Hindistan ormanlarının hayvansı, yosunlu ve odunsu notalarına dalarız. Paçuli, ipeksi dokunuşu ile etrafa yayılır, tıpkı Avrupaya ulaşan kaşmir şalları, yol boyunca korudukları gibi. Ve Bengal kaplanının topraklarına yapılan bu seyahat Maharajah sarayında son bulur.”

Yukarıdaki tanıtım metninden anlaşılacağı üzere Parfüm İmparatorluğu, bu sefer bizi Bengal’e çağırıyor. Fransa’nın başarılı niş parfüm evi Parfum d’Empire, yine enteresan bir koku ve hikayeyle karşımızda. Fougere Bengale, farklı yerlerde erkek parfümü olarak geçiyor. Bence de gayet yerinde bir sınıflandırma olmuş. Daha fazla uzatmadan geçeyim parfümümüze.


Fougere Bengale, ismine binaen fujer olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda zengin ve baş döndürücü aromayla karşılaşıyorum. Üst notalarda ilk saniyelerde keskin tatlımsı-ekşi kırmızı meyveler (kiraz, vişne) burnumu yalayıp geçiyor. Fakat asıl üst notaları oluşturan aromatik otlar, lavanta ve tatlımsı baharatlar. Açılışı gayet detaylı, ilginç ve derin. Çok etkileyici diyebilirim başlangıcı için. Orta kısma geçildiğinde lavanta gerilerde kalıyor. Baharatlar biraz daha ağırlığını arttırıyor. Baharatlar derken zencefil öne çıkıyor. Bu arada merkeze tütün yerleşiyor. Evet orta kısım dumansı eski-erkeksi tütün kokusu halinde ilerliyor. Kuru pipo tütünleri gibi. Tütün kokusu sever olarak bayıldım orta bölümüne. Son kısımda da tütün ağırlıkta. Ona meşe yosunu ekleniyor sadece. Biraz da kuru paçuli. Başlangıcı ve orta kısmı kadar hayran kalmasam da başarılı diyebilirim kapanışı için.

Şimdi efendim önce isimden gidelim. Parfümün isminin "Fougere (fujer)" olması tabiki bizim açımızdan önemli anlamlar barındırıyor. Bir kere markanın tanıtımında bahsedilidiği gibi gerçek bir fujer var karşımızda. Lavanta, tütün, baharatlar ve meşe yosunu onun fujer karakterini pekiştiriyor. Bu üçlü, onun kokusuna bariz şekilde erkeksilik katıyor. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki tam bir erkek parfümü. Hem de herşeyiyle.

Geçeyim biraz daha detaya. Fougere Bengale'in başlangıcı çok kaliteli, derin ve zengin. Aynı zamanda doğal kokuyor. Yani bir parfümden istenebilecek her şartı yerine getiriyor. Lavantayı çok sevmesem de burada müthiş kullanılmış. Üst notalarda hissedilen ve öne çıkmayan aromatik otlar harika. Baharatlarsa enfes. Bazı yorumcular köri de denilen acı sosuna benzetmişler kokusunu. Evet çağrıştırıyor. Bu efekti muhtemelen biber-kara biber ve zencefil karışımı veriyor. Tabi bu baharatlar kokuyu da oldukça sıcak yapmışlar. Modern ve ayarında kullanılmış tatlılık memnun edici. Başlangıcı kusursuz diyebilirim.

Orta kısımda kokunun yönü çok değişiyor. Ortaya müthiş bir tütün çıkıyor. Uzun zamandır en severek kokladığım ve zevk aldığım tütüne burada rastladım. Neredeyse hiç tatlılık olmayan kuru-tozlu-eski tütünden bahsedebilirim. Biraz maço ve bolca erkeksi. Pipoları yada pipo tütünlerini çağrıştırıyor. Hatta pipo içilen bir odaya girdiğinizde duyduğunuz o dumansılık vardır ya, işte neredeyse ona benziyor. Tütüne eşlik eden baharatlarla uyum şahane. Kimi yorumcular tütüne kuru ot ve ölmez otu notalarının eşlik ettiğinden bahsetmiş. Şöyle bir düşündüğümde yine hak veriyorum. Tozlu-eski tarz fujer tütünü, kuru otsu his verebilir. Belki de bu notalar gerçekten vardır. Zaten varsa da hiç şaşırmam. Orta bölümü nefis bir dumansı tütün kokusu olarak hafızama kazınıyor.


Son kısımsa orta notalarla paralel ilerliyor. O dumansı tütün hala etkili. Fakat artık baharatlar yok. Onun yerine eski bir dost olan meşe yosunu var. Kimi yorumcular vanilyadan da bahsetmişler. Fakat ben algılayamadım. Alt notalar biraz ortalama olmuş sanki. Daha ilginç bir vanilya kullanımı olsaymış, rahatlıkla on puan verilebilecek parfüm olabilirdi.

Fougere Bengale, bence sert ve alışması zor bir parfüm. Hele ki tütün kokusunu sevmiyorsanız hiç denemeyin. Kullanım sürecinde daha ilk gün hayran kaldım kokusuna. Algıları zorlayan, kimilerine tuhaf gelebilecek, günlük kullanıma çok uymayabilecek, karşı cinsten güzel övgüler alamayacağınız bir parfüm olacağını düşünüyorum. Yani günümüzün modern tatlımsı baharatlı piyasa parfümlerinin oldukça uzağında. Çok güvenli kokmuyor. Deneyen çoğu kişi beğenmeyebilir.

Sigaradan ve sigara dumanı kokan her yerden nefret etsem de tütün merkezli parfümleri seviyorum. Hele hele pipo tütününe benzer parfümlere rastladığım zaman çok memnun oluyorum. Onun içinde Fougere Bengale'i sevdim ve benimsedim. Benim için bir şişesi alınabilecekler listesine girmiş durumda.

Fougere Bengale, yüksek kaliteli bir parfüm. Yapaylığa rastlanmıyor. Kimileri onun "ilaç" gibi koktuğunu söylese de katılamayacağım bu görüşe. Sevmesi ve alışması zor bir parfüm olduğundan dolayı 1-2 defa denemek yanıltıcı sonuçlar verebilir. Eğer hala sevemediyseniz zaten size uygun değildir. Fazla zorlamayın.

Çok kompleks, derin, karmaşık, egzotik çağrışımlarla dolu bir seyahat oldu benim için Fougere Bengale. Hayatımın ilerleyen dönemlerinde Hindistan'a gider miyim bilemiyorum. Oradan motorsiklet kiralayıp, bütün Hindastan'ı geçip, Bengal bölgesine yolum düşer mi şüpheliyim? Meşhur Bengal ormanlarında soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan Bengal Kaplanı gibi şahane bir hayvanla karşılaşır mıyım? Toprak yollardan geçip, Assam'ın dünyaca ünlü çaylarından içer miyim? Uzun yıllar sömürge olmuş bu topraklarda, misyonerlerin kurdukları kolonyal mimariye sahip kiliseleri gezebilir miyim? Dünyanın en fakir köylerinden geçerken, ayakları çıplak çocukların bana el sallamalarına karşılık verir miyim? Hava karardığında bir köyde misafir edilir miyim? Evlerindeki tek yemek olan pirinç pilavını büyük bir cömertlikle bana ikram ederler mi? Assam'da derme çatma evlerin olduğu, dünyanın umurunda olmadığı bir köyde, gece yakılan ateşin karşısında uyuklar mıyım? Neden olmasın...


Fougere Bengale, Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında baharatlı lavanta olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden dört yıldız verilmiş ve çok başarılı bulunmuş. İşte Luca Turin'le aynı fikirdeyiz sonunda.

Eau de Parfum (EDP) olarak satılıyor. Kokusunun tasarımını, aynı zamanda markanın kurucusu Marc Antoine Corticchiato yapmış. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Sıcak yaz günlerinde denemenizi tavsiye etmem. Oldukça boğucu ve yorucu olacaktır sizin için. Otuz yaş ve üzerindeki erkeklere tavsiye ederim. Tabiki denemeden almayın.

Koku Güzelliği:10/8

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Parfum d’Empire – 3 Fleurs (2009)


Parfum d’Empire – 3 Fleurs (2009)  Kadın kullanımına yakın başarılı çiçeksi parfüm.

Gül, yasemin ve sümbülteber... Üç çiçek... Yani 3 Fleurs...

Önce gülden başlayalım. Göksel mükemmelliği bünyesinde barındırırken dünyasal tutkuları da içeren, dolayısıyla içinde zıtlıkları taşıyan son derece kompleks bir ezoterik semboldür gül. Aynı zamanda dünyanın her yerinde şairler tarafından özel önem atfedilen, yaygın kullanımı olan semboldür. Batı simyasında en önemli çiçek olup kısmen Doğu Ezoterizmi’nde de yer alır. Gül hem zaman, hem ebediyet’tir, hem yaşam hem de ölümdür, hem doğurganlık hem de bekarettir. Gül mükemmelliktir, tamamlanmanın, yaşamın gizeminin, hayatın kalp merkezinin, bilinmeyenin sembolü olup güzellik, zerafet, mutluluk ve aynı zamanda şehvet düşkünlüğü, tutkular, hatta şarapla ilişkilendirildiğinde şehvetin ve baştan çıkarıcılığın sembolüdür. Dişil tanrıçaların çiçeği olarak gül; sevginin, hayatın, yaratılışın, doğurganlığın ve insandaki dişil gücün sembolüdür. (www.astroset.com)

Yukarıdaki alıntıda anlatılmış aslında gül ve onun içinde barındırdığı semboller. Sadece onlar mı? Antik çağlarda, Tapınak Şövalyeleri ve Kutsal Kase inancında, İslam’da, Sufizmde, Kadirilikte, Hıristiyanlıkta, Kabalizmde, Hint felsefelerinde, simyacılıkta, Mısırda, Çinde, Masonlukta, edebiyatta ve Spiritüalizmde. Tarih boyunca hangi inanç ve düşünce sistemi varsa gül bir şekilde orada var. Sanırım bundan sonra da olmaya devam edecek.

Bir de yasemine bakalım. Güzelliğin ve çekiciliğin sembolü deniyor onun için. Yasemin, tarih boyunca afrodizyakların temel notalarından birini oluşturmuştur. Hindistan’daki Müslümanlar onu “aşkın parfümü” olarak isimlendirirler. Fiziksel aşk, romantizm, yakınlıkla anılır yasemin. Esansların en mükemmeli olan yasemin, çağlar boyunca koku endüstrisinin odak noktası olmuştur. Zamanında “Yaseminsiz parfüm, parfüm değildir” şeklinde sözler bile söylenmiştir. (http://maimira.com)



Peki sümbülteber... Büyülü güçleri olduğuna inanıldığını söylesem sümbülteberin, ne dersiniz? Kadınsılığı vurguladığı ise o kadar aleni ki. Burada sözü kısaca Kilian Hennessy'e verelim o zaman: "Hayatımdaki kadınların hepsi sümbülteber kokardı; anneannem, annem, teyzem hepsi… 70’li yılların Paris’ini hayal edin. O zamanlar kadınlar gece dışarı çıktıkları zaman son derece şık giyinirlerdi. Onları tuvaletlerini giymiş, süslenmiş ve etrafa yaydıkları mis gibi sümbülteber kokusuyla hatırlıyorum.” (www.mascarammaxx.com)

Bir süredir Fransız niş parfüm evi Parfum d'Empire'ın eserlerine yer vermediğimi fark ettim. Denediğim Cuir Ottoman ve Wazamba oldukça başarılı parfümlerdi. Şimdiyse koleksiyonun üçüncü kokusuna göz atmak istiyorum. 3 Fleurs, markanın fazla öne çıkamayan parfümlerinden. İlhamını ve ismini yukarıda bahsettiğim üç çiçekten almış. Gül, yasemin ve sümbülteber.

Kendi sitelerinde "Göz alıcı çiçeksi" olarak değerlendirilmiş. Üzerime ilk sıktığımda karşıma tatlı çiçekler çıkıyor. Muhtemelen kremsi yasemin ve gül suyu. Oldukça iddialı kullanılan yasemin-gül, ilk dakikalarda oldukça baskın. "Bana yaklaşmayın, benimle lüzumsuz muhatap olmayın" der gibi. Yüksek kaliteli, saldırgan ve yoğun. Orta notalara doğru neyseki biraz sakinleşiyor ve evcilleşiyor. Bu andan itibaren yasemine-gül ikilisine sümbülteber eşlik etmeye başlıyor. Gayet pürüzsüz ve gerçekçi kullanılmış. Orta notalarını sevdim. Son kısımlarda çiçeklere misk de ekleniyor. Sümbülteber, hatırı sayılır derecede sabunsuluk ekliyor ana kompozisyona. Son kısımları da yüksek kaliteli. Hala çiçeksi, sabunsu, cazibeli ve çarpıcı. Böylece de tenden ayrılıyor.

3 Fleurs, sıradan bir sümbülteber kokusu gibi olur diye düşünürken, ters köşeye yatırdı beni. Ana öğe iddialı yasemin-gül ikilisi. Evet bu parfüm için doğru sözcük muhtemelen "iddialı". Aynı hissi Thierry Mugler'in çarpıcı parfümü Alien'da da hissetmiştim. Fakat koku olarak biraz Montale – Black Aoud’a benzettim. Hatta parfümün kokusunu üzerimde duyanlar ya gül suyuna yada hacı yağlarına benzettiler açılışını. Son kısmı ise meyveli (şeftali), eski tarz şipreleri hatırlattı bana.



3 Fleurs dolu dolu parfümlerden. Yani gerçek anlamda parfüm kullandığınızı hissediyorsunuz. Her şey ortada. Gül, yasemin ve sümbülteber, bütün cazibeleri ile orada duruyorlar. Sağlam ve güçlü yapısı kadınların özgüvenini arttıracak cinsten. Çok fazla sıkmanızı tavsiye etmem çünkü boğucu olabilir. Özellikle başlangıcının fark edilirliği yüksek. Kokusuysa kabul edilebilir ölçüde tatlı. Çok baygın şekerlilik yok neyseki.

Kimi zaman gül ön plana çıkarken, bazen yasemin kendisini gösteriyor. Arkadan ise sümbülteberin o sabunsu kokusuna rastlıyorsunuz. Hatta yer yer meyveli şipre gibi davranıyor. Mesela sıcak öğle saatlerinde yasemin ve sabunsu sümbülteber baskınken, serin saatlerde gül öne çıkıyor. Bu anlamda zengin ve değişken olduğunu söylemeliyim. Verdiğiniz yüksek bedelin karşılığını almanız olası.

İsminden anlaşılacağı üzere çiçekler üzerine kurulmuş ana kompozisyon. Bu da onu kadın kullanımına yakın hale getiriyor. Bence de kadın parfümü olarak daha etkili olacaktır. Çiçeksi parfüm arayan erkekler için denenmesi gereken seçeneklerden birisi. Kadın parfümlerinde yüksek oranda kullanılan pudra-sabun efekti, burada baskın değil. Sümbülteber ara ara kendisini göstererek bu görevi yerine getirmiş oluyor.

Pürüzsüz, uyumlu, lüks, romantik ve rafine. Ama benim için fazla çiçeksi ve yer yer fazla hacı yağımsı. Özellikle sümbülteberle aramız bir türlü düzelemiyor. Onun içindir ki harika bir parfüm diyemiyorum. Ancak şöyle söyleyebilirim. Bu tür kokuları sevenler için çok güçlü bir alternatif.

Markanın diğer parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Dört mevsim kullabilecek yapısı ilgi çekici. Yaş olarak otuz ve üzerindeki arkadaşlara uyacağını düşünüyorum.



3 Fleurs'un kokusunun tasarımını, Parfum d'Empire'ın kurucusu ve sahibi Marc-Antoine Corticchiato yapmış. Yüksek fiyatı göz önüne alınırsa denemeden almak iyi fikir değil.

Artıları:
+ Orta kısmını sevdim.
+ Yüksek kalitesi memnun edici.
+ Kalıcılığı çok iyi oldu tenimde.

Eksileri:
- Başlangıcını pek sevemedim.
- Hatırı sayılır şekilde kullanılmış sümbültebere alışamadım.
- Fiyatı yüksek ve her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/7.5

18 Ocak 2013 Cuma

Parfum d’Empire – Cuir Ottoman (2006)



Parfum d’Empire – Cuir Ottoman (2006)  Markanın deri temalı parfümü.

14. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar uzanan bir imparatorluk. Gerçek anlamda dünyanın son cihan devleti. Tarihin altı yüzyılına yön vermiş bir medeniyet. Küçük bir uç beyliği olarak kurulmuş. Hızla büyümesinin sonucunda İstanbul'u alarak Doğu Roma İmpartarluğunu tarihten silmiş. En güçlü dönemlerinde, Avrupa kıtasına korku salmış. Daha sonra gerileme dönemine girmiş ve trajik şekilde parçalanmış bir imparatorluk.

Parfüm üreticilerinin neden Osmanlı ismine sahip parfümler üretmediklerini merak etmişimdir. Oysaki birçok tarihi şahsiyet, olay yada ülke ile ilintili parfümler üretiyorlar. Belki bilinç altlarındaki milliyetçi duygular, belki de kendi kültürlerinden olmayana sahip çıkmama refleksi. Fakat 2006 yılında Fransa merkezli niş parfüm evi Parfum d'Empire, sağlam bir duruş sergileyerek Osmanlı isimli bir kokuyu koleksiyonunda sergilemeye başladı. Parfüm İmparatorluğunun (Parfum d'Empire), bir başka imparatorluk olan Osmanlı'ya gönderme yapması da hem ironik hem de ilginç olmuş. Cuir Ottoman (Osmanlı Derisi), markanın ilgi çekici parfümlerinden birisi. Fakat aklımı kurcalayan bir durum daha var. Osmanlı isminin kullanılmasını anlıyorum ama neden deri teması seçilmiş. Çünkü "cuir" Fransızca deri anlamına geliyor.


Tarihçiler Osmanlı Devletinin birçok farklı özelliğini sayabilir. Ama "deri" Osmanlılar için bu kadar önemli miydi ki, ciddi bir parfüm markası böyle isimlendirmiş eserini. Bu konuda bize en çok yardımcı olacak kaynak markanın kendi internet sitesi. Burada 19. yüzyılda Osmanlı devletindeki deri sanatından ilham alındığı gibi bir açıklama var. Fakat bu dönemler tam da Osmanlı devletindeki deri ticaretinin gerilediği zaman dilimi olarak belirtiliyor başka kaynaklarda. 19 . yüzyılda klasik tarzdan tamamen kopularak deri aplike, deri rölyef gibi çeşitli ciltler yapılmış. Barok ve rokoko tarzı ciltler fazlaca rağbet görmüş. Yani bu yıllarda Osmanlı'nın ekonomik hayatındaki deri işleri daha çok "ciltçilik" üzerine yoğunlaşmış denilebilir. Daha fazla detaya girmeye gerek yok tabiki. Konumuz Osmanlı Devletinin ekonomisi değil, Cuir Ottoman isimli parfüm. Yine kendi sitelerinde "Bir öğleden sonra Türk hamamında rahatlamak gibi..." denilerek anlatılmaya çalışılmış kokusu. Ayrıca "Duygusal bir süsen (iris) ve oryantal deri" olarak tanımlanmış kokusunun karakteri. Şimdi geçelim parfümümüze.

Cuir Ottoman'ı kullanmadan önce az çok nasıl bir koku ile karşılaşacağımı tahmin ediyordum. İsmindeki deri ipucu daha ilk saniyelerde kendisini hissettiriyor. Bazı yorumcuların dediği gibi "Ayakkabı boyası" benzeri açılışa sahip. Kimi yorumcular bu kısmı "yeni alınmış deri ayakkabı" kokusuna benzetmiş. Kimisi de hayvansal bir deri olduğunu söylemiş. Bende karanlık, hayvansal bir deriye daha yakınım. Ayrıca hatırı sayılır derecede süsen (iris) algılıyorum. Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit'teki kullanıma benzettim bu tuhaf deriyi. Üst notalarını ilginç bir çiçeksi-deri kombinasyonu olarak tanımlayabilirim. Sonrasında orta notalara geçiliyor. Aynı karanlık deri biraz yapay hale geliyor. Bu kısımdaki deri plastiğimsi bile diyebilirim. Birazda sıcak baharatlar var. Ayrıca orta notalar hatırı sayılır derecede tatlılık barındırıyor. Bu anlamda üst notalardan ayrılıyor. Son kısımda ise açıklanan notalarında bulunmasa da çikolatamsı paçuli ve biraz da odunsu notalar var. Gayet güzel ve çekici son kısmı.


Cuir Ottoman, isminden de anlaşılacağı üzere tam bir deri parfümü. Başından sonuna kadar deri hissediliyor. Her ne kadar son kısımlarda biraz geri planda kalsa da yine de arada kendisini hatırlatıyor. Deriden sonra bence en etkin nota süsen (iris) çiçeği. Buradaki kullanımı ilginç bir şekilde Dior Homme'u andırıyor. Son kısımdaki çikolatamsı, vanilyamsı, amber-paçuli ikilisi ise Serge Lutens - Borneo 1834'ü anımsattı bana. Kimi yorumcular Cuir Ottoman'ı Bulgari - Black'e benzetmişler. Sanırım böyle düşünmelerinin sebebi, plastiğimsi deri. Black'deki nefis bir vanilya ile yumuşatılmış araba lastiği benzeri koku, plastiğimsi deri ve çiçeksi-baharatlı Cuir Ottoman’a çok fazla benzemiyor diyebilirim. Bence ortak tarafları plastiğimsi yapay deri.

O zaman ne hissediyorum Cuir Ottaman ile ilgili. Başlangıcındaki ilginç ayakkabı boyası benzeri deri ve süsen (iris) tuhaf diyebilirim. Sanırım beğendim. Orta kısımdaki tatlımsı yapay deriyi çok sevemedim. Son kısmına ise bayıldım. Yine farklı bir deneyim oldu benim için. Çünkü değişik bir deri kullanımı var. Kimi zaman L'Artisan - Dzing, kimi zaman Bulgari - Black, kimi zaman Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit ve kimi zamanda Serge Lutens - Borneo 1834 esintileri. Cuir Ottoman sanki hepsinden bir tutam almış gibi. Bu anlamda eşsiz ve benzersiz bir kokuya sahip değil. Bir yerlerden tanıdık geliyor sürekli ama karar veremiyorsunuz.

Bence kokusu gayet güzel ve başarılı. Fakat aradaki o plastiğimsi yapay deriye niçin ihtiyaç duyuldu pek anlayamadım. Parfum d'Empire gibi niş bir marka çok daha güzel deri kullanımına imza atabilirdi. Belki de bilinçli olarak böyle bir deri kullanımını tercih ettiler. Kim bilir. Parfümün eleştirebileceğim tek tarafı zaman zaman ayakkabı boyası hissi vermesi. Onun dışında kullanması zevk veren modern bir parfüm. Tatlılık çok baygın veya şekerli değil. Güzel dengelenmiş. Cuir Ottoman hayatımın parfümü olamayacaksa da gönül rahatlığıyla önerebileceğim ortalama üzeri bir çiçeksi deri kokusu. İlgilenenlere duyurulur.


Luca Turin, Cuir Ottaman'ı odunsu amber olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Ayrıca kitabında şunları yazmış:

"Tiranlar daima uzaktan iyi görünürler ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında çok rağbet görüyordu, başlıca sebebi yönetimlerin yetkisiz hale getirilmesi, şalvarlar, bölgelere duygusal bir müziktir ki bu olmasa herşey katı bir Germanik olurdu. Bu deri aslında tam bir deri gibi değildir, daha çok tatlı odunsu çay kompozisyonu gibidir. Sert ve güzelce bir el sanatıdır ama bir parça buz patenindeki zorunlu hareketler gibi hissettiriyor: sert, keskin, etkileyici ve sürprizsiz."

Başka bir parfüm yazarı Chandler Burr ise Cuir Ottoman'a beş üzerinden dört yıldız vermiş ve şunları yazmış New York Times'daki köşesinde:

"Marc-Antoine Corticchiato'nun (Parfum d'Empire'ın kurucusu) yaklaşımına göre, Cuir Ottoman, Tauer - Lonestar Memories'den daha az sert, Chanel - Cuir de Russie'den daha az lüks ve Hermes - Kelly Caleche'den de daha erkeksidir. Burada gerçek hayattaki gibi deri, harfi harfine uygun bir sanat işidir. Osmanlı hükümdarları tarafından kullanılan deri bu denli özenli bir tarzda mıydı bilemiyorum ama bu deri mükemmel şekilde sunulmuş ve dokulunur durumdadır. Bir kılıfı tutan askıların kokusu veya belki de Topkapı Sarayı'ndaki Sultanın bir sandalı, bir harem kızının kibar parfümlü ayaklarının ucuna kayıp düşme talihidir. Cuir Ottoman'ı sür ve kolunu kokla: deri bir sandal, güneşte ısınmış çiçek gibi bir koku kızları bekliyor."


Parfümümüz uniseks olarak satışa sunulsa da bence erkek kullanımına daha yakın. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Yazın denemenizi tavsiye etmem. 25 yaş ve üzerindeki arkadaşlara daha uygun olacak gibime geliyor.

Artıları:
+ Son kısmı nefis.
+ İlginç bir deri parfümü arıyorsanız tavsiye ederim.

Eksileri:
- Plastiğimsi deri neden kullanılmış pek anlam veremedim.
- Fiyatı yüksek ve her yerde bulmak mümkün değil.

Koku Güzelliği:10/8

5 Aralık 2012 Çarşamba

Parfum d’Empire – Wazamba (2009)



Parfum d’Empire – Wazamba (2009)  Markanın odunsu ağırlıklı parfümü.

Bir çoğumuz duymuşuzdur “Kara Kıta” sözünü. Afrika için söyleniyor. Neden Afrika için kara kıta diyorlar? Yaşayanlarının derileri siyah olduğu için mi? Yoksa şu anda dünyanın en yoksul ve muhtaç durumdaki ülkelerin burada bulunmasından dolayı mı? Sanırım Afrika kıtasının kaderinin “kara” olmasından dolayı bu ibare kullanılıyor.

Sadece Afrika halklarının acıları değil dansları da zaman zaman yansıyor haber bültenlerine. Hani ilkel sayılabilecek müzik aletleri ile turistlerin ilgisini çekecek danslar ederler. İşte bugünkü inceleyeceğim parfüm böylesi şeyler çağrıştırdı bana. Neden mi?


Fransa merkezli niche parfüm evi Parfum d’Empire’ın Wazamba parfümünün ismi için Afrika’dan esinlenilmiş. Bir çeşit müzik aleti Wasamba. Oldukça basit bir yapılışı var. Wasamba için bir çeşit çıngırak da denilebilir. Ağaç dalının düzeltilerek ona yuvarlak diskler takılması ile yapılıyor. Batı Afrika ülkelerinde yerel halkın ritüellerinde kullandıkları bir müzik aleti kısacası.

Wazamba parfümü ismini Wasamba olan bu müzik aletinden almış. Yani bir anlamda Afrika’ya ve oranın müziğine, kültürüne gönderme yapılmış. Zaten Parfum d’Empire’ın resmi açıklaması her şeyi açıklıyor. Wazamba parfümünün ilginç açıklaması şöyle:

“ Dini törenlerin ağaçsı, reçineli kokusu.

Milenyumlar için insanoğlunun Tanrılara kokulu mesajları. Wazamba'da pek çok farklı kültürün dini törenlerinde yakılan çam sakızı (reçine) ve ağaçlar bir araya getirildi. Derinden yankılanan Somali tütsüsü, Kenya mürü (myrrh), Etiyopya opoponaxı, Hint sandal ağacı ve Fas'ın servisi. Wazamba, zamansız bir geziye davetiyedir. Öz uyumlaşmaya bir yolculuk.

Bu yoğun, güçlü koku, gizemini, hızla yükselen tütsü kokusu ile açmaya başlar. Kompozisyonun ana ekseni aldehidler ile güçlendirilmiştir. Eski zamanlardan beri Sheba'nın topraklarındaki bu kibirli reçine, kokusunu dünyevi meseleleri saf güzelliğe yüceltmeye adamıştır.

                                                               Wasamba isimli müzik aleti. 

Wazamba adını Batı Afrika ritüellerinde kullanılan bir çeşit sistruma benzeyen müzik aletinden almıştır. Derinliği ile Afrika'nın kabul ritüelleri boyunca perküsyon gibi yankılanır, bu mistik koku tütsü, mür, opponaxın reçine notaları ile sarhoş edici bir hal alır.

Wazamba daha sonra bizi, içsel yolculuğumuza çıkarcasına ormanların kalbine götürür. Arapların çok tercih ettiği ve simyacılığın ağacı kabul ettikleri servi, yeşil, toprağımsı notalarını kokuya dokur.  Sandal ağacı kremsiliği ile onu bağlar ve ruhu arındırdığı düşünülen, meditasyonu yoğunlaştıran dumansılığı ile Hintli havasını bu sihirle ortaya çıkarır. Wazamba'nın uzun süren uyandıran karışımı, mürün meyankökü aksanları, katışıksız köknar balsamının sıcak meyvemsiliği, elmanın unutulmuş meyve notası yanık laden reçinesine eriyip karışır.”

Evet bir niche markaya da böyle bir açıklama yakışırdı. Şimdi bu açıklamadaki ip uçları ve deneme sürecinde bende hissettirdikleri şöyle bir izlenim oluşturdu. Ağırlık tütsü, reçine, mür ve odunsu notalarda. O zaman detaylara geçeyim.


Kendi sitelerinde odunsu, reçinemsi bir koku olduğundan bahsedilmiş. Fragrantica’da ise oryantal denmiş. İlk sıktığımda karşıma yine tanıdık bir koku çıkıyor. Serge Lutens’in nefis parfümü Fille en Aiguilles’in kardeşi adeta. Wazamba’nın açılışı aromatik otlar, meyveler ve dumansı bir tütsü ile gerçekleşiyor. Aromatik otlar daha geri planda. Tütsü ve meyveler ana öğe. Meyve derken sanki kurutulmuş meyveler gibi. Elma veya erik olabilir. Başlangıcı güzel Wazamba’nın.

Bir süre sonra çok büyük değişim göstermeden orta kısmına geçiyor. Burada çam ağacı teması ekleniyor yoğun bir şekilde. Tabiki yumuşak tatlımsı baharatları da unutmamak lazım. Muhtemelen tarçın-karanfil işbirliği mevcut. Parfümün en zengin ve ilginç kısmı burası. Tatlı  ve derin meyveler, çam, baharatlar ve tütsü. Eğer mutlaka bir şeye benzeteceksem reçineleri akan çam ağacının dalına asılmış bir tütsü gibi diyebilirim.

Son kısımda yine büyük değişim göstermiyor. Aynı karakter devam ediyor. Fakat burada kokusu biraz sıradanlaşıyor. Yani orta kısımdaki gizemli, derin ve ilginç koku, burada yerini sıradan sayılabilecek kabe samanı ile reçineye bırakıyor.


Wazamba niche parfüm kalitesini ve standartlarını yakalamış. Malzeme kullanımı etkileyici. Çok gerçekçi bir kokusu var. Özellikle çam ağacı reçinesi ve tütsü kokuları ustalıkla harmanlanmış. Şimdiye kadar denediğim en güzel tütsü kullanımına sahip parfümlerden birisi. Bence Wazamba tam olarak tütsü ve odunsu notaların hakimiyetinde. Diğer öğeler daha çok tamamlayıcı gibi.

Yapaylık barındırmayan, yüksek kaliteli, günlük kullanıma uyacak, ama karşı cinsin çok ilgisini çekeceğini düşünmediğim, modern ve derin bir parfümle karşı karşıyayız. Parfümün oluşturulmasında Afrika’dan esinlenildiği söyleniyor. O zaman benimde hayal gücüm çalışmaya başlıyor:

Batı Afrika ülkesi Burkino Faso’dayız. Uluslararası bir yardım kuruluşunda çalışan Kanada’lı doktorun kulübesinin kapısı çalınıyor. Hava kararmış. Yazın en sıcak günlerinden birisi. Doktor günün yorgunluğuyla uzandığı yatağında kalkıyor. Kapıda oranın yerli halkından birisi. Evet hatırlıyor. Sabah çocuğunu muayene etmişti. Zayıf İngilizcesi ile onu bu akşam düzenleyecekleri bir düğüne çağırıyor. Doktor ilginç olabileceğini düşünerek gidiyor. “Afrika’nın geceleri bile sıcak” diye düşünüyor düğün yerine vardığında. Ve bir kenara geçip izlemeye koyuluyor. Ortada yakılan büyük bir ateşin etrafında ritmik hareketlerle dans eden daha doğrusu zıplamaya benzeyen figürler yapan insanlara bakıyor. Ellerinde Wasamba isimli müzik aletleri ile hem ritim tutup hem de anlamadığı bir dilde tekrarlanan cümleleri dinliyor doktor. Acaba bu ritüeller kaç bin yıllıktır diye düşünmeden edemiyor. Yanan odunların tütsüye benzer çıkardığı dumanlar ile birlikte hayatının en ilginç törenlerinden birisine tanıklık ediyor. Hatta hayatı boyunca unutamayacağına emin bu sahneyi…


Şimdi de Nepal’deyiz. Özellikle Everest dağının bir bölümü topraklarında olması sebebiyle son yıllarda oldukça ismi duyulan bir ülke diyebiliriz. Başkent Katmandu’dan çok uzak bir dağ köyündeyiz. Halkın büyük çoğunluğunun Hindu olduğu bu coğrafyalar, uzak köylerdeki tapınakları ile biliniyor. İnzivaya çekilen Hindu din adamları, buralarda dünya nimetlerinden uzak bir hayat yaşayarak ruhlarını temizlemeye çalışıyor. Sabahın çok erken saatlerinde bütün öğrenciler ve rahipler avluda toplanıyorlar. Ve günün en önemli ibadeti olan meditasyona başlıyorlar. Burası dünyanın en ücra köşelerinden birisi. Dik bir yamacın üzerine kurulmuş. Aşağısı göz alabildiğine ağaçlar, tepeler ve zayıf akan bir nehir. Henüz bilmiyoruz ama belki de Cennet böyle bir yerdir. Yüzyıllık kocaman ağaçların arasındaki ahşap kulübeler, doğayla tamamen uyumlu. Zaten asıl sorun insanın bir türlü doğaya uyum sağlayamaması değil mi? İşte Wazamba bana böyle bir ormanda dolaşıyormuş hissi veriyor.


Tütsü kullanımı niche parfüm markaları arasında oldukça popüler olmaya başladı. Comme des Garcons’un İncense serisi artık kült olma yolunda ilerliyor. Amouage’in krallara layık parfümü Jubilation XXV’i nasıl unutabilirim ki. By Kilian’in yeni tütsü temalı parfümü Incense Oud, Tauer’in iki tütsü kokusu Incense Rose ve Incense Extreme, Montale – Full Incense ve Sonomo Scent Studio – Incense Pure.

Tütsü genellikle gizemli ve mistik bir hava veriyor içine girdiği parfümlere. Burada da o mistik tarafını hissediyorsunuz. Ama bana ilginç bir şekilde içki teması da var gibi geldi Wazamba’da. Sanki biraz konyak. Bu haliyle azıcık Lubin – İdole’ye de benzettim. Oldukça sıcak bir kokusu var genel olarak.

Yukarıda da bahsettiğim gibi Serge Lutens’in Fille en Aiguilles’ine oldukça benziyor. Aradaki fark Serge Lutens’de karanlık meyveler daha baskın başlangıcında. Devamında da daha ilginç Serge’nin parfümü. Wazamba çok benzemekle birlikte Fille en Aiguilles’in daha az derin ve daha az karanlık hali diyebilirim. İkisi arasında seçim yapacak olsam Serge Lutens’i seçerdim muhtemelen.


Wazamba Eau de Parfum (EDP) formülasyonunda. Bu durum kalıcılığına olumlu anlamda etki yapmış. Fark edilirliği başlarda yüksek. Keskin bir açılıştan sonra sakinleşiyor. İyiki de öyle oluyor. Uniseks olarak piyasaya sunulsa da bence erkek kullanımına daha yakın. Kadınlar için biraz fazla odunsu diyebilirim. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Orta notaları çok iyi.
+ Başarılı bir odunsu tütsü kombinasyonu.
+ Kalitesi tatmin edici.

Eksileri:
- Sonları biraz sıradan.
- Yüksek fiyatı. Ayrıca her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8.5