11 Temmuz 2014 Cuma

Tom Ford – Neroli Portofino (2011)




Tom Ford – Neroli Portofino (2011)

İtalya'nın dünya güzeli tatil kıyıları, parfüm üreticilerinin ilgisini çeken yerler olarak öne çıkıyor son yıllarda. Özellikle Acqua di Parma'nın "Blu Mediterraneo" serisi parfümlerin isimleri, İtalya'nın sahil ve tatil kasabalarından geliyor. İtalyan markası olan Acqua di Parma'nın, parfümlerine, kendi ülkesinin kasabalarının isimlerini vermesi anlaşılabilir. Fakat okyanusun ötesindeki Tom Ford acaba neden Portofino ismini layık gördü parfümüne? Acqua di Parma'ya küçük çaplı bir göz dağı mı? Yoksa markasının artık küresel bir isme dönüşmesinin sonucu mu?

İtalya'nın kuzeybatısında Ligurya bölgesinde çok küçük bir belde olan Portofino, dünya jet sosyetesinin hala tercih ettiği tatil yörelerinden birisi. Toplam nüfusu sadece beş yüz civarında olan bu minicik belde, kendisinin küçüklüğüyle ters orantılı şekilde ünlü ve popüler.

"Turistik restorantlar, kafeler ve hediyelik eşya dükkanları yan yana sıralanmış. Etrafındaki yemyeşil dağlar, sahildeki rengarenk tarihi binaları ve arnavut kaldırımlı sokakları ile tarihi dokusunu bugüne kadar korumuş, sevimli yer" olarak tasvir edilmiş bir gezgin tarafından. Tom Ford'un 2011 yılında piyasaya sürdüğü Neroli Portofino'yu, işte bu anlatımla hayalimde canlandırarak kullanıyorum.


Başarılı modacı Tom Ford, özel serisinden bir parfümüne ünlü tatil kasabası Portofino'nun ismini vermiş durumda. Üstelik yanına "Neroli'yi" de ekleyerek. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış: "Tom Ford, bu mükemmel kokuyla, İtalyan Rivierası'nın yemyeşil doğasından ve temiz denizinden gelen ferah bir esintiyi yakalar."

Neroli Portofino'yu üzerime sıktığımda beni turunçgiller karşılıyor. Çok ferah ve hafif neroli, daha ilk saniyelerde isminin hakkını veriyor. Neroliye limon da eşlik ediyor. Müthiş bir doğallık ve ferahlık. Başlangıcı çok güzel. İlerleyen dakikalarda büyük değişim görülmüyor kokuda. Limon artık hissedilmezken, neroli yoluna devam ediyor. Bu andan itibaren biraz çiçeksilik ekleniyor. Çiçekler nötr ve ferah. Muhtemelen bu sayede biraz sabunsuluğa doğru evriliyor orta kısımda. Başlangıcı kadar sevmesem de yine de kabul edilebilir orta bölüm. Alt notalarda neroli hala etkili. Ona yumuşak misk eşlik ediyor. Başka da bir şey yok diyebilirim.

Neroli Portofino, çok basit, ferah, hafif, doğal, kolonyamsı bir turunçgil parfümü. Zaman zaman meyvemsi kısmı öne çıksa da genel olarak neroli-bergamot-limon düzleminde ilerliyor. Çok katmanlı yada farklı değil. Sizi şaşırtan, aklınızı çelen bir yapısı yok. Bu anlamda fazla iddialı bir parfüm gibi gelmedi bana. Oysa diğer Tom Ford parfümlerini düşündüğümde pek de öyle değiller. Belki de yaz sıcaklarında basit bir aromaya imza atmak istemiş olabilirler.


Neroli Portofino, orta kısımdan itibaren bir taraftan sabunsu yönünü gösterirken, diğer taraftan akuatik kokulara da göz kırpıyor. Hatta onun için sabunsu-akuatik denilse çok yanlış olmayacaktır. Zaten deniz mavisi şişesi ve ismindeki sahil kasabası göndermesi, ilk anda onun sucul olduğunu düşündürtüyor. Fakat turunçgil-çiçek yanı, sucul tarafından çok daha baskın.

Kullanım sürecinde şansıma çok sıcak günlerde denedim Neroli Portofino'yu. Evet o tam da "çok sıcak" günlerin kokusu. Fazla saldırgan değil. Tene yakın kalıyor. Hatta sönük kaldı tenimde her seferinde. Oysaki bir Eau de Parfum'ün (EDP) bu kadar cansız olmaya hakkı var mı? Bence yok.

Zaten Neroli Portofino'nun en eleştirilen kısmı çok basit olması ve fark edilirliğinin sınırlı olması. Oysa ki özel seriye mensup Neroli Portofino, abartılı sayılabilecek fiyatlara satılıyor. Ve bu kadar yüklü bir meblağı, basit bir neroli kolonyasına yatırmak ne kadar anlamlı sorusu havada asılı duruyor. Ayrıca uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağını düşünüyorum.


Kabul etmek gerekir ki yapaylık hissedilmiyor. Bu anlamda belirli bir kalitenin üzerinde. Yaz parfümü olsa da bu kadar çekingen olmasının sebebini anlayamadım. Neroli Portofino'nun üçte bir fiyatına çok daha güçlü, güzel ve ilginç yaz kokuları alınabilir. Geri kalan paranız da varsın cebinizde dursun.

Çok çarpıcı tarafı olmayan Neroli Portofino, kötü bir parfüm değil. Güzel ama sadece güzel. O kadar. Sonrası yok. Onun içindir ki yüksek fiyatına istinaden denemeden almanızı önermem. Turkuaz mavisi harika şişesi ve tabii ki tanıtımı için çıplaklığın sonuna kadar kullanılması, adeta bir Tom Ford klasiği. Bu konuda yine şaşırtmadı beni.

Neroli Portofino, Tom Ford'un buraya yaptığı ziyaretlerden ilhamını almış. Ve bay Ford şunları söylemiş: "Portofino benim için her zaman büyülü bir yer olmuştur. Dünyada anıları ve duyguları harekete geçiren çok az şehir vardır. Müzikler, görülmeye değer yerler ve o şehirler ile bütünleşmiş kokular. İşte Neroli Portofino parfümü ile bunu yakalama çalıştım."


Parfümün tasarımını fazla öne çıkmayan burunlardan Rodrigo Flores-Roux yapmış. Hem kadınlar hem de erkekler rahatlıkla kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/7

5 Temmuz 2014 Cumartesi

S-Perfume – S-ex (2004)




S-Perfume – S-ex (2004)

1958 yılında New York'ta doğmuş bir Japon'dan bahsedeceğim bugün. Babası, Japonya'dan New York'a misafir öğrenci olarak gelip, plastik cerrahi okuyan Nobi Shioya'nın hayatı Japonya-Amerika arasında geçmiş denebilir. Henüz altı yaşında ilk sanat deneyimini yaşadı. New York'ta yapılan bir sanat fuarında Michelangelo'nun dünyaca ünlü heykeli Pieta'yı gördüğünde ne hissetmişti bilemiyoruz. Ama bu sahnenin onun hayatının geri kalanını etkilediğini ve mesleğinin seçiminde büyük rol oynadığı sır değil.

İlerleyen zamanlarda ailesi ile birlikte memleketi Japonya'ya döndü Nobi Shioya. Burada geleneksel Japon tapınaklarını ve oralarda kullanılan sanat eserlerini gözlemledi. 1980 yılına gelindiğinde ise o bir heykeltıraştı artık. Tokyo Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar okudu. Sonrasında doğduğu topraklara yani Amerika'ya döndü. 1996 yılında ilk heykel sergisini New York'da açtı.

2000 yılında ise çok farklı bir işe daha imza attı. S-Perfume isimli bir parfüm evinin oluşumuna ön ayak oldu. "Bir heykeltıraşın niş parfüm evi açmak nereden aklına geldi" sorusu şüphesiz ki önemli. Anladığım kadarıyla tasarladığı bazı heykellerine koku ekleyerek değişik bir tarz uyguladı eserlerinde. Kokulu heykel konsepti kuşkusuz ki yaratıcı ve ilginç. Fakat bu işi niş parfüm evi kurmaya kadar götürmesi ise daha da ilginç.

Her ne kadar Luca Turin, S-Perfume markasının ismini aptalca bulsa da, Frederic Malle'e benzer bir yol izliyor Nobi Shioya. Kendisi parfüm tasarlamıyor. Onun yerine dünyaca ünlü parfümörlere tasarlatıyor kokuları. Kendisi de sanatsal olarak onay veriyor parfümlere.

S-Perfume, çok az tanınıyor ve gerçek bir niş marka denebilir. Hatta bir çok parfüm sever bile muhtemelen ismini duymamıştır S-Perfume'ün. Zaten çok az yerde satılıyor parfümleri. Ben de Luca Turin sayesinde tanıdım markayı. Turin'in S-Perfume'ün iki kokusuna kitabında beş yıldız vermesi, herkes gibi benim de ilgimi çekmişti. Uzun zamandır merak ettiğim S-Perfume'ün S-ex'i, nihayet elime geçti ve ben de onu deneyen az sayıda kişiden birisi olmanın ayrıcalığını yaşıyorum.

                                                                          Resim: cafleurebon

Parfümün ismi anlaşılacağı üzere seks kavramına gönderme yapıyor. Zaten S-Perfume markasının resmi logosundaki sperm, bize yeterince şey anlatıyor. Zor rastlanan ve futuristik kokulara imza atmasıyla biliniyor marka. On dört yılda sadece yedi parfüm piyasaya sürdüler. Yani çok aktif çalışan bir marka değil. S-ex, markanın 100% Love ile birlikte en çok ses getiren iki kokusundan birisi.

S-ex'in açıklanan notalarına bakar mısınız: "Tuz, oksijen, hayatın ruhu, kamelya çiçeği, söğüt, beyaz deri, ten miski, malt, barok misk, siyah deri." Tuhaf notalara sahip S-ex'in, başlangıcı çok ilginç değil. Ferah meyveler ve biraz tuz ilk saniyelerde etkili. Neredeyse akuatik denebilecek üst notalar Acqua di Gio tarzındaki meyveleri ve Bulgari - Aqua benzeri deniz tuzunu akla getiriyor. Tabii onlardan daha az ekşi ve kaliteli. Başlangıcı çok farklı yada yaratıcı değil. Tatlımsı, ferah, modern, tuzlu meyvelerden oluşuyor. Muhtemelen kavun vurgulanmış. İlerleyen dakikalarda kavun benzeri meyveler geri çekiliyor. Onun yerine bu sefer lezzetli bir çilek ortaya çıkıyor. Çileğe plastiğimsi sayılabilecek deri eşlik ediyor. Çilekli deri, aynı başlangıcı gibi ferah. Deri ağır ve baskın kullanılmamış. Orta bölümde deriden gelen gelen bilinçli bir yapaylık hissediliyor. Belki de parfümün konseptine uygun olması için böyle yapılmıştır. Son kısımda yine değişim var. Alt notalarda miskin ağırlığı artıyor. Misk, çok dolgun yada güçlü değil. Ferah ve seyreltilmiş gibi. Kapanışta tuzlu Calone ortaya çıkıyor şaşırtıcı şekilde. Yani kokusu bir anlamda başlangıcına dönüyor alt notalarda. Son kısmını çok sevemedim açıkçası.

S-ex, ismi ve vermek istediği mesaj anlamında başarılı. Gerçi seks temasını çağrıştıran yada seksi olma iddiasında bir parfüm değil bence. Çünkü bir akuatik nasıl seksi olabilir ki? Tuzlu ferah meyveler, plastiğimsi çilekli deri ve sıradan bir misk. İşte size S-ex'in bende çağrıştırdıkları.

Koku piramidinde deri olduğuna aldanıp onun ağır ve ağdalı bir deri kokusu olduğunu düşünmeyin. Kimileri hayvansal deriden bahsetmişler. Ama benim tenimde deri kısmı fazla öne çıkmadı. Meyve ve misk notaları daha ön plandaydı. Yani S-ex benim için baskın deri parfümü değil.


S-ex, yüksek kaliteli bir niş parfüm havasında değil. Biraz savruk ve ayakları yere sağlam basmayan, ne koktuğu çok anlaşılmayan, garip sayılabilecek konsepte sahip. Bir yorumcunun dediği gibi sanki Comme des Garçons'un o uçukluğun sınırlarında gezen parfümlerine benziyor. S-ex, Comme des Garçons etiketi altında satılsa muhtemelen çoğu kimse farkı anlayamaz.

Bu sıcak günlerde kullandığım S-ex, tam da ilkbahar-yaz mevsimine uygun olduğunu düşündürtüyor. Soğuk veya serin günlere uymayacak gibi. Farklı bir deneyim olması bakımından düşünülebilir. Onun dışında bence bir şişesi alınacak kadar peşinden koşulmasına gerek yok. Denemeden almak iyi fikir değil çünkü hayal kırıklığı yaşanabilir.

Geleyim Luca Turin mevzusuna. S-Perfume markasını belki de dünyaya tanıtan kişi Luca Turin'di. S-Perfume'ün iki parfümüne birden beş üzerinden beş puan vererek en iyiler listesine alması, gözlerin S-Perfume'e çevrilmesine sebep oldu. Çok zor bulunan bir marka olması da onun değerini biraz daha arttırdı. Tuhaf ve konseptsel olarak tanımlanabilecek S-ex, benim için "Iconoclast" yada "Dadaist" değil. En iyi parfümler listeme de alacağımı sanmıyorum. Luca Turin'in verdiği nota da saygı duyuyorum.

Markanın kurucusu ve sanatçı Nobi Shioya, parfümü S-ex için şunları söylemiş: "Parfümcülüğün sanat olduğu konusunda emin değilim. Fakat yine de benim sanat işlerim ile aynı ilkeleri uyguluyorum parfümlerin oluşum aşamasında. İlerlemek ve yeni hedeflere ulaşmak için bize gereken provokasyon ve halkın şok olmasıdır. Aynı S-ex isimli parfümümüz gibi. S-ex, Tokyo'da çekilmiş bazı film sahnelerini hatırlatıyor bana. S-ex, fazla ağır olduğu ve cinsel çağrışımlar yaptığı için Japonya'da satılmıyor. Parfümün S-ex olan ismi aslında Sex anlamına gelmiyor. "S-perfume Extreme" ifadesinin kısaltması anlamına geliyor S-ex. Onun kokusu benim için bile fazla uç ve dayanılmaz."


Çok tanınmayan parfümörlerden Christophe Laudamiel tasarlamış kokusunu. Kalıcılığı çok iyi, fark edilirliği zayıf oldu tenimde. Sonuç olarak büyük ümitlerle denediğim S-ex, küçük çaplı hayal kırıklığı yaşattı. Sıradaki lütfen...

Koku Güzelliği:10/6

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Narciso Rodriguez – Essence (2009)




Narciso Rodriguez – Essence (2009)

Birbiri ardına denediğim ve kullandığım erkek parfümleri, Testosteron oranımı yükseltiyor mu emin değilim. Sürekli erkeksi ve erkek gücüne vurgu yapan parfümler kullanmak bir süre sonra pek zevkli olmamaya başlıyor. Tabii durum benim açımdan böyle. Yoksa maço çağrışımlar yapan parfümleriyle mutlu mesut yaşayan kardeşlerimizle alıp veremediğimiz yok.

Erkek parfümlerinden bıkıp, zaman zaman kadın parfümleri deryasında küçük kulaçlar attığımı dikkatli okurlarım fark edecektir. Kötü ve kabaca bir tahminle on bin civarında parfüm olduğunu düşünürsek, bunların yarıya yakını belki de daha fazlası kadın kullanımına ait. Bu da demek oluyor ki daha fazla kadın parfümüne yer vermem gerekiyor. Fakat elime de çok kadın parfümü geçmiyor açıkçası. Yoksa kadınlarımız için her zaman pozitif ayrımcılık yapmaya hazırım.

Ünlü modacı Narciso Rodriguez, parfüm işini ciddiye alan modacılardan birisi. Özellikle son yıllarda daha bir ağırlık vermiş gibi görünüyor kokuların dünyasına. 2009 yılında piyasaya sürdüğü Essence isimli parfümün, 2014 yılı itibariyle dört farklı varyasyonu da raflarda yerini almış durumda. Şu haliyle artık beş parfümden oluşan, "Essence Serisi" haline gelmiş diyebilirim. Serinin ilk parfümü Essence, hem oldukça ilgi gördü hem de diğer varyasyonlara göre daha başarılı olduğunu söyleyebilirim. Parfüm Merakı'nda sahnede bu sefer Narciso Rodriguez'in Essence isimli yeni sayılabilecek (2009) kadın parfümü var.


Essence'in tanıtımı şöyle yapılmış: "Yoğun ve ruhani, basit ve karmaşık Essence, modern, tutkularının peşinden giden ve enerjisini dışa vuran kadını anlatır. Essence yoğun bir çekiciliği ve dişiliği temsil eder. Bu modern misk, gül yaprakları, iris ve amber notaları ile tamamlanır, çiçeksi, pudramsı bir misk kokusu ortaya çıkar. Saf, çekici ve aydınlık bir öz…"

Essence'i üzerime sıktığımda beni çiçekler karşıladı. Tatlımsı meyvelerin geriden destek verdiği çiçeksilik bir çok kadın parfümünde karşımıza çıkabilecek türde. Çok ilgi çekici değil başlangıç. İlerleyen dakikalarda büyük değişim gösteriyor kokusu. Çiçeksilik, yerini miske bırakıyor. Kremsi, ferah beyaz misk orta kısımdan itibaren parfümün baş rolüne geçiyor. Hafiften tatlılık barındıran miski sütsü olarak nitelendirirsek yanlış olmaz. Kremsi misk sonlarda da aynen devam ediyor değişmeden. Böylece de tenden ayrılıyor.

Essence'i iki kısma ayırmak gerekiyor. Başlangıçtaki sıradan çiçeksilik ve orta kısımdan itibaren kendisini gösteren kremsi misk. İlk kısmı başarılı bulmadım. Günümüzün bir çok vasat kadın parfümündeki çiçeksiliği andırıyor ve yüksek kaliteli değil. Orta bölümden itibaren çiçeksiliğin yerini alan misk ise gayet güzel. Vanilyamsı kremsiliğe sahip misk yumuşak ve sakin. Saldırgan olmayan barışçıl miske biraz da benzoin eşlik ediyor olabilir. Genel olarak bu kadar denebilir Essence.


Çok fazla notadan oluşmayan, basit, ferah, temiz, derinliği olmayan, farklı mesajlar vermeyi düşünmeyen, ne koktuğu belli, yaramazlık yapmayı sevmeyen evin uslu kız çocuğu gibi. “Basit olan iyidir” felsefesi ilginizi çekiyorsa, yumuşacık ve hoş bir misk parfümüyle kavuşmuş durumdasınız. Gerisi sizin onunla kurabileceğiniz iletişime kalıyor.

Narciso Rodriguez'in başarılı kadın ve erkek parfümlerinden sonra yeni nesili temsil eden Essence, kadın parfümü olarak piyasaya sürülmüş. Aslında kadın kullanıma daha uygun. Fakat başlangıçtaki çiçeksiliği atlattıktan sonra erkek kullanımı için bile düşünülebilir. Zaten misk fazlaca kadınsı değil. Hoş ve doğal sayılabilecek kokusunda rahatsız edecek kadar bariz yapaylığa rastlamadım. Ortalama bir ana akım marka parfümü olarak düşünülebilir.

Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonundaki Essence, başlangıçta fark edilir iken, ilerleyen saatlerde tene yakın kalıyor. Etrafa güçlüce yayılan bir kokusu yok. Kendi halinde ve ten parfümü olduğu söylenirse yanlış olmaz. Kalıcılığı ortalama seviyelerde. Soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Bol bol sıktığınızda bile boğucu olmayan yapısı memnun edici.


Parfümün koku tasarımını ünlü burunlardan Alberto Morillas yapmış. Şişesine ise Ross Lovegarden isimli ünlü tasarımcının imza attığı söyleniyor. Umarım doğrudur.

Koku Güzelliği:10/6.5

29 Haziran 2014 Pazar

Creed – Green Irish Tweed (1985)



Creed – Green Irish Tweed (1985)

"Biz, Creed'in 1760 yılında bulduğu parfüm yapım tekniklerinin hala en iyisi olduğunu düşünüyoruz. Bugün de parfümlerimizi o şekilde üretiyoruz. Bütün Creed parfümleri tek bir merkezde üretilir. Benim tarafımdan Fransa'nın Fontainebleau bölgesindeki merkezimizde üretilen parfümlerimiz, otuz kişilik şişeleme ekibi yardımıyla tek tek elle hazırlanır. Parfüm fabrikamız yoktur. Laboratuvarlarımız yoktur. Pazar araştırmaları yapmayız. Tabii ki hayvanlar üzerinde denemeyiz kokularımızı.

Baş parfümörler karar verici konumundadır. Onun içindir ki kararları ben veririm. Baş parfümör yaratıcı ve cesur bir şekilde kararlı olmalıdır. Green Irish Tweed'i yaratıp, ilk şişesini pazara sürdüğümde bazı kişiler bana "O fazlasıyla çimen gibi kokuyor. Hiç kimse onu almaz" demişti. Bugün Green Irish Tweed'in ne kadar popüler olduğu ortada. O, sıradışı şekilde başarılı olmuştur. Ve tabii ki sanatsal olarak da başarılıdır."

Creed parfüm evinin altıncı nesil baş parfümörü Olivier Creed, bir söyleşisinde yukarıda açıklamaları yapmış. Kimi kaynaklara göre Green Irish Tweed parfümünün hikayesi 1984 yılına gidiyor. 1984’ün Haziran ayında parfümör Olivier Creed, İrlanda'ya av gezisi için gidiyor. Buralarda dolaşırken yeşile ve doğaya hayran kalan Olivier Creed, basit bir formülün çerçevesini çiziyor. Her zaman yanında taşıdığı not defterine tam olarak ne yazdı bilmiyoruz ama Green İrish Tweed'in yeşil kokan bir parfüm olacağının notlarını tutmuştu belki de.


Kimileri ise Green Irish Tweed'in ünlü İngiliz aktör Cary Grant için tasarlandığını söylüyor. Ortaya çıkış sebebi ne olursa olsun, bu ilginç isme sahip parfüm, 1985 yılında Creed tarafından piyasaya sunulduğundan beri yıllardır Creed'in en çok satan eseri olarak karşımızda duruyor. Uzun ismi sebebiyle GIT olarak kısaltılan bu parfüm, tarihi parfüm evi Creed'in, en önemli klasiklerinden birisi olmuş durumda. Hatta onu "kült parfümler" listelerinde bile görebilirsiniz. İyi de GIT, neden bu kadar başarılı oldu ve büyük bir hayran kitlesi oluşturdu kendisine? Sorunun cevabı bir bilinmeyenli denklem kolaylığında olmayabilir.

Yemyeşil kokan bir parfüm olan GIT'in başarısı, ilginç çekiciliğine, karizmatik kokusuna ve aristokrat ruhuna dayanıyor olabilir. O zamana kadar yapılmamış şekilde yeşil çiçeksi kokması ve doğallığı da etkenlerden olabilir. Neredeyse otuz yıldır Creed'in en çok satan ve sevilen parfümü olmasını, herkesin onda bir parçasını bulması olarak da açıklayabiliriz. Ya da hiç bu açıklamalara girmeyeyim ve onu size bütün çıplaklığıyla anlatayım.

Bu önemli parfümün resmi tanıtımı şöyle yapılmış: "Oscar ödül töreni gecesinde giymek için hazırlanmış mükemmel bir smokin gibi, Green Irish Tweed'i, Hollywood sinemasının önde gelen erkekleri kullanılır. Canlandırıcı ferahlığı ve saf erkeksiliği içinde barındıran Green Irish Tweed, Olivier Creed'in yarattığı en sanatsal ve en başarılı kokulardan birisidir. İrlanda kırlarında yürüyormuş gibi ferahlatıcı hissettiren Green Irish Tweed, Creed'in imza kokularından birisidir. Zengin, ferah, yeşil, sportif, orijinal ve unutulmaz."


Kendi sitelerinde ferah odunsu olarak sınıflandırılmış. Parfümü üzerime sıktığımda beni yeşil bir koku karşılıyor. Yeşil çiçekler mi desem yeşil turunçgiller mi desem karar veremedim. Açıklanan üst notalarında mine çiçeği var. Belki de ondan geliyor bu ferah yeşil koku. Üst notalarda aromatik otlarda olabilir. Muhtemelen biberiye var. Başlangıcı gayet kaliteli ve başarılı. Orta kısma geçildiğinde büyük değişim görülmüyor. Yeşil yoğun karakter devam ediyor. Bu kısımda biraz lavanta ve menekşe hissediyorum. Lavanta biraz daha baskın gibi. Menekşe daha geride. Başlangıcı kadar sevemesem de fena değil orta bölüm. Son kısımda yeşil yapı devam ediyor. Kapanışta Creed parfümlerinin imza alt nota elemanı ambergris hissediliyor. Biraz da misk var. Son bölümde odunsuluk daha ön planda. Alt notalarını da sevdim diyebilirim.

GIT, baştan sona yeşil kokan bir parfüm. Canlı, parlak ve pozitif. Yeşil çiçekler, yeşil çimenler, yeşil ağaçlar, yeşil deniz, yeşil gökyüzü ve aklınıza gelebilen yeşil her doğa unsuru. Tabii kokunun temelini yeşil çiçekler oluşturuyor. Menekşe, lavanta, belki ardıç meyvesi ve süsen (iris). Hepsinin yeşil bir ormanda yürüyormuşçasına karıştırılıp şişelendiğini düşünün. Çiçekler derken kadınsı çiçekler akla gelmesin. Gayet erkeksi çiçekler, ona rahatlıkla fujer etiketi yapıştırmamıza sebep oluyor. Yeşil erkeksi çiçeklere aromatik otlar başlangıçta büyük destek veriyor. Başlangıcının ferah olmasında bu aromatik otların rolü varsa hiç şaşırmam.

Orta bölümdeki menekşe, Fahrenheit ve türevlerindeki gibi sinir bozucu ve maço değil. Daha karizmatik, yeşil ve yüksek kaliteli. Fakat lavanta ile birlikteliği biraz tek düze. Orta bölüm kötü değil ama bana göre de değil. Sonları ise gayet güzel fakat kokusunun etkisi alt notalarda oldukça azalıyor. Neredeyse hissedilmiyor.


GIT, genel olarak ferah bir parfüm. Sıcak sayılabilecek bu günlerde kullandığımda boğucu yada ağır gelmedi. Bence soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Uzun zaman önce kullandığım ve pek beğenmediğim GIT, bu seferki denemelerimde çok hoşuma gitti. Evet belki hayatımın kokusu olmayacak ama yine de eski günlerin verdiği tecrübesizlikle onu biraz hafife almışım. Güzel, şık, kaliteli ve biraz züppe kokuyor. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacak gibiyse de ara ara kullanacağım parfümlerden birisi olacak muhtemelen.

Günümüz parfümlerinde fazlaca kullanılan tatlılık, GIT’te neredeyse yok. Bu anlamda yeni nesil zıpır şekerli parfümlerden bıkanlar için güvenli bir liman olarak düşünülebilir. Otuza dayanan yaşına rağmen eski yada nostaljik kokmuyor. Hala modern ve zamanın ötesinde. Bu anlamda klasikler arasında olmayı rahatlıkla hak ediyor.

GIT, aristokrat yapısını size hissettiriyor. Günlük kullanım için uygun olsa da sanki biraz yaş ve olgunluk istiyor. 30'lu yaşların üzerinde, iyi bir iş ve gelir sahibi, iyi eğitimli, kültürlü erkekleri hedefliyor bence. Ofis kullanımları için de gayet uygun. Hatta yazın açık havadaki özel davetlerde bile kullanılabilir.

Geleyim Cool Water ve GIT'in kokularının fazlasıyla benzerliği meselesine. GIT'in 1985 yılında Olivier Creed tarafından oluşturulduğu resmi olarak söylense de, bazı kaynaklarda Pierre Bourdon tarafından yaratıldığı bilgisi kafa karıştırıcı gibi görünüyor. Davidoff'un klasikler arasında yerini alan parfümü Cool Water'ın arkasındaki isim olan Pierre Bourdon'un, GIT'i yarattığı iddia edilse de Creed tarafından gelen açıklamalarda parfümörün Olivier Creed olduğu vurgusu yapılıyor. Cool Water ile GIT'in kokularının benzer olması ve üretim tarihleri arasında sadece üç yıl olması bu iddiayı destekliyor. Tabii burada GIT'in Cool Water'dan daha önce üretilip, piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, hangi parfümün hangi parfümden esinlendiğini daha iyi görebiliriz. İkisi arasında güzel kokma anlamında kıyaslama yapacak olursam oyumu rahatlıkla GIT'e veririm.


Luca Turin, kitabında GIT'i ferah yeşil olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört puan vererek oldukça başarılı bulmuş. Parfümü kullanan ünlüler arasında Cary Grant, Fraces Bacon, Prens Charles, Richard Gere, Pierce Brosnan, Russell Crowe, Tom Hanks, Robbie Williams, Robert Redford, Clint Eastwood, George Clooney, Naomi Campbell, Ozzy Osborne (şaka olmalı) gibi isimler varmış. Ne kadar doğrudur bilemiyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8