2 Nisan 2015 Perşembe

Yosh – König (2013)


Yosh – König (2013)

Çoğu kaynağa göre ormanlar ülkesi olarak kabul ediliyor Almanya. Yüzölçümünün neredeyse üçte birinin ormanlarla kaplı olduğu söylenen Almanya, topraklarındaki ormanlarını gözü gibi koruyor hatta çeşitlenmesini sağlıyor. Yüzyıllık geniş ormanlara sahip Almanya'nın, Bavyera bölgesi de bu anlamda oldukça şanslı.

1970 yılında Bavyera Eyaleti'ndeki ormanlık alanlar milli park statüsüne alınarak, doğal koruma alanı ilan edilmiş. 21. yüzyılda gelişmişliğin ormanları ve ağaçları kesip, alışveriş merkezi yapmak olduğunu sananlara artık söyleyecek bir şeyimiz yok. Tam tersine bütün önemli medeniyetler, ormanlarının ve ağaçlarının üzerine titrerken, ülkemizdeki ağaç ve orman düşmanlığının sebeplerini sanırım tarihte aramak gerekiyor.

Çek Cumhuriyeti sınırına kadar uzanan Bavyera Ormanları, tarihte Alman krallarının şatolarına ev sahipliği yapmış. Özellikle Ortaçağ Almanyasında devasa şatolar, genellikle ormanların kenarlarında ve şehir merkezlerinden uzak bölgelere inşa edilirdi. Kraliyet ailesinin dinlenmesi ve yaz aylarını geçirmesi için tasarlanan bu şatolar, kasvetli, gotik, yüksek kuleli mimarileriyle bugün hayranlık uyandırıyor turistler için.


Amerika merkezli niş parfümevi Yosh, yeni parfümü König'de, bugünün dünyasında yeri olmayan krallardan esinlenmiş. Aslında markanın kurucusu Yosh Han, ne Amerika kökenli ne de Alman. Fakat König isimli parfümünde Almanya'nın Bavyera bölgesindeki ormanlardan ve kraliyet ailesinden ilhamını aldığını gizlemiyor.

König Almanca bir kelimeymiş. Anlamı sözlüklerde "Kral" olarak geçiyor. Yani Yosh'un parfümü König'in isminde de kral vurgusu var. Bilemiyorum belki de Ortaçağ Almanyasındaki kralllardan ve onların Bavyera ormanlarındaki şatolarından etkilenmiş Yosh Han. König, markanın "M" serisinin ikinci parfümü. M serisinin ilk parfümünün Sombre Negra olduğu belirtilmiş Yosh tarafından.

König'i üzerime sıktığımda karşıma neredeyse ferah meyveli yeşil bir koku çıkıyor. Aromatik otlar (ada çayı, biberiye), yeşil elma, bergamot ve biraz da servi. Başlangıcı aromatik, erkeksi, yeşil, şık ve kaliteli. Üst notalarını sevdim König'in. Orta kısma geçildiğinde elmadan kaynaklanan meyvemsilik azalıyor ve odunsu tarafa doğru kayıyor. Çam ağacı ve yeni kesilmiş çıra benzeri yapıya tütsü de ekleniyor ilerleyen saatlerde. Biraz dumansılık katıyor tütsü kompozisyona. Hala erkeksi ve tatlılık çok az. Orta bölümü de beğendim. Son kısımda kokunun yönü bu sefer sedir ağacına doğru kayıyor. Çam ağacının o yeşil rahiyası geride kalırken parlak-metalik Iso E Super benzeri kadifemsi odunsuluk alt notaları domine ediyor. Kapanışını biraz sıradan buldum. Buradaki odunsuluk hafiften yapaylık barındırıyor. Keşke daha güzel olabilseymiş son kısım.


König, tenimde yeşil, aromatik otsu, meyvemsi, çam-tütsü-sedir ağacı kombosu gibi davrandı. Açıklanan notalarındaki deri orta kısımdan itibaren geri planda kalırken, tütsü ve yeşil çam ağacı daha öndeydi. Yine kendilerinin açıkladıkları "bois d'landes" notasının ne olduğunu bilmiyordum. Gördüm ki Robertet tarafından üretilen bir çeşit odunsu-çamsı kokuymuş. Bois des Landes olarak geçen bu notayı hiç koklamadığım için parfümdeki etkisini bilemeyeceğim.

Başlangıçtaki enerjik meyvemsilik ve aromatik otların nefis işbirliği etkileyici. Hem ferah ve canlandırıcı hem de gayet erkeksi ve modern. Orta bölümden itibaren ortaya çıkan çam ağacı ve tütsü, parfümün ilhamını aldığı koyu ve yoğun ormanların içinde dolaşıyormuşsunuz gibi hissettiriyor sizi. Encre Noire kadar karanlık olmayan ağaçsı-tütsü yapısı, huzur verici ve dinlendirici. Sonları ise üst ve orta notalara yakışmayacak kadar metalik ve vasat.

Sonuç olarak König, modern, erkeksi, yeşil, çok az tatlılık barındıran, kuru, tütsümsü, odunsu, aromatik otsu bir parfüm. Çok karşımıza çıkmayan aromatik erkeksi yeşil kokuların güzel bir örneği. Tarz olarak Ralph Lauren - Polo, Loewe - Esencia Pour Homme'u anımsatığı söylenebilir. Polo kadar karanlık ve çamsı değil. Esencia kadar da ferah değil. Uzaktan da olsa aromatik tarafı Green Irish Tweed'i çağrıştırıyor. Hatta Konig'in başlangıcını hatırladığım kadarıyla Ormonde Man'e yakın buldum. Sanırım bu tür yeşil ve aromatik kokuları seviyorum. König'i de beğendim bu vesileyle.

Fazlasıyla butik bir marka olan Yosh'un parfümleri her yerde bulmak mümkün değil. Çok az yerde satılan Yosh'un parfümleri ortalama niş parfümler kadar fiyat etiketine sahip. Markanın en çok övgüler alan parfümü Sombre Negra'ya biraz benzediği söyleniyor König'in. Anlaşılan bir de Sombre Negra'yı bulmaya çalışacağız. Malum, Türkiye'de yaşayan parfümseverlerin bitmeyen çilesidir aradığı parfümü uygun fiyata bulamamak. König de bu kapsama giriyor gördüğüm kadarıyla.


Parfümün tasarımını, aynı zamanda Yosh markasının sahibi ve kurucusu Yosh Han yapmış. König, Eau de Parfum (EDP) olarak sunulmuş ve yüzde yirmi iki konsantrasyona sahip olduğu belirtilmiş. Kalıcılığı bir EDP için yeterli. Farkedilirliği düşük. Genelde şikayet edilen tarafı farkedilirlik sorunu ne yazık ki. Çok sıcak yaz günleri ve çok soğuk kış mevsimine uymaz gibime geliyor. Bence ilkbahar-sonbahar dönemlerinde en iyi performansını gösterecektir. Uniseks olarak geçse de erkek kullanımına yakın bulduğumu belirteyim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

30 Mart 2015 Pazartesi

Burberry – Body (2011)


Burberry – Body (2011)

Takvim yaprağı 1 Eylül 2011'i gösterdiğinde, Burberry parfüm biriminin, markanın yüz yılı aşkın tarihinde görmediği kadar büyük tanıtım kampanyası başladı. Burberry'nin yaratım şefi Christopher Bailey tarafından lanse edilen Body isimli kadın parfümü, dünyanın yüz elli ülkesinde piyasaya sürüldü. Anlaşılan Burberry, yeni kadın parfümü Body'e çok güveniyordu. Zaten bay Bailey, Body için "O, bizim için yeni bir parfüm olmaktan çok öte" derken sanırım beklentilerinin büyüklüğünü de ilan ediyordu.

Burberry, Body isimli kadın parfümüyle "İngilizlerin geleneksel mirası ile modernliği yakalamayı amaçladıklarını" kendi yöneticileri aracılığıyla dile getirmiş. Ayrıca Body'nin hedefini "Burberry'nin bugünkü ikonik ruhunu ve çarpıcı, duyusal yönünü sunmak" şeklinde özetlediklerini belirtmem gerek.

Dünya çapında çok büyük pazarlama bir kampanyasıyla piyasaya sürülen Body, Burberry'nin yeni nesil kadın parfümlerini de temsil ediyor anlaşılan. Body'nin tanıtım yüzü olarak İngiliz aktris ve manken Rosie Huntington-Whiteley seçilmiş. Kendi sitelerinde Body'nin "kadınsılığından, duyusallığından, rafine içeriklerin eklektik kombinasyonundan oluştuğu" vurgulanmış.


Body'nin açılışı yoğun çiçeklerle gerçekleşiyor. Daha ilk saniyelerde kadınsı çiçekler, bize kokunun yönünü gösteriyor. Vasat gül, yapay beyaz çiçekler, plastiğimsi sarı çiçekler. Karman çorman bir açılışı var Body'nin. Adeta içine ne bulursak koyalım demişler üst notalarda. Başlangıcını hiç sevmedim. Orta bölüme geçildiğinde çiçeklerin hakimiyeti azalsa da hala kalitesiz çiçekler etkili. Bu anda meyveler ekleniyor kompozisyona. Şeftali olduğunu düşündüğüm meyveler, çiçeklerin hakimiyetine giriyor usulca. Orta bölüm eh işte denebilir. Son kısımda hala büyük değişiklik yok. Misk, parlak-yapay odunsuluk ve sandal ağacı da kokuyu kurtarmaya yetmiyor.

Body, yüzlerce örneğine rastlanabilecek bol çiçekli, az meyveli, tek düze, sıkıcı, vasat aromaya sahip. Marketlerde satılan ucuz yollu parfümlere hatta bazı can sıkıcı kadın deodorantlarına benzettim genel yapısını. Yapay ve saldırgan çiçeklerin içeriğinde gül olmasına rağmen, çok kötü kullanılmış ne yazık ki. Tuhaf şekilde ferah olmaya çalışıyor orta notalarda. Sabunsuluk mu desem neredeyse sucul mu desem karar veremedim. Belki meyvelerin etkisiyle zihnimde öyle bir hayal oluştu. Fakat onun ferah olduğunu söylemek zor. Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan kötü bir Iso E Super benzeri odunsuluk da başarılı değil. Başından sonuna kadar hiç ilgimi çekmeyen notalarla doldurulmuş adeta.

Body, büyük bir pazarlama kampanyası ile piyasaya sürüldü. Tamam eyvallah. Burberry, çok satan ve ana akım markalardan birisi olarak görülüyor parfümler alanında. O da kabul. Bunun sonucunda parfümleri büyük kitlelere hitap etmek durumunda. Çok satılsın ki markanın yaptığı masrafları çıkarıp, kara geçirebilsin. Evet anladık. Ama bu kadar da başarısız, hiç bir özelliği olmayan yapaylık bombası çiçekleri bir araya getirip parfüm diye önümüze sürmesine şaşırdım kaldım. Bilemiyorum belki de benim en sevmediğim tarzda verilmiş çiçekler. Ama bu kadar kalitesiz ve sıradan kokan Body'nin piyasaya ne kadar şansı olabilir ki?


Sanırım bu tür çiçeksi meyveli parfümler cazibeli ve çarpıcı olduğu düşünülerek sunuluyor. Fakat Body, bende cazibeden ziyade baş ağrısı ve kokudan bir an önce uzaklaşma isteği uyandırdı. Yapaylığın bir süre sonra katlanılmaz hale geldiği (en azından benim için öyle) Body'i benim body'im kesinlikle kabul etmedi. Üzgünüm Burberry.

Muhakkak psikolojide yeri vardır. Sevdiğiniz parfümle ilgili olarak konuşmayı, okumayı, yazmayı seversiniz ve zevk alırsınız. Fakat sevemediğim parfümlerle ilgili canım 3-5 cümle bile yazmak istemez çoğu zaman. İşte Body için daha fazla bir şey söyleyesim yok. Siz deneyin ve öyle alın yoksa hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz.

Parfümün tasarımını sektörün tanınmış isimlerinden Michel Almairac gerçekleştirmiş. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği başlarda yüksek. Sonrasında da ben buradayım diyor teninizde. Otuz yaş altı genç arkadaşlara tavsiye ederim. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacaktır. Çok sıcak günlerde küçük çaplı kabusa dönüşebilir kokusu, benden söylemesi.

Koku Güzelliği:10/4

27 Mart 2015 Cuma

Atelier Cologne – Ambre Nue (2012)


Atelier Cologne – Ambre Nue (2012)

İtalya'nın kuzeydoğusunda yüksek sıradağlarla çevrili bir bölge olan Dolomites'e gitmeye ne dersiniz? İsviçre Alplerinin benzeri olduğu söylenen Dolomites'in, kış ve doğa turizmi için biçilmiş kaftan olduğu söylenir. Tertemiz havası, ormanları ve endemik çeşitliliği ile İtalya'nın Dolomites bölgesi, ziyaretçilerine az rastlanır bir deneyim sunuyor.

Ve günlerden bir gün, bazı turistler, Dolomites bölgesindeki tepelerde dolaşırlarken, ilginç bir olay yaşarlar. Bölgeyi tanıyan kişiler, orada yetişen farklı bir çiçekten bahsederler. Hatta o çiçek ile ilgili gizemli bir hikaye bile anlatırlar. Merakları iyice artan turistler, ertesi sabah oradaki tepeleri dolaşırken, burunlarına harika bir çiçek kokusu gelir. İşte sonunda o bahsedilen çiçeği bulmuşlardır.

Nigritela Rubra da denilen bir çeşit kırmızı orkide çiçeği, bölgede gezen turistler tarafından keşfedilmiş ve koklanmıştı. Kokusu ambere benzetilen bu çiçek, ilerleyen zamanlarda bir parfüme ilham kaynağı olacaktı. Fransa merkezli niş parfümevi Atelier Cologne'nin Ambre Nue'si, İtalya seyahatinde rastlanan Nigritela Rubra çiçeğinin kokusundan etkilenilerek oluşturulmuş ilk parfüm olarak düşünülebilir. En azından benim bildiğim başka örnek yok.


Kendi sitelerinde Ambre Nue, Floriental olarak sınıflandırılmış. Yüzde on sekiz konsantrasyona sahip olduğu belirtilen Ambre Nue'nin, Pure Perfume yapısı ilgimi çekmedi değil. Atelier Cologne markasının, parfümlerini Cologne Absolue olarak nitelemesi, kokunun konsantrasyonuna dair sınıflandırmayı düşündürtüyor. Zaten markanın kurucuları ile yapılan söyleşilerde sık sık bu durumu tekrarlıyorlar. Yani bakmayın isimlerinde Cologne olmasına. Atelier Cologne'nin parfümleri çok yüksek konsantrasyona sahip. Onları geleneksel Eau de Cologne sanmak hata olur.

Ambre Nue'i ilk sıktığımda buruk turunçgiller ile karşılaştım. Temiz ve duru turunçgillerin ağırlığı mandalinada denebilir. Mis gibi parlak portakal gibi değil üst notalar. Olgun ve sakin mandalina, asidik olmaktan uzak. Çok ferahlatıcı olduğunu da söylemek zor. Bu tarz turunçgil kullanımını kendime yakın bulmasam da fena değil başlangıcı. İlerleyen dakikalarda garip bir baharatlılık ortaya çıkıyor. Mandalina hala çok etkili. Tarçın olduğunu tahmin ettiğim yumuşak baharatlara azıcık da olsa kadınsı sayılabilecek çiçekler ekleniyor. Şekerli baharatlara bir taraftan da erkeksi turunçgiller baskı yapıyor. Parfüme ismini veren amber de artık olaya dahil oluyor. Poff. Pek sevmedim orta kısmı. Sonlarda burnu daha da zorlayıcı yapı ortaya çıkıyor. Açıklanan notalarındaki benzoin, her seferinde başımı ağrıttı ve parfümden soğuttu beni. Tuhaf ve neredeyse ilacımsı alt notalarını sevmedim.

Ambre Nue, ismindeki amberin hakkını veriyor ama benim için negatif anlamda. Yapaylık sınırındaki garip amber, tozlu benzoin, reçinemsi baharatlar, uniseks ama hafiften kadınsı çiçeksilik ve tabii ki mandalina. Hepsini bir şişenin içine doldurun ve üç vakit çalkalayın. Karşınıza sihirli bir iksir değil yapay bir kabus çıkıyor. En azından Ambre Nue'nin bende çağrıştırdığı aşağı yukarı bu.


Parfümdeki turunçgiller, ferahlıkla ilgisi olmayan hüzünlü burukluğa sahip. Başlangıçtaki mandalinayı çok sevemesem de kabul edilebilir kalitede ve güzellikte buldum. Sanırım parfümlerde mandalina kullanımına alışamıyorum. Mis gibi ferah portakal varken, greyfurt veya mandalinanın o acımsı buruk aroması, kafamda canlandırdığım turunçgil kalıbına uymuyor bir türlü. Onun içindir ki mandalinayı çok heyecanlanarak koklamadım Ambre Nue'de.

İsmindeki amber göndermesi, orta kısımdan itibaren karşınıza dikiliyor. Egzotik, derin ve karanlık olmayan amber, mandalina ile harmanlanmış ama ortaya iyi sonuç çıkmamış. Bir taraftan sıcak baharatların, diğer taraftan derinden gelen çiçeksiliğin baskısı altındaki turunçgilli amber, ne saldırgan ve sert ne de uyumlu ve gizemli. Hissedilir oranda tatlılık mevcut. Muhtemelen tonka fasulyesinin işi buradaki tatlılık.

Ağdalı, reçinemsi, tatlı, sıcak kokusu oldukça yumuşak ve sakin. Fakat aynı zamanda sürekli bir şeyler rahatsız ediyor beni alttan alta. Benzoin midir, amberin yapay verilişi midir çözemedim. Fakat çözdüğüm bir şey var ki Ambre Nue'yi bir türlü sevemedim. Evet sanırım işin özeti bu kendi adıma. Atelier Cologne'in vetiverden sonra amber teması da bana uymadı. Umarım markanın diğer parfümleri ile aramız iyi olur.

Turunçgillerin parfümde önemli rol oynadığına bakmayın. O sıcak yaz mevsimi parfümü değil. Zaten sıcak zamanlarda kullandığım Ambre Nue, oldukça rahatsız etmişti beni orta notalardan itibaren. Yaz mevsimi dışında her zaman kullanabilirsiniz. Uniseks olarak geçiyor kimi kaynaklarda. Bende katılıyorum. Hatta azıcık da olsa kadın kullanımına yakın görüyorum.


Parfümün tasarımcısı, Atelier Cologne'nin başka parfümlerine de el atmış olan Ralf Schwieger'miş. Bay Schwieger, 2004 yılında Hermes için Eau de Merveilles’i tasarlamıştı. Orada harika kullandığı portakallı amber formunu, 2012 yılında nasıl böylesine başarısız kullanmış anlamak güç.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

24 Mart 2015 Salı

Christian Dior - Dior Homme Intense (2007)


Christian Dior - Dior Homme Intense (2007)

Bence de bay Demachy haklı. "Dior Homme, her türlü erkeksi klişeyi yıktı. Yeni bir yorum getirdi erkeksiliğe."

Tabii bu iddialı sözü sadece kendi çalıştığı parfümler için mi söyledi yoksa Christian Dior'un erkekler için tasarladığı kıyafetleri de kapsıyor muydu bilemiyorum. Eğer ki parfümler alanında söylediyse bende katılıyorum kendisine. Dior Homme, erkek parfümleri alanında yepyeni pencere açtı, bir anlamda iconoclast idi.

"Erkeksi olmayan erkek parfümü" tabiri kulağa oksimoron gibi gelse de durum aşağı yukarı böyle. Dior Homme'un küresel başarısının ardından, erkek parfümleri yeni bir yörüngeye giriyordu. Artık kadın ve erkek parfüm ayırımı azalıyordu. Gerçi sadece parfümlerde değil, moda alanında da erkekler ile kadınların kıyafetlerinin arasındaki makas azalıyor. Belki de geleceğin dünyası uniseks olacak. Kim bilir.

Dior Homme'un şaşalı çıkışının ardından sadece iki yıl sonra kardeş geldi aileye. Dior Homme Intense isimli küçük kardeş, abisinin DNA'sını taşıyordu. Tabii aralarında az da olsa farklılıklar vardı. Bunların en belirgin olanı konsantrasyondu. Dior Homme, EDT olarak sunuldu. Dior Homme Intense ise EDP olarak raflardaki yerini aldı. Kutusu ve hatta şişesi dahi aynı formu paylaşan Dior Homme'ların Intense olanı, aynı abisi gibi çok başarılı oldu ve önemli satış rakamları yakaladı. Tabii burada Dior Homme'un isim gücünün kendisine yardım ettiği görülüyor. Fakat zamanla abisi Dior Homme'dan bile popüler olmayı başardı. Hatta geçtiğimiz yıllarda en çok satan erkek parfümleri listelerinde yer alıyordu Dior Homme Intense. Dior, yine turnayı gözünden vurmuştu anlaşılan.


Uzun zaman önce kullandığım Dior Homme Intense'i çok sevmiş ve zihnimdeki en iyi parfümler listesine almıştım. Tabii aradan geçen yılların ardından parfüm, ailenin diğer üyeleri gibi reformülasyon geçirdi. Bu konu hakkında çok fazla şey yazılıp, çizildi. Kimileri kokuların yeni hallerini başarısız bulurken, çoğu kişi de pek fark olmadığından bahsediyor. Konu ilgimi çekti ve Dior Homme Intense hakkındaki düşüncelerimi güncellemem gerektiği farkettim. Bakalım aradan geçen yıllar, Dior Homme Intense ile aramızdaki ilişkinin mahiyetini etkilemiş mi?

Kendi sitelerinde Dior Homme Intense odunsu amber olarak nitelendirilmiş. Parfüm üç ana nota üzerine konumlanmış: İris (Süsen), ambrette ve sedir ağacı. Üzerime sıktığımda beni yoğun bir koku bulutu karşılıyor. Kremsi kuru turunçgiller ile pudralı iris (süsen) daha ilk saniyelerde size merhaba diyor. Dior Homme'un kendine özgü o makyaj çantası kokusu, Dior Homme Intense'de ilk saniyelerde kendisini gösteriyor. Başlangıcı nefis Dior Homme Intense'in. İlerleyen dakikalarda kokunun genel yapısı çok değişmiyor. Aynı yoğun ruj kokusuna bu sefer kuru kakao ekleniyor. İris ile kakaonun birleşimi yine dolgun, parfümsü ve cazibeli. Orta kısmı da harika. Geleyim sonlara. Alt notalarda odunsu yöne doğru kayıyor. Dior Homme'daki gibi tatlımsı sedir ağacı son bölümde etkili. Biraz da mumsu vanilya var. Kapanışı üst ve orta notalara göre bir basamak aşağıda güzellik olarak. Yine de kötü olduğunu söylemek acımasızlık olur.

Dior Homme Intense, çiçeksi, kakaolu, odunsu, pudralı bir parfüm bana göre. Çiçekten kastım tabii ki iris. Bu büyülü çiçek, parfüme müthiş bir hava katıyor. Çoğu kişinin ruj ya da makyaj malzemelerine benzettiği yapı, Dior Homme Intense'in önemli kısmını oluşturuyor. Bu anlamda çoğu kişi kadınsı bulsa da bence enteresan bir erkeksiliğe sahip. Orta kısımda karşımıza çıkan kakao, vanilya ile işbirliği yaparak parfüme çikolatamsı hissiyat katıyor. Bu çikolatalı koku, irisi çiçeği ile harika dengelenmiş. Ve belki de olabileceğin en iyisi yaratılmış. Sonlardaki odunsu notalar benim için harika olmasa da erkeksi bir imza olarak kapanışı gerçekleştiriyor.


Hem kadınsı hem de erkeksi, hem ruj gibi kokan hem de ultra lüks havalarda, hem cazibeli ve seksi hem de züppe ve ukala. Onu nasıl tanımlayayım bilemiyorum. Farkındayım ki modern zamanların en güzel erkek parfümlerinden birisi Dior Homme Intense. Onun neden bu kadar sevildiğini anlamak için biraz kullanmanız yeterli. Sizi kısa süre içinde avucunun içine alıp, kendisine hayran bırakacak kokusu görülmeye, koklanmaya ve deneyimlemeye değer.

Dostlarım, Atinalılar, Romalılar ve Konstantinopolisliler... Önümüzde inanılmaz bir parfüm duruyor. Fütürizmin şişeye girmiş hali adeta. Postmodern bir başkaldırış belki de. Andy Warhol’un Marilyn Monroe renklendirmeleri, Marcel Duchamp’ın pisuvarı alıp onu sanat eseri olarak sunması, Rene Magritte’in “Bu bir pipo değildir” tablosu. Dior Homme Intense modern sanatın bir öznesi hatta nesnesi olmuş durumda büyük ihtimalle. Nasıl mı olur? Madem parfümleri sanat eseri olarak görüyoruz işte size çağdaş sanat tablosu gibi bir eser. Çerçevesi belli, soyut ile somut arasında gidip gelen, yenilikçi, radikal ve cesur. Onu kullanacak insanlar bilecekler ki çok özel bir koku üzerlerinde. Zaten hepimiz bunu istemiyor muyuz? Özel olmak…

Bu serin-soğuk Mart ayında kullandım Dior Homme Intense'i. Montumun üzerine uyguladığım parfüm, etrafa yaydığı müthiş kaliteli, şık ve lüks kokusuyla şaşkına çevirmeyi başardı beni. Çok kaliteli bir ruj ile kakaonun karışımı koku burnuma ne zaman gelse mutlu oldum. Ona olan saygım arttı. Kendimi bambaşka birisi gibi hissettim. Çok az parfüm sizin modunuzu değiştirir, sihirli bir dünyanın içine sokar, ayaklarınızı yerden keser ve hayal dünyasına dalmanızı sağlar. Üzerimde Dior Homme Intense ile sokaklarda dolaşırken bu duyguları bana yaşattı.


"Parfüm Merakı biraz abartıyorsun" diyecek arkadaşlarımız olabilir. Haklarıdır, saygı duyarım. Fakat bu parfüm benim aklımdaki "parfüm nasıl kokmalı" sorusunun yanıtlarından birisi. Genel olarak biraz feminen olduğunu kabul ediyorum. Epey tatlılık barındırdığını farkediyorum. Pudra oranının sınırın azıcık üzerinde olduğunu biliyorum. Ama yine de o müthiş bir auraya sahip. Bu parfümü koklayıp da beğenmeyecek kadın muhtemelen çok azdır. Hatta yurtdışı merkezli platformlarda çok sayıda kadın kullanıcısının olduğunu okuyoruz Dior Homme Intense'in.

Fazla uzatmayayım. Sonuç olarak Dior Homme Intense, ana akım markaların ve her yerde satılan parfüm markaları içinde en iyi örneklerden birisi. Akıl almaz yüksek fiyatlı birçok niş markanın kokusunu denemiş birisi olarak Dior Homme Intense'in koku güzelliğine nadiren rastladığımı belirtmeliyim. Evet fiyatı Dior'un genel politikası yüzünden bazı popüler markalardan yüksek ama Dior Homme Intense, verdiğiniz paranın her kuruşunu rahatlıkla hakediyor.

Luca Turin'in kitabında baharatlı elma olarak sınıflandırılan Dior Homme Intense'e beş üzerinden dört puan verilmiş. Yorumu ise Tania hanım yapmış.

Kullandığım Dior Homme Intense, artık her yerde satılan yeni formülasyon olanıydı. Bu hali hala çok etkileyici ve güzel. Eau de Parfum (EDP) formundaki parfümün kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği çok yüksek gelmedi bana. Ara ara kendisini hissettiriyor ve burnunuza geliyor gün içinde. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Resmi ortamlarda, gece çıkmalarında, önemli toplantılarda, takım elbise ile, özel bir akşam yemeğinde kullanmak için harika seçim olacaktır. Onun dışında bence gün içinde de kullanılabilir.


Parfümün tasarımına Dior'un baş parfümörü François Demachy imza atmış. Yine iyi iş çıkartmışsınız bay Demachy. Tebrikler.

Koku Güzelliği:10/9

21 Mart 2015 Cumartesi

Serge Lutens – Five O’Clock Au Gingembre (2008)


Serge Lutens – Five O’Clock Au Gingembre (2008)

Her sabah sofralarımızı süsleyen çayın tarihinin milattan önceki dönemlere kadar uzandığı söylenir. İlk olarak eski Çinlilerin kullandığı varsayılan çay bitkisi Avrupa'ya Portekizli tüccarlar tarafından getirilmiş 1560'lı yıllarda. Kısa süre içinde de bütün Avrupa'ya yayılmış. Çayın güzel tadını ilk keşfeden Hollanda ve Fransa'dan sonra, İngiltere'de hayır diyememiş çayın çekiciliğine. Fazla zaman geçmeden de İngiliz halkının hemen her kesiminde rağbet görmüş çay.

Geleneklerini korumakla ünlü İngilizler, çay içmeyi adeta keyif ve ritüel haline getirmesini de bilmişler. Viktorya dönemi İngiltere'sinde, yemek yeme alışkanlığı günde iki kez, sabah ile geç saatte yenilen akşam öğünleri şeklindeymiş ve bu öğünlerde çok ağır yemekler yenirmiş. Öğleden sonra insanlar doğal olarak açlık hissedermiş. İşte bu öğleden sonralarında açlıktan kendini depresif hisseden Bedford Düşesi Anna, saat beş civarında uşağına kendisi için çay, ekmek ve tereyağı hazırlayıp odasına getirmesini söylemiş. Akşam yemeğinden önce yaptığı bu atıştırma faslı Anna'nın öyle hoşuna gitmiş ki, arkadaşlarını da beş çayına davet etmeye başlamış. Ve böylece Victoria dönemi İngiliz aristokrasisi arasında akşam yemeğinden önce saat beş civarında yapılan atıştırma bir seremoniye dönüşmeye başlamış. Zaman içinde öğleden sonra çay saatinde yenilen yiyecekler çeşitlenmiş ve İngiliz akşamüzeri çayı dünyanın farklı ülkelerinde de uygulanan adet halini almış.

İngilizlerin meşhur "Beş Çayı'nın" hikayesi kısaca böyle sevgili dostlar. Tabii dönemin soyluları, beş çayının yanında küçük kurabiyeler, kekler, reçeller atıştırmayı severmiş. Hatta bu atıştırmalıkların en ilgi göreni zencefilli kurabiyelermiş. İngilizlerin, bize garip gelse de çaylarına süt ekleyip içmeleri sonradan ortaya çıkmış. İlk dönemlerde çaylarını limonla sunan İngilizler, böylece çayın o koyu ve acımsı tadını yumuşatırlarmış.


Büyük Britanya İmparatorluğu'ndan dünyaya yayılan beş çayı seremonisi, 2008 yılında niş parfümevi Serge Lutens'in eserine isim babalığı yaptı. Kendi sitelerindeki Buckingham Sarayı ve çay vurgusu, Five O'Clock Au Gingembre'in kokusu hakkında fikir veriyor bize. Bay Lutens'in, merkezinde şekerli zencefil olduğunu belirttiği Five O 'Clock Au Gingembre'yi daha önce 1-2 defa denemiş ama uzun süre kullanım imkanım olmamıştı. Merak ettiğim Lutens'lerden olan Five O 'Clock Au Gingembre artık bir süredir benimle.

Parfümün açılışı ferah limon-turunçgiller destekli zencefille gerçekleşiyor. Limonun ön planda olduğu ilk saniyeler neredeyse bir yaz kokusu gibi ferah hatta serin. Tatlı limona, biraz bergamot ve portakal da eşlik ediyor olabilir. Üst notalarını hafiften limonataya benzettim. Canlı ve neşeli başlangıcı harika diyebilirim. Orta bölümde limonsuluk, turunçgile doğru evriliyor. Baharatlar biraz daha öne çıkıyor. Zencefil ve tarçın en belirgin iki baharat. Biraz da karabiber ve küçük hindistan cevizi olabilir. Baharatlara yeşil çay da ekleniyor orta kısımda. Başlangıcı gibi ferah ve canlı değil orta notalar. Baharat ve çayın kombini gayet güzel. Açılışı kadar olmasa da beğendim orta bölümü. Sonlarda odunsu notalar merkeze geçiyor. Şekerli sedir ağacı, pek sevdiğim gibi değil. Sıkıcı amber ve neredeyse plastiğimsi deri mevcut kapanışta. Açıkçası alt notaları biraz hayal kırıklığına sebep oldu tenimde.

Five O`Clock Au Gingembre, ismi ve konseptine uygun olarak limonlu, turunçgilli baharatlı yeşil çay gibi kokuyor. Üst notalardaki müthiş rafine limon ve ferahlık, yüzünüzde kocaman gülümsemeye sebep oluyor. Olabilecek en güzel ve zengin şekerli turunçgil-limon-zencefil karışımı size kısa süreli ziyafet çekiyor. Ferah üst notalara aldanıp, öyle devam edeceğini sanmayın. Orta kısımda devreye giren sıcak baharatlar, kokuyu birden ılık-serin ilkbahar günlerindeki yemyeşil bahçede, etrafınızda beyaz eldivenli uşakların hizmet ettiği beş çayı seremonisindeymiş gibi hissetmenizi sağlıyor. Dumansı, yeni demlenmiş çayın yanında fırından henüz çıkmış dumanı tüten zencefilli-tarçınlı kurabiyeler ve naneli limonatanın karışımından nasıl bir koku ortaya çıkarsa Five O`Clock Au Gingembre büyük oranda öyle davranıyor.


Serge Lutens koleksiyonundan her zaman umutluyumdur ve çoğu zaman hayal kırıklığı yaşamam. Buradaki uygulama da fena değil. Üst-orta-alt notalar ayrımlarının barizce verildiği, detaylı ve zengin bir parfüm. Düz çizgide ilerlemiyor ve sürekli karşınıza yeni-farklı notalar çıkarıyor. Bu anlamda gayet başarılı. Lutens'lere özgü bol tatlı şekerli-şurubumsu yapı, burada da mevcut. Gerçi kurutulmuş kırmızı meyvelerin yerini portakal, bergamot ve limon almış ama olsun. Başlangıçtaki enerjik, insanı şaşırtan gerçekçilik sizi Viktorya Dönemi İngiltere'sine götürüyor hemencecik. Ekşimsi, lezzetli, buruk üst notalar, yaşamayı seven ve hayat dolu pozitif insanları kalbinden vuracak gibi tasarlanmış adeta. Bu parfümün başlangıcını ılık ve güneşli bir mayıs ayında koklayıp da beğenmeyecek insan çok az olacaktır.

Sadece limon-turunçgil hakimiyetinde değil kokusu. Yeşil ya da siyah çayın demlenirken, etrafa yayılan o büyülü ve dumansı hissiyatı az da olsa Five O`Clock Au Gingembre de var. Gerçi orta bölümde baharatların ağırlığı çok bariz olsa da çay, kendisini göstermekten geri kalmıyor. Kuru bir çaydan ziyade tatlı bir aromaya sahip genel anlamda. Diğer Lutens'ler gibi tatlılık epey hissediliyor. Hatta son kısımda adeta şekerli hale geliyor. Buradaki tatlılığı büyük ihtimalle bal veriyor. Eğer tatlımsı kokuları sevmiyorsanız, sizin için uygun olmayabilir.

Sonuç olarak güzel parfüm ama muhteşem değil. Fikir harika. Uygulama ise biraz aksak. Orta bölümden itibaren enerjisini kaybeden parfüm, sonlarda hafiften yapaylık sınırında geziniyor ve sıradan kokuyor. Keşke alt notalar biraz daha ilginç veya özenli olabilseymiş.

Eşine fazla rastlanmayacak kokusunu biraz Penhaligon's - Malabah'a benzettim. Malabah kadın tarafına yakınken, Five O`Clock Au Gingembre erkek ile uniseks kullanım arasında bir yerlerde.

Luca Turin, Five O`Clock Au Gingembre'i tuzlu zencefilli çöreğe benzetmiş ve beş üzerinden üç puan vermiş. Açıkçası bende bu puanında bay Turin'e katılıyorum. Parfümün tasarımına ise tabii ki Christopher Sheldrake imza atmış.


Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği ortalama seviyelerde. Bence iyiki böyle yapılmış. Çünkü saldırgan davransaydı içeriğindeki sıcak baharatlar hem sizin için hem de etraftaki insanlar için rahatsız edici olabilirdi. Çok soğuk kış günleri ve çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Yaş sınırına ise gerek yok. Herkes için temiz, tatlı, neşeli bir kompozisyona sahip.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7