15 Kasım 2015 Pazar

Burberry – Weekend For Women (1997)

Tamamen tesadüf eseri ve hatta paşa gönlümün sonucu olarak son bir ay içinde ikinci Burberry kadın parfümüne el atmış durumdayım. Biraz tersten gittiğimin farkındayım. Genellikle bir markanın eski tarihli parfümleri kullanılır ve sonrasında yeni tarihli kokuları incelenir. Ben daha çok damdan düşer gibi önce markaların yeni parfümlerini kullanıyorum ve sonra eski işlerine göz atıyorum. Metodolojik anlamda yanlış olduğunu düşünsem de benim blogum benim kararım.

Weekend parfümleri, Burberry’nin 1997 yılında piyasaya sürdüğü iki arkadaş. Aynı yıl hem erkeği hem de kadın versiyonu çıkarılarak, iki iş yapmak istememiş anlaşılan Burberry. Aslına bakılırsa Burberry parfüm koleksiyonunun eski üyelerinden sayılır Weekend’ler. İlgimi çeken ise Weekend parfümlerinin hiç devam kokuları çıkarılmamış. Oysa Brit, Body, My Burberry gibi parfümlerinin bir sürü devam kokusu var. Weekend’ler bu anlamda çok yalnız kalmışlar. Yanlış anlamayın, üzüldüğümden değil ama öksüz mü bu arkadaşlar?

Makara yapmayı bırakıp, artık parfüme geçeyim. Weekend For Women, çiçeksi-meyveli kadın parfümü olarak düşünülebilir. Bir satış sitesinde şöyle tanıtım yazısına denk geldim: “Çiçeksi, aromatik Burberry kadınının tarzını yansıtan bu özel koku hızlı hayat tarzı içinde modern kadının hayatına özel bir mola sunuyor. Eşsiz ve şık koku sizi ve karakterinizi yansıtırken zarafetinizi açığa çıkarıyor.”

 

Weekend For Women’in açılışı çiçeklerle gerçekleşiyor. Daha ilk saniyelerde kadınsı tarafı öne çıkıyor. Acaba çiçekler ne olabilir? Her şey olabilir. Beyaz sabunsu çiçeklere sahip üst notalar. Resmi olarak açıklanan üst notalarında muhabbet çiçeği var ki ne ismini duydum ne kokusunu biliyorum. Belki ondan geliyordur başlangıçtaki çiçeksi hissiyat. Orta kısımda kokuda pek değişim yok. Tatlı, sabunsu beyaz çiçekler başlangıçtaki gibi ferah değil daha kuru. Orta bölümü de çok sevdiğimi söyleyemem. Son bölümde çok şaşıracaksınız çünkü değişen bir şey yok! Aynı çiçeksi-meyveli yapı, baştan sona etkin.

Weekend For Women, ferah meyveli sayılabilecek vasat çiçeksi bir kokuya sahip. Nasıl desem biraz “anne parfümü” gibi. Sabunsu ya da pudralı egzotik çiçeklerin ve tatlımsı feminen meyvelerin destek verdiği ana yapı benzersiz ya da şaşırtıcı değil. Gayet risksiz, temiz kokan, kimi zaman bazı kadın deodorantlarını hatırlatan kokusuyla, benim için üzerinde pek durulacak bir parfüm değil.

Değerli arkadaşlar. Şunu bilesiniz ki Burberry’nin parfümlerine karşı özel bir gıcıklığım yok. Hatta London For Men’i çok severim. Fakat Weekend For Women, ne kadar sıradan, ne kadar basit ve ne kadar sıkıcı böyle. Marketlerde satılan ucuz markaların parfümlerini andırıyor. Onun gibi kokan milyonlarca (evet biraz abartıyorum) kadın parfümü bulunabilir. Ha amaç buysa ve nispeten uygun fiyatlara satıldığını düşündüğümüzde, onun başarılı olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

 

Sonuç olarak onun hakkında daha fazla söyleyebileceğim şey yok. Ben almam, alana da mani olmam. Parfümün tasarımını ünlü burunlardan Nathalie Lorson yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. İlkbahar-yaz kullanımı için daha uygun. Günlük kullanım için de düşünülebilir.

Koku Güzelliği: 10/5

13 Kasım 2015 Cuma

Creed – Royal Mayfair (2015)


Creed – Royal Mayfair (2015)

1930'lu yıllarda İngiliz emperyalizminin doruk zamanlarında tahta çıkmıştı kral 8. Edward. Ocak 1936’da, Avrupa'nın çok gergin olduğu dönemde 8. Edward, İngiliz monarşisinin en tepesi çıkmayı başarmıştı fakat 8. Edward'ın taht macerası bir yıl bile sürmemişti. Aynı yılın Aralık ayında krallık tahtından feragat eden 8. Edward, duygusal veda bildirisinde, sevdiği kadın için tahtı bıraktığını söylemişti. Herkes bu romantik hikayeye inansa da Murat Bardakçı konunun böyle olmadığını anlatıyor bir yazısında. Kral 8. Edward'ın aşkı için değil, İngiliz hükümetinin baskıları sonucu tahtı bırakmak zorunda kaldığından bahsediyor.

Türkiye'ye gelip Mustafa Kemal Atatürk'ün de konuğu olan kral 8. Edward (Türkiye'ye gelen ilk İngiliz kralı olduğu söylenir) aynı zamanda İngiltere'nin Windsor Dükü unvanını taşıyordu. Ve Creed parfüm evi, kral 8. Edward'ın anısına, Windsor Dükü olmasına ithafen Windsor isimli parfümünü piyasaya sürmüştü 1936’da.


Creed'in bu önemli klasiği Windsor'un ilerleyen yıllarda üretimi bitirildi. Sadece 2009 yılında limitli olarak tekrardan piyasaya sürüldü. Ve kimsenin beklemediği bir hamle yaptı Creed. Markanın değerli klasiği Windsor'un yerine 2015 yılında Royal Mayfair'i piyasaya sürdü. Bu durumu Windsor’un isim ve formülasyon değişikliğine gidilerek, Royal Mayfair olarak yeniden canlandırılması ve vücut bulması operasyonu olarak düşünebiliriz sanırım. Creed’den gelen açıklamalarda bu yönde bilgi kırıntıları mevcut. İşte Creed'in en yeni ve iddialı parfümü Royal Mayfair'in kısaca öyküsü böyle.

Kendi sitelerinde Royal Mayfair'i yeşil/ferah olarak sınıflandırmışlar. Parfümün başlangıcı ferah ögelerle gerçekleşiyor. Nane, okaliptüs ve içki teması ilk saniyelerde öne çıkıyor. Parfümlerde pek rastlamadığımız okaliptüsün Body Kouros'ta karşımıza çıktığını hatırlayabiliriz. Gerçi orada çok tatlı kullanılmıştı. Burada daha naneli ve içkimsi verilmiş okaliptüs. Biraz farklı bir kokusu var okaliptüsün. Body Kouros'ta da kendime yakın bulmamıştım, Royal Mayfair'deki ferah verilişini de çok sevemedim. Yine de kötü ya da kalitesiz değil üst notalar. Sadece bana göre değil. Orta kısımda içki teması geri çekiliyor ve onun boşluğunu kadınsı olmayan ferah gül dolduruyor. Bu andan itibaren onun için naneli gül diyebilirim. Başlangıcı gibi orta bölümü de çok alışıldık değil fakat orta kısmını sevdim. Bence parfümün en güzel yeri sonları. Burada yumuşak ve ferah gülün etkisi devam ediyor. Alt notalarda odunsu nüanslar öne çıkıyor. Çam ağacı ve sedir, kapanışta etkili ve yetkili.

Royal Mayfair, hem bir yerlerden çok tanıdık geliyor hem de örneğine pek rastlanmayacak kombinasyona sahip. Parfüm, anlatması zor turunçgillerin (açıklanan notalarında misket limonu ve portakal var), dumansı içkinin (çoğu kişi cin diyor), nötr gülün (ne kadınsı ne erkeksi ferah gül) ve buruk odunsuların (sanki çam daha ön planda) benzersiz karışımından oluşuyor. Çoğu zaman üzerimden yayılan rayihanın, birçok basit kadın parfümüne benzediğini ama zaman zaman da yüksek kaliteli ve çarpıcı bir kokunun etkisi altında olduğumu hissediyorum. Sanırım Aventus'un zihnimde yarattığı kafa karışıklığı Royal Mayfair için de geçerli olacak.


Aventus ile Royal Mayfair'in benzer yönü yok. Aventus'u çoğu koku severin çok sevmesi ve kendisinde bir şeyler bulmasına şaşırıyorum. Aynı şeyin Royal Mayfair'de de yaşanabileceğini düşünüyorum. Çünkü bir yanıyla sıradan, tek düze ve derinliksiz Creed parfümü gibi davranan Royal Mayfair, başka tarafıyla da ara ara kendisini size gösteriyor ve oldukça çarpıcı hale geliveriyor. Sanırım Creed'in parfümleri bu sebepten popüler oluyor. Bir şekilde insanların koku hafızasında bir yerlere dokunmayı beceriyor Creed. Fakat o abartılı fiyat etiketlerini hak ediyor mu Creed parfümleri derseniz, işte o tartışmalı bir konu.

Royal Mayfair, kendi sitelerinde dedikleri gibi ferah, yeşil ve temiz kokan, içkimsi, dumansı, güllü odunsu bir parfüm. Ekstra olarak okaliptüs gibi köşeli ve tuhaf kokan bitkiye yer verilmiş. Onu keskin bir sınıflandırmaya tabi tutmak kolay değil. Kadifemsi ve neredeyse sabunsu kaliteye sahip ama baş yapıt olduğunu söylemek zor. Kimilerinin biraz kadınsı bulduğu Royal Mayfair, bence erkek kullanımına uyar. Zaten kaynaklarda uniseks olarak geçiyor.

Tarihi bir klasik olan Windsor'u hiç denemediğim için karşılaştırma yapamayacağım. Fakat Royal Mayfair, modern sayılabilecek kokuya sahip. Eski ve köhne kokmuyor. Yine de onun, genç kız/erkek parfümü olmadığını düşünüyorum. Canlı ve pozitif mesajlar veren yapısı var. Ilık bahar aylarında ve özellikle ilkbaharda kullanmak hoş olacaktır.


Royal Mayfair'i, Creed ailesinin altıncı neslini temsil eden Olivier Creed tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği biraz düşük. Creed parfümlerinin çok yüksek fiyatlara satıldığını düşündüğümüzde denemeden almanın iyi fikir olacağını düşünmüyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

Creed – Royal Mayfair (2015)

1930’lu yıllarda İngiliz emperyalizminin doruk zamanlarında tahta çıkmıştı kral 8. Edward. Ocak 1936’da, Avrupa’nın çok gergin olduğu dönemde 8. Edward, İngiliz monarşisinin en tepesi çıkmayı başarmıştı fakat 8. Edward’ın taht macerası bir yıl bile sürmemişti. Aynı yılın Aralık ayında krallık tahtından feragat eden 8. Edward, duygusal veda bildirisinde, sevdiği kadın için tahtı bıraktığını söylemişti. Herkes bu romantik hikayeye inansa da Murat Bardakçı konunun böyle olmadığını anlatıyor bir yazısında. Kral 8. Edward’ın aşkı için değil, İngiliz hükümetinin baskıları sonucu tahtı bırakmak zorunda kaldığından bahsediyor.

Türkiye’ye gelip Mustafa Kemal Atatürk’ün de konuğu olan kral 8. Edward (Türkiye’ye gelen ilk İngiliz kralı olduğu söylenir) aynı zamanda İngiltere’nin Windsor Dükü unvanını taşıyordu. Ve Creed parfüm evi, kral 8. Edward’ın anısına, Windsor Dükü olmasına ithafen Windsor isimli parfümünü piyasaya sürmüştü 1936’da.

 

Creed’in bu önemli klasiği Windsor’un ilerleyen yıllarda üretimi bitirildi. Sadece 2009 yılında limitli olarak tekrardan piyasaya sürüldü. Ve kimsenin beklemediği bir hamle yaptı Creed. Markanın değerli klasiği Windsor’un yerine 2015 yılında Royal Mayfair’i piyasaya sürdü. Bu durumu Windsor’un isim ve formülasyon değişikliğine gidilerek, Royal Mayfair olarak yeniden canlandırılması ve vücut bulması operasyonu olarak düşünebiliriz sanırım. Creed’den gelen açıklamalarda bu yönde bilgi kırıntıları mevcut. İşte Creed’in en yeni ve iddialı parfümü Royal Mayfair’in kısaca öyküsü böyle.

Kendi sitelerinde Royal Mayfair’i yeşil/ferah olarak sınıflandırmışlar. Parfümün başlangıcı ferah ögelerle gerçekleşiyor. Nane, okaliptüs ve içki teması ilk saniyelerde öne çıkıyor. Parfümlerde pek rastlamadığımız okaliptüsün Body Kouros’ta karşımıza çıktığını hatırlayabiliriz. Gerçi orada çok tatlı kullanılmıştı. Burada daha naneli ve içkimsi verilmiş okaliptüs. Biraz farklı bir kokusu var okaliptüsün. Body Kouros’ta da kendime yakın bulmamıştım, Royal Mayfair’deki ferah verilişini de çok sevemedim. Yine de kötü ya da kalitesiz değil üst notalar. Sadece bana göre değil. Orta kısımda içki teması geri çekiliyor ve onun boşluğunu kadınsı olmayan ferah gül dolduruyor. Bu andan itibaren onun için naneli gül diyebilirim. Başlangıcı gibi orta bölümü de çok alışıldık değil fakat orta kısmını sevdim. Bence parfümün en güzel yeri sonları. Burada yumuşak ve ferah gülün etkisi devam ediyor. Alt notalarda odunsu nüanslar öne çıkıyor. Çam ağacı ve sedir, kapanışta etkili ve yetkili.

Royal Mayfair, hem bir yerlerden çok tanıdık geliyor hem de örneğine pek rastlanmayacak kombinasyona sahip. Parfüm, anlatması zor turunçgillerin (açıklanan notalarında misket limonu ve portakal var), dumansı içkinin (çoğu kişi cin diyor), nötr gülün (ne kadınsı ne erkeksi ferah gül) ve buruk odunsuların (sanki çam daha ön planda) benzersiz karışımından oluşuyor. Çoğu zaman üzerimden yayılan rayihanın, birçok basit kadın parfümüne benzediğini ama zaman zaman da yüksek kaliteli ve çarpıcı bir kokunun etkisi altında olduğumu hissediyorum. Sanırım Aventus’un zihnimde yarattığı kafa karışıklığı Royal Mayfair için de geçerli olacak.

 

Aventus ile Royal Mayfair’in benzer yönü yok. Aventus’u çoğu koku severin çok sevmesi ve kendisinde bir şeyler bulmasına şaşırıyorum. Aynı şeyin Royal Mayfair’de de yaşanabileceğini düşünüyorum. Çünkü bir yanıyla sıradan, tek düze ve derinliksiz Creed parfümü gibi davranan Royal Mayfair, başka tarafıyla da ara ara kendisini size gösteriyor ve oldukça çarpıcı hale geliveriyor. Sanırım Creed’in parfümleri bu sebepten popüler oluyor. Bir şekilde insanların koku hafızasında bir yerlere dokunmayı beceriyor Creed. Fakat o abartılı fiyat etiketlerini hak ediyor mu Creed parfümleri derseniz, işte o tartışmalı bir konu.

Royal Mayfair, kendi sitelerinde dedikleri gibi ferah, yeşil ve temiz kokan, içkimsi, dumansı, güllü odunsu bir parfüm. Ekstra olarak okaliptüs gibi köşeli ve tuhaf kokan bitkiye yer verilmiş. Onu keskin bir sınıflandırmaya tabi tutmak kolay değil. Kadifemsi ve neredeyse sabunsu kaliteye sahip ama baş yapıt olduğunu söylemek zor. Kimilerinin biraz kadınsı bulduğu Royal Mayfair, bence erkek kullanımına uyar. Zaten kaynaklarda uniseks olarak geçiyor.

Tarihi bir klasik olan Windsor’u hiç denemediğim için karşılaştırma yapamayacağım. Fakat Royal Mayfair, modern sayılabilecek kokuya sahip. Eski ve köhne kokmuyor. Yine de onun, genç kız/erkek parfümü olmadığını düşünüyorum. Canlı ve pozitif mesajlar veren yapısı var. Ilık bahar aylarında ve özellikle ilkbaharda kullanmak hoş olacaktır.

 

Royal Mayfair’i, Creed ailesinin altıncı neslini temsil eden Olivier Creed tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği biraz düşük. Creed parfümlerinin çok yüksek fiyatlara satıldığını düşündüğümüzde denemeden almanın iyi fikir olacağını düşünmüyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

9 Kasım 2015 Pazartesi

Chanel – Antaeus (1981)


Chanel – Antaeus (1981)

"Gaia ile Poseidon'un oğulları olan, yarı-dev Antaios, insana daha çok Grek-Berberi karışımı bir efsanenin kahramanı gibi görünüyor. Kaynaklara göre Libya'nın iç kesimlerinde yaşayan kral Antaios (Latinleştirilmiş hali Antaeus), gelip geçenlere güreşte meydan okuyor, güreşe tutuşup da tuş ettiği herkesi de acımadan öldürüyordu. Antaios hiç yenilmez ve öyle çok kişiyi altına alıp öldürür ki bunların kafataslarını Poseidon tapınağına çatı diye yığar. Antaios'un büyük sırrı, güreş esnasında toprakla, yani annesiyle olan temasını koruduğu sürece, Gaia'dan tükenmek bilmez bir enerji akışıyla beslenmesidir. Antaios'un ayakları bir kez yerden kesilecek olsa, bu hiç yenilmeyen dev, ancak herhangi bir insan kadar güçlü olacaktır. 11. görevini yerine getirmek üzere, Hesperidlerin efsanevi bahçesine doğru yola koyulan Herakles, yolu üzerinde Antaios ile karşılaşınca bu devle güreşmek zorunda kalır. Güreş sırasında çaresizce Antaios'u yenmeye gayret eden Herakles, bir yandan da onun neden hiç yorulmadığını çözmeye çalışır. Nihayet, doğru akıl yürütmeyle (bazı versiyonlarda tanrıça Athena'dan tüyo alarak) devin sırrına vakıf olur; onu havada tuttuğu bir sırada bir ayı kuvvetiyle sıkıp kaburga kemiklerini kırmak suretiyle öldürür. " (http://yunanmitolojisi.com/)

Yukarıdaki karmaşık ve bir o kadar da gerçeküstü hikayenin, Yunan Mitolojisi için sıradan olduğu söylenebilir. Onlarca Tanrı ve yarı tanrının, doğa üstü yaratıkların, dünyada şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış canlıların hikayesidir çoğu zaman mitoloji. Yunan Mitolojisindeki Antaeus'un kısa öyküsünün anlatıldığı yunanmitolojisi.com, bu konuları merak edenler için fena kaynak değil.

Antaeus isimli mitolojik yaratığın isminin Chanel'in parfümüne verilmiş olması şaşırtıcı değil bizim için. Daha önce Xeryus ve Kouros gibi ismini mitolojiden alan kokulara rastlıyorduk parfümcülükte. Mitolojideki Antaeus figürüne, günümüzün popüler kültüründe de zaman zaman rastlıyoruz. Her ne kadar 1400'lü yıllarda kaleme alınmış olsa da Dante'nin İlahi Komedyası'nda Antaeus ismi Cehennem bölümünde geçer. Ayrıca Fas'ın Tangier isimli şehrinin Antaeus tarafından kurulduğu bile söylenir.


Tabii bizi, Antaeus'un mitolojik geri planından ziyade, parfümle olan ilişkisi ilgilendiriyor. Chanel'in 1981 yılında piyasa sürdüğü Antaeus, otuz beşinci yaşını kutlayacak yakında. Denebilir ki otuz dört yıldır, erkek parfümlerinin en sağlam ve iyi örneklerinden birisi olarak hala yerini koruyor. Dünya parfüm klasiklerinin muhtemelen en üst sıralarında yer alıyor Antaeus. Simsiyah ve gizemli şişesiyle, temsil ettiği erkeksi yanıyla ve güçlü karakteriyle, 1980'li yılların ideal maço erkeklerini işaret ediyor belki de.

Antaeus'u uzun zaman önce kullanmış ve hakkında birkaç şey karalamıştım. Fakat bu önemli parfümün çok daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm ve yeniden ona şans tanıdım. Ya da tam tersi o, bu şansı bana bahşetti. Antaeus'un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, eski bergamot ve aromatik otlarla yüksek kaliteli ve nostaljik üst notaları şahane. Orta kısma çabucak geçiliyor ve 1980'li yılların erkek parfümü gerçeği yüzüme çarpıyor. Orta bölümdeki hayvansallık benim için zorlayıcı. İnternette dolaşan notalarında castoreum var. Muhtemelen bu arkadaştan geliyor hayvansallık. Baharatlar da mevcut orta bölümde. Tarçın öne çıkıyor gibi. Erkeksi orta notalar, onun basit bir parfüm olmadığını haykırıyor. Orta bölümün sonlarında neyse ki hayvansallık azalıyor ve onun yerine müthiş bir tütsü geliyor. Sadece tütsü mü? Meşe yosunu harika verilmiş. Deri şekerli değil. Azıcık gül bile sıkıştırılmış geri plana. Enfes bir kapanışa sahip bu koca adam.

"Başlangıçtaki harika ve eski turunçgillerle aromatik otların uyumu ne kadar güzel. Sanırım ferah turunçgil şipresiyle karşılaşacağım" diye düşünen arkadaşlara orta notalar sıkı bir kroşe vuruyor. Evet kroşe boks terimidir ve yandan çeneye gelen sağlam yumruğun ismidir. Her ne kadar şiddete karşı isek de orta bölümün bünyeme yaptığı etkiyi ancak böyle dile getirebilirim. Yazılarımı okuyan arkadaşlarım bilecektir ki hayvansal kokan parfümlerle aram iyi değil. Ne Kouros'la anlaşabilirim ne çoğu kişinin ayılıp bayıldığı Musc Koublai Khan'ı midem kaldırabilir ne de L'Artisan'ın Dzing'ini üzerimde isterim. Yumuşak verilmesine rağmen Absolue Pour le Soir'in hayvansal tarafını bile kabul edemem. Antaeus'un orta bölümündeki sınırlı hayvansallığı da sevebildiğimi söylemem mümkün değil. Bir süre kendisini gösteren hayvansal yapı, uzun saatler üzerinize saldırmıyor. Buna da şükür. Sonları ise şaheser Antaeus'un. Kapanışındaki zenginlik, özen ve koku güzelliği anlatılmaz. Sizi kendisine amfetamin kadar bağlayabilir, haberiniz olsun.


Sayfalarca yazmaya gerek yok çünkü Antaeus, erkek parfümlerinin en büyük klasiklerinden birisi. Aslında siyah şişesine bakıp ve hakkında anlatılanları okuduktan sonra çok sert bir yapı bekliyordum. Orta bölümdeki hayvansallık dışında aromatik, baharatlı şipreyle karşılaştım. Yine çok karanlık nüanslar beklerken üst ve son kısmında ferah dokunuşlar hissettim. Farklı bir deneyim Antaeus.

Üst-orta-alt notaların birbirinden ayrıldığı, kompleks, derin, usta işi bir şampiyon Antaeus. Parfümörünün Jacques Polge olduğunu düşündüğümde, bay Polge'un çıraklık dönemi eseri olduğu söylenebilir. Zaten Jacques Polge'un ismini dünyaya ilk defa duyuran parfümün Antaeus olduğu biliniyor.

Sonuç olarak ilk günler kararsızdım. Nostaljik turunçgil, aromatik otlar, meşe yosunu kullanımına bayıldım ama hayvansallığına katlanamadım. Öznellik ile nesnelliğin birbiriyle karıştığı anlarda iç güdülere başvurmak belki de en iyisi. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Onu deneyin, deneyin ve bir daha deneyin. Uzun uzun koklayın ve kararınızı vermekte acele etmeyin. Yaşamsal iç güdüleriniz size doğru yolu gösterecektir. Binlerce yıldır olduğu gibi.

Luca Turin'in kitabında odunsu erkeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Bay Turin'in Antaeus'un kokusunun biraz eskimiş olduğunu söylemesi gayet yerinde. Onun modern bir parfüm olmadığı açık. Bu anlamda üst yaş gruplarına uygun olacağını söyleyebilirim.


EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ilk bir saat yüksek, sonrasında normale dönüyor. Çoğu kişi onun çok güçlü ve fark edilir olduğunu söylese de belki de yeni versiyonunu kullandığımdan çok da etkilenmedim performansından. Ha bu arada 1981 yılında üretilmiş parfümün birçok defa reformülasyon geçirme ihtimalini göz ardı etmeyin. Eğer parfümlere fazlasıyla meraklıysanız eski şişe Antaeus'ların peşinde koşmanızın zamanı gelmiş olabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5

Chanel – Antaeus (1981)

“Gaia ile Poseidon’un oğulları olan, yarı-dev Antaios, insana daha çok Grek-Berberi karışımı bir efsanenin kahramanı gibi görünüyor. Kaynaklara göre Libya’nın iç kesimlerinde yaşayan kral Antaios (Latinleştirilmiş hali Antaeus), gelip geçenlere güreşte meydan okuyor, güreşe tutuşup da tuş ettiği herkesi de acımadan öldürüyordu. Antaios hiç yenilmez ve öyle çok kişiyi altına alıp öldürür ki bunların kafataslarını Poseidon tapınağına çatı diye yığar. Antaios’un büyük sırrı, güreş esnasında toprakla, yani annesiyle olan temasını koruduğu sürece, Gaia’dan tükenmek bilmez bir enerji akışıyla beslenmesidir. Antaios’un ayakları bir kez yerden kesilecek olsa, bu hiç yenilmeyen dev, ancak herhangi bir insan kadar güçlü olacaktır. 11. görevini yerine getirmek üzere, Hesperidlerin efsanevi bahçesine doğru yola koyulan Herakles, yolu üzerinde Antaios ile karşılaşınca bu devle güreşmek zorunda kalır. Güreş sırasında çaresizce Antaios’u yenmeye gayret eden Herakles, bir yandan da onun neden hiç yorulmadığını çözmeye çalışır. Nihayet, doğru akıl yürütmeyle (bazı versiyonlarda tanrıça Athena’dan tüyo alarak) devin sırrına vakıf olur; onu havada tuttuğu bir sırada bir ayı kuvvetiyle sıkıp kaburga kemiklerini kırmak suretiyle öldürür. ” (http://yunanmitolojisi.com/)

 

Yukarıdaki karmaşık ve bir o kadar da gerçeküstü hikayenin, Yunan Mitolojisi için sıradan olduğu söylenebilir. Onlarca Tanrı ve yarı tanrının, doğa üstü yaratıkların, dünyada şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış canlıların hikayesidir çoğu zaman mitoloji. Yunan Mitolojisindeki Antaeus’un kısa öyküsünün anlatıldığı yunanmitolojisi.com, bu konuları merak edenler için fena kaynak değil.

Antaeus isimli mitolojik yaratığın isminin Chanel’in parfümüne verilmiş olması şaşırtıcı değil bizim için. Daha önce Xeryus ve Kouros gibi ismini mitolojiden alan kokulara rastlıyorduk parfümcülükte. Mitolojideki Antaeus figürüne, günümüzün popüler kültüründe de zaman zaman rastlıyoruz. Her ne kadar 1400’lü yıllarda kaleme alınmış olsa da Dante’nin İlahi Komedyası’nda Antaeus ismi Cehennem bölümünde geçer. Ayrıca Fas’ın Tangier isimli şehrinin Antaeus tarafından kurulduğu bile söylenir.

 

Tabii bizi, Antaeus’un mitolojik geri planından ziyade, parfümle olan ilişkisi ilgilendiriyor. Chanel’in 1981 yılında piyasa sürdüğü Antaeus, otuz beşinci yaşını kutlayacak yakında. Denebilir ki otuz dört yıldır, erkek parfümlerinin en sağlam ve iyi örneklerinden birisi olarak hala yerini koruyor. Dünya parfüm klasiklerinin muhtemelen en üst sıralarında yer alıyor Antaeus. Simsiyah ve gizemli şişesiyle, temsil ettiği erkeksi yanıyla ve güçlü karakteriyle, 1980’li yılların ideal maço erkeklerini işaret ediyor belki de.

Antaeus’u uzun zaman önce kullanmış ve hakkında birkaç şey karalamıştım. Fakat bu önemli parfümün çok daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm ve yeniden ona şans tanıdım. Ya da tam tersi o, bu şansı bana bahşetti. Antaeus’un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, eski bergamot ve aromatik otlarla yüksek kaliteli ve nostaljik üst notaları şahane. Orta kısma çabucak geçiliyor ve 1980’li yılların erkek parfümü gerçeği yüzüme çarpıyor. Orta bölümdeki hayvansallık benim için zorlayıcı. İnternette dolaşan notalarında castoreum var. Muhtemelen bu arkadaştan geliyor hayvansallık. Baharatlar da mevcut orta bölümde. Tarçın öne çıkıyor gibi. Erkeksi orta notalar, onun basit bir parfüm olmadığını haykırıyor. Orta bölümün sonlarında neyse ki hayvansallık azalıyor ve onun yerine müthiş bir tütsü geliyor. Sadece tütsü mü? Meşe yosunu harika verilmiş. Deri şekerli değil. Azıcık gül bile sıkıştırılmış geri plana. Enfes bir kapanışa sahip bu koca adam.

“Başlangıçtaki harika ve eski turunçgillerle aromatik otların uyumu ne kadar güzel. Sanırım ferah turunçgil şipresiyle karşılaşacağım” diye düşünen arkadaşlara orta notalar sıkı bir kroşe vuruyor. Evet kroşe boks terimidir ve yandan çeneye gelen sağlam yumruğun ismidir. Her ne kadar şiddete karşı isek de orta bölümün bünyeme yaptığı etkiyi ancak böyle dile getirebilirim. Yazılarımı okuyan arkadaşlarım bilecektir ki hayvansal kokan parfümlerle aram iyi değil. Ne Kouros’la anlaşabilirim ne çoğu kişinin ayılıp bayıldığı Musc Koublai Khan’ı midem kaldırabilir ne de L’Artisan’ın Dzing’ini üzerimde isterim. Yumuşak verilmesine rağmen Absolue Pour le Soir’in hayvansal tarafını bile kabul edemem. Antaeus’un orta bölümündeki sınırlı hayvansallığı da sevebildiğimi söylemem mümkün değil. Bir süre kendisini gösteren hayvansal yapı, uzun saatler üzerinize saldırmıyor. Buna da şükür. Sonları ise şaheser Antaeus’un. Kapanışındaki zenginlik, özen ve koku güzelliği anlatılmaz. Sizi kendisine amfetamin kadar bağlayabilir, haberiniz olsun.

 

Sayfalarca yazmaya gerek yok çünkü Antaeus, erkek parfümlerinin en büyük klasiklerinden birisi. Aslında siyah şişesine bakıp ve hakkında anlatılanları okuduktan sonra çok sert bir yapı bekliyordum. Orta bölümdeki hayvansallık dışında aromatik, baharatlı şipreyle karşılaştım. Yine çok karanlık nüanslar beklerken üst ve son kısmında ferah dokunuşlar hissettim. Farklı bir deneyim Antaeus.

Üst-orta-alt notaların birbirinden ayrıldığı, kompleks, derin, usta işi bir şampiyon Antaeus. Parfümörünün Jacques Polge olduğunu düşündüğümde, bay Polge’un çıraklık dönemi eseri olduğu söylenebilir. Zaten Jacques Polge’un ismini dünyaya ilk defa duyuran parfümün Antaeus olduğu biliniyor.

Sonuç olarak ilk günler kararsızdım. Nostaljik turunçgil, aromatik otlar, meşe yosunu kullanımına bayıldım ama hayvansallığına katlanamadım. Öznellik ile nesnelliğin birbiriyle karıştığı anlarda iç güdülere başvurmak belki de en iyisi. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Onu deneyin, deneyin ve bir daha deneyin. Uzun uzun koklayın ve kararınızı vermekte acele etmeyin. Yaşamsal iç güdüleriniz size doğru yolu gösterecektir. Binlerce yıldır olduğu gibi.

Luca Turin’in kitabında odunsu erkeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Bay Turin’in Antaeus’un kokusunun biraz eskimiş olduğunu söylemesi gayet yerinde. Onun modern bir parfüm olmadığı açık. Bu anlamda üst yaş gruplarına uygun olacağını söyleyebilirim.

 

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ilk bir saat yüksek, sonrasında normale dönüyor. Çoğu kişi onun çok güçlü ve fark edilir olduğunu söylese de belki de yeni versiyonunu kullandığımdan çok da etkilenmedim performansından. Ha bu arada 1981 yılında üretilmiş parfümün birçok defa reformülasyon geçirme ihtimalini göz ardı etmeyin. Eğer parfümlere fazlasıyla meraklıysanız eski şişe Antaeus’ların peşinde koşmanızın zamanı gelmiş olabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5