31 Aralık 2015 Perşembe

Nasomatto – Pardon (2011)


Nasomatto – Pardon (2011)

İtalyan Vouge'un, noel için önerilebilecek en iyi üç "züppe parfümü" arasında Pardon'u göstermesi şaşırtıcı değil benim açımdan. Chergui'nin bu üç parfümden birisi olması ise çok gerçekçi değil. Chergui'nin züppelikten ziyade bana maneviyat ve ruhsal dinginlik aşıladığını söyleyebilirim. Bir süredir kullandığım Nasomatto'nun 2011 çıkışlı parfümü Pardon’u içinse züppelik iddiası doğru olabilir.

Kimi yerlerde Pardon'un on dokuzuncu yüzyılın züppe erkeklerinden esinlendiği söylense de markanın kurucusu ve sahibi Alessandro Gualtieri'nin ağzından böyle bir açıklama bulamadım. Varsa da kaçırmışım. Pardon'u kullanım döneminde onun şık sayılabilecek bir centilmen kokusu olduğunu gözlemledim. Belki de söylenenler doğrudur ve Pardon gerçekten de züppe parfümüdür.

Pardon için kendi sitelerinde "erkeksi şıklık ve cazibe uyandırmayı amaçladığı" söylenmiş. Buradan hareketle Pardon'un erkekler için tasarlandığını düşünebiliriz. Zaten kokusu da erkeksi diyebilirim. Parfümün başlangıcı baharat patlamasıyla gerçekleşiyor. Ağırlık tarçın, küçük hindistan cevizi ve zencefil de muhtemelen. Baharatlara tatlımsı kakao veya çikolatamsı paçuli eşlik ediyor. Üst notaları leziz ve gayet güzel. Orta bölümde sıcak sandal ağacı baharatlara eşlik etmeye başlıyor. Son yılların meşhur elemanı öd ağacı da artık ininden çıkıyor ve oyuna dahil oluyor. Sıcak bir kokuya dönüşen orta kısımda ana tema öd ağacına doğru kayıyor. Son bölüme geçeyim. Kapanışta baharatlar geri çekilirken, odunsu notalar bize merhaba diyor. Geri planda azıcık tütsü ve vetiver de algılıyorum. Son bölüm epey kuru. Tatlılık da az. Çok etkileyici değil kapanışı.


Bakmayın tema mema diye havalı kelimeler kullandığıma. Pardon, beklediğimden daha az tematik kokuyor. Başlangıçta tatlı çikolatamsı baharatlar, orta kısımda öd ağacı ve sandal ağacının sıcak esintisi, sonlarda da sedir ağacı, vetiver ve tütsü artık adına ne derseniz. İşte size Parfüm Merakı'nin penceresinden Pardon.

Çoğu kişinin söylediğinin aksine tenimde çikolata veya kakao etkili olmadı. Bazıları da çiçeklerden ve manolyadan bahsediyor. Bana göre Pardon, baharatların ve odunsu notaların etkisinde. Neredeyse metalik-kuru baharatlar tenimde daha çok yer tuttu. Markanın kendi açıklamasındaki gibi gayet erkeksi çalışmayla karşı karşıyayız. Fakat bu eski tarz erkeksilik değil. Gayet modern, şık, yüksek kaliteli. Ayrıca söylendiği kadar karanlık da bulmadım onu. Ya da benim karanlık anlayışım farklı.

Sonuç olarak "erkesi bir manifesto, süper bir saygı duruşu, cazibeli erkeğin kokusu" gibi abartılı ifadelere kaçmadan diyebilirim ki, Pardon çok sıra dışı değil ama kullanması zevkli ve zengin. Çok soğuk kış mevsimine uyabilecek kadar sıcacık, takım elbiseye uyacak kadar ciddi, günlük kullanıma uyacak kadar değişken.

Tenimde, Pardon'daki baharatları birazcık Serge Noire'deki kullanıma yakın buldum. Benzer hissiyat veren baharatlar, bu izlenime yol açtı muhtemelen. Çoğu kişinin Serge Noire'daki baharatları soğana benzetmesini anlayabiliyorum. Pardon'daki baharatlar daha tatlımsı ve şık. Ayrıca çoğu kişinin Pardon'u Guerlain'in sevilen parfümü L'Instant de Guerlain Pour Homme Extreme'e benzetmesi gayet makul. Sanırım Pardon'un başlarındaki kakao kısmını L'Instant Extreme'e benzetmişler. Belli bir yere kadar, Pardon ve L'Instant Extreme'in büyük benzerlik taşıdığını söylemem zor.


Pardon'un kokusunu markanın sahibi Alessandro Gualtieri tasarlamış. Diğer Nasomattolar gibi Pardon, Extrait de Parfum formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği normal seviyelerde. Genç işi olduğu söylenemez. Otuz yaş ve üzeri erkeklere uyacağını düşünüyorum. Çok yüksek fiyatını düşünerek, denemeden almanızı tavsiye etmem.

Koku Güzelliği:10/7.5

Nasomatto – Pardon (2011)

İtalyan Vouge’un, noel için önerilebilecek en iyi üç “züppe parfümü” arasında Pardon’u göstermesi şaşırtıcı değil benim açımdan. Chergui’nin bu üç parfümden birisi olması ise çok gerçekçi değil. Chergui’nin züppelikten ziyade bana maneviyat ve ruhsal dinginlik aşıladığını söyleyebilirim. Bir süredir kullandığım Nasomatto’nun 2011 çıkışlı parfümü Pardon’u içinse züppelik iddiası doğru olabilir.

Kimi yerlerde Pardon’un on dokuzuncu yüzyılın züppe erkeklerinden esinlendiği söylense de markanın kurucusu ve sahibi Alessandro Gualtieri’nin ağzından böyle bir açıklama bulamadım. Varsa da kaçırmışım. Pardon’u kullanım döneminde onun şık sayılabilecek bir centilmen kokusu olduğunu gözlemledim. Belki de söylenenler doğrudur ve Pardon gerçekten de züppe parfümüdür.

Pardon için kendi sitelerinde “erkeksi şıklık ve cazibe uyandırmayı amaçladığı” söylenmiş. Buradan hareketle Pardon’un erkekler için tasarlandığını düşünebiliriz. Zaten kokusu da erkeksi diyebilirim. Parfümün başlangıcı baharat patlamasıyla gerçekleşiyor. Ağırlık tarçın, küçük hindistan cevizi ve zencefilde muhtemelen. Baharatlara tatlımsı kakao veya çikolatamsı paçuli eşlik ediyor. Üst notaları leziz ve gayet güzel. Orta bölümde sıcak sandal ağacı baharatlara eşlik etmeye başlıyor. Son yılların meşhur elemanı öd ağacı da artık ininden çıkıyor ve oyuna dahil oluyor. Sıcak bir kokuya dönüşen orta kısımda ana tema öd ağacına doğru kayıyor. Son bölüme geçeyim. Kapanışta baharatlar geri çekilirken, odunsu notalar bize merhaba diyor. Geri planda azıcık tütsü ve vetiver de algılıyorum. Son bölüm epey kuru. Tatlılık da az. Çok etkileyici değil kapanışı.

 

Bakmayın tema mema diye havalı kelimeler kullandığıma. Pardon, beklediğimden daha az tematik kokuyor. Başlangıçta tatlı çikolatamsı baharatlar, orta kısımda öd ağacı ve sandal ağacının sıcak esintisi, sonlarda da sedir ağacı, vetiver ve tütsü artık adına ne derseniz. İşte size Parfüm Merakı’nin penceresinden Pardon.

Çoğu kişinin söylediğinin aksine tenimde çikolata veya kakao etkili olmadı. Bazıları da çiçeklerden ve manolyadan bahsediyor. Bana göre Pardon, baharatların ve odunsu notaların etkisinde. Neredeyse metalik-kuru baharatlar tenimde daha çok yer tuttu. Markanın kendi açıklamasındaki gibi gayet erkeksi çalışmayla karşı karşıyayız. Fakat bu eski tarz erkeksilik değil. Gayet modern, şık, yüksek kaliteli. Ayrıca söylendiği kadar karanlık da bulmadım onu. Ya da benim karanlık anlayışım farklı.

Sonuç olarak “erkesi bir manifesto, süper bir saygı duruşu, cazibeli erkeğin kokusu” gibi abartılı ifadelere kaçmadan diyebilirim ki, Pardon çok sıradışı değil ama kullanması zevkli ve zengin. Çok soğuk kış mevsimine uyabilecek kadar sıcacık, takım elbiseye uyacak kadar ciddi, günlük kullanıma uyacak kadar değişken.

Tenimde, Pardon’daki baharatları birazcık Serge Noire’deki kullanıma yakın buldum. Benzer hissiyat veren baharatlar, bu izlenime yol açtı muhtemelen. Çoğu kişinin Serge Noire’daki baharatları soğana benzetmesini anlayabiliyorum. Pardon’daki baharatlar daha tatlımsı ve şık. Ayrıca çoğu kişinin Pardon’u Guerlain’in sevilen parfümü L’Instant de Guerlain Pour Homme Extreme’e benzetmesi gayet makul. Sanırım Pardon’un başlarındaki kakao kısmını L’Instant Extreme’e benzetmişler. Belli bir yere kadar, Pardon ve L’Instant Extreme’in büyük benzerlik taşıdığını söylemem zor.

 

Pardon’un kokusunu markanın sahibi Alessandro Gualtieri tasarlamış. Diğer Nasomattolar gibi Pardon, Extrait de Parfum formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği normal seviyelerde. Genç işi olduğu söylenemez. Otuz yaş ve üzeri erkeklere uyacağını düşünüyorum. Çok yüksek fiyatını düşünerek, denemeden almanızı tavsiye etmem.

Koku Güzelliği:10/7.5

28 Aralık 2015 Pazartesi

Hermes – 24 Faubourg (1995)


Hermes – 24 Faubourg (1995)

18. yüzyıla kadar Louvre’un batısındaki dağınık küçük köyler, zamanla Paris'in büyümesiyle şehre dahil oldu. Her şehrin yaşadığı genişleme, yeni sınırların oluşmasını sağlar. Her ne kadar Paris şehrinin büyümesi, bizim ülkemizdeki gibi gecekondulaşma şeklinde olmasa da, etraftaki yerleşim birimlerinin şehre bağlanmasıyla, yeni yolların açılma ihtiyacı doğmuş. Paris'e 1860'lı yıllarda dahil olan Rue du Faubourg bölgesi, Louvre'a olan yakınlığı sayesinde kısa zamanda şehrin cazibe merkezlerinden olmayı başardı.

Gerçi Rue du Faubourg caddesinin, yakınlardaki Champs Elysees ile karşılaştırıldığında sokaklarının dar ve sıradan olduğu söylenir. Fakat her ne hikmetse Rue du Faubourg caddesine, dünyanın önemli markalarının gelip, yerleştiler. Sadece şık ve lüks butikler değil, büyükelçilik binaları da Rue du Faubourg caddesinde yerini almış durumda.

Fakat bu caddeyi dünyaya tanıtan bir marka var. Tahmin ettiğiniz gibi Hermes'in Rue du Faubourg caddesindeki ilk merkezi, bu caddenin ve hatta o bölgenin simgesi haline gelmiş durumda. Sadece Fransa'nın değil aynı zamanda dünyanın en önemli lüks markalarından olan Hermes'in Rue du Faubourg caddesindeki merkez binası, 1995 yılında bir parfüme isim babalığı yaptı. Hermes'in sevilen kadın klasiklerinden 24 Faubourg, ilhamını Hermes'in merkez butiğinden almış. Kendi sitelerinde ünlü burun Maurice Roucel tarafından 1995 yılında tasarlandığı belirtilmiş 24 Faubourg'un.


Parfümün açılışı eski turunçgillerle gerçekleşiyor. Tozlu sayılabilecek nostaljik bergamota tatlı çiçekler eşlik ediyor. Portakal çiçeğinin verdiği tatlılık, bergamotun kuruluğu ile dengeleniyor. Başlangıcı etkileyici değil benim için. Orta bölümde çiçeklere meyvemsilik ekleniyor. En bariz meyve şeftali. Bu andan itibaren bir başka kadın klasiği Mitsouko'yu andırıyor hafiften. Sabunsuluk, orta bölümde hala mevcut. Başlangıcına göre daha güzel orta kısım. Son bölüm ise en sevdiğim yeri oluyor. Yumuşak kremsi odunsular, vanilya ve nefis amber var kapanışta.

24 Faubourg, ferah olmayan portakal çiçeği ve meyvelerin hakimiyetinde ilk dakikalarda. Buradaki meyveli-çiçeksi yapı, yeni nesil parfümlerdeki gibi fazlaca kadınsı değil. Buruk ve eski kokuyor. Muhtemelen bu hissiyatı sabunsu-pudralı yapı veriyor. Parfümün genel anlamda kremsi olduğu söylenebilir. Başlangıçta burnum beni yanıltmadıysa oldukça tatlı kokuyor. İlerleyen saatlerde tatlılık azalıyor. Hatta üst notaları için şekerli bile denebilir. Tabii ilerleyen dakikalarda şekerliliğin yerini daha bir makul tatlılık ve pudralılık alıyor.

Parfümün genelindeki olgunluk, onun 1980 hatta daha eski tarihli olduğunu düşündürtüyor ama o 1990'ların ortalarında piyasaya sürüldü. Bugün için kokusu modası geçmiş bulunabilir. Ya da anne veya teyze kokusu olarak değerlendirilebilir. Genç kız kokusu olmadığı gayet açık. Onu taşıyabilmek için belli yaşın üzerinde olmak gerekiyor. Ben diyeyim otuz beş, siz deyin kırk yaş üzeri için daha uygun 24 Faubourg.


Karşıma çıkan birçok kadın parfümüne "acaba erkekler de kullanabilir mi?" diyerek yaklaşıyorum çoğu zaman elimde olmadan. 24 Faubourg’un erkek kullanımına uygun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü farklı bir dişil tarafı, anaç yanı var. Kokusu biraz Mitsouko'yu hatırlatıyor. Gerçi Mitsouko, daha erkeksi sayılabilecek tarzda. 24 Faubourg, sık sık karşılaştığım kadın deodorantlarını anımsattı bana. Tabii oldukça kaliteli deodorantlar diyebiliriz.

Sonuç olarak onu kendime yakın bulamadığımı söyleyebilirim. Bu düşüncemin oluşmasında pudramsılığın etkisi var. Gerçi gayet dengeli kullanılmış pudralı bölüm ama yine de benim için biraz fazla. Fakat onun tertemiz ve nostaljik kokusunu, parfümlere meraklı her kadın denemeli. Muhtemelen sizler, kendinizden ya da geçmişinizden bir şeyler bulacaksınız onu kokladığınızda.

Parfümün tasarımını ünlü isim Maurice Roucel yapmış. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği yeterli. Bu soğuk günlerde denediğim 24 Faubourg, doğru dozajlama ile çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.


Luca Turin'in kitabında ballı çiçeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinde dört puan verilmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

27 Aralık 2015 Pazar

Hermes – 24 Faubourg (1995)

18. yüzyıla kadar Louvre’un batısındaki dağınık küçük köyler, zamanla Paris’in büyümesiyle şehre dahil oldu. Her şehrin yaşadığı genişleme, yeni sınırların oluşmasını sağlar. Her ne kadar Paris şehrinin büyümesi, bizim ülkemizdeki gibi gecekondulaşma şeklinde olmasa da, etraftaki yerleşim birimlerinin şehre bağlanmasıyla, yeni yolların açılma ihtiyacı doğmuş. Paris’e 1860’lı yıllarda dahil olan Rue du Faubourg bölgesi, Louvre’a olan yakınlığı sayesinde kısa zamanda şehrin cazibe merkezlerinden olmayı başardı.

Gerçi Rue du Faubourg caddesinin, yakınlardaki Champs Elysees ile karşılaştırıldığında sokaklarının dar ve sıradan olduğu söylenir. Fakat her ne hikmetse Rue du Faubourg caddesine, dünyanın önemli markalarının gelip, yerleştiler. Sadece şık ve lüks butikler değil, büyükelçilik binaları da Rue du Faubourg caddesinde yerini almış durumda.

Fakat bu caddeyi dünyaya tanıtan bir marka var. Tahmin ettiğiniz gibi Hermes’in Rue du Faubourg caddesindeki ilk merkezi, bu caddenin ve hatta o bölgenin simgesi haline gelmiş durumda. Sadece Fransa’nın değil aynı zamanda dünyanın en önemli lüks markalarından olan Hermes’in Rue du Faubourg caddesindeki merkez binası, 1995 yılında bir parfüme isim babalığı yaptı. Hermes’in sevilen kadın klasiklerinden 24 Faubourg, ilhamını Hermes’in merkez butiğinden almış. Kendi sitelerinde ünlü burun Maurice Roucel tarafından 1995 yılında tasarlandığı belirtilmiş 24 Faubourg’un.

 

Parfümün açılışı eski turunçgillerle gerçekleşiyor. Tozlu sayılabilecek nostaljik bergamota tatlı çiçekler eşlik ediyor. Portakal çiçeğinin verdiği tatlılık, bergamotun kuruluğu ile dengeleniyor. Başlangıcı etkileyici değil benim için. Orta bölümde çiçeklere meyvemsilik ekleniyor. En bariz meyve şeftali. Bu andan itibaren bir başka kadın klasiği Mitsouko’yu andırıyor hafiften. Sabunsuluk, orta bölümde hala mevcut. Başlangıcına göre daha güzel orta kısım. Son bölüm ise en sevdiğim yeri oluyor. Yumuşak kremsi odunsular, vanilya ve nefis amber var kapanışta.

24 Faubourg, ferah olmayan portakal çiçeği ve meyvelerin hakimiyetinde ilk dakikalarda. Buradaki meyveli-çiçeksi yapı, yeni nesil parfümlerdeki gibi fazlaca kadınsı değil. Buruk ve eski kokuyor. Muhtemelen bu hissiyatı sabunsu-pudralı yapı veriyor. Parfümün genel anlamda kremsi olduğu söylenebilir. Başlangıçta burnum beni yanıltmadıysa oldukça tatlı kokuyor. İlerleyen saatlerde tatlılık azalıyor. Hatta üst notaları için şekerli bile denebilir. Tabii ilerleyen dakikalarda şekerliliğin yerini daha bir makul tatlılık ve pudralılık alıyor.

Parfümün genelindeki olgunluk, onun 1980 hatta daha eski tarihli olduğunu düşündürtüyor ama o 1990’ların ortalarında piyasaya sürüldü. Bugün için kokusu modası geçmiş bulunabilir. Ya da anne veya teyze kokusu olarak değerlendirilebilir. Genç kız kokusu olmadığı gayet açık. Onu taşıyabilmek için belli yaşın üzerinde olmak gerekiyor. Ben diyeyim otuz beş, siz deyin kırk yaş üzeri için daha uygun 24 Faubourg.

 

Karşıma çıkan birçok kadın parfümüne “acaba erkekler de kullanabilir mi?” diyerek yaklaşıyorum çoğu zaman elimde olmadan. 24 Faubourg’un erkek kullanımına uygun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü farklı bir dişil tarafı, anaç yanı var. Kokusu biraz Mitsouko’yu hatırlatıyor. Gerçi Mitsouko, daha erkeksi sayılabilecek tarzda. 24 Faubourg, sık sık karşılaştığım kadın deodorantlarını anımsattı bana. Tabii oldukça kaliteli deodorantlar diyebiliriz.

Sonuç olarak onu kendime yakın bulamadığımı söyleyebilirim. Bu düşüncemin oluşmasında pudramsılığın etkisi var. Gerçi gayet dengeli kullanılmış pudralı bölüm ama yine de benim için biraz fazla. Fakat onun tertemiz ve nostaljik kokusunu, parfümlere meraklı her kadın denemeli. Muhtemelen sizler, kendinizden ya da geçmişinizden bir şeyler bulacaksınız onu kokladığınızda.

Parfümün tasarımını ünlü isim Maurice Roucel yapmış. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği yeterli. Bu soğuk günlerde denediğim 24 Faubourg, doğru dozajlama ile çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

 

Luca Turin’in kitabında ballı çiçeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinde dört puan verilmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

24 Aralık 2015 Perşembe

LM Parfums – Patchouli Boheme (2010)


LM Parfums – Patchouli Boheme (2010)

Fransa Alplerinin kalbinde yaşayan bir İtalyan ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş Laurent Mazzone. Çok küçük yaşlarında parfümlere ve kokulara tutkuyla bağlıydı. İlerleyen yıllarda kokulara olan arzusu, onun koku hissinin gelişmesine vesile oldu. On iki yaşında yaşadığı yerdeki yerel mağazalardan koku numunelerini karıştırıp, kendince oyunlar oynuyordu. Aslında onun aklında tek bir şey vardı: Yeni parfümler keşfetmek.

Ergenlik yıllarında ise DJ'lik yapmaya başladı Laurent Mazzone. Geceleri insanları çaldığı müziklerle eğlendiriyordu. Ve tesadüfe bakın yine "sample" karşısına çıkıyordu. Yaratıcı içgüdüleri moda dünyasına yönlendirdi daha sonra onu. İlk kıyafet mağazasını açtıktan sonra yerinde saymadı. Başka mağazalar da açtı. Farklı objelerin ve yaratıcı kıyafetlerin bulunduğu mağazalarının ardından daha ilginç ne yapabilirim diye düşünmeye başladı.

Çok geçmeden dükkanlarını "duyusal laboratuarlara" dönüştürdü. Mağazasında kullanmak üzere etrafa güzel aromalar yayan kokulu mumlar yapmaya başladı. Bu hayalini gerçekleştirdi ve test bile etti. Mağazasına gelen müşterileri bu mumları çok beğendiler ve devamını istediler. Artık Laurent Mazzone'nin hayatıyla ilgili karar verme zamanı gelmişti.


Daha fazla uzatmadan geleyim konumuza. Laurent Mazzone, 2010 yılında niş parfümevi LM Parfums projesini hayata geçirdi. İlk olarak dört parfümle işe başladı. 2010 yılının sonlarında piyasaya sürülen bu dört parfümden birisi de Patchouli Boheme idi. İsmi sebebiyle ilgimi çeken bu arkadaşı test etmeye karar verdim. İsminden de anlaşılacağı üzere paçuli üzerine temellendirilmiş Patchouli Boheme.

Parfümün başlangıcı anlatması zor şekilde gerçekleşiyor. Saldırgan ve tuhaf üst notaları tanımlamakta zorlanıyorum. Çok keskin anasona benzetiyorum elimde olmadan. Kimileri başlangıcını odunsu notalarla özdeşleştiriyor. Pek öyle olduğunu sanmıyorum. Neredeyse ilacımsı anason diyeceğim son tahlilde. Yanılıyor olabilirim ama rakıya bile benzettim açılışını. Zor ve sert üst notalar bana göre değil. Orta kısma hemen geçilmiyor. Yaklaşık yarım saat sonra tuhaf anasonsu yapı geriye çekilirken ortaya tütün, yağımsı paçuli ve kuru-temiz deri çıkıyor. Geri planda azıcık tütsü de var. Başlangıcına göre çok daha kabul edilebilir orta bölüm. Son kısımda güzel bir sürpriz var: Baharatlar. Baharatlar, alt notalarda daha belirgin. Büyük ihtimalle tarçın. Baharatlara vanilya eşlik ediyor. Musc Ravageur’un sonlarını hatırlatıyor bana. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor alt notaları.

Başlangıcını, milyonlarca yıl geçse bile sevebileceğimi sanmıyorum. O garip, rakıya benzeyen yapı tam olarak içkimsi de değil. Acı, buruk, kimyasal atıkları hatırlatan üst notaları gayet itici. Orta kısımda neyse ki o koku geri çekiliyor ama geri planda hala oralarda olduğunu hatırlatıyor. Orta bölümde paçuli, tatlı ve kremsi olarak karşımıza çıkıyor. Köksü ve çikolatamsı değil paçuli. Ağır paçuli yağlarını andırıyor. Paçuliye eşlik eden deri fazla sorumluluk almıyor ve geri planda kalmayı tercih ediyor. Reçineler, paçuliye hatırı sayılır destek veriyor. Sonlarda pudralı zayıf vanilya dikkat çekici.


Patchouli Boheme, reçinemsi, balsamsı, derili, tütünlü, baharatlı bir paçuli kokusu. Başlangıçtaki garip ve zorlayıcı kısmı dışarıda bırakırsam, paçuliden sonra ikinci öğenin tütün olduğunu söyleyebilirim. Eski ve olgun olarak verilmiş tatlı tütün, ıslak hissiyatı veriyor. Deri, yarı karanlık sanki. Baharatlar, pudramsı vanilya ile kol kola. Tatlığın ise tonka fasulyesinden geldiğini düşünüyorum. Eşine az rastlanabilecek yapıda olduğunu söylemeliyim.

Şu bir gerçek ki karşımızda gerçekten de zor bir parfüm var. Çünkü hem sevmesi hem de kullanması zor, fazlasıyla tematik, ilk dakikalarda neredeyse tahammül edilemez, saldırgan, azıcık kaba, uçlarda dolaşan, rahatsız edici, değişken, şaşırtıcı ve bohem. Aynı ismi gibi paçulinin ve bohemliğin etkisi altında Patchouli Boheme.

Kimilerinin onun kokusunu 68 kuşağının çiçek çocuklarına benzetmesini anlayabilirim. Evet günümüzün parfümlerine pek benzemiyor. Paçulinin vermiş olduğu olgunluk dikkat çekici. Başlangıcını saymazsam, hüzünlü ve depresif koktuğunu söyleyebilirim. Çok canlı ve parlak değil genel havası. Tatlılık baştan sona mevcut. Zengin ve detaylı sayılabilecek harmanı tatmin edici fakat koku güzelliği anlamında şüphelerim var. Onu severek kullandığımı söyleyemem. Ağır ve yağlımsı yapısı nedeniyle çok soğuk günlerin parfümü olduğunu söyleyebilirim. Ilık bahar aylarında bile rahatsız edici olabilir.


Bazı kaynaklarda Patchouli Boheme'in ünlü isim Mona di Orio tarafından tasarlandığı söylenmiş. Kendi sitelerinde bu yönde bilgi bulunmuyor. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Erkek kullanımına daha yakın gibi duruyor. Yüksek fiyatı ve farklı kokusu sebebiyle denemeden bir şişesini almanızı önermem.

Koku Güzelliği:10/6.5

23 Aralık 2015 Çarşamba

LM Parfums – Patchouli Boheme (2010)

Fransa Alplerinin kalbinde yaşayan bir İtalyan ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş Laurent Mazzone. Çok küçük yaşlarında parfümlere ve kokulara tutkuyla bağlıydı. İlerleyen yıllarda kokulara olan arzusu, onun koku hissinin gelişmesine vesile oldu. On iki yaşında yaşadığı yerdeki yerel mağazalardan koku numunelerini karıştırıp, kendince oyunlar oynuyordu. Aslında onun aklında tek bir şey vardı: Yeni parfümler keşfetmek.

Ergenlik yıllarında ise DJ’lik yapmaya başladı Laurent Mazzone. Geceleri insanları çaldığı müziklerle eğlendiriyordu. Ve tesadüfe bakın yine “sample” karşısına çıkıyordu. Yaratıcı içgüdüleri moda dünyasına yönlendirdi daha sonra onu. İlk kıyafet mağazasını açtıktan sonra yerinde saymadı. Başka mağazalar da açtı. Farklı objelerin ve yaratıcı kıyafetlerin bulunduğu mağazalarının ardından daha ilginç ne yapabilirim diye düşünmeye başladı.

Çok geçmeden dükkanlarını “duyusal laboratuarlara” dönüştürdü. Mağazasında kullanmak üzere etrafa güzel aromalar yayan kokulu mumlar yapmaya başladı. Bu hayalini gerçekleştirdi ve test bile etti. Mağazasına gelen müşterileri bu mumları çok beğendiler ve devamını istediler. Artık Laurent Mazzone’nin hayatıyla ilgili karar verme zamanı gelmişti.

Daha fazla uzatmadan geleyim konumuza. Laurent Mazzone, 2010 yılında niş parfümevi LM Parfums projesini hayata geçirdi. İlk olarak dört parfümle işe başladı. 2010 yılının sonlarında piyasaya sürülen bu dört parfümden birisi de Patchouli Boheme idi. İsmi sebebiyle ilgimi çeken bu arkadaşı test etmeye karar verdim. İsminden de anlaşılacağı üzere paçuli üzerine temellendirilmiş Patchouli Boheme.

Parfümün başlangıcı anlatması zor şekilde gerçekleşiyor. Saldırgan ve tuhaf üst notaları tanımlamakta zorlanıyorum. Çok keskin anasona benzetiyorum elimde olmadan. Kimileri başlangıcını odunsu notalarla özdeşleştiriyor. Pek öyle olduğunu sanmıyorum. Neredeyse ilacımsı anason diyeceğim son tahlilde. Yanılıyor olabilirim ama rakıya bile benzettim açılışını. Zor ve sert üst notalar bana göre değil. Orta kısma hemen geçilmiyor. Yaklaşık yarım saat sonra tuhaf anasonsu yapı geriye çekilirken ortaya tütün, yağımsı paçuli ve kuru-temiz deri çıkıyor. Geri planda azıcık tütsü de var. Başlangıcına göre çok daha kabul edilebilir orta bölüm. Son kısımda güzel bir sürpriz var: Baharatlar. Baharatlar, alt notalarda daha belirgin. Büyük ihtimalle tarçın. Baharatlara vanilya eşlik ediyor. Musc Ravageur’un sonlarını hatırlatıyor bana. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor alt notaları.

Başlangıcını, milyonlarca yıl geçse bile sevebileceğimi sanmıyorum. O garip, rakıya benzeyen yapı tam olarak içkimsi de değil. Acı, buruk, kimyasal atıkları hatırlatan üst notaları gayet itici. Orta kısımda neyse ki o koku geri çekiliyor ama geri planda hala oralarda olduğunu hatırlatıyor. Orta bölümde paçuli, tatlı ve kremsi olarak karşımıza çıkıyor. Köksü ve çikolatamsı değil paçuli. Ağır paçuli yağlarını andırıyor. Paçuliye eşlik eden deri fazla sorumluluk almıyor ve geri planda kalmayı tercih ediyor. Reçineler, paçuliye hatırı sayılır destek veriyor. Sonlarda pudralı zayıf vanilya dikkat çekici.

 

Patchouli Boheme, reçinemsi, balsamsı, derili, tütünlü, baharatlı bir paçuli kokusu. Başlangıçtaki garip ve zorlayıcı kısmı dışarıda bırakırsam, paçuliden sonra ikinci öğenin tütün olduğunu söyleyebilirim. Eski ve olgun olarak verilmiş tatlı tütün, ıslak hissiyatı veriyor. Deri, yarı karanlık sanki. Baharatlar, pudramsı vanilya ile kol kola. Tatlığın ise tonka fasulyesinden geldiğini düşünüyorum. Eşine az rastlanabilecek yapıda olduğunu söylemeliyim.

Şu bir gerçek ki karşımızda gerçekten de zor bir parfüm var. Çünkü hem sevmesi hem de kullanması zor, fazlasıyla tematik, ilk dakikalarda neredeyse tahammül edilemez, saldırgan, azıcık kaba, uçlarda dolaşan, rahatsız edici, değişken, şaşırtıcı ve bohem. Aynı ismi gibi paçulinin ve bohemliğin etkisi altında Patchouli Boheme.

Kimilerinin onun kokusunu 68 kuşağının çiçek çocuklarına benzetmesini anlayabilirim. Evet günümüzün parfümlerine pek benzemiyor. Paçulinin vermiş olduğu olgunluk dikkat çekici. Başlangıcını saymazsam, hüzünlü ve depresif koktuğunu söyleyebilirim. Çok canlı ve parlak değil genel havası. Tatlılık baştan sona mevcut. Zengin ve detaylı sayılabilecek harmanı tatmin edici fakat koku güzelliği anlamında şüphelerim var. Onu severek kullandığımı söyleyemem. Ağır ve yağlımsı yapısı nedeniyle çok soğuk günlerin parfümü olduğunu söyleyebilirim. Ilık bahar aylarında bile rahatsız edici olabilir.

 

Bazı kaynaklarda Patchouli Boheme’in ünlü isim Mona di Orio tarafından tasarlandığı söylenmiş. Kendi sitelerinde bu yönde bilgi bulunmuyor. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Erkek kullanımına daha yakın gibi duruyor. Yüksek fiyatı ve farklı kokusu sebebiyle denemeden bir şişesini almanızı önermem.

Koku Güzelliği:10/6.5

20 Aralık 2015 Pazar

Giorgio Armani – Armani Code (2004)


Giorgio Armani – Armani Code (2004)

Her parfümün arkasında bir hikaye aramak nafile çaba olabilir. Genellikle niş markalarda karşımıza çıkan "hikayenin üzerine kurgulanmış parfüm" konsepti, büyük kitleler için koku tasarlayan ana akım markaların pek yaptıkları iş değil. Calvin Klein, Hugo Boss ya da Giorgio Armani gibi markalar çoğu zaman en popüler olma ihtimalli koku formlarını seçerler ve başarılı da olurlar. Parfümleri çok satar, kasalarına milyon dolarlar koyarlar. Ama ya işin kalitesi ve sanatsallığı.

Geçtiğimiz günlerde facebook hesabımda paylaştığım bir parfüme yazılan yorumdan sonra kafamda aniden ampul yandı. Hani meşhur klişe vardır: Sanat için sanat mı, halk için sanat mı? Tavuk ve yumurtaların hikayesine benzeyen bu ikilem, aklıma esprili başka bir fikir getirdi. Parfümler sanat için mi yapılmalı, yoksa halk için mi yapılmalı?

Bilemiyorum bu soruyu ilk ben mi soruyorum. Fakat sanat için parfüm üretenleri niş markalara sıkıştırırsak, halk için koku tasarlayan dev tröstleri de ana akıma indirgeyebiliriz. Tabii bu biraz gevşek bir sınırlandırma. Zaten ben de konuyu derinlemesine incelemeyi düşünmüyorum ama böyle de bir tartışma hayli ilginç olabilir.


Halk için parfüm kavramı, benim için her zaman çok satan ve popüler olmuş kokuları çağrıştırıyor. Ve bu işi muhtemelen en iyi beceren marka olarak Giorgio Armani gösterilebilir. Erkek parfümleri anlamında konuya bakacak olursak Armani parfüm biriminin Acqua di Gio ve Code isimli iki kokusu, muhtemelen dünyanın en popüler iki eseri. Zaten ilk çıktıkları yıllardan itibaren her yıl en çok satanlar listesine rahatlıkla giren bu iki Armani parfümü, şimdiden modern klasikler arasına girmiş durumda.

Bu çok popüler arkadaşlardan Code, ilk olarak 2004 yılında erkek versiyonuyla piyasa sürülür. İlk önce Black Code ismiyle çıkar ama daha sonra bazı tepkiler nedeniyle Black kısmı atılır ve sadece Code halini alır. İşin ilginç kısmı, Code, ilk önce Armani Mania'nın bir flanker'ı olarak düşünülmüş. Yani bağımsız bir parfüm olarak piyasa sürülmek istenmemiş. Onun içindir ki büyük bir lansman yapılması planlanmamış Armani tarafından. Bu sayede Code'u tasarlayan ekibin üzerlerindeki baskı fazla değilmiş. Nasıl olsa bir devam parfümü tasarlanacak rahatlığıyla oluşturulan Code'un kokusu, Armani parfüm birimi tarafından çok beğenilince ayrı bir parfüm olarak piyasaya sürülmüş. Bu doğru seçimleri sonucunda dünyanın en çok satılan parfümlerinden Armani Code doğdu. İki yıl sonra da FIFI tarafından yılın en iyi lüks parfümü ödülünü aldı.

Code'u kullandığımda ilk karşıma çıkan kremsi, tatlı turunçgiller oluyor. Portakal, limon ve hatta bergamot da olabilir. Buradaki turunçgillerin ferah olduğunu söylemek zor. Kremsi ve tatlı turunçgiller, modern ama farklı değil. Orta kısma geçildiğinde baharatlar tamamen hakimiyeti ele geçiriyor. Kakule burada baş şüpheli sanki. Karanlık sayılabilecek baharatlar, başlangıcı gibi kremsi ve tatlı. Orta bölümde biraz da amber algılıyorum ama egzotik değil. Son kısma geçeyim. Alt notalarda baharatlara vanilya ve yumuşak odunsu notalar eşlik ediyor. Benim için Code, sadece bu kadar.


Code, anladığım kadarıyla karanlık sayılabilecek baharatların etkisi altındaki bir arkadaş. Çoğu kişi onun deri merkezinde olduğunu söylese de bence kremsi ve hatta neredeyse çikolatamsı baharatlar, vanilya ve odunsular ekseninde. Kokusu çok tanıdık. Fakat bunun sebebi muhtemelen ona benzeyen parfümlerin son yıllarda fazlaca meydana getirilmiş olması.

Günümüzün modern parfümlerinin tipik örneği Code. Tatlı pudralı baharatlar, vanilya, kremsi turunçgiller ve diğerleri. Tatlılığın kimi zaman şekerliliğe dönüşmesi şaşırtıcı değil. Sanırım tonka fasulyesinden geliyor bu tatlılık. Aynı şişesi gibi yarı karanlık, yarı gizemli bir parfüm bence Code. Ferah değil ama aynı zamanda ağır ya da bıktırıcı da değil. Onun Armani'nin ilk oryantal parfümü olduğu söylenir fakat genlerinde arabik nüanslar yok. Hacı yağımsı oryantallikten değil, modern bir Fransızlıktan bahsedilebilir onu tanımlarken.

Code, uzun zaman önce kullandığım ve sevdiğim bir parfümdü. Tabii artan deneyimlerin sonucunda, bu kullanımımda çok ilginç gelmedi bana. Özellikle tatlılık oranı rahatsız etti. Başlangıçtaki turunçgilleri ise farklı bulmadım. Tek düze olduğunu ve fazla değişmediğini de ekleyeyim. Onun dışında gayet güvenli, herkesin sevebileceği, kadınlar tarafından övgüler alabileceğiniz yapısı var. Eğer böylesi bir parfüm arıyorsanız Code sizin için gayet iyi seçim olacaktır.

Luca Turin'in kitabında Code, yumuşak odunsu olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden üç puan verilmiş.


Code'u, iki ünlü isim Antoine Maisondieu ve Antoine Lie tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı normal. Fark edilirliği biraz düşük. Sonbahar hatta kış kokusu olduğu söylenebilir. Yaş olarak ise genç arkadaşlara uyacağını düşünüyorum. Otuz yaş altı erkeklere önerebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

19 Aralık 2015 Cumartesi

Giorgio Armani – Armani Code (2004)

Her parfümün arkasında bir hikaye aramak nafile çaba olabilir. Genellikle niş markalarda karşımıza çıkan “hikayenin üzerine kurgulanmış parfüm” konsepti, büyük kitleler için koku tasarlayan ana akım markaların pek yaptıkları iş değil. Calvin Klein, Hugo Boss ya da Giorgio Armani gibi markalar çoğu zaman en popüler olma ihtimalli koku formlarını seçerler ve başarılı da olurlar. Parfümleri çok satar, kasalarına milyon dolarlar koyarlar. Ama ya işin kalitesi ve sanatsallığı.

Geçtiğimiz günlerde facebook hesabımda paylaştığım bir parfüme yazılan yorumdan sonra kafamda aniden ampul yandı. Hani meşhur klişe vardır: Sanat için sanat mı, halk için sanat mı? Tavuk ve yumurtaların hikayesine benzeyen bu ikilem, aklıma esprili başka bir fikir getirdi. Parfümler sanat için mi yapılmalı, yoksa halk için mi yapılmalı?

Bilemiyorum bu soruyu ilk ben mi soruyorum. Fakat sanat için parfüm üretenleri niş markalara sıkıştırırsak, halk için koku tasarlayan dev tröstleri de ana akıma indirgeyebiliriz. Tabii bu biraz gevşek bir sınırlandırma. Zaten ben de konuyu derinlemesine incelemeyi düşünmüyorum ama böyle de bir tartışma hayli ilginç olabilir.

 

Halk için parfüm kavramı, benim için her zaman çok satan ve popüler olmuş kokuları çağrıştırıyor. Ve bu işi muhtemelen en iyi beceren marka olarak Giorgio Armani gösterilebilir. Erkek parfümleri anlamında konuya bakacak olursak Armani parfüm biriminin Acqua di Gio ve Code isimli iki kokusu, muhtemelen dünyanın en popüler iki eseri. Zaten ilk çıktıkları yıllardan itibaren her yıl en çok satanlar listesine rahatlıkla giren bu iki Armani parfümü, şimdiden modern klasikler arasına girmiş durumda.

Bu çok popüler arkadaşlardan Code, ilk olarak 2004 yılında erkek versiyonuyla piyasa sürülür. İlk önce Black Code ismiyle çıkar ama daha sonra bazı tepkiler nedeniyle Black kısmı atılır ve sadece Code halini alır. İşin ilginç kısmı, Code, ilk önce Armani Mania’nın bir flanker’ı olarak düşünülmüş. Yani bağımsız bir parfüm olarak piyasa sürülmek istenmemiş. Onun içindir ki büyük bir lansman yapılması planlanmamış Armani tarafından. Bu sayede Code’u tasarlayan ekibin üzerlerindeki baskı fazla değilmiş. Nasıl olsa bir devam parfümü tasarlanacak rahatlığıyla oluşturulan Code’un kokusu, Armani parfüm birimi tarafından çok beğenilince ayrı bir parfüm olarak piyasaya sürülmüş. Bu doğru seçimleri sonucunda dünyanın en çok satılan parfümlerinden Armani Code doğdu. İki yıl sonra da FIFI tarafından yılın en iyi lüks parfümü ödülünü aldı.

Code’u kullandığımda ilk karşıma çıkan kremsi, tatlı turunçgiller oluyor. Portakal, limon ve hatta bergamot da olabilir. Buradaki turunçgillerin ferah olduğunu söylemek zor. Kremsi ve tatlı turunçgiller, modern ama farklı değil. Orta kısma geçildiğinde baharatlar tamamen hakimiyeti ele geçiriyor. Kakule burada baş şüpheli sanki. Karanlık sayılabilecek baharatlar, başlangıcı gibi kremsi ve tatlı. Orta bölümde biraz da amber algılıyorum ama egzotik değil. Son kısma geçeyim. Alt notalarda baharatlara vanilya ve yumuşak odunsu notalar eşlik ediyor. Benim için Code, sadece bu kadar.

 

Code, anladığım kadarıyla karanlık sayılabilecek baharatların etkisi altındaki bir arkadaş. Çoğu kişi onun deri merkezinde olduğunu söylese de bence kremsi ve hatta neredeyse çikolatamsı baharatlar, vanilya ve odunsular ekseninde. Kokusu çok tanıdık. Fakat bunun sebebi muhtemelen ona benzeyen parfümlerin son yıllarda fazlaca meydana getirilmiş olması.

Günümüzün modern parfümlerinin tipik örneği Code. Tatlı pudralı baharatlar, vanilya, kremsi turunçgiller ve diğerleri. Tatlılığın kimi zaman şekerliliğe dönüşmesi şaşırtıcı değil. Sanırım tonka fasulyesinden geliyor bu tatlılık. Aynı şişesi gibi yarı karanlık, yarı gizemli bir parfüm bence Code. Ferah değil ama aynı zamanda ağır ya da bıktırıcı da değil. Onun Armani’nin ilk oryantal parfümü olduğu söylenir fakat genlerinde arabik nüanslar yok. Hacı yağımsı oryantallikten değil, modern bir Fransızlıktan bahsedilebilir onu tanımlarken.

Code, uzun zaman önce kullandığım ve sevdiğim bir parfümdü. Tabii artan deneyimlerin sonucunda, bu kullanımımda çok ilginç gelmedi bana. Özellikle tatlılık oranı rahatsız etti. Başlangıçtaki turunçgilleri ise farklı bulmadım. Tek düze olduğunu ve fazla değişmediğini de ekleyeyim. Onun dışında gayet güvenli, herkesin sevebileceği, kadınlar tarafından övgüler alabileceğiniz yapısı var. Eğer böylesi bir parfüm arıyorsanız Code sizin için gayet iyi seçim olacaktır.

Luca Turin’in kitabında Code, yumuşak odunsu olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden üç puan verilmiş.

 

Code’u, iki ünlü isim Antoine Maisondieu ve Antoine Lie tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı normal. Fark edilirliği biraz düşük. Sonbahar hatta kış kokusu olduğu söylenebilir. Yaş olarak ise genç arkadaşlara uyacağını düşünüyorum. Otuz yaş altı erkeklere önerebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

16 Aralık 2015 Çarşamba

Maitre Parfumeur et Gantier – Ambre Precieux (1988)


Maitre Parfumeur et Gantier – Ambre Precieux (1988)

"Amber, ambregris, yani gri amber, "sperm whale" denen ve bizim kaşalot veya ispermeçet balinası diye tercüme ettiğimiz balinadan kaynaklanan bir koku hammadesi. Kendisi on ton, günlük yediği de bir ton civarında. Ancak yediği her şeyi sindiremiyor ve kafadan bacaklılar denen kalamar, ahtapot veya mürekkepbalığı gibi deniz canlılarının sindirimi biraz zorluyor muhteremi. Organizması bu sindirim olayını kolaylaştırmak için bir madde salgılıyor, sonra da bu maddeyi sindirilememiş atıklarla bazen dışkı, bazen de istifra etmek suretiyle suya bırakıyor.

Balinanın çıkardığı bu atık, aylarca, hatta bazen yıllarca güneşin altında ve suların üzerinde dolaştıktan sonra katılaşarak karaya vuruyor. Hayvandan ilk çıktığında rengi çok koyu, ancak karaya vurduğunda, denizde geçirdiği süreye bağlı olarak açık griye dönüyor. İsminin gri amber olmasının sebebi de onu, kehribar dediğimiz sarı amberden ayırma endişesi."

Vedat Ozan'ın, "Kokular Kitabı II - Parfümler" kitabında, amberi ve amber grisi anlattığı bölümden kısaca alıntı yaptım. Onun hoş görüsünü bildiğim için bu küçük aşırmayı sizlerle paylaşmak istedim. Parfümlerle azıcık da olsa içli dışlı olan herkesin, amber içeriğini bileceğini tahmin ediyorum. Muhtemelen yüzlerce amber temalı parfüm piyasada dolaşımdadır. Niş, ana akım, butik ve aklınıza gelebilecek her türlü kategorisiz marka, amber temalı parfümlere el atıyor. Güzel kokular endüstrisinin en çok kullanılan içeriklerinden olan amber, benim de en sevdiğim notalardan birisi. Tabii istediğim gibi kullanılırsa.


Ambre Sultan, Ambre 114 ve Ambre Russe gibi harika örneklere saygı duymamak elde değil. 1988 yılında niş parfümevi Maitre Parfumeur et Gantier'in ünlü amber parfümü Ambre Precieux, en iyi amber temalı parfümlerden birisi olarak gösteriliyor. Benim de çok uzun zamandır merakımı çeken Ambre Precieux, nihayet tenimle tanışıyor.

Ambre Precieux, kendi internet sitesinde, ilhamını gri amberden aldığını açıkça beyan etmiş. Markanın "Les Parfums du Levant" serisine ait olduğu belirtilmiş. Parfümün açılışı yoğun baharat bulutuyla gerçekleşiyor. Kakule ve küçük hindistan cevizine keskin reçineler de eşlik ediyor. Başlangıcı biraz tozlu, eski, erkeksi ve sağlam. Orta bölüme geçildiğinde lavantanın rolü giderek artıyor. Yüksek kaliteli lavanta, parfüme biraz yeşil hava katıyor. Reçineler hala hissediliyor. Baharatlar lavantaya destek veriyor ama geri plandalar. Normalde lavantayı çok sevemesem de orta kısımdaki kullanımı beğendim. Geleyim alt notalara. İşte parfüme ismini veren amber karşımıza bütün ihtişamıyla çıkıyor. Üst ve orta bölümdeki notaları unutun. Hepsi ortadan kayboluyor ve hafiften pudramsı amber sizi selamlıyor. En sevdiğim haliyle yani egzotik ve gizemli olarak verilmiş amber. En güzel sürpriz ise ambere harika bir vanilyanın eşlik etmesi. Vanilya çok şekerli verilmemiş neyse ki.

Büyük resme bakmaya çalışalım. 1988 yılında piyasa sürülmüş bir arkadaştan bahsediyoruz. 1980'li yılların sonlarındaki koku trendlerini düşündüğümüzde, onun günümüz için biraz "eski" koktuğunu söyleyebiliriz. Fakat ne hikmetse Ambre Sultan ve Ambre 114 gibi iki modern sanat eserini andırıyor. Oysaki Ambre Precieux, bu iki parfümden çok daha erkene tarihleniyor. Fakat içeriğinde barındırdığı dengeli tatlılık, onu demode kılmıyor. Gördüğüm kadarıyla Ambre Precieux, kendinden sonra gelen birçok parfüme ilham olmuş. Zaten parfümseverlerin ona bu kadar büyük saygı duymalarının sebebi muhtemelen bu.


Müthiş bir amber parfümü Ambre Precieux. Ağır baharatlar, keskin reçineler, dozajı harika ayarlanmış lavanta ve vanilyalı, tozlu amber. O, hem olgun ve nostaljik kokarken hem de garip şekilde modern ve zamanın ötesinde. Hafiften mistik, azıcık hüzünlü, bariz şekilde nostaljik. Neredeyse doğuya ait bir iksir gibi. Hatta arabik tarafı bile var sanki. Zaten parfümün Les Parfums du Levant serisine ait olması, onun doğudan ilhamını aldığını bana düşündürtüyor. Bu yüksek kaliteli eser, tam istediğim gibi enfes bir amber kullanımına sahip.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Eğer tematik amber parfümlerine, amber kokan tütsülere ve dumansı-gizemli aromalara ilginiz varsa Ambre Precieux, olabilecek en çarpıcı eserlerden birisi. Hani bazı parfümler vardır, kullandığınızda modunuzu değiştirir, sizi farklı ruh haline büründürür. Ambre Precieux, işte bunu başarıyla gerçekleştiriyor. Onun kokusu sizi, kimi zaman tozlu Arap çöllerine, kimi zaman bedevi çadırlarında içilen nargileye, kimi zaman da Dubai'de ultra lüks bir otelin akşam yemeğinden sonra sahne alan rakkasenin, baş döndürücü dansına götürüyor.

Zaman zaman unutup, atlasam da yine bir ten-kıyafet değerlendirmesi yapayım. Tenime uyguladığım Ambre Precieux, çok derin, zengin ve enfes kokarken, kıyafet üzerinde tek düze amber kokusu haline dönüştü. Bu anlamda onun ten parfümü olduğu sonucunu çıkartabilirim kendi adıma.

Luca Turin'in kitabında klasik amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilerek oldukça beğenilmiş. Birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kalıcılığı tende fazla değil. Kıyafet üzerinde iyi sayılır. Fark edilirliği yüksek değil.


Şunu söylemeliyim ki gayet sağlam ve neredeyse sert sayılabilecek bir duruşu var. Genç arkadaşlara uyacağını sanmıyorum. Kullanım dönemi olarak soğuk kış günlerini isteyecektir. Kimi kaynaklarda uniseks olduğunu gördüğümde şaşırdım. Markanın kendi sitesinde erkek parfümleri kısmında yer alıyor. Zaten kokusu oldukça erkeksi. Denemeden almak iyi fikir değil.

Koku Güzelliği:10/8

Maitre Parfumeur et Gantier – Ambre Precieux (1988)

“Amber, ambregris, yani gri amber, “sperm whale” denen ve bizim kaşalot veya ispermeçet balinası diye tercüme ettiğimiz balinadan kaynaklanan bir koku hammadesi. Kendisi on ton, günlük yediği de bir ton civarında. Ancak yediği her şeyi sindiremiyor ve kafadan bacaklılar denen kalamar, ahtapot veya mürekkepbalığı gibi deniz canlılarının sindirimi biraz zorluyor muhteremi. Organizması bu sindirim olayını kolaylaştırmak için bir madde salgılıyor, sonra da bu maddeyi sindirilememiş atıklarla bazen dışkı, bazen de istifra etmek suretiyle suya bırakıyor.

Balinanın çıkardığı bu atık, aylarca, hatta bazen yıllarca güneşin altında ve suların üzerinde dolaştıktan sonra katılaşarak karaya vuruyor. Hayvandan ilk çıktığında rengi çok koyu, ancak karaya vurduğunda, denizde geçirdiği süreye bağlı olarak açık griye dönüyor. İsminin gri amber olmasının sebebi de onu, kehribar dediğimiz sarı amberden ayırma endişesi.”

Vedat Ozan’ın, “Kokular Kitabı II – Parfümler” kitabında, amberi ve amber grisi anlattığı bölümden kısaca alıntı yaptım. Onun hoş görüsünü bildiğim için bu küçük aşırmayı sizlerle paylaşmak istedim. Parfümlerle azıcık da olsa içli dışlı olan herkesin, amber içeriğini bileceğini tahmin ediyorum. Muhtemelen yüzlerce amber temalı parfüm piyasada dolaşımdadır. Niş, ana akım, butik ve aklınıza gelebilecek her türlü kategorisiz marka, amber temalı parfümlere el atıyor. Güzel kokular endüstrisinin en çok kullanılan içeriklerinden olan amber, benim de en sevdiğim notalardan birisi. Tabii istediğim gibi kullanılırsa.

 

Ambre Sultan, Ambre 114 ve Ambre Russe gibi harika örneklere saygı duymamak elde değil. 1988 yılında niş parfümevi, Maitre Parfumeur et Gantier’in ünlü amber parfümü Ambre Precieux, en iyi amber temalı parfümlerden birisi olarak gösteriliyor. Benim de çok uzun zamandır merakımı çeken Ambre Precieux, nihayet tenimle tanışıyor.

Ambre Precieux, kendi internet sitesinde, ilhamını gri amberden aldığını açıkça beyan etmiş. Markanın “Les Parfums du Levant” serisine ait olduğu belirtilmiş. Parfümün açılışı yoğun baharat bulutuyla gerçekleşiyor. Kakule ve küçük hindistan cevizine keskin reçineler de eşlik ediyor. Başlangıcı biraz tozlu, eski, erkeksi ve sağlam. Orta bölüme geçildiğinde lavantanın rolü giderek artıyor. Yüksek kaliteli lavanta, parfüme biraz yeşil hava katıyor. Reçineler hala hissediliyor. Baharatlar lavantaya destek veriyor ama geri plandalar. Normalde lavantayı çok sevemesem de orta kısımdaki kullanımı beğendim. Geleyim alt notalara. İşte parfüme ismini veren amber karşımıza bütün ihtişamıyla çıkıyor. Üst ve orta bölümdeki notaları unutun. Hepsi ortadan kayboluyor ve hafiften pudramsı amber sizi selamlıyor. En sevdiğim haliyle yani egzotik ve gizemli olarak verilmiş amber. En güzel sürpriz ise ambere harika bir vanilyanın eşlik etmesi. Vanilya çok şekerli verilmemiş neyse ki.

Büyük resme bakmaya çalışalım. 1988 yılında piyasa sürülmüş bir arkadaştan bahsediyoruz. 1980’li yılların sonlarındaki koku trendlerini düşündüğümüzde, onun günümüz biraz “eski” koktuğunu söyleyebiliriz. Fakat ne hikmetse Ambre Sultan ve Ambre 114 gibi iki modern sanat eserini andırıyor. Oysaki Ambre Precieux, bu iki parfümden çok daha erkene tarihleniyor. Fakat içeriğinde barındırdığı dengeli tatlılık, onu demode kılmıyor. Gördüğüm kadarıyla Ambre Precieux, kendinden sonra gelen birçok parfüme ilham olmuş. Zaten parfümseverlerin ona bu kadar büyük saygı duymalarının sebebi muhtemelen bu.

 

Müthiş bir amber parfümü Ambre Precieux. Ağır baharatlar, keskin reçineler, dozajı harika ayarlanmış lavanta ve vanilyalı, tozlu amber. O, hem olgun ve nostaljik kokarken hem de garip şekilde modern ve zamanın ötesinde. Hafiften mistik, azıcık hüzünlü, bariz şekilde nostaljik. Neredeyse doğuya ait bir iksir gibi. Hatta arabik tarafı bile var sanki. Zaten parfümün Les Parfums du Levant serisine ait olması, onun doğudan ilhamını aldığını bana düşündürtüyor. Bu yüksek kaliteli eser, tam istediğim gibi enfes bir amber kullanımına sahip.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Eğer tematik amber parfümlerine, amber kokan tütsülere ve dumansı-gizemli aromalara ilginiz varsa Ambre Precieux, olabilecek en çarpıcı eserlerden birisi. Hani bazı parfümler vardır, kullandığınızda modunuzu değiştirir, sizi farklı ruh haline büründürür. Ambre Precieux, işte bunu başarıyla gerçekleştiriyor. Onun kokusu sizi, kimi zaman tozlu Arap çöllerine, kimi zaman bedevi çadırlarında içilen nargileye, kimi zaman da Dubai’de ultra lüks bir otelin akşam yemeğinden sonra sahne alan rakkasenin, baş döndürücü dansına götürüyor.

Zaman zaman unutup, atlasam da yine bir ten-kıyafet değerlendirmesi yapayım. Tenime uyguladığım Ambre Precieux, çok derin, zengin ve enfes kokarken, kıyafet üzerinde tek düze amber kokusu haline dönüştü. Bu anlamda onun ten parfümü olduğu sonucunu çıkartabilirim kendi adıma.

Luca Turin’in kitabında klasik amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilerek oldukça beğenilmiş. Birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kalıcılığı tende fazla değil. Kıyafet üzerinde iyi sayılır. Fark edilirliği yüksek değil.

 

Şunu söylemeliyim ki gayet sağlam ve neredeyse sert sayılabilecek bir duruşu var. Genç arkadaşlara uyacağını sanmıyorum. Kullanım dönemi olarak soğuk kış günlerini isteyecektir. Kimi kaynaklarda uniseks olduğunu gördüğümde şaşırdım. Markanın kendi sitesinde erkek parfümleri kısmında yer alıyor. Zaten kokusu oldukça erkeksi. Denemeden almak iyi fikir değil.

Koku Güzelliği:10/8

13 Aralık 2015 Pazar

Tom Ford – Velvet Orchid (2014)


Tom Ford – Velvet Orchid (2014)

"Tom Ford kadın parfümünü yeniden yorumladı. Parfüm artık sadece güzel bir koku olmanın ötesinde kendinizi ifade edebileceğiniz benzersiz deneyime dönüştü. Yeni efsane parfümün içeriğini ferahlatıcı notalar, taç yaprakları, bal ve rom oluşturuyor. Black Orchid'e göre daha az odunsu ve baharatlı koku içeren Velvet Orchid, çiçeksi notaların yarattığı kontrast ile daha önce hiç olmadığı kadar tutku dolu ve kadınsı bir deneyim sunuyor.

Kadınları tanrıçalara benzeten Tom Ford, onların en derin arzularından esinlenerek Velvet Orchid'i yarattı. O, taze ve gür taç yapraklarıyla teninizi sarıyor. Siyah orkidenin cazibesi ve sımsıcak odunsu kokular ile arzularınızın doruk noktasına ulaşmanızı sağlıyor.

Velvet Orchid, mor şişe ile karşımıza çıkıyor. Comoro adası vanilyası ile aşılanmış ham süet, Güney Brezilya ormanlarından gelen fuşya orkide ve portakal çiçekleri ile buluşuyor. Böylece tek parfümde, kendine güvenen kadının asaletini, eğlenmeyi seven, neşe dolu kadının enerjisini, romantik kadının sükunetini ve Tom Ford imzalı benzersiz içerikler ile lüksü keşfetmenize olanak tanıyor."


Tom Ford'un 2014 yılı çıkışlı parfümü Velvet Orchid'in, birçok yerde rastlanabilecek afişlerinde yazan yukarıda cümleler bizim için çok tanıdık. Tabii biz uzun zamandır pazarlama cümlelerinden ziyade öze ve içeriğe bakmayı tercih ediyoruz. Ne yalan söyleyeyim, Velvet Orchid, hiç merak ettiğim parfümlerden değildi. Tom Ford'un şimdiden modern zamanların en kült parfümlerinden birisi haline gelen Black Orchid'i pek sevemediğim için, Velvet Orchid'den beklentim düşüktü. Gerek ismi, gerek şişesiyle, Black Orchid'in devam parfümlerinden olduğu izlenimini güçlü şekilde hissettiriyor Velvet Orchid.

Zaten parfümün tasarımcılarından ünlü burun Antoine Maisondieu'nun, bir söyleşisinde, yarattıkları Velvet Orchid'in, "Black Orchid'in ruhundan izler taşıdığını" söylemesini dikkate almamız gerekiyor. Hatta hiç Antoine Maisondieu'ya uzanmaya gerek yok. Tom Ford'un resmi sitesinde Velvet Orchid'in, "ikonik Black Orchid'in, baştan çıkarıcı gücü ve şehvetli ihtişamının evrim geçirmiş oryantal çiçeksi hali" olduğu söylenmiş.

Velvet Orchid'i üzerime sıktığımda kremsi turunçgillerle karşılaşıyorum. Oldukça tatlı turunçgillere, lezzetli meyveler eşlik ediyor. Bence açılışı turunçgillerden ziyade meyvemsiliğe yakın. Tatlı ve mayhoş meyveler erik, kiraz veya vişne olabilir. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısma geçildiğinde tatlı meyveler, neredeyse şekerli hale geliyor. Çiçeklerde artık devreye giriyor. Manolya, yasemin, gül, süsen (iris) ve diğerleri. Buradaki çiçekler sabunsu beyaz çiçekler gibi değil de meyvemsi kırmızı çiçekler gibi. Tabii orta bölümde biraz pudralı yapı öne çıkıyor. Orta kısım, ablası Black Orchid'i fazlasıyla andırıyor. Son kısım müthiş. Ekşimsi meyvelere hafif pudralı vanilya eşlik ediyor. Yumuşacık süet de var sanki. Alt notalar çok güzel.


Kendi sitelerindeki rom ve içki temasına tenimde fazla rastlayamasam da, ekşi kırmızı meyveler, karmaşık çiçekler ve vanilya mutlak anlamda kendisini gösteriyor. Yine kendi sitelerinde balı unutmamak gerekiyor. Parfüme tatlılığı belli oranda balın verdiği söylenebilir. "Dramatik taç yapraklar" konusunda ise fikrim yok. O da neymiş Tom Ford?

Velvet Orchid'in, başlangıcı harika, orta kısmı bana göre değil, sonları nefis. Görüleceği üzere benim açımdan en büyük sorun, parfümün en uzun süre hissedilen kısmı orta notalar. Çünkü orta kısım, Black Orchid'in neredeyse kopyası. Evet, Black Orchid'in o şekerli, iddialı ve fazlaca iç bayan çiçeklerini sevmiyorum. Ne yazık ki orta kısımda Black Orchid'in geneline hakim olan hava verilmiş Velvet Orchid'de. Tabii bu bir anlamda anlaşılabilir. Sonuçta Velvet Orchid, ablası Black Orchid'in temelleri üzerine inşa edilmiş. Ona benzemesi anlaşılabilir. Fakat Black Orchid'i bir türlü sevemeyen bünyem, Velvet Orchid'in uzun orta bölümünü de sevemedi. Onun dışında gayet başarılı bir arkadaş olduğu söylenebilir Velvet Orchid'in.

Parfümün genelindeki tatlılık, kimi zaman şekerliliğe doğru evrilirken, tam da yeni nesil kokulara öykünüyor anlaşılan. Eğer fazlaca tatlı kokuları sevmiyorsanız, Velvet Orchid'i kendinize yakın bulamayabilirsiniz. Bu anlamda çok farklı ve yeni bir yol çizmiyor kendisine. Tatlı çiçekler, tatlı meyveler ve tatlı vanilya. Biraz da pudra efekti. İşte size Velvet Orchid.


Doğal olarak Black Orchid ile kıyaslanıyor Velvet Orchid. Sanırım kendimce şöyle özetleyebilirim durumu. Black Orchid'in daha az çiçeksi ve daha meyvelisi olarak düşünebilirsiniz. Meyveler ferah değil, kremsi ve neredeyse vanilyamsı. Velvet Orchid'i tenime uyguladığımda sanki azıcık da süsen (iris) algılıyorum ya da pudramsılık öyle düşünmemi sağlıyor. Evet o, Black Orchid gibi cazibeli ve sınırlı da olsa kışkırtıcı. Fakat Black Orchid kadar hırslı değil.

Aklıma gelmişken ten-kıyafet karşılaştırması yapayım. Ten üzerinde çok daha güzel, meyvemsi, mayhoş ve vanilyalı kokarken, kıyafet üzerinde daha çiçeksi ve Black Orchid'e benzer yönde hareket etti. Bence ten üzerinde daha başarılı kokusu. Ayrıca kıyafet üzerine çok sıktığımda, aynı Black Orchid'in yaptığı gibi dayanılmaz ve ağır hal aldı. Anlaşılan Black Orchid gibi Velvet Orchid'i de fazla kullanmamak gerekiyor.

Velvet Orchid, kadın parfümü olarak lanse edildi. Muhakkak ki o, kadın kullanımına çok daha yakın. Peki erkekler de kullansa Velvet Orchid'i ne olur? Hiç bir şey olmaz. Nasıl ki Black Orchid gibi kadınsı parfümün büyük bir erkek kitle tarafından kullanıldığını ve sevildiğini biliyorsak, Velvet Orchid'de erkekler tarafından kullanılabilir. İkisi arasında seçim yapacak olsam tercihimi rahatlıkla Velvet Orchid'den yana kullanırdım. Bana göre Black Orchid'e göre daha kullanılabilir ve sevilebilir Velvet Orchid.


Parfümü dört önemli burun, Yann Vasnier, Calice Becker, Shyamala Maisondieu ve Antoine Maisondieu birlikte tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek. Sonra normale dönüyor. Black Orchid kadar saldırgan değil neyse ki. Tam bir sonbahar hatta soğuk kış mevsimi parfümü. Yaş olarak ise on sekiz yaşındaki arkadaşlara öneremeyeceğim. Şöyle yaşınız otuzlara gelsin öyle kullanın bunu bence.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

Tom Ford – Velvet Orchid (2014)

“Tom Ford kadın parfümünü yeniden yorumladı. Parfüm artık sadece güzel bir koku olmanın ötesinde kendinizi ifade edebileceğiniz benzersiz deneyime dönüştü. Yeni efsane parfümün içeriğini ferahlatıcı notalar, taç yaprakları, bal ve rom oluşturuyor. Black Orchid’e göre daha az odunsu ve baharatlı koku içeren Velvet Orchid, çiçeksi notaların yarattığı kontrast ile daha önce hiç olmadığı kadar tutku dolu ve kadınsı bir deneyim sunuyor.

Kadınları tanrıçalara benzeten Tom Ford, onların en derin arzularından esinlenerek Velvet Orchid’i yarattı. O, taze ve gür taç yapraklarıyla teninizi sarıyor. Siyah orkidenin cazibesi ve sımsıcak odunsu kokular ile arzularınızın doruk noktasına ulaşmanızı sağlıyor.

Velvet Orchid, mor şişe ile karşımıza çıkıyor. Comoro adası vanilyası ile aşılanmış ham süet, Güney Brezilya ormanlarından gelen fuşya orkide ve portakal çiçekleri ile buluşuyor. Böylece tek parfümde, kendine güvenen kadının asaletini, eğlenmeyi seven, neşe dolu kadının enerjisini, romantik kadının sükûnetini ve Tom Ford imzalı benzersiz içerikler ile lüksü keşfetmenize olanak tanıyor.”

 

Tom Ford’un 2014 yılı çıkışlı parfümü Velvet Orchid’in, birçok yerde rastlanabilecek afişlerinde yazan yukarıda cümleler bizim için çok tanıdık. Tabii biz uzun zamandır pazarlama cümlelerinden ziyade öze ve içeriğe bakmayı tercih ediyoruz. Ne yalan söyleyeyim, Velvet Orchid, hiç merak ettiğim parfümlerden değildi. Tom Ford’un şimdiden modern zamanların en kült parfümlerinden birisi haline gelen Black Orchid’i pek sevemediğim için, Velvet Orchid’den beklentim düşüktü. Gerek ismi, gerek şişesiyle, Black Orchid’in devam parfümlerinden olduğu izlenimini güçlü şekilde hissettiriyor Velvet Orchid.

Zaten parfümün tasarımcılarından ünlü burun Antoine Maisondieu’nun, bir söyleşisinde, yarattıkları Velvet Orchid’in, “Black Orchid’in ruhundan izler taşıdığını” söylemesini dikkate almamız gerekiyor. Hatta hiç Antoine Maisondieu’ya uzanmaya gerek yok. Tom Ford’un resmi sitesinde Velvet Orchid’in, “ikonik Black Orchid’in, baştan çıkarıcı gücü ve şehvetli ihtişamının evrim geçirmiş oryantal çiçeksi hali” olduğu söylenmiş.

Velvet Orchid’i üzerime sıktığımda kremsi turunçgillerle karşılaşıyorum. Oldukça tatlı turunçgillere, lezzetli meyveler eşlik ediyor. Bence açılışı turunçgillerden ziyade meyvemsiliğe yakın. Tatlı ve mayhoş meyveler erik, kiraz veya vişne olabilir. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısma geçildiğinde tatlı meyveler, neredeyse şekerli hale geliyor. Çiçeklerde artık devreye giriyor. Manolya, yasemin, gül, süsen (iris) ve diğerleri. Buradaki çiçekler sabunsu beyaz çiçekler gibi değil de meyvemsi kırmızı çiçekler gibi. Tabii orta bölümde biraz pudralı yapı öne çıkıyor. Orta kısım, ablası Black Orchid’i fazlasıyla andırıyor. Son kısım müthiş. Ekşimsi meyvelere hafif pudralı vanilya eşlik ediyor. Yumuşacık süet de var sanki. Alt notalar çok güzel.

 

Kendi sitelerindeki rom ve içki temasına tenimde fazla rastlayamasam da, ekşi kırmızı meyveler, karmaşık çiçekler ve vanilya mutlak anlamda kendisini gösteriyor. Yine kendi sitelerinde balı unutmamak gerekiyor. Parfüme tatlılığı belli oranda balın verdiği söylenebilir. “Dramatik taç yapraklar” konusunda ise fikrim yok. O da neymiş Tom Ford?

Velvet Orchid’in, başlangıcı harika, orta kısmı bana göre değil, sonları nefis. Görüleceği üzere benim açımdan en büyük sorun, parfümün en uzun süre hissedilen kısmı orta notalar. Çünkü orta kısım, Black Orchid’in neredeyse kopyası. Evet, Black Orchid’in o şekerli, iddialı ve fazlaca iç bayan çiçeklerini sevmiyorum. Ne yazık ki orta kısımda Black Orchid’in geneline hakim olan hava verilmiş Velvet Orchid’de. Tabii bu bir anlamda anlaşılabilir. Sonuçta Velvet Orchid, ablası Black Orchid’in temelleri üzerine inşa edilmiş. Ona benzemesi anlaşılabilir. Fakat Black Orchid’i bir türlü sevemeyen bünyem, Velvet Orchid’in uzun orta bölümünü de sevemedi. Onun dışında gayet başarılı bir arkadaş olduğu söylenebilir Velvet Orchid’in.

Parfümün genelindeki tatlılık, kimi zaman şekerliliğe doğru evrilirken, tam da yeni nesil kokulara öykünüyor anlaşılan. Eğer fazlaca tatlı kokuları sevmiyorsanız, Velvet Orchid’i kendinize yakın bulamayabilirsiniz. Bu anlamda çok farklı ve yeni bir yol çizmiyor kendisine. Tatlı çiçekler, tatlı meyveler ve tatlı vanilya. Biraz da pudra efekti. İşte size Velvet Orchid.

 

Doğal olarak Black Orchid ile kıyaslanıyor Velvet Orchid. Sanırım kendimce şöyle özetleyebilirim durumu. Black Orchid’in daha az çiçeksi ve daha meyvelisi olarak düşünebilirsiniz. Meyveler ferah değil, kremsi ve neredeyse vanilyamsı. Velvet Orchid’i tenime uyguladığımda sanki azıcık da süsen (iris) algılıyorum ya da pudramsılık öyle düşünmemi sağlıyor. Evet o, Black Orchid gibi cazibeli ve sınırlı da olsa kışkırtıcı. Fakat Black Orchid kadar hırslı değil.

Aklıma gelmişken ten-kıyafet karşılaştırması yapayım. Ten üzerinde çok daha güzel, meyvemsi, mayhoş ve vanilyalı kokarken, kıyafet üzerinde daha çiçeksi ve Black Orchid’e benzer yönde hareket etti. Bence ten üzerinde daha başarılı kokusu. Ayrıca kıyafet üzerine çok sıktığımda, aynı Black Orchid’in yaptığı gibi dayanılmaz ve ağır hal aldı. Anlaşılan Black Orchid gibi Velvet Orchid’i de fazla kullanmamak gerekiyor.

Velvet Orchid, kadın parfümü olarak lanse edildi. Muhakkak ki o, kadın kullanımına çok daha yakın. Peki erkekler de kullansa Velvet Orchid’i ne olur? Hiç bir şey olmaz. Nasıl ki Black Orchid gibi kadınsı parfümün büyük bir erkek kitle tarafından kullanıldığını ve sevildiğini biliyorsak, Velvet Orchid’de erkekler tarafından kullanılabilir. İkisi arasında seçim yapacak olsam tercihimi rahatlıkla Velvet Orchid’den yana kullanırdım. Bana göre Black Orchid’e göre daha kullanılabilir ve sevilebilir Velvet Orchid.

 

Parfümü dört önemli burun, Yann Vasnier, Calice Becker, Shyamala Maisondieu ve Antoine Maisondieu birlikte tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek. Sonra normale dönüyor. Black Orchid kadar saldırgan değil neyse ki. Tam bir sonbahar hatta soğuk kış mevsimi parfümü. Yaş olarak ise on sekiz yaşındaki arkadaşlara öneremeyeceğim. Şöyle yaşınız otuzlara gelsin öyle kullanın bunu bence.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

10 Aralık 2015 Perşembe

L’Artisan Parfumeur – Fou D’Absinthe (2006)


L’Artisan Parfumeur – Fou D’Absinthe (2006)

Diğer ismi "Yeşil Peri" olduğu söylenen dünyanın en sert içkisi Absent, %85'e yakın alkol oranıyla, aynı zamanda içimi en tehlikeli içki. Birçok ülkede üretimi ve satışı yasak olan Absent, yakın dönem popüler kültürde de kendisine yer buluyor. Sadece popüler kültürün değil, Oscar Wilde, Pablo Picasso, Ernest Hemingway gibi tarihe mal olmuş kişilerin bile sıkı bir Absent tutkunu olduğu söylenir. Yüksek alkol oranı sebebiyle içen kişilerde halüsinatif etki gösterdiği söylenen Absent'in, ünlü sanatçıların eserlerini yaratırken itici güç anlamında payı var mı, tam olarak bilmek mümkün değil.

Hakkında türlü efsaneler bulunan bu korkutucu içki, parfüm sektörüne tabii ki ilham verecekti. İsminde Absent olan yirmi civarında parfüm var piyasada. Fakat geçtiğimiz aylarda denediğim ve isminde Absent olmayan By Kilian parfümü A Taste Of Heaven gibi eserleri de unutmamak gerekiyor. Calice Becker'in başarılı çalışması A Taste Of Heaven'den sonra bir başka niş eserde Absent notası karşımıza çıktı. Olivia Giacobetti'nin Absent içkisinden ilhamını alan Fou D'Absinthe'i, 2006 yılında piyasaya sürüldü.

Kendi sitelerinde Fou D'Absinthe, sıcak ve soğuğun, yumuşaklığın ve baharatlılığın kontrası olarak değerlendirilmiş. Ayrıca yine resmi sitelerinde Fou D'Absinthe'in markanın en çok satan parfümlerinden birisi olduğu vurgulanmış. Anladığım kadarıyla erkekler için tasarlanmış. Parfümün açılışı keskin çam aromasıyla gerçekleşiyor. tatlılık barındırmayan kuru ağaçsılık, yüksek kaliteli ve güzel. Başlangıcı gayet başarılı. Orta kısımda yeşil ağaçsı yapı pek değişmiyor. Çam akoru, daha bir terebentin gibi kokmaya başlıyor. Orta bölümde parfüme ismini veren içki teması ortaya çıkıyor ama abartılı şekilde verilmemiş. İçkimsi yapıya kuru baharatlar ve anason destek veriyor. Evet kararsız kalıyorum bu noktada, votka mı desem anason mu desem bilemedim orta bölümdeki kısma. Çok sevemediğimi söylemem gerekiyor orta bölümü. Son bölümde o tuhaf orta nota elemanları az da olsa mevcut. Fakat asıl bombayı tütsü patlatıyor. Yüksek kaliteli tütsü, adeta çölde rastlanan vaha gibi. Harika tütsü, alt notaları zor da olsa kurtarıyor. Fakat parfümün geneli benim için hala kullanması ve sevmesi zor halde karşımda duruyor.


Fou D'Absinthe, yeşil, odunsu, içkimsi, kuru baharatlı ve sabunsu bir karışım. Genel olarak çam esanslı kremleri veya Vicks Vaporub'u hatırlatan balsamsı tuhaf bir parfüm. Bu tarz kokuları pek sevmediğimi söyleyebilirim. Babamın ben küçükken Vicks'i çokça kullanmasından ve kokusu hafızamın derinliklerine kazındığından mıdır bilemiyorum ama Fou D'Absinthe aklıma Vicks Vaporub'u getirdi. Bir parça sabunsuluk bulunan bu yeşil erkeksi iksir, benim tercih etmeyeceğim kadar rahatsız edici. Ama siz yine de es geçmeyin onu. E markanın çok satanlar listesine girdiyse vardır bir güzelliği.

Fou D'Absinthe, ten üzerinde sabunsu kokarken, kıyafet üzerinde neyse ki daha çamsı ve odunsu davranıyor. Kumaş üzerindeki halini daha tahammül edilebilir bulduğumu söylemeliyim.

Sonuç olarak muhtemelen haklılar. Fou D'Absinthe, oldukça erkeksi kokuyor. Yüksek orandaki çamsılık, aromatik otlar ve içki teması, onu kadın kullanımı için uyumsuz hale getirmeye yetiyor. Farklı ve tematik bir kokusu var. Denemeden almak için uygun olmadığını söylemek durumundayım.


Luca Turin'in kitabında Fou D'Absinthe sıkıcı ağaçsı olarak nitelenmiş. Beş üzerinden iki puan vererek beğenmediğini belli etmiş bay Turin. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Çok genç işi değil anlaşılacağı üzere. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6