
Hermes’in “Jardin” (bahçe) serisinin ilk parfümü olan Un Jardin en Mediterranee tam da iki Akdeniz kökenli insanı bir araya getirmesi açısından da ilginç. Birisi dünyaca ünlü parfümör ve Hermes’in baş parfüm tasarımcısı Jean Claude Ellena. Diğeri ise Hermes’in yine dünyaca ünlü vitrin tasarım yöneticisi Leile Menchari. Bu isim de kim diyebilirsiniz. Haklısınız. Onu dünya çapındaki Hermes mağazalarının vitrinlerinin tasarımını yapan beyin olarak tanıtabilirim size.
Aslen Tunuslu. Hermes’de 30 yıldan fazla zamandır çalışıyor. 2012 yılı itibariyle 80 yaşını aşmış olsa da hala görevinin başında. Belki hatırlayanlar olacaktır. 2009 yılında İznik çinilerini dünyaya tanıtmak amacıyla, Fransa’nın en önemli markalarının bulunduğu ünlü caddesi Faubourg Saint-Honore’da bulunan Hermes’in merkez mağazasının vitrinlerinde çiniler sergilenmişti. Böylesine önemli ve binlerce insanın, turistin ilgi odağı olduğu Hermes’in merkez mağazasındaki sunumu Leila Menchari hazırlamıştı. Yani Hermes mağazalarının vitrinlerinin tasarımları ondan soruluyor. Ve onun Tunus’un Hammamet’teki bahçesinden esinlenmiş bir parfüm Un Jardin en Mediterranee. Zaten parfümün ismini Türkçeye “Bir Akdeniz Bahçesi” olarak çevirebiliriz.
Fragrantica’da çiçeksi-akuatik olarak sınıflandırılmış. Kesinlikle çok doğru bir tanımlama. Başlangıcında sizi gerçekten bir bahçeye götürüyor. Biraz pudramsı-yağlı diyebileceğim yapraklar ile açılışı yapıyor. Azcık da turunçgiller var geri planda. Ama belli belirsiz. Üst notalarının oldukça “yeşil ve yaprağımsı” koktuğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu anlamda bana Diptyque’in Philosykos’unu hatırlattı yaprağımsılık. Fakat buradaki kullanımı biraz daha pudramsı ve kadınsı. Ve bence daha güzel. Orta kısma geçelim bakalım. Burada o yeşil yaprağımsı koku geri plana geçiyor. Bu sefer ortaya portakal çiçeği ve biraz da soğuk-serin bir etki veren nane geliyor. Yani orta notalar daha çiçeksi. Fakat kadınsılık daha az. Bu andan itibaren uniseks kullanıma yakın diyebilirim. Nane diyorum ama muhtemelen yapay bir kimyasal olan “Calone” kullanılmış. Çünkü başka akuatik parfümlerde de aynen bu hissi almışlığım olmuştu. Son kısımda ise bir akuatik parfümde çoğunlukla rastladığımız misk ve odunsu notalar var. Büyük ihtimalle sedir ağacı. Böylece de tenden ayrılıyor.
Un Jardin en Mediterranee aynı ismi gibi bir parfüm. Yani bu anlamda sunulan konsepte aykırı durmuyor. Yeşil ağaç yaprakları, portakal çiçeğinden gelen turunçgilimsi his size bir bahçede dolaştığınızı hatırlatıyor adeta. Diğer taraftan da Akdeniz temasına uygun olarak akuatik yönü de var. Onu da nanemsi ve soğuk bir kullanım ile “Calone” sağlamış gibi görünüyor. ‘Su” teması ise çok bariz kullanılmamış. Ağırlık çiçeklerde. Yani tam bir “Akdeniz kenarındaki çiçek bahçesi” imajı çiziyor kokusu.
Efendim tam da bu noktada parfümün yaratıcısı ünlü burun Ellena’nın bir söyleşisinde kendi eseri hakkında neler söylemiş bakalım:
“ Koku bir kelime ise parfüm edebiyattır. Problem kelimelerin seçimidir, onları bir araya getirip bir düzene sokmak ve çoklukla yazmak istediğiniz ifadeye varmak. Fikir mevcuttur fakat onu tamamlamak zaman alabilir. Veya bazen sadece kısacık bir sürede üç günde de olabilir. İşte, bu tam da Leile Menchari’nin Tunus Hammamet’teki bahçesinde gerçekleşmiş olandır. “Un Jardin en Mediterranee” adlı bir parfümü yaratmak durumundaydım. Kurtulmak zorunda olduğum klişeler vardı – yasemin ve portakal çiçeği- ve kendimi uykusuz gecelerde ve tereddütler içinde, boş beyaz sayfalara bakarken buldum. Bir tek Giono’nun yazısı vardı, aşina olduğum bir arkadaş, huzursuzluğa karşı bir tılsım ve yaptığım her şeyde kullandığım bir örneklem, o yardımsever bir baba gibiydi. O süreç çok rahatsız edicidir ancak bir şeyler bulmak için de gerekli, bir anlam ifade eden kokuya özgü işaret, Akdeniz’i akla getiren bir şey. O gün, genç bir kız bir bardak şampanyanın içinde, gülümseyerek incir yaprağı ezer ve aniden işte işaret oradadır. Bu koku güçlü sembolik bir işarettir ve bir anlamı vardır. İncir ağaçları bütün Akdeniz’de bulunur ve onun kokusu tüm erkekleri bir araya getirir. Gidecek bir yön bulunca, sadece anlatacak bir hikayeye ihtiyacım kalmıştı. Bir kompozitör veya bir ressam ile mukayese edildiğinde kendimi bir nevi parfüm yazarı gibi hissettim ve bu bana daha doğru gibi geldi. Koku sözlüğünde on bin molekül vardır; müzik sadece yedi nota ister, ressam üç ana üç ara renge gerek duyar.”
Bu etkileyici sözler ve düşünce şekli Ellena’nın sadece kokuları bir araya getirip parfüm yapan bir kimya teknikeri değil, aynı zamanda önemli bir entelektüel olduğunun kanıtı gibi. Hele ki söyleşinin başındaki o çok anlamlı sözü: “Koku bir kelime ise parfüm edebiyattır.”
Böylece bir parfümörün yaratım sürecinin kısa bir kesitine bakmış olduk. Kendisine verilen işi bir sanat gibi yapmanın peşinde koşan tutkulu insanların dünyası bu. Verdiği eserler ile binlerce belki de on binlerce insanın kokladığı ve mutlu olduğu parfümleri yapmanın hazzını hangimiz anlayabiliriz ki? Bir sürü kimyasal molekülü birbiri ile karıştırmak mı parfüm tasarımcılığı? Hiç sanmıyorum. Yüzden fazla farklı molekülü bir araya getirip ona bir ruh vermek de görevlerinden birisi değil mi parfüm üstadının? Televizyonlarda yayınlanan bir otomobil reklamında dediği gibi “ruhumuz olmadan aslında bizler birer makine değil miyiz?” Aynı güzel sözü parfümlere de uyarlayabilir miyiz? Ya da aklıma gelen şu hale çevirebilir miyiz: “Ruhu olmayan bir parfüm sadece kimyasal elementlerden oluşan kokulu su değil de nedir?”
Şimdi özellikle son 4-5 yıldır bu tür çiçeksi-akutik diyebileceğimiz parfümlerde bir artış görüyorum. Ana akım denilen markalarda değil de niche segmentinde var bu rekabet. Belkide bu çiçeksi-akutik kavramının oluşmasında önemli bir yere sahip oldu bu parfüm. İlgimi çeken ise Ineke – Derring-Do, Maison Francis Kurkdjian – Acqua Universalis ve Cologne Pour Le Matin, By Kilian – Water Calligraphy bu tarza yakın parfümler. Yani ana hatlarıyla uniseks çiçekler, portakal çiçeği, biraz sabunsu-pudramsılık, temiz, pürüzsüz, sakin, berrak, steril ve mis gibi doğal kokmayan parfümler. Ha tabi bir de bu kompozisyona eklenmiş “su” teması.
Özellikle niş markaların yeni parfümleri bu konsepte uygun çıkarması aklıma yeni rekabet alanının burası olacağını getiriyor. Tam da bu noktada önemli bir sorun var. O da tasarladığınız parfümün kokusunun bir çok yorumcunun dediği gibi “banyo temizleyicisi jellere, çamaşır deterjanlarına, araba kokularına veya kolonyalı mendillere benzeme olasılığı.
İyi de bu nasıl olur derseniz gayet basit. Günümüzdeki parfüm üreticileri artık çoğunlukla yapay kokular kullanıyorlar. Yani saf olarak damıtılmış bir gram gülün fiyatının ne kadar yüksek olacağını sizde tahmin edebilirsiniz. Eğer o doğal esanslar kullanılsa parfümlerin fiyatlarının 1.000-2.000 liralar seviyesinde olması gerekir. Bu da çok mantıklı olmadığından büyük kimya şirketlerinde üretilen yapay elementler parfümlerde kullanılıyor. Onların yanında doğada var olmayan ve tamamen sonradan üretilmiş “Calone, Iso E Super” gibi sentetik kokular parfümlerde maliyetleri düşürmek için sıkça kullanılıyor. Fakat işin komik tarafı “Calone” kokusu aynı zamanda kimya sanayisinde de sıkça kullanılıyor. Mesela kolonyalı mendillere güzel koku vermek için, çamaşır deterjanları kıyafetlere güzel kokular versin diyerekten kullanılıyor. Traş köpükleri, kozmetik ürünleri, saç spreyleri ve daha onlarca şeyin içinde.
Buradaki risk (sağlık anlamında değil tabiki), oluşturulan parfümün kokusunun marketlerde 2 liraya satılan kolonyalı mendillere benzeme olasılığı. Eğer dünyanın parasını verip aldığınız niche markaya ait bir çiçeksi-akuatik parfümün kokusunu, size 2 liralık bir kolonyalı mendil verebilecekse bundan daha büyük bir anlamsızlık olamaz. Haa burada demiyorum ki her çiçeksi-akuatik parfüm kolonyalı mendillere ya da çamaşır deterjanlarına benziyor. Ama Un Jardin en Mediterranee’de dikkatimi çeken orta notalarındaki o yapaylık sınırında dolaşan nane benzeri koku. Açıklanan notalarında nane görünmüyor. Muhtemelen bu hissi veren “Calone”. Nereden mi anlıyorum. Daha önceki deneyimlerimden. Mesela buradaki gibi soğuk bir his veren nanemsi ferah kullanıma Versace Pour Homme, Givenchy Pour Homme, Salvatore Ferragamo Pour Homme’u örnek verebilirim. Anlaşılan ilerleyen yıllarda daha çok karşımıza çıkacak bu tür yapay kokular.
Konumuza dönelim hemen. Un Jardin en Mediterranee’de orta notalardan itibaren hafif bir yapaylık hissediyorum. Başlangıcı ise ilginç. Hatta parfümün en güzel yeri. Çok yeşil kokuyor açılışı. Ki böyle bol yeşil kokan parfümler ilgimi çekmese de oldukça hoşuma gitti. Ama herkesin sevebileceği gibi de değil. Genel olarak uniseks kullanıma uygun çiçeksilik hakim. Kimi yorumcular erkek kullanımına daha yakın bulmuşlar. Ben pek katılamayacağım. Hem erkek hem de kadın kullanımı için uygun diyebilirim. Başlangıcından itibaren hafif bir tatlılığa sahip. Zaman zaman ayarı kaçmış gibi hissettim. Fakat parfümün hafif yapısından dolayı rahatsız edici değil.
Ferah, başlangıcı keskin, sonrasında tene yakın kalan, sonlara doğru biraz sabunsu, sakin, yumuşak, barışçı bir kokusu var. Fakat “yeşil” kokan parfümleri sevmiyorsanız pek tercih etmeyin diyebilirim. Yani denemeden almak pek iyi bir fikir değil. Bir baş yapıt olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
O zaman birde ünlü parfüm kritikçilerine bakalım neler söylemişler bu parfüm ile ilgili. Önce Chandler Burr: “ Kristal gibi parlak, temiz, şeffaf ve son derece güzel. Denizin kokusu, bir Akdeniz bahçesindeki incir ve palmiye ağaçlarının kokusuna karışmışçasına. İnsanı kendinden geçiriyor.” demiş. Ayrıca okyanus-deniz hissi veren en iyi parfümlerden birisi olarak herkese tavsiye etmiş. Luca Turin ise kokusunu “domates sapına” benzetmiş ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.
Anlaşılacağı üzere ilkbahar-yaz kullanımına daha uygun. Belki ılık sonbahar günleri için de olabilir. Ama kış mevsiminde pek iyi sonuç vermeyebilir.
Koku Güzelliği:10/7
Performans olarak un jardin sur le nilmi mediterraneemi ?
Nil daha iyi diyebilirim.
Jardin serisi içinde kullanmaktan en çok keyif aldığım parfüm Un Jardin En Méditerranée oldu. Sıradan değil. Kendine özgülüğü yakalayabilmiş, pozitif duygular uyandıran ama bir başyapıt olmaktan da uzak mütevazı hatta sevimli bir parfüm. Tatlı, ferah bir esintinin olduğu bir yaz günü, denizden çıkıp duş almadan, tuzlu su henüz üzerinizdeyken ve akşamüstü güneşi tatlı tatlı teninizi yakıyorken bahçeye dalıp değişik ot baharatlar topladıktan sonra elinizde kalan koku gibi. Bu açıdan, domates sapı benzetmesi çok da alakasız sayılmaz 🙂 Ben yazıda belirtildiği gibi rahatsız edici bir yapaylık hissetmedim. İlkbahar-yaz aylarında, sıradan ve birbirinin kopyası bıktırıcı, kişiliksiz sucul / meyveli parfümler yerine tercih edilebilecek alternatiflerden biri ancak bir saat gibi kısa bir süre sonra adeta aniden kayboluyor. Farkedilirliği devam ettiği sürece etraftan hep güzel tepkiler alıyorum. Geçen yaz, aceleyle metro girişindeki merdivenlerden aşağı inerken, hiç tanımadığım ve çocuğum yaşındaki üç kız, yanlarından hızlıca geçtikten sonra arkamdan "çok güzel kokuyorsun" diye seslenmişlerdi. Bende yarattığı pozitif duyguları uzun sürdürebilmek için sıkça tazelemem gerekiyor, o yüzden de ne yazık ki çabuk tükeniyor.
slm parfüm merakı..hermes terre hermes refil i denediniz mi
Refil diye ayrı bir parfüm bulunmuyor. Refill dedikleri aynı parfümün yedek şişesi. Yani ikisi de aynı parfüm.
raşitcim merhabalar ,
boucheron jaipur u test ettim, edp homme olanını huzur veren bir kokusu var edt olanı nasıl dahamı agresif, bi aydınlat beni bakıyım
Merhabalar spritual,
Jaipur Homme'un EDT'sini denedim sadece. EDP olanını denemedim. Ama herkes EDP olanını öneriyor. EDT hiç saldırgan değil. Çok yumuşak ve biraz pudramsı vanilya hakimiyetinde.
Nerden buldun yahu Jaipur'un EDP'sini de denedin?
Koku iyi,hafif ,güzel ,kalıcılık sıfır, farkedilirlik birinin burnuna kendinizi sokmassanız eğer farkedilme ihtimali yok .
sevgili parfümmerakı jazz yorumunuzu halen bekliyoruz :))
Önümüzdeki hafta Jazz yazısı geliyor. Azzz sonraaa :))
Ne olursa olsun bekarlık sultanlıktır 🙂 Hem gömlek ütülemeye bayılırım.
Gucci – Envy For Men çok güzeldir bu arada. Gucci neden üretimini sonlandırmak gibi saçma sapan bir iş yaptı anlamak güç.
Cacharel biraz keskin ve bu mevsimin parfümü olmadığını düşündürtüyor bana. Yoksa hazırda duruyor karşımda :)) Havaların biraz serinlemesini bekliyorum. Burada havalar hala 30 derecenin üzerinde.
Ayrıca evde ütüleri senin yaptığını da öğrenmiş olduk. Ama üzülme durumumuz aynı :))
Ancak kapağı ile dengelenmiş Adsız 🙂 Üstelik şişesi de böyle basit değil. Daha ilgi çekici.
Parfüm Merakı, sık sık girdiğim için denk gelmiş demek ki… Cacharel Pour Homme inceler misin? Eskilerin sağlam kokularından. Üstelik zamk gibi mübarek. Şuna inan, gömleğim yıkandı, kurudu. Ütü yaparken burnuma Cacharel geliyordu. Yani o derece kalıcı 🙂 Fark edilirliği çok güçlü. İziniz kalıyor resmen. Ancak biraz eski bir koku işte. Kışın koyu renk takım elbise giymişsem tıraş sonrası kullanıyorum. 10 dakika sonra harika bir koku sizlerle.
modern talking bilmiyorum gucci envy kullandın mı ama oda açık yeşil renk 🙂 ki envy süper demek isterim kendimce
Parfüm şişesinde yeşil renk bende uçucu, hafif, sıradan koku hissi uyandırıyor nedense. Mesela bu parfümü rafta görsem elime bile almam. Koyu renk şişeler her zaman daha ilginç gelir bana.
Modern bu ne hız böyle. Daha 5 dakika önce yükledim konuyu :))
Sen söyleyince aklıma geldi. Kalıcılığı ortalama oldu. Farkedilirliği zayıf diyebilirim.
Koyu renk şişeleri seviyorsan Salvador Dali Pour Homme tam sana göre. Simsiyah bir şişesi var. Kokusu da çok karanlık ve tuhaf.
selamlar,
salvador dali karanlık derken arpage yada rive gouche tarzındamı??parfüm merakı ben arpage ve rıve gouche gibi karanlık gizemli kokuları seviyorum varmı tavsiyen??
Lanvin – Arpege bence hiç de karanlık bir kokuya sahip değil. Rive Gauche'ye ise lavanta kullanımı dışında hiç benzemiyor.
Salvador Dali Pour Homme daha çok karanlık ve ıssız bir sokakta yürürken üzerinize giydiğiniz deri ceketin sizi hafiften ürperten kokusuna benziyor.
Eski kafa bir deri kullanımı söz konusu. Oldukça riskli bir kokusu var. Denemeden almanızı tavsiye etmem.