
La Pluie. Fransızca. Türkçeye yağmur olarak çeviriliyor anladığım kadarıyla. Bir parfüme yağmur ismini vermek… Oysa yağmuru hep kız ismi olarak düşünürdüm. Yada hafiften yağarken altında yürümekten büyük zevk aldığım mucizevi doğa olayı. Bize yağmurun oluşması ile anlatılan şeyler ne kadar da basit oysaki. Bulutlar toplanırlar ve belli yoğunluğa ulaşınca, yer çekiminin de etkisiyle dünyamıza düşerler. İyi de her şey bundan ibaret mi?
Yağmurun yağması ile ilgili beni en çok sarsan ifadelere kutsal kitabımızda rastlıyorum genellikle. Yağmurun sadece yukarıdan düşen sudan ibaret olmadığı, bu sayede her türlü bitkinin beslendiği ve insan yaşamının en önemli döngüsünü oluşturduğu pek aklımıza gelmez çoğu zaman. Bolca yağdığında kaçmaktan başka nasıl bir ilişkimiz var yağmurla? İbret alıp düşünmemiz gereken o kadar mucize var ki etrafımızda. Fakat insanoğlunun daha önemli öncelikleri var. Mesela arabasını üç senede bir yenilemeye çalışmak, banka hesabındaki paralara yenisini eklemek, yeni aldığı evini arkadaşlarına böbürlenerek göstermek gibi. Ne kadar da önemli şeyler değil mi?
Oysa bir yağmur damlası kadar masum ve basit olabilsek. Aynı yeni doğmuş bebekler gibi. Etrafa gülücükler saçan o mikro insanlar nasıl da mutluluk kaynağı oluyor milyonlarca çiftin. Bebeklerin ve çocukların bu kadar çok sevilmelerinin sebebi belki de onlardaki saflık, bozulmamışlık ve dürüstlüğün hiç bir yetişkinde olmamasıdır acaba? Biliyoruz ki o çocuklar büyüyünce aynı bizim gibi bencil, iki yüzlü, çıkarcı ve kolay yalan söyleyebilen insanlara dönüşecekler. Ne yaparlarsa yapsınlar bu sarmaldan çıkamayacaklar. Önlerindeki örnek bu. Başka yolları yok. Dünya böyle. Şehirler böyle. Kasabalar böyle. Köyler böyle. Bu karşı konulamaz bir çürüme süreci. Ve insan bu yoldan geçmek zorunda anlaşılan. Belki de kurtuluşa ulaşmanın tek yolu bu. Ömrümüz yettiğince yaşayıp, göreceğiz.
Konu buraya bir yağmur damlasından geldi sanırım. Yağmurun benim zihnimde çağrıştırdığı anlam saflık. İngiliz niş parfüm evi Miller Harris’in La Pluie isimli eseri bakalım zihnimdeki imgeler ile örtüşecek mi? Yoksa ilk tanışmalarında birbirinden hoşlanamayan iki yetişkin gibi mi ayrılacağız?
Kasırga öncesi toplanan koyu renk yağmur bulutlarından ilhamını almış La Pluie. Kendi sitelerinde çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Açılışında hafif tatlımsı kremsi çiçekler var sanki. Biraz da turunçgiller. Fakat beyaz kremsi çiçekler daha baskın. Aldehitler olabilir mi? Yine ilginç bir Miller Harris başlangıcı. Açıklanan üst notalarında farklı olarak buğday var. Yoksa bu ilginç kremsi çiçeksilik buğdaydan mı geliyor? Yada hayvansal kirli misk mi? Neyse devam edelim. Orta kısma geçildiğinde daha anlaşılabilir hale geliyor. Kremsi beyaz çiçekler daha etkin hale geliyor. Hafif tatlımsı çiçekler çok yumuşak ve sakin. Biraz da yeşil çiçekler hissediyorum arada. Hatta vanilya bile var anladığım kadarıyla. belki de bir parça hindistan cevizi. Orta kısmı sevdim. Sonlarda ise vanilyanın oranı artıyor. Buradaki kremsi vanilya çok güzel. Fakat vanilyaya eklenen sıradan odunsu notalar dikkat çekiyor. Her ne kadar çok gerilerden gelse de yine de dikkatli burunları sıkıntıya sokabilir. Böylece de tenden ayrılıyor.
La Pluie, anladığım kadarıyla çiçeksi bir parfüm. Fakat o bildiğiniz kadınsı ve bol pudralı gibi değil. Çok kremsi, vanilyamsı, modern, yumuşak ve pamuk gibi bir çiçeksilik. Bazı kadın deodorantlarını hatırlatıyor. Fakat onlar kadar ucuz ve basit değil. Gayet kaliteli ve rafine diyebilirim.
Başlangıcını biraz anlaması ve sevmesi zor buldum. Ara ara ortaya çıkan yeşil çiçekleri de pek sevemedim. Ayrıca çok fazla değişmiyor ve düz çizgide ilerliyor. Fakat parfümün ana aksını oluşturan vanilyamsı çiçekleri gayet güzel buldum. Oldukça da sevdim.
La Pluie, biraz kafamı karıştırdı. Onu zihnimde birbirine benzemez şeylere benzettim. Mesela hindistan cevizli güneş kremleri, ocağın üzerinde kaynayan süt, bebek kokusu ve kadınların makyaj malzemelerinin o yağlı kokusu. Sanki hepsinden bir parça var. Onun kokusunu bir renge benzetin deseler kesinlikle beyaz derdim.
Üst notalarındaki o ilginç kokunun ne olduğunu düşünürken aklıma markanın diğer parfümü Feuilles de Tabac aklıma geldi. Benzer tarafları olmasa da iki parfümün başlangıcı pek alışılmış değil. Acaba Miller Harris parfümlerinin karakteristiği mi çarpıcı üst notalar? Bilemiyorum.
Parfümümüz kadın tarafına daha yakın gibi duruyor. Zaten bazı kaynaklarda kadın parfümü olarak listelenmiş. Fakat bence bir erkek de kullanabilir. Öyle yoğun kadınsılık barındırmıyor. Bazı yorumcuların “yaşlı kadın parfümü” eleştirilerine anlam veremedim. Evet genç arkadaşları hedeflemiyor belki kokusu ama babaanne kokusu da değil gördüğüm kadarıyla.
Çiçeksiliğe ve aldehitlere modern bir yorum getirmiş La Pluie. Pürüzsüz sayılabilecek yapısı memnun edici. Bir çok yeni nesil parfümde olduğu gibi tatlılık barındırmıyor. Neyse ki çok abartılı kullanılmamış tatlılık. Tam ayarında diyebilirim.
La Pluie zaman zaman incir temalı kokuları hatırlattı bana. Diptyque’in sevilen parfümü Philosykos’daki gibi bir sütsülük algıladım. Hafiften de benzettim birbirine iki parfümü. Umarım yanılmıyorumdur.
Küçük bir not daha ekleyeyim. 2012 yılında Cosmopolitan dergisi tarafından “En iyi niş parfüm” ödülüne layık görülmüş.
La Pluie, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. İsminin yağmur olmasından dolayı hüzünlü, depresif, sonbahara uygun bir parfüm bekliyordum. Göründüğü gibi değilmiş. İlkbahar-yaz kullanımına daha yakın geldi bana. Soğuk günlerde ise nasıl tepki vereceğini denemek lazım.
Koku Güzelliği:10/8
La pluie yi çok severek aldım, hatta ilk anda beni çarptı diyebilirim. fakat kalıcılığı konusunda başarılı olmadığını söylemek zorundayım 🙁
erkek kullanıma uygun mu?
Kadın kullanımına biraz daha yakın olsa da erkekler içinde olabilir bence. Yine de denemek lazım almadan önce.
teşekkürler cevabın için
sevgili parfümmerakı davidoff the game i yorumlar mısınız?
La pluie'yü bende çok seviyorum. Son zamanlarda favorilerim arasında. L'air de Rien'i de denemenizi öneririm..
La Pluie harika bir parfüm olmasa da gayet güzel ve sevilebilir yapıda. Benzer olarak Amouage – Opus III'ü önerebilirim. La Pluie'den daha rafine ve dolgun.
L'air de Rien elimde var diye hatırlıyorum. Önümüzdeki haftalarda yazacağım onu da.