
Schubert’in Ave Maria’sının insanın içine işleyen ezgilerini dinlerken buluyorum kendimi. Katolik kilisesinin önemli dualarından olan Ave Maria, her ne kadar İsa peygamberin annesi Meryem’e selam niteliği taşısa da, içimde bir yerlere dokunuyor. Müziğin evrenselliği böyle bir şey olsa gerek. Her şeyin üzerine çıkıp, dünyanın berbat halini geride bırakıp, göğün üstünden aşağıya bakıp, kendinizi büyülü bir sopranonun çıkardığı ses titreşimlerime teslim etmek.
Ilık sayılabilecek kasım ayının ilk haftasında, odayı dolduran Ave Maria’nın eşliğinde pencereden dışarı baktığımda gördüğüm masmavi harika bir gökyüzü ve etrafa özensizce dağılmış hissi veren pamuk gibi bulutlar. Sonbaharın hüznünü hatırlatan sararmış yapraklar, ısıtmayan güneş… Serin esen rüzgara ve göç eden kuşlara bakıp, doğanın ne kadar muhteşem olduğunu bir kez daha anlıyorum. İnsan gibi vahşi, bencil, zalim bir yaratık, bu tertemiz, masum, el değmemiş doğaya yakışıyor mu emin değilim.
Pencerenin kenarında durup sonbaharın gelişini ve gökyüzünü seyrederken, üzerimden yayılan kokuya ilgisiz kalamıyorum. Parfümlerin güzel kokulu dünyasının en sevilen niş markalarından birisi olan Maitre Parfumeur et Gantier’in Route du Vetiver’ine ilgimi kaydırıyorum. Jean Laporte’un bu sihirli markası, 1980’li yılların sonlarından itibaren o egzotik kırmızı şişeleriyle birçok parfüm severin hayallerini süslemişti büyük ihtimalle. Benim de ara ara yer verdiğim Maitre Parfumeur et Gantier’nin, sevilen parfümlerinden Route du Vetiver, isminden anlaşılacağı üzere vetiveri merkeze almış.
Parfümün açılışı kirli ve karanlık sayılabilecek yapıyla gerçekleşiyor. İlk dakikalardan itibaren vetiver ve kuru deri kendisini gösteriyor. Açılışta ve orta kısmın bir bölümünde devam eden bu birliktelik orta kısımda kademeli olarak azalıyor. Orta notalarda deri epey geri çekiliyor ve karşımıza köksü, yeşil ve duru vetiver çıkıyor. Oldukça kaliteli bu kısım, vetiver severleri kalbinden vuracağa benziyor. Azıcık tütsü de mi var acaba? Neden olmasın. Son bölümde köksü yeşil vetiver devam ediyor. Büyük değişim yok kapanışta.
Değişim demişken, asıl değişim, üst notalarla orta kısım arasında gerçekleşiyor. Başlangıçtaki kirli, azıcık hayvansal plastiğimsi deriyi kimi kullanıcılar gübreye benzetmişler ki olabilir. Açılışı benim için fazla kirli ve zor. Karanlık ve sert açılıştan sonra orta bölümde tek düze yüksek kaliteli yeşil, ıslak köksü vetiver üzerinden devam ediyor Route du Vetiver. Orta ve alt notalar hemen hemen aynı. Parfümün en dikkat çeken kısmı başlangıcı. Ayrıca çoğu kişinin bahsettiği siyah frenk üzümü bence baskın değil. Zaten parfümün reformülasyon geçirdiğinden bahsediliyor. Belki de bu kısım biraz törpülenmiştir reformülasyonda.
1988 çıkışlı bir parfüm kullandığımın farkındayım ama hiç de nostaljik değil kokusu. Tatlılığın az olduğu, erkeksiliğin fazlaca hissedildiği Route du Vetiver’in açılışı dışında zor ve itici tarafı yok. Orta ve alt kısım, vetiver severler için adeta biçilmiş kaftan. Tabii başlangıcına tahammül edebilirseniz.
Açılışını hafiften Encre Noire’e benzettiğim Route du Vetiver, Encre Noire kadar karanlık ve mürekkebimsi değil. Orta bölümden itibaren köksü ve rutubetli vetiver, tam olması gerektiği gibi. Parfümde kullanılan yüksek kaliteli vetiver, Maitre Parfumeur et Gantier’nin ismine yakışacak nitelikte. Vetiver parfümleriyle aram çok iyi olmadığı için sadece beğendim Route du Vetiver’i. Bir türlü aşık olamadım.
Eğer sıkı bir vetiver koleksiyoncusu iseniz, Route du Vetiver dolabınızda bulunsa fena olmaz. Gerçi performans anlamında harikalar yaratmıyor. Kalıcılığı bir EDT için iyi ama etrafa yayılımı yüksek değil. Kokusunun tasarımını Jean-Paul Millet Lage yapmış. İlkbahar-sonbahar kullanımına uyacak gibi.
Koku Güzelliği:10/6
Merhaba Raşit bey ben Christian dior kullanıcısıyım, ama ekonomik durumdan dolayı yeni alacağım parfüm 100-200 lira arası olacak guerlain l instant gibi dior homme gibi bir parfüm arıyorum yardımcı olabilirseniz sevinirim teşekkürler.(yaşım 23 ve kalıcı olması önemli)
Selamlar, parfüm önerisi veremiyorum ne yazık ki fakat bahsettiğiniz fiyata Dior Homme kalitesinde veya benzerinde parfüm bulmak zor gibi.
Açılış evresindeki, Etro Vetiver’i hatırlatan ama ondan daha kullanılabilir bulduğum kirli ve karanlık yapı benim çok hoşuma gitti. Bu havanın, bıktırmadan tadında bırakılıp yavaş yavaş parfümün aydınlık yüzünün ortaya çıktığı orta bölümü de oldukça sevdim. Ancak daha sonra pek bir değişim içermemesi ve farkedilirliğin biraz erken düşmesi parfümü bütününde çok sevmemi engelledi. Karakteri ve potansiyeli olan ama bunları tam anlamıyla kullanamayan, güzel fakat mükemmel olamayan bir parfüm izlenimi bıraktı bende. Bildiğim kadarıyla MP&G parfümleri 2011’de bir reformülasyon geçirdi. Muhtemelen reformülasyon öncesi versiyonu biraz daha etkileyicidir.