31 Mayıs 2015 Pazar
28 Mayıs 2015 Perşembe
Histoires de Parfums – 1904 (2014)
Histoires de
Parfums – 1904 (2014)
Bu
öyle bir hikaye ki sanayi devrimi sonrası modern zamanların en tutkulu ve
acıklı aşklarından birisini anlatır. Muhtemelen sadece opera sanatı, bir
kadının aşkını ancak bu kadar etkileyici ve sarsıcı verebilir.
Dünya
opera sanatının en önemli eserlerinden birisi olarak kabul ediliyor
"Madame Butterfly". Konusu Japonya'nın Nagazaki kentinde geçen
operanın, kadın kahramanı Ço-Ço-San'ın (Butterfly) bir Amerikalı subay olan
Pinkerton'a aşık olmasıyla başlar. Farklı bir kültürden gelen Amerikalı için
ailesini, sevdiklerini hatta dinini bile değiştirmeyi göze alır. Fakat
Pinkerton'un ülkesine dönüp, başka bir kadınla evlenmesi ve yıllar sonra
Japonya'ya gelip, Ço-Ço-San'ı ziyaret etmesiyle gelişmeler trajik hale döner.
Yıllardır aşkla beklediği erkeğin başka kadınla evlenmesini kabullenemeyen
Ço-Ço-San, Japonya'ların geleneksel intihar şekli harakiri ile hayatını sona
erdirir. Kadın, aşkı için ölümü seçmiştir.
Madame
Butterfly operası, 1900'lü yılların başlarında gösterime girdiği her yerde
büyük beğeni kazandı. Birçok ünlü yapımcı da yakın tarihe kadar hala Madame Butterfly
operasını sahneye koymuş. Bunların muhtemelen en meşhuru Puccini'nin 1904
yılındaki Madame Butterfly gösterimiydi. Prömiyerini 1904 yılında İtalya'da yapan
Puccini'nin Madame Butterfly'ı, 2014 yılında Fransa merkezli niş parfüm evi
Histoires de Parfums'e ilham verdi. İsmini ilk gösterim yılı olan 1904'ten alan
parfüm, Histoires de Parfums'un "Opera" serisinin beş parfümünden
birisi. Serinin beş parfümü de kadın kullanımına uygun olarak verilmiş.
Kendi
sitelerinde 1904, çiçeksi pudralı olarak sınıflandırılmış. "Madame
Butterfly'ın narin kadınsılığını kucaklayan pudralı çiçeksilikten"
bahsedilmiş. 1904'ün açılışı kremsi turunçgillerle gerçekleşiyor. Ferah olmayan
mandalina başlangıçta kendisini şöyle bir gösteriyor ama etkisi kısa sürüyor.
Orta bölümde parfümün gerçek karakteri kendisini gösteriyor. Bütün heybetiyle
süsen (iris) ortaya çıkıyor. Tozlu ve nostaljik verilmiş süsen çiçeği, kokuyu
kadınsı tarafa çekiyor. Pudralı yapı orta bölümde süsen çiçeğine eşlik ediyor.
Abartılı verilmemiş pudra hiç de fena değil. Orta bölüm, parfümün en başarılı
kısmı bence. Geleyim son bölüme. Bazı Histoires de Parfums kokularında
rastladığım alt notaların vasatlığı sorunu, 1904'te de karşıma çıkıyor. Sıkıcı
bir misk, yapaylık sınırındaki tatlımsı sedir ağacı ile hiç de ilginç kapanış yapmıyor.
Son bölümü beğenmedim.
1904,
kendi sitelerindeki kadınsılık vurgusu konusunda haklı sayılabilir. Orta
bölümden itibaren çiçeksi yapıya bürünüyor. Süsen her zaman çok etkin.
Sabunsu-pudralı verilmiş süsen, erkeksilikten uzak. Çok modern kokusu olmaması
fakat henüz piyasa sürüleli bir yıl olması, onun ilhamını aldığı 1900'lü yılların
tozlu opera sahnesini zihnimizde canlandırmaya çalıştırttığını düşünebiliriz.
Yumuşak
ve sakin bir parfüm 1904. Zaten süsen çiçeğinin baskın olduğu parfümler
genellikle çok saldırgan ya da çıkıntılı olmuyor. 1904, basit sayılabilecek
yapıya sahip. Üst-orta-alt notalar dikkatli koklanırsa, geçişler anlaşılabiliyor
fakat çok derin ve detaylı değil. Nostaljik formu, üst yaş gurubu kadınları
hedeflediği izlenimini veriyor. Canlı, heyecanlı, kıpır kıpır meyveli-şekerli
genç kız kokusu değil.
1904
hangi parfüme benziyor diye düşünürken ampul yandı. Yine Histoires de
Parfums'un bir başka süsen temalı kokusu 1889'u anımsattı bana. 1904, daha
basit ve daha az yağlı/makyaj malzemesi gibi kokuyor. Biraz daha ferah
sayılabilir 1904. Yine de ilkbahar-yaz mevsimi için kullanmak iyi fikir olmayabilir
1904'ü. Sonbaharın hüzünlü serin günlerine çok daha yakışacaktır.
Kendi
sitelerinde net bilgi olmasa da Opera serisinin Pure Parfum konsantrasyonunda
olduğu karşıma çıktı farklı yerlerde. Dolayısıyla 1904'te muhtemelen Pure Parfum
formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği fena değil. Oldukça yüksek fiyatına
istinaden (kendi sitelerinde 60 ml.si 380 Euro) denemeden almanın iyi fikir
olmadığını söyleyebilirim.
Koku
Güzelliği:10/7
25 Mayıs 2015 Pazartesi
Versace – Versace Man Eau Fraiche (2006)
Versace –
Versace Man Eau Fraiche (2006)
Erkek
giyim, iç giyim, plaj kıyafetleri, ayakkabılar, aksesuar, kemer, kravat, küçük
deri ürünleri, çantalar, mücevher, saatler, güneş gözlükleri ve sondan birinci
sırada parfümler. İşte size Versace'in resmi internet sitesinin erkek bölümünün
ürün çeşitleri.
Ürün
gamını böylesine çeşitli tutan Versace için parfümler ne kadar önem arz ediyor
bilemeyiz. Fakat gördüğümüz kadarıyla parfümlerine büyük yatırım yapmaya pek
istekli değiller. Gerçi son yıllardaki Eros hamlesiyle tatlı baharatlı piyasa
kokusu payına göz dikmiş görünüyorlar. Oysaki L'Homme gibi müthiş bir klasiği,
Versace Man gibi sevilen bir erkeksi kokuyu ve daha birçok esaslı parfümünün
üretimini sonlandırarak, hepimizde hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor.
Gördüğüm kadarıyla kadın parfümlerine daha ağırlık vermişe benziyorlar. Erkek
parfümlerinin pabucunu neden dama atıyorsunuz Versace ailesi?
Yukarıda
da bahsettiğim gibi Versace'in beğenilen erkek parfümlerinden olan Versace
Man'in üretiminin bitirilmesi çoğumuzu şaşırtsa da, bu parfümün 2006 yılında
Eau Fraiche versiyonunun çıkacağı ve abisi Versace Man'dan daha başarılı
olabileceğini söyleseler sanırım inanmazdım. İsminden de anlaşılacağı üzere Eau
Fraiche, ferah bir parfüm olarak tasarlanmış. Özellikle yurt dışı merkezli
parfüm platformlarında ismi çok sık geçen ve bolca övgüler alan Eau Fraiche'yi
uzun zamandır merak ediyordum. Ve nihayet kendisini kullanma şansına eriştim.
Bakalım abartılan bir parfüm mü yoksa gerçekten de başarılı bir Versace kokusu
mu?
Kendi
sitelerinde parfümün karambola (yıldız meyvesi) isimli bir meyveyle açılışının
gerçekleştiği vurgulanmış. Ağırlıklı olarak Güney Asya'da yetişen bu tropikal
meyveyi ne yedim ne de kokusunu biliyorum. Parfümün başlangıcı lezzetli
meyvelerle gerçekleşiyor. Karambola meyvesinin açılışa ne kadar etkisi var
kestiremiyorum. Siz kavuna benzeyen başlangıç düşünün. Tatlı ve leziz. Limon,
başlangıçta ekşi ve modern olarak kullanılmış. Üst notaları güzel Eau
Fraiche'in. Orta kısma geçildiğinde meyveli yapı devam ediyor. Meyvelere
yumuşak ve ferah baharatlar eşlik ediyor. Kakule, bu tür parfümlerde ara ara
kullanılıyor. Burada da meyveli olarak verilmiş ve iyi de olmuş. Orta kısımda
akuatik tarafa kayan yapı ortaya çıkıyor. Bu andan itibaren meyveli bir akuatik
olarak yoluna devam ediyor. Fakat başlangıcı kadar güzel ve leziz değil. Biraz
sıradan verilmiş akuatik kısım, ortalama bir yeni nesil yaz kokusu kıvamında.
Son bölümde ferah odunsu notalar mevcut. Yine çok bilinen klasik bir ferah
kapanışa sahip. Tatlımsı sedir ağacına hala az da olsa meyvemsiler eşlik
ediyor. Şaşırtıcı ve farklı değil alt notalar.
Eau
Fraiche, ismine ve konseptine binaen ferah, serin, sucul, hafif, canlı, meyveli
ve baharatlı. Yumuşacık lezzetli tatlı tropikal meyvelerin ve limonun uyumu
görülmeye değer. Neşeli ve doğal başlangıç çoğu kişinin rahatlıkla sevebileceği
gibi kurgulanmış. Orta bölümde sucul tarafa doğru kayan ana yapı, birçok vasat
akuatikte gördüğümüz gibi yapaylık sınırında. Meyveli yapı, sucul kısma eşlik
ediyor. Üst notaları kadar etkileyici değil orta bölüm. Avon'un bir parfümü
vardı Blue Rush isimli. Ona benziyor sanki orta kısmı. Sonlardaki yumuşak sedir
ağacı, gayet standart bir ana akım kokusundaki gibi.
Başlangıçtaki
tropikal meyvelere bakıp da onun tropik adalardaki içki kokteylleri konseptine
uygun olduğunu sanmayın. Eau Fraiche, yosunlu deniz gibi de kokmuyor. O daha
çok meyveli, azıcık sabunsu, ferah bir aromatik. Evet sanırım doğru kelime
aromatik. Meyve aroması, soğuk su aroması, klor aroması, baharat aroması,
odunsu aroma ve hepsinin birleşiminden meydana gelen basit, ortalama, genel
beğeniye uygun, vasat kalitede bir arkadaş Eau Fraiche.
Eğer
Light Blue Pour Homme, Chrome gibi parfümleri seviyorsanız denemenizde fayda
var. Günlük kullanıma rahatlıkla uyacak, spor ve rahat kıyafetlerle
sırıtmayacak, genç işi, fark yaratmayacak, uzun süreli kullanımda sıkıcı
olabilecek, etraftan güzel övgüler alabileceğiniz, amacı belli ve sınırlı ama
işini iyi yapan bir delikanlı Eau Fraiche. Üst yaş grupları için pek uygun
olmasa da, arkadaşınıza hediye etmek için fena seçenek değil. Hele ki çok uygun
fiyatlarını düşünürsek, ulaşması kolay bir eser olarak düşünülebilir.
Luca
Turin'in kitabında gıcırtılı turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden
bir puan verilerek en kötü parfümler arasında gösterilmiş.
Kalıcılığı
bir EDT'ye göre normal. Fark edilirliği başlarda iyi ama orta kısımda
performansı düşüyor. İlkbahar-yaz kullanımına daha yakın görünüyor. Parfümün
tasarımına sektörün tanınmış isimlerinden Olivier Cresp imza atmış.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/6
22 Mayıs 2015 Cuma
Penhaligon’s – Blenheim Bouquet (1902)
Penhaligon’s –
Blenheim Bouquet (1902)
İspanya
Kralı II. Carlos'un, 1700 yılında ölmesi, Avrupa kıtasının kısa süre içinde
karışmasına sebep olacaktı. Dönemin en büyük sömürgelerine sahip devleti
İspanya'da yönetim boşluğu oluşacağını düşünen diğer Avrupa devletleri,
İspanya'nın elinden sömürge ülkeleri alabilmek için kısa sürede birbirleriyle
savaşmaya başladılar. 1700'de başlayan ve ismi İspanya Veraset Savaşı olarak
tarihe geçen savaşlar, 1715 yılına kadar devam etti. Avrupa'daki bir çok devletin
katıldığı savaşa bazı sömürge devletlerin de katılmasıyla dünya savaşı halini
aldı adeta İspanya Veraset Savaşı.
Bu
büyük savaşta bazı devletler işbirliği yaparak güçlerini birleştirdiler.
İngiltere, Avusturya Hollanda ve Roma İmparatorluğu, güçlü bir orduyla
Fransız-Bavyera ordusuna karşı savaştı. 1704 yılında Tuna'nın kıyısında
gerçekleşen savaşta Fransızlar ağır bir yenilgi aldılar ve Avrupa'nın süper
gücü olma vasıflarını kaybettiler. Bu savaşın Avrupa tarihi açısından çok
önemli siyasi ve ekonomik sonuçları olmuştu.
Tarihe
Blenheim Savaşı olarak geçen bu hadisenin sadece siyasi sonuçları olmamıştı.
Savaşı kazanan ordunun komutanı Marlborough Dükü, bu başarısının ardından
İngiltere tarafından ödüllendirilmek istendi. İngiltere'de Oxford’un kuzeybatısındaki
Woodstock bölgesinde, Marlborough Dükü için saray yaptırılmasına karar verildi.
Üç hektar genişliğindeki araziye yapılan saraya Blenheim adı verildi. Yapım
aşamasında İngiltere meclisinin çok masraflı olduğu için tepki göstermesi ve
mimarının sarayın inşaatı devam ederken görevinden alınması gibi aksilikleri
saymazsak, çok gösterişli bir yapı ortaya çıkmıştı. Müthiş bahçe düzenlemesi ve
farklı mimari tarzların (barok, neogotik ve neoklasik) birleşiminden oluşan
saray kompleksi, bugün İngiltere'nin tarihi ve kültürü açısından büyük önem
taşıyor. Artık müze olarak sergilenen Blenheim Sarayı, turist kafilelerine ve
konserlere ev sahipliği yapıyor.
İngiltere'nin
bu önemli sarayı, 1902 yılında yine bir İngiliz olan ve kolonya-parfüm
üreticisi Walter Penhaligons'a ilham verdi. Yeni parfümünün ismini Blenheim
Bouquet koyarak, bir anlamda bu tarihi saraya saygı duruşunda bulundu. Böylece
Penhaligon's markasının çok uzun yıllardır en çok satan erkek parfümüne imza
attı. Kendi sitelerinde Blenheim Bouquet'i "Penhaligons'un kahramanı"
olarak nitelemeleri dikkat çekici. Dediklerine göre hala markanın en popüler
parfümüymüş Blenheim Bouquet. Zaten yine kendileri onu "zamansız bir
klasik" olarak görmekteler. Evet değerli dostlar karşımızda 113 yıllık bir
anıt var. Ve hala çok popüler, hala çok satıyor ve hala çok seviliyor.
Çok
uzun zaman önce kullanmıştım Blenheim Bouquet'i. O zamanlar oldukça sevmiştim
kendisini. Bakalım aradan geçen yıllardan sonra benim cephemde değişen neler
var?
Blenheim
Bouquet'in açılışı eskilerden gelen buruk limonla gerçekleşiyor. Çok parlak
olmayan limon biraz kolonyaları hatırlatıyor. Aromatik otlar geri planda destek
veriyor limona. Başlangıcını sevdim. Orta kısma geçildiğinde limon geri plana
geçiyor. Aromatik otlar biraz daha kendisini gösteriyor. Fakat asıl bombayı çam
patlatıyor. Orta notalarda çam ağacı esansı kokuya her şeyiyle egemen oluyor.
Ağır ve reçinemsi kokmayan çama lavanta eşlik ediyor. Orta bölüm için eh işte
diyebilirim. Son kısım, orta notaların ekseninde ilerliyor. Açıkçası büyük
değişim olmuyor. Belki biraz miskin etkinliği artıyor. Vetiver sürpriz şekilde
ortaya çıkıyor. Son kısım benim için yeterli. İşte size Blenheim Bouquet.
Başlangıçtaki
limon gayet güzel, ferah ve rahatlatıcı. Limonu sevdiğim için üst notalarını
beğendim. Orta kısımdaki çam, lavanta ile olgun ve erkeksi etki yaratıyor ama
çok benim sevdiğim gibi değil. Buradaki çam kullanımı bir tuhaf. Sanki çam
esanslı terebentin gibi garip bir yapısı var. Bildiğiniz mis gibi doğal çam
ağacı gibi değil. Sonrasında lavanta da çamın etkisinde kalıyor. Kötü değil ama
beklediğim gibi de değil. Son bölüm, orta notalarla hemen hemen aynı kokuyor.
Görüşüne
göre çok basit ve sade bir formülle karşı karşıyayız. Limon, çam, lavanta ve
misk. Hepsi bu. Çok fazla derinliği olmayan, zengin sayılamayacak, gösterişli
denemeyecek, abartısız bir minimal Blenheim Bouquet. Başlangıcındaki limonu
saymazsak aynı çizgide ilerleyen, mütevazi ama aynı zamanda şık, asil, mesafeli
ve biraz resmi. Onu çarşı pazar gezmelerinden ziyade, takım elbiseyle ya da en
azından şık bir gömleğin üzerine kullanmak isabetli olacaktır. Bu anlamda
İngiliz geleneksel aristokrat havasını koruyor. Zaten bu parfümü kullanan
ünlüler arasında Prens Charles'ın ve Prens William'ın olması size fikir verebilir
onun tarzı hakkında.
Aradan
geçen yıllar ve deneyimlerin artması, insanın fikirlerini ve
düşüncelerini değiştirebiliyor. Kimi insanlarda ileriye doğru pozitif anlamda
olabilirken, bazılarında ne yazık ki geriye doğru gidebiliyor. Benim düşüncelerim
ileriye doğru mu gidiyor yoksa geriye mi gidiyor bunun kararını zaman verecektir. Blenheim Bouquet özelinde konuşursam, ilk denediğimde çok
sevmiştim fakat bu kullanımda o kadar da ilginç olmadığını düşündüm. Başlangıcı
gayet güzel ve rafine ama ülkemizde çoğu kişi üst notaları limon kolonyasına benzetecektir. Bunda parfümdeki limon-turunçgil kullanımının 1900’lü yılların
başlarına öykünmesi var. Bu kadar eski bir parfümde, günümüzdeki modern
turunçgilleri görmek mümkün olmayacaktır. Bu anlamda kendi döneminin koku
karakterini vermesi bakımından denenmesi gereken bir eser.
Evet
o önemli bir klasik. Parfümlerin tarihinde saygı duyulan yere sahip. Eğer bu
tür eski tarz erkeksi parfümlere meraklıysanız, Blenheim Bouquet sizin için iyi
seçim olabilir. Luca Turin'in kitabında baharatlı turunçgil olarak
sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan almış.
EDT
konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği düşük.
İlkbahar-yaz mevsimi için uygun. Erkeksi ve olgun yapısı, belli yaşın üzerindeki
erkekleri hedeflediğini düşündürtüyor.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/7
19 Mayıs 2015 Salı
Chanel – No.19 (1971)
Chanel – No.19
(1971)
"Bir
gün Ritz otelinden çıkmış yürürken, aniden omzuma bir elin dokunduğunu
hissettim ve arkamı döndüm. Tanıdığım birisi değildi. Amerikan aksanıyla
konuşmaya başladı ve bana şöyle söyledi: ‘Özür dilerim, ben ve iki arkadaşım
parfümünüzün ismini öğrenmek istiyoruz.’ Benim gibi yaşını başını almış bir
kadının, sokakta parfümünün ismini sormak için bile durdurulmuş olması kötü bir
şey mi!"
Moda
dünyasının muhtemelen en önemli ismi Coco Chanel, kendisiyle yapılan bir
söyleşide başından geçen bu ilginç olayı tüm samimiyetiyle anlatıyor. Seksen
sekiz yıllık ömrüne büyük başarılar sığdırmış bu ikonik isim, kıyafet
tasarımlarına olduğu kadar parfümlerine de büyük önem veriyordu. Hatta
numaralara olan takıntısı yüzünden bazı parfümleri ismini sayılardan alır. Mesela
dünyanın en ünlü parfümü No.5, No.46, No.22, No.18 ve bugünkü konuğum No.19.
Parfümün ismindeki 19 rakamının muhakkak ki anlamı var. Bayan Chanel'in 19
Ağustos olan doğum gününün anısına parfümün ismi No.19 seçilmiş.
No.19'un
bayan Chanel'in en sevdiği imza parfümlerinden olduğu söylenir. No.19, 1970
yılında oluşturulmuş ve 1971 yılında piyasa sürülmüş. Coco Chanel'in 1971
yılında öldüğünü düşünürsek, No.19'u uzun süre kullanamadan hayata gözlerini
yumduğunu söyleyebiliriz. Neyse ki bayan Chanel, No.19'u görmüş, onu kullanmış
ve çok sevmişti. İşte 2015 yılının sıcak geçen Mayıs ayının ortalarında, bir
koku sever, Matmazel Chanel'in en sevdiği koku hakkında bir şeyler karalamak
ister.
Kendi
sitelerinde No.19'un "Yeşil notaların ve çiçeklerin zengin karışımından,
odunsu vetiverden ve şipre karakterinden" bahsedilmiş. Parfümü üzerime
sıktığımda karşıma klasik Chanel aldehitleri çıkıyor. No.5'de vücut bulan ferah
sabunsu çiçekler, No.19'un üst notalarını da süslemiş. Tek fark burada daha
ferah ve aromatik. Eski tarz limon, bergamot ve aromatik otların destek verdiği
aldehitler biraz kadınsı ama gayet rafine. Başlangıcı nostaljik, buruk ve
yüksek kaliteli. Açılışını beğendim. Orta kısma geçildiğinde sabunsu çiçekler
ve dolayısıyla çiçeksi yapının azaldığını görüyoruz. Orta bölümde müthiş bir
meşe yosunu kendisini gösteriyor. Biraz gül var ama gayet ferah kullanılmış.
Tabii parfümün önemli notası süsen (iris) çiçeğini unutmamak gerekiyor. Orta
notalar beklediğim kadar kadınsı değil hatta rahatlıkla erkek kullanımına
uygun. Başlangıçtaki ferah yapı, orta kısımda daha da artıyor. Limon ve
aromatik otların parmağı var bu ferahlıkta. Parfümün en sevdiğim yeri orta
bölüm oluyor. Koklamaktan kendimi alamıyorum adeta. Geleyim son kısma. Alt
notalarda ferah kullanılmış vetiver tam istediğim gibi. Zaten kapanışta vetiver
büyük rol oynuyor ve Chanel'in kalitesini size sonuna kadar sunuyor. Son kısmı
da sevdim.
No.19,
başlangıçtaki sabunsu çiçeksiliği hemen üstünden atarak ilerleyen saatlerde
şahane bir aromatik yeşil şipreye dönüşüyor. Limon ve aromatik otların mükemmel
verilişi ve çiçeklerle uyumu görülmeye değer. Çiçeksilik derken sanırım No.19'u
hiç bir zaman kadın parfümü olarak göremeyeceğim çünkü onu rahatlıkla erkekler
de kullanabilir. O, Yves Saint Laurent Pour Homme, Acqua di Parma Colonia, Eau
de Guerlain, New York düzleminde ilerleyen, pürüzsüz ve nefis bir eser.
Onlardan farkı biraz daha sabunsu ve çiçeksi. Hele ki orta bölümdeki aroma için
kelimeler yeterli olmayabilir. Bu tür limonlu, meşe yosunlu aromatik şipreleri
sevdiğim için No.19'a böylesine övgüler yağdırıyor olabilirim. Eğer sizin bu
tarz eski kafa parfümlerle aranız yoksa almadan önce muhakkak denemenizi
tavsiye ederim.
Sanırım
No.19'un biraz "eski" koktuğunu söyleyebilirim. Kimileri onu modası geçmiş
bile bulabilir. Evet günümüzün parfüm trendlerine hiç uymuyor. Şekerli baharat
bombası değil. Sonları da yapay sedir ağacı kokmuyor. Limonlu meşe yosunu ve
enfes vetiverli yapısı, onu "gizli hazine" klasmanına yükseltiyor.
Yaşı otuz hatta otuz beş üzeri olan arkadaşlara gözüm kapalı öneririm. Onu
kullanınız ve gerçek bir parfüm nasıl olur şaşırınız. No.19'u kullandıktan
sonra diğer parfümlerde hep bir şeyler eksik ya da yanlış gelebilir size.
Şimdiden uyarayım.
Her
şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibi. Sivri uçlar yok, uyumsuzluk yok,
zorlama yok. Tatlılık az, sabunsuluk kokunun genelinin üstünü yumuşacık örtü
gibi sarıp sarmalıyor ama abartılı değil. Çiçekler saf, temiz ve taze. Vetiver
köksü, ıslak ama akuatik değil. Ve bence az da olsa orta bölümden itibaren
tuzluluk mevcut. Umarım yanılmıyorumdur.
O,
sadece kadın parfümleri kategorisinin değil, kokular evreninin en özel
karışımlarından birisi. Müthiş bir klasik. Saygı görmeyi sonuna kadar hak
ediyor. Çok zengin ve karmaşık değil. Notalar net, her biri taptaze ve doğal.
Bir tarafıyla dişi ve çekici, diğer tarafıyla erkeksi, mesafeli ve ciddi. Belki
de onun kokusu Coco Chanel'in karakterinin bir yansıması. Hayatı boyunca
sürekli yalnızlıktan kaçan fakat hiç bir zaman yalnız kalmaktan kurtulamayan
bir kadının yani Matmazel Chanel'in hikayesini anlatıyor No.19. Bu parfümü
sürüp, Paris'te yaşadığı otelden çıkarak kaldırımda yürüyen Coco'nun yanımdan
geçtiğini düşlüyorum, üzerinden yayılan No.19 ile birlikte. Belki de bundan
önceki hayatımda Coco Chanel'i, Ritz'in çıkışında durduran ve ona parfümünü
soran erkek bendim. Kim bilir.
No.19'un
üç farklı formu var. EDT, EDP ve Parfum. Benim kullandığım EDP olanıydı.
Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği, başları dışında yüksek değil. Soğuk kış
mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.
Parfümün
tasarımını Chanel'in efsane parfümörü Henri Robert yapmış. Luca Turin'in
kitabında yeşil çiçeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan
verilmiş.
Son
söz: Değerli Gabriel Chanel, bu harika parfüm eminim ki sizi, doğum gününüzü ve
sizden geriye kalan güzel eserlerinizi çok uzun yıllar başka insanlara
aktarmada yardımcı olacak. Kabrinizde rahat uyuyunuz.
Koku
Güzelliği:10/8.5
16 Mayıs 2015 Cumartesi
By Kilian – Prelude to Love (Invitation) (2008)
By Kilian –
Prelude to Love (Invitation) (2008)
Kilian
Hennessy'in 2007 yılında başladığı parfüm yolculuğu, 2015'e geldiğimizde
dallanıp budaklanmaya devam ediyor. 2007 yılında giriş yaptığı niş parfüm sektöründe,
ilk etapta altı iddialı eseriyle şansını denedi ve belki de beklemediği kadar
başarılı oldu. By Kilian, başarılı sunumlarıyla ve farklı kokularıyla sektörün
ve parfüm severlerin ilgisini çekmeyi çabucak sağladı.
Bay
Hennessy, ilk parfüm serisi olan "L'oeuvre Noire" ile 2007 yılında
büyük başarı yakaladığında işin peşini bırakmadı ve yeni parfümler eklemeye
koyuldu koleksiyonuna. Bir yıl sonra yani 2008 yılında "L'oeuvre
Noire" serisinin yedinci parfümü ortaya çıkıverdi. Prelude to Love (Invitation),
markanın 2008 yılında çıkardığı tek parfüm olarak görülüyor kaynaklarda.
İsminden de anlaşılacağı üzere ilhamını aşktan alan Prelude to Love, By Kilian
koleksiyonunun yumuşak başlı kokularından birisi. Zaten parfümör Calice
Becker'de Prelude to Love'un çiçeksi yönünü vurgulamış ve iris (süsen)
çiçeğinin etkisinden bahsetmiş.
Uzun
zamandır dolabımda duran ve neredeyse orada unuttuğum Prelude to Love'u
havaların ısınmasıyla birlikte kullanmaya karar verdim. Parfümü üzerime
sıktığımda karşıma ilk aşamada ferah aroma çıkıyor. Limon, tuzlu bergamot,
portakal, aromatik otlar ile zengin, ferah ve harika bir başlangıç yapıyor.
Açılışı doğal, azıcık kadınsı ve enfes. Orta kısma geçildiğinde ferah yapı
devam ediyor. Limon ve bergamot geriye çekilirken ortaya neroli, portakal
çiçeği ve yeşil yapraklar çıkıyor. Çiçeksi hissiyat veren orta bölümde geriden
yumuşak ve ferah baharatlar da hissediliyor. Özellikle zencefilin etkisi bariz.
Hafiften de iris ve lavanta algılıyorum. Orta bölüm, başlangıcı kadar baş
döndürücü olmasa da hala müthiş. Son kısım parfümün en sade yeri. Alt notalarda
misk etkin. Kapanış bölümünde yeşil köksü-ağaçsı yapı dikkatimi çekti. Sonları stabil
ama fena değil.
Prelude
to Love, aşkı merkeze alan ilhamına, simsiyah şişesine, "siyah baş
yapıt" serisi üyesi olmasına rağmen gayet ferah, mutluluk veren, yumuşak,
pozitif, çiçeksi-meyveli kompozisyona benziyor. Başlangıçtaki şahane
turunçgiller eşine az rastlanır cinsten. Böylesine doğal, canlı, taze, zengin,
masum ve rafine turunçgillerle karşılaşmak benim için şaşırtıcı bir sürpriz.
Nefis başlangıcından sonra zencefil-kakule önderliğindeki baharatlar ve
portakal çiçeğinin o hüzünlü ve buruk birleşimi, orta notaları istemesinizde size kendisini sevdiriveriyor. Baharat derken ağır ve burun büken tarzda değil. Gayet uyumlu,
uysal, sakin, ferah ve çiçeksi baharatlardan bahsediyorum. Normalde portakal
çiçeğini pek kendime yakın bulmam fakat orta bölümdeki kullanılışı çok sevdim.
Son kısım pek zengin olmasa da başarısız değil.
Başlangıcındaki
"yeşil" teması, orta bölümde rahatsız etmeyen kararında sabunsulukla
artarak devam ediyor. Sonlarda hala o yeşil çiçeksi izlenim mevcut. Prelude to Love'daki
yeşil teması hem meyveli hem de çiçeksi etkiyi başarıyla veriyor. Zaten onun
için baharatlı-meyveli-çiçeksi diyebiliriz. Tabii meyveler biraz geri
plandayken, fazla kadınsı olmayan çiçeksilik parfümün ana aksını oluşturuyor.
Onun için kadınsı demek doğru olmaz. Rahatlıkla erkekler kullanabilir. Zaten
çoğu yerde uniseks kullanıma uygun olduğu belirtiliyor.
Baharın
o güzel yüzünü gösterdiği, doğanın, kuşların ve neredeyse bütün canlıların
uyandığı, ılık rüzgarların ve içimizi ısıtan güneşin kalplerimizi kıpır kıpır
ettiği bu günlerde kullanılabilecek en güzel kokulardan birisine sahip Prelude
to Love. Onu üzerime sıktığımda adeta pozitif enerji yüklemesi yapılıyor
bedenime. Neşeli ve eğlenceli tarzı, bir süreliğine de olsa yaşadığımız
dünyanın sorunlarından, üzüntülerinden ve sıkıntılarından kurtulmanızı
sağlayacağına eminim.
Notaların
neredeyse tamamının net şekilde hissedildiği, yapaylığa rastlanmayan, şık, lüks
bir çiçeksi meyveli kompozisyon arıyorsanız sanırım artık buldunuz. Bilemiyorum
belki de bu tür yeşil çiçeksi meyvelileri sevdiğim için böylesine ilgimi çekti.
Sizde aynı etkiyi yapar mı bilemem. Eğer Un Jardin Sur Le Nil veya Apom Pour
Homme'u seviyorsanız, Prelude to Love'u deneme listenize almanızda yarar var.
Şimdiye kadar denediğim By Kilian'lar içinde rahatlıkla en sevdiklerimin arasında
yerini alıyor Prelude to Love. İyi iş çıkarmış bay Hennessy.
Luca
Turin'in kitabında Prelude to Love, iris (süsen) limon olarak sınıflandırılmış
ve beş üzerinden üç puan verilmiş.
Parfümün
tasarımını By Kilian'ın birçok kokusuna imza atan Calice Becker yapmış. Eau de
Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği biraz zayıf. Tam bir ilkbahar-yaz
kokusu. Kadın erkek, genç yaşlı herkes kullanabilir. Tabii oldukça yüksek fiyat
etiketini göze alabilirseniz.
Koku
Güzelliği:10/8.5
13 Mayıs 2015 Çarşamba
Prada – Amber Pour Homme (2006)
Prada – Amber
Pour Homme (2006)
Sanırım
bu hikayeye Miuccia Prada ile başlamak isabetli olur. Ailesi deri ürünleri
imalatı yaptığı halde o kendisine başka bir yol seçip, üniversitede siyaset
bilimi okumaya karar verdiğinde, önündeki hayatın ona neler getireceğini
kuşkusuz bilmiyordu. Politik kimliğinin komünistlere yakın olduğu söylenen
Miuccia Prada, gençlik yıllarında aktif bir kişiydi. Üniversitede siyaset
bilimi okumakla kalmayıp, doktorasını da vermişti. Ne de olsa 1970'li yıllar
Avrupa'da ve dünyada sol ve komünizm özleminin depreştiği yıllardı.
Ailesinin
deri ürünleri şirketinin başına geçmesi gerektiğinde tereddüt etmeden görevi
kabul etti. O artık bir aktivist değil, 1990'lı yılların yeni ideolojisi haline
gelen piyasa ekonomisinin hizmetindeydi Prada markasıyla. Bayan Miuccia,
Prada'nın başına geçtikten sonra büyük başarılara imza attı ve ürün
çeşitliliğini arttırdı. Prada'nın bugünkü küresel başarısının arkasında Miuccia
Prada'nın büyük katkısı olduğu herkes tarafından ifade edilir.
2004
yılına gelindiğinde bayan Miuccia, Prada markasının güçlü parfümlere sahip
olmasını ister ve bu eksikliği gidermek için aynı yıl Prada Amber (kadın)
parfümünü piyasaya sürer. Daha sonrasında erkek versiyonu için çalışmalar
başlar. Böylece 2006 yılında Prada'nın ilk erkek parfümü piyasa sürülür.
Amber
Pour Homme'un iki yıllık çalışmanın ürünü olduğu söyleniyor. Prada, bu erkek
parfümünden ilk aşamada yirmi milyon dolar civarında gelir beklemişti.
İstedikleri rakamı yakaladılar mı bilinmez ama bayan Miuccia Prada'nın bu
parfümün oluşturulma aşamasına aktif olarak katıldığını biliyoruz. Miuccia
Prada, bizzat ilgilendiği Amber Pour Homme için parfümör Daniela Andrier ile
anlaşmıştı. Bayan Miuccia'nın Amber Pour Homme oluşturulmadan önce parfümör
Andrier'e "Biz Prada olarak öyle bir parfüm yapmanı istiyoruz ki, daha
önce hiç öyle bir koku oluşturulmamış olsun. Hatta o Mars'tan bile
gelebilir!" demesi az çok fikir verebilir bize. Oysa o günkü
görüşmelerinde parfümör Andrier'in elinde sadece bir evrak çantası vardı ve
muhtemelen kafası karışıktı. Andrier, yaratacağı erkek parfümünün Prada'nın
ünlü kıyafetlerinin şıklığından, markanın tarihinden ve vizyonundan bazı
enstantaneler barındırmasını düşünüyordu.
Parfümör
Daniela Andrier'in söylediğine göre Amber Pour Homme'un oluşturulması sırasında
kırk civarında element kullanmıştı. Parfümün fujer tarzında olmasını
düşünüyordu. Bunun için de doğal sardunya ve kabe samanı (vetiver) kullanmıştı.
Ayrıca amyl salycilate denilen yapay element de eklenmişti karışıma. Ek olarak
yine bir sentetik olan Nirvanolide kullanmıştı üretim aşamasında. C8 ve C10
aldehitlerinden de bahsediyor Daniela Andrier. Büyük resimde ise parfümün
"berber dükkanlarında kullanılan sabunlar" gibi kokmasını
planlamıştı.
Derimsi
süet ve temiz kokan berber dükkanlarını çağrıştırması düşünülen Amber Pour
Homme'un açılışı yumuşak ve ferah sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor.
Turunçgil derken mis gibi lezzetli portakal aklınıza gelmesin. Neroli, bergamot
ve azıcık da portakal çiçeğinden oluştuğunu sandığım Amber Pour Homme'un
başlangıcı yumuşak, temiz, gösterişsiz ve minimal gerçekleşiyor. Doğal ve ferah
sayılabilecek başlangıç şık, janti ve hafiften züppe. Üst notaları gayet güzel.
Orta kısma geçildiğinde aynı yumuşak ve sakin yapı devam ediyor. Bu sefer
parfüme sabunsu karakter hakim oluyor. Bayan Andrier'in dediği gibi lüks
sabunları çağrıştıran orta bölümde misk ve tozlu baharatlar var muhtemelen
fakat baharatların verilişi gayet ferah ve sabunsu. Orta kısım ilginç ama pek
bana göre değil. Sonlarda deri ortaya çıkıyor. Buradaki deri plastiğimsi değil
daha ziyade süet hissiyatına sahip. Bu tür süet kokularını nedense pek
sevemiyorum. Süet de diğer öğeler gibi yumuşak ve sabunsu verilmiş. İşte size
Amber Pour Homme.
Görüleceği
ve koklanacağı üzere karşımızda beyaz sabun gibi davranan bir arkadaş var. Misk
notasının, orta kısımdan itibaren güçlüce destek verdiği sabunsuluk, parfüme
damgasını vuruyor. Tabii buradaki sabunsuluk, pudralı efektine neden olmuyor
neyse ki. Sanırım onun için sabunsu fujer diyebiliriz.
Amber
Pour Homme, şüphesiz ki şık, olgun, karizmatik, steril, barışçıl ve mesafeli
kokuyor. Bana zaman zaman yeni yıkanmış çarşafları ya da kuru temizlemecilere
girdiğinizde burnunuza gelen kokuyu hatırlattı. Gerçi onun amacı berber dükkanı
temizliğini verecek bir izlenim. Berber dükkanı demişken evet o kenarından da
olsa fujer ama Brut, Old Spice, Rive Gauche veya Sartorial tarzına yakın değil.
O, çok daha yumuşak huylu, süet etkili ve neredeyse erkeksi çiçeksi.
Amber
Pour Homme'u bir renge benzet deseniz sanırım cevabı basit olacaktır: beyaz. Genç
erkek kokusu olmayan, fazlaca tatlılık barındırmayan, temiz, zaman zaman
yapaylık hissedilen ama tahammül sınırını zorlamayan başarılı sayılabilecek bir
deneme. Peki niye böyle kem küm ediyorum da çok beğendiğimi söyleyemiyorum.
Sanırım bu tarz sabunsu kokular pek ilgimi çekmiyor. Ayrıca son kısımdaki
deri-süet kullanımını da beğenmedim. Uzun süreli kullanımda da sıkıcı olacağını
düşünüyorum. Tarzları farklı olsa da Chrome'u da pek beğenmemiştim o sabunsuluk
yüzünden. Tabii Chrome'un Amber Pour Homme'dan daha ferah ve neredeyse akuatik
dostlarının tarzına yakın olduğunu belirtmeliyim. Amber Pour Homme hiç bir
zaman akuatik ve sıcak yaz kokusu dolaylarında gezmiyor. Zaten süet teması buna
pek izin vermeyebilir.
Evet
bana hitap etmiyor fakat piyasada onlarca birbirinin aynı şeker bombası meyveli
zıpırlardan ve Calone bozuntusu akuatiklerden daha ilginç, farklı bir kokuya
sahip. Onun gerçekten bir karakteri ve size vereceği mesajı var. Bu anlamda onu
başarılı buluyorum. Keşke bu tür özgün tasarımlar artsa parfüm sektöründe. Anlatması
zor şekilde kendisine erkeksilik de katmasını bilen Amber Pour Homme, yirmi beş
yaş üzeri, resmi giyinen plaza hippilerinin seveceği bir parfüme benziyor. Levent'teki
camdan kafeslere benzeyen gökdelenlerde çalışan, yüksek maaşlı, iyi eğitimli, en
az bir yabancı dil bilen beyaz yakalı dostlar, Amber Pour Homme sizi bekliyor.
O, size müdürünüzden terfi aldırmaz belki ama ofis çalışanı hanımların
beğenisini kazanacağınıza bire beş bahse girerim!
Peki
Amber Pour Homme'u kimler kullanır? Banka hortumcusu iş adamları, holding
ortakları, fon yöneticileri, Paper Moon müdavimleri, yeni zenginler, internet
sitesini yüksek fiyata satan nerd'ler, Cem Uzan, Kenan İmirzalıoğlu, Leonardo
DiCaprio, Adnan Hoca'nın erkek müritleri, ciks bekar doktorlar, zz'ler, babadan
zengin tikiler, kolej bebeleri, eşleri botokslu çapkın sosyetik tipler, sanat
koleksiyoncuları, kumarhane sahipleri, Mercedes'e değil de özellikle Audi'ye
binen burjuvaziye mensup kişiler kullansa şaşırmam.
EDT
formundaki Amber Pour Homme şaşırtıcı derecede performanslı geldi bana.
Kalıcılığı gayet iyi, fark edilirliği 3-4 fıs kullanımda bile yeterli. Ferah
bir parfüm olmamasına rağmen soğuk kış mevsimine de uymayacaktır bence. Serin
ilkbahar ayları için ideal. Belki ılık sonbahar için de düşünülebilir. Ama çok
sıcaklarda biraz rahatsız edici olabilir. Farklı platformlarda kokusunun
reformülasyon geçirdiğinden ve eski koku güzelliğinin kalmadığından
bahsediliyor. Bunu da küçük bir dedikodu olarak vermiş olayım.
Luca
Turin, kitabında Amber Pour Homme’u odunsu amber olarak sınıflandırmış ve beş
üzerinden iki puan vererek pek beğenmemiş.
Parfümün
tasarımına yukarıda da belirttiğim üzere Daniela (Roche) Andrier imza atmış.
Sektörde ses getiren parfümlere imza atan Andrier (Gucci Eau de Parfum, Rush
For Men, Guerlain - Angelique Noire, Emporio Armani - He) Prada'nın neredeyse
bütün parfümlerinin tasarımında bulunmuş.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/6
11 Mayıs 2015 Pazartesi
Montale – Aoud Lime
Montale – Aoud
Lime
“Pakistan
dağlarının değerli öd ağacı, Hindistan güllerinin ve İtalyan süsen (iris)
çiçeğinin ferahlığı, alt notalarda amber, paçuli ve sandal ağacı ve hepsine
birden safranın dokunuşu.” İşte size Aoud Lime'in resmi öyküsü.
İlginç
niş parfüm evi Montale, birbiri ardına yeni parfümlerini piyasaya sunarken
genellikle "Aoud" kelimesini kullanıyor. Öd temasına odaklandıklarını
bildiğimiz Montale'in, bu serideki parfümleri çoğunlukla benzer karaktere sahip
oluyor. Hatta isminde aoud olmayan parfümlerde bile Montale'e özgü o garip öd
kullanımına rastlıyoruz. Bu kelime sanırım Pierre Montale’in imzası haline
geldi.
Aoud
Lime ismini duyduğumda ilk dikkatimi çeken Aoud değil de lime oldu. Bildiğiniz
gibi lime bir çeşit limon ve genellikle ferah parfümlerin üst notalarında
kullanılıyor. Biraz buruk ve ekşi limona benzetebileceğimiz lime (misket
limonu) meyvesinin öd ile birlikte kullanılacağı izlenimi veriyordu Aoud Lime.
Tabii bu iki farklı dünyaya ait nota (lime ve öd) nasıl birliktelik oluşturmuş
merak etmedim değil. Böylece diğer Montale'leri bir kenara bırakarak, önceliği
Aoud Lime'a verdim.
Parfümün
başlangıcı çok keskin, yoğun hatta saldırgan. Üst notalarda gül çok etkin ve
adeta tek söz sahibi. Biraz gül sularını ya da yağlarını andıran başlangıcı başka
notaya izin vermiyor. Doğal sayılabilecek giriş kısmı, Arap tarzı ağır gül
kokularını sevenler için bulunmaz fırsat. İlerleyen dakikalarda gülün
hakimiyeti devam ediyor. Farklı olarak öd ve safran devreye giriyor. Diğer
Montale'lerdeki gibi kimyasal-hastane gibi kokan öd yapay ve zorlayıcı. Oldukça
sert verilen ödü kabul edebilmek kolay değil. Orta kısmı kendime yakın
bulamadım. Geleyim son kısma. Alt notalarda gülün ve ödün etkisi biraz azalıyor
ve gerilerden kuru paçuli geliyor. Üst ve orta kısımdaki tatlılık sonlarda
azalıyor. Son zamanlarda paçuli kokularına karşı ilgim sürekli artıyor. Bunun
etkisiyle mi bilemiyorum ama kapanıştaki paçuliyi beğendim. Böylece de tenden
ayrılıyor.
Aoud
Lime, Montale'in "Around the Aoud" serisine ait ve ismindeki öd
temasını parfümün son kısmına kadar kullanıyor. Başlangıçtaki gül suyu efektine
sahip gül, kocaman, kırmızı bir gülü kokluyormuşçasına sizi şaşırtıyor. Evet
bizim kültürümüzde çoğu kişinin "gül kokulu hacı yağı" olarak
niteleyebileceği üst notalar bence farklı değil ama yine de bir Fransız ya da
İtalya'nın iç dünyasında şimşekler çaktırabilecek kadar gerçekçi ve egzotik. Saf
gül esansı koklamadım ama muhtemelen Aoud Lime'in başlangıcına benzerdir. Üst
notalar sınıfı geçiyor bence. Orta notalar biraz problemli. Bu kısımdaki
küflü-koyu ve odunsu sayılabilecek öd yapısı, başlangıçtaki doğallığı ve
naifliği alıp götürüyor. Karakteristik Montale öd kullanımı, orta bölümde sizi
selamlıyor. Sevmesi ve üzerinizde taşıması zor orta notalarla etraftan güzel
tepkiler alabilmeniz zor görünüyor. Sonlarda, orta kısma göre nispeten
yumuşayan kokusu, paçuliyle hoş bir sürpriz yapıyor. Kuru paçuli, parfümün genel
karakteriyle uyumlu verilmiş.
Aoud
Lime'de ilgimi çeken şey yine ismi oluyor. Parfümü kullanım aşamasında
ismindeki lime meyvesine rastlamadım. Zaten Aoud Lime, asla ferah ve limonsu
bir kokuya sahip değil. Gayet kasvetli, çoğu zaman karanlık, gotik, ruhani,
tozlu, zorlayıcı yapıda. Ne başlangıcında ne orta kısmında ne de sonlarda
misket limonundan kaynaklanan ferahlık yok. O tam anlamıyla bir gül-öd-safran
kokusu. Ana aks bu üçlünün üzerine oturtulmuş. Güçlü, olgun, dolgun ve şişesine
sığmayıp, etrafa taşmak isteyen bir gül-öd aromasına sahip.
Üst
ve orta kısımda şekerli olmadan tatlılık verilmiş. Aoud Lime hem yeni nesil öd
temalı parfümlere yakın hem de garip şekilde eskileri çağrıştırıyor. Bu haliyle
sağlam rakiplere sahip. Dior'un Oud İspahan'ı, bay Kurkdjian'ın öd denemeleri, Bond
No.9’nın ödleri, By Kilian'ın Incense Oud ve Amber Oud'u, L’Artisan'ın Al Oudh'u
ve diğerleri. Aoud Lime'in işi zor ama imkansız değil. Genel olarak ilgi gören
Montale'lerden birisi Aoud Lime. Bence kullanılabilir Montale'lerden. Yine de
günlük kullanım için ya da çarşı pazar gezmelerinde pek uygun olmayabilir.
Biraz tematik ve umursamaz tavrı, onu kolay kullanılabilir olmaktan
uzaklaştırıyor. Yine de fena deneme değil. Kokusuna göz atmanızı tavsiye
ederim.
Aoud
Lime'ın EDP konsantrasyonuna sahip olduğunu belirteyim. Yine oldukça saldırgan
bir Montale kokusuyla karşı karşıyayız. İlk kullandığım gün hata ederek 3-4 fıs uyguladım ve fazlasıyla boğucu oldu. Hem kendim hem de etrafım rahatsız olmasın
diyenlerdenseniz daha az ve kontrollü uygulamanızı öneririm. Son zamanlarda
denediğim en güçlü parfümlerden birisi. Kalıcılığı gayet iyi. Sonbahar-kış
mevsimlerinde kullanmanızı tavsiye ederim. Sıcak yaz günlerinde çok iyi
sonuçlar vereceğini sanmıyorum. Genç arkadaşlardan ziyade yirmi beş hatta otuz
yaş üzeri arkadaşlara önerebilirim.
Bahsetmem
gereken son durum ise parfümü kadınların mı erkeklerin mi kullanabileceği. Yoğun
gül, parfüme kadınsı nüanslar aşılıyor. Sert öd ağacı ise erkek tarafına
çekiyor kokuyu. Bence her iki cins de kullanabilir. Kadınların erkeksi,
erkeklerin de kadınsı bulabileceği Aoud Lime, gerçekten de bir tuhaf.
Parfümün
tasarımını tabii ki Pierre Montale yapmış.
Koku
Güzelliği:10/6.5
8 Mayıs 2015 Cuma
Nicolai Parfumeur Createur - Musc Monoi (2014)
Nicolai
Parfumeur Createur - Musc Monoi (2014)
Çok sıcak yaz günlerinin, kavurucu
Akdeniz güneşinin kurtarıcısıdır güneş kremleri. Son yıllarda giderek artan
koruma faktörlü güneş kremleri, özellikle beyaz tenli kişilerde cilt kanserini
önleme anlamında faydalı oldukları söylenebilir. Deniz kenarında, özellikle
öğle saatlerinde plajı hep bir güneş kremi kokusu kaplar. Hani egzotik kokulara
sahip, kremsi ve biraz yağlı kokan ve neredeyse lezzetli diyebileceğim o güneş
kremleri vardır ya. İşte onların muhtemelen en eskisi ve ünlüsüdür Ambre
Solaire.
Üretiminin 1930'lu yıllarda başladığı
söylenen ünlü Ambre Solaire güneşten koruyucu kremlerin artık bir sürü farklı
çeşidi bulunuyor. Başka markalar tarafından da benzerleri yapılan Ambre
Solaire'in güneş kremleri hala dünyanın en popüler ürünlerinden birisi. Ve bu
güneş kreminin o müthiş kokusu bazen parfümlere ilham verir. O tropik kokusu muhtemelen herkese deniz
kıyılarını hatırlattığı için Ambre Solaire'i andıran parfümler genellikle yaz
için uygun olurlar. Estee Lauder'in Bronze Goddess serisinin de kokusunun güneş
kremlerine benzediği çokça söylenir.
2014 yılında, niş parfüm üreticisi
Nicolai Parfumeur Createur (eski ismi Parfums de Nicolai) yeni parfümünün
ilhamını ünlü Ambre Solaire güneş kreminden almış. Musc Monoi için bizzat bayan
Nicolai şunları söylemiş: "Uzun zamandır Ambre Solaire'in kokusuna aşıktım
ve bir gün onun kokusunu çağrıştıran parfüm yaratmak istedim. Amacım şuydu:
Güzel bir yaz gününün sonunda sıcak tenin nefis şehvetli kokusu gibi bir parfüm."
Musc Monoi'nin, benzyl salicylate ile
ylang ylang çiçeğinin birleşimi ile oluşturulduğu bilgisi mevcut. Benzyl
salicylate'in şampuanlar, saç bakım ürünleri, temizlik ürünleri, makyaj
malzemeleri gibi çok farklı alanlarda kullanıldığı biliniyor. Bu aromanın
parfümlere tatlı çiçeksi koku verdiği söyleniyor. Bakalım Musc Monoi'de durum
nasıl.
Parfümün açılışı tatlı, kadınsı beyaz
çiçeklerle gerçekleşiyor. Yasemin ve parfüme ismini veren gardenya (monoi yağı)
ferah olarak verilmiş. Üst notalar tanıdık, çiçeksi, kremsi ve tatlı.
Başlangıcını çok sevdiğimi söyleyemem. Orta kısımda beyaz kremsi çiçeklerin
hakimiyeti devam ediyor. Başlangıcıyla aynı karakterde devam eden orta bölümde
ekstra olarak hindistan cevizi var. Neyse ki hindistan cevizini severim ve orta
notalarını kendime yakın buluyorum. Son kısımda misk daha etkili. Biraz da odunsu
notalar mevcut ama gayet yumuşak. Alt notalarda epey zayıflıyor kokusu.
Kapanışı için eh işte diyebilirim.
Musc Monoi, tatlımsı hatta hafiften
şekerli yapısıyla modern, ferah-tropikal beyaz çiçek parfümü gibi görünüyor.
Yasemin, ylang ylang, gardenya ve diğer kremsi çiçeklerle hindistan cevizinin
buluşmasından ağız sulandırıcı koku çıkmaması mümkün mü? Lezzetli ve egzotik
kokteyl hissiyatı veren Musc Monoi, yumuşacık yapısıyla, gerçek bir plaj kokusu
olarak düşünülebilir.
Gerçekten de bu parfüm, güneş kremlerine
benziyor. Misk, hindistan cevizi ve kremsi beyaz çiçekler benzersiz kompozisyon
oluşturmasa da herkesin kolayca sevebileceği ve giyebileceği yapıya sahip. Muhteşem
bir parfüm mü? Değil. Yüksek kaliteli mi? Pek sayılmaz.
Musc Monoi, zaman zaman bazı kadın
deodorantlarını andırıyor. Azıcık da Montale'in Intense Tiare’sini
çağrıştırıyor. Zaten anladığım kadarıyla bu tür tropikal çiçeklerin ve kremsi
beyaz çiçeklerin parfümünü yapmak biraz riskli. Çünkü kokusu ucuz deodorantlara
veya vasat market parfümlerine benzeyebiliyor. Niş marka da yapsa sanırım
zihinlerde bu tür ön yargılar mevcut. Açıkçası Musc Monoi'yi çok sevdiğimi
söyleyemem. Muhtemelen bir kadında çok daha ilginç ve cazibeli duracaktır.
Kadın kullanımına yakın olduğunu düşünüyorum.
EDT konsantrasyonundaki Musc Monoi'nin
fark edilirliği çok yüksek değil. Ara ara size kendisini hissettiriyor hiç
beklemediğiniz anlarda. Kalıcılığı bir EDT'ye göre iyi. Günlük kullanım için
çok uygun, basit, canlı ve eğlenceli kokusunu, bu tür parfümleri seviyorsanız
denemenizi öneririm. İlkbahar-yaz aylarında kullanmak iyi sonuçlar verecektir.
Parfümün tasarımını, markanın sahibi
Patricia de Nicolai yapmış.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran
www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/6.5
5 Mayıs 2015 Salı
Guerlain – Idylle (2009)
Guerlain –
Idylle (2009)
"Her
parfüm farklı ülkelerde farklı algılanabilir. Idylle, Rusya'da şaşırtıcı bir
başarı yakaladı. Zaten Shalimar hala Fransa'nın en çok satan on parfümünden
birisi. Idylle ise bizim dünya çapındaki en güçlü parfümümüz. Shalimar ve
Idylle, müthiş başarılı parfümlerimiz."
Bir
söyleşisinde Guerlain'in baş parfümörü Thierry Wasser'in cümleleri olarak
karşıma çıktı yukarıdaki satırlar. Şüphesiz ki Guerlain'in gösterişli tarihinde
şahane kadın parfümleri mevcut. Koku dünyasının mihenk taşı gibi hala yerinde
duran bu ikonik parfümler, kolay kolay unutulacağa benzemiyor. Baksanıza
Shalimar hala Fransa'nın ve muhtemelen dünyanın en çok tercih edilen kadın
parfümlerinden birisi.
Her
ticari marka bir yerden sonra geleceğe bakmak zorunda. Geçmişin başarılı
servetini tüketmek çok kolay. Sanırım Guerlain'da kendisini 21. yüzyılın dünyasına
hazırlıyor. Yeni parfümleriyle ve farklı koku formlarıyla sektörde güçlü
rakipleriyle her zaman kolaylıkla rekabet edebileceklerinin öz güveni içerisindeler. 2009 yılında bu yönde iddialı adımlarını attılar ve ortaya
Idylle çıktı.
Söz
konusu Guerlain gibi müthiş kadın parfümlerine imza atmış bir marka
olunca, gözlerin yeni parfümleri Idylle'e çevrilmemesi beklenemezdi. Markanın
yeni nesil parfümlerini temsil eden Idylle, büyük kampanyalar ile görücüye
çıktı. Idylle kelimesinin saf-temiz bir aşk/sevgiyi temsil etmesi, kokusunun
romantik mi olacağı sorularını akla getirmişti. Benim açımdan aklımdaki sorular
büyük oranda cevaplandı. Bakalım Idylle'in içimdeki yansımalarına.
Kendi
sitelerinde çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış Idylle'i üzerime sıktığımda
beni çiçeklerin coşkusu karşılıyor. Harika bahar çiçekleri adeta mutluluk
aşılıyor ruhunuza. Beyaz çiçekler, sarı çiçekler ve diğerleri geçit töreni gibi
burnunuzun önünden geçip gidiyor. Ferah ve canlı üst notalar enfes. Orta
kısımda beyaz çiçeklerin etkisi devam ediyor. Bu kısımda tatlılık artıyor.
Başlangıcıyla en büyük farkı neredeyse akuatik-ozonik hale gelen yapısı.
Hafiften yapaylık barındıran orta kısım hala ferah ama durağan ve
sabunsu/pudralı. Gül, orta bölümde daha fazla rol alıyor ama yüksek kaliteli
değil. Çok farklı olmayan orta bölüm için eh işte denebilir. Son kısımda ana
yapı değişmiyor. Kadınsı beyaz çiçekler etkin. Pek sevmediğim şekilde
kullanılmış paçuli benim için rahatsız edici. Misk böylesine çiçeksi bir
parfümün kapanışında olmazsa olmazlardandır. Alt notalarda misk paçuliye ve
sabunsu beyaz çiçeklere eşlik ediyor. Sonları da hiç bana göre değil.
Idylle,
tam ve her şeyiyle kadın parfümü. Daha ilk saniyelerdeki çiçeksi patlama onun
amacı hakkında ip ucu veriyor bize. Yasemin, zambak, leylak, gül, şakayık ve eminim
ki ylang ylang. Hangi çiçeği ararsanız onun bir yerlerinde bulabilirsiniz.
Başlangıcı gerçekten harika ve şiirsel. İnsana yaşam sevgisi aşılayan
başlangıç, uzak ara parfümün en sevdiğim yeri oldu. Orta kısımda devreye giren
şipre karakter ne yazık ki iyi sonuç vermiyor. Bu andan itibaren sıradan meyveli-çiçeksi
kadın parfümüne dönüşüyor. Açıkçası oldukça şaşırdım bu negatif değişime.
Örneğine yüzlerce kadın parfümünde ve deodorantında rastlayabileceğimiz sabunsu
beyaz çiçekler Guerlain'in ismine ve tarihine yakışmayacak kadar vasat ve
sıkıcı. Sonlarında ise koku çok zayıflıyor ve neredeyse hissedemez oluyorsunuz.
Gerçi hissetseniz de sonuç pek olumlu olmuyor.
Idylle,
dişi tarafını fazlasıyla öne çıkaran, tatlı, çiçeksi ve meyveli bir
kombinasyon. Beyaz çiçekler, gül, kırmızı meyveler ekseninde denebilir. Genel
olarak düz çizgide ilerliyor. Büyük değişimler yaşamıyor. Sürpriz yapmıyor ve
sizi şaşırtmıyor. Standart piyasa kadın parfümü nasıl kokarsa aşağı yukarı
böyle kokuyor. En üzücü tarafıysa kalite anlamında vasatın üzerine
çıkamıyor.
Bilemiyorum
belki de bu tür kadın parfümlerini sevmiyorumdur. Evet olabilir ama Guerlain
gibi markanın, son yıllarda en fazla bel bağladığı parfümünün Idylle olması bence
işin acı kısmı. Beğenmediğiniz parfümler hakkında ne bir şey söylemek ne de bir
şey yazmak içinizden gelmez ya. İşte aynen o durumdayım. Eğer çiçeksi meyveli
kadın parfümlerini seviyorsanız şans verin kendisine. Belki sizin aranız daha
iyi olur Idylle ile.
Parfümün
tasarımını ünlü isim Thierry Wasser yapmış. Benim kullandığım EDT olanıydı.
Umarım EDP'si çok daha ilginç ve güzeldir. Parfümün şişesini ünlü tasarımcı Ora
Ito’nun, altın korse giymiş bir kadının kıvrımlarından esinlenerek yarattığı
söyleniyor. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği başları dışında düşük. Ferah
yapısından dolayı ilkbahar-yaz kullanımına biraz daha yakın. Günlük kullanım
için gayet uygun bir arkadaş.
Koku
Güzelliği:10/5.5
3 Mayıs 2015 Pazar
Xerjoff – Kobe (2009)
Xerjoff – Kobe
(2009)
12
Şubat 1947 tarihinde, o zamana kadar insanoğlunun gördüğü en büyük meteor
yağmuru başlamıştı. Sabah 10.38'de başlayan meteor yağmuru, Rusya'nın
soğuklarıyla ünlü Sibirya'sında gerçekleşmişti. Yine buz gibi soğuk havada hem
de gündüz vakti gerçekleşen dünyanın en büyük meteor yağmurunun etkileri kimi
araştırmacılara göre bir kilometre kareye yayılmıştı. En büyük parçasının yirmi
altı metre büyüklüğünde olduğu söylenen meteor yağmuru, 2009 yılında bir
İtalyan beyefendisinin çok ilgisini çekti.
Sergio
Momo, İtalya merkezli niş parfüm evi Xerjoff'u kurduğunda, hala astronomiye
büyük tutkuyla bağlıydı. Hatta bir söyleşisinde "parfümlerden sonraki en
büyük tutkum gökyüzü ve uzayın mucizeleri" diyordu. Hatta 2009 yılında
"Shooting Stars" isimli parfüm serisini çıkardığında, tahmin edeceğiniz
üzere ilhamını Rusya'da 1947 yılında gerçekleşen meteor yağmurundan alacaktı.
Evet karşımızda pek de alışık olunmayan bir esinlenme söz konusu. Parfümler ve
meteorlar!
Ultra
lüks parfüm evi Xerjoff, Avrupa kıtasında oldukça popülerken, aynı şeyi Amerika
kıtası için söyleyemeyiz sanırım. Son yıllarda yeni parfümleriyle niş
segmentinde iddialı olduğunu kanıtlamaya çalışıyor Sergio Momo. Shooting Stars
serisi, 2015 yılı itibariyle on yedi üyeye ulaşmış durumda. Markanın en sevilen
parfümlerini içinde barındıran serisi olan Shooting Stars'dan Kobe ile
birlikteydim geçtiğimiz günlerde.
Kobe
kendi sitelerinde turunçgil ailesine dahil edilmiş. Farklı bir distilasyon
tekniğiyle oluşturulduğu belirtilmiş. Az bulunan ve egzotik doğal içeriklerin
kullanıldığı vurgulanmış. Kobe'nin açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor.
Müthiş bir bergamot daha ilk saniyelerde sazı eline alıyor. Doğal ve tozlu
bergamota neroli eşlik ediyor turunçgil ailesinden. Üst notaları lezzetli kılan
şeyse aromatik Akdeniz otları. Bergamot-neroli ikilisi ile müthiş bir uyum
sağlayan aromatik otlar (ıhlamur, kekik vb.) onu hem zengin hem de olgun hale
getiriyor. Enteresan ve çok başarılı bir turunçgil açılışına sahip. Başlangıcı
gayet güzel. Uzun süren başlangıç fazından sonra orta kısım kendisini
göstermeye başlıyor. Yavaş yavaş ortaya çıkan tatlı reçineler ve öd, parfümü
bambaşka noktaya taşıyor. Turunçgiller ve aromatik otların kaybolduğunu fark
ediyorum. Orta notalarda parfüm tamamen sıcak baharatlı bir oryantal haline
geliyor. Kendi sitelerinde gül ağacından bahsedilmiş orta bölümde. Gül ağacı
nasıl kokar bilemiyorum ama öd olduğuna eminim. Zaten yine kendi sitelerinde
ödün, parfümün anahtar notası olduğu söylenmiş. Öd ve sıcak reçineli
baharatları da oldukça beğendim. Son kısma geleyim. Parfüm yine radikal şekilde
değişiyor. Öd ortadan kaybolurken yumuşak odunsu notalar ortaya çıkıyor. Tatlı
sayılabilecek odunsulara biraz da mumsu vanilya ve amber eşlik ediyor. Alt
notalardaki tatlılık tonka fasulyesinin işi olabilir. Kapanışını çok çarpıcı ya
da ilginç bulmadım.
Kobe,
şaşırtıcı bir parfüm. İlk yarım saat oldukça ferah. Neredeyse sıcak yaz günlerini
çağrıştıran bergamot-neroli ikilisine eşlik eden Akdeniz otları, Xerjoff'un
İtalyan karakterine gönderme yapmış olabilir. Hafif tozlu turunçgiller çok şık
ve müthiş kaliteli. Daha çok üst yaş beyefendi parfümlerindeki kullanımı
çağrıştıran turunçgiller koklamaya değer. Orta bölümdeki büyük değişim
şaşırtıcı ve kafa karıştırıcı. Orta kısımda turunçgiller ortadan kaybolurken
birden Arap pazarını hedefleyen ödlü baharatlı oryantalle karşılaşmak açıkçası
o ferah açılıştan sonra beklediğim şey değildi. Ben daha çiçeksilik ekseninde
ilerleyeceğini düşünürken yavaş yavaş reçineler burnunuza nüfuz etmeye
başlayınca kendinize geliveriyorsunuz. Orta bölümdeki öd kullanımı gayet
sevilesi, ilaç gibi kokmayan ve rafine. Biraz Creed'in Royal Oud'una benzettim
orta kısmı. Hatta azıcık Tom Ford'un Tobacco Oud'unu andırıyor öd kullanımı. O
iki parfümü de sevdiğim için Kobe'nin de orta bölümünü sevdim. Son kısımsa
nefis üst-orta kısımdan sonra sıradan geldi bana. Yapay değil ama özensiz.
Vanilya ve amberle yumuşatılmış sedir ağacı, daha önce örneğine defalarca
rastladığımız şekilde verilmiş.
İtiraf
edeyim ki Xerjoff gibi ultra lüks parfüm evinden benim de beklentilerim çok
yüksekti. Nasıl olmasın ki? Bildiğim kadarıyla dünyanın en pahalı fiyat etiketine
sahip 4-5 markasından Xerjoff. Bu da onun parfümlerini denerken ekstradan yük
getiriyor markaya. Kobe, kalite anlamında gayet yeterliydi. Son kısmı dışında
kusursuza yakın kompozisyona sahip. Üst-orta-alt nota geçişleri etkileyici. Bu
anlamda kompleks yapıyla karşı karşıyayız. Notalar gayet doğal ve net. Fakat
yine de dünyanın en lüks parfüm markalarından birisi daha farklı ve iyi olmalı
mı? Belki evet belki hayır. Sonuçta hiç bir parfümden ya da markadan mucizeler
beklemek doğru değil. Son kısmı dışında Kobe, verdiğiniz inanılmaz yüksek
fiyatı hak ediyor bence.
Kobe,
modern, tatlılık barındıran ama içinizi baymayan, hem ferah hem de sıcak
olabilen, dinamik, olgun, yarı resmi ve şık. Aklımı başımdan almadıysa da
günlük kullanım için uygun hatta takım elbise için bile düşünülebilecek çok yönlü
başarılı bir parfüm. Harikalar yaratmasa da görevini fazlasıyla yerine
getiriyor.
Kaynaklarda
erkek parfümü olarak görülüyor. Bence de erkek kullanımına daha yakın. Fark
edilirliği başlarda yüksek. Saldırgan yarım saatten sonra tene yaklaşıyor
kokusu. Kalıcılığı EDP standartlarını düşünürsek makul. Üst notalarına aldanıp
sıcak yaz günlerinde kullanmayın çünkü ilerleyen saatlerde rahatsız edici olabilir.
Yaş olarak yirmi beş ve üzerindeki arkadaşlara uyacak gibi. Fazla genç
delikanlı kokusu değil.
Kobe'nin
tasarımını birçok niş marka için işlere imza atmış burun Jacques Flori yapmış.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/7.5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)