29 Aralık 2018 Cumartesi

Giorgio Armani – Armani Eau de Nuit Oud (2016)

İlki 1984 yılında piyasaya sürülen Giorgio Armani’nin klasik erkek parfümü Armani Eau Pour Homme, kokular dünyasındaki eşsiz yerini hala koruyor. 1980’li yılların bu başarılı klasiğinin 2010’lı yıllarda devam parfümleri gelmeye başladı. Armani Eau serisinin son üyesi 2016 yılında raflardaki yerini aldı. Öd temalı yeni Armani’nin ismi Armani Eau de Nuit Oud olarak karşımıza çıktı ve erkek kullanımına yönelik olarak pazarlandı.

Anlaşılan o ki Giorgio Armani, parfümcülüğün son yıllarda parlayan yıldızı öd esansına yatırım yapıyor. Tabii bu alandaki rekabetten geri kalmaması gerektiğinin de farkında muhtemelen. Versace, Hugo Boss ve diğer ana akım markaların öd temalı parfümlerine bir cevap olarak görebiliriz Armani Eau de Nuit Oud’u. Giorgio Armani’nin internet sitesinde “zarif, yoğun, bağımlılık yaratan” olarak tanımlanmış ve oryantal odunsu olarak sınıflandırılmış. İtalyan şıklığını yansıttığı söylenmiş ve iris çiçeğiyle odunsu notalar vurgulanmış.

Armani Eau de Nuit Oud’un açılışı tatlı gül/baharat ve öd ağacıyla gerçekleşiyor. Leziz baharatlardan biber öndeyken, gül gayet doğal ve baş döndürücü verilmiş. Orta kısımda gülün etkisi bir parça azalırken baharatlar varlığını devam ettiriyor. Kakule orta notalarda ağırlığını arttırırken ona safran eşlik etmeye başlıyor. Tabii öd ağacı da geri planda destek veriyor bu ikiliye. Kapanışta safran yok, az miktarda baharat var. Bir parça iris çiçeği ve tonka fasulyesiyle hoş bir kapanış yapıyor.

Armani Eau de Nuit Oud, ismindeki öd ağacının hakkını veriyor kokusunda. Parfümün genelinde öd ağacı, gül, baharatlar ve safranın etkisi oldukça fazla. Ara ara devreye giren iris çiçeği hoş bir sürpriz olarak kompozisyondaki yerini alıyor. Açılışını sevdim, orta kısımdaki safranı tabii ki sevemedim sonlarını başarılı buldum.

Kalite anlamında fena yerde durmuyor Armani Eau de Nuit Oud. Öd ve safran kullanımını başarılı bulmadım, gül, biber ve irisin verilişini sevdim. Tabii ki birçok öd merkezli parfüm gibi karanlık, koyu ve baskın temaya sahip. Parfümün genelinde ödün verdiği sıcaklık hissediliyor. İris ve safran parfüme çiçeksi hava katsa da burada kadınsı çiçeksilikten bahsetmek mümkün değil.

Son olarak Armani Eau de Nuit Oud’u çok sevdiğimi söyleyemem. Biraz Montale’nin parfümlerindeki öd kullanımına benzettim buradaki ödün verilişini. Bence bir şişesini almaya değmez ama tabii ki seçim sizin. Denemeden almayın derim.

EDP formundaki parfümün performansı sınıfta kalıyor. Etrafa yayılımı düşük, kalıcılığı idare eder. Her ne kadar erkek kullanımı için piyasaya sürüldüyse de kadınlar şans verebilir tabii öd temasını seviyorlarsa. Tam bir kış parfümü olduğunu sanırım söylememe gerek yok. Günlük kullanıma da gece çıkmalarına uyum sağlayabilir.

Koku Güzelliği:10/6

25 Aralık 2018 Salı

Slumberhouse – Norne (2012)

Kanada’ya yakın bir eyalet olan Oregon’da yaşayan parfümör Josh Lobb, ilginç parfümleriyle dünya parfümseverlerinin dikkatini çekmeye devam ediyor. Kendisine ait bağımsız niş parfümevi Slumberhouse, sürekli kokularının üretimlerini bitirip, yeni eserler piyasaya sürmesiyle tanınıyor. Norne, muhtemelen markanın en sevilen ve hakkında en çok konuşulan parfümü. Josh Lobb, bir söyleşisinde Norne’yi İskandinav tarzı bir black metal müzik türünden ilham alarak tasarladığından bahsetmiş. Ayrıca tamamen saf orman özütleri üzerine inşa etmiş kokusunu. Ne tek bir uçucu yağ kullanmış ne de sentetiklere başvurmuş yaratım aşamasında. Benim de bir süredir merak ettiğim Norne’yle nihayet tanıştık.

Norne’nin başlangıcı kuru talaş kokusuyla gerçekleşiyor. Yeni kesilmiş ağaç ya da atölyede biçilmiş odun kokusu olabilecek en gerçekçi ve başarılı şekilde verilmiş ki söyleyecek söz bulamıyorum. Müthiş açılıştan sonra dumansı-odunsu yapı etkisini sürdürüyor. Orta kısımda kuru baharatlar devreye giriyor ki ağırlığın karanfilde olduğunu söyleyebilirim. Orta bölümde tütsü ve dumansı tütün de geri planda kendisini göstermeye başlıyor ki kalite anlamında yine harika. Son bölümde tütsü ve paçuli var sanki. Ağaçsılık parfümün kapanışında da devam ediyor.

Norne, şimdiye kadar kullandığım en gerçekçi odunsu kokulardan birisine sahip. Dumansı tütün, mistik tütsü, kuru çam dalları, reçineler, berbat edilmemiş harika karanfil ve diğerleri. Norne’nin bu içeriklerden oluştuğunu söyleyebilirim kısaca ama bu parfümden öyle üstün körü bahsederek geçmek olmaz.

Sisle kaplı sık ağaçlardan oluşan ormanda yürürken etraftan hissettiğimiz ya sonsuz sessizlik ya edebi huzur ya da doğanın kokusudur. Karla kaplı uçsuz bucaksız orman bize çam, köknar ve sedir ağaçlarını sunar çoğu zaman. Etraftaki likenler, eğrelti otları, reçine, yosun, baldıran otu ve daha onlarca tür bitki, ormanın koku senfonisini bize koklatır. Dünyada insan eliyle yapılmış hiç bir yapı veya eser bu huzuru ve kokular armonisini bize veremez. İşte ormanlar bunun için güzeldir ve değerlidir. Norne, onu koklayana böyle bir hissiyat vaat ediyor sanki.

İskandinavya’nın, Sibirya’nın veya Kanada’nın kuzeyindeki sürekli kar altındaki çam ve yeşilliği asla kaybolmayan iğne yapraklı ormanların Norne gibi kokacağına emin olabilirsiniz. Çam ağaçlarından akan reçinelerin, yerlere düşmüş kozalakların, bir ressamın paletinden gelen terebentinin, kereste fabrikasının ve hatta Bhutan’daki Budist tapınağının, testereyle yeni ağaç kesmiş ormancının Norne gibi kokacağına eminim.

Norne bana, karlarla kaplı bir ormandaki dağ kulübesini çağrıştırıyor. Kulübenin küçük pencerelerinden dışarıya sızan ışık, içeride yanan büyük bir odun sobası, bir köşeye dizilmiş sobaya sığacak şekilde kesilmiş odunlar, o odunları taşırken yerlere az da olsa dökülen talaşlar yine Norne’nin bende hissettirdikleri. Sadece karlı kuzey ormanlarını değil, içerisindeki tütsü ve gizemli dumansılık aynı zamanda Uzak Doğu Asya’yı, Çin’i, Hindistan’ın ücra kasabalarını ve Nepal gibi inanç merkezlerini de hatırlatıyor.

Sonuç olarak Norne, olabilecek en kaliteli kuru sayılabilecek odunsu parfümlerden birisi ve kullanım döneminde onu çok sevdim. Böylesine başyapıtlar kolay kolay karşımıza çıkmıyor ve bu anlamda Josh Lobb’a ne kadar teşekkür etsek az. Bay Lobb, Norne’yi tasarlarken Edgar Allen Poe tarzı, hastalıklı, geceye ait, loş hissettiren şiirsel ve karanlık bir koku formu yaratmak istemiş ki gayet de başarılı olmuş.

Ama her şey ne yazık ki yine tozpembe değil. Norne 2012 çıkışlı ve görebildiğim kadarıyla üretimi bitmiş. Dünya üzerinde bile parfümü bulmak çok zor. Ve ne yazık ki böyle bir güzellikten parfüm dünyası artık mahrum kalacak. Neden bütün harika parfümlerin ya üretimi bitirilir ya da formülleri değiştirilip berbat edilir?

Norne, Extrait formunda ve iyi bir performansa sahip. Kalıcılığı fena değil, etrafa yayılımı ilk patlama dışında normal. Çok yoğun bir vizkositeye sahip olduğu için kıyafetlerinizde leke bırakacaktır aman dikkatli olun. Kullanım döneminde tenimde bile her seferinde koyu yeşil bir katman oluşmasını sağladı. Ten üzerinde harikalar yaratan Norne, kıyafet üzerinde biraz sıradan durdu. Onun içindir ki tende denemenizi öneririm. Uniseks olarak düşünülse de erkek kullanımına yakın duruyor. Kış parfümü Norne. Serin ilkbahar-sonbahar bile ona uymaz. Hele ki eksi derecelerdeki havada onu koklamaya doyamayacağınızı düşünüyorum.

Kimi kullanıcıların Serge Lutens’in harika parfümü Fille en Aiguilles’e benzetmesi normaldir. İki parfümün de odunsu ve reçineli tarafı gerçekten de birbirini andırıyor. Ve son olarak Norne neredeyse mükemmel bir parfüm.

Koku Güzelliği:10/9

21 Aralık 2018 Cuma

Roberto Cavalli – Signature (2012)

Yaklaşık iki yıl önce sonbaharın havayı hafiften serinlettiği küçük bir sahil kasabasında bulunan Gratis mağazasına girmiştim ve her Gratis mağazasına giren erkeğin maruz kaldığı o acayip bakışlara maruz kalmıştım mağaza çalışanı hanımefendiler tarafından 🙂 Neyse ki bu durumu hayata küsme sebebi olarak görmeden tabii ki parfüm bölümüne yönelmiştim. Her zamanki gibi kadın parfümleri çoğunluktaydı ve testerı olan birkaç koku vardı. Onlardan bir tanesi de uygun fiyatlı parfümleriyle tanınan Ulric de Varens’in UDV Divine Issime idi. Büyük beklentiye girmeden denedim üzerimde ve dışarıya çıktım. Kolumdan gelen koku bir süre sonra oldukça ilgimi çekmeye başlamıştı serin sonbahar rüzgarıyla birlikte. Sahildeki balık lokantalarının ve kafelerin müşterileri giderek azalıyordu ama kolumdan gelen koku daha fazla hoşuma gidiyordu. Böylece tanışmıştım UDV Divine Issime ile.

İlerleyen zamanlarda araştırmacı-parfümsever olarak bu parfümün Roberto Cavalli’nin 2012 çıkışlı kadın parfümüne çok benzediğini öğrendim. Şu andaki Roberto Cavalli’nin internet sitesine göre Signature ismini almış parfümü de böylece merak etmeye başlamıştım. 2018 yılının bu yağmurlu Aralık ayında kullanmaya başladım Signature’yi. Kendi internet sitesinde amberli çiçeksi koku ailesine dahil edilmiş Signature.

Parfümün açılışı ferah sayılamayacak portakal çiçeği ve bir parça yumuşak biberle gerçekleşiyor. Kaliteli ve hoş açılışından sonra parfümün ana teması ortaya çıkıyor: Tatlı, kremsi beyaz çiçekler. Biraz sümbülteber, hafiften ylang ylang ve belki de yumuşak yasemin olabilecek en lezzetli ve kremsi haliyle verilmiş. Tabii orta kısımdan itibaren leziz vanilya da partiye katılıyor. Son bölümde değişiklik yok. Kremsi beyaz çiçekler ve vanilya tenden ayrılana kadar görevine devam ediyor ama vanilya daha etkili kapanışta.

Signature, safkan bir kadın parfümü. Başlangıcından sonuna kadar dişi, cazibeli, çekici ve bu kelimeyi parfümler için kullanmayı abartılı bulsam da seksi diyebilirim. Yumuşacık pamuk gibi parfüm. Asi, karanlık, koyu, sert veya keskin değil. Sivri uçları yok denebilir. Vanilya kullanımıyla azıcık Noir Pour Femme’yi andırıyor gibime geldi.

Bir tarafıyla anaç, masum, duygusal, dengeli şekilde pudralı, leziz, tatlı, konforlu ve güvenli kokuyor. Diğer taraftan da şehvetli, baştan çıkarıcı, şuh, çekici, tensel, zevk düşkünü heteroseksüel kadın gibi de hissettiriyor. Onu deneyip de nefret edecek kişi sayısı azdır. Genele hitap eden fakat bunu günümüzün modern parfümlerindeki gibi ayağa düşürmeden belli kalitenin üzerinde yapabilen parfümlerden Signature.

Yapaylığın neredeyse olmadığı bu Eau de Parfum’un en büyük iki günahı olarak şunları sıralayabilirim. Birincisi tekdüze oluşu ve hemen hemen hiç değişmeden ilerlemesi ki bu durum bir süre sonra ondan sıkılmanızı sağlayabilir. İkinci günahıysa performansının zayıflığı. EDP olmasına rağmen hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı iyi olmadı bende ama bu iki günah, onu cadı ilan edip yakmamızı gerektirmiyor.

 

Şuna eminim ki fazlasıyla feminen beyaz çiçekleri parfümlerde sevemiyorum fakat bu tür kremsi ve vanilyamsı beyaz çiçekler, kaliteli verildiyse genelde itirazım olmaz. Muhtemelen beyaz çiçeklerin ev sevdiğim formu bu. Demem o ki Signature’yi sevdim. Onun lezzetli mis gibi kokusunu içime çekmekten zevk aldım her seferinde. Eğer bu tarz parfümleri seviyorsanız deneme listenize alabilirsiniz.

Onun kadınsı yönü kimi zaman yaşı otuz ve üzerindeki hanımefendilere yakışacak gibi hissettiriyor. Tam bir kış parfümü. Günlük kullanıma da gece kıyafetine de uyum sağlayacaktır. Kokusunun tasarımını ana akım markalar için popüler işlere imza atmış burun Louise Turner yapmış.

Son Not: Gratis veya Watson’s mağazasına giren erkeklere lütfen Mars gezegeninden dünyaya yanlışlıkla düşmüş uzaylı gibi bakmayın değerli hanımefendiler 🙂

Koku Güzelliği:10/7

17 Aralık 2018 Pazartesi

Zadig & Voltaire – This is Him (2016)

1997 yılında Thierry Gillier, isminin ilhamını filozof ve yazar Voltaire’den alan hazır giyim markasını kurdu. Voltaire’nin ünlü kitabı Zadig’in de ismiyle beraber Zadig & Voltaire haline gelen moda markası, ilk parfümünü 2009 yılında piyasaya sürdü. 2018 yılının sonları itibariyle on beş parfümlük koleksiyona ulaşan Zadig & Voltaire’nin en popüler erkek parfümü This is Him denebilir.

This is Him, Zadig & Voltaire’nin internet sitesinde “Siyah, güçlü. Sert-deri ruhlu beyefendi rocker. Sınırsız, modern kahraman, kararlı bir şekilde erkeksi” olarak tanıtılmış. Parfümün açılışı koyu ve karanlık vanilya-çikolata-tütsü üçlüsüyle gerçekleşiyor. Yüksek kaliteli ve harika üst notaları yeni nesil parfümlerde algıladığım en başarılı başlangıç diyebilirim. Orta kısımda çikolatamsı kısım geride kalırken şekerli vanilya, deri ve baharatlarla yola devam ediliyor. Başlangıcı kadar çarpıcı olmasa da fena değil orta notalar. Son kısımda şekerli vanilya hala etkili. Vanilyaya yapay sedir ağacı ve vetiver ekleniyor ki parfümün en vasat kısmı kapanışı oluyor.

This is Him, bolca tatlı modern bir baharat-vanilya-sedir ağacı parfümü gibi görünüyor. Parfümün en ilginç notası tütsü bildiğimiz anlamda kuru ve dumansı değil, odunsu ve şekerli verilmiş. Parfümün geneli karanlık sayılabilecek vanilya temasına sahip denebilir. Orta kısımdan itibaren parfümden koyu bir deri kokusu geliyor ki kimi yorumcular bu duruma değinmiş. Bence de orta notalarda deri var ve kendisini sınırlı ölçüde gösteriyor.

Başlangıcında gayet iyi iş çıkaran vanilya sonlara doğru oldukça vasat hale geliyor ki şaşırtıcı değil bu durum. Yeni nesil parfümlerdeki ‘harika üst notalar-kötü alt notalar’ çıkmazı bu parfümde de geçerli ne yazık ki. Çok güzel başlayan ve sıkıcı biten bir arkadaş This is Him. Kapanışı biraz daha özenli olsaymış, son zamanların en başarılı yeni parfümlerinden birisi denebilirdi. Yeni nesil bolca tatlı, modern, çoğu erkeğin ve kadının beğenebileceği This is Him, hediye olarak alınırsa hiç fena seçenek olmaz. Hem uygun fiyatı hem de kalıcılığıyla This is Him genç erkek arkadaşları rahatlıkla tavlayacaktır.

Kalıcılık dedim de aklıma geldi. Performans anlamında ortalama bir yerde duruyor This is Him. Her ne kadar etrafa yayılımı sınırlı olsa da kalıcılığı gayet iyi. Bu durum kalıcılık sevdalılarının ilgisini çekecektir. Tam bir kış parfümü. Kapalı, soğuk havalarda harika olacaktır onu kullanmak. Çok erkeksi olduğunu söyleyemem. Otuz beş yaşın altındaki erkeklere önerebilirim.

EDT formundaki This is Him’in kokusunun tasarımını sektörün tanınmış iki burnu Nathalie Lorson ve Aurelien Guichard yapmış.

Koku Güzelliği:10/7

13 Aralık 2018 Perşembe

Parfum d’Empire – Musc Tonkin (2012)

“Belki şaşıracaksınız ama misk kokusunun her türlü varyasyonundan nefret ederim. Günümüzde parfümeri sektöründe kullanılan misklerin hepsi yapaydır. Önceki yüzyıllarda hayvanlardan elde edilen doğal misk, hayvanları koruma konusundaki bilinç arttıkça yasaklandı. Hiçbir bileşenin veremeyeceği hayvansı ve cinsel boyutu olan bir notadır misk. Yeri doldurulamaz bir içeriktir. Bugün için içeriğinde misk olmayan parfüme rastlamak zordur. Miskin önemli özellikleri vardır. İyi bir sabitleyicidir hatta daha fazlasıdır. Parfümün formülüne difüzyon verir ve kokunun patlamasına yardımcı olur. Ama misk kokusu çoğu zaman hayal kırıklığı yaratır çünkü temiz çamaşır gibi kokar. Laboratuar ortamında geliştirilen misk kokularının yüzlerce çeşidi var artık. Temizlik ürünlerinde sıklıkla kullanılır yapay misk kokusu çünkü insanda temizlik hissiyatı uyandırır.

2012 yılında tasarladığım Musc Tonkin parfümünde temiz kokmasından ziyade miskin hayvansı tarafını öne çıkardım. Hayvansı miski çeşitli içeriklerle yeniden yaratmaya çalıştım. Musc Tonkin’de hayvansal notalar, çiçekler, osmantus, sümbülteber, gül ve başka bazı içeriklerin duyusal yönleri üzerinde çalıştım.”

Parfum d’Empire’nin kurucusu ve sahibi Marc-Antoine Corticchiato, kendi tasarladığı parfümü Musc Tonkin için yukarıdaki söyleşisinde epey detay vermiş. Benim oldukça sevdiğim ve parfümlerini denemeye çalıştığım az sayıdaki niş markadan birisi olan Parfum d’Empire’nin Musc Tonkin parfümü epeydir dolabımda duruyordu ve havaların soğumasını bekliyordum çünkü okuduğum kadarıyla sert bir kış parfümüydü. Kendi sitelerinde “güçlü, bağımlılık yaratan ve erotik auraya sahip” olarak sunulan Musc Tonkin’in açılışı hayvansı misk ve geri plandaki baharatlarla gerçekleşiyor. Yoğun ve keskin açılışta misksi hayvansılık ön planda. Geri plandaki baharatlarsa eski tarz fujerleri anımsatacak gibi hatta azıcık tütün kolonyasını bile andırıyor. Orta kısımda hayvansı yapı devam ediyor. Baharatlar hala geride ama parfüme müthiş bir hava katıyorlar. Baharatlardan en belirgin olanı yüksek kaliteli karanfil diyebilirim Orta bölümde bir parça kuru sabunsu yapı ekleniyor. Kimi yorumcular yaseminden geldiğini iddia ediyor buradaki kuru sabunsuluğun. Neden olmasın. Kapanışta baharatlar iyice öne çıkıyor. Karanfil önderliğindeki harika baharatlar parfümün en sevdiğim yeri oluyor.

Musc Tonkin isminin hakkını verircesine miskli ve hayvansı kokuyor. İlk anlarda burna sağlam bir yumruk atan Musc Tonkin ancak sonlarda biraz sakinleşiyor. Başlangıcı benim için fazla hayvansı diyebilirim. Orta kısım da epey kuru ve sabunsu ama hala belli düzeyde erkeksi Musc Tonkin. Son bölümüyse favorim oluyor.

Musc Tonkin, günümüzün modern parfümlerinden uzak, kendi başına takılan uyumsuz bir mağara adamı adeta. Parfüm soğuklarda harika ve soğuk karaktere bürünüyor, ev içindeki sıcak ortamdaysa kokusu fazlasıyla bıktırıcı, sabunsu, sıcak ve kuru. Buradan anlaşılacağı üzere o tam bir kış parfümü. Soğuk havalarda, karlı günlerde, sıcaklığın eksilere düştüğü gecelerde onu kullanmak eşsiz bir deneyim yaşatacaktır size.

Musc Tonkin, ne yazık ki benim pek sevmediğim hayvansı bir arkadaş olduğu için kullanım döneminde kendime yakın bulamadım. Her ne kadar geri plandaki harika baharatlara şapka çıkarsam da gerek sabunsuluğu gerekse hayvansı miskli tarafı benim için fazlasıyla zorlayıcı ve konforsuz. Zaten genel beğeniye hitap ettiğini söylemek mümkün değil Musc Tonkin’in. Herkesin sevemeyeceği zor bir parfüm. Fazlasıyla tematik ve burnu yoruyor. Zaman zaman baş ağrısı da yaptı. Yine de bu tür hayvansı parfümlere ilgisi olanların muhakkak denemesi gerektiğini düşünüyorum.

Biraz Kouros’a biraz Muscs Koublai Khan’a benzeyen genel tarzı yüksek kaliteli ve sıradışı. Extrait formundaki Musc Tonkin’in performansı idare eder. İlk patlamayı saymazsak tene yakın durduğu söylenebilir. Kalıcılığı yeterli. Uniseks olarak pazarlansa da erkek kullanımına daha yakın.

Koku Güzelliği:10/6.5

9 Aralık 2018 Pazar

Jean Paul Gaultier – Scandal (2017)

Jean Paul Gaultier’in piyasaya sürdüğü parfümlerin uzun zamandır bekleneni verememesi muhtemelen Scandal’a daha önem verilmesine sebep oldu. 2017 yılının haziran ayında dünya prömiyeri yapılan Scandal isimli kadın parfümünün sunumu ünlü Hotel de Behague’da yapıldı. Avrupa sosyetesinden isimler, modeller, İspanyol dansçı Blanca Li ve diğer konuklar karşılarında kırmızı ve karanlık sayılabilecek bir parti buldular.

Neon ışıklar, kırmızı giymiş garsonlar ve dansçılar parfümün dünya prömiyerinin ilginç olmasını sağlamak içindi. Moulin Rouge kabaresine benzeyen partiye en son tabii ki Jean Paul Gaultier katıldı. Ve böylece markanın en yeni kadın parfümü, çarpıcı ve iddialı ismiyle dünya pazarlarına sunuldu. Scandal’ın kokusunu tasarlayan ünlü parfümör Daphne Bugey, Scandal için özetle şunları söylemiş: “Bu parfümü güçlü, özgür ruhlu, cesur, çok yönlü kadınlar için tasarladım. Scandal, şekerli, bağımlılık yaratan aynı zamanda kompleks bir parfümdür. Onu kokladığınızda bal peteğini kokluyormuş hissi verir. Bal notası parfümlerde yeni kullanılan bir içerik değil ama kullanması da bir o kadar zordur. Beyaz çiçeklerden oluşan parfümün baş bölümünde bulunan gardenya notası güçlü, meyveli ve kadifemsi his verir. Buradaki beyaz çiçekler bir kadının şık tarafını temsil eder. Scandal’da kullanılan paçuliyse seksi gece hayatını çağrıştırır.”

Scandal’ın açılışı şekerli portakal ve mayhoş meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında kan portakalı bulunuyor. Muhtemelen oradan gelen turunçgilimsi hissiyat asla ferah ya da hafif değil. Tanıdık ve modern meyveli açılıştan sonra çiçekler kendisini göstermeye başlıyor. Beyaz çiçeklerin hakimiyetindeki orta kısımda gardenya, yasemin ve bir parça portakal çiçeği olduğu söylenebilir. Orta kısımda çiçeklere şekerli hatta karamelimsi yapı eşlik etmeye devam ediyor. Son bölüm hala fazlaca tatlı. Kapanışta kadifemsi ve hafiften metalik paçuliyle yine kadınsı şekilde son buluyor Scandal. Alt notaları en sevdiğim kısmı oldu.

İsmine bakınca bu parfümün pazarda ilgi çekmek için tasarlandığı, hoş şişesinin raflarda çoğu kadının gözünü alacağı ve kokusunun da modern şekerli meyve-çiçek-paçuliden oluştuğunu söylersek, Scandal’ın özetini yapmış oluruz. Lezzetli meyveler, süper-kadınsı beyaz çiçekler ve karamelli paçuli Scandal’ı çok tanıdık bir kadın parfümüne dönüştürüyor.

Tanıdık diyorsun da hangi parfümleri andırıyor Parfüm Merakı derseniz işte Scandal’ın rakipleri: Prada – Candy, La Vie Est Belle, Poison Girl, Miss Dior, Coco Mademoiselle, YSL – Mon Paris, D&G – The One, Lolita Lempicka ve diğerleri. Bu yeni nesil bol şekerli, meyveli, çiçeksi ve süper-feminen kadın parfümlerinin arasına Scandal da yerleşiyor. Genel yapısını birçok kadının seveceğini ve kolayca benimseyeceğini düşünüyorum. Bu anlamda popüler olma ihtimali bulunan bir parfüm fakat ne yazık ki kalite anlamında harikalar yaratamıyor. Başlangıcını ve sonlarını sevdiğim Scandal’ın orta bölümü ne yazık ki hiç de bana göre değildi.

Scandal’ı beğendim mi? Bir kere benim için fazlasıyla şekerli ve kadınsı. Bu demek değil ki size bu parfüm uymaz. Eğer bu tür modern meyveli-çiçeksi-paçuli temalı parfümlere ilginiz varsa Scandal fena seçim değil. Cazibeli, dikkat çekici ve çarpıcı kokusu, doğru kadında hoş bir silaha dönüşebilir. Genel olarak etrafta uçuşan şekerli ve pudralı parfümleri anımsatan Scandal, gündüz kullanımlarına uyacak gibi dursa da akşam kokusu olmaya daha yakın sanki.

Scandal, EDP formunda. Kalıcılığı yeterli, etrafa yayılımı ortalama seviyede. Yaş olarak sanki 25 ve üzerindeki kadınlara yakın duruyor. Tam bir kış parfümü olduğunu belirtmem gerekiyor. Kokusunun tasarımını Daphne Bugey, Fabrice Pellegrin ve Christophe Raynaud birlikte yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

5 Aralık 2018 Çarşamba

Azzaro – Wanted by Night (2018)

Azzaro’nun 2016 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Wanted’ın kısa süre sonra devam kokuları gelmeye başladı. 2017 yılında Wanted Freeride çıktı. 2018’de ise Wanted by Night karşımızdaydı. Serinin ilk parfümü Wanted’ı yakın zamanda kullanmış ve pek başarılı bulmamıştım. Bakalım Night versiyonu nasıl olmuş.

Azzaro’nun internet sitesinde Wanted by Night odunsu-oryantal-baharatlı koku ailesine dahil edilmiş. Parfümün açılışı ekşi ve buruk turunçgillere eşlik eden vasat meyvelerle gerçekleşiyor. Sulandırılmış hissi veren mandalina-portakal ve mahiyetini çıkartamadığım şekerli ve modern meyveleri tabii ki sevemedim. Orta kısma geçildiğinde neyse ki meyveler, baharatlara eşlik ediyor. Dinamik ve canlı baharatlar bir parça metalik ve bolca tatlılık içeriyor. Baharatlara tütün ve sedir ağacı da eşlik ediyor. Sedir ağacı tahmin edeceğiniz üzere yapay ve neredeyse Iso E Super tarzında. Kapanışta yapay sedir ağacı, kuru vetiver ve ambroxan benzeri yapıyla sonlanıyor.

Wanted by Night, son yıllarda örneğine çokça rastladığımız yapay-modern-metalik, aromatik-meyveli-baharatlı-odunsu bir vasatlık örneği diyebilirim kısaca. Evet, bu yazının tamamı bir önceki cümlede özetlenebilir sanırım. Marketlerde satılan ucuz, genç erkekleri (15-21) hedefleyen, hiçbir amacı ve çekiciliği olmayan bir deneme daha gelmiş Azzaro’dan. Ah be Azzaro, bari geçmişindeki ünlü erkek parfüm klasiklerinden biraz utansan da şöyle ucubeleri karşımıza parfüm diye çıkartmasan keşke.

Başlangıçtaki ekşi ve kötü meyveler ne yazık ki orta kısmın sonlarına kadar hissediliyor. Bir tek sıcak baharatlı orta kısım sevilesi, onun dışında direkt cinayet sebebi Wanted by Night. Absürt ve çocukça şişesinden bahsetmeme bile gerek yok sanırım.

Daha da bir şey yazasım gelmiyor Parfüm Meraklıları siz anladınız durumu. Ultra jenerik bu arkadaşın tasarımcıları Michel Girard ve Quentin Bisch. EDP formundaki Wanted by Night’ın performansı iyi değil. Etrafa yayılımı düşük, kalıcılık eh işte. Serin ilkbahar-sonbahar kullanımına uygun. Günlük kullanıma, spor kıyafetlere uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/4

1 Aralık 2018 Cumartesi

Oliver & Co. – Resina (2012)

Madrid merkezli niş parfümevi Oliver & Co.’nun avangart tarzı, beklenmedik ve tutkulu parfümler yapmalarını sağlıyor. Dünya niş parfüm sektöründe yavaş yavaş ismini duyurmaya başlayan Oliver & Co.’nun geçtiğimiz aylarda Vetiverus’unu denemiş ve pek beğenmemiştim. Bakalım Resina neler hissettirecek bana.

Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış Resina: “Reçinelerin çoğunun harmanlandığı pervasız bir bileşim: labdanum, mür, opoponaks, benzoin ve diğerleri. Sonuç, baharatlı ve hoş çiçek notalarıyla dolu zengin ve görkemli bir karışımdır ve bunların hepsinin toplamı olan yeni bir reçine kokusuyla sonuçlanır. Bu bileşenler şık ve cüretkar bir koku oluşturan, Avustralya ateş ağacı yağının nadir esansı ile birleştirilmiştir.”

Resina’nın açılışı plastiğimsi reçinelerle gerçekleşiyor. Üst notalardaki reçineler keskin ve kuru değil, kremsi, yumuşak ve sakin. Orta kısma geçildiğinde plastiğimsi-pudralı hissiyat azalırken, yumuşak baharatlar devreye giriyor. Bir parça kadınsı olmayan yasemin de var sanki orta kısımda. Son bölümde keskin olmayan odunsu notalarla kapanış gerçekleşiyor. Bir parça da kremsi vanilya var odunsulara eşlik eden. Resina’nın tüm olayı bu kadar.

Şimdi Oliver & Co.’nun internet sitesinde Resina’nın açıklanan notalarını yazayım da şaşırıp kalın: “Benzoin, kahve Co2 özütü, elemi reçinesi, fir balsamı özütü, ateş ağacı, buhur, ferah zencefil, yasemin, labdanum, mür, küçük hindistan cevizi, opoponaks, rooibox tentürü, yıldız anason, tolu balsamı, tonka fasulyesi.” Görüleceği üzere reçinelerin ağırlıkta olduğu notaların arasında kahve, buhur, rooibox, ateş ağacı gibi enteresan içerikler var fakat kullanım döneminde kahve ve buhura rastlamadım. Ateş ağacı ve rooibox’un nasıl koktuğu konusundaysa en ufak fikrim yok.

Resina’nın ismini ve notalarını gördüğümde bolca reçineli, ağır, keskin, baş ağrısı yapacak kurulukta bir parfüm bekliyordum, tabii ki yanıldım. Resina, yumuşak sayılabilecek plastiğimsi, pudramsı, kremsi, vanilyamsı, hafiften dumansı reçine-baharat parfümü gibi duruyor. İçerisindeki reçineler başka parfümlerde rastladığım reçinelere benzemiyor. Buradaki reçineler ağaçsı, çamsı, kozalağımsı ve yeşil değil. Reçineler, baharatlar ve odunsular da aynı şekilde kremsi, steril, endüstriyel şekilde verilmiş.

Bazı yorumcuların Resina’daki o derimsi-plastiğimsi hissiyatı yeni alınmış lastiğe, dalış giysisine, pudralı ameliyat eldivenlerine, deri el çantalarına benzetmelerini kesinlikle anlıyorum. Gerçekten de deriye benzeyen o tuhaf plastiğimsi hissiyat sonlara kadar mevcut ama ne olduğunun ismini bir türlü koyamıyorum.

Fotoğraf scentbar sitesinden alınmıştır.

Resina, ilginç şekilde Comme des Garçons’un Odeur serisi parfümlerine benziyor sanki. Örneğine pek rastlanamayacak bu soyut koku formu canlı değil, stabil, sakin, durağan ve tekdüze. Ayrıca karanlık, koyu ve ağır da değil Resina. Bu parfümü bir renge benzetsem beyaz olurdu.

Resina, çarpıcı ve aklınızı başından alan bir arkadaş değil. Farklı bir temayı kokusuna yansıtmış. Çok ilgimi çektiğini ve kullanmaktan keyif aldığımı söyleyemem Resina’yı. Kötü değil ama sanırım bana göre de değil Resina.

EDP formundaki Resina’nın kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyede. Uniseks olarak pazarlansa da hafiften erkek tarafına yakın duruyor. Sonbahar-kış kullanımına uygun olacaktır. Kokusunu Oliver Valverde tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

27 Kasım 2018 Salı

Yves Saint Laurent – Mon Paris (2016)

Yves Saint Laurent’in 2016 yılı çıkışlı Mon Paris isimli kadın parfümünün şimdiden ona yakın devam kokusu piyasaya sürüldü. İsminden de anlaşılacağı üzere ilhamını Paris şehrinden alan Mon Paris, bu büyülü şehrin aşk ile olan güçlü bağını parfüme yansıtmak istemiş. Kendi internet sitesinde sıcak çiçeksiler olarak sınıflandırılan Mon Paris’in açıklanan notalarında çilek, ahududu ve datura çiçeği öne çıkarılmış.

Daha önce bir parfümde rastlamadığım datura çiçeğinin halüsinasyonlara yol açan, öldürücü özelliği bulunan bir çiçek olduğunu okudum ve parfüm daha da ilgimi çekti. Mon Paris’in açılışı lezzetli ve mayhoş ahududuyla gerçekleşiyor. İlk saniyelerde çok sevdiğim bir meyve olan ahududuyla karşılaşmak mutluluk verici. Birkaç dakika sonra ahududuya, koku karakterleri benzer olan çilek ekleniyor. Çilek, ahududu kadar başarılı ve doğal verilmemişse de fena değil. Orta kısımda çileğe beyaz çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Yasemin ve şakayığın öne çıktığını söyleyebilirim. Başlangıcına göre oldukça kadınsı tarafa kayan kokusu pek bana göre değil sanki. Sonlarda kadifemsi ve yapaylık sınırındaki paçuliyle veda ediyor Mon Paris.

Karşımızda baştan sona feminen bir yapı var. Harika meyveler, burun tırmalayan çiçekler ve paçuli-misk, onu tam bir kadın parfümüne dönüştürüyor. Oldukça tatlı, yapay, zaman zaman metalik, sıradan, bilindik bir kadın parfümü tadında Mon Paris. Canlı, neşeli, havalarda uçuşan pozitif kokusu var fakat kalite ve yaratıcılık anlamında pek bir şey vaat etmiyor. E zaten Loreal’in piyasaya sürdüğü Yves Saint Laurent parfümlerinden çok da bir şey beklememek gerektiğini biliyoruz. Tabii ki çok satmaya yönelik, risksiz, ticari bir koku formunu burnumuza dayayan Loreal bize bir sanat eseri sunacak değildi. Yine de geçmişinde harika parfüm klasikleri olan böyle bir marka için daha eli yüzü düzgün bir parfüm tasarlayabilirdi. Sanırım çok şey bekliyoruz bu anlı şanlı markalardan.

Burun tırmalayan çiçeklerden bahsettim ama datura çiçeğinden bahsetmedim sanırım. Nasıl koktuğu konusunda fikrimin olmadığı datura çiçeğinin büyüleyici ve sarhoş edici etkisi vardır muhakkak ama Mon Paris emin olun böyle bir parfüm değil. İnsanların kendilerini olmadıkları kadar güçlü gösteren, çılgınlıklar yaptırabilen datura çiçeği, Mon Paris’te hiç bir işe yaramamış anlaşılan 🙂

Tam bir meyveli-çiçeksi olan Mon Paris, günlük kullanıma, spor kıyafetlere, Avm gezmelerine, hafta sonu dolaşmalarına rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Her ne kadar performansı sorunlu olsa da ara ara tazelemeyle bu sorun çözülebilir. Etrafa yayılımı az olan Mon Paris’in kalıcılığı idare eder. Benim kullandığım ilk çıkan EDP formunda olanıydı.

Kokusunun tasarımını Olivier Cresp, Harry Fremont ve Dora Baghriche birlikte yapmış. Ilık ilkbahar-sonbahar günlerine yakışacağını sanıyorum.

Koku Güzelliği:10/5

23 Kasım 2018 Cuma

Hugo Boss – Boss The Scent (2015)

“Baştan çıkarma, günümüzün post-modern döneminde görece olarak kolaylaştı. Çoğu zaman fazla çaba harcamadan anlık, görsel bir haz elde edilebilir. Hugo Boss ise farklı türde baştan çıkarmaya inanır. Hugo Boss’un sanatsal tabir edilebilecek baştan çıkarması yavaş, istikrarlı aynı zamanda kendine güvenmeyle umursamazlık arasındaki mükemmel dengeye sahiptir. Hugo Boss erkeğinin kendine özgü baştan çıkarma varlığı benzersizdir. Kadınların kulağına fısıldamanın, haykırmaktan daha etkili olacağını bilir.

Yeni Boss The Scent parfümü, Hugo Boss erkeğinin farklı bir çehresini meydana çıkarır. Boss erkeği, profesyonel başarılardan ziyade kişisel başarıya önem verir. Boss erkeğinin kişisel başarıları, daima cazibesini kanıtlar. Baştan çıkarma hakkındaki bu ayırt edici izler, Hugo Boss’un yeni ana parfümüne işaret eder ve entelektüel zekadan ziyade duygusal tarafı yansıtır.

Boss The Scent, Afrika’ya özgü bir içeriğe sahiptir: Afrodizyak maninka meyvesi. Ayrıca çarkıfelek meyvesi ve rom içkisi önemli yere sahiptir bu parfümde fakat maninka meyvesi daha derin ve içine işleyen bir şey çağrıştırır: Hafızanın geriye çekilmesi ve arzunun öne çıkması.”

Hugo Boss’un 2015 çıkışlı erkek parfümü Boss The Scent’in resmi tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. Markanın yeni yüzünü temsil eden Boss The Scent serisi yeni parfümlerle büyümeye devam ediyor. Şimdi serinin ilk parfümü Boss The Scent’e göz atalım.

Parfümün açılışı tatlı, aromatik ve düşük kaliteli meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki maninka ve çarkıfelek meyvelerinin nasıl koktuğunu bilemediğim için yorum yapamayacağım fakat üst notalarda şekerli metalik meyvelerin hakim olduğunu söyleyebilirim. Orta kısma geçildiğinde tatlı meyvelere şekerli baharatlar ve derinin eklendiğini görüyorum. Baharatlar yine metalik ve yapay verilirken modern deri fena değil. Son kısımda deri yoluna devam ederken biraz vanilya ve tonka fasulyesi eşlik ediyor deriye. Kapanışı açık ara parfümün en beğendiğim yeri oluyor.

Boss The Scent, tam bir modern zaman şekerli, meyveli, aromatik, baharatlı, derili, tonka fasulyeli ergen delikanlı parfümü görüntüsü çiziyor. Örneğine yüzlerce yeni erkek parfümünde rastlanabilecek metalik odunsu-baharatlı-meyveli hissiyat üst ve orta kısmı ne yazık ki domine ediyor. Kapanış güzel ama üst-orta bölüm öylesine yapay, metalik, sıkıcı ve bıktırıcı ki sonlarındaki başarılı kısma sevinemiyorum.

Hugo Boss, asıl amacına uygun olarak büyük kitleleri tavlayabilecek, kadın-erkek herkesin ilgisini çekebilecek bilindik, risksiz ve vasat koku formuna yatırım yapmış Boss The Scent ile. Hiçbir yenilik taşımayan (maninka isimli meyve dışında ki onun da nasıl koktuğu belli değil) Boss The Scent’in rakipleri belli: İnvictus, yeni Sauvage, YSL – L’Homme, Eros, Ch Men Prive, Chanel Allure Homme, Bleu de Chanel, Versace Pour Homme ve diğer yeni nesil vasat aromatik baharatlı parfümler.

Uzatmaya gerek yok çünkü Boss The Scent’i beğenmedim. Bu vasat EDT’yi Bruno Jovanovic ve Pascal Gaurin gibi iki bilinen ismin birlikte tasarladıklarını öğrenmekse ayrı üzüntü sebebi. Boss The Scent’in performansı iyi değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Günlük ve spor kıyafete rahatlıkla uyum sağlayabilecek Boss The Scent’in, 15-22 yaş aralığındaki AVM delikanlılarının yeni gözdesi olmasından korkmuyor değilim.

Koku Güzelliği:10/4

19 Kasım 2018 Pazartesi

Hermes - Twilly d’Hermes (2017)

Hermes’in yeni kadın parfümü Twilly d’Hermes, bir anlamda Hermes markasını seven kadınlar için tasarlanmış. Özgür, cesur, iletişimi becerisi yüksek, yaramaz Hermes kızları için yaratılan Twilly d’Hermes, kendi internet sitesinde çiçeksi, baharatlı ve egzotik olarak nitelendirilmiş. Oluşturulma aşamasında şu üç nota öne çıkarılmış Twilly d’Hermes’te: Zencefil, sümbülteber ve sandal ağacı.

Twilly d’Hermes’in açılışı sabunsu-pudralı yapıyla gerçekleşiyor. Çoğu yorumcunun üst notalarda zencefil olduğunu yazması bana bunun doğru olduğunu anlatmıyor. İlk saniyelerde keskin ve yoğun baharatsılıktan bahsetmek zor. Zencefil varsa da pudramsı pürüzsüzlüğün arkasına saklanmış. Yüksek kaliteli oda spreylerini andıran ilk dakikalardan sonra orta kısımda sümbülteber kendisini gösteriyor. Başlangıçtaki sabunsu yapı yavaş yavaş yerini kremsi sümbültebere bırakıyor ki orta notaları çok güzelleştiriyor bu durum. Orta bölümde lezzetli ve tatlılığı abartılmamış kremsi/vanilyamsı sümbülteber belki de parfümün en başarılı kısmı. Son bölümde kremsi yapı devam ediyor. Kimilerinin plastiğe benzettiği kapanış da biraz o hissiyat olsa da yumuşak sandal ağacı son noktayı koyuyor.

Twilly d’Hermes’in öncelikle kaliteli bir kadın parfümü olduğunu söyleyebilirim. Rahatsız edici yapaylık ya da uyumsuzluğa rastlamadım. Sonrasında pudralı, tatlı, kremsi bir çiçeksi parfüm olduğunu da belirteyim. Baharatın genel kompozisyonda büyük yer kapladığını düşünmüyorum. Çiçeklerden kastım tabii ki sümbülteber. Normalde sümbülteber çoğu zaman kadın parfümlerinde Fracas ve Carnal Flower’daki gibi fazlaca kuru, ağır, feminen verilir. Burada neyse ki gayet yumuşak, kremsi ve lezzetli verilmiş. Bu anlamda az sayıda sevdiğim sümbülteber parfümünden birisi oldu. Son kısımdaki sandal ağacı da orta bölümdeki sütsü sümbülteberle uyumlu ve uysal. Samsara’daki gibi çılgın, sıcak ve baharatlı sandal ağacı yok kapanışta ki böyle olmasından memnunum.

Twilly d’Hermes, yumuşacık adeta pembe pamuk şekerleri gibi bir parfüm. Evet, onu bir renge benzetsem kesinlikle pembe olurdu. Narin, sakin, pozitif, barışçıl, hoş bir çiçeksi denebilir. Evet, belki tekdüze ilerliyor, sürpriz yapmıyor ve derin kokmuyor fakat onun amacı bu değil muhtemelen.

Çoğu kişinin sevebileceği bu tatlı kız, başlangıcı dışında bana uniseks kullanıma yakın geldi. Belki de bu tür kremsi/sütsü/vanilyamsı çiçeksileri seviyorum ve onun için hoşuma gitti. Sade ve minimalist Twilly d’Hermes acaba Jean-Calude Ellena’nın eseri mi diye bakarken tasarımcısının Christine Nagel olduğunu gördüm ve şaşırdım.

Genel olarak çoğunluk kullanıcının pek beğenmediği Twilly d’Hermes’i ukala burnum beğendi 🙂 Harika olmasa da bence çok kolay kullanabilecek, her ortama uyabilecek tanıdık kokusuyla ve biraz çocuksu olsa da ilginç şişesiyle hoş bir hediye olabilir. Tabii fiyat etiketi göze alınabilirse.

EDP formundaki Twilly d’Hermes’in performansı harika değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. Genç-yaşlı her kadına uyar kokusu. Serin ilkbahar-sonbahar dönemleri kullanmak için daha uygun görünüyor.

Koku Güzelliği:10/7

15 Kasım 2018 Perşembe

Vertus – Sole Patchouli (2017)

Parfüm yolculuğuna 2017 yılında yedi yeni eserle devam eden Vertus’un koleksiyonu 2018 yılı itibariyle yirmi kokudan oluşuyor. Yakın zamanda markanın sahibi Çetin beyle yaptığımız sohbette hiçbir parfümlerinin üretimini bitirmeyi düşünmediklerini hatta koleksiyona yeni parfümler ekleyebileceklerini aktarmıştı bana. Ülkemizde faaliyet gösteren niş parfümevlerinin ilerlemelerini mutlulukla izlediğim için Vertus’un yeni parfümleri de ilgimi çekmeye şimdiden başladı.

2017 çıkışlı yeni Vertus’lardan Sole Patchouli şu cümlelerle tanıtılmış: “Üstün zevklerin heyecan uyandıran aurası… Kalıcı paçulinin modern yorumu… Hipnotize eden ve heyecan uyandıran bir aura… Zirvedeki notalarda orrisin ipuçlarını fark edeceksiniz. Mimozayla çevrili efsanevi frekansı yakalayacaksınız. Diplerde uyanan tatlımsı aromalarla marşmelovun baş döndüren duruşu sizi bekliyor.” İsmindeki paçuli nedeniyle ilgimi çabucak çeken Sole Patchouli’ye yakından bakacağım bugün.

Parfümün açılışı kuru ve hafiften pudralı sayılabilecek orris notasıyla gerçekleşiyor. Anasonu anımsatan keskin ve dolgun başlangıcından sonra orta kısma geçiliyor. Orta bölümde ilginç şekilde parfüme taze, yeşil tema ekleniyor. Vetiveri andıran orta bölümdeki yeşil temaya kısa süre sonra parfüme ismini veren paçuli ekleniyor. Son bölümde yeşil tema ve vetiverimsi, ferah meyvemsi, çiçeksi taraf dikkat çekiyor.

Sole Patchouli, gördüğüm kadarıyla iki bölümden oluşuyor. İlk kısımdaki hafiften pudramsı süsen çiçeği parfüme kadınsı hissiyat verirken, ikinci kısımdaki yeşil paçuli onu erkek tarafına yakınlaştırıyor. Günümüz parfümlerindeki nota diziliminden farklı yok izlenmiş sanki. Ferah olmayan gri ve kasvetli orris ile başlayan koku formu, kapanışa doğru canlanıyor, ferahlıyor, yumuşuyor ve gevşiyor.

İris çiçeğini parfümlerde seviyorum. Bu sevgimin temelinde Dior Homme olduğunu biliyorum. Tabii bazen kötü kullanılan iris çiçekleri irrite edici olabiliyor. Buradaki iris kullanımı meyan kökünü andırıyor ilginç şekilde. Hafiften pudralı verilmesiyse sürpriz değil. Paçuliyse şimdiye kadar rastlamadığım gibi diyebilirim. Yeşil, vetiverli, sarmaşığımsı, nötr çiçeksi hoş bir paçuli kullanılmış. Normalde paçuli teması köksü, nemli ve karanlık verilir parfümlerde, burada öyle değil. Yeşil kokan paçuli fikrini sevdim. Kalite anlamında da ortalamanın üzerinde iş çıkarılmış.

Bu parfümü her kullandığımda hippiler aklıma geldi nedense. 1970’li yılların çiçek çocuklarının tarzına uyabilecek renkli, taze ve hippi paçuli kullanılmış sanki. Muhteşem olmasa da yaratıcı ve akılda kalıcı bir deneme yeşil paçuli ve orris birlikteliği.

Bir paçuli ve iris sever olarak benim adıma kolay kullanılabilecek, rahatsız edecek gibi çıkıntılı tarafları olmayan, boğucu ve ağır davranmayan, ara ara kendisini size hissettiren güzel bir parfüm. Evet, belki ona aşık olmadım fakat arkasındaki fikri ve kalitesini takdir ettim. Sole Patchouli’nin son zamanların en çok satan Vertus’lardan olduğunu duyduğumda hiç şaşırmadım.

Kıyafet üzerinde düz ve anasonsu kokan Sole Patchouli, ten üzerinde daha hareketli, canlı, yeşil ve güzel davranıyor. Onun için ten üzerinde denemenizi öneririm. EDP formundaki parfümün performansı bazı güçlü Vertus’lara göre mütevazi sayılabilir. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyelerde. Doğru dozajlama ile her zaman kullanılabilecek bu bohem ve hippi paçuli parfümü, birçok ortama da uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/7

11 Kasım 2018 Pazar

Veld’s – Prends Moi (2011)

“Prends-Moi, kilo kontrole yardımcı özel formülü ile estetiği mutlulukla birleştiren bir parfümdür. Güney Afrika’nın batısında yetişen Fynbos makilerinden ve Beguela nehrinden etkilenilerek yaratılan Prends-Moi, cildinizi okşarken meyvemsi ve çiçeksi kokularla bezenmiş bir cenneti size sunuyor.

Nöro-kozmetik bitkiler ve parfüm notaları terapisi içeren Prends-Moi, yıldızlı etken maddesi Betaphroline ile beraber eşsiz bir formüle sahiptir. Bu özel formül keratinositlerle birleşince, ciltteki b-endorfinlerin açığa çıkmasını destekler. Keyif mesajı bir nörondan diğerine, oradan da beynin koku bölümüne iletilir, anında rahatlama, stresten uzaklaşma ve keyif hali ortaya çıkar. Bu durum sayesinde atıştırma, ekstra yemek yeme vb beslenme ihtiyaçları ortadan kalkar. Aynı zamanda, Betaphroline maddesinin parfümdeki kafein ve karnitin ile birleşmesi sonucunda oluşan bileşik cilde masaj yapıldığında yağ yakıcı etki sağlar.”

Yukarıdaki satırlar benim ve birçok parfümsever için fazlasıyla teknik terimler barındırsa da özet olarak şunu söyleyebilirim ki, Fransa merkezli kozmetik markası Veld’s’in ilk ve tek parfümü Prends Moi, sizi zayıflatmayı vaat ediyor. İlk duyduğumda oldukça şaşırmıştım Prends Moi’nin bu özelliğini. Bildiğim kadarıyla kullanıcılarını zayıflatma iddiası bulunan dünyanın tek parfümü Prends Moi.

Tabii zayıflama deyince buradaki hedef kitle kadınlar. Zaten Prends Moi’de kadın parfümü olarak piyasaya sunulmuş. Şişman birisi olmamam vesilesiyle benim ilgimi çeken kısım Prends Moi’nin kokusu. Parfümün tanıtımında meyvelerden ve çiçeklerden bahsedilmiş ki hak verdim kullanım döneminde.

Prends Moi’nin açılışında canlı turunçgiller ve çiçekler algılıyorum. Açıklanan notalarında greyfurt ve bergamot var, muhtemelen turunçgil kokusunun sebebi bu iki meyve. Tabii burada çok ferah turunçgillerden bahsedemeyiz. İlerleyen dakikalarda çiçeklerin etkisi iyice artıyor. Beyaz çiçekler (yasemin ve ylang ylang), gül ve misk parfümün ana aksını oluşturuyor. Çiçeklerin kompozisyona ağırlığını koymasıyla kadınsı tarafı oldukça öne çıkıyor Prends Moi’nin. Son kısım da orta bölümün paralelinde ilerliyor. Misk sonlarda daha da görünür oluyor. Kapanışta metalik sayılabilecek paçuli alt notalarda tek başına tende kalıyor.

Prends Moi, tam bir kadın parfümü karakterine sahip. Feminen çiçekler ve gül parfümün üzerinde baştan sona kadar hakimiyet kuruyor. Bu anlamda dikkat çekici koktuğunu söyleyebilirim fakat kalite anlamında iyi yerde durmuyor.

Katılır mısın bilemem ama biraz Coco Mademoiselle’yi andırıyor Prends Moi. Zaman zaman yapaylık sınırındaki kokusu benim için bıktırıcı oldu. Evet, o fazlasıyla kadınsı ve benim erkek tenime uyum sağlayamadı ama doğru kadında ve doğru zamanda kullanıldığında cazibeli bile olacağını düşünüyorum.

Prends Moi, düz çizgide ilerleyen, hemen hemen hiç değişmeyen, sürpriz yapmayan, sıradan bir çiçeksi parfüm bence. Onlarca kadın parfümüne benzeyen kokusuyla çok farklı değil. Zaten Prends Moi’nin konsepti güzel kokmasından ziyade zayıflatma iddiasına sahip olması. E bu iddiayı denemek de siz parfüm meraklısı hanımefendilere düşüyor 🙂

Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyede. Genel kadın beğenisine rahatlıkla uyabilecek Prends Moi’yi her yaş gurubundan kadın kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/6

7 Kasım 2018 Çarşamba

Givenchy – Gentleman (2017)

Givenchy’nin 1974 çıkışlı efsanevi erkek parfümü Gentleman’ın şöhretini, kokular evrenine yakın kişiler bilir genellikle. Parfümlerin gerçekten parfüm gibi olduğu, yüksek kaliteli ve derin kokular babında ün salan 1970 ve 1980’leri hala özlüyor benim gibi parfüm bağımlıları. Şimdiki gibi birbirinin aynı kokan ve kalite anlamında yerlerde sürünen yeni nesil parfümleri gördükçe ve denedikçe, eskilerin değerini daha çok anlıyorum. 1974 çıkışlı Gentleman şahane klasiklerden birisi olarak tarihteki yerini aldı ama kötü haber şuydu ki onun sahip olduğu koku formu artık popüler değildi.

Bu duruma çözüm 2017 yılında bulundu ve Gentleman aynı isimle, aynı şişe formuyla ve farklı olarak değişik renkte piyasaya sürüldü. Tabii yeni Gentleman, günümüzün parfüm trendlerine uygun kokusuyla, 1974 çıkışlı abisiyle oldukça uzak iki akraba gibi de denebilir. Yeni Gentleman, Givenchy’nin internet sitesinde odunsu-çiçeksi fujer olarak sınıflandırılmış. Yine kendi sitelerinde yeni Gentleman’ın erkeksi tarafına vurgu yapılmış ve neo-klasik olarak tanımlanmış. Ayrıca kendisine güvenen erkeğin kokusu olarak öne çıkarılmış. Bakalım durum Givenchy’nin anlattığı gibi mi?

Gentleman’ın açılışı şekerli meyvelerle gerçekleşiyor. Üst notalarındaki tatlı turunçgillere eşlik eden armudun, ilk saniyelerdeki şekerliliğin sebebi olduğunu düşünüyorum. Ferah sayılamayacak başlangıcı çok tanıdık ve modern. Orta bölüme geçildiğinde tatlılık hala etkili. Şekerli meyveler geride kalırken bu sefer şekerli lavanta ve kakule kendisini gösteriyor. Modern aromatik fujerlere benzeyen orta notalardan sonra kapanışta tatlı iris çiçeği ve vanilyayla tenden ayrılıyor.

Gentleman, tam bir yeni nesil şekerli, meyveli, baharatlı, lavantalı fujer. Tabii vanilya ve tonka fasulyesini de unutmamak gerekiyor. Koku karakteri o kadar bilindik ve tanıdık ki hemen aklınıza bazı parfümler geliyor. Mesela Burberry For Men, Obsessed For Men, Spicebomb, Eros, Prada L’Homme ve diğerleri. Bu anlamda modern, sıkıcı, klişe ve sinir bozucu derecede şekerli yeni erkek parfümü furyasına Givenchy’de katkı yapmış oluyor.

Tabii ki en ufak ilginç ya da yaratıcı tarafı olmayan Gentleman’ın koku formu, 15-25 yaş arası deneyimsiz parfüm meraklısı arkadaşlarımızı etkileyecek ve onlara satılacak. Givenchy bu işten güzel milyon euro’lar kazanacak, Gentleman’ı alan arkadaşlar harika bir parfüm aldığını düşünerek mutlu olacak ve muhtemelen minnoş kız arkadaşları da bu parfümü sevecek. Ne romantik bir sahne değil mi?

Oysa ki gerçekler her zamanki gibi can acıtıcıdır. 1974 çıkışlı harika Gentleman gitmiş yerine Avm tikilerine uygun berbat bir şeker bombası gelmiş durumda. Sorarım size Romalı parfümsever dostlarım, ilerleme bunun neresinde? Hiç bir yerinde… Çünkü bırakın ilerlemeyi, dünya markaları giderek daha bayağı daha çiğ, daha vasat, daha kalitesiz parfümler piyasaya sürmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Peki neden? Çünkü popüler koku trendlerine uygun parfümler çıkaralım da kasamız milyon dolar-euro ile dolsun. Dolmasına dolsun gözümüz yok da böylesine kült bir klasiğin bari adını kullanmasaydın Givenchy. Koy yeni bir isim, tasarlat yeni şişe olsun yeni parfüm. Ne yazık ki aynı şeyi Calvin Klein’de Obsessed For Men ile yaptı ve Obsession For Men gibi harika bir parfümün ismini rezil etti.

Birinci Dünya Savaşı’nda, Almanya ve Fransa cephesindeki Alman askerlerinin yaşadıklarını anlatan o ünlü roman aklıma geldi. İsmi “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” idi. Ben de bu kitap ismini şöyle değiştireyim kendimce “Parfümler dünyasında yeni bir şey yok”.

EDT formundaki Gentleman’ı sektörün iki önemli ismi Olivier Cresp ve Nathalie Lorson tasarlamış. Sonbahar-kış kullanımına uygun diyebilirim. Kalıcılığı az, etrafa yayılımı sınırlı. Bu anlamda performansı gayet problemli.

Koku Güzelliği:10/4

3 Kasım 2018 Cumartesi

Christian Dior – J’adore (1999)

Christian Dior’un 1990’lı yılların sonlarında piyasaya sürdüğü kadın parfümü J’adore, kimi Dior’lar kadar ikonik olamasa da ilgi gördü. Dior’un 2000’li yıllara hazırlık parfümü denebilecek J’adore, çiçeksi olarak sınıflandırılmış marka tarafından. Her ne kadar J’adore’yi ünlü burun Calice Becker tasarlamış olsa da Dior’un baş parfümörü François Demachy J’adore için şöyle söylemiş: “J’adore sıradışı bir parfümdür çünkü gerçek bir imza kokusu olmanın ötesine geçerken, kolayca baştan çıkarıcı olmayı başarır. J’adore şehvetlidir ama abartılı değildir bu yönü. J’adore, karşıtlıkları birleştiren, ikonik çiçek notalarını çekici, görülmemiş ve gizemli hale getiren bir kompozisyondur.”

J’adore’nin açılışı tatlı turunçgiller ve çiçeklerin birleşimiyle gerçekleşiyor. İlk saniyelerde biraz turunçgiller (ağırlık bergamotta) ve leziz meyvelerin (şekerli armut ve şeftali) etkisindeki J’adore, ilerleyen dakikalarda orta kısma geçiyor. Orta notalarda beyaz kadınsı çiçeklerin ağırlığı fazlaca hissediliyor. Sabunsu ve pudralı verilmiş yasemin ve ylang ylanga eşlik eden gül, parfümün kaderini belirliyor adeta. Son bölümde çiçeksilik devam ediyor. Kuru ve neredeyse paçulimsi verilmiş keskin, kuru yaseminle kapanış gayet çarpıcı ve kadınsı şekilde gerçekleşiyor.

J’adore, tam bir meyveli-çiçeksi kadın parfümü. Daha doğrusu meyveler başlangıçta etkiliyken orta bölümde tatlı gülle işbirliği yapıyor meyveler ama etkileri sınırlanıyor. Kapanışta meyvelerden eser yok ve yasemin-ylang ylang son noktayı kokuyor parfüme. Onun içindir ki J’adore’yi üç bölüme ayırmak mümkün. Başlangıçtaki meyveler, orta kısımdaki gül ve sonlardaki beyaz çiçekler.

Dior’un internet sitesinde Comoro adalarından gelen ylang ylang, Türk ve Bulgar gülü ile Grasse yasemini öne çıkarılan içerikler olarak dikkatimi çekti. Gayet kadınsı, sabunsu hatta pudralı diyebilirim geneli için. Şekerli meyvelerle tatlı çiçeklerin karışımından oluşan J’adore’da bence ana oyuncu gül ve beyaz çiçekler. Gayet kaliteli ve pürüzsüz verilmiş gül başroldeyken beyaz çiçekler (yasemin ve ylang ylang) ve meyveler ikinci planda kalıyor.

J’adore’yi ilk kokladığımdan son kullandığım güne kadar hep bazı parfümlere benzettim ama asla hangi parfüme benzediğini bulamadım. Bunun sebebini sonradan anladım. J’adore’de kullanılan koku formu çok klasik ve kadın parfümlerinde belki de binlerce defa tekrarlanan temaya sahip. Onun içindir ki J’adore’yi bir parfüme benzetemedim zira birçok kadın parfümünün onu taklit ettiğini farkettim. Bu anlamda çığır açan modern klasiklerden olduğunu söyleyebilirim.

Peki, J’adore’yi sevdim mi? Aşık olmadım çünkü benim için fazlasıyla kadınsı, sabunsu ve çiçeksiydi. Yine de kalitesini gayet iyi buldum, burun tırmalayan uyumsuzluğa ve sinir bozucu derecede yapaylığa rastlamadım. Bu kompleks ve güvenilir koku formunu muhtemelen çoğu kadın sevecektir.

J’adore’nin ilginç taraflarından birisiyse içeriğinde Türk gülü kullanılması. Gerçi Bulgar gülüyle beraber kullanılmış olsa da yine de hoş bir detay. J’adore’yi kimi kullanıcıların şampuanlara benzetmesi bazılarınınsa yaşlı kadın kokusu demesi bir yere kadar anlaşılabilir. Büyük resme baktığımda normalde bu tür bir parfüm hiç bana göre değildir ve üzerimde hissetmek istemem fakat J’adore bana gayet tahammül edilebilir geldi. Bu tür meyveli-çiçeksi parfümlerin iyi örneklerinden birisi J’adore. Buna şüphem yok. Yine de denemeden almanızı önermem.

Kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı ilk yarım saat iyi. Temiz, kadınsı ve anaç tarafını göze alırsak kırk yaş ve üzerindeki kadınlara önerebilirim J’adore’yi. Soğuk kış ayları ve yaz sıcakları dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6

30 Ekim 2018 Salı

Hermes – Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver (2018)

Lüks tüketim sektörünün en önemli markalarından Hermes’in 2006 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Terre d’Hermes’in dünya çapında ne kadar başarılı olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım. Jean Claude Ellena’nın elinden çıkan Terre d’Hermes, öylesine ilgi gördü ki Hermes bu duruma seyirci kalamadı anlaşılan.

2018 yılına kadar on civarında devam parfümü piyasaya sürülen Terre d’Hermes’in 2018 çıkışlı versiyonunun adı Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver oldu. Klasik Terre d’Hermes ile aynı şişeye sahip olan Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver, isminden de anlaşılacağı üzere vetiver notasını merkeze almış. Bakalım Hermes’in yeni erkek parfümü yeterince iyi mi?

Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver’in açılışı aromatik ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Yeşil sayılabilecek ilk saniyelerden sonra azıcık ferah biber ekleniyor kompozisyona. Orta kısımda parfüme ismini veren vetiver artık kendisini gösterip kokuyu tamamen domine ediyor. Köksü ve ferah sayılabilecek vetiverle kapanış gerçekleşiyor.

Kokunun analiz kısmının kısa olduğunun farkındayım çünkü Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver, çok basit bir parfüm. Ana gövdeyi oluşturan nemli ve odunsu vetivere eşlik eden turunçgilleri saymazsak, hemen hemen hiç değişmiyor ve fazlaca derin kokmuyor. Bu anlamda abisi Terre d’Hermes’i örnek almış sanki. İki parfüm de gayet basit, sade, kullanımını kolay ve şık.

İki parfümün benzerliği sadece minimalizm anlamında gerçekleşmiş sanki. Koku formu olarak büyük benzerlik yok Terre d’Hermes’le. Terre D’Hermes Eau Intense Vetiver, tamamen ıslak, yeşil ve köksü vetiver kokuyor ve turunçgillere büyük yer vermiyor. Klasik Terre d’Hermes ise turunçgil parfümü ve vetiveri oldukça kuru/tozlu veriyor. İsimleri ve şişeleri benzer olsa da iki parfüm farklı yapıda diyebilirim.

Fotoğraf fragrantica sitesinden alınmıştır.

Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver, tabii ki bir Hermes parfümü olduğunu kalitesiyle size hissettiriyor. Olabilecek en kaliteli ve pürüzsüz vetiver kullanımıyla sizi üzmüyor ve Hermes’in şık karakterini yansıtıyor. Evet, parfüme özenilmiş ve piyasa işi yapaylıktan uzak durulmuş. Bu anlamda Hermes zaten çoğu zaman şaşırtmıyor bizi.

Fakat… Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver, ne yazık ki o kadar basit ve tek düze kokuyor ki vetiver sevenler dışında çoğu kişinin bir süre sonra sıkılabileceği kadar cansız, durağan, sürprizsiz. Belki de vetiver merkezli parfümler bana hep aynı geliyor bilemiyorum.

Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver’i iki parfüme benzettim. Birisi Tom Ford’un Grey Vetiver’i, diğeri Guerlain’ın ünlü klasiği Vetiver. Zaten bu üç parfümün birbiriyle rekabet edeceğini düşünüyorum ve bu üç kaliteli vetiver parfümü, bu tarz kokuları sevenler için önemli örnekler. Yine de yüksek fiyatına istinaden denemeden almanızı her zaman ki gibi önermem.

Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver’in kokusunu ilginç bir şekilde Jean Claude Ellena değil de sektörün tanınan isimlerinden Christine Nagel yapmış. EDP formundaki Terre d’Hermes Eau Intense Vetiver’in kalıcılığı gayet iyi. Etrafa yayılımı ilk bir saat fena değil. Erkek kullanımına yakın dursa da vetiver seven kadınların kullanmasında hiç sakınca yok. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

26 Ekim 2018 Cuma

Cacharel – Amor Amor (2003)

Fransa merkezli hazır giyim markası Cacharel’in özellikle kadın parfümleri her zaman ilgi çekmiştir. Noa ve Anais Anais, yıllar geçmesine rağmen hala markanın sevilen kadın parfümlerinden diyebiliriz. Loreal grubu bünyesinde pazarlanan Cacharel kadın parfümlerinin belki de en sevileni Amor Amor. Kokularla haşır neşir olan çoğu kadının bileceği ve belki de kullandığı Amor Amor, kırmızı ve çarpıcı şişesiyle her zaman için merakımı çekmiştir. Ve 2018 yılının bu ılık ve hüzünlü sonbaharında Amor Amor ile tanışıyorum.

Amor kelimesinin aşk anlamına geldiğini biliyoruz. İsmi aşk olan bu parfüm, Loreal’in internet sitesinde “ilk aşk, tutku ve özlem, rengarenk ve genç. Amor Amor’un meyveli-çiçeksi kokusu gerçek bir ifadedir” şeklinde tanıtılmış. Parfümün başlangıcı şekerli meyvelerle gerçekleşiyor. Tatlı ve lezzetli kırmızı meyveler turunçgillere benziyor. Tropikal meyveleri de andıran ilk kısım, çok rafine ya da ilginç değil. Orta kısma geçildiğinde meyveler yoluna devam ederken bir parça tatlı gül ve beyaz çiçekler ekleniyor kompozisyona. Yaseminin başını çektiği çiçeklerin eklenmesiyle tam bir meyveli-çiçeksi yapıya bürünüyor. Son bölümde pek başarılı olmayan vanilya devreye giriyor. Misk ve sedir ağacının varlığından da bahsedebilirim kapanışta.

Amor Amor, tam bir klasik meyveli-çiçeksi kız kokusu. Olabilecek en güvenli, rahat kullanılabilecek, kadınsı ve klişe parfümlerden birisi desem yanlış olmaz. Evet, Amor Amor’da birçok kadın parfümündeki klişeler kullanılmış. Şekerli-kadınsı meyveler, beyaz çiçekler, vanilya ve misk. Pek derinliği olmayan, düz çizgide ilerleyen, yapaylığın zaman zaman burun tırmaladığı bir arkadaş Amor Amor. Pürüzsüz ve yüksek kaliteli olmadığını söylemek için parfüm uzmanı olmaya gerek bile yok. İyi de Amor Amor’un kaliteli olmak gibi kaygısı var mı acaba?

Kırmızı ve kötü şişe tasarımına istinaden, popüler olmaya adanmış piyasa parfümü görüntüsü çiziyor Amor Amor. Hani marketlerde ucuz meyve reçelleri olur ya nedense bana onlardaki özensizliği, kalitesizliği ve iç baygınlığını hissettirdi. Onun kokusu binlerce sıradan kadın parfümünde muhtemelen tekrarlanmıştır. Yaratıcılık anlamında hiçbir çaba sarf edilmemiş gibi duran Amor Amor, çok satan bir genç kız parfümü olmanın dışında benim için anlam ifade edemedi. Eğer amaç çok satmak ve popüler olmaksa Amor Amor yıllardır bunu iyi beceriyor ama parfüm gurmelerini tatmin eder mi bu durum? Tabii ki hayır.

Genç, canlı, sıcakkanlı ve dinamik sayılabilecek tarzı, sonlardaki vanilyayla birlikte romantik hale gelebiliyor. Bu arada burnum beni yanıltmıyorsa azıcık Givenchy’nin erkek parfümü Xeryus Rouge’a benzettim Amor Amor’u. Aynı yapay tropikal meyve ve bir şekilde sıcak-kırmızı kokan iki parfüm uzaktan akraba sanki.

Laurent Bruyere ve Dominique Ropion gibi sektörün iki önemli isminin tasarladığı Amor Amor, birçok kadın parfümünün aksine EDT formunda. Kalıcılığı yüksek değil, etrafa yayılımı vasat oldu tenimde. Sıcak yaz ayları dışında her zaman kullanılabilir. Günlük spor kıyafetlerle bile uyum sağlayabilecek Amor Amor’un geniş kullanım alanı olacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/5

22 Ekim 2018 Pazartesi

Versace Pour Homme Dylan Blue (2016)

Versace’nin 2008 yılında piyasaya sürdüğü parfümü Versace Pour Homme oldukça sevildi ve markanın en çok satan erkek parfümlerinden birisi oldu. Mavi şişesi ve ferah Akdeniz-İtalyan tarzındaki kokusuyla ilgi gören Versace Pour Homme’ye zaman içerisinde yeni kardeşler eklendi. 2013 yılında Versace Pour Homme’nin öd ağacı versiyonu Versace Pour Homme Oud Noir, serinin ikinci parfümü olarak karşımıza çıktı. 2016 yılındaysa yeni bir Versace Pour Homme ile tanıştık.

Versace Pour Homme Dylan Blue isimli yeni kardeş, ilk duyduğum andan itibaren bende Bob Dylan’ı çağrıştırıyor. Versace ise kendi internet sitesinde Dylan Blue’nun tasarımında Akdeniz’in cazibeli kokusundan ilham aldıklarını vurguluyor. Ayrıca Dylan Blue’nun fujer tarafına vurgu yapıyor. Parfümün modern ferahlığa sahip olduğu da belirtilmiş.

Dylan Blue’nun açılışı bekleneceği üzere turunçgillerle gerçekleşiyor. Şekerli bergamot ve greyfurtla ilk saniyeler gayet tanıdık ve ortalama denebilir. Orta kısma geçildiğinde şekerli turunçgiller geri planda dururken, parfümün ana oyuncusu ambroksan devreye giriyor. Anason-yıldız anasona benzeyen orta kısımdaki ambroksan parfüme bir taraftan dinamizm katarken diğer taraftan da metalik yapaylık ekliyor. Orta bölümde ambroksana eşlik eden menekşe ise tabii ki bana göre değil. Son kısım, orta bölümün paralelinde ilerliyor. Kapanışta yapay vetiver ve sıradan odunsularla teninize elveda ediyor.

Dylan Blue, ismindeki ve şişesindeki mavi temayı kokusuna yansıtmaya çalışmış. Her ne kadar su-deniz gibi kokmasa da geri planda hep ferahlık ve abisi Versace Pour Homme’ye öykünme var. Ambroksan gibi dinamik bir elementin sıcak yaz günlerinde nasıl tepki vereceğini tahmin edemesem de Dylan Blue, tam anlamıyla ferah bir yazlık değil sanki. Deniz yosunu ya da okyanus gibi de kokmuyor.

Dylan Blue, anasonsu, baharatlı, menekşeli gibi davranıyor. Tabii hemen her yeni parfümdeki gibi bol miktarda tatlılık hissediliyor. Buradaki tatlılık leziz vanilyadan değil de abartılı verilmiş tonka fasulyesinden geliyor muhtemelen. Sonuç olarak bir süre sonra bu şekerli yapı can sıkıcı hale dönüşüyor.

Dylan Blue, tam bir piyasa parfümü. Büyük kitlelerin sevmesi için tasarlanmış, kadınlardan iltifatlar alabileceğiniz, kullanımı kolay ve güvenli denebilecek bir arkadaş fakat kokusu hissedilir oranda yapay ve sıkıcı. Yaratıcılık namına hiçbir şey barındırmıyor. Piyasadaki popüler rakipleriyle yarışmak için ortaya çıkarılan bir parfüme benziyor.

Dylan Blue’nun rakipleri kimler peki? En büyük rakibi Dior’un yeni erkek parfümü Sauvage. Zaten Dylan Blue’nun kokusu oldukça benziyor Sauvage’ye. Bir başka rakip olarak Bleu de Chanel olarak belirlenebilir. Ayrıca Yves Saint Laurent – L’Homme, CH Men Prive, Acqua di Gio Profumo gibi sağlam rakipleri de var ve işi zor görünüyor Dylan Blue’nun.

EDT formundaki Dylan Blue’nun performansı ortalama denebilir. Ara ara kendisini size hissettiriyor gün içinde. Kalıcılığı bir EDT için yeterli. Günlük kullanıma uyabilecek Dylan Blue, soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/5

18 Ekim 2018 Perşembe

Chanel – Gabrielle (2017)

Chanel’in 2017 yılı başlarında gerçekleştirdiği yeni çanta tasarımı Gabrielle için, Karl Lagerfeld’in fazlaca kadınsı olmadığını söylediği belirtiliyor. Ve 2017 yılının sonbahar mevsiminde Chanel’in Gabrielle isimli kadın parfümü de raflardaki yerini alıyor. Buradan anlıyoruz ki Chanel’in yeni çanta ve parfüm tasarım dilinin çatı ismini Gabrielle oluşturuyor. Chanel muhtemelen Gabrielle isimli çantaları ve parfümünü arka arkaya görücüye çıkararak bu anlamda kavram yaratmaya çalışıyor. Zaten küresel bir markadan da böylesine adımlar beklenir. Tabii bizi ilgilendiren kısım çantalar değil Gabrielle isimli kadın parfümü.

Gabrielle, kendi sitelerinde dört ana nota öne çıkarılarak tanıtılmış. Yasemin, ylang ylang, portakal çiçeği ve sümbülteber notalarını merkeze alan Gabrielle ismi, markanın kurucusu Coco Chanel’in ilk adı aynı zamanda. Tam ismi Gabrielle Bonheur Chanel olan Matmazel Coco için parfümlerin ne kadar önemli olduğu biliniyor. Gabrielle parfümünü tasarlayan Olivier Polge’nin, çocukluğunu babası Jacques Polge’nin yanında Chanel laboratuarlarında geçirdiği söylenir. Gabrielle parfümünü tasarlamak bir anlamda Olivier Polge için çocukluk anılarına ve babasıyla olan eski günlere geri dönmekti. Sözü fazla uzatmadan geçeyim Gabrielle’nin bende hissettirdiklerine.

Gabrielle’nin açılışı ferah sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Mandalina ve greyfurda benzeyen üst notaları gayet güzel ve sıradışı değil. Orta kısma doğru çiçekler, turunçgillerin yanındaki yerini alıyor. Sabunsu sayılabilecek çiçeklerden ayırt edebildiklerim yasemin ve portakal çiçeği. Orta kısımda kadınsılığın ve bir parça yapaylığın hissedildiğini ne yazık ki söyleyebilirim. Son bölümde sandal ağacı ve miske eşlik eden nötr odunsular fena değil ama koku oldukça zayıflıyor alt notalarda.

Gabrielle, tam bir meyveli-çiçeksi arkadaş. Ferah, tatlı turunçgil meyveleriyle beyaz çiçeklerin klasik bir karışımı. Hatta o kadar klasik ki yüzlerce kadın parfümündeki koku formu adeta tekrar edilmiş. Zaten Gabrielle’nin yurtdışı merkezli parfüm platformlarında epey eleştirilmesinin sebebi bu diye tahmin ediyorum. Çünkü Gabrielle, gerçekten de sıradan bir kadın parfümü özensizliğinde ve Chanel’e yakışmayacak kadar alelade. Ayrıca birçok Chanel parfümündeki en azından steril kalite hissiyatı Gabrielle’de az bulunuyor. Bu anlamda yüksek kaliteli ya da benzersiz bir kadın parfümü yok karşımızda. Tamamen piyasa işi çiçeksilikle işin kolayına kaçılmış sanki. Gabrielle’nin neden bu kadar eleştirildiğini anlamak zor değil.

Sonuç olarak Gabrielle, üzerinde sayfalarca yazı kaleme alınacak parfüme benzemiyor. Tatlı, gayet basit, kullanması kolay, çoğu vasat kadın parfümüne benzeyen çiçeksi bir kız sadece. Derinlik ve farklılık beklemeyenlerdenseniz ve dolabımda muhakkak ferah çiçeksi Chanel olsun diyenlerdenseniz o zaman Gabrielle’yi deneyebilirsiniz.

Gabrielle’yi yukarıda da yazdığım gibi ünlü parfümör Olivier Polge tasarlamış. EDP formundaki Gabrielle’nin performansı düşük. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. İlkbahar-yaz kullanımına yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/6

14 Ekim 2018 Pazar

Vertus – Eau de Cyan (2017)

Türkiye merkezli niş parfümevi Vertus’un koleksiyonu genişlemeye devam ediyor. Başarılı markanın parfümlerine yer vermeye devam edeceğim Parfüm Merakı’nda. Bugün gerek içindeki mavi sıvısıyla gerekse ismiyle ilgimi çeken Vertus’lardan Eau de Cyan’a göz atacağım. Parfümün tanıtım cümleleri şöyle:

“Akıntıya kapılan tutkuların, eşsiz ferahlığını hissedin. Meltem rüzgarlarının adaçayı, selvi ve yeşil aromalarla süslü kokusu hayatı serinletiyor. Derin bir nefesin saf hissini, ilgi çekici yaseminin rafine tonlarıyla sarın. Mavinin içinden gelen, suyun kışkırtıcılığını yakalayın. Yoğun kehribarın özgün imzasını, kokunun derinliklerde arayın. Ilık formun, can alıcı ayrıntıları sizi bekliyor. Olgunluğun çarpıcı izlerine daha yakından bakmanın tam sırası.”

Hem mavi sıvısından hem de ismindeki Cyan kelimesinin camgöbeği rengini çağrıştırmasından ötürü parfümün deniz-okyanus-ozonsu tarza yakın olduğunu anlıyoruz. Kullanım döneminde de bu durumu rahatlıkla algıladım. O zaman geçeyim detaylara.

Eau de Cyan’ın açılışı aldehitleri çağrıştıran sabunsuluk ve serin-sucul temayla gerçekleşiyor. Geri planda ardıçın destek verdiği sabunsu mavi sucul koku karakteri oldukça kaliteli. Orta kısımda bu yapı devam ederken bir parça deniz yosununu andıran yeşillikler ve misk etkili oluyor. Son kısımda yine benzer şekilde mavi-sabunsu yapı devam ederken misk ve kuru amberle kapanış yapılıyor.

Eua de Cyan, tam bir sıcak hava parfümü. Yazlık parfümlerde kullanılan birçok tema verilmiş. Masmavi deniz kokusu, temizlik hissiyatı veren sabunsuluk, ozonsu aroma sizi sarıp sarmalıyor. Gerilerden gelen ardıç ve yasemin kokunun yönünü meyveli-çiçeksi tarafa çekiyor diyemem. Öyle olmaması da iyi olmuş.

Eau de Cyan için aromatik deniz kokusu denebilir. Çiçeklerin parfümdeki verilişi sınırlı ve onu uniseks kullanıma yaklaştırıyor bu durum. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği Eau de Cyan, niş parfüm kalite standardını tutturuyor ve yapaylık barındırmıyor. Kokusuysa çok köşeli ve sevmesi zor değil. Hoş bir parfüm Eau de Cyan. Özellikle yüksek kaliteli yaz parfümlerine hasret kaldığımız düşünülürse, fena seçenek değil.

İlk kokladığım andan itibaren bir parfüme benzettiğim Eau de Cyan’ı Givenchy’nin ünlü parfümü Insense Ultramarine’ye bir parça benzettim. Tabii Insense Ultramarine’nin yıllar içinde geçirdiği reformülasyonlar sonucu eski çarpıcı tarafının kalmadığını biliyoruz. Eau de Cyan sanki uzun zaman önce kullandığım Insense Ultramarine’nin ilk haline benziyor.

EDP formundaki Eau de Cyan’ın performansı iyi. Ferah-sabunsu parfümden beklenmeyecek kadar ısrarcı ve tende kalıyor. Etrafa yayılımı ilk 1 saat fena değil. Günlük kullanıma, sahil kenarına, gündüz gezmelerine, sıcak yaz akşamlarına rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Uniseks kullanıma uygun. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

10 Ekim 2018 Çarşamba

Calvin Klein – Obsessed For Men (2017)

1980’li yılların ortalarında parfüm dünyası Calvin Klein’in Obsession isimli eserleriyle tanıştı. Obsession’un hem erkeği hem de kadın versiyonları çoğu kişiye göre hala Calvin Klein’in en iyi parfümleri ki ben de bu görüşe yakın duruyorum. Tabii 1980’li yılların koku karakterine sahip Obsession’lar, aradan geçen uzun yılların ardından değişen koku trendlerine yenik düştüler ne yazık ki. Yeni nesil genç arkadaşlara uzak kalan kokusu yüzünden Obsession’lar eski popülerliklerini kaybetme aşamasına geldiler. Tam da bu noktada Calvin Klein küresel marka olma refleksiyle, rekabetten geri kalmamak adına, klasik Obsession parfümlerinin isimlerinde küçük harf oyunları yaparak Obsessed’leri piyasaya sürdü.

Calvin Klein yeni Obsessed’leri, klasik Obsession’ların devamı olarak pazarlamaya çalışsa da Obsessed For Men, tamamen farklı deneme olarak karşımıza çıkmış. Kendi sitelerinde Obsessed For Men’i erkeksi fujer olarak sınıflandırmışlar ve karanlık vanilyanın varlığından bahsetmişler. Bakalım durum Calvin Klein’in anlattığı gibi mi?

Obsessed For Men’in açılışı ferah sayılamayacak buruk ve şekerli turunçgillerle gerçekleşiyor. Greyfurt, şekerli limon ve ananas benzeri meyvemsi açılışı günümüzün onlarca modern erkek parfümündeki gibi. Orta bölümde meyvelere yumuşak ve tatlı baharatlar ekleniyor. Kakule ve biber olduğunu tahmin ettiğim baharatlar keskin ve erkeksi değil. Kapanışta buruk vanilya etkili. Vanilyaya eşlik eden sedir ağacı ve ambroksan kokunun yönünü farklı tarafa çeviriyor.

Obsessed For Men, aromatik, buruk baharatlı fujerlerin tipik örneği. Başlangıçtaki meyvelere eklenen baharatlar, şekerli ve ne kadar da tanıdık. Tatlılığın sebebinin tonka fasulyesi olduğu aşikar. Her ne kadar açıklanan notalarında vanilya olsa da tatlılık tipik-bayık tonka fasulyesi şekerliliği. Alt notaları benim gibi vanilyaseveri bile tavlayamadıysa düşünün artık durumu.

Kokunun genelini düşündüğümde Calvin Klein’in risk almadan 15-25 yaş arası Z kuşağını hedeflediğini anlayabiliyoruz. Yaratıcılıktan uzak, bolca şekerli, parfüm trendlerine tam anlamıyla uyan, sıradan, sıkıcı ve benim için soğuk-itici tarzda. İyi de bu durum sizin için önemli mi? Tabii ki değil.

Kendime yakın bulamadığım koku karakterine sahip olan Obsessed For Men’i siz belki de çok beğeneceksiniz. Bu parfümle ilgili takıldığım noktaysa isminin neden Obsession’lara benzetilerek eski muhteşem klasiklere gönderme yapıldığı. Yeni Obsessed For Men, gerek kalite anlamında gerekse koku karakteri anlamında 1986 çıkışlı Obsession For Men’in tırnağı bile olamaz. Koku benzerliği anlamında da benzerlik bulunmuyor. Bu durumdan anlıyoruz ki Calvin Klein şöhretli klasiklerinin ismini kullanarak yeni parfümlerini satmaya çalışıyor. Böyle bir yol izleneceğine neden farklı isimle bağımsız parfüm olarak piyasaya sürülmedi ki Obsessed For Men?

Genel beğeniye uygun, kullanması kolay, karşı cinsten övgüler alabileceğiniz bu delikanlı size büyük şeyler değil sadece temiz ve bol şekerli kokmayı vaat ediyor. Bu koku tarzıyla ve genel olarak uygun sayılabilecek fiyatıyla rakiplerine korku salabilir Obsessed For Men. Parfüm dünyası içinse pek kayda değer bir eser olarak geçmeyecek gibi görünüyor. Eğer Versace – Eros, Bleu de Chanel, Dior – Sauvage, Spicebomb, Burberry For Men gibi parfümleri seviyorsanız yeni bir alternatif Obsessed For Men.

Kokusunun tasarımını Ilias Ermenidis ve Christophe Raynaud birlikte yapmış. EDT formundaki parfümün kalıcılığı vasat, etrafa yayılımı ilk patlama dışında kötü. İlkbahar-sonbahar mevsimlerinde kullanmak daha iyi sonuç verebilir. Eğer arkadaşınıza hediye parfüm almak istiyorsanız iyi seçeneklerden birisi. Hem kokusunu çoğu kişi beğenir hem de diğer markaların parfümlerine iki katı ücret ödemek zorunda kalmazsınız.

Koku Güzelliği:10/5

6 Ekim 2018 Cumartesi

Hugo Boss – The Scent For Her (2016)

Almanya merkezli moda devi Hugo Boss’un Coty işbirliğiyle piyasaya sürdüğü 2015 çıkışlı “The Scent” isimli parfümler üç yıl içinde dokuz üyeye ulaştı. İlk The Scent 2015’te erkekler için çıkarıldı. Bir yıl sonra The Scent’in kadın versiyonu raflardaki yerini aldı. Hatta son dönemlerde iki The Scent parfümün Intense versiyonları dünya kokuseverlerinin beğenisine sunuldu.

Bugünkü yazı konuğumuz 2016 çıkışlı kadınlar için pazarlanan The Scent. Tam ismi The Scent For Her olan parfüm için Hugo Boss’un internet sitesinde “kadınlar için yeni, baştan çıkarıcı parfüm” ifadesi kullanılarak bizim gibi deneyimli sayılabilecek parfümseverleri hiç şaşırtmayan promosyon cümlesiyle karşımıza dikilivermiş. Dünyada piyasaya sürülen kadın parfümlerinin muhtemelen büyük çoğunluğunda bu pazarlama cümlesine rastlamak artık normal bizim için. Tamam, iddialı olmak iyidir ama bari şu birbirinin aynısı “kadınlar için cazibeli, baştan çıkarıcı parfüm” gibi klişeleri değiştirin. Neyse geçelim detaylara.

The Scent For Her’in açılışı tatlı ve berrak meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarındaki şeftali ilk saniyelerde kendisini gösteriyor. Buradaki şeftali dolu dolu meyvemsi değil de daha böğürtlensi, miskli ve transparan tarafa yakın. Orta kısımda meyvemsi yapı devam ederken tabii ki bu tür parfümlerin değişmezi çiçeksiler yardıma yetişiyor. Orta bölümden itibaren farklı tarafı olmayan meyveli-çiçeksi tarafa yakın duran parfümümüz, sonlarda yumuşak, seyreltilmiş miskle ve odunsularla kapanışı yapıyor.

The Scent For Her, anlaşılacağı üzere miskli bir meyve parfümü. Başlangıçtaki şeftali ve geri plandaki leziz, sulu, tatlı, kırmızı meyvelerin hakimiyetindeki ana yapı parfümün genelinde hissediliyor. Başrol oyuncu şeftali ama burada Mitsouko’daki kadar kaliteli ve gerçekçi şeftali beklemek hata olabilir. Vasat sayılabilecek meyvelere eşlik eden misk, garip bir sulandırılmışlık algısı yaratıyor. Orta kısımdan itibaren eklenen çiçekler abartılı şekilde pudralı ve ağır değiller neyse ki. Yine de pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim.

The Scent For Her, onlarca örneğine rastladığımız canlı ve cıvıl cıvıl, basit bir genç kız parfümüne benziyor. Yaratıcı tarafı olmayan, kullanımı kolay, uzun süreli kullanımlarda sıkılacağınız, kalite anlamında iddialı olmayan tam bir piyasa parfümü diyebilirim. Ona berbat de denemez harika da denemez. Ortalarda dolaşan bir arkadaş sadece.

Bu parfümde ilgimi çeken şeyse açıklanan notalarındaki iki sevdiğim içerik yani şeftali ve kakao. Şeftalinin verilişini pek başarılı bulmadım. Kakaoya ise rastladığımı söyleyemem. Varsa bile geri planda olduğunu düşündüğüm kakao, parfüme büyük etki etmiyor.

Bir yorumcunun onu şeftali aromalı şampuanlara benzetmesi ne kadar da doğru. Çok bir esprisi olmayan The Scent For Her’in kokusunu otuz yaş altı genç hanımefendiler sevebilir. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak iyi fikir olabilir. Ayrıca günlük kullanıma ve spor kıyafetlere de uyum sağlayacaktır. Genel beğeniye uygun bu hanımefendinin performansı zayıf. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı sınırlı.

Koku Güzelliği:10/5

3 Ekim 2018 Çarşamba

Profumi del Forte – Tirrenico (2008)

İtalya merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi Profumi del Forte, 2007’de başladığı koku yolculuğunu yeni parfümlerle zenginleştirmeye devam ediyor. 2018 yılının ekim ayı itibariyle yirmiden fazla parfüme imza atan Profumi del Forte, yavaş yavaş dünya koku sektöründe ismini duyuruyor. Tirrenico isimli parfümüyse markanın isminin daha da duyulmasını sağlayan eserlerden oldu.

2008 yılı çıkışlı Tirrenico’nun ismini İtalya’nın güneybatısındaki Tiren Denizi’nden aldığını söyleyebiliriz fakat kendi sitelerinde Forte sahilleri ve Apuan Alpleri ilhamından bahsediliyor. Kısacası Tirrenico’nun deniz gibi koktuğunu düşünürsek, onun sahil kenarındaki deniz esintisinden ilham alınarak tasarlandığını söyleyebiliriz. Yine kendi sitelerinde Tirrenico’nun deniz notalarıyla turunçgil kokteyli ve meyveli-çiçeksi aromatik bir karışım olduğundan bahsedilmiş. Artık biraz daha derinine inelim Tirrenico’nun.

Parfümün açılışı buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Tozlu sayılabilecek acı portakal ve tuhaf meyvelerin gerçekleştirdiği üst notalar için ne diyeceğimi şaşırıyorum. Ve bu şaşkınlığım birkaç dakika sonra aldehitlerin devreye girmesiyle ana yapıyı sabunsu tarafa çekiyor ki sevdiğimi söyleyemem. Orta bölümde yine tuhaflıklar var. Geri plandan gelen itici kokuların ne olduğunu anlamaya çalışırken aklıma nedense kereviz geliyor. Tabii ki Tirrenico’da bildiğimiz kadarıyla kereviz yok fakat kimi kaynaklarda fesleğen ve rezeneye rastladım. Üst yüzeydeki ferah olmaya çalışan serin-soğuk sucul yapının geri planında fesleğen varsa hiç şaşırmam. Sonlarda yapay ambergris ve calone benzeri soğuk-kadifemsi yapaylıkla teninize elveda diyor.

Yukarıdaki parfümün detaylı çözümlemesini yapmaya çalıştığım paragraftan ben bir şey anlamadım ki size ne anlatabileyim. Tirrenico öncelikle deniz yosunu gibi kokan bir arkadaş. Hani deniz kenarında dolaşırken karaya sürüklenmiş küçük yosunlar hafiften çürümüş ve tuzlu kokarya işte Tirrenico hemen hemen böyle davranıyor. Sadece deniz yosunu mu söz konusu olan? Tabii ki hayır. Tirrenico bir taraftan garip şekilde yeşil kokuyor. Onun buruk ve acımsı içe kapanıklığını marketlerdeki sebze reyonlarından gelen anlatması zor kokuya da benzetiyorum. Şu anda sizden en yakın markete gidip, sebze reyonunu koklamanızı istemenin abukluğunun farkındayım fakat Tirrenico’nun hem tuhaf zorlayıcılığını hem Bulgari – Aqua Pour Homme tarzı deniz-okyanus-çürümüş balık-yosun salatası benzeri tavrını nasıl betimleyeyim bilemedim.

Oysa markanın internet sitesinde Tirrenico ne kadar şiirsel anlatılmış: “Forte sahili boyunca yürüdükten sonra oturuyorum. Deniz kokularını, dalgaların ve kumların yıkadığı çakıl taşlarını soluyorum. Aklımda kokular var. Arkamda beyaz mermerler gibi parıldayan Apuan Alpleri bulunuyor. Neredeyse gerçek olmayan bir dünyada asılı kalmış gibiyim. Deniz notaları ile başlayacağım: deniz yosununun kokusu ve ellerimde kalan tuz. Tepelerden gelen yabani otlarla devam edip, harika bir şekilde korunan Forte bahçelerinden gelen narenciye meyveleriyle devam edeceğim. Orta notaları zenginleştirmek için biraz acı portakal ve yasemin, yürümeye devam ederken beni sarhoş edecek. Güneşin kokusunu, yazın güzel kremlerini, plajda yediğim susuzluk giderici taze meyveleri, ıslak odunsuları ekleyeceğim.”

Fikir harika ve dil şiirsel olsa da uygulama pek öyle değil Tirrenico’da. Acayip züppeliğe, soğuk iticiliğe, ukalaca notalara, avangart gıcıklığa, uyumsuz genel konsepte sahip diyebilirim. Sizi (en azından beni) hiçbir zaman içine çekemiyor. Hep bir mesafe hep bir olmamışlık duygusu hep bir kendinden itme hali. Tirrenico, hem buruk davranıyor hem de ferah olmaya çalışıyor fakat asla bir yaz parfümü havasını/coşkusunu yaratamıyor. Onu daha çok yeşil sebzemsi-yosunsu Sushi’ye benzetesim var. Yukarıda da bahsettiğim gibi Tirrenico’yu biraz Bulgari – Aqua Pour Homme’ye benzettim. Tabii genel olarak benziyorlar, detaylarda epey ayrışıyorlar.

Evin ablasının da hiç sevmediği ve kokusunun ne kadar berbat olduğu konusunda sürekli beni dolduruşa getirdiği Tirrenico’yu Maria Candida Gentile tasarlamış. Her iki cinsiyet de kullanabilir desem de erkek kullanımına bir parça daha yakın sanki. İlkbaharın ılık dönemlerinde ya da yaz akşamlarında kullanmak belki de daha iyi sonuç verecektir. EDP formundaki Tirrenico’nun performansı birçok rakibinden iyi. Kalıcılığı hiç fena değil. Etrafa yayılımı ilk bir saat iyi.

Koku Güzelliği:10/6