30 Haziran 2018 Cumartesi

Montale – Nepal Aoud (2014)

Montale’nin 2014 çıkışlı parfümü Nepal Aoud’un ismi ne kadar da şaşırtıcı. Oysa ki bir Montale parfümünde karşımıza en son çıkacak kelimedir Oud! Evet, bakmayın dalga geçtiğime, yine bir Montale ve yine bir öd teması bizlerle. Bay Pierre bu sefer bizi Nepal’e götürmek istiyor anlaşılan. E o zaman gidelim bakalım.

Montale’nin internet sitesine göre küçük hindistan cevizinden tutun da safrana, oradan Bulgar gülüne geçip, amber, deri, beyaz misk ve vanilya notalarına kadar olmayan yok neredeyse içeriğinde. İsminden de anlaşılacağı üzere Montale’nin Aoud serisine ait Nepal Aoud, odunsu oryantal tarza yakın duruyor gibi. O zaman geçelim detaylara.

Parfümün açılışı tatlı safranla gerçekleşiyor. Hemen hemen hiçbir safran parfümüne alışamayan burnum buradaki safranı da sevemedi. Başlangıcı hiç bana göre değil. Orta bölümde tatlı safrana öd ağacı ekleniyor ki buradaki verilişi her zaman karşımıza çıkan güllü tarza yakın değil. Nasıl tanımlayacağımı bilemediğim için kimi Montale parfümlerindeki ödün verilişini çamaşır suyuna benzetirim. Buradaki ödün kullanılışı da aynı o çamaşır suyu hissini bana veriyor. Kapanışta tatlı ve pudralı vanilya etkili oluyor. Bir vanilya sever olarak beni bile kendisine çekemedi alt notalardaki vanilya. Misk tabii ki yerini almış durumda son bölümde.

Nepal Aoud, safranlı vanilya parfümüne benziyor. Buradaki öd, gülümsü değil de daha miskli ve kuru verilmiş. Birçok Montale parfümünde rastladığımız o baskın kırmızı gül genel kompozisyonda yer bulamamış. Nepal Aoud’da öd yerine safran öne çıkarılmış sanki. Onun safkan bir öd parfümü olduğunu düşünüp alım planı yapıyorsanız durum pek öyle değil.

Nepal Aoud’de, genel olarak Montale’nin o garip ve anlatması zor koku formlarından birisi daha kullanılmış. Montale’nin çoğu parfümünü bir şeylere benzetiyorsunuz ama ne olduğunu kesinlikle bulamıyorsunuz. En azından benim için durum böyle. Nepal Aoud, yumuşak ve saldırgan olmayan, hafiften kadınsı, oldukça tatlı safran-öd-vanilya parfümüne benzese de farklı tanım önerileri olan kokuseverleri dinlemek isterim. Kimi kullanıcılar deriden bahsediyor ama bence bariz deri teması en azından üst perdede bulunmuyor.

Düz çizgide ilerleyen, pek derinliği olmayan, koku güzelliği anlamında herkesin sevemeyeceği, güvenli sayılamayacak klasik bir Montale parfümüyle karşı karşıyayız. Montale’nin en meşhur parfümü Black Aoud’un bile denemeden alınmaması gerektiğini tavsiye eden Parfüm Merakı’nı dinleyin ve Nepal Aoud’u en az birkaç defa kullandıktan sonra alım kararınızı verin.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Nepal Aoud’un şişesinin rengi beyaz ki kesinlikle doğru seçim. Eğer bu parfümü bir renge benzetecek olsam rahatlıkla beyaza benzetirdim. Montale’nin birçok parfümündeki koyu-karanlık hava Nepal Aoud’da bulunmuyor. Oysa ismindeki Nepal vurgusu işin içine bir parça gizem katmak için kullanılmış sanki fakat koku anlamında gayet açık ve temiz koku formu kullanılmış.

Diğer Montale parfümleri gibi Nepal Aoud’u de Pierre Montale tasarlamış. EDP konsantrasyonunda. Kalıcılığı idare eder. Etrafa yayılımı, bazı Montale parfümlerindeki saldırganlıktan uzak. Uysal ve sakin bir parfüm Nepal Aoud. Genç arkadaşlardan ziyade otuz yaş üzeri, pudra seven hanımefendilere önerebilirim. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Yaz sıcaklarında rahatsız edici olabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

25 Haziran 2018 Pazartesi

Christian Dior – Eau Sauvage (1966)

1960’ların ortalarında Christian Dior, bir erkek parfümü oluşturmak istiyordu. Nasıl bir parfüme imza atacağını düşünürken günlerden bir gün evine arkadaşlarını çağırdı. Yeni kokuya isim bulmak önemliydi ve bu iş için Dior’un evine tasarımcı arkadaşı Percy Savage de gelmişti. Davete biraz geç gelen Percy Savage, Dior’un uşağı tarafından “Bay Sauvage” olarak çağrılmıştı. Bay Dior, “Oh Sauvage, nasıl bu kadar geç kaldın?” demişti. Birden bire Christian Dior ellerini çırptı ve bir şey icat eden mucit gibi haykırdı: “İşte bu! Parfümün ismi Eau Sauvage olacak!”

Erkek parfüm klasiklerinden Christian Dior’un Eau Sauvage’nin hikayesi kimi kaynaklarda böyle anlatılıyor. Bilemiyoruz bu hikayenin doğruluğunu fakat Eau Sauvage’nin 1966 yılından itibaren efsanevi erkek parfümlerinden birisi olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhtemelen Christian Dior’un en şöhretli, en eski, en başarılı klasiklerinden birisi Eau Sauvage. Yaşı kırkın üzerinde olan parfümseverlerin gayet iyi bileceği ve 1960’lar hatta 1970’lerin en önemli eseri Eau Sauvage tekrar Parfüm Merakı’nın konuğu oluyor.

Christian Dior’un internet sitesinde bu şöhretli klasik Mozart’ın müziğine benzetilmiş. Onun berrak kompozisyonu vurgulanmış ve kokusunun basit göründüğü fakat gerçekte karmaşık yapıya sahip olduğundan bahsedilmiş.

Parfümün açılışında bizi eski-tozlu turunçgiller karşılıyor. Buruk limona eşlik eden nostaljik bergamotla yüksek kaliteli başlangıç yapıyor. Orta bölümde parfüme aromatik buruk Akdeniz otları ekleniyor. Fesleğen ve biberiyenin güçlüce hissedildiği orta kısımda bir parça erkeksi yasemin ve kuru baharatlar algılanıyor. Son bölümde zayıf meşe yosununa destek veren vetiverle odunsu tarafı öne çıkıyor.

Eau Sauvage, tam eski tarz erkeksi aromatik turunçgil parfümü diyebilirim. Tabii turunçgil kullanımı yeni nesil parfümlere hiç benzemiyor. Eau Sauvage’nin turunçgilleri gayet eski kokuyor. Sevdiğim tarzda verilen kaliteli limon üst ve orta bölümün yıldızı diyebilirim. Orta bölümde limona eklenen buruk acımsı aromatik otlar onu nostaljik ve hüzünlü tarafa taşıyor. Evet, o bir turunçgil parfümü ama bildiğimiz anlamda çok ferah değil. Daha ılık havaların kokusu sanki. Asla tropikal ada gibi kokmuyor, İtalyan tarzı meşhur Eau de Cologne’leri andırıyor.

Christian Dior’un internet sitesinde Eau Sauvage’yi aromatik turunçgilli olarak sınıflandırmışlar ve üç notayı öne çıkarmışlar: Bergamot, hedione ve lavanta. Eau Sauvage’nin önemli özelliklerinden birisi de yapay bir nota olan hedione’nin hatırı sayılır oranda kullanılmasıymış. Zaten çoğu yorumcunun onun kokusunu bir parça yapay bulmasının sebebi muhtemelen Hedione.

Eau Sauvage, baba kokusu olarak tabir edilen gerçek bir klasik ve üst yaş gurubu erkeklerin hala en sağlam seçeneklerinden birisi. Ağır başlı, olgun, beyefendi kokmak isteyen erkeklerin rahatlıkla tercih edebileceğini düşünüyorum. Onun İtalyan tarzı buruk turunçgilli kokusu hem takım elbiseyle hem de günlük kullanımda rahatlıkla kullanılabilecektir.

Eau Sauvage koku profili olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Acqua di Parma Colonia tarzına yakın. Büyük ihtimalle defalarca reformülasyon geçiren Eau Sauvage’nin orijinal formülündeki meşe yosunu ne yazık ki güncel versiyonlarda bulunmuyor. Onun için yeni sürümleri bir parça yavan gelse de o bir klasik ve saygıyı her zaman hak ediyor.

Bu efsanevi parfümün tasarımcısı da efsane bir isim: Edmond Roudnitska. Parfümler dünyasında çok özel yeri olan Edmond Roudnitska’nın bizlere emaneti olan Eau Sauvage’yi parfümlere meraklı her erkeğin almasa bile denemesini öneririm.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kötü haber şu ki EDT formundaki Eau Sauvage’nin performansı vasatı aşamıyor. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça düşük. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

20 Haziran 2018 Çarşamba

Mancera – Indian Dream (2014)

Mancera’nın Indian Dream’ı uzun zamandır dolabımda duran eserlerdendi. Şunu anlıyorum ki her şeyin bir kaderi olduğu gibi dolabımdaki parfümlerin de bir kaderi ve doğru zamanı var. Çok uzun zamandır görmezden geldiğim parfüm bir gün, bir şekilde beni kendisine çekiyor ve artık vaktinin geldiğini kalbime fısıldıyor. Indian Dream’in de böylece zamanının geldiğini hissettim. Sanırım parfümlerle fısıldaşan parfüm mistiği olma yolunda ilerliyorum.

Indian Dream, harika ismiyle ve müthiş renklere sahip şişesiyle hemencecik dikkat çekmeyi başarıyor Mancera’nın geniş koleksiyonunda. İsmindeki Hindistan vurgusu o coğrafyanın meşhur baharatlarını akla getiriyor. Her ne kadar Indian Dream kadın parfümü olarak sunulsa da bakalım baharatlar ne kadar ağırlıkta genel kompozisyonda.

Indian Dream’ın açılışı tatlı, kadınsı ve modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Pudralı sayılabilecek portakal çiçeği birçok kadın parfümündeki gibi verilmiş. Orta bölüme geçildiğinde pudralı ve kadınsı hissiyat devam ediyor. Portakal çiçeği geride kalırken çiçekler ağırlığını iyice arttırıyor. Orta kısımda gül ve yaseminin etkisi çok bariz. Bu andan itibaren güllü, beyaz çiçeksi safkan kadın parfümüne dönüşüyor. Son bölümde büyük değişim yok. Alt notalarda kadifemsi amber ve vasat miske eşlik eden çiçekler başarılı. Klasik bir kapanışı var.

Indian Dream, tam bir kadın parfümü. Her şeyiyle feminen, bütünüyle kadınsı nüanslar taşıyan bir arkadaş. Standart meyveli-çiçeksi kız parfümü desem yanılmış olmam. Parfümün ana aksını pudralı çiçekler oluşturuyor. Daha özele indiğimizde gül bence baş aktör. Güle güçlü şekilde destek veren yasemin kadınsılığı arttırırken, üçüncü en baskın çiçek portakal çiçeği ana temaya masumiyet katıyor. Hafiften kırmızı meyvemsi (bu hissiyatta gülün etkisi var büyük ihtimalle) ve şekerli portakalımsı yapı, Indian Dream’ın geri planını oluşturuyor. Amber bir detay olarak son bölümde yer alırken, bu tür çiçeksi-meyveli kokuların değişmez elemanı misk pek başarılı verilememiş.

Çok uzatmayayım çünkü aslına bakılırsa basit bir parfüm Indian Dream. Pek fazla derinliği olmayan, kullanması kolay, çoğu kişinin sevebileceği, nota zenginliği bulunmayan, güvenli ama sıkıcı, fazlar arası büyük değişimler yaşatmayan, sürpriz yapmayan, harika kaliteye sahip olmayan, düz çizgide ilerleyen ortalama vasatlıkta kadın parfümü gibi oldukça uzun şekilde tanımlıyorum Indian Dream’ı. Koku profili anlamında yüzlerce örneğine rastlanabilecek tarzı yine de göreceli ana akım rakiplerine göre bir parça daha rafine ama benim için kullanılabilir olmaktan uzak.

Kimi yorumcuların Coco Mademoiselle’ye benzettikleri Indian Dream, koku profili anlamında benzese de paçuli barındırmıyor, onun yerine amberi monte etmiş son bölüme. Tabii aralarında tıpatıp benzerlik olmasa da aklınızda Indian Dream’ın genel yapısı hakkında ipuçları oluşturabilir bu benzetme.

Kendi sitelerinde Indian Dream’ın Hindistan’ın kalbine yapılan seyahat olduğu ve çiçekleri merkeze aldığından bahsedilmiş. Çiçekler konusunda haklılar fakat parfümle Hindistan arasında nasıl bağ kurulacağı konusunda şüphelerim var. Hindistan temalı parfümde beklediğim hiçbir baharat kokusunun içinde olmaması garip denebilir. Bu anlamda isim-konsept uyumsuzluğu var.

EDP formundaki Indian Dream, enteresan şekilde performans sorunu yaşıyor. Diğer Mancera parfümlerinin gücü-kuvveti Indian Dream’da bulunmuyor. Kalıcılığı idare ediyor ama fark edilirliği düşük. Yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Kokusunun tasarımını Pierre Montale yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

15 Haziran 2018 Cuma

Christian Dior - Fahrenheit (1988)

Onu size uzun uzun anlatmama gerek var mı emin değilim. İsminin neden Fahrenheit gibi ısı ölçü biriminden seçildiği ve şişesinin kırmızılı sarılı siyahlı garip kışkırtıcı halinin nereden ilham aldığı gibi tali konuları bir yana bırakırsak, karşımızda dünya parfüm tarihinin en tartışmalı erkek kokularından birisi var.

1988 yılında Christian Dior modaevinin piyasaya sürdüğü Fahrenheit, muhtemelen Dior’un bile beklemediği kadar büyük ses getirdi. Gerçi Christian Dior böylesine ilginç, sıradışı, çarpıcı ve farklı parfümler ortaya çıkarmayı beceriyor fakat Fahrenheit çok çok ayrı bir eser. Onu herhangi bir kategoriye koymak pek mümkün görünmüyor. Bırakın onu sınıflandırmayı, kokusunun neye benzediği konusunda bile tartışmalar hala sürüyor. Yine de biliyoruz ki o haşin, havalı, sinirli, maço ve karakterli bir maskülen.

Fahrenheit’ın kendimce üç temel öğe üzerine kurgulandığını söyleyebilirim. Dilimlenmiş taze salatalık benzeri koku, menekşe ve koyu-karanlık deri. Bu üç öğenin daha önce bir araya getirildiğine muhtemelen daha önce hiç şahit olunmamıştı. Zaten kimin aklına gelirdi ki menekşe ve salatalık kokan bir derinin aynı formülasyonun içinde yer alması…

Fahrenheit ile ilgili yurt dışı merkezli platformlarda birazcık gezindim ve onun hakkında neler yazıldığına kısaca baktım. Daha doğrusu parfümseverlerin onu nasıl tanımlamaya çalıştıklarına dikkat ettim ve çoğu kişinin Fahrenheit’i farklı şeylere benzettiğini gördüm. Bu duruma şaşırmadığımı belirtebilirim. Makine yağı, benzin bidonu, salatalık turşusu, yeni kesilmiş çimen, ayakkabı boyası, neft yağı, yanmış asfalt, katran ve kirli çim biçme makinesi, Fahrenheit’i kullananların tasvirleri. Eminim böylesine ilginç onlarca farklı benzetme daha yapılmıştır onun için.

Peki neden Fahrenheit böylesine tuhaf ama çekici bir parfüm. Bunun sebebi bence çoğu kişinin bahsettiği benzini andıran koku. Araba sahiplerinin aşina olduğu bir durumdur. Benzin almak için gidilen benzinliklerde arabadan inildiğinde açıklaması zor bir koku gelir etraftan. Benzin ve mazot karışımı o garip koku, çoğu kişi tarafından Fahrenheit’e benzetiliyor. Benim tahminim o benzin-mazot benzeri koku ve menekşenin erkeksi dokunuşu Fahrenheit’i bir super-star’a çeviriyor. Tabii parfümün genelindeki karanlık ve deri ceketleri andıran deri-süet temasını atlamamak gerekiyor. Yapılan benzetmelerde Fahrenheit’ın “çimen” temasına benzediği de söyleniyor. Parfümün başlarındaki yeşil karakterinin bu çimensi notalardan geldiği düşünülebilir.

Fahrenheit’in bu kadar başarılı olmasının sebebiyse daha önce yapılmayan bir koku formunu başarmış olmasıydı. 1980’li yılların dünya genelindeki maço erkek temasına da gayet uyuyordu Fahrenheit. Kokusu öylesine kendine özgü ki onun benzerini yapıp piyasaya sürmeniz çok mümkün değil çünkü daha ilk dakikalarda o koku formunun asıl sahibinin Fahrenheit olduğu gayet iyi bilinecektir. Sanırım bu sebepten dolayı Dior’un hiç bir rakibi ona çok benzer parfüm yapma riskine girmedi.

İkonik veya kült parfümler diye bir liste oluşturulsa Fahrenheit’in elini kolunu sallaya sallaya üst sıralara yerleşeceğinden şüphem yok fakat bu demek değil ki onu seviyorum ve tahammül edebiliyorum. Çoğu parfümseverin belirttiği gibi Fahrenheit’a ya aşık olursun ya da nefret edersin. Ben uzun yıllardır nefret edenler kulübünün ateşli üyesiyim. Onun itici, gıcık, ultra-erkeksi, ukala, küstah kokusuna hiçbir zaman alışamadım. Bundan sonra da sevebileceğimi sanmıyorum.

Yine de Fahrenheit demek birçok erkek için eski hatıralar demek. Kokulara meraklı çoğu erkeğin Fahrenheit ile ilgili çocukluk ya da gençlik anılarının olduğunu tahmin ediyorum. Ergenliğini 1990’lı yılların başlarında yaşayan delikanlılar, ortaokul ve lise yıllarında bir şekilde Fahrenheit ile tanışan 1980 yılı civarında doğan bugünün beyefendileri ve üniversite yıllarını Fahrenheit ile geçirmiş 1970 doğumlu erkekler onun kokusuyla eski hayallere yelken açacaklardır. Şunu söyleyebiliriz ki yaşı otuz ve üzerindeki erkekler için Fahrenheit’ın olumlu ya da olumsuz anlamda özel bir yeri vardır.

Çocukluğumuzun efsane kot pantolonu Levi’s 501’iniz varsa, şekilli kısa deri montunuz bulunuyorsa, araba kullanmaktan bıktıysanız ve motosikletin özgürleştirici ruhuna ilgi duyuyorsanız, Fahrenheit tam size göre olabilir. Tabii motosiklet derken küçücük İtalyan Vespa’larından bahsetmiyorum. Chopper ya da Harley Davidson gibi bir motorunuz varsa, kuru kafa baskılı siyah bandananız hazırsa ve uzun sakallarınız, pos bıyıklarınız da yerli yerindeyse siyah güneş gözlüğünüzü takıp, motorunuza atlayıp, üzerinize sıktığınız Fahrenheit ile motosiklet çetesinin bir üyesi olmaktan gurur duyabilirsiniz. Başka hangi parfüm size bu duyguları yaşatabilir ki?

EDT formundaki Fahrenheit’in yıllar içinde geçirdiği reformülasyonlarla birlikte eski saldırgan halinin kalmadığını söyleyebilirim. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Kokusunun tasarımını ünlü burunlar Jean Louise Sieuzac ve Maurice Roger birlikte hazırlamış.

Koku Güzelliği:10/5

10 Haziran 2018 Pazar

Oriza L. Legrand – Vetiver Royal Bourbon (2014)

1720’li yıllarda Fransa kraliyet ailesinin resmi parfümcülerinden olan Oriza L. Legrand’a uzanalım bugün. Gerek Fransa Kralı 15. Louis gerekse ünlü kraliçe Marie-Antoinette’ye parfümler üreten markanın, 2018 yılında hala faaliyette olması müthiş bir durum. Sadece Fransa kraliyet ailesine değil, İngiltere, İtalya ve Rus İmparatorluğunun saray eşrafına koku tedarikçiliği yapmasıyla da oldukça bilinen bir firmaydı o zamanlar. Tabii 21. yüzyılda pek bilinirliği kalmasa da tarihi niş parfümevi diyebiliriz Oriza L. Legrand için.

Markanın 1900’lü yıllarda piyasaya sürdüğü parfümler de mevcut koleksiyonlarında, 2000 yılından sonra ürettikleri eserler de var. Bu sıcak Haziran ayında Oriza L. Legrand’ın 2014 çıkışlı parfümü Vetiver Royal Bourbon’u inceleyeceğim. Burada garip bir durumla karşılaştım. Kimi kaynaklarda parfümün çıkış tarihi 2014 olarak verilmişken, markanın sitesinde 1914 ibaresi var parfümün altında. Yine kendi sitelerinde “Yağmur sonrası doğada yürürken etraftan gelen kokulara” benzetilen Vetiver Royal Bourbon, “ustaca yapılmış ve aromatik” olarak tanımlanmış.

Parfümün açılışı nanemsi ve tuhaf şekilde ferah denebilecek vetiverle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında nane, kekik ve vetiver özütü var. Nane ve vetiver var ama baskın kekikten bahsedemeyeceğim. Başlangıcını nane notasına ilgisizliğim yüzünden kendime yakın bulamadım. Orta bölümde yine vetiver baskın diyebilirim. İtici nanenin yerini bu sefer dumansı sayılabilecek vetiver alıyor. Buradaki vetiver gayet kaliteli, gerçekçi ve sakin. Son bölümde büyük değişiklik yok. Orta bölümün paralelinde ilerleyen son kısım, köksü ve ıslak vetiver gibi davranıyor ve kalite hissiyatını koruyor.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

İsmine istinaden tam bir vetiver parfümü Vetiver Royal Bourbon. Başlangıcındaki garip nane-vetiver birlikteliğine alışmak zaman alabiliyor ki parfümün ev sevmediğim yeri oluyor üst notalar. Orta bölümde neyse ki nanenin etkisi azalıyor. Vetiver temasının öne çıkması, bu koku formunu sevenler için şüphesiz mutluluk kaynağı sebebi fakat vetiver notasının her zamanki cansız-ruhsuz tarzı burada da kendisini gösteriyor. Son bölümdeki saf vetiver yağı tavrı beklenen kapanışı karşımıza sunuyor.

İnsanı heyecanlandırmıyor, dünyayı sallayamıyor, koklayan herkesin övgüler düzeceğini de sanmıyorum. Vetiver temalı parfümlerin genel havası burada gayet kaliteli, basit ve düz verilmiş. Yapaylığın rastlanmadığı genel kompozisyon teknik anlamda başarılı ama benim gibi vetiver merkezli kokulara nötr yaklaşan birisini etkilemekten uzak. Evet, o vetiver koleksiyoncularının ilgisi çekecek ve peşine düşülmesine sebep olacaktır ama benim için onlarca vetiver parfümünden pek farkı yok. Nota zenginliği bulunmuyor ve işin artistik kısmına kaçılmamış. Gösterişten uzak köksü, nemli bir vetiver, hepsi bu.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Onun yüksek kaliteli kokusu Guerlain – Vetiver ve Tom Ford – Grey Vetiver tarzına yakın denebilir. Yer yer yeşil ve ferah hatta taze davranan Vetiver Royal Bourbon, günlük kullanıma uyabilecek yapısıyla burnunuzu zorlamayacaktır. Hatta bazen sabunsu yönünü öne çıkarmasıyla yeni yıkanmış temiz çarşaflar gibi kokmanızı sağlayabilir. Duru ve dingin tarzı, doğayı ve barışı simgeliyor adeta ama uzun süreli kullanımlarda beni fena halde sıkacaktır. Sycomore varken Vetiver Royal Bourbon benim için bir vetiver alternatifi değil ne yazık ki.

Kokusunun tasarımını Hugo Lambert yapmış. EDP formundaki Vetiver Royal Bourbon’un kalıcılığı fena değil. Etrafa yayılımı, başlangıçtaki ilk dakikalar dışında yüksek sayılmaz. Ilık ilkbahar ve yaz akşamlarına uyacağını düşünüyorum. Hem kadınlar hem de erkekler kullanabilir. Yine de çoğu vetiver parfümü gibi erkek tarafına bir parça daha yakın sanki.

Koku Güzelliği:10/6

5 Haziran 2018 Salı

Ralph Lauren – Polo (1978)

Çok genç yaşlarda Brooks Brothers mağazasında satış elemanı olarak başladığı hayat serüveninde bugün dünyanın önemli moda markalarından birisini yaratan Ralph Lauren’le birlikteyiz. Her ne kadar moda alanında eğitimi olmasa da mağazada çalıştığı zamanlarda genç Ralph kravat tasarımları yapmaya başlamıştı. İlerleyen yıllarda içindeki tasarım aşkına engel olamayan Ralph Lauren, işinden ayrılıp kendi tasarladığı kıyafetleri satacağı mağazasını açacaktı.

Ralph Lauren’in hiç kuşkusuz dünya modasına armağan ettiği en önemli tasarımı Polo yaka denilen tişörtleri. Bu tişört tasarımı o kadar sevildi ki diğer rakipleri de Polo yaka tişörtler piyasaya sürmeye başladılar fakat Polo kelimesiyle Ralph Lauren ismi birbirinden ayrılmaksızın iç içe geçmişti artık.

Bay Lauren, Polo tişörtlerinin parlak başarısından esinlenerek 1978 yılında parfüm işine girdi. İlk iki parfümünün ismi tahmin edileceği gibi Polo idi. 1978 yılındaki bu iki parfümün birisi kadınlar için diğeri de erkeklere yönelikti. Ve erkek versiyonu seneler içinde müthiş bir klasiğe dönüştü.

O yeşil şişesi ve kutusuyla zaten az çok içindeki sıvı hakkında bilgi veriyordu Polo parfümü. Carlos Benaim gibi bir üstadın elinden çıkan Polo, yıllar önce kullanıp, sevdiğim eserlerden birisiydi. Bakalım Polo cephesinde değişen bir şey var mı?

Polo’nun açılışı eski-tozlu bergamot ve yeşil yapıyla gerçekleşiyor. Kimilerinin çimene benzettiği başlangıcı daha çok eski bergamot kolonyalarını andırıyor. Üst notaları doğal ve kaliteli. Orta bölümde yeşil turunçgiller geride kalırken paçuli ve deri ortaya çıkıyor. Tabii parfümün genelinde bulunan yeşil tema devam ediyor. Son bölümde büyük değişim olmuyor. Paçuli-deri ikilisine eklenen çam ağacı, parfümün yönünü bir parça odunsu tarafa çevirse de genel karakter değişmiyor.

Polo, 1970’li yılların erkeksi eserlerinden birisi. O dönemki yaşıtları kadar sert ve acımasız değil. Yapısındaki yeşil tema kullanımı kolay hale getirse de paçuli ve deri onu daima maço tarafa yakın tutuyor. Tabii buradaki deride yeni nesil parfümler gibi tatlılık aramak abes olur. Genel olarak kuru sayılabilecek sağlam bir parfüm Polo.

Böyle bir klasiğin eleştirilecek pek bir yönü yok bence. Nefis bir yeşil odunsu, çamsı, erkeksi deneme ve olabilecek en kaliteli harmanlardan birisine sahip. Kokusu, şimdiki parfümlerde olmayan karaktere sahip. Onu kullandığınızda gerçek bir erkek parfümü olduğunu anlıyorsunuz ve saygı duyuyorsunuz.

Polo, resmi ve ciddi bir parfüme benziyor. Takım elbiseye veya hafta sonlarını golf kulübünde geçiren patronlara yakışacak bir arkadaş. Genç arkadaşlardan ziyade 35 hatta 40 yaş üzeri erkeklere önerebilirim.

EDT formundaki Polo’nun son reformülasyonlarla performansının törpülendiği söyleniyor ki haklı olabilirler. Etrafa yayılımı ilk dakikalarda gayet iyiyken ilerleyen saatlerde tene yakın duruyor. Sonbahar-kış kullanımına uyacağını düşünüyorum. Şunu da belirteyim. Belki Polo’yu kullandıktan sonra biraz eski tarzından dolayı kadınlardan iltifatlar alamayacaksınız fakat safkan bir maskülen kullandığınızı çok iyi bileceksiniz. E zaten önemli olan da bu değil mi?

Koku Güzelliği:10/8