30 Eylül 2016 Cuma

Comptoir Sud Pacifique – Vanille Abricot (1993)

Vanilya ve kayısı. Teoride şu birlikteliğin güzelliğine bakar mısınız? Hem vanilyanın kokusuna meftun hem de kayısının tadına hayran birisi olarak Comptoir Sud Pacifique’in Vanille Abricot’una ayılıp bayılmam gerekiyor. Zaten koleksiyonlarındaki o kadar parfümlerinden ilk olarak Vanille Abricot’u merak edip, deneme listesine almıştım. Les Eaux de Voyage serisine ait olan Vanille Abricot, kadın parfümü olarak görülüyor kaynaklarda. Teoride güzel fikir olan vanilya ve kayısı teması, pratikte nasıl olmuş bakalım.

Açıklanan notalarında jackfruit, kayısı, papaya, şekerleme ve vanilya var. Parfümün başlangıcı şekerli vanilyayla gerçekleşiyor. Olabilecek en tatlı daha doğrusu şekerli vanilyayla karşılaşıyorum muhtemelen. Hatta yanık şekere bile benzetiyorum üst notalarını. Benim için rahatsız edici. Orta kısımda tatlılık devam etse de azalma eğiliminde. Vanilya hala güçlü şekilde duruyor. Tatlı vanilyaya biraz misk ekleniyor. Başlangıcına göre daha tahammül edilebilir. Son kısımda tatlı vanilya teması devam ediyor. Bu bölümde daha mumsu vanilyayı andırıyor. Daha ne söyleyeyim bilemiyorum.

Öncelikle, ismindeki vanilyanın hakkını veriyor. Vanilyanın her türlü kullanımı mevcut. Şekerli vanilya, miskli vanilya ve mumsu vanilya. Bütün bu vanilya kullanımı yüksek kaliteli ve ilginç değil. Tersine ucuz, sıradan ve yapaylık sınırında. Ne bir dumansılık ne bir egzotiklik. Güzel kokmak adına hiçbir çabası yok Vanille Abricot’un. Dümdüz çizgide ilerleyen, derinliği olmayan bir çalışmaya benziyor.

Geleyim ismindeki diğer öğe kayısıya. Genelde parfümlerde hoşuma gider kayısı fakat burada kayısıya rastlamak zor. Varsa da şekerli vanilyanın baskısı altında ezilip gitmiş durumda. Sadece kayısı değil, açıklanan diğer iki tropikal meyve de arada kaynayıp gitmiş anlaşılan. Papaya ve jackfruit denilen meyvelerin kokularını bilmesem de Vanille Abricot’un genel gidişatında meyvelerin yerinin az olduğunu söyleyebilirim.

kendi vanille yen

İşin özeti şu ki, vasat bir vanilya parfümü Vanille Abricot. Bıktırıcı şekilde şekerli vanilya, bir süre sonra insanda kaçıp kurtulma hissi yaratıyor. Vanilya kokusunu ve parfümlerini severim ama bu kadar vanilya benim için bile fazla. Özellikle başlangıcında Montale parfümlerini hatırlatıyor ki zaten kimi kullanıcılar Vanille Abricot’u, Montale’ın Sweet Vanilla’sına benzetmiş. Bazı Montale parfümlerindeki özensizlik Vanille Abricot’ta da mevcut.

Vanille Abricot’un başlangıcı çocukken zorla içtiğimiz öksürük şuruplarına benziyor bence. Genel yapısıysa kayısılı vanilyadan ziyade ateşte kızartılan marshmallow gibi kokuyor. Ya da cezvede sıcak çikolata yapmak için kaynatılan sütün taşıp dökülmesi sırasında burna gelen yanık süt gibi adeta. Hatta ucuzluk pazarlarından alınan ve vanilya kokan altılı paketler halinde satılan kalitesiz mumları andırıyor. İşi abartıp, fırından yeni çıkmış muzlu kekleri aklıma getirdiğini bile söyleyebilirim. Açıklanan alt notalarındaki “sugar candy” ifadesi, parfümün genel karakterini ortaya koyuyor.

Parfüm platformlarında kokusunun reformülasyondan geçtiği konuşuluyor. Zaten eskiden metal olan şişeler de cam olmuş. Anlaşılan hem şişeleri hem de kokuları değişmiş Comptoir Sud Pacifique eserlerinin. Eski halinde meyvelerin daha çok hissedildiği yeni formülasyonlarda ise vanilyanın baskın olduğu söyleniyor.

Açık ara kadın parfümü Vanille Abricot. EDT formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ortalama. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

vanille abricot yatik 1

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/4

26 Eylül 2016 Pazartesi

Trussardi – Black Extreme (2014)

Trussardi’nin ünlü parfümü Uomo, Black Extreme olmuş (Haydaa)? Trussardi Black Extreme, güçlü duygular arayan başarılı modern erkeğin kokusuymuş (Umarım bu garip tanıma dahil olan erkeklerden değilimdir!). Black Extreme, Trussardi markasının öz değerlerini içinde barındırıyormuş (Maşallah!). Black Extreme, Trussardi’nin baştan çıkarıcı yeni silahıymış (İçinde kesin afrodizyak da vardır). Çağdaşlık ve geleneğin mükemmel bir dengesiymiş Black Extreme (Artık yorum yok!).

Genellikle parfümlerin pazarlanma aşamasındaki tanıtım cümleleriyle hafiften dalgamı geçerim. Anlıyorum bu tanıtımlar gerekli ama ne bileyim bana hep bir parça komik ve abartılı gelir bu tarz cümleler. Trussardi’nin Black Extreme parfümünün tanıtımı da ilk paragraftaki cümlelerle gerçekleştirilmiş. Aslına bakarsanız Trussardi gibi önemli markayı neden bu kadar ihmal etmişim fikrim yok. Özellikle 1983 çıkışlı Uomo, hala en önemli erkek parfüm klasiklerinden sayılıyor. Gerçi 2011 yılında kapsamlı reformülasyondan geçti Uomo ama sevenleri hala peşini bırakmış değil Uomo’nun.

Black Extreme ise olaya 2014 yılında dahil olmuş durumda. Aynı klasik Uomo gibi simsiyah ve benzer şişe tasarımına sahip. Bu durum güçlü şekilde Uomo’nun devam parfümü hissi uyandırıyor bende. Trussardi, Black Extreme’i odunsu deri fujeri olarak sınıflandırmış. Parfümün açılışı ferah sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Sabunsu eski tarz turunçgiller bana göre değil. Orta bölümde turunçgillerin yerini deniz kokusu ve erik alıyor. Muhtemelen Calone’den gelen ferah deniz/sucul kısım jenerik ve sıradan. Erik istediğim gibi değil, sulandırılmış gibi. Son bölümde meyvelerin etkisi azalıyor. Sıradan yumuşak odunsu notalar, vetiver ve paçuli kapanışı gerçekleştiriyor.

Siyah şişesine ve Black Extreme ismine aldanmayın. Bence ismi Black Extreme yerine Black Sport olmalıydı. Genel yapısı karanlık ve keskin değil. Hatta tersine yumuşak ve aromatik bir parfüm. Ferah turunçgiller (kendi sitelerinde limondan bahsedilmiş), ferah meyveler (erik ağırlıkta), deniz esintisi ve odunsular ana yapıyı oluşturuyor. Beklediğimden daha yumuşak ve aromatik çıktı Black Extreme. Oysa ben daha ağır, reçineli bir yapı bekliyordum. Bu anlamda şaşırdım.

afis Black-Extreme yen

Şaşırmadığım kısımsa parfümün sıradanlığı. Üst-orta-alt notalarda kullanılan öğeler o kadar bilindik ve sıkıcılar ki… Aromatik, meyveli, ferah, sucul parfümlerin kopyası olmasından başka bir esprisi yok. Açıklanan notalarında deri ve iris (süsen) var ama pek algılayamadım. Kimilerinin parfümün çok güçlüğü olduğunu söylediğini aklıma getirdiğimde şüphelerim artıyor çünkü ilk patlama anı dışında zayıf ve etrafa yayılımı sınırlı. Kalıcılığı EDT için normal ama isminde Extreme’i görüp de beklentinizi yükseltmeyin çünkü performansı ortalama.

Şu iki haftadır ilkleri yaşıyorum. Önceki hafta ilk defa Nishane parfümü kullandım. Sonraki hafta sitenin ilk Trussardi incelemesini yazıyorum. İşin ilginç kısmı şu ki, evin ablası, Nishane’nin Fan Your Flames’ini her kokladığında hiç beğenmedi ama Black Extreme’i kokladığında yine benzer şeyleri söyledi: “Şu acayip kokan niş parfümleri kullanacağına Trussardi’yi kullansana. Gerçek bir erkek parfümü gibi kokuyor Black Extreme!” Ve ben yine verecek cevap bulamıyorum. Dünyanın en ünlü ve pahalı niş parfümlerinin çoğunu beğenmeyen evin ablası, Black Extreme gibi bana göre vasat parfümü çok beğeniyor. Anlaşılan parfüm zevklerimiz oldukça farklı dünyalarda gezintide.

Sonuç olarak benim tercih etmeyeceğim bir arkadaş Black Extreme. Karşı cinsin sevebileceği basitlikte kokusuna rağmen, pazarda pek tutunabilecek gibi görünmüyor Black Extreme. Yolu açık olsun.

karanlik Black-Extreme

Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Ayrıca günlük kullanım için gayet uygun. Spora giderken, gündüz arkadaşlarla dışarı çıkarken rahatlıkla bol bol sıkılabilir.

Koku Güzelliği:10/4

23 Eylül 2016 Cuma

Nishane – Fan Your Flames (2016)

Size güzel haberlerim var çaresiz koku bağımlısı dostlarım. Mert Güzel ve Murat Katran’ın kurdukları Nishane, koleksiyonu büyütmeye devam ediyor. Türkiye merkezli ilk niş parfümevi olan Nishane, 2012 yılında çıktığı niş parfüm serüvenine, 2016 yılında iki yeni eser ekledi. Hundred Silent Ways ve Fan Your Flames, isimlerinin ilhamını Mevlana’nın şiirlerinden almışlar.

“Set your life on fire. Seek those who fan your flames.” İşte bugünkü konuğum Fan Your Flames parfümünün ilhamını aldığı Mevlana’nın dizeleri. İlk defa Nishane parfümü deniyorum. Fan Your Flames’in açıklanan notalarını gördüğümde tam bana göre olduğunu düşündüm. Hindistan cevizi, rom içkisi, tütün, tonka ve günün sürprizi meşe yosunu. Açıklanan altı notadan beşi genel olarak sevdiğim notalar. Bir de ek olarak sedir ağacı var ki, kullanım tarzına göre değişiyor sevip sevmeme durumum.

Fan Your Flames’in açılışı keskin ve yoğun dumansı içki temasıyla gerçekleşiyor. Başlangıçta tütsü ve derinin olmasından şüpheleniyorum. Üst notalarındaki rom, parfümün başlangıcını domine ediyor. Hindistan cevizi ise epey geri planda. Güçlü açılışını sevdim. Orta kısımda sıcak içki temasına tütün ekleniyor. Islak tütünden ziyade dumansı kuru tütünden bahsedilebilir. Azıcık baharatlar da var sanki. Başlangıcı kadar çarpıcı değilse de fena değil orta bölüm. Kapanışta içki temasından ziyade odunsuluk etkili. Parlak, kadifemsi, yapaylık sınırındaki sedir ağacı kapanışta kendisini hissettiriyor. Meşe yosununa ise rastlayamadım alt notalarda. Bence parfümün zayıf karnı son kısım.

Yüksek kaliteli, sıcak içki notasıyla çarpıcı şekilde açılan Fan Your Flames, yine sıcak tütünle devam ediyor yoluna. Kimilerinin nargileye benzettiği tütün, bence o etkiyi vermiyor. Burada daha çok modern ve kuru tütün kullanımı var. Benim gibi tütün kokusu sevenleri memnun edecektir. İçki ile tütün notaları zaten genelde uyumlu oluyor. Fan Your Flames’de bu anlamda doğru seçim yapılmış. Alt notalar bence soru işareti. Kadifemsi ve neredeyse metalik yapaylık, hem kalite hem de koku güzelliği anlamında yeterli değil. Hatta baş ağrısı yapmaya aday.

kendi3 fan your yen

Benim açımdan durum şu: Başlangıcı müthiş, orta kısmı çok iyi, son bölümü eh işte. Genel olarak son kısmı dışında pürüzsüz ve kaliteli. İçkimsi-tütünsü-odunsu tema baştan sona pek değişmiyor. Detaylı ve zengin kokmayan Fan Your Flames, steril kalitesiyle sizi bekliyor. Açıklanan notalarında deri, tütsü ve amber yok ama burnum beni yanıltmıyorsa parfümde mevcutlar. Umarım yanılmıyorumdur.

Bana katılır mısınız bilemem ama bir parça Ambre Russe’ye benzetim Fan Your Flames’in havasını. Hatta abartıp Interlude Man’i bile çağrıştırıyor olabilir dumansı tarafı. Gerçi Ambre Russe’deki içki votkaydı, burada rom var. İki parfümünde sıcacık içki-tütün kokusuna göz kırpması böyle düşünmemi sağlamış olabilir.

Hindistan cevizi ve meşe yosununu daha baskın bekliyordum ama değilmiş. Hindistan cevizinin egzotik, kremsi ve sütsü hava vereceğini düşünüyordum ama etkisinin çok sınırlı olduğunu gördüm. İçki ve baharat destekli tütünü çok başarılı buldum. Ağırlık genel kompozisyonda içkiye verilmiş anlaşılan. Eğer bu tarz kokular ilginizi çekiyorsa deneme listenize mutlaka almanızı tavsiye ederim.

kendi2 fan your yen

İçki ve tütün kokusunun ağırlıkta olması onu erkek kullanımına yaklaştırıyor. Soğuk havaların parfümü Fan Your Flames. Kış mevsiminde daha iyi sonuç vereceğini sanıyorum. Extrait de Parfum formundaki parfümün kalıcılığı kıyafet üzerinde müthiş. Tende daha düşük kalıcılığı ama yeterli. Fark edilirliği başlangıçta epey yüksek. Onun içindir ki dikkatli kullanmak gerekebilir. Fazlası boğucu olabilir. Karşı cinsin beğenebileceği güvenli parfümlerden değil belli ki. Biraz parfüm deneyimi ve yaş istiyor. Oldukça tematik ve sert sayılabilecek yapısını göze alıyorsanız, sizi farklı bir deneyim bekliyor.

Koku Güzelliği:10/7

19 Eylül 2016 Pazartesi

Christian Dior – Miss Dior (2012)

İsmini daha doğrusu ilhamını Christian Dior’un kardeşi Catherine’den alan bir parfüm Miss Dior. 1940’lı yılların başlarında, İkinci Dünya Savaşı’nın yoğunluğunun arttığı dönemde iki kardeş Christian ve Catherine, aynı apartman dairesini paylaşıyorlardı. Christian, başarılı çizimleri olan ve gelecek vaat eden genç kızken, kardeşi Catherine, daha politikti ve ülkesi Fransa için çalışırken Almanlar tarafından tutuklandı. Oldukça ilginç ve hareketli bir hayata sahip Catherine için, belki de kardeşi Christian’ın jestiydi, 1947 çıkışlı Miss Dior parfümü.

Markanın piyasaya sürdüğü ilk parfüm olma özelliğine sahip Miss Dior, geçirdiği reformülasyonlarla birlikte eski halinden epey farklı formlara giriverdi. Zaten Dior bu tür isim değiştirme ve bol bol reformülasyon işlerini nedense seviyor. Dior’un ve hatta kadın parfümleri evreninin önemli klasiklerinden sayılan Miss Dior, 2012 yılında reformülasyon geçirip, yeniden piyasaya sunuldu. Kimi yerlerde bu yeni Miss Dior EDP’nin aslında Miss Dior Cherie’nin devamı olduğu söyleniyor ki artık kafam karışmış durumda.

Neyse, kendi sitelerinde çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Mandalina ve portakala benzettiğim turunçgiller tatlı ve azıcık yapay. Yine de cazibeli ve modern. Orta kısımda çiçekler, meyveleri geri plana itiyor. Yasemin ve gül, orta bölümü domine ediyor. Başlangıçtaki gibi metalik yapaylık mevcut orta notalarda. Bu andan itibaren meyveli-çiçeksi tarafa geçiyor. Son bölümde çiçekler zayıflıyor ve kadifemsi paçuli sazı ele alıyor. Paçuli köksü ve gizemli değil. Metalik odunsular da ekleniyor kompozisyona. Böylece sona eriyor.

Miss Dior, şipreden ziyade modern ve tanıdık meyveli-çiçeksi tarafa yakın duruyor. Kokusu tanıdık derken gerçekten de öyle. Sonra anlıyorum ki farklı zamanlarda birçok farklı kadında bu kokuyu algıladım. Gördüğüm kadarıyla Miss Dior hala kadınların sevdiği ve vazgeçemediği bir esere benziyor. İyi de onu bu kadar özel ve cazibeli kılan ne?

resmi afis yen

Canlı, neşeli ve pozitif oluşu mu? Belki de. Aslında doğru kelimenin “cazibeli” olduğunu düşünüyorum. Miss Dior, daha başlangıcından itibaren iddialı ve çarpıcı. Normalde sıradan kokan turunçgiller, burada öyle gösterişli ve etkileyici ki… Orta bölümde de çiçeklerin etrafa verdiği mesaj açık: “Ben tam bir dişiyim.” Son bölümse parfümün sakinleştiği kısım oluyor. Oysa üst ve orta notalarda tırnaklarını çıkarmış tatlı cadı gibi Miss Dior. Hayat dolu ve enerjisi yüksek bir parfüm.

Tatlı cadı ifadesini özellikle kullandım. Biraz da parfümün yapaylığını ve düşük kalitesini vurgulamak istedim. Evet, genel yapısı çarpıcı ama genele uyabilecek ve erkekleri etkiyebilecek feminenlik ne yazık ki yeterince rafine verilmemiş. Başlangıçtaki turunçgillerden sonlardaki paçuliye kadar Dior’un ismine yakışmıyor kalitesi. Biraz dağınık ve yeni nesil kadın parfüm pazarından pay kapmaya yönelik hamle olarak görüyorum. Herhangi bir ilginçlik yok, farklılık yok, yaratıcılık yok. Onların yerine herkese hitap etmeye çalışan, metalik yapaylığa sahip, baş ağrısı yapmaya müsait koku formu var. Klasik modern meyveli-çiçeksi tekrardan öteye gidemiyor.

Kadınlar bu parfümü sevecektir çünkü gösterişli ve cazibeli. Erkeklerde bu kokuyu sevecektir çünkü çarpıcı ve kadınsı. Yani alan razı, veren razı durumu söz konusu. E o zaman daha fazla yorum yapmam gereksiz. Çok genç kızlara uymayacağını düşündüğüm Miss Dior’un süslü, orta yaşlı kadınlara fevkalade uyacağını, kolaylıkla imza parfümleri olabileceğini, gittikleri yerde izlerini bırakabileceklerini rahatlıkla söyleyebilirim. Tenimde beklediğim uyumu sağlayamadım ama hoş ve şık bir kadında mis gibi kokacağına eminim.

Benim kullandığım Francois Demachy’nin tasarladığı EDP versiyonuydu. Kalıcılığı normal ama fark edilirliği biraz düşük. Çoğu kişi onun ferah yönünden bahsetmiş ve yaz mevsiminde daha iyi sonuç aldıklarını söylemiş. Bu sıcak günlerde kullandığım Miss Dior, bence biraz daha serin hava istiyor. Ilık ilkbahar-sonbahar için daha uygun gibi. Günlük kullanımdan ziyade daha özel anların kokusu olarak düşünülebilir.

yakin miss yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

17 Eylül 2016 Cumartesi

The Merchant Of Venice – Esperidi Water (2015)

İtalya merkezli yeni niş parfümevlerinden The Merchant Of Venice’ın farklı eserlerini denemeyi düşünüyorum. Gerek ismi gerekse konsepti bir şekilde kendisine çekiveriyor beni. Markanın ana ilham kaynağı Venedik şehri ve onun tarihi. İsmindeki ticaret vurgusu, Venedik şehrinin antik çağlardan itibaren diğer ülkelerle yaptığı çeşitli ticari faaliyetlerine gönderme olarak düşünülebilir. Altın, değerli taşlar, tekstil ürünleri, baharat ve aromatik uçucu yağlar, Venedikli tüccarların ilgi alanına giriyordu geçmişte.

The Merchant Of Venice’ın Nobil Homo isimli serisi şimdilik beş üyeden oluşuyor. Zaten marka, bütün parfümlerini seriler altında toplayıp, öyle piyasaya sürüyor. Yani her parfümleri, mutlaka bir seriye ait oluyor. Nobil Homo serisinin tamamı erkeklere adanmış. Esperidi Water da bu serinin üyesi. Bir süredir kullandığım Esperidi Water hakkında biraz ahkam kesme zamanımın geldiğini düşünüyorum.

Esperidi Water’ın başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Turunçgil diyorum ama limonun ağırlığı daha fazla. Limona bir parça portakal eşlik ediyor. Tatlı ve kolonyamsı limon-portakal işbirliğini pek sevemedim. Orta kısımda turunçgiller geri planda duruyor. Bu sefer tatlımsı karabiber ortaya çıkıyor. Yumuşak sayılabilecek karabibere nötr çiçekler destek veriyor. Kendi sitelerinde yaseminden bahsediliyor. Olabilir ama çok baskın değil çiçekler. Son bölümde eskilerden bir dost kontenjanından meşe yosunu algılıyorum. Misk, amber ve yumuşak odunsu notalarla dans eden meşe yosunu, parfümün en güzel yerini oluşturuyor.

Esperidi Water ismini ilk gördüğümde hemen önyargılarım devreye girdi ve “yine bir Terre d’Hermes benzeri” diye düşündüm. Terre d’Hermes’in o kendine özgü yapısının, birçok yeni nesil parfüme ilham verdiği sır değil. Esperidi Water’ın açıklanan notalarındaki portakal, karabiber, sedir ağacı ve vetiver Terre d’Hermes’i ciddi ciddi çağrıştırıyor fakat uygulamada durum pek öyle değil.

Parfümün açılışı kalitesiz limon kolonyaları gibi gerçekleşiyor. Normalde severim limon koksunu ama burada çözemediğim bir iticilik var. Belki de limon ve portakalın birleşimi o kadar da iyi fikir değil. Kendime yakın bulamadım bir türlü başlangıcını. Orta kısım neyse ki daha iyi. Gerçi o limonsu yapı orta bölümde hala algılanıyor. Karabiber orta notalarda işleri değiştiriyor. Keskin olmayan karabiber gayet tatlı. Muhtemelen biberiye ve çiçeklerle yumuşatılmış. Buradaki karabiberi, Obsession For Men’deki kullanıma azıcık benzettim. Karabiber hem olgun hem de erkeksi/nostaljik hava veriyor. Son bölümde, karabiberle harmanlanmış amberi meşe yosununa benzetmiş olabilirim. Kapanışı çok şık.

gercek esperidi

Esperidi Water, turunçgilli tarafı dışında neyse ki Terre d’Hermes’e büyük benzerlik göstermiyor. Yani önyargılarımı haksız çıkarıyor. Onu tanımlarken “aromatik turunçgil” nitelemesi yanlış olmaz. Fakat bana göre başlangıcı dışında çok ferah yapısı yok. Özellikle orta kısımdan itibaren kendisini gösteren baharatlar ve son kısımdaki amber onun ferah bir turunçgil olmadığını kanıtlıyor. Buruk ve ekşi kokusu bir yönüyle hoşuma giderken diğer taraftan kafamda soru işaretlerine neden oluyor. Evet, asıl sorun kullanılan turunçgillerde olmalı. Belki de biberiye ve turunçgillerin karışımına pek alışık olmadığım için kabullenemedim.

Normalde sevmem gereken Esperidi Water’ı, bir türlü bağrıma basamıyorum. Hep bir taraftan itiyor beni. Oysa bütün şartlar uygun, notaları tam bana göre, yüksek kaliteli ama olmuyor işte, ısınamıyorum ona. Kötü değil, hatta bu tarzın iyi örneklerinden birisi. Genel olarak notaları duru ve net. Yapaylık hissedilmiyor. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek değil.

EDP formundaki Esperidi Water’ın performansı harikalar yaratmıyor. İlkbahar-sonbahar kullanımına yakışacağını düşündüğüm kokusu, acayip bir burukluk ve hüzün de barındırıyor sanki. Genç arkadaşlara öneremeyeceğim. Biraz parfüm deneyimi ve yaş istiyor. Otuz yaş civarında gelin anlaşalım. “Denemeden almayın, pişman olmayın” evrensel uyarısını yapmama gerek var mı?

Koku Güzelliği:10/6

13 Eylül 2016 Salı

Şehir ve Parfüm

Aslına bakarsanız bu yazıyı kaleme almak gibi bir niyetim yoktu. Çünkü böylesi bir konu aklıma daha önce gelmemişti. Ta ki bana facebook adresimden ulaşan bir parfüm sever hanımefendi okurumun sorusuna kadar. Mesajında bana “dünyanın farklı şehirlerini parfümlere benzetecek olsam, bunlar hangileri olurdu” minvalindeki sorusunu okuduğumda açıkçası nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Evet, itiraf ediyorum hazırlıksız yakalanmıştım. Gerçi hazırsızlıktan ziyade böyle bir konuyu daha önce hiç düşünmemiştim. Yani dünyanın önemli şehirleriyle parfümleri eşleştirmek fikri, ilk başta anlamsız gibi gelebilse de eğlenceli olacağını sanıyorum, ne dersiniz?

Tabii böyle bir soruya herkes kendi bakış açısı ve hissettikleri üzerinden cevap verecektir. Burada önemli olan tek bir doğruya ulaşmak değil, farklı fikirleri görmek. Vereceğim örneklere belki de hiç katılmayacaksınız ama zaten çok sesliliğin ve demokrasinin güzel tarafı da bu değil mi? Her ne kadar şu aralar ülkece demokrasiden uzaklaşıyor olsak da.

Neyse çok uzatmayayım. Zihnimdeki şehir-parfüm eşleştirmelerim aşağıdaki gibidir. Eğer siz de kendi şehir-parfüm eşleştirmelerini paylaşmak isterseniz, bu başlığın altına yazabilirsiniz.

Sebebini bilmiyorum ama başlangıcı Tokyo ile yapmak istiyorum. Doğunun gizemli, yüksek teknolojik şehri ve Asya’nın kalbi sayılabilecek Tokyo’ya, Comme des Garçons’un Incense serisinin iki uniseks üyesini yakıştırabilirim. Kyoto ve Avignon, Tokyo’daki bir Budist tapınağı gibi kokar muhtemelen. Biraz klişe olabilir ama Kenzo’nun Tokyo’su da olabilir. Gerçi üretimi bitirildi Tokyo parfümünün ama olsun. Fark edeceğiniz üzere Tokyo şehrine tütsü temalı parfümleri daha çok yakıştırıyorum. Öd teması Tokyo’ya ne kadar yakışır emin değilim ama Tom Ford’un güzel parfümü Tobacco Oud fena olmaz. Yine bir başka Tom Ford eseri Velvet Orchid’idi de listeme ekleyeyim. Nasomatto’nun ortalığı ayağa kaldıran gözdesi Black Afgano’da soğuk Tokyo günlerinde yardımcınız olabilir. Serge Lutens – Borneo 1834 ve son olarak Clive Christian – V For Men diyeyim ve sağlam bir nokta koyayım Tokyo’ya.

Tokyo genis

İkinci şehir Moskova olsun. Dünyanın en önemli şehirlerinden Moskova’nın önümüzdeki günlerde kuruluşunun 870. yılını kutlayacağını okuduğumda hiç şaşırmadım. Eski Rus İmparatorluk geleneğinin sağlam kalesi Moskova şehrinin meşhur soğuğu ve aylarca kar altında olması, daha çok sıcak baharatlı parfümleri aklıma getiriyor. Ayrıca Rusların votkaya olan sevdasını da unutmamak gerekiyor. Nedense Moskova şehrini hep erkeksi bir kent olarak düşlerim. Vereceğim örnekler de bu düzlemde olacak. Yani sıcak baharatlar ve içki. Moskova’ya en yakıştıracağım eser Parfum d’Empire’ın Ambre Russe’si olurdu. Benim de bir dönem kullandığım ve çok sevdiğim Ambre Russe’yi, kışın kar yağdığında özellikle kullanmış ve bambaşka hale dönüşüverdiğini fark etmiştim. Ayrıca Michael Kors For Men de düşünülebilir Moskova için. Mesela By Kilian – Back to Black ve Straight to Heaven hiç fena olmaz. Parfums de Marly – Herod, o buz gibi Moskova kışına derman olabilir. Serin ilkbahar ve yaz akşamları için Tom Ford For Men’de düşünülebilir. Bentley For Men Intense de harika olacaktır Moskova için.

Aşıklar şehri Paris’e geçeyim. Romantizmin şehri, parfüm endüstrisinin sembolik kalbi Paris. Bu cazibeli hanımefendiye hangi parfümler yakışır? Modern çiçeksiler mi, hüzünlü sonbahar kokuları mı? Evet, çok popüler oldu ama bence Tom Ford’un efsanesi Black Orchid, Paris için kötü seçim olmaz. Serge Lutens’in Feminite du Bois’i, yine Tom Ford’un Plum Japonaise’i, Gucci’nin Eau de Parfum II’si (kadın versiyonu) ve tabii ki Mugler’in inanılmaz parfümü Angel EDP. Paris deyince Dior’u nasıl unutabiliriz? Dior Homme ve Dior Homme Intense ikilisi Paris sokaklarını arşınlayan erkeklere uygun olmaz mı? Parisli erkekler, Eau Sauvage’ı atlayacağımı gerçekten düşündünüz mü? Dior’un çarpıcı ve değdiği burunu kendisine çeviren klasiği Addict’i listeye koymazsak ayıp etmiş oluruz. Paris’in sembollerinden olan bayan Chanel’e vurgu yapmadan bu yazıyı bitiremezdim. Chanel’in satış rekorları kıran Coco Mademoiselle’i Paris’e uymaz da nereye uyar? Aklıma geldi Bond No.9 – Chinatown, Paris şehrine yakışmaz mı? Guerlain’in şöhretli klasiklerini unutursam, başıma kötü işler geleceğinden eminim. Jicky EDT, Mouchoir de Monsieur, Chanel Pour Monsieur ve Caron – The Third Men’i listeye büyük bir zevkle ekliyorum. Maison Francis Kurkdjian – Lumiere Noire Pour Homme ile Paris parantezini kapatayım.

Doğu şehirlerinden başlattığım turu batıyla devam ettireyim. 21. yüzyılın başkenti New York, dünyanın her ülkesinden gelen insanların karıştığı bir sentez şehir aynı zamanda. Uyumayan şehir de denilen New York’un canlı ve dinamik günlük hayatı çoğu dünya vatandaşı için gayet çekici. New York için Etat Libre d’Orange – Tom of Finland ile başlayayım. Bond No.9, New York’ta bol bulunan parkları temalaştırıyor ve bence Bleecker Street-Madison Square Park yeşil kokan örnekler. Farklı bir tat olarak Montale – Red Vetiver, New York’un çok kültürlü yapısına hemencecik uyum sağlayacaktır. Hermes – Eau des Merveilles, Emporio Armani – He, Bulgari – Black, John Varvatos Man, Carolina Herrera – 212 Men, By Kilian – Love, Comme des Garçons – 3, Prada Amber Pour Homme, Costume National – 21 aklıma gelen, New York’a yakıştıracağım parfümler.

roma genel

Roma, kolezyumun ev sahibi, Akdeniz’in en çekici başkenti. Tabii söz konusu İtalya olunca bana göre o coğrafyanın ruhunu en iyi yine oraya ait markalar yansıtıyor. Zaten son yıllarda atağa geçmiş durumda İtalya merkezli niş parfümevleri. Yeni markaları bırakalım da İtalya’nın medarı iftiharı Acqua di Parma’ya göz atalım. Her ne kadar Roma şehri tam Akdeniz kıyısında sayılmasa da zihinlerdeki algı, Roma’nın, İtalya’nın yazlık sayfiyelerine benzediği yönünde. Onun içindir ki Roma deyince aklıma ferah ve turunçgilli örnekler geliyor. Genelde İtalya ve özelde Roma için Acqua di Parma’nın parfümleri muhakkak listede olmalı. 1916 çıkışlı klasik Colonia zaten efsane. Colonia’nın devam parfümleri Assoluta ve Essenza denenebilir Roma için. Ayrıca Blu Mediterraneo serisine yer verilmezse olmaz. Bergamotto di Calabria ve Mirto di Panarea fena örnekler olmayacaktır. Bir başka niş parfümevi Annick Goutal’ın Eau du Sud’u da Roma’ya yakışır. Aramis’in önemli klasiği Tuscany, Atelier Cologne – Ambre Nue, Bois 1920 – Classic 1920, Tom Ford – Neroli Portofino, Ermenegildo Zegna – Italian Bergamot, Giorgio Armani – Armani Eau Pour Homme, Lorenzo Villoresi – Uomo, Xerjoff – Nio aklıma gelen bazı parfümler.

Londra. Bu şehrin ismini duyduğumda aklıma hep gri ve yağmurlu bir imaj gelir. Sanırım pek haksız sayılmam. Londra’nın yazın bile serin havası ve bitmek bilmeyen yağmurları sebebiyle, Londra ile bağdaştırdığım parfümler genellikle hüzünlü ve biraz depresif eserler. Mesela Chanel – Coromandel, Miller Harris – La Fumee, Miller Harris – La Pluie. Sadece hüzünlü değil, İngilizlerin inatçı gelenekçiliğini de Penhaligon’s başarıyla devam ettiriyor. Londra’ya Sartorial ve LP No.9 For Men yakışacaktır. Lalique – Encre Noire, LM Parfums – Patchouli Boheme, Serge Lutens – Gris Clair, Amouage – Beloved Man, Christian Dior – Patchouli Imperial, Creed – Irisia, Frederic Malle – L’eau d’Hiver, Eau d’Hermes, Kenzo – Flower Londra’ya uygun bulduğum bazı parfümler.

Ve Ortadoğu coğrafyasının parlayan yıldızı Dubai’ye geçeyim. Dev mühendislik projeleri, yedi yıldızlı altın kaplamalı otelleri, Arap zenginliğinin abartılı gösterişinin şehri Dubai. Bambaşka bir medeniyet projesi adeta bu şehir. Her şeyin en büyüğünün ve en pahalısının olduğu bir çeşit kurtarılmış bölge. E bu kadar büyük paraların döndüğü bir şehrin dünyanın ilgi odağı olmaması düşünülemez. Birçok küresel markanın en yeni ürünlerini tanıttığı Dubai, parfüm markalarının da ilgi odağı şu sıralar. Bu şaşalı şehre de lüks ve oryantal esintili parfümlerin yakışması garip gelmemeli. Dubai şehrini karşılayan en önemli parfüm bana göre Amouage’ın Jubilation XXV’i. Ultra lüks niş parfümevinin ihtişamlı ve zengin parfümü Jubilation XXV, bence Dubai’nin resmi parfümü bile olabilir 🙂 Ayrıca yine Amouage’ın Dia Man, Gold Man, Lyric Man, Journey Man, Silver Man Dubai şehrine uygun olabilecek parfümler. Malum, coğrafya Ortadoğu ve o yöreye gül kokuları da sırıtmaz. Tauer’in bazı eserlerinin de Dubai’yi çağrıştıracaklarını düşünüyorum. Mesela Eau d’Epices, Incense Rose, L’Air du Desert Marocain ve PHI Une Rose de Kandahar, Dubai formatına yakın olabilecek parfümler. Montale – Aoud Lime/Black Aoud, Christian Dior – Oud Ispahan, Bond No.9 – New York Amber/New York Oud, By Kilian – Amber Oud, Costume National – Soul yine Dubai ile eşleştirebileceğimizi düşündüğüm eserler.

dubai bakis

Şimdi fark ediyorum ki yazım fazlasıyla uzamış fakat konu farklı ve zevkli. Şehir ve parfüm eşleştirmesinin ilk bölümü bu yazı olsun. Daha aklımda birçok şehir ve parfüm var. Onları da ikinci yazıya bırakayım. Tabii üşenip ikinci bölümü yazma fikrinden vazgeçmezsem 🙂

8 Eylül 2016 Perşembe

Givenchy – III (2007)

Givenchy’nin 1970 yılında piyasaya sürülen parfümü Givenchy III, markanın Paris’teki “3 Avenue George V” adresindeki mağazasının şerefine tasarlandığı söyleniyor. Yeni açılan mağazalar için parfüm piyasaya sürme işi, moda markalarının hala devam ettirdiği gelenekler arasında sayılabilir. Hatırlarsanız, Tom Ford’un İtalian Cypress parfümü de yine böyle yeni mağaza açılması şerefine piyasaya sürülmüştü. Anlaşılan 1970’li yıllardan beri, moda sektöründe değişen fazlaca şey yok.

Givenchy’nin önemli kadın parfüm klasiklerinden sayılan Givenchy III, bir süredir üretilmiyordu. 2007 yılında Givenchy’nin önemli klasik parfümlerinin yeniden formüle edilip piyasaya sürülme projesi olan “Les Parfums Mythiques” serisi içinde kendisine yer buldu Givenchy III. Tabii eski klasiklerini unutmayıp, bunları reformüle etmiş olsa da yeniden hayata geçirmesi takdir edilmesi gereken bir hareket. Birçok ünlü markanın bu kadarcık vefası bile yok eski parfümlerine karşı. “Üretimini bitirdik” deyip soğuk bir açıklamayla, tarihi çoğu klasik parfüm bu dünyaya veda ediyor.

Benim kullandığım güncel versiyon olan 2007 çıkışlı Givenchy III. Parfümün açılışı nostaljik ve tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski bergamot, sizi bir anda 1970’li yıllara ışınlıyor adeta. Eski limon-bergamot kolonyalarını hatırlatan açılışı harika. Orta bölümde turunçgiller geriye çekilirken, ortaya çiçekler çıkıyor. Sabunsu beyaz çiçekler, aldehit havası veriyor. Ağırlığın yaseminde olduğu söylenebilir. Eski kadınsı çiçekler yüksek kaliteli ve pürüzsüz ama benim için biraz feminen. Son kısım yine şahane. Meşe yosunu, tatlı amber ve paçuli, kapanışı şenlendiriyor.

Givenchy III’ün yeşil çiçeksi şipre olduğu konusundaki çoğunluğun fikrine aklım yatıyor. Müthiş başlangıcı zaten tam bir klasik şipre açılışı. Orta bölümdeki beyaz çiçek buketi, bir parça tatlı ve sabunsu. Kapanıştaki meşe yosunu sürprizi harika. Şu durumda diyebilirim ki orta kısmı dışında enfes bir eserle karşı karşıyayız.

diger eski

Ne varsa eskilerde var sözünü artık kendime motto haline getireceğim yakında. Eski parfümlerdeki detaycılık, yüksek kalite ve güçlü karakter, yeni nesil şeker bombası ergen parfümlerinde ne arar. Givenchy III, müthiş uyumu ve kalitesiyle hayran bırakıyor. Kendinizi 1970’lı yıllarda Paris sokaklarında dolaşıyormuş havasına daha ilk saniyelerde sokuveriyor. Şık kürküne sarılmış bir hanımefendi aklıma geliyor Givenchy III’ü kokladığımda. Arkadaşlarıyla kahve içmek için sözleştiği cafe’ye yavaş ama cazibeli adımlarla yürüyor. Kendisine şapkalarını kaldırıp selam veren takım elbiseli beyefendilere küçük ve abartısız gülümsemesiyle karşılık veren sarışın bir leydi. Kırmızılar içindeki değil de beyaz kıyafetler içindeki bir kadını düşündürtüyor bana.

Eski versiyonunu ne yazık ki denemedim Givenchy III’ün. Çoğu kişinin daha başarılı bulduğu eski versiyonu muhakkak müthişti. 2007 versiyonu bana göre epey kadınsı ve çiçeksi. Bu çiçeksilik sabunsuluğa doğru evrildiği için kendime uygun bulmasam da bazı kullanıcıların onu erkeklere yakıştırmasına şerhimi koyuyorum. O, turunçgilli şipreyle başlıyor ve erkeksi sayılabilecek meşe yosunu ile sonlanıyor. Yine de parfümün üzerindeki beyaz çiçeklerin ağırlığı, onu bir erkek için konforlu olmaktan çıkarıyor. Şu haliyle kadın parfümüne daha yakın.

Givenchy III hangi parfümlere benziyor? Chanel – No.5, Yves Saint Laurent – Y, Chanel – No.19, Christian Dior – Diorella, Guerlain – Mitsouko ile benzer yanları var. Böylesi şöhretli parfümlerle aynı zamanda rekabet ettiği de söylenebilir. İşinin zor olduğuysa aşikar.

2007 çıkışlı Givenchy III, EDT formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği normal. Sıcak sayılabilecek Eylül ayında kullandığımda rahatsız etmedi ama yine de ilkbahar-sonbahara daha çok yakışacaktır. Yaş olarak otuz beş hatta kırklı yaşlara göz kırpıyor. Denemeden almak riskli olabilir.

eski sise yen

Luca Turin’in kitabında yeşil şipre olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş puan verilerek en iyi parfümler listesine alınmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

5 Eylül 2016 Pazartesi

Paco Rabanne – Ultraviolet Man (2001)

“Sıvı nane, çokça vetiver, ultra gri amber, görünmez titreşimler. Çoğalan duyular, koku titreşimleri, sıcak vetiver, elektro-şok.”

Hey, şu ifadelere bakar mısınız? Bu bir şaka mı yoksa yanlışlıkla Comme des Garçons parfümü mü kullanmak üzereyim? Bu reklam cümleleri, Paco Rabanne gibi popüler bir markaya mı ait? Genellikle birbirinin neredeyse aynı klişe tanıtım cümlelerine hiç benzemiyor Ultraviolet Man’ın kendi sitesindeki nitelemeleri. Hem ismi hem de şişesi farklı çağrışımlar uyandıran Ultraviolet Man’ın, markanın enteresan işlerinden birisi olduğu söylenebilir. Zaten Ultraviolet’in, yıllar geçse de bitmeyen seven kitlesini başka türlü açıklamak mümkün görünmüyor.

Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Ultraviolet’nin açılışı şekerli çiçekler, şekerli aromatik otlar ve şekerli naneyle gerçekleşiyor. Başlangıcındaki yeşil hissiyatı atlamamak gerekiyor. Kimlerinin ferah dediği başlangıcı bence ferahlıktan uzak. Garip açılışı bana göre değil. Orta kısımda şekerlilik biraz azalıyor ve acayip naneye menekşe benzeri yapı ekleniyor. Buruk-ekşi baharatlar da arkaya saklanmış sanki orta bölümde. Kendi sitelerinde kakule ve karabiberden bahsedilmiş. Bu iki nota varsa da baskın değil. Orta notalar da bana oldukça uzak. Son bölüme geleyim. Kokunun genelinde büyük değişim yok. Alt notalarda kasvetli amber ve yapay vanilya var sanki. Brrrr…

Nasıl bir belaya bulaştığımı yeni yeni anlıyorum. Ultraviolet’i nasıl tanımlayacağımı, hangi sınıfa sokacağımı ve neye benzeteceğimi şaşırmış durumdayım. Ultraviolet büyük ihtimalle yapay şekerli nane ve tanımsız amberin (muhtemelen gri amber) birleşiminden oluşmuş bir Quasimodo. Notre Dame’ın kamburu kadar ucube ve anlamsız kokusunu anlatmaya alfabedeki harfler yetmiyor. (Nasıl gönderme ama) Bu hissiyatı daha önce Kouros, Muscs Koublai Khan ve Comme des Garçons’un Odeur’larında yaşamıştım. Tam anlamıyla zihnimdeki hiçbir koku şablonuna oturtamadığım parfümleri anlatmakta zorlanırım. Ultraviolet’te de böyle oluyor.

ikinci resmi yen

Ultraviolet, Paco Rabanne tarafından, 2000’li yılların ortalarına (2050’li yıllar olabilir) hitap eden fütüristik bir deneme gibi duruyor. Birçok kişinin söylediği “tuhaf” yapısı aynı zamanda itici, yapay, rahatsız edici. Benzersiz ve tanımlaması zor. Kesinlikle riskli bir koku. Herkesin sevemeyeceği, “ya sev ya nefret et” tarzına uygun sıradışı bir parfüm. Paco Rabanne gibi popüler işlere imza atan markadan beklenmeyecek derecede farklı bir arkadaş Ultraviolet. Bu anlamda hem takdiri hak ediyorlar hem de koku güzelliği anlamında eleştirilmeyi hak ediyorlar.

Şimdiye kadar denediğim hiçbir parfüme benzetemediğim Ultraviolet, benim için sinir bozucu olmanın ötesine geçemiyor. Parfümün hiçbir bölümünü sevemedim. Gıcık ve bıktırıcı kokusuna eklemlenmiş şekerlilik berbat piyasaya parfümlerini andırırken, genel yapısındaki steril uyumluluk şaşırtıcı. Açıklanan notalarındaki vetiver, paçuli ve meşe yosununa rastlayamadım. Hele ki meşe yosununu görünce heyecanlanmıştım ama derin bir hayal kırıklığı tarafına geçiş yaptım. Kadınların bu parfümü çok sevdiklerini söyleyen yorumculara şunu demek isterim ki: “Ultraviolet’i seven kadın, varsın beni sevmesin.”

Ne güzel, oturmuşum balkona. Hem manzarayı seyredip hem de bu yazıyı kaleme alırken, bir taraftan da Yunanistan’dan yayın yapan radyo istasyonu Star Radio’u dinliyorken, Dire Straits’in harika şarkısı Sultans of Swing çalarken, keyfime limon sıktın be Ultraviolet. Aaa bu çalan Scorpions mu yoksa! Niye Türkiye’deki radyo istasyonlarında rastlayamayız ki Scorpions şarkılarına ve tabii ki Roxette’e?

Kokusunun tasarımını ünlü isim Jacques Cavallier yapmış. Puig tarafından üretilen Ultraviolet, EDT formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği çok şükür ki bende yüksek olmadı. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor.

sise paco yen

Luca Turin’in kitabında Ultraviolet yeşil şekersi olarak tanımlanmış ve beş üzerinden bir puan alarak en kötü parfümler listesine girmiş. Tania hanımın bu puanına ben de katılıyorum. Parfümün tek olumlu yanıysa, ilginç bir teknikle yapılmış olan şişesi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/3

2 Eylül 2016 Cuma

Burberry – Touch For Men (2000)

Ana akım markaların parfümlerini kullanmadan önce genellikle önyargılar oluyor. Popüler ve çok satan parfümlerde de bu duruma rastlanabiliyor. Hatta kendim de zaman zaman fazlasıyla bilindik markaların parfümlerini kullanmadan önce “acaba” diyorum. Çünkü genel olarak popüler markaların ünlü parfümleri, vasata yakın oluyor. Çünkü herkese hitap etmeleri gerekiyor. Risk almıyorlar, yaratıcılıkla işleri olmuyor ve daha çok işin pazarlama kısmına ağırlık veriyorlar.

Burberry’nin parfümleriyle genel olarak çok barışık değilim. Başarılı parfümleri London For Men dışında kendime yakın kokusuna rastlayamadım Burberry’nin. Tabii bu durum, ister istemez zihnime “muhtemelen sevemeyeceğim yeni deneyeceğim Burberry parfümünü” düşüncesini getiriyor. Açıkçası büyük umutlarla kullanmaya başlamadım Touch For Men’i.

Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, Touch For Men’in on altı yıl önce piyasaya çıkmış olduğunu fark ettiğimde anladım. 2000 yılında piyasa sürülen Touch For Men, 1990’lardan, 2000’li yıllara geçişte Burberry’nin sektörün beğenisine sunduğu eserlerden birisiydi. Markanın kendi sitesinde Touch For Men’in “klasikler” bölümünde sunulması, Burberry’nin de parfümüne bakışını bize anlatıyor.

Touch For Men’in açılışı kremsi tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Gayet tanıdık açılış, günümüzün birçok modern tatlı parfümündeki gibi. Başlangıcı güzel. Orta kısımda turunçgiller geride kalırken yumuşak baharatlar ve tatlı çiçekler nöbeti devralıyor. Menekşe orta bölümde epey etkili. Kremsilik ve tatlılık biraz daha artıyor orta bölümde. Neredeyse vanilyalı hissiyat veren kremsiliği kimilerinin pudralı olarak nitelemesi mantıklı. Orta kısmı da beğendim. Son bölümde büyük değişiklik yok. Yumuşak ve kremsi yapıya misk ve odunsular ekleniyor. İşte bu kadar.

baska touch yen

Touch For Men, başından sonuna kadar neredeyse hiç değişmiyor. Düz çizgide ilerleyen kokusunda ilk dikkatimi çeken tatlılığın ve vanilyamsı kremsiliğin yüksek oranı. Parfümü pudralı tarafa çeken bu tatlılık, açıklanan notalarında bulunan tonka fasulyesinden geliyor olabilir. Yine de tonkadan ziyade vanilya kremsiliği düşünün siz. Yumuşak ve tatlı baharatlar fazla çıkıntılık yapmıyor. Küçük hindistan cevizi ve biberden geldiğini düşündüğüm baharatlar, parfümü sıcak tarafa davet ediyor. Misk, sanki başlangıçtan itibaren var. Sedir ağacıysa, güçlü kremsiliğe teslim olmuş durumda, alt notalarda. Kompozisyonun geneline “temiz, efendi, iyi aile çocuğu” tarzı hakim sanki. Karanlık ya da kasvetli değil ama bazı kullanıcıların “ferah, sucul” tanımlarını da karşılamaktan uzak.

Evet, lafı evirip çevirmeye gerek yok. Touch For Men bana göre şaşırtıcı derecede Le Male’e benziyor. Her ne kadar Le Male’de nane ve lavanta varsa da, Touch For Men’de bu iki nota yerine baharatlar ve menekşe monte edilmiş. Kimi yorumcuların onu Fahrenheit’e benzetmesini zihnime yerleştiremedim. Menekşe dışında Touch For Men ve Fahrenheit’in pek benzer tarafı yok. Touch For Men, illa ki bir parfüme benzetilecekse Body Kouros daha gerçekçi olacaktır.

Touch For Men, beklediğimden çok daha güzel geldi burnuma. Pek umudum yoktu ama gayet de severek kullandım Touch For Men’i. Kabul etmek gerekir ki kalite anlamında vasat, yaratıcılık yok ve performansı muhteşem değil ama kullanan çoğu kişinin sevebileceği, kadınlardan güzel tepkiler alabileceğiniz, “güvenli” sınıfına girebilecek bir arkadaş. Eğer Le Male veya Body Kouros tarzı kokuları seviyorsanız, bu fiyat seviyesinde bana göre denenmesi gereken seçeneklerden birisi. Evet, o dünyayı sallamayacak kokusuyla ama fiyatının hakkını verecektir.

Tatlılığın ve pudramsılığın kimi zaman arttığı Touch For Men için kadınsı koktuğu yolunda eleştiriler var ama siz aldırmayın. Şunu da söylemem gerekir ki maço değil kokusu. Eğer kremsi-tatlı kokuları sevmiyorsanız belki de denemeseniz daha iyi olur.

set touch yen

Touch For Men’in kokusunu Jean-Pierre Bethouart tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette çok iyi. Tende normal. Fark edilirliği başlarda iyi, sonrasında normalin altına doğru iniyor. Çok sıcak yaz mevsimine uymayacağını düşündüğüm Touch For Men, sonbahar-kış kullanımına daha yakın gibi görünüyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7