Caron etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Caron etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2021 Cuma

Caron – Yatagan (1978)

Aromatik buruk otlar, erkeksi çiçekler, babaannemin eski evinin koridorundaki anlatması zor nostaljik kolonya kokusu, yeşil galbanum yağı, çam ağaçlarıyla dolu orman, meşe yosunu ve olağanüstü paçuli… Son günlerde kullandığım Yatağan’ın zihnimde uyandırdığı imgeler demetinin sadece bir kısmı bunlar diyebilirim.

Yıllar önce kullandığım Caron’un ünlü erkeksi klasiği Yatağan hakkında aklımda kalan izlenimler pek iyi değildi. Bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordum ve uzun zaman sonra Yatagan’ı tekrar kullanmak istedim. İlginç parfümevi Caron’un tarihi klasiklerinden Yatagan, Osmanlı zamanındaki Türk kılıcından ilham almış. Caron’un internet sitesinde Yatagan’ın güçlü ve cüretkar kombinasyona sahip olduğu, kendinden emin, kışkırtıcı tavır sergilediği belirtilmiş.

Yatagan’ın ilk saniyelerinde aromatik acımsı kuru Akdeniz otları ve yeşil galbanum karşımıza çıkıyor. Biberiye, azıcık fesleğen, şifalı bitkiler, yeşil terebentin yağı, çam ağacı ve selviyle gerçekleşen ilk saniyeler eski hissiyata sahip fakat harika güzellikte ve müthiş kalitede diyebilirim. İlerleyen dakikalarda aromatik otlar geride kalırken, yeşil çamsı tema, meşe yosunu ve köksü olmayan paçuli partiye katılıyor. Sonlarda paçuliye tütsü ve misk ekleniyor.

Yatagan’ı daha önceki kullanım döneminde hiç sevememiştim ve çokça eleştirmiştim. Şimdi anlıyorum ki büyük hata yapmışım. Yatagan 1970’li yılların sonlarında raflara çıktı ve o dönemin erkek koku trendlerine yakın duruyordu. Ralph Lauren’in harika erkek parfümü Polo Green’i andıran Yatagan, çok daha kompleks, derin ve şaşırtıcı bir maskülen. Oldukça fazla yapı bir arada kullanılmış Yatagan’da. Aromatik bitkiler, erkeksi çiçekler, odunsuluk ve gerilerden belli belirsiz gelen hayvansı temalar ustaca birbirine eklenmiş. Kullanılan notaların hepsi kaliteli ve gayet netler. Kokusal anlamda iddialı ve sağlam duruyor. Erkeksi, çoğu kişinin modası geçmiş bulacağı Yatagan’ın herkese hitap etmeyeceği bir gerçek.

Bazı kullanıcılar, Yatagan’da bol miktarda hayvansılıktan bahsediyor. Muhtemelen ilk açıklanan notalarında castoreum bulunuyor. İlk formülasyonlarda hayvansılığın daha baskın olduğuna eminim. Kullandığım büyük ihtimalle yeni şişelerden birisi ve rahatsız edici derecede hayvansı notalara rastlamadım ki pek sevemiyorum abartılı hayvansılığı.

Uzun yıllar sonra Yatagan’ın erkek parfüm evrenindeki eşsiz yerini anlıyorum ve ondan özür diliyorum. Biliyorum ki özür dilemek bir erdemdir ve Yatagan gerçekten de harika fakat şunu düşünmeyin ki o günümüzün bol tatlı, şeker bombası vanilyalı, baharatlı parfümlere çok uzak duruyor. O, tamamen 1970 hatta 1960’lara ait bir zaman makinesi. Yatagan, şahane bir Rock müzik balladıyken, yeni nesil modern şekerli erkek parfümleri synthesizer ile yapılan elektronik müziğe benzetebiliriz.

Benzetme demişken, kimi kullanıcılar Yatagan’ı ikonik Kouros’a benzetmiş ki pek katılamayacağım. Fazlaca hayvansı Kouros, asla Yatagan kadar zengin harmana sahip değil. Yatagan’ı en çok Ralph Lauren – Polo Green ve Tom Ford – Italian Cypress’in karışımına benzetebiliriz sanırım.

Yatagan’ın en ilginç durumu, onu kullanan bazı kişilerin kereviz kokusuna benzetmesi. Yemeğini pek sevmediğim kereviz keşke böyle koksa. Bence hiç kerevize benzemiyor. Kereviz nasıl paçuli veya meşe yosunu gibi kokabilir ki?

Eau de Toilette formunda. Kalıcılığı iyi fakat etrafa yayılımı zayıf ne yazık ki. Keşke saatlerce güçlü şekilde onun koku bulutunu üzerimde taşıyabilseydim. Sonbahar-kış dönemi kullanımına yakın duruyor. Kokusunu Vincent Marcello tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/8.5

4 Şubat 2021 Perşembe

Caron – Le 3eme Homme (1985)

 

“İtalya’da 30 yıl boyunca Borjiyalar hüküm sürdü, bu süre içinde hep kan döküldü, cinayetler işlendi yani hep savaş, kıyım ve terör vardı ama Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Rönesansı da onlar yarattı. Oysa İsviçre’de 500 yıl boyunca barış, kardeşlik ve demokrasi vardı ama buna karşılık ne yaratabildiler? Sadece guguklu saati.”

Yukarıdaki replik 1949 yılı yapımı The Third Man filminin en bilinen sahnelerinden olan dönme dolap sahnesinde ünlü oyuncu Orson Welles tarafından söylenmişti. Yıllar sonra kara film akımının en kült filmlerinden The Third Man’i izledim ve İngiliz sinema sanatının medarı iftiharlarından birisine nasıl dönüştüğünü anladım. 1940’lı yılların savaş sonrası Viyana’sının, karanlık, kasvetli ve koyu havasını siyah-beyaz teknikle muhteşem anlatan The Third Man filmi, ünlü bir butik parfümevinin kokusuna da ilham kaynağı oldu.

Küçük ama ürettiği eserlerin etkisi büyük parfümevi Caron’un 1985 yılı çıkışlı erkek kokusu Le 3eme Homme’nin (The Third Man), aynı isimli kara filme gönderme yaptığını biliyoruz. Her ne kadar Caron’un internet sitesinde bu yönde bilgi bulunmasa da meraklı kokuseverlerin üzerinde konuştuğu bir durumdur. Caron’un Le 3eme Homme’si için sadece “eşsiz şıklık arayan erkek için rafine bir parfüm” cümlesine tanıtımda yer verilmiş. Açıklanan dört nota ise şunlar: İtalyan limonu, bergamot, kişniş ve vetiver.

Le 3eme Homme’nin ilk saniyeleri eski tarz buruk limon ve bergamotla gerçekleşiyor. Geri planda algılanabilen aromatik Akdeniz otlarını ve lavantayı unutmamak gerekiyor. Açılışı tozlu ve nostaljik gerçekleşiyor. Orta kısımda bergamot yoluna devam etmeye çalışırken baharatların yoğunluğu burnunuza çarpıyor. Çok güzel karanfil, tarçın ve hayvansı misk orta bölümü adeta domine ediyor. Lavanta arkalarda kalırken, erkeksi gül orta bölümü ayrı ilginçleştiriyor. Sonlarda yine değişim var. Alt notalarda meşe yosunu sürpriz yapıyor. Şekerli olmayan yüksek kaliteli vanilya, paçuli ve meşe yosunu müthiş bir imza atıyor.

Le 3eme Homme, aromatik otsu turunçgiller, dumansı sıcak baharatlar, lavanta, gül ve hayvansı tarafı önde olan bir parfüm. Görüleceği üzere çok zengin, detaylı, katmanlı bir eser. 1980 hatta 1970’li yılları hatırlatan erkeksi, maço parfümlerin en iyi örneklerinden denebilir. Le 3eme Homme’nin değerini ve tarihi önemini çoğu meraklı kokusever bilir. Bunları tekrarlamak anlamsız. Diyebilirim ki genç erkeklerin, kokular evreninde deneyimi az kişilerin veya nostaljik-eski tarz parfümlere ilgisi olmayanların sevemeyeceğini tahmin etmek zor değil. Le 3eme Homme, aristokrat beyefendi parfümü gibi davranıyor. Muhafazakar, resmi, karmaşık, geleneksel, Guerlainvari, sevmesi, alışması ve anlaması zor bir parfüm.

Kült kara film The Third Man’e ancak böyle bir parfüm yakışırdı. Her ne kadar filmin o kasvetli ve karamsar havası parfümde olmasa da erkek kokuları tarihinin nadide eserlerinden birisi olarak yerini çoktan aldı Le 3eme Homme. Şanslıyım ki eski versiyonunu kullandım. Yeni şişelerde reformülasyon olduğunu öngörebiliriz ve umarım parfümün özü bozulmamıştır.

Eau de Toilette formundaki parfümün performansı gayet iyi. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı hiç fena değil. Sıcak baharatların yoğun olduğu Le 3eme Homme, kış kullanımına yakın duruyor. Kokusunu Akiko Kamei ve Francoise Caron birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/8

1 Şubat 2013 Cuma

Caron – Royal Bain (1941)



Caron – Royal Bain (1941)  Markanın klasiklerinden.

1920 yılı henüz dünya süper gücü olarak kendisini gösterememiş Amerika Birleşik Devletleri için çok ilginç bir zamandı. Prohibition Era, belki de Amerika tarihinin en karanlık ve hakkında en az bahsedilen zaman dilimi. 1920-1933 yılları arasında olduğu söylenen Prohibition Era (Yasaklama Dönemi), on sekizinci ABD anayasası değişikliği doğrultusunda ülke çapında alkolün üretilmesi, taşınması ve satılmasının yasak olduğu dönemdi. Yani on üç sene boyunca Amerika'da içki yasaktı. Fakat bu yasak o kadar ilginç bir şekilde hazırlanmıştı ki, içki içenlere hiç bir şekilde ceza verilmiyordu. Yani üretimi ve satışı yasakken, içilmesi yasak değildi.    

Fakat insanın doğası hemen bir ikame yolu bulacaktı. Çünkü bir şeyi yasaklamanız, onun mutlaka kontrolsüz şekilde yer altına inmesini sağlar. İnsanlar her zaman yasağı daha çok merak eder ve arzular. Bu yasağın sonucunda Al Capone gibi mafyanın eline geçen içki kaçakçılığı, bir çok yasa dışılığı da beraberinde getirmişti. Sadece Newyork eyaletinde 30.000'den fazla gizlice içki içilen "Speakeasy" isimli yerlerin olduğu kayıtlarda mevcut. Yani yasak her zaman olduğu gibi insanoğlunu asla durduramaz. Burada sanırım bizim siyasetçilerin de almaları gereken önemli bir ders var.


1920'li yıllarda Amerika'da bu gelişmeler yaşanırken, Fransa'nın "tarihi" parfüm evi Caron, yeni bir banyo parfümü üretmeye koyulmuştu. Şimdi diyebilirsiniz ki, yahu Parfüm Merakı banyo parfümü de ne oluyor? Parfümün banyosu mu olurmuş? Evet efendim oluyor. Şöyle anlatayım.

Caron markası The Third Men, Yatagan, Caron Pour Homme, Parfum Sacre, Tabac Blond gibi önemli klasiklere sahip bir parfüm evi. Tarihi 1900'lü yılların başına kadar giden Caron, aynı zamanda pudraları ile de önemli yere sahip güzellik ve kozmetik sektöründe. Caron bir hikayeye göre Californialı milyoner William Randolph Hearst'ın isteği üzerine banyo parfümü yapmaya karar verdi. Milyoner Hearts'ın karısı, evinde yaptığı "şampanya banyolarını" değiştirmek istedi. Ve Caron firmasına başvurup, onlardan kendisine banyo kokusu/parfümü üretmelerini istedi.


1923 yılında Caron, bu isteği yerine getirdi. Banyo parfümünün ismi Royal Bain de Champagne olarak belirlenmişti. Şişesi de Amerika'daki Yasaklama Dönemine gönderme yapılarak şampanya şeklinde tasarlandı. Ayrıca şişenin tasarımı ve parfümün ismi de uyumluydu. Fakat ilerleyen yıllarda bazı yasal problemler çıktığı için parfümün ismi ve içeriği değiştirilerek EDT olarak yeniden piyasaya sunuldu. 1941 yılında ismindeki Champagne çıkarılarak Royal Bain (Kraliyet Banyosu) olarak aynı şampanya şişesi tasarımına sahip olarak yeniden satışa çıkarıldı. Böyle ilginç bir hikayeye sahip bugün inceleyeceğim parfüm.

Royal Bain, bir çok kaynakta uniseks olarak gösteriliyor. Fakat kendi sitelerinde kadın parfümü bölümünde. Bence de kadın kullanımına daha yakın. Parfümümüz Caron'un sitesinde "Zor bulunan parfümler" kategorisinde kendisine yer bulmuş. Sadece içeriğindeki üç notadan bahsedilmiş: Leylak, sedir ve sandal ağacı. Fragrantica'da ise oryantal çiçek olarak sınıflandırılmış.


Parfümün başlangıcı oldukça şaşırttı beni. Hatta inanamadım. Çünkü karşımda 1941 yılında üretilmiş bir koku var. Ben klasik, tozlu kokan şipre beklerken, oldukça tatlı hatta şekerli çiçekler karşıma çıktı. Aldehit hissi veren pudralı çiçekler gibi diyebilirim. Chanel'in eski klasik kadın parfümlerindeki gibi. Üst notalarda muhtemelen leylak başrolde. Oldukça tatlı hatta şekerli, pudralı leylak. Royal Bain'in açılışı oldukça kadınsı çiçekler ile gerçekleşiyor. Çok sevdiğimi söyleyemem. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada koku karakteri değişmiyor. Sadece şeker oranı düşüyor neyseki. Hala tatlılık var ama bıktırıcı değil. Bu arada leylağa gülde ekleniyor. Biraz da pudralı reçine. Orta notaları başlangıcına göre daha sevilesi. Son kısma gelindiğinde çiçekler pek hissedilmiyor. Yapaylık sınırında dolaşan pudralı vanilya ve yumuşak kremsi odunsu notalar kapanışı yapıyor. Azıcık da misk hissediliyor. Burası da bana göre değil.

Royal Bain'i üç kelime ile özetle derseniz şunları söylerim: Pudra, çiçekler (gül ve leylak) ve kremsilik. Öncelikle anlamadığım şey bazı kaynaklarda uniseks olarak sunulması. Royal Bain başından sonuna kadın parfümü olduğunu bağırıyor adeta. Özellikle başlangıcındaki kadınsılık had safhada. Bir erkeğe ne kadar yakışır şüpheliyim. Royal Bain bence 1940'lardaki süslü Fransız kadınlarının boyunlarını süsleyecek gibi.


Parfümün özellikle başlangıcındaki yoğun pudra kullanım, insanlarda sabunsu his yaratmasını sağlıyor anladığım kadarıyla. Yazımın başlarında çok kısa değinmiştim Caron'un aynı zamanda başarılı bir pudra üreticisi olduğunu. Acaba buradaki pudra kullanımı, markanın kendi ürünlerine bir gönderme mi? Bilemiyorum belki de sadece tesadüf.

Beni şaşırtan yanı başlangıcı. Günümüzün modern parfümlerinde alışığız çok tatlı, şekerli, karamelli kokulara. Fakat 62 yıllık bir parfümde üstelik üst notalarında bu kadar yoğun şeker/tatlılık kullanımı çok görülen şey değil muhtemelen. Fakat pek hoşuma gittiğini söyleyemem. Sanki " küçük kız çocuğu parfümü" gibi olmuş başlangıç. Ayrıca yoğun pudralı çiçekler de ilgimi çekemedi. Hatta zaman zaman gül suyu efekti bile verebiliyor. Genel olarak kendime yakın bulamadım kokusunu.


Royal Bain'i, garip bir şekilde Arap esintili parfümler üreten Montale'nin Sweet Oriental Dream'ine benzettim. İkisinde de aynı bol şekerli ve yapay vanilya var. Çok önemli klasiklere imza atmış Caron markasına pek yakışmayacak bir parfüm olmuş. Caron hala The Third Men demek benim için. Şampanyaya benzeyen şişesi ve “Kraliyet Banyosu” olarak tercüme edilebilecek ismi bence parfümün en güzel tarafları. Bu parfümü bir renge benzetmek isteseydim büyük ihtimalle pembe veya kırmızı ile ilişkilendirirdim.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında Royal Bain, metalik meyveli olarak sınıflandırılmış. Ayrıca beş üzerinden sadece bir yıldız verilerek, en düşük not layık görülmüş.


Parfümü Caron'un bir çok eserine imza atmış olan Ernest Daltroff tasarlamış. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun gibi görünüyor. Denemeden almanızı tavsiye etmem.

Artıları:
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Başlangıcındaki şekerli çiçekleri sevmedim.
- Orta ve alt notaları da yeterince ilginç değil.

Koku Güzelliği:10/5

15 Nisan 2012 Pazar

Caron – Yatagan (1976)


Caron – Yatagan (1976)  Markanın klasikler arasındaki yerini almış erkek parfümü.

Tarihi 14. Yüzyıla kadar uzanan bir kılıç düşünün. 16 yüzyılda Osmanlı diyarında kullanımı yaygınlaşan. Türk kılıç sanatının önemli eserlerinden. Bilinen ilk örneklerinden birisini Ahmet Tekelü ustanın Kanuni Sultan Süleyman için yaptığı rivayet ediliyor.

Bu kılıç şekil olarak kavisli. Fakat geleneksel kılıçların aksine keskin ağzı içe gelecek biçimde ters kavisli. Böyle yapılmasının sebeplerinden birisi de teslim olan düşmana yaşama şansı vermesi. Kısa bir kılıç olması hem sivil hem de askeri kullanıma olanak sağlarmış. Bir çok hançer ve kısa kılıca nazaran daha ölümcül olması, ona ilginin her zaman çok olmasını sağlamış anlaşılan.

                                                    Topkapı sarayında sergilenen Yatağan kılıçları.

Parfüm merakı şimdi de kılıçlara mı merak sardı diyenler olur mu bilemem ama bugün inceleyeceğim parfümün ismi bir Osmanlı kılıcından geliyor.

Yatağan, benim bildiğim Muğla’nın bir ilçesi. Hatta meşhur termik santrali nedeniyle de çevrecilerin oldukça ilgi gösterdiği bir yer. Fakat Yatağan’ın aslında bir kısa kılıç çeşidi olduğunu Caron gibi bir Fransız markasının sitesinden öğrenmek kuşkusuz benim genel kültür eksikliğim.

Daha önce de Caron’un en çok ilgi gören üç erkek parfümünü incelemiştim. Bugün de markanın yurtdışında saygı gören bir parfümü olan Yatagan’ı anlatacağım. Yukarıdaki kısa girişten de anlaşılacağı üzere Caron’un Yatagan parfümü, ismini bir Osmanlı kılıcı olan Yatağan’dan almış. Neden böyle bir isim uygun görmüşler bilemiyorum. Yada nereden akıllarına geldi. Fakat olumlu bir yanı var ki o da bir Türk kılıcının isminin bu kadar saygı duyulan bir parfümde yaşatılması. Yani biz kendi değerlerimize sahip çıkamayı beceremezken, neyse ki bir Fransız marka bizim adımıza yapmış. En azından bu kılıcın ismi, bir parfüm ile birlikte yaşatılıyor.


Artık parfümümüze geçmek istiyorum. Yatagan, odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Bence daha çok sert fujerlerden birisi. Zaten başlangıcı bu parfümün karakterini bize anlatıyor. Keskin bir lavanta benzeri otsu notalar sizi karşılıyor. Sanki 1960 yada 1970’li yıllarda gibi hissediyorum kendimi. Zaten 1976 üretimi olan Yatagan, daha ilk saniyelerde size adeta bir tokat atıyor kokusuyla. Benim hiç sevmediğim eski kafa tozlu lavanta ve burun büken tarzda otsu notalar bir çok kişinin tahammül edebileceği gibi değil. Başlangıcı eskilerden günümüze gelen maço erkek figürleri gibi. Üzgünüm ama başlangıcı hiç bana göre.

Orta notalara gelindiğinde neyse ki bu acaip koku yerini silhat (paçuli), deri ve çam üçlüsüne bırakıyor. Bu andan itibaren kokusu daha kabul edilebilir hale geliyor. Orta notalar bir parfüme çok benziyor diye düşünürken, birden çok parfüme benzediğini anlıyorum. Biraz Ralph Lauren - Polo esintileri, daha yoğun şekilde Azzaro Pour Homme ve Polo Crest etkileri. Sanki Yatagan’ın orta notaları bu üç parfümün birleşmesinden oluşuyor. Biraz karanlık, koyu, eski ve demode kokan, sert erkeksi bir yapı. Yatagan’ın orta notaları hala benim sevebileceğim gibi değil.

Alt notalar ise bence parfümün en başarılı tarafı. Aromatik bir çam kokusuna limon benzeri notalar eşlik ediyor. Bu kısım çok daha yumuşak, sevilebilir ve kabul edilebilir. Bence parfümün en güzel kısmı sonları. Yani özetle Yatagan, tozlu otsu notalar, deri, silhat ve çam ağırlıklı diyebilirim. İlginç olan Caron’un resmi sitesinde Yatagan’ın sadece üç notasından bahsedilmiş: Kereviz, silhat ve misk. Yoksa başlangıcındaki korkunç koku kerevizden mi geliyor diye düşünmedim değil. Bir parfümde kereviz kokusu kullanmak…

Şimdi efenim, benim gibi daha yenilikçi, modern ve tatlımsı kokuları seven birisi için Yatagan hiçbir şey ifade etmeyecektir. Fakat özellikle 1970-1980’li yılların ultra-erkeksi, burnu zorlayan, sert ve acımasız kokularını seviyorsanız Yatagan tam size göre. Yani sert bir fujer var karşımızda. Aynı ismi gibi keskin ve aman vermez. Şu bir gerçek ki kokusu günümüzün modern parfümlerinden çok çok uzak. Bu anlamda almanız için tavsiye edemeyeceğim. Ama parfüm dünyasının saygı duyulan klasiklerinden birisi olduğunu unutmamak lazım. Eğer bende bir parfüm meraklısıyım ve sadece tecrübe olsun diyerek deneyeyim derseniz çok daha iyi yapmış olursunuz. Denemeden almak büyük risk. Benden söylemesi.

                                   İşte bence Yatagan'ı kullanabilecek erkek formu (Clint Eastwood) 

Luca Turin’in kitabında Yatagan’a beş üzerinden beş yıldız verilmiş. Açıkçası bu kadar yüksek not almasına biraz şaşırdım. Özellikle yurtdışındaki parfüm severler bu tür kokulara bayılıyorlar. Nedenini bir türlü çözemiyorum. Benim bu parfüme bayılmam ancak fazla sıktıktan sonra bilincimi kaybetmek şeklinde olabilir.

Yukarıda da bahsettiğim gibi tam bir erkek parfümü. Kadınların pek seveceğini sanmıyorum bu kokuyu. Zaten sevmemek konusunda da onları suçlayamam. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacaktır. 35 hatta 40 yaş ve altındaki arkadaşların kullanması için uygun olacağını sanmıyorum.

Artıları:
+ Alt notalarındaki limon-çam benzeri kokuyu sevdim.

Eksileri:
- O nasıl bir başlangıç öyle. Korkunç.
- Orta notalarda hiç bana göre değil.
- Aman diyeyim birisine hediye olarak falan vermeyin.

Koku Güzelliği:10/5

5 Ocak 2012 Perşembe

Caron – The Third Man / Le Troisieme Homme (Eski Formülasyon) (1985)


Caron – The Third Man / Le Troisieme Homme (Eski Formülasyon) (1985)  Markanın klasikler arasındaki yerini almış erkek parfümü.

Merhabalar sevgili parfüm severler. Yada güzel koku avcıları mı demeliydim. Belki de parfümlerin sihirli dünyasının esirleri. Güzel kokunun peşinden gitmeye and içmiş sarhoşlar mıyız diye düşünüyorum bazen. Hatta daha genele yayarsak yaşadığımız hayat aslında bir hayal dünyasından mı ibaret? Bu  felsefe kokan soruları yine bir başka yazıya bırakalım. Şimdi biraz sinemadan bahsetmeye ne dersiniz? Çünkü bugünkü parfümümüzün ucundan da olsa sinema ile bağlantısı var. Şöyleki…

 İngiliz sinemasının önemli yönetmenlerinden Carol Reed’in 1949 yılında çektiği bir film. Başrolünde ünlü Amerikalı oyuncu, yönetmen, yazar ve yapımcı Orson Welles’in oynadığı ve ikinci dünya savaşı sonrasındaki Viyana’nın halini anlatan bir film. Ama önce filmin başrol oyuncusu ve çok ilginç bir insan olan  Orson Welles’den bahsetmek istiyorum.

George Orson Welles 1915 yılında Amerika’da doğmuş. 2 yaşında yetişkin bir insan olarak konuşabiliyormuş. 3 yaşından itibaren okumayı tamamen öğrenmiş. 5 yaşındayken Shakespeare’in oyunlarını ezberliyormuş. 9 yaşındayken babasıyla çıktığı gezide dünyanın dörtte üçünü dolaşmış. Annesini 9 yaşında, babasını ise henüz 15 yaşındayken kaybediyor. Daha sonrasında ise tiyatro, televizyon ve radyo alanlarında yarattığı eserler ile 20. yüzyılın sanat hayatına önemli katkılarda bulunuyor.

Böylesine dolu dolu ve ilginç bir hayat hikayesini okuduğumda  büyük bir dahi olmanın Allah vergisi bir şey olduğunu hissediyorum. Oysa birde kendimin veya etrafımdakilerin yaşamlarına bakıyorum. Ne kadar sıradan ve heyecansız. Bilmiyorum sizde benim gibi mi düşünüyorsunuz.

                                                Orson Welles'in The Third Man filminden bir sahne.

Orson Welles’in oynadığı bu kült filmin ismini sanırım tahmin etmişsinizdir. “The Third Man” filmi İngiliz sineması için ne kadar önemliyse, Caron’un The Third Man isimli parfümü ise bizim için böylesine önemli olmalı. Evet bir sinema filminden esinlenilmiş ismiyle ve konseptiyle karşımızda bir parfüm klasiği var. Bir parfümün geri planında böylesine bir sanatsal etkilenme olması, eski parfüm üreticilerinin yaptıkları işe ne kadar saygı duyduklarını gösteriyor bize. Hatta tasarladıkları parfümleri bir sanat eseri olarak bile görüyorlardı belki de.

Önceki haftalarda Caron Pour Un Homme’u incelemiştim. Şimdiyse sırada The Third Man var. Bazı yerlerde parfümün Fransızca ismi olan Le Troisieme Homme olarak da geçiyor. Şişesinin üzerinde ise Le 3’Homme olarak yazılmış. Yani hepsi aynı parfüm.

Tarz olarak fragrantica’da aromatik-odunsu olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında The Third Man karekterini hemen belli ediyor. 1980’lerin parfümlerine yakın sert, kuru ve keskin bir başlangıcı var. Bergamot ve lavanta başrolde. Biraz da limon. Çok şık ve nefis bir açılış. Biraz “eski” kokuyor. Haberiniz olsun.

Orta notalara doğru bergamot geri çekilirken lavanta biraz daha ağırlığını koyuyor. Bu andan itibaren çok erkeksi bir yasemin de devreye giriyor. Biraz da aromatik otlar. Hafiften karanfil. Bu kısım parfümün en zengin harmanlı yeri. Biraz maço, biraz da olgun erkek kokusu adeta. Orta notalar herkesin sevebileceği gibi olmasa da bence gayet kabul edilebilir. Çünkü sonuçta 1980’li yılların güçlü, erkeksi ve sert parfümlerinin bir örneği.

Alt notalarında ise yine oldukça değişiyor kokusu. Bu sefer çok tatlı bir misk, biraz vanilya ve odunsu notalar ile tam bir konfor kokusuna dönüşüyor. Beni şaşırtan şey alt notalarının bu kadar tatlı olması. Böylesi bir “eski kafa” olgun erkek parfümünde çok rastladığım bir durum değil. Belki geçirdiği reformulasyondan sonra böyle olmuştur. İlgimi çeken bir durum ise orta notalardan itibaren hafiften bir hayvansal his var. Bu da muhtemelen miskten kaynaklanıyor.   

The Third Man, tam bir 1980’ler parfümü. Bol lavantalı, aromatik otsu tarzıyla eskilerden fırlayıp gelmiş gibi. Lüks, şık, olgun ve kendinden emin. Benim tarzım bu isteyen gelsin der gibi. Bu tip eski kafa parfümleri çok seven birisi değilim. Fakat The Third Man’e hayran olmaktan kendimi alamadım. Bu kadar güzel bir harman karşısında saygıyla eğilmekten başka bir şansım yok. Bir parfüme 150-300 dolar vermeden nasıl lüks ve elegant kokarım diyorsanız doğru adres burası. Başından sonuna kadar çok güzel düşünülmüş, tasarlanmış ve emek harcanmış bir eser.

Eğer sizde günümüzün 3-4 yılda unutulup giden, bolca pazarlama ile şişirilen parfümlerinden bıktıysanız The Third Man sizi bekliyor. Yada 30-35 yaşını aştınız ve artık size daha uygun, olgun bir parfüm arıyorsanız, bol şekerli ve neredeyse birbirinin aynı sentetik kokan zıpır kokular ilginizi çekmiyorsa işte size çok güçlü bir seçenek. Artık bana “35 yaş üzerine uygun, kaliteli bir parfüm arıyorum” diye sormanıza gerek kalmadı. Muhtemelen bende ilerleyen yaşlarımda The Third Man’i kullanacağım. Şimdiye kadar denediğim en güzel Caron parfümü. Özellikle alt notaları bana Lorenzo Villoresi – Piper Nigrum’u hatırlattı. Ayrıca yurtdışındaki internet sitelerinde çok uygun fiyatlara bulabilirsiniz.

Kalıcılığı ortalamanın üzerinde. Farkedilirliği başlarda gayet yüksek. Daha sonra normale dönüyor. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun. Önemle belirtmeliyim ki The Third Man herkesin sevebileceği bir parfüm değil. Denemeden almak hayal kırıklığı yaratabilir.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Sonlarına doğru tam bir konfor kokusuna dönüşmesini zevkle izliyorsunuz teninizde.
+ Günümüzün sıradan ve genç işi parfümlerinden sıkılanlar için tam bir güvenli liman.
+ Yurtdışında çok uygun fiyatlara bulunabiliyor.

Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ortaya çıkan “hayvansal” his çok hoşuma gitti diyemem.
- Herkesin sevebileceği güvenli bir kokusu yok. Aman dikkat!

Koku Güzelliği:10/9   Kalıcılık:10/7  Farkedilirlik:10/7


19 Aralık 2011 Pazartesi

Caron - Caron Pour Un Homme (1934)


Caron - Caron Pour Un Homme (1934) Markanın ilk erkek parfümü.

Türkçemizde “Asırlık Çınar” diye çok güzel bir deyim var. Yabancı dillerde tam karşılığı var mı bilmiyorum. Bir olguyu böylesine kısa yoldan anlatan bu söze uygun bir marka Caron. 1904 yılında kurulmuş dünyanın en eski parfüm üreticilerinden birisi. Ülkemizde çok bilinmese de yurtdışındaki parfüm platformlarında ismi sıkça geçiyor. Aslında bir anlamda tarihlerine ve kökenlerine de sahip çıkıyor batılılar bu yolla. Değerlerini karalamıyorlar. Alay etmiyorlar. Saygı duyuyorlar.

Biz ise bütün tarihimizi ve kişileri tartışıyoruz. Bunu da ne yazık ki doğru dürüst değil de kırarak, zarar vererek yapıyoruz. Oysaki Amerikalılar ülkenin kurucularından olan George Washington’u tartışayım demiyor. Yada Fransa Napolyon Bonapard’ı tartışmaya açalım diye düşünmüyor. Ülkemizde ise Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarından tutun da Osmanlı padişahlarına kadar herşey didiklenmeye çalışılıyor. Hakaretler ediliyor. Kaba bir şekilde itham ediliyor. Değerlerimiz aşınıyor. İtibarları azaltılıyor bilmeden de olsa. Yoksa birileri bizi bu yapay gündemlerle fena halde kandırıyor mu?

Bence ulus olarak en büyük eksiklerimizden birisi ne yazık ki tarihi hemen unutmak. Hatta 3-5 yıl öncesini bile çabucak unutuyoruz. Oysa ilgimi çeken bir şey Guerlain, Creed, Caron gibi kozmetik ve parfüm şirketlerini bile batılılar el üstünde tutuyorlar. Böylece bu köklü markalar yüzyıllara meydan okuyor. Oysa Türkiye’nin bırakın bir dünya çapında parfüm markasını, kaç tane başka alanda ismi duyulan ve kabul görmüş markası var. Çünkü unutuyoruz. Herşeyi unutuyoruz. Okumak yerine ise artık konusuzluktan lastik gibi uzatılan dizi filmleri seyredip, kim star olacak türü insanların zihinlerini uyuşturan yarışmalar izliyoruz. Belki de bu ülkede hayat yeterince zor olduğundan reyting rekorları kırıyorlar. İnsanlar günlük hayatın acımasızlığından kaçacak yer arıyorlar iki saatliğine de olsa. Kim bilir.

Konumuza dönelim hemen. İşte 1934 yılından beri üretilen bir parfüm Caron Pour Un Homme karşımızda. Artık onun için erkek parfüm klasiklerinden diyebiliriz. Adeta zamana meydan okuyor. Peki kokusu nasıl. Geçelim eserimize.

Caron Pour Un Homme genel olarak basit bir yapıda. Başından sonuna kadar çok büyük değişim göstermiyor. Düz bir çizgide ilerliyor. İlk sıkıldığında biraz “kirli” bir lavanta size karşılıyor. Daha sonra tatlı bir lavanta direksiyona geçiyor. Bir süre sonra da hafif pudralı bir vanilya ekleniyor. Alt notalarda da biraz tatlı misk. Evet bu parfüm için kısaca “lavanta ve vanilya” kombinasyonu diyebiliriz. Genel olarak tatlı bir kokusu var.  

Birçok kere parfümlerde lavanta kokusunu pek sevmediğimi söylemişimdir. Burada doğal ve başarılı bir lavanta kullanımı var. Ayrıca benim sevdiğim bir element olan vanilya ile birlikteliği de fena değil. Fakat benim için yine de fazla lavantalı. Eğer tatlı bir lavanta kokusu seviyorsanız Caron Pour Un Homme vazgeçemeyeceğiniz arkadaşlarınızdan olacaktır. Eğer sevmiyorsanız da pek yaklaşmayın derim.

Birde işin diğer bir yönüne bakalım. 1934 yılında çıkarılmış bir parfümün “eski” kokma gibi bir durumu olabilir. Peki bir parfüm nasıl “eski” kokar? Bu soruya benim cevabım günümüzün modern parfüm trendlerine uymayan bir parfüm “eski” kokar olacaktır. Çünkü o zamanın koku beğenileri muhtemelen çok farklıydı. Ben böyle yaftaları her zaman reddetsem de birçok kişi bu parfümü “modası geçmiş” bulabilir. Evet kokusu pek günümüzdeki parfümler gibi değil ama “eski” koktuğunu ise kesinlikle söyleyemeyiz. Bence tatlı lavanta ve vanilyalı tarzıyla hala birçok kişinin sevebileceği bir yerde duruyor. Özellikle de yaşı 35’in üzerindeki erkeklerin imdadına yetişecektir. Bu anlamda “eski” değil de “olgun” diyebilirim kokusu için. Anlaşılacağı üzere genç arkadaşların pek hoşlarına gitmeyeceğini düşündüğüm parfümlerden.

Kalıcılığı kıyafet üzerinde gayet yeterli. Bir gün civarı montumdan kokusu hafif hafif hissediliyor. Farkedilirliği ise tam olması gerektiği gibi. Ne çok baskın ve saldırgan, ne de çekingen. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacaktır. 35 yaş altı arkadaşlara tavsiye etmem.

Artıları:
+ Dünya parfüm endüstrisinin klasikler arasındaki eserlerinden birisi.
+ Alınmasa bile denenmesi gerek diye düşünüyorum.
+ Tatlı lavanta ve vanilya seven erkekler için iyi bir seçenek.

Eksileri:
- Bütün lavanta baskın parfümler gibi denemeden alınmaması gerek. Herkese uyabilecek bir kokusu yok.
- Başlangıcı biraz lavantalı traş köpüklerini hatırlattı bana.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/6