Serge Lutens – Muscs Koublai Khan (1998) Markanın misk temalı ilginç
parfümü.
“1260’lı yıllarda Niccolo ve Maffeo Polo
kardeşler benzerine az rastlanır bir seyahate çıkacaklardı. Venedikli olan iki
kardeş İstanbul, Sudak ve Moğol İmparatorluğu'nun batı kısmında ticaret
anlaşmaları yapmışlardı. Mücevherat, ipek ve diğer kıymetli eşya ticareti yapan
kardeşler, kendilerine yeni fırsatlar arıyorlardı. Venedik’ten kalkıp Rusya’ya
kadar gittiler. Tam geri dönecekleri sırada Çin’de imparator olan Kubilay
Han’ın özel delegeleri ile karşılaştılar. İtalya’ya dönmek yerine delegelerle
birlikte Çin’e gitmeye karar verdiler. İmparatorluğun başkenti Pekin’de Kubilay
Han tarafından çok iyi bir şekilde ağırlandılar. Birkaç yıl burada kalan iki
kardeş, daha sonra Venedik’e geri döndü.
Bu seyahatten iki yıl sonra Polo kardeşler
bu sefer Papa IX. Gregorius’un mektubunu Çin İmparatoru Kubilay Han’a götürmek
için yola çıkacaklardı. Niccolo Polo, bu uzun seyahate oğlu Marco
Polo’yu da götürmeye karar verdi. Genç Marco Polo, henüz 17 yaşındayken
çıkacağı 2-3 yıl sürecek zorlu yolculuk nedeniyle heyecanlıydı. Rivayete göre
Venedik’ten çıkıp önce İskenderun’a geldiler. Buradan deniz yolunun güvenli
olmadığını düşünerek, bugünkü Türkiye sınırlarına paralel şekilde Doğu Anadolu
üzerinden İran’a geçtiler. Asyanın çöllerini ve geçit vermez dağlarını (Pamir
dağları ve Gobi çölü) aşıp Çin’e ulaştılar.
Onları yine dostane şekilde karşılayan
İmparator Kubilay Han’ın, yaşına göre zeki ve bilgili Marco Polo ilgisini
çekti. Genç Marco Polo İmparatorun koruması altına alındı. Burada Çince öğrenen
Marco Polo, Kubilay Han’ın resmi elçisi olarak tam 17 yıl boyunca bütün doğu
ülkelerini dolaştı. Daha önce hiç görmediği ve bilmediği doğu uygarlıklarının
toplumsal hayatlarını en ince ayrıntısına kadar “II Milione” kitabında yazdı.
Bu kitap o zamanların en önemli kitabı olarak batı dünyasına ışık tutmuştu hiç
tanımadıkları doğu hakkında. Şüphesiz o dönemler doğu ülkeleri, batı
medeniyetinden çok daha ileri uygarlık kurmuşlardı. Kubilay Han belki de
farkında olmadan, Avrupa kıtasının, doğu ülkelerini tanımasına ve tarihin
önemli dönüm noktalarından birisine vesile olmuştu. Pek kimdir Kubilay Han?
Kubilay Han, Büyük Moğol imparatorluğun,
Çin kolunun kurucusudur. Çok iyi bir eğitim görmüş. Çince, Moğolca, Türkçe,
Tibetçe biliyor ve bu dilleri edebiyatları ile tanıyordu. Daha genç yaşta iken
edebiyata, sanata, fen bilimlerine ilgi duyuyordu. Buda dinini kabul etmişti.
Fakat hiçbir zaman, din tutuculuğu yapmamış, her dinden insanlara, ülkesinde ve
yönetiminde yer vermişti. Müslümanlara olduğu kadar Hıristiyanlara da hoşgörü
göstermişti. Bazı Müslüman ve Türkleri, genel valiliklere ve hatta başbakanlığa
atadı. Onun önem verdiği şey, insanın inancı değil, vicdanı ve yeteneği idi.
Kubilay tahta geçtikten sonra Çin’e
yöneldi. Önce Moğolistan’ın başşehri olan Karakurum’u bırakıp Hanbalık’a
(Pekin) yerleşti. Emrindeki kuvvetleri, Çin’in çeşitli bölgelerine saldırttı.
Uzun, amansız mücadele yılları yaşadı. Çin, büyük bir ülke idi ve her adım
başında tuzaklarla dolu idi. Kubilay Han yılmadı ve 1276 yılında, bütün Çin’in
istilâsını tamamladı. Artık, Çin Denizi’nden Saltık Denizi’ne kadar uzanan
kocaman bir imparatorluğun başında bulunuyordu.
Kubilay, Pekin saraylarına yerleşmiş bir
cihangirdi ama dünyanın dört bir ucunda olup bitenleri takip ediyordu. Pekin,
eski bir uygarlık merkezi idi. Büyük bir imparatorluğun merkezi uygar bir şehir
olmalıydı. Burada birçok okul açtı. Hastaneler kurdu, kitaplıklar inşa ettirdi,
yeni yollar açtı. Pekin’i bir ucundan öbür ucuna kesen büyük yollar, Kubilay
zamanında yapılmıştı. Dünyanın ilk posta teşkilatını Pekin’de kuran
Kubilay’dır. Takas vasıtası olarak bilinen altının yerine kâğıt para, ilk kez
Pekin’de basıldı ve piyasaya sürüldü. Çin buluşu olan barut, Kubilay Han’ın
elinde top haline getirilmiş ve ilk kez Çinlilere karşı kullanmıştı.
Kubilay Han 1294'de öldüğü zaman, dünyanın
en büyük imparatorluğunu arkasında bırakmıştı. Emrindeki ülke topraklarının
yüzölçümü 24 milyon kilometrekaredir. Bir başka deyişle, bugünkü Avrupa
sınırlarının iki katı büyüklüğünde bir imparatorluğun başı idi. Bir ucu Çin
Denizi’nde, bir ucu bugünkü Polonya sınırlarında 300 milyon insanın yaşadığı bir
ülkeye hükmetmişti.”
Bu popüler bilgileri ve Marco Polo’nun
hikayesini neden anlattığımı sanırım tahmin ettiniz. Dünya tarihinin böylesine
önemli figürlerinden olan İmparator Kubilay Han’ın Serge Lutens’in parfümüne
isim babalığı yapması beni hem heyecanlandırdı hem de merakımı kamçıladı açıkçası.
Uzun zamandır en ulaşmak istediğim parfümlerden birisiydi Muscs Koublai Khan.
Bu ismi Türkçeye “Kubilay Han Miski” olarak çevirebiliriz. Parfümümüz markanın
kendi sitelerinde “Fouets de Velours / Sudden Sweetness” serisine üye olarak
gösterilmiş. Fragrantica’da ise şipre olarak sınıflandırılmış. Artık geçelim
detaylara.
Parfümün başlangıcı oldukça farklı ve
hayvansal misk-civet ile gerçekleşiyor. Küçük bir şok yaşıyorum daha ilk
saniyelerde. Muscs Koublai Khan’ın üst notaları çok zor. Bir süre sonra orta
kısma geçiliyor. Aynı hayvansallık daha artıyor. İnanamıyorum. Bu bir rüya
olmalı. Sanki hayvanlara vurulan semerlere benziyor bu koku. Yada bir atın
kokusu gibi. Son kısımda ise hayansal misk oldukça azalıyor. Alttan kendisini
egzotik amber göstermeye çalışıyor. Bu kısım neyseki daha sevilebilir.
Öncelikle Serge Lutens’in kendi sitesinde
parfümünü kısaca nasıl tanımladığına bakalım:
“Çin İmparatoruna çamurlu botları ve diğer
tüm şeyler için üstüne basmak amacıyla değerli kürkler serilirdi.
Ultra hayvansı misk ve diğer tüm yanık
hayvan postu bu parfüm içerisinde heyecan verici bir sahneye çıkış sağlar.
Agresif olmalarını dikkate almayın: bir kere tene değdiği zaman pençelerini
geri çekip doldurulmuş patiler haline gelirler.”
Baştan söyleyeyim ki karşımızda normal bir
parfüm yok. Bilinen parfüm kurallarını kökünden sarsmaya aday dersem abartmış
olmam. Muscs Koublai Khan’ın başlangıcındaki güçlü ve sert hayvansallık
inanılmaz. Pis kokan, terlemiş insan vücudu yada ölmüş hayvan cesedi. Hatta idrara
bile benzetebilirsiniz. Nasıl koktuğuna sizin hayal gücünüz karar versin en
iyisi. Eğer mideniz ve bünyeniz çok sağlam değilse koklarken dikkatli olun.
Mide bulantısı veya kusma bile yaratabilir buradaki hayvansal misk-civet
ikilisi. Algıları zorlayan, insanın psikolojisini alt üst eden, rahatsızlık
veren üst notalar için daha fazla ne söyleyebilirim ki… Burnuma sahici bir
yumruk yemiş gibiyim. İşin ilginci orta notalarda bu hayvansallık daha da
artıp, en üst seviyeye ulaşıyor. Yurt dışında bu tür kokuların büyük bir hayran
kitlesi var. Zaten birçok parfüm platformunda övüle övüle bitirilemiyor,
ortalığı birbirine katıyor. Ama benim için fazla rahatsız edici. Son kısım ise
bence en güzel ve kabul edilebilir tek tarafı. Buradaki amber kullanımına
bayıldım.
Sanırım anlaşılmıştır ki bu parfüm görüp
görebileceğiniz en uç kokuya sahip 3-5 eserden birisi. Kullanması ve sevmesi
çok zor. Özellikle başlangıcındaki ve orta notalarındaki o hayvansallık
herkesin harcı değil. Serge Lutens böyle bir parfümü tabiki bilinçli olarak
oluşturmuş. Kubilay Han gibi güç simgesi bir ismi, Orta Asya ve Çin
bozkırlarında at üzerinde hayal etmemizi istemiş olabilir.
Bu parfümü geçtiğimiz haftalarda denediğim
Maison Francis Kurkdjian’ın Absolue Pour Le Soir’ine benzettim. Bence ikisinin
de başlangıçları benzer şekilde hayvansal miske sahip. Fakat ilerleyen
saatlerde farklı karakterlere bürünüyorlar. Muscs Koublai Khan, daha düz
çizgide ilerlerken, Absolue Pour Le Soir oldukça değişiyor ve hayvansallık
miktarı azalıyor. Hatta Muscs Koublai Khan’ı biraz L’Artisan Parfumeur’un tuhaf
deri parfümü Dzing’e bile benzettim. Muscs Koublai Khan’da deriden ziyade
misk-civet baskın olarak kullanılmış. Azıcık da Yves Saint Laurent – Kouros
efektine sahip. Parfümün sonları çok olmamakla birlikte oldukça tatlı. Başları
ve orta kısmında ise yoğun bir tatlılık yok. Tatlılık için muhtemelen bal
kullanılmış.
Muscs Koublai Khan hiç şüphesiz parfüm
sanatının en ilginç eserlerinden birisi. İtici, gaddar, vahşi, kaba, ilkel ama
aynı zamanda tuhaf, erotik, biraz da pornografik. Bence tam “ya aşık ol yada
nefret et” tarzında. Zıtlıkların kokusu adeta. Aslında çok kompleks yapıya
sahip değil. Hatta basit bile diyebilirim. Başlangıcından alt notalarına kadar
çok değişmiyor. Bir tek son kısım farklı. Eşine çok rastlanacak bir arkadaş
değil. Günlük kullanıma uyar mı ondan da şüpheliyim. Başlangıcı oldukça
saldırgan iken, sonlara doğru evcilleşiyor, sakinleşiyor. Bu parfümü sıkıp,
dışarı çıktığınızda nasıl tepkiler alacağınızı sanırım tahmin edersiniz. Yani
çok özel bir parfüm. Belki de koleksiyonerler için bulunmaz şaheser. Ama bizim
gibi sıradan kişiler için çok uygun olduğunu sanmıyorum.
Muscs Koublai Khan’ın kokusuna benzer bir
hissi nerede yaşayabiliriz? Uçsuz bucaksız Gobi çölünde ava çıkmışken olabilir.
Belki de Mısır’daki piramitlerin etrafında turistlerin gezdirildiği deve turuna
katıldığımızda burnumuza gelebilir. Yada Arizona’da çok büyük bir sığır
çiftliğinde çalışırken. Belki de maceraperestler gibi her şeyini satıp, sırt
çantası ile yürüyerek dünya turuna çıkan kişilerin, Himalayaların eteklerinde
hayvancılık yapılan bir köyden geçerken burunlarına gelen koku da olabilir.
Hatta birbirine aşık kadın ile erkeğin, tutkulu ve aşk dolu sevişmeleri
sırasında bedenlerinden yayılan hormonlar yada kimyasallar bile olabilir. Ama
bu parfüm İstanbul’daki İstiklal Caddesinde, Ankara’daki Sakarya Caddesinde
yada İzmir – Kordon’da yürüyüşe çıkarken kullanılabilecek bir yapıda değil.
Bence “Özel parfümler, özel yerlerde kullanılmalı.”
Bu parfümü kimler mi kullanır. Hemen hayal
gücümüze başvuralım. Mesela Barbar Conan’a çok yakışacaktır. Yada Amerikan
tarihinin ilginç kişiliklerinden olan bizon avcısı Buffalo Bill. Belki de
meşhur kamçısı ile maceradan maceraya koşan arkeolog İndiana Jones. Hatta yeni
nesil oyun karakteri Lara Croft bile kullanabilir. Boğa güreşçisi İspanyol bir
matadora uymaz mı? Neden olmasın.
Bu arkadaşa ne kadar da yakışırdı Muscs Koublai Khan :))
Luca Turin’in kitabında bu parfüm hayvanca
misk olarak sınıflandırılmış. Ayrıca “En iyi tuhaf parfüm” olarak seçilmiş ve
beş üzerinden dört yıldız verilmiş. Ve şunlar yazılmış:
“Diğer hiç bir parfüm bu güçlü hayvansı
panzehir kadar miske yakın olamaz, buna rağmen modası geçmiş ve uygunsuz doğal
misk ile renklendirilmiş de değildir. Muscs Koublai Khan ile ilgili "bir
haftadır suya dokunmamış deve sürücüsünün koltukaltı" şeklindeki yorumları
okuduktan hemen sonra endişelenmekten vazgeçip bu bombayı sevmeye karar verdim.
Koku aynı ama kabusum bitti. Bu parfüm kayıp dünyanın şömineli saraylarında bir
fantezi, iki kişinin bir yorgan altında duygusal/yoğun, uykulu sıcaklığı. Misk
kedisinin ve kunduz yağının rahat, sıcak hayvan kokusu, dumansı balsam ve güçlü
sentetik miskler size sevgilinizi vahşi kürklerin içinde düşünmeniz imkanını verir.
Kağıt üzerinde bir parça ürkütücü olsa da tende samimi, yanık balmumunun arkaik
kokusu; Coledridge'in "Han" adlı şiirindeki mısrası daha ikna edici
olabilir- "bal çiy yedi ve Cennetin sütünü içti."
Muscs Koublai Khan, Eau de Parfum (EDP)
konsantrasyonunda. Parfümün tasarımını ünlü burun Christopher Sheldrake yapmış.
Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. Bir kadında nasıl durur
bu koku düşünemiyorum. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Parfüm konusunda fazla
deneyimi olmayan, yaşı genç arkadaşlara tavsiye etmem. Bence bu parfüm için
acele etmeyin.
Artıları:
+ Sonlarındaki amberi çok beğendim.
+ Parfüm sanatının uç örneklerinden birisi.
+ Size yaşattığı macera duygusu anlatılmaz.
Eksileri:
- Biliyorum karakteri böyle ama bu koku
nasıl sevilir bilemiyorum.
- Herkesin sevemeyeceği, giymesi çok zor
bir parfüm. Denemeden sakın almayın.
- Oldukça yüksek fiyata sahip.
Koku Güzelliği:10/6.5