28 Şubat 2013 Perşembe

Giorgio Armani – Cuir Amethyste (2005)



Giorgio Armani – Cuir Amethyste (2005)  Markanın “Prive” serisine ait uniseks parfümü.

Aslına bakılırsa çok inanmam bu şifalı taş mevzularına. Hani son yıllarda moda olan şu taş, şu hastalıkları önler. Bu taş, bu rahatsızlıklara iyi gelir durumu. Televizyoncu Okan Bayülgen gibi hafiften dalgamı geçerdim taşların insanları iyileştirebileceğine dair söylenenleri. Fakat ametist taşı ile ilgili okuduklarım oldukça ilginç diyebilirim.

Eski Yunanca'dan gelen Ametist ismi, "sarhoş olmayan, sarhoşluktan koruyan" anlamına geliyormuş. Eski Yunanistan’da insanlar içki içtikten sonra sarhoş olmamak için bu taşı yanlarında taşırlarmış. Çok güçlü enerjiye sahip olduğuna inanılan bu taşın, bir çok rahatsızlığa iyi geldiğinin anlatıldığı yazılar mevcut. Vücuttaki fazla elektriği kendine toplayarak vücut direncini ve gücünü arttırırmış. En bilinen özelliği vücuttaki veya bulunduğu mekandaki negatif enerjiyi pozitif enerjiye çevirmesiymiş. Değerli taşlar kategorisindeki ametist, bir parfüme isim babalığı yapması açısından da parfüm severlerin ilgi alanına girecektir muhtemelen.


Giorgio Armani'nin Haute Couture markası olan Prive'ın parfümlerinden ilkini yazmıştım geçtiğimiz haftalarda. Şimdi de bu özel parfüm serisinin başka kokusuna göz atma zamanı geldi. Cuir Amethyste, Prive serisinin 2005 yılı üyelerinden birisi. Yine çok zor bulunabilen ve oldukça yüksek fiyatlara satılan bu parfümün isminin ilk kelimesi ametist taşından geliyor. Ya ikinci kelime Cuir? Fransızca'da deri anlamına geliyor Cuir. Bir çok parfümde Cuir ismi kullanılıyor. İyi de deriyi anladık bir parfümde. Peki ametist taşı ile derinin nasıl bir ilgisi olabilir derseniz bence de biraz tuhaf olmuş. Sanırım parfümün ismine ilginçlik katmak için böyle bir yol izlenmiş. Markanın kurucusu Giorgio Armani, Cuir Amethyste için kısaca şunları söylemiş: "Cuir Amethyste'in oluşturulma fikri basittir. O deriye bir övgüdür. İkinci teniniz olacak bu parfüm, sınırsızca tensel ve büyüleyicidir."

Fragrantica'da deri olarak sınıflandırılmış Cuir Amethyste. Başlangıcında tatlı ve lüks kokan turunçgiller (portakal-mandalina) ile yumuşak baharatlar başrolde diyebilirim. Üst notalarını beğendim. Orta notalarına doğru parfümdeki tatlılık giderek artıyor. Neredeyse şekerli hal alıyor. Bu andan itibaren meyveler daha öne çıkıyor. Şekerli meyvelere biraz tatlı gül eşlik ediyor. Ve yine oldukça tatlı menekşe. Orta kısımda şekerli meyveler-çiçekler baskın. Başlangıcı kadar sevmedim bu tarafını. Son kısımda ise yapay deri ile plastiğimsi yapay odunsu notalar karşımıza çıkıyor. Alt notalarda epey tatlı. Böylece tenden ayrılıyor.

Cuir Amethyste, lüks sektörünün önemli markalarından Giorgio Armani'nin, niş parfümlerle rekabet etmeye çalışan özel serisine ait. Gerek çok yüksek fiyatları gerekse şişe-sunum yönüyle, en üst segmente hitap ediyor dersem yanlış olmaz. Peki Cuir Amethyste'in kokusu bu ultra-lüks konsepte uygun mu? Bu soru benim açımdan koca bir HAYIR.


Cuir Amethyste, başlangıcında lüks ve rafine, orta kısmında biraz sıkıcı, alt notalarında ise yapay ve bıktırıcı olmayı başarıyor. Genel anlamdaki kompozisyonu şekerli meyveler, şekerli çiçekler, pudralı deri ve yapay odunsu notalar. Biraz ukalaca olacak ama Cuir Amethyste, niş parfüm sektörünün Paco Rabanne - 1 Million'u olmalı bence. Herkesin sevebileceği, sıradan, sıkıcı tatlı deri kokusu olması ile vasat. Ayrıca modern ve bol tatlı meyvelerin katkısıyla, "çocukça" bir arkadaş ile karşılaştığımızın kanıtı adeta.

Cuir Amethyste, uzun zamandır dolabımda bekleyen parfümlerden birisiydi. Denemelerim sonucunda uzun zaman daha beklemeye devam edecek. Pek bir özelliği yada yaratıcı tarafı olmayan Cuir Amethyste, genel beğeniye uyacak şekilde kurgulanmış, kalite hissiyatı iyi, pürüzsüz, modern ama bir o kadar da yapay ve steril kokuyor. Evet buldum. Bu parfüm için en güzel kelime sanırım "steril".

Orta notalarından itibaren burnunuzu zorlayan tatlılık, "artık yeter" deme noktasına getiriyor insanı. Belki de benim tatlı parfümlere olan ilgim azalıyor. Bu tür bol tatlılık içeren parfümlere tahammülüm kalmıyor da olabilir. Yada bu parfümde gerçekten tatlılığın ölçüsü kaçırılmış.

Cuir Amethyste, daha çok otuz yaşın altındaki genç arkadaşları hedefliyor gibi bir his oluştu bende. Baba zengin, maddi sorun yok, yaş yirmi iki, kredi kartı limiti yüksek, şöyle herkesin sevebileceği bir niş parfüm alayım diyecek şanslı azınlık için uygun olabilir. Yada kız arkadaşına abartılı bir hediye almak isteyen ama ne alacağını bilemeyen yeni zengin bir kardeşimiz, özellikle şişesine tav olup, pek anlamadığı kokusunu da beğenip alabilir. Uçuk fiyatı, sulandırılmış şekerli gül gibi kokusu ve zayıf sayılabilecek fark edilirliği ile hiç bir zaman tercih etmeyeceğime eminim.


Parfüm yazarı Luca Turin ile sanırım paralel düşünüyoruz bu parfüm ile ilgili. Her ne kadar notu Tania Sanchez vermiş olsa da Cuir Amethyste, menekşeli deri olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden sadece bir yıldız verilerek en düşük not layık görülmüş. Evet Tania hanım biraz acımasız davranmış diyebilirsiniz. Eğer beş üzerinden bir not verecek olsam üçten fazlası olmazdı sanırım.

Cuir Amethyste uniseks olarak piyasaya sürülmüş. Bence de hem kadın hemde erkek kullanımına uyacaktır. Bazı yorumcular çiçeksi-meyveli yapısı yüzünden kadınlara daha yakın görselerde bence yoğun bir kadınsılık yok. Erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun olacaktır.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel
+ Genel olarak çoğu kişinin sevebileceği güvenli kokusu.

Eksileri:
- Sonlarını sevmedim.
- Tatlılık oranı fazla.
- Uzun kullanımlarda sıkıcı ve bıktırıcı olacağını düşünüyorum.
- Yapaylık hissediliyor.

Koku Güzelliği:10/6

25 Şubat 2013 Pazartesi

Givenchy – Absolutely Irresistible (2008)



Givenchy – Absolutely Irresistible (2008)  Markanın limitli üretim kadın parfümü.

Sanırım bir çok insanda vardır. Televizyonda yada diğer eğlence araçlarında sunulan hayatları gerçek sanmayı. Orada anlatılan hikayeye inanmayı isteriz belki de. Yada orada gördüğümüz hayatları yaşamak isteriz. Zengin erkeğin yoksul kıza aşık olması yada tam tersi durum, muhtemelen en çok işlenen konulardandır. Acaba neden böyle?

Belki de öyle bir aşkın imkansızlığı konuyu çekici yapar. Bir çok insan ruhunun derinliklerinde hisseder o sızıyı. Gerçeğe en yakın verilen konu, bir televizyon yapımının çok seyredilmesinin önünü açıyor çoğu zaman. İnsanlar hemen önlerindeki cam dikdörtgenin içindeki olayların kurmaca olduğunu biliyor. Ama çoğumuz izlemeden edemiyoruz.

Yakın geçmiş zamanda, Türkiye'de bir çok insanın ekranın başına kilitlenmesini sağlayan bir dizi vardı. Halit Ziya Uşaklıgil'in ünlü romanı Aşk-ı Memnu, senaryolaştırılıp, popüler oyuncular ile gösterime girince büyük ilgi çekmişti.

2010 yılıydı sanırım. Parfüm alışveriş sitelerinde dolanırken sürekli gözüme takılan bir cümle dikkatimi çekmişti. Bir çok yerde tekrarlanan "Bihter'in Parfümü" Türkçemize deyim olarak bile girecekti neredeyse. Evet Aşk-ı Memnu dizisinin bence biraz fazla abartılan oyuncusu Beren Saat'in, ilerleyen bölümlerde parfüm koklama sahnesi vardı çok kısaca. Ve oradaki kırmızı uzun şişeli parfüm hemen herkesin merakını cezbetmişti. Tabiki parfümün hangisi olduğu kısa sürede ortaya çıktı: "Givenchy -  Absolutely Irresistible"


Givenchy'nin 2003 yılında piyasaya sürdüğü Very Irresistible parfümü oldukça başarılı olmuştu. Marka iki yıl sonra erkek versiyonunu da satışa sundu. Hatta Givenchy bunlarla da yetinmedi. Irresistible ismiyle bir çok farklı parfüm çıkardı. Şu anda bu ismin farklı varyasyonları ile 27 civarında içinde Irresistible kelimesi geçen Givenchy parfümü var.  Absolutely Irresistible ise 2008 yılında piyasaya sürülmüş limitli üretim bir kadın parfümü. Bugün kısaca ondan bahsedeceğim.

Absolutely Irresistible, çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı kadınsı tatlı meyveler ile gerçekleşiyor. Kırmızı meyveler ve biraz da turunçgil diyebilirim. Fena değil üst notalar. Orta notalara geçildiğinde tatlı kadınsı meyveler devam ediyor. Bu andan itibaren baharatlar ekleniyor. Bibere benziyor. Biraz keskin geldi bana. Oldukça tatlı olarak kullanılmış baharatlar. Biraz da yasemin ve gül var. Son kısımda ise kokusu biraz değişiyor. Kremsi yumuşak paçuli baş rolde. Böylece de tenden ayrılıyor.

Absolutely Irresistible bence tam bir kadın parfümü. Hani sık sık diyoruz ya "Parfümde kadın-erkek ayrımı olmaz" diye. İşte bu kadar yoğun kadınsılık hssi veren bir arkadaş için de ayırım olmaz diyemeyiz sanırım. Zaten daha başlangıcında kadınsı karakterini tatlı çiçeksi-meyveler ile ortaya koyuyor. Üst notalarındaki meyveler ve çiçekler bir çok kadın parfümünde rastlanabilecek gibi. Ama başarısız değil. Benim için asıl sorun orta notalarında. Yapaylık hissettiğim bu kısımı çok sevemedim. Rahatsız edici ve keskin. Alt notalarında ise modern paçuli kullanımı için kötü demek doğru olmaz.


Evet o limitli üretim. O asıl parfümün yardımcı oyuncusu. Harika kokmuyor. Ama çok kötü de değil. Fakat benim için bu kalite düzeyi ve koku güzelliği hala yetersiz. Öncelikle biraz basit kalıyor. Tamam niş parfüm rafineliği beklememek lazım bir Givenchy parfümünden. Fakat zaman zaman baş ağrısı yapan kokusu ile bana uymadığı kesin. Bu parfümü bir kadının üzerinde duysam büyük ihtimalle seveceğim. Hatta cazibeli ve seksi olabileceğini de düşünüyorum. Fakat sadece başkalarının üzerinde...

Artık ara sıra kadın parfümlerini de yazacağım. Bu alanda yeni keşiflere çıkmak istiyor burnum. Ama karşıma çıkacak parfümlerin Absolutely Irresistible'dan daha güzel ve başarılı olmalarını tercih ederim açıkçası. Örneğine bir çok yerde rastlanabilecek kokusu ile ilgimi çekmedi ne yazık ki.

Parfümün basın yüzü olarak Liv Taylor'un görev aldığını belirtmeliyim. Sonbahar-kış mevsimine daha uygun. Eau de Parfum (EDP) olarak satışa sunulmuş.

Artıları:
+ Başlangıcı idare eder.
+ Fark edilirliği iyi.

Eksileri:
- Orta kısmını pek beğenmedim.
- Baş ağrısı yapma olasılığı var.
- Farklı ve ilginç tarafı yok.

Koku Güzelliği:10/5.5

22 Şubat 2013 Cuma

Byredo – Bal d’Afrique (2009)



Byredo – Bal d’Afrique (2009)  Markanın kadın parfümü olarak lanse edilen kokusu.

"Annem Hindistanlı. Babam ise yarı İskoç, yarı Kanada Fransızı. İsveç'te doğdum. Çocukken biraz İsveç'te yaşadım. Daha sonra başka yerlere taşındık ailemle. Bir kaç yerde büyüdüm diyebilirim. Kanada'nın Toronto şehrinde oldukça zaman geçirdim. Aksanım İsveç'ten yada çingenelikten geliyor olabilir.

Newyork'da yüksek okulu bitirdim. Sonrasında Kanada'da üniversiteye gittim. Biraz siyaset ile ilgilendim. En son olarak iç dizayna merak saldım. Kolej yıllarında profesyonel olarak basketbol oynadım. Oradan da İsveç'e gidip sanat okudum. Güzel sanatlar diploması aldım. Resim ve heykeller yaptım. Bu sıralarda ilk defa bir parfümör (profesyonel parfüm tasarımcısı) ile tanıştım. Pierre Wulff ile karşılaşmamız benim için yeni bir başlangıç oldu."

                                                            Byredo'nun kurucusu Ben Gorham. 

Bir söyleşisinde bunları söylüyor Ben Gorham. Hayatı dünyanın değişik coğrafyalarında geçmiş bu genç adam, son durak olarak kendisine İsveç'in Stockholm şehrini seçmiş anlaşılan. 2006 yılında kendi niş parfüm markası olan Byredo'yu kurmuş. Eski İngilizce'de "hoş koku" anlamına geliyormuş Byredo. Her niş marka gibi onun da hedefi "en iyi ve yüksek kaliteli malzemeleri kullanarak, harika parfümler üretmek."

Byredo, niş markalar arasında ismi çok geçen bir yerde değil açıkçası. Daha az yerde bulunuyor. Fazla öne çıkmaya çalışmıyor. Fakat 7 yıl gibi kısa sayılabilecek zaman diliminde (2012 yılı sonu itibariyle) on dokuz parfüme imza atmışlar. Ayrıca Gypsy Water, M/Mink, Pulp gibi başarılı parfümler üretmeyi başardılar. Bugün inceleyeceğim Bal d'Afrique'de ilgi çeken ve sevilen parfümlerinden birisi Byredo'nun.

Bal d'Afrique, şöyle tanıtılmış: "1920'li yılların sonlarındaki Paris ve Afrika kültürü, sanatı, dansı, müziğinden ilham alınmış sıcak ve romantik vetiver (kabe samanı). Parisli avantgardizm ve Afrika kültürünün karışımı ile eşsiz ve canlı bir anlatım."

                                                                          Josephine Baker.

Görüleceği üzere parfümümüz Afrika kültüründen ve 1920'li yıllarda Paris'teki yoğun etkisinden ilhamını almış. Bu etkileşimde o dönemde Paris'i sallayan ünlü dansçısı Josephine Baker'ın ne kadar katkısı var bilinmez ama ismini anmak istedim bu vesile ile.

Bal d'Afrique, odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı azıcık limon, bolca turunçgiller ve biraz da portakal çiçeği ile gerçekleşiyor. Çok modern, pürüzsüz ve yüksek kaliteli. Başlangıcı gayet güzel. Orta notalara geçildiğinde asıl karakter karşımıza çıkıyor. Bu andan itibaren tatlı tropikal meyveler, tatlımsı lezzetli çiçekler, biraz hindistan cevizi ağırlığını koyuyor. Bence tatlı modern meyveler ve tropikal çiçekler ana oyuncu. Adeta tropikal bir içki kokteyli gibi. Ferah, yumuşak, sakin ve lezzetli. İnsanın yiyesi geliyor adeta. Orta kısmını da beğendim. Gelelim alt notalara. Hatta hiç gelmesek daha iyi. Son kısımda o lezzetli tropikal içki efekti pek kalmıyor. Onun yerine metalik ve yapay odunsu notalar (muhtemele sedir ağacı) ile yapay kabe samanı etkili oluyor. Bir de sıkıcı misk. Çok yazık olmuş.

Bal d'Afrique, başlangıcı ile sizde merak uyandırıyor. Orta kısmı ile fena değilmiş dedirtiyor. Alt notaları ile hayal kırıklığı yaratıyor. Üst ve orta notalara verilen önem keşke alt notalara da verilseymiş. O zaman güzel bir koku ortaya çıkacağına eminim. Ama fırsat kaçırılmış ne yazık ki.


Genel anlamda tropikal meyvelerin, egzotik çiçeklerin ve odunsu notaların hakimiyetinde. Tropikal meyveler zaman zaman sütlü kokteyl yada ananaslı meyve suyu havası veriyor. Hatta kendinizi Afrika'nın okyanusa kıyısı olan bir ülkesinde, kumsalın hemen bitişiğindeki butik otelde güneşleniyor gibi hissedebilirsiniz. Bir taraftan rengarenk kokteylinizi içerken, diğer taraftan insana huzur veren sessizlik içinde güneşin batışını izliyorsunuz. Ah be yaz mevsimi. Amma da özlemişim seni...

Başlangıcı ve orta kısmı yüksek kaliteli, modern ve lezzetli bir parfüm. Pürüzsüz ve yumuşak. Son kısmı ise vasat bir yapıda. Bu anlamda hayal kırıklığı yaşıyorum. Çünkü parfümün tende en uzun kalan kısmı olan alt notalarındaki o yapaylığı bütün gün koklamak zorundasınız. Bu tür parfümleri sevmeme rağmen bir türlü benimseyemedim. 100 ml.sine 220 dolar vermek şu haliyle pek mantıklı değil. Yine de karar sizlerin.

Açıklanan notalarında “Bucchu” isimli bir bitki de var. Daha önce hiç duymadığım bu bitki, Güney Afrika’da yetişen çalı grubuna ait bir türmüş. Afrika’da merhem olarak kullanılıyormuş Bucchu. Ayrıca ekşi kokarmış. Bir de siklamen çiçeği ve tatlı menekşe var tabiki. Çiçeksilik hissi buradan geliyor olabilir. Başından sonuna kadar hatırı sayılır derecede tatlılık barındırıyor. Hafiften şekerli kokuları sevmeyenlerin ilgisini çekemeyebilir.


İlginç bir yönünden bahsedeyim Bal d'Afrique'in. Parfümü ilk kullandığımda burnuma neredeyse hiç koku gelmedi. Acaba parfümde bir sorun mu var derken, diğer denemelerimde de başlangıcının çok çekimser kaldığını fark ettim. Bazı yorumcularda fark edilirliğinin düşük olduğundan bahsetmişler. Üst notalarda pek burnunuza gelmeyen kokusu ilerleyen saatlerde daha çok hissedilir oluyor. Adeta yavaş yavaş açılan ve etrafa yayılan bir kokuya sahip. Daha önce böyle bir duruma rastladığımı hatırlamıyorum. 

Diğer konu ise kimlerin kullanabileceği. Bazı kaynaklarda kadın parfümü olarak sunulmuş. Bence erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Bal d'Afrique'i ismi pek duyulmamış parfümörlerden Jerome Epinette tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. 30 yaş altındaki genç insanların ilgisini çekecek gibi. Üst yaş gruplarına pek uymayabilir. Yüksek fiyatını hak ettiği konusunda şüphelerim var. Denemeden almamak gerek.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Orta notaları idare eder.
+ Genel olarak herkesin sevebileceği kokusu.

Eksileri:
- Sonlarını hiç sevmedim.
- Fark edilirliği az.
- Fiyatı yüksek. Her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/6

19 Şubat 2013 Salı

Cacharel – Cacharel Pour L’Homme (1981)



Cacharel – Cacharel Pour L’Homme (1981)  Markanın ilk erkek parfümü.

1932 yılında Fransa'da doğan Jean Henri Bousquet, henüz on beş yaşında tasarım kariyerine başlamış. Terzi çırağı olarak dört yıl boyunca mesleğin mutfağında yetişmiş.

1951 yılında Nimes'teki Ecole Technique'de eğitim gördü. 1956 yılında ise Paris'e taşındı. İki sene sonra erkek tişörtleri ürettiği küçük atölyesini açmıştı. Bu genç adam için herşey 1958 yılında başladı da denilebilir. Markasının ismini ise kendi adı olarak belirlemedi. Bir çeşit ördek olan "Cacharel" ismini uygun gördü.

İlerleyen yıllarda başarı basamaklarını hızla tırmandı Cacharel markası. Dünya hazır giyiminin prestijli isimlerinden birisi oldu. 1978 yılında ise ilk parfümlerini piyasaya sürdüler. Anais Anais isimli bu kadın parfümünden sonra ikinci parfümleri olan Cacharel Pour L'Homme'u 1981 yılında çıkarttılar.

Cacharel Pour L'Homme, parfüm dünyasının saygı duyulan klasiklerinden birisi. Tarz olarak çok benzemeselerde Azzaro Pour Homme, Ralph Lauren - Polo, Aramis Classic, Yves Saint Laurent - Jazz gibi nostaljik bir parfüm diyebilirim. Fakat hiç bir zaman onlar kadar başarılı yada popüler olamadı. Cacharel Pour L'Homme, kendi sitelerinde odunsu olarak sınıflandırılmış ve kısaca şöyle tanıtılmış: "Cüretkar ve zarif. Kuvvetli ve huzurlu. Korkusuz ve rafine."


Parfümün başlangıcı eskilerden gelen limon ile size merhaba diyor. Oldukça ferah bu limona sanki tozlu turunçgiller ve aromatik otlarda eşlik ediyor. Fakat ağırlık limonda. Üst notaları çok doğal, güzel ve rafine. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Başlangıçtaki limon pek hissedilmiyor. Bu andan itibaren erkeksi sayılabilecek çiçekler devreye giriyor. Biraz lavanta algılıyorum. Sardunya kendisini gösteriyor. Belki azıcık leylak.

Orta kısımdaki çiçeklere hatırı sayılır derecede de yumuşak baharatlar eşlik ediyor. Buradaki çiçeksi baharatlı yapı bana sabunsu geldi. Zaten çok temiz kokuyor şu ana kadar. Alt notalarında ise büyük değişiklik olmuyor. Aynı temiz, yumuşak çiçek-baharat kombinasyonu devam ediyor. Son kısımda odunsular ve misk ekleniyor. Ama çok dominant değil. Parfümün genel gidişine uyumsuzluk göstermiyor. Böylece de tende ayrılıyor.

Her nekadar 1980'lerin hemen başında üretilmiş olsa da, o dönemin sert, keskin, acımasız, maço, süper-erkeksi şiprelerine çok benzemiyor Cacharel Pour L'Homme. Onlardan daha yumuşak, daha bohem, daha sakin, daha az erkeksi dersem çok yanlış olmaz. Hatta bu parfümde yoğun bir erkeksilik hissetmedim. Belki de çiçeklerin oldukça yumuşak ve sabunsu kullanılması bana böyle düşündürmüş olabilir.


Cacharel Pour L'Homme'un başlangıcındaki eski ve biraz tozlu kokan limonu çok sevdim. Fakat sonrasında hayal kırıklığına uğradım. Ben başlangıçtaki kokunun devam edip, parfümün geneline yayılmasını düşünürken, oldukça farklı bir yöne doğru gitti. Orta kısımdan itibaren başlayan yumuşak, sulandırılmış misk ve sabunsu çiçekler pek hoşuma gitti diyemem. Sadece o da değil. Ayrıca çiçekler ile baharatların uyumunu da başarılı bulmadım. Daha doğrusu bana uymadı. Hani bazı parfümler vardır. Bir türlü sevemezsiniz. Yıldızınız barışmaz. Oysaki herkes övgüler yağdırıyordur. Sanırım benim durumum bu.

Cacharel Pour L'Homme, nostaljik bir kokuya sahip. Günümüzün modern parfümlerine hiç benzemiyor. Şöyle bir düşünüyorum da benzer bir parfüm de aklıma gelmiyor. Fakat kokusu oldukça tanıdık geliyor bir yerlerden. Muhtemelen bu parfümü kullanmış birileri ile karşılaşmıştım zamanında.

Açıkçası beni şaşırttı Cacharel Pour L'Homme. Ben daha sert bir şipre beklerken, çok yumuşak hatta ferah sayılabilecek bir yapı karşıma çıktı. Acaba yanlış bir parfüm mü deniyorum diye düşünmedim değil. Genel olarak çok temiz, kaliteli ve pürüzsüz kokuyor. Bu anlamda hakkını vermek lazım. Sonuçta o bir klasik. Bu anlamda saygıyı hak ediyor. Fakat koku karakterinin bana uymadığı kesin. Şunu da küçük bir not olarak vereyim. Otuz iki yaşında bir parfümün değişik seferler formülasyonunun değişmesi normal. Benim denediğim de tahminimce reformüle edilmiş bir şişeye aitti.


Cacharel Pour L'Homme mülayim tarzını kalıcılık ve fark edilirlik alanlarında da sürdürüyor. Çok saldırgan bir kokusu yok. Daha çok "beyefendi kolonyası" gibi davranıyor. Aristokrat, umursamaz, hüzünlü ve kadınlara değer veren, anlayışlı erkekler bu parfümün en iyi müşterisi olabilir. İyi haber ise hala bir çok yerde satılıyor. Ama bir kaç yerde üretiminin sonlandırıldığını okudum. Eğer öyleyse elinizi çabuk tutmakta fayda var.

Parfümümüzün üst yaş gruplarını hedeflediği açık. 35 yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Genç arkadaşlar pek değerini bilemeyebilir. Bu soğuk sayılabilecek kış günlerinde denediğim Cacharel Pour L'Homme, pek beni tatmin etmedi. Belki de yaz mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir. Denemeden almayınız, pişman olmayınız...

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Eski tip beyefendi parfümlerine ilginiz varsa listenize almalısınız.
+ Temiz ve kaliteli kokusu memnun edici.

Eksileri:
- Orta kısmından itibaren sevmedim kokusunu.
- Herkesin ilgisini çekebilecek yapıda değil.

Koku Güzelliği:10/5 

17 Şubat 2013 Pazar

Montale – Chocolate Greedy



Montale – Chocolate Greedy  Markanın çikolata temalı parfümü.

Bundan 4000 yıl önce, Honduraslı yerliler tüm dünyayı etkileyecek bir keşif yaptılar. Kakao çekirdeklerinden bir içecek üretmişlerdi ve bunun onlar için anlamı yeni bir tat bulmanın çok da ötesinde değildi. M.Ö. 1500'lü yıllarda ise hakkında çok az şey bilinen gizemli uygarlıklardan Olmecler, Güney Amerika'da kakao ağacı yetiştiriyorlardı. Maya uygarlığının ataları olduğu düşünülen Olmecler, muhtemelen kakao yetiştirmenin inceliklerini kendilerinden sonra gelen çocuklarına öğretmişlerdi. Bazı kaynaklara göre ise kakao kelimesi Olmeclerden geliyordu.

Mayalar, bir hayvanın kakao ağacından meyve koparıp yediğini fark etmişlerdi. Daha sonrasında bu çekirdeklerin nasıl kullanılacağını öğrendiler. Kakao ağacına verilen önem Mayalar ile birlikte doruğa çıkmıştı. Mayalar kakaoya ilahi bir anlam yüklemişti. Bu ürünün kendilerine tanrılar tarafından verilmiş ödül olduğunu düşünüyorlardı. Aztek ve Mayalar, yüzyıllar boyu bu lezzetin keyfini çıkarmakla kalmayıp, kakaoyu ticaretin de baş aktörü yaptılar. Kakao çekirdeği o kadar değerliydi ki, alışverişlerinde para yerine kakao kullandılar. İnanç dünyalarını, kültürlerini de etkiledi kakao.


Kakaodan yapılan çikolata insanlığın en sevdiği gıda meddelerinden birisi diyebiliriz. M.S. 1500'lü yıllarda günümüzdeki gibi çikolatalar üretilmeye başlanmış Avrupada. Çikolata, Avrupa’ya adım attıktan sonra uzun süre seçkin kesime yönelik bir lezzet olarak kalmış. Temelde kakao, kakao yağı, şeker, lesitin ve vanilinden oluşan çikolata, bitter, sütlü ve beyaz olmak üzere üçe ayrılıyor. Temel karışımdan "bitter" adı verilen tadı acı çikolata olarak geçiyor. Bu karışımın içine süt tozu ilave edilirse sütlü çikolata, kakao çıkarılıp içine daha fazla süt tozu eklenirse fildişi renginden dolayı beyaz çikolata elde ediliyormuş.

Evet bu bilgileri tahmin ettiğiniz gibi bir parfüm için verdim. Fransa merkezli niş parfüm evi Montale, çikolata temalı bir parfüme imza atmış. Uzun zamandır "acaba nasıl kokar" diye düşündüğüm bir parfüm Chocolate Greedy. Her türlü tatlıyı ve çikolatayı seven birisi olarak oldukça ilgimi çekiyordu. Sonunda sıra geldi Chocolate Greedy'e.

Parfümümüz oryantal vanilyalı  olarak sınıflandırılmış. Açılışındaki koku o kadar tanıdık ki. Annenim biz küçükken yaptığı kakaolu kek hamurlarına ne kadar da benziyor. Evin içini tamamen kaplayan o nefis sıcak kakao sosunun kokusunu unutmak ne mümkün. Chocolate Greedy'nin üst notaları çok güzel, lezzetli, fırından yeni çıkmış ve üzerine kakao sosu dökülmüş kek gibi diyebilirim. Bence oldukça gerçekçi verilmiş buradaki his. Orta notalara geçildiğinde o yoğun kakaoya biraz vanilya ekleniyor. Kakaolu kekten ziyade daha geçtiğimiz haftalarda aldığım vanilyalı-baharatlı küçük mumlara benzettim orta notalarını. Hafiften de baharatlar var. Ama kakaolu vanilya çok daha etkin. Son kısım da ise egzotik amber ile çikolata karşıma çıktı. Biraz içine süt konularak içilen hazır kakaolu içeceklere benzettim. Son kısım biraz tekdüze. Ve hafiften de yapay. Ama çok rahatsız edici değil bana göre.


Chocolate Greedy isminden de anlaşılacağı üzere çikolata-kakao-vanilya üçlüsü üzerine işa edilmiş. Bende yoğun bir "fırından yeni çıkmış kakaolu kek" duygusu uyandırdı. Başlangıcını sevdim. Orta notaları en zengin ve detaylı kısmı. Eh işte diyebilirim. Alt notaları ise daha iyi olabilirmiş.

Çikolatayı sevmeyen var mıdır? Peki çikolata kokmak ister misiniz? Kulağa harika geldiğine eminim. Şöyle nefis bir sütlü çikolata kokusunun parfümü yapılsa ne çok seveni olur değil mi? Bende oldukça seveceğimi düşünüyordum bu çikolata kokusunu. Fakat uzun süreli kullanımlarda kakaolu kek gibi kokmanın çok da iyi bir fikir olacağını sanmıyorum. Gurme tarzındaki parfümler çok moda olabilir. Koku trendleri bu yönde de gelişiyor olabilir. Ama Chocolate Greedy biraz abartılı olmuş sanki. Ayrıca oldukça tatlı kokusunu herkes sevemeyebilir. Neredeyse yanmış şeker gibi.

Bu parfümü nelere benzetmemiş ki yorumcular. Çikolatalı kurabiye, çikolatalı süt, tereyağlı büsküvi, çikolatalı portakal parçaları, erimiş sıcak çikolata, kremsi kahve, kabartma tozu ve daha neler neler. Aslına bakılırsa Chocolate Greedy bu tanımların hepsine biraz benziyor ama hangisine daha çok benzediğini söylemek zor. Eğer yeni açılmış çikolata kutusu gibi kokmak istiyorsanız tam size göre bir parfüm. Ama çok yüksek fiyatı denemeden almamayı gerektiriyor.

                                                          Chocolate Greedy tam da böyle kokuyor diyebilirim.

Parfümümüz harika bir kokuya sahip dersem çok doğru olmaz. Kimi zaman bıkkınlık veren tatlılık eleştirebileceğim yönlerinden birisi. Ayrıca kokusu genel olarak çok değişmiyor. Düz çizgide ilerliyor. Biraz daha özenli, kibar ve incelikli yapıda olabilse daha başarılı olacağını düşünüyorum. Bu haliyle hafiften yapay, fazlasıyla genç işi ve azıcık da kaba.

Luca Turin kitabında Chocolate Greedy'i "obur çikolata" olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Parfümün tasarımını markanın kurucusu Pierre Montale yapmış. Eau de Parfum (EDP) kosantrasyonunda. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak iyi fikir. 35 yaş ve altındaki arkadaşlara tavsiye ederim. Bence hem kadınların hem de erkeklerin kullanımına ugun. Çikolatamsı kokusu yoğun bir kadınsılık barındırmıyor.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Orta notaları idare eder.
+ Bu tür kokuları sevenler için çok fazla seçenek yok. Onun için denenmesi gereken bir arkadaş.

Eksileri:
- Barındırdığı tatlılık/şekerlilik bazen fazla gelebiliyor.
- Genel olarak yüksek kaliteli bir parfüm hissi vermiyor.
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/6.5

15 Şubat 2013 Cuma

Histoires de Parfums – 1969 (2001)



Histoires de Parfums – 1969 (2001)  Markanın uniseks kullanıma uygun parfümü.

28 Haziran 1969'da, gece saat 1:20'de koyu takım elbise giyen dört sivil polis, üniforma giyen iki devriye görevlisi, Dedektif Charles Smythe ve Müfettiş Yardımcısı Seymour Pine, Stonewall Inn isimli eşcinsel barına girip "Polis! Bu yeri devralıyoruz!" diyerek içeriye adımlarını attılar. Kamu Ahlâk Takımı dışarıda beklerken iki gizli kadın polis ile iki gizli erkek polis, görsel delil toplamak için o akşam bara daha erken geldiler. İçeride iken barın jetonlu telefonunu kullanarak Altıncı Polis Bölgesi'ni yardım için aradılar. Müzik kapatıldı ve ışıklar açıldı. O gece barda aşağı yukarı 200 kişi vardı. Bir polis baskınını daha önce hiç görmemiş müşteriler neler olduğunu anlamıyordu. Ancak ne olduğunu fark eden birkaç insan kapılara ya da tuvalet pencerelerine doğru koşmaya başladı. Polisler kapıları kapattı ve etrafı şaşkınlık kapladı.

Fakat baskın, planlandığı şekilde yürümedi. Standart prosedüre göre müşteriler bir sıraya alınıp kimlikleri sorulurdu. Kadın polis memurları kadın gibi giyinen müşterilerin cinsiyetlerini doğrulamak için onları tuvaletlere götürürdü ve kadın gibi giyinen erkekler tutuklanırdı. O gece kadın gibi giyinenler, memurlara eşlik etmemekte direndiler. Sıradaki erkekler kimliklerini göstermemekte direnmeye başladı. Polis, o anda barda bulunan herkesi polis merkezine götürmeye karar verdi ve barın arkasındaki bir odada travestileri ayırdı. Hem müşteriler hem de polisler, polislerin bazı lezbiyenlere vücüt araması yaparken "uygunsuz şekilde el ile sarkıntılık ettiklerine" şahitlik ettiler.


Stonewall Inn isimli bara yapılan baskının sonuçları çok büyük olacaktı. Barda göz altına aldığı kişilere kötü davranan polislere tepki olarak sokaklarda başlayan olaylar Stonewall Ayaklanmaları olarak tarihe geçti. Planlanmamış direniş eylemleri ABD tarihinde eşcinsellere ve cinsel azınlıklara baskı uygulayan bir sisteme karşı ilk açık isyan haraketi olarak dalga dalga büyüdü.

Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm dünyadaki eşcinsel hakları hareketini tetikleyen olay olarak kabul ediliyor Stonewall ayaklanmaları. Olayların hemen sonrasında New York'ta yaşayan gey ve lezbiyenler, iki eşcinsel eylemci grubunun yanında, geyler ve lezbiyenlerin haklarını destekleme amaçlı üç adet gazete kurmuştu. Birkaç yıl içinde ise başta ABD olmak üzere tüm dünyada LGBT haklarını savunan dernekler kuruldu.


1969 yılında yaşanan bu olaylar "Cinsel Devrim (Sexual Revelation)" olarak tarihe geçti. Herkesin özgürce cinsel kimliğini yaşaması temeline dayanan bu düşünce sistemi, doğal olarak ilk yıllarda büyük tepki ile karşılandı. İlerleyen yıllarda ise cinsel eğitim, okullarda ders olarak verilmeye başlandı. Evlilik öncesi ve evlilik dışı cinsel ilişkiler daha kabul edilebilir, boşanma daha kolay gerçekleşir oldu. Sonrasında ise bu haklar anayasal olarak da kabul edilmek zorunda kalındı. İsyan amacına ulaşmıştı.

2001 yılına gelindiğinde ise Fransa merkezli niş parfüm evi Histoires de Parfums, bu cinsel devrimden etkilenerek parfümlerine 1969 ismini vermişti. Tam ismi "Parfum de Revolte 1969". Yani "İsyanın Parfümü 1969" olarak çevirilebilir sanırım. Markanın kendi sitelerinde de benzer bir tanıtıma yer verilmesi gayet doğal. 1969'dan şöyle bahsedilmiş:

"1969, erotik bir yıl...Bu parfüm beyaz misk ve çikolatayı vurgulayarak cinsel devrimi temsil eder. Kuvvetli bir şehvet çağrıştırır. Baharatların bir demet seksiliği ile bedensel şehveti. Bu oryantal gurmenin izinde, gizem; yanaklarımızı kızartmadan o efsane yıl 1969'un erotizmi ile birlikte tonlanmıştır.”


Ambre 114 ile beraber "Cult Books" serisinin üyesi olan 1969, kendi sitelerinde oryantal gurme olarak sınıflandırılmış. Hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi sıcak ve tensel bir yapıda olduğu vurgulanmış. Parfümün açılışı tatlı ve lezzetli meyveler ile gerçekleşiyor. Bana "tuzlu" hissi veren bu güzel meyveler ne olabilir acaba. Portakal yada tropikal meyveler diyesim var. Fakat markanın sitesinde üst notalarında şeftali görünüyor. Muhtemelen şeftaliden geliyor bu lezzetli ve güzel meyveli his. Bana ilginç şekilde Hermes'in nefis parfümü Un Jardin Sur Le Nil'in açılışını hatırlattı. Başlangıcını sevdim 1969'un. Orta notalarda aynı lezzetli meyveli his devam ediyor. Fakat onun yanına çok güzel bir şekilde harmanlanmış gül ekleniyor. Çok modern ve sakin kullanılmış gül. Bu andan itibaren güle biraz da yumuşak baharatlar ekleniyor. Muhtemelen kakule ve karanfil. Fakat hiç rahatsız edici veya keskin değil. Orta notaları da gayet güzel. Son kısımda ise tozlu paçuliye çikolata eşlik ediyor. Alt notalarını çok başarılı bulmadım.

1969, bence tatlı ve lezzetli meyveler ile gül teması üzerine inşa edilmiş. Son kısım hariç oldukça kaliteli kokuyor. Canlı, pozitif ve barışçıl bir parfüm. Adeta 1960'lı yıllardaki Hippiler gibi. Fakat tanıtımlarındaki gibi erotik bir kokuya sahip olduğunu düşünmüyorum. Bazı yorumcular çikolatadan bahsetmişler. Markanın kendi sitesinde ifşa ettiği alt notalarında çikolata var. Ama öyle çok yoğun bir çikolata kokusu almadım. Sadece alt notalarında biraz çikolatamsı paçuli var. Fakat o da çok zayıf olduğu için neredeyse hissedilemiyor. İşin ilginç tarafı ise 1969'un başlangıcı oldukça fark edilir. Bu anlamda üst notaları agresif diyebilirim.


Genel olarak yüksek kaliteli bir meyve-çiçek parfümü olduğunu düşünüyorum. Başlangıcı neredeyse yaz parfümleri gibi ferah,ekşimsi, asidik ve tatlı meyvelerden oluşuyor. Bence gayet güzel. Orta kısmında bu ferahlık yerini çiçeksiliğe bırakıyor. Hala rahatsız edici yada ağdalı değil. Son kısmı ise biraz hayal kırıklığı oldu benim için. Hem çok zayıf kalıyor hem de paçuli biraz "kirli" kullanılmış. Bu haliyle bence genel beğeniye uygun karakterde. Deneyen bir çok kişinin seveceğini düşünüyorum. Modern, yumuşak, tatlı, sevimli ve pozitif. Uniseks olarak sunulsa da sanki hafiften kadın kullanımına daha yakın. Özellikle başlangıcı. Ama hayatımın parfümü olacağını hiç sanmıyorum. Parfüm dünyasında da devrim yapabilecek kadar yenilikçi değil açıkçası.

Bir söyleşisinde markanın kurucusu Gerald Ghislain 1969 için şunları söylemiş:

“1969 yılında henüz dört yaşındaydım ve Güney Fransa’da yaşıyordum. O zamanları çok hatırlamıyorum. Çünkü çocuktum. Ama ilerleyen yıllarda 1969 yılında ortaya çıkan inanılmaz özgürlük düşüncelerini öğrendim ve o döneme hayran oldum. Biz 1969 parfümünde Batı dünyasının erotizm vizyonuyla iletişim içinde olan bir vücut kokusu yaratmak istedik. 1969 yılının gerçeklerini kullanarak, bu efsanevi zaman hakkındaki bütün fanteziler ile ilgili bir imaj ortaya çıkarmaya çalıştık. Ferah, tatlı ve neredeyse masum bir şeftali kokusu. Çikolata ve kahve 1969 yılını hatırlatan bir derinlik ve duygusallık verir. Bir damla paçuli, Woodstock Festivaline saygı için kullanıldı. Parfüm aynı 1969 yılı gibi yumuşak ve iddialı.”


Luca Turin'in The Perfume Guide'ın Spring Issue bölümünde 1969'a beş üzerinden beş yıldız verilmiş. Ayrıca şunları yazmış Turin:

"Tüm zamanların en muhteşem üst notasını içerir. Her eğlenceli çocukluğun manzarası olan altın renkli yaz, Rochas - Tocade'deki gibi kocaman vanilya ve gül vurguları ile boyanmış gökyüzü üzerinde Feminite du Bois 'de de var olan sedir ve meyvelerin örtülü odun kokusu.”

1969, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Bence 35 yaşın altındaki arkadaşları hedefliyor. Daha üst yaş grupları için biraz genç işi kalabilir. Dört mevsim kullanılabilecek kokusu ile örneğine pek rastlanmayacak başarılı bir kompozisyona sahip. Parfümün tasarımını ise markanın kurucusu Gerald Ghislain yapmış.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Orta kısmıda gayet güzel.
+ Kaliteli kokusu memnun edici. Kadın arkadaşlarınıza güzel bir hediye olabilir.

Eksileri:
- Sonlarını pek başarılı bulmadım.
- Meyveli parfümleri sevmeyenlerin hoşuna gitmeyeceği açık.
- Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği: 10/7.5

11 Şubat 2013 Pazartesi

Loewe – Solo (2004)



Loewe – Solo (2004)  Markanın erkek parfümü.

İlk soru şu: Loewe'nin okunuşu nasıldır? Cevap: "low-ay-ve." İkinci sorumda şu olsun. Dünyanın en eski lüks deri ürün markası hangisidir? Cevap: "Loewe."

Yok hayır soru-cevap oyunu değil amacım. Markanın internet sitesinde bulunan iki küçük bilgi notları aslında. 1846 yılından itibaren kesintisiz yoluna devam eden bir marka Loewe. Her ne kadar bu günlerde büyük ekonomik sıkıntılar ile boğuşsa da İspanya'nın bünyesinden çıkardığı en önemli markalardan birisi diyebiliriz Loewe için. Anlaşılacağı üzere bir parfüm markası değil Loewe. Fakat kozmetik veya hazır giyim ile ilgilenen bir çok markanın yaptığı gibi parfüm işine de girmişler. 1970'li yılların başından itibaren parfümler üzerine çalışıyorlar. Daha önce Esencia Pour Homme'u denemiştim Loewe markasına ait. Solo ikinci Loewe deneyimim olacak. Önce markanın Solo için hazırladığı tanıtım yazısına bakalım:

"Birbirini dengeleyen karşıt notalardan oluşmuştur. Guava, lavanta, kekiğin karşısında kaşmir ve paçuli bulunuyor. Bergamot, limon ve mandalinaya karşılık muskat, tarçın ve kimyon bulunur. Yaratıcı, erkeksi, geleneksel görünen ancak modern erkeğin kokusudur.


Günlük hayatında duygusal tatmine önem veren ve arayışlarının yoğunluğunu bu yönde kullanan farklı erkeklerin kokusudur. Güçlü, kendine güvenen ve tek olmayı arzulayan erkeklerin vazgeçilmezi. İlk bakışta şişesinden farkedildiği gibi yalın ama bir o kadar da sıra dışılık kokan bir parfüm. Solo kullanan erkekler, aynı parfümün ismi gibi "solo" yani "tek başına" hayata karşı durabilen erkelerdir. Kendisine güvenen ve özgün bir erkektir."

Uzatmadan geçelim parfümümüze. Kendi sitelerinde Solo ile ilgili bilgiye rastlayamadım. Fragrantica'da oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıktığımda karşıma oldukça erkeksi bir yapı çıkıyor. Turunçgiller (mandalina), bergamot ve lavanta var sanki üst notalarında. Biraz da tropikal meyveler. Açıklanan üst notalarında guava var. Muhtemelen oradan geliyor bu meyvemsilik. Sonrasında orta notalara geçiliyor. Burada hafiften lavanta ve turunçgiller etkisini sürdürüyor. Fakat ana oyuncu aromatik otlar ve baharatlar oluyor. Otlar derken kekik ve biberiye ağırlıklı. Baharat olarak da biber-karabiber ikilisi. Sonlara geldiğimizde koku karakteri oldukça değişiyor. Bu andan itibaren yapay bir amber etkinliği söz konusu. Iso E Super benzeri bu amber-odunsu birlikteliği kalite hissiyatı vermiyor ne yazık ki.

Solo bence başlangıcı ile güzel bir izlenim bırakıyor. Turunçgil destekli erkeksi lavanta fena değil. Oldukça modern diyebilirim. Orta kısımdaki aromatik otlar-karabiber yoğunluğu da fena değil. Son kısımdaki yapay amber ise parfümün en başarısız ve tatsız kısmı. Hiç sevmedim sonlarını.
 

Solo oldukça erkeksi bir kokuya sahip. Günümüzün bol tatlı/şekerli parfümlerine benzemiyor. Fazla tatlılık yok. Bu anlamda ilginç. Yeni bir parfüm olmasına rağmen, popüler olan yolu değil, zor kısmı seçmiş kendisine. Genel itibariyle aromatik otsu, baharatlı odunsu bir yapıya sahip. Yer yer üretimi sonlandırılmış Gucci Pour Homme esintileri alıyorum. Zaman zaman ise Issey Miyake - L'Eau Bleu d'Issey Pour Homme'daki yoğun ve burnu zorlayıcı aromatik otlara benzetiyorum. Hatta Kenzo - Tokyo'daki karanlık sayılabilecek odunsu-tütsü kullanımını bile andırıyor. Hangisine daha çok benziyor karar veremedim.

2004 yılında piyasaya sürülmüş, yeni sayılabilecek bir parfüm olmasına rağmen, genç işi olmayan, tatlılık barındırmayan, zaman zaman eski tip erkeksi parfümlere gönderme yapan kokusunu takdir etmek gerek. Oysaki Paco Rabanne - 1 Million veya Yves Saint Laurent - La Nuit de L'Homme gibi popüler olma ihtimali yüksek, güvenli parfümler yapıp, bol bol satabilirdi. Fakat Loewe belki de İspanyol bir marka olmasının da etkisiyle, daha Akdeniz kokan bir parfüme imza amış. Özellikle keskin aromatik otlar (kekik, biberiye), Ege'nin dağlarındaki o mis gibi kokan şifalı otları hatırlatıyor size.

Solo bence üst ve orta notalarda çok zengin ve detaylı bir parfüm. Bu iki kısımdaki koku güzelliği de gayet iyi. Fakat sonlara gelindiğinde işin rengi değişiyor. Rakiplerinden bu kadar farklı yerde duran bir parfümün son kısmı nasıl bu kadar vasat hatta kötü olabilir. Buna nasıl izin vermişler anlamak zor. Alt notalar adeta bir çuval inciri berbat ediyor. Çünkü tende en fazla hissedilen kısım doğal olarak sonları. Ve alt notaları şiddetli baş ağrısına sebep oldu bende.


Yeşil denebilecek kokusu ile bu tarzın modern örneklerinden birisi. Fakat Davidoff - Cool Water gibi yeşil akuatiklere benzemiyor. Daha odunsu ve baharatlı. Bazı yorumcular ferah olduğundan bahsetmiş. Bence o kadar da hafif ve ferah bir yapısı yok. Bu anlamda sıcak yaz günlerinde rahatsız edici olacağını düşünüyorum. Bence sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir.

Solo bence 25 yaş üstü modern, erkeksi parfüm arayan erkekler için uygun seçeneklerden birisi. Oldukça köşeli bir kokusu var. Herkes sevmeyebilir. Onun için denemeden almak riskli. Benden söylemesi.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Orta kısmını da beğendim.
+ Modern ve fazla tatlılık barındırmayan erkeksi yapısı ilgi çekici.

Eksileri:
- Son kısmı çok kötü.
- Zaman zaman baş ağrısı yaptı bende.
- Herkesin sevebileceği gibi değil kokusu.

Koku Güzelliği:10/7

8 Şubat 2013 Cuma

Etat Libre d’Orange – Divin Enfant (2006)



Etat Libre d’Orange – Divin Enfant (2006)  Markanın tuhaf parfümü.

Doğmuştur ilahi çocuk,
Ud, dümbelek, kaval çalalım,
Doğmuştur ilahi çocuk,
Gelişine sevinelim.

Dört bin seneden pek fazla,
Peygamberlerden vaat edilmiş,
Dört bin seneden pek fazla,
Bekledik bu mesut vakti.

Ah ne güzel ne sevimli,
Ah lütufları ne mükemmel,
Ah ne güzel ne sevimli,
Bu tatlı ilahi çocuk.

Ey İsa, ey kudretli kral,
Çocuk olduğunuz halde,
Ey İsa, ey kudretli kral,
Bizi idare ediniz.

Bu da ne Parfüm Merakı dediğinizi duyar gibiyim. Sevgili koku bağımlıları. Parfüm Merakı blogunda her an her şey olabilir. Çünkü yukarıdaki dizeler bir ilahiye ait. Daha açık konuşmak gerekirse, ilk olarak 1862 yılında çalınmış Fransız Noel İlahisi. İsmi ise "Il est né le divin Enfant". Her ne kadar Fransızca bilmesem de karşıma çıkan çevirisi şöyle: "O ilahi çocuk doğdu".

Burada çocuktan kastedilen kim diyecek olursanız cevabı basit. Hıristian ikonografisinde çocuk ile anlatılmak istenen her zaman Hz. İsa'dır. Genellikle fresklerde veya yağlı boya tablolarda bir kadın ve kucağındaki çocuk figürü sıkça karşımıza çıkar. Kadın, Hz. İsa'nın annesi Hz. Meryem'i, çocukta oğlunu simgeler. İlk dönemlerden itibaren bu sahne, Hıristiyanlığın temel konularından ve figürlerinden olmuştur. Bugün bile bir çok kilisede Hz. Meryem ile Hz. İsa'nın resimlerine rastlanır.


Konuyu dağıtmadan gideyim. Bizi asıl ilgilendiren bu Noel İlahisinin ismindeki bir tamlama. Çünkü o iki kelime bugün inceleyeceğim parfümün de ismi aynı zamanda. Etat Libre d'Orange'ın kurulduğu yıl olan 2006'da piyasaya sürülmüş parfümlerden birisi Divin Enfant. Türkçesi "İlahi Çocuk" olan parfüm anlaşılacağı üzere ince bir Hıristiyanlık ve "Çocuk İsa" göndermesine sahip. Artık geçeyim parfümümüze.

Etat Libre d'Orange her parfümü için garip, bazen espirili, bazen de erotizm içeren tanıtım yazıları hazırlıyor. Doğal olarak Divin Enfant'da unutulmamış ve şöyle bahsedilmiş parfümlerinden:

"Bir çocuk sevimli olabildiği gibi acımasız da olabilir. Bir çocuk melek gülümsemesi ile dayanılmaz olabildiği gibi şeytansı masumiyeti ile bizi delirtebileceğini bilir. Zarif bir marshmallow ve portakal çiçeği üst notalarından sonra uykusuz gecelerimizin sürekli rahatsız eden keskin sembolü olarak kahve, deri ve soğuk tütün kokularının beklenmedik bir uyumudur.
  

"Değişik şekillerde baştan çıkarabilen" şeklindeki halleri ile bu küçük tiran, her zaman idare ettiği gibi, sadece kaprislerini yerine getirdiğinde mutlu olur. Seni sevgili küçük şeytan!"

Divin Enfant (İlahi Çocuk), bence çiçeksi gurme denilebilecek bir yapıya sahip. Parfümün açılışı oldukça tozlu ve eski kokan portakal çiçeği ile gerçekleşiyor. Şaşırdım bu başlangıca. Sanki 1980'li yılların tuhaf şiprelerine benziyor. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Kokunun genel karakteri değişmiyor. Sadece o tozlu kısım geri çekiliyor. Onun yerine sabunsu çiçekler devreye giriyor. Sanki sümbülteber. Bu tür Robert Piquet - Fracas tarzı çiçeksilik pek bana göre değil. Neyse devam edeyim. İlerleyen saatlerde kuru sabunsu çiçeklerin yerine oldukça tatlı bir kahve aroması ve yumuşak odunsu notalar geliyor. Alttan alta hala portakal çiçeği hissediliyor. Şu haliyle çok fazla rastlanmayan çiçeksi gurme tarzında demek mümkün.

Öncelikle portakal çiçeği kokusunu pek sevmiyorum parfümlerde. Hele ki üst notalardaki gibi tozlu ve eski kokan portakal çiçeğine olumlu yaklaşmam mümkün görünmüyor. Anlayacağınız üzere başlangıcından hiç haz etmedim. Sonrasında daha mantıklı bir çiçeksilik geliyor. Fakat bu seferde kuru sümbülteber benzeri orta notalar beni cezbedemedi. Hala sevemedim Divin Enfant'ı. Son kısımda ise neyseki biraz tahammül edilir hale geliyor. Burada alışılmışın dışında bir kahve kullanımı var. Bildiğimiz Nescafe yada Türk Kahvesi gibi değil, oldukça çiçeksi bir kahve. Daha önce hiç rastlamadığım bir kullanım. Biraz garipsesem de parfümün nispeten beğendiğim tek kısmı diyebilirim.


Divin Enfant oldukça garip ve alışılmışın dışında bir kokuya sahip. Tamam Etat Libre d'Orange markasının konseptini anlıyorum. Farklı olmak zorundalar. Ama bu kadar acaip bir parfümü de nasıl sevelim. Bir yorumcunun bu parfümü "bebek bezine" benzetmesi çok zekice. Çoğu yorumcu deri kullanımından bahsetmiş. Bence öyle yoğun bir deri yok. Belki sonlarda biraz vardır. Onun dışında bu parfüm bana göre portakal çiçeği teması üzerine inşa edilmiş.

Parfümde genel olarak hissedilen sabunsuluk zaman zaman pudramsı bir tarafının olduğunu düşündürüyor insanda. Hatta kimi zaman eski tarz sabunsu bir tütün kokusu bile alıyordum. Markanın sitesinde bir tür şekerleme olan marshmallow'un isminin yazılması, son kısımlarda ortaya çıkan tatlılığı açıklıyor sanırım. İyi de bu nasıl bir kompozisyon böyle yahu: Portakal çiçeği, sabunsu tütün, kahve ve şekerleme... 

Giymesi ve sevmesi zor bir kokuya sahip olduğuna emin olabilirsiniz. Güvenli bir yapısı yok. Biraz uçlarda dolaşıyor diyebilirim. Belki de marka, geleceğin parfümlerinden birisine imza atmak istemiş. Kim bilir belki de ilerleyen yıllarda parfümler böyle olacak. Anlamadığım şey ise pazarlama kampanyasında neden çocuklara vurgu yapılmış. Bu koku ile çocuklar arasında nasıl bir bağ kurulabilir ki.

                                                                      Resim osmoz.com'dan.

Divin Enfant şimdiye kadar denediğim en tuhaf ve bir şeye benzemeyen Etat Libre d'Orange parfümü olarak hafızamdaki yerini alıyor. Genel olarak düz çizgide ilerliyor. Büyük değişimler göstermiyor kokusu. Biraz hayal kırıklığına uğradım. Luca Turin'in çok iyi ifade ettiği gibi bu parfüm kesinlikle "uyumsuz". Madem söz oraya geldi, o zaman Luca Turin'in kitabına bakalım.

Turin, bu parfüme beş üzerinden üç yıldız vererek tatlı odunsu olarak sınıflandırmış. Ve kitabında şunları yazmış:

"Bu isim bebek İsa'yı da içeren Fransız yılbaşı ilahisinden geliyor. Kokusu portakal çiçeği ve kahve temalıdır. Üst notada uyumsuzluk hissedilir. Alt notaları da tatlı ve bir şekilde düzdür.”

Parfümün tasarımını markanın bir çok kokusuna imza atmış olan Antoine Lie yapmış. Eau de Parfum (EDP) olarak satışa sunulmuş. Uniseks olarak görünüyor. Bence de doğru bir karar. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun.

Artıları:
+ Sonları nispeten sevilesi.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Orta notaları da bana göre değil.
- Tuhaf ve abuk kokusu güvenli değil. Denemeden almak hayal kırıklığı yaratabilir.

Koku Güzelliği:10/5.5