yosun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yosun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Aralık 2020 Pazartesi

Serge Lutens – La Fille de Berlin (2013)

2013 yılında, niş parfüm raflarına eklenen kırmızı sıvıya sahip bir parfüm, isminde batılı başkente vurgu yapmasıyla dikkat çekti. Doğuya özlem duyan bir mistiğin yani Serge Lutens’in, parfümünün isminde Berlin’e yer vermesi ve kokusunun gül temasına sahip olması, 2020’li yılların niş kokular sektöründe şaşılası durum olarak görülebilir. Tarihe not düşmek babında, zamanın bu dilimde bir parfüm gül kokuyorsa onu niş markalar hemencecik Doğu-Ortadoğu-Arap yarımadasıyla kolayca pazarlayabilir. Oysa Serge Lutens, parfümünün ismini Berlin Kızı olarak belirliyor.

Parfümün tanıtımında bu kızın dikenli güle benzediğini öğreniyoruz. Uçlara doğru giden bir kız portresi bile çiziliyor. Anlayacağımız üzere Berlin şehrini ve bir kızı merkeze alan tanıtımıyla La Fille de Berlin’in kadın kullanımına göz kırptığını varsayabiliriz.

La Fille de Berlin’in ilk saniyeleri canlı gül ve baharatlarla gerçekleşiyor. Kıpkırmızı gerçekçi güle eşlik eden baharatların harika sonuç verdiği ilk dakikalarda ortaya çıkıyor. Orta bölüme doğru baharatlar geri çekilirken gülün rolü değişmiyor. Sabunsuluğa evrilen güle, orta kısmın sonlarına doğru paçuli ekleniyor. Yeşil sayılabilecek tozlu, hüzünlü paçuli sonlarda yönetimi eline alıyor. Bohem davranan ve köksü kokmayan paçuli, tatlılık anlamında azla yetiniyor.

Serge Lutens’in klasik şeffaf şişelerinin içerisinden görülen La Fille de Berlin’in sıvısı pembeye yakın kırmızı denebilir. Bu renkten parfümün gül merkezli olduğu ilk izlenimi çıkartılabilir. Başlangıçta koyu ve baskın-dolgun kırmızı gül kokusuyken, sonlarda gülün solup gitmesi ve paçulinin ortaya çıkması gerçekten enteresan. Bay Lutens bize La Fille de Berlin’de ilkbaharda açan bir gülün, sonbaharda buruk paçuliye dönüşmesini mi sunmak istiyor? İyi de burada Berlinli kızın yeri nerede?

Serge Lutens bizi ilk saniyelerde Arap-Ortadoğu coğrafyasına götürüp, sonlarda havanın çoğu zaman kapalı olduğu Berlin sonbaharına seyahate çıkarıyor. Parfümün iki evresi farklı evrenlere çıkıyor. Biliyoruz ki parfüm yaratmak, Serge Lutens için para kazanacağı ticari işin daha ötesinde anlamlar taşıyor. Parfümlere sanat eseri olarak bakan zihin dünyası için kokuların içeriklerindeki karışımlar, her birimizin varoluşunu temsil ediyor.

Kalite anlamında iyi yerde duran La Fille de Berlin, Serge Lutens tematizmini de gözlerimizin önüne seriyor. Tabii ki çoğu niş parfüm gibi denemeden almanın risk olacağı uyarısını yapıyorum. Eğer gül-paçuli skalasının Noir de Noir tavrına uzak yanını keşfetmek istiyorsanız La Fille de Berlin sizi bekliyor.

Parfümün tasarımını Christopher Sheldrake yapmış. Eau de Parfum formunda. Başlangıcı yoğunken, ilerleyen saatlerde gücü epeyce törpüleniyor. Sonbahar-kış döneminde kullanmaya yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/7.5

11 Mayıs 2019 Cumartesi

Al Haramain – Signature Silver

Al Haramain parfümevinin hikayesi 1970 yılında başlıyor. Kazi Abdul Haque isimli bir parfüm tutkunu, Mekke’de bulunan Al-Haram camisinin yakınındaki mağazasında başlattığı işini, bugün 100’den fazla ülkede satışı olan küresel koku markasına dönüştürdü. Marka, Al Haramain olan ismini Mescid-i Haram’dan almış ve şu an merkezini Birleşik Arap Emirliklerine taşımış durumda.

2019 yılı itibariyle 1.000’den fazla parfüme imza atan Al Haramain’in, ağırlıklı olarak Arap-Ortadoğu pazarına odaklandığını düşünsek de Avrupa ve Amerika kıtasında parfümleri oldukça ilgi görmeye başladı son yıllarda. Bir süredir kullandığım Signature Silver hakkında markanın internet sitesinde şöyle bir tanıtım yapılmış: “Sıradan bir kullanıcının yaşam için ihtiyaç duyduğu şeyden daha fazlasını isteyenlerin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak, dengeli ve iyi bir parfümün mükemmelliğidir.”

Signature Silver’ın açılışı turunçgillerle gerçekleşiyor. Buruk ve hüzünlü turunçgillere portakal, greyfurt, artemisya eşlik ediyor muhtemelen ilk saniyelerde. Olgun ve erkeksi sayılabilecek açılışı 1980’li yılların maskülen aromatik fujerlerini anımsatıyor. Kaliteli ve farklı üst notaları hoş ama herkese hitap etmez diyebilirim. Orta kısma geçildiğinde buruk turunçgiller yola devam ediyor. Orta bölümde turunçgillere erkeksi çiçekler ekleniyor. Yasemin ve inci çiçeği açıklanan notalarında bulunuyor. Bir parça tütün de hissediliyor orta kısımda. Sonlarda yosunsu tütün ve amberle kapanışı yapıyor.

Signature Silver, ferah sayılamayacak eski tarz turunçgiller, dumansı aromatik tütün ve 1980’li yılların ferah baharatlarını anımsatan yapısını bünyesine toplamış. Başlangıçtaki artemisya ve turunçgillerin birleşimi, parfümün neredeyse sonuna kadar eşlik ediyor ve retro hissiyat katıyor. Orta kısımda turunçgilli tütün de gayet iyi iş çıkarıyor. Buradaki tütün ıslak ve sigaramsı değil. Orta notalarda ilginç şekilde nötr verilmiş yasemin algılanabiliyor. Genellikle kadın parfümlerinde kullanılan yasemin, burada feminen hava katmıyor ana gövdeye. Markanın internet sitesinde Signature Silver’ın uniseks olarak sunulduğunu fark ettim. Bence erkek kullanımına yakın duruyor.

Signature Silver’ı kullanım döneminde, yakın zamanda denediğim Hugo Boss Number One isimli parfüme benzettim. İki parfüm de benzer şekilde artemisya, buruk turunçgil ve farklı tütün kullanımına sahip. Hatta erkeksi çiçekler bile birbirini andırıyor iki parfümdeki. Her ne kadar birebir benzemeseler de Signature Silver biraz daha günümüze yakın kokuyor. Boss Number One ise tam bir 1980’li yıllar baba parfümü gibi davranıyor. Signature Silver’daki dumansı turunçgiller bir parça da Caron’un L’Anarchiste’sini çağrıştırıyor. Al Haramain’in, eski tarz erkeksi klasiklere gönderme yaptığı böyle bir parfüme imza attığı için tebrik etmek lazım çünkü bu tür parfümler, 2019 yılının koku trendlerine uymuyor ve pek fazla alıcısı çıkmıyor.

Kalite anlamında şaşırtıcı derecede iyi iş çıkartılmış Signature Silver’da. Yapaylığın ve uyumsuzluğun hissedilmediği parfümün herkese uygun olmayacağını söylemiştim. Buna istinaden denemeden almanın iyi fikir olduğunu sanmıyorum.

EDT formundaki parfümün performansı idare eder. Kalıcılığı normal seviyede, etrafa yayılımı ortalama değerlerde. Kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

14 Ekim 2018 Pazar

Vertus – Eau de Cyan (2017)

Türkiye merkezli niş parfümevi Vertus’un koleksiyonu genişlemeye devam ediyor. Başarılı markanın parfümlerine yer vermeye devam edeceğim Parfüm Merakı’nda. Bugün gerek içindeki mavi sıvısıyla gerekse ismiyle ilgimi çeken Vertus’lardan Eau de Cyan’a göz atacağım. Parfümün tanıtım cümleleri şöyle:

“Akıntıya kapılan tutkuların, eşsiz ferahlığını hissedin. Meltem rüzgarlarının adaçayı, selvi ve yeşil aromalarla süslü kokusu hayatı serinletiyor. Derin bir nefesin saf hissini, ilgi çekici yaseminin rafine tonlarıyla sarın. Mavinin içinden gelen, suyun kışkırtıcılığını yakalayın. Yoğun kehribarın özgün imzasını, kokunun derinliklerde arayın. Ilık formun, can alıcı ayrıntıları sizi bekliyor. Olgunluğun çarpıcı izlerine daha yakından bakmanın tam sırası.”

Hem mavi sıvısından hem de ismindeki Cyan kelimesinin camgöbeği rengini çağrıştırmasından ötürü parfümün deniz-okyanus-ozonsu tarza yakın olduğunu anlıyoruz. Kullanım döneminde de bu durumu rahatlıkla algıladım. O zaman geçeyim detaylara.

Eau de Cyan’ın açılışı aldehitleri çağrıştıran sabunsuluk ve serin-sucul temayla gerçekleşiyor. Geri planda ardıçın destek verdiği sabunsu mavi sucul koku karakteri oldukça kaliteli. Orta kısımda bu yapı devam ederken bir parça deniz yosununu andıran yeşillikler ve misk etkili oluyor. Son kısımda yine benzer şekilde mavi-sabunsu yapı devam ederken misk ve kuru amberle kapanış yapılıyor.

Eua de Cyan, tam bir sıcak hava parfümü. Yazlık parfümlerde kullanılan birçok tema verilmiş. Masmavi deniz kokusu, temizlik hissiyatı veren sabunsuluk, ozonsu aroma sizi sarıp sarmalıyor. Gerilerden gelen ardıç ve yasemin kokunun yönünü meyveli-çiçeksi tarafa çekiyor diyemem. Öyle olmaması da iyi olmuş.

Eau de Cyan için aromatik deniz kokusu denebilir. Çiçeklerin parfümdeki verilişi sınırlı ve onu uniseks kullanıma yaklaştırıyor bu durum. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği Eau de Cyan, niş parfüm kalite standardını tutturuyor ve yapaylık barındırmıyor. Kokusuysa çok köşeli ve sevmesi zor değil. Hoş bir parfüm Eau de Cyan. Özellikle yüksek kaliteli yaz parfümlerine hasret kaldığımız düşünülürse, fena seçenek değil.

İlk kokladığım andan itibaren bir parfüme benzettiğim Eau de Cyan’ı Givenchy’nin ünlü parfümü Insense Ultramarine’ye bir parça benzettim. Tabii Insense Ultramarine’nin yıllar içinde geçirdiği reformülasyonlar sonucu eski çarpıcı tarafının kalmadığını biliyoruz. Eau de Cyan sanki uzun zaman önce kullandığım Insense Ultramarine’nin ilk haline benziyor.

EDP formundaki Eau de Cyan’ın performansı iyi. Ferah-sabunsu parfümden beklenmeyecek kadar ısrarcı ve tende kalıyor. Etrafa yayılımı ilk 1 saat fena değil. Günlük kullanıma, sahil kenarına, gündüz gezmelerine, sıcak yaz akşamlarına rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Uniseks kullanıma uygun. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

3 Ekim 2018 Çarşamba

Profumi del Forte – Tirrenico (2008)

İtalya merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi Profumi del Forte, 2007’de başladığı koku yolculuğunu yeni parfümlerle zenginleştirmeye devam ediyor. 2018 yılının ekim ayı itibariyle yirmiden fazla parfüme imza atan Profumi del Forte, yavaş yavaş dünya koku sektöründe ismini duyuruyor. Tirrenico isimli parfümüyse markanın isminin daha da duyulmasını sağlayan eserlerden oldu.

2008 yılı çıkışlı Tirrenico’nun ismini İtalya’nın güneybatısındaki Tiren Denizi’nden aldığını söyleyebiliriz fakat kendi sitelerinde Forte sahilleri ve Apuan Alpleri ilhamından bahsediliyor. Kısacası Tirrenico’nun deniz gibi koktuğunu düşünürsek, onun sahil kenarındaki deniz esintisinden ilham alınarak tasarlandığını söyleyebiliriz. Yine kendi sitelerinde Tirrenico’nun deniz notalarıyla turunçgil kokteyli ve meyveli-çiçeksi aromatik bir karışım olduğundan bahsedilmiş. Artık biraz daha derinine inelim Tirrenico’nun.

Parfümün açılışı buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Tozlu sayılabilecek acı portakal ve tuhaf meyvelerin gerçekleştirdiği üst notalar için ne diyeceğimi şaşırıyorum. Ve bu şaşkınlığım birkaç dakika sonra aldehitlerin devreye girmesiyle ana yapıyı sabunsu tarafa çekiyor ki sevdiğimi söyleyemem. Orta bölümde yine tuhaflıklar var. Geri plandan gelen itici kokuların ne olduğunu anlamaya çalışırken aklıma nedense kereviz geliyor. Tabii ki Tirrenico’da bildiğimiz kadarıyla kereviz yok fakat kimi kaynaklarda fesleğen ve rezeneye rastladım. Üst yüzeydeki ferah olmaya çalışan serin-soğuk sucul yapının geri planında fesleğen varsa hiç şaşırmam. Sonlarda yapay ambergris ve calone benzeri soğuk-kadifemsi yapaylıkla teninize elveda diyor.

Yukarıdaki parfümün detaylı çözümlemesini yapmaya çalıştığım paragraftan ben bir şey anlamadım ki size ne anlatabileyim. Tirrenico öncelikle deniz yosunu gibi kokan bir arkadaş. Hani deniz kenarında dolaşırken karaya sürüklenmiş küçük yosunlar hafiften çürümüş ve tuzlu kokarya işte Tirrenico hemen hemen böyle davranıyor. Sadece deniz yosunu mu söz konusu olan? Tabii ki hayır. Tirrenico bir taraftan garip şekilde yeşil kokuyor. Onun buruk ve acımsı içe kapanıklığını marketlerdeki sebze reyonlarından gelen anlatması zor kokuya da benzetiyorum. Şu anda sizden en yakın markete gidip, sebze reyonunu koklamanızı istemenin abukluğunun farkındayım fakat Tirrenico’nun hem tuhaf zorlayıcılığını hem Bulgari – Aqua Pour Homme tarzı deniz-okyanus-çürümüş balık-yosun salatası benzeri tavrını nasıl betimleyeyim bilemedim.

Oysa markanın internet sitesinde Tirrenico ne kadar şiirsel anlatılmış: “Forte sahili boyunca yürüdükten sonra oturuyorum. Deniz kokularını, dalgaların ve kumların yıkadığı çakıl taşlarını soluyorum. Aklımda kokular var. Arkamda beyaz mermerler gibi parıldayan Apuan Alpleri bulunuyor. Neredeyse gerçek olmayan bir dünyada asılı kalmış gibiyim. Deniz notaları ile başlayacağım: deniz yosununun kokusu ve ellerimde kalan tuz. Tepelerden gelen yabani otlarla devam edip, harika bir şekilde korunan Forte bahçelerinden gelen narenciye meyveleriyle devam edeceğim. Orta notaları zenginleştirmek için biraz acı portakal ve yasemin, yürümeye devam ederken beni sarhoş edecek. Güneşin kokusunu, yazın güzel kremlerini, plajda yediğim susuzluk giderici taze meyveleri, ıslak odunsuları ekleyeceğim.”

Fikir harika ve dil şiirsel olsa da uygulama pek öyle değil Tirrenico’da. Acayip züppeliğe, soğuk iticiliğe, ukalaca notalara, avangart gıcıklığa, uyumsuz genel konsepte sahip diyebilirim. Sizi (en azından beni) hiçbir zaman içine çekemiyor. Hep bir mesafe hep bir olmamışlık duygusu hep bir kendinden itme hali. Tirrenico, hem buruk davranıyor hem de ferah olmaya çalışıyor fakat asla bir yaz parfümü havasını/coşkusunu yaratamıyor. Onu daha çok yeşil sebzemsi-yosunsu Sushi’ye benzetesim var. Yukarıda da bahsettiğim gibi Tirrenico’yu biraz Bulgari – Aqua Pour Homme’ye benzettim. Tabii genel olarak benziyorlar, detaylarda epey ayrışıyorlar.

Evin ablasının da hiç sevmediği ve kokusunun ne kadar berbat olduğu konusunda sürekli beni dolduruşa getirdiği Tirrenico’yu Maria Candida Gentile tasarlamış. Her iki cinsiyet de kullanabilir desem de erkek kullanımına bir parça daha yakın sanki. İlkbaharın ılık dönemlerinde ya da yaz akşamlarında kullanmak belki de daha iyi sonuç verecektir. EDP formundaki Tirrenico’nun performansı birçok rakibinden iyi. Kalıcılığı hiç fena değil. Etrafa yayılımı ilk bir saat iyi.

Koku Güzelliği:10/6

17 Eylül 2016 Cumartesi

The Merchant Of Venice – Esperidi Water (2015)

İtalya merkezli yeni niş parfümevlerinden The Merchant Of Venice’ın farklı eserlerini denemeyi düşünüyorum. Gerek ismi gerekse konsepti bir şekilde kendisine çekiveriyor beni. Markanın ana ilham kaynağı Venedik şehri ve onun tarihi. İsmindeki ticaret vurgusu, Venedik şehrinin antik çağlardan itibaren diğer ülkelerle yaptığı çeşitli ticari faaliyetlerine gönderme olarak düşünülebilir. Altın, değerli taşlar, tekstil ürünleri, baharat ve aromatik uçucu yağlar, Venedikli tüccarların ilgi alanına giriyordu geçmişte.

The Merchant Of Venice’ın Nobil Homo isimli serisi şimdilik beş üyeden oluşuyor. Zaten marka, bütün parfümlerini seriler altında toplayıp, öyle piyasaya sürüyor. Yani her parfümleri, mutlaka bir seriye ait oluyor. Nobil Homo serisinin tamamı erkeklere adanmış. Esperidi Water da bu serinin üyesi. Bir süredir kullandığım Esperidi Water hakkında biraz ahkam kesme zamanımın geldiğini düşünüyorum.

Esperidi Water’ın başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Turunçgil diyorum ama limonun ağırlığı daha fazla. Limona bir parça portakal eşlik ediyor. Tatlı ve kolonyamsı limon-portakal işbirliğini pek sevemedim. Orta kısımda turunçgiller geri planda duruyor. Bu sefer tatlımsı karabiber ortaya çıkıyor. Yumuşak sayılabilecek karabibere nötr çiçekler destek veriyor. Kendi sitelerinde yaseminden bahsediliyor. Olabilir ama çok baskın değil çiçekler. Son bölümde eskilerden bir dost kontenjanından meşe yosunu algılıyorum. Misk, amber ve yumuşak odunsu notalarla dans eden meşe yosunu, parfümün en güzel yerini oluşturuyor.

Esperidi Water ismini ilk gördüğümde hemen önyargılarım devreye girdi ve “yine bir Terre d’Hermes benzeri” diye düşündüm. Terre d’Hermes’in o kendine özgü yapısının, birçok yeni nesil parfüme ilham verdiği sır değil. Esperidi Water’ın açıklanan notalarındaki portakal, karabiber, sedir ağacı ve vetiver Terre d’Hermes’i ciddi ciddi çağrıştırıyor fakat uygulamada durum pek öyle değil.

Parfümün açılışı kalitesiz limon kolonyaları gibi gerçekleşiyor. Normalde severim limon koksunu ama burada çözemediğim bir iticilik var. Belki de limon ve portakalın birleşimi o kadar da iyi fikir değil. Kendime yakın bulamadım bir türlü başlangıcını. Orta kısım neyse ki daha iyi. Gerçi o limonsu yapı orta bölümde hala algılanıyor. Karabiber orta notalarda işleri değiştiriyor. Keskin olmayan karabiber gayet tatlı. Muhtemelen biberiye ve çiçeklerle yumuşatılmış. Buradaki karabiberi, Obsession For Men’deki kullanıma azıcık benzettim. Karabiber hem olgun hem de erkeksi/nostaljik hava veriyor. Son bölümde, karabiberle harmanlanmış amberi meşe yosununa benzetmiş olabilirim. Kapanışı çok şık.

gercek esperidi

Esperidi Water, turunçgilli tarafı dışında neyse ki Terre d’Hermes’e büyük benzerlik göstermiyor. Yani önyargılarımı haksız çıkarıyor. Onu tanımlarken “aromatik turunçgil” nitelemesi yanlış olmaz. Fakat bana göre başlangıcı dışında çok ferah yapısı yok. Özellikle orta kısımdan itibaren kendisini gösteren baharatlar ve son kısımdaki amber onun ferah bir turunçgil olmadığını kanıtlıyor. Buruk ve ekşi kokusu bir yönüyle hoşuma giderken diğer taraftan kafamda soru işaretlerine neden oluyor. Evet, asıl sorun kullanılan turunçgillerde olmalı. Belki de biberiye ve turunçgillerin karışımına pek alışık olmadığım için kabullenemedim.

Normalde sevmem gereken Esperidi Water’ı, bir türlü bağrıma basamıyorum. Hep bir taraftan itiyor beni. Oysa bütün şartlar uygun, notaları tam bana göre, yüksek kaliteli ama olmuyor işte, ısınamıyorum ona. Kötü değil, hatta bu tarzın iyi örneklerinden birisi. Genel olarak notaları duru ve net. Yapaylık hissedilmiyor. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek değil.

EDP formundaki Esperidi Water’ın performansı harikalar yaratmıyor. İlkbahar-sonbahar kullanımına yakışacağını düşündüğüm kokusu, acayip bir burukluk ve hüzün de barındırıyor sanki. Genç arkadaşlara öneremeyeceğim. Biraz parfüm deneyimi ve yaş istiyor. Otuz yaş civarında gelin anlaşalım. “Denemeden almayın, pişman olmayın” evrensel uyarısını yapmama gerek var mı?

Koku Güzelliği:10/6