Thierry Mugler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Thierry Mugler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2022 Pazar

Thierry Mugler – Alien (2005)

Thierry Mugler’in efsanevi Angel’ından sonraki en popüler ikinci kadın parfümü Alien diyebiliriz. Angel’ın göz kamaştırıcı başarısının arkasından gelen Alien’dan beklentiler büyüktü. İlk çıktığı zamanlarda oldukça ilgi gören Alien’ın biraz gözden düştüğünü söyleyebilirim.

Thierry Mugler’in internet sitesinde Alien odunsu çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Tanıtımı şu cümlelerle yapılmış: “Bir Güneş Tanrıçasını bünyesinde barındıran, ışıltılı ve şehvetli Alien, tılsımlı kokusu sayesinde huzur ve büyü yayar. Alien, her kadının ışığını ve yaratıcı gücünü ortaya çıkarabilen bir tılsımdır. Onu kullanan kadınları olağanüstü bir hale ile aydınlatır. Alien parfümünün zengin ve şehvetli notaları kadınsı gücü yansıtır: odunsu ve amber notalarıyla bağlantılı güçlü bir yasemin çiçek kokusu.”

Alien’ın açılışı keskin ve yoğun çiçeklerle gerçekleşiyor. Sabunlu ve kadınsı yasemine gerilerde bir parça meyvemsi aroma eşlik ediyor. Orta kısımda sabunlu yasemin devam ederken yanına yapay odunsuluk ekleniyor. Açıklanan notalarında kaşmir ağacından bahsediliyor. Parfümün en itici tarafının orta kısım olduğunu düşünüyorum. Sonlarda kadifemsi amber ve çiçeklerle nokta konuluyor.

Alien, agresif, yoğun, sağlam ve kadınsı bir arkadaşa benziyor. Yasemin baş rolde denebilir. Onun sabunlu, yapay, burun tırmalayan süper kadınsı halleri, benim için fazlasıyla yorucuydu. Kullanmakta zorlandım ve konforlu davrandığını söylemem mümkün değil. Herkesin sevebileceği güvenli bir eser değil. Uzaylıya benzeyen çirkin şişesine istinaden ona uzaydan gelen yasemin ismini vermeliyiz belki de ya da fütüristik amber…

İddialı ve hırslı Alien, baş ağrısı yapmaya aday kokusuyla denemeden almanın riskli olduğu parfümlerden. Performansı çok iyi. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı hiç fena değil. Tam bir kış parfümü izlenimi veriyor. Ilık havalarda bıktırıcı olabilir. Kokusunu Dominique Ropion ve Laurent Bruyere birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

24 Mart 2020 Salı

Thierry Mugler – Alien Man (2018)

Yaratıcı ve sıra dışı parfümleriyle, dünya koku sektörünün en popüler markalarından Thierry Mugler’in hayatımıza kattığı Angel serisinden sonra Alien isimli kadın parfümü, büyük başarı yakalamıştı. 2005 yılı çıkışlı Alien’in her ne kadar ucube/çocukça sayılabilecek şişesini sevemesemde, içerisindeki kokusu oldukça çarpıcı ve saldırgandı. Alien’ın yıllar içinde birçok devam parfümü raflardaki yerini aldı. Tabii ki hepsi kadınlar içindi çünkü klasik Alien, yasemin kokan feminen bombaydı.

2018 yılında Thierry Mugler’den, ben dahil, çoğu parfüm severi şaşırtan hamle geldi. Modern klasik olma yolundaki kadın parfümü Alien’a ilk defa erkek kardeş geliyordu. Tabii böylesine popüler kadın parfümünün ismini kullanan Alien Man’a gözler döndü. Alien Man’in üretilmesi çoğu erkek için iyi haberdi. Gerçi aradan geçen kısa süre içinde, Alien Man’in ablası kadar büyük başarı yakalayamayacağı ortaya çıkmaya başladı.

Alien Man, Mugler’in internet sitesinde derili, odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Markanın resmi tanıtımında şu cümleler kullanılmış: “Alien Man ile erkekler iç güçlerini bulur ve hayallerini gerçekleştirir. Yarı tanrı, yarı insan, huzurun güçle buluştuğu olağanüstü bir macera yaşar. Alien Man’de kullanılan Osmanthus çiçeği Çin’de seçildi ve IFF koku evi tarafından özenle uygulandı.” Parfümün tasarımcısı Jean-Christophe Herault, yarattığı Alien Man için şöyle söylemiş: “Alien Man her şeyden önce patlayıcı ve aydınlık bir kontrasttır. Kokusunun şaşırtıcı, benzersiz olmasını istedim.”

Alien Man’in açılışı yeşil lavanta-menekşe benzeri neredeyse tozlu-kuru-buruk şekilde gerçekleşiyor. Parfümün açıklanan üst notaları şimdiye kadar görmediğim gariplikte diyebilirim. Dumansı kayın ağacı ve dereotundan bahsediliyor üst notalarda, muhtemelen daha önce böylesine tuhaf başlangıca rastlamadım. Pazarlama için verilen notaları bir kenara bırakacak olursam başlangıcının anasonlu, menekşeli lavantaya benzediğini düşünüyorum. İlk saniyeleri tabii ki sevemedim. İlerleyen dakikalarda yeşil tema geri plana geçiyor. Kuru olan koku yavaş yavaş tatlanıyor. Orta bölümde süet benzeri tatlı deri birden hoş sürpriz yapıyor. Hafiften dumansı verilmiş deriyi beğendim. Orta kısımda kaşmir ağacı da geri planda algılanıyor. Geçelim sonlara. Lezzetli deri yoluna devam ederken, kapanışta bir parça vanilya kendisini gösteriyor. Tonka fasulyesini andıran vanilya, alt notalarda oldukça silik kokuyor.

Gerek Mugler’in tasarladığı ilginç temalı parfümler gerekse açıklanan bazı absürt notaları (dereotu ve dumansı kayın ağacı) sebebiyle standartlara uymayan koku formu bekliyordum. Alien Man, ilk saniyelerde anlatması/açıklaması zor temasıyla çoğu Mugler parfümündeki çarpıcı etkiyi yaratıyor ama benim için olumsuz çarpıcılıktan bahsedebilirim. Tuhaf ve mayhoş yeşil aromaya sinir/gıcık olmamak elde değil. Mugler’in bir diğer abuk parfümü Aura’yı çağrıştıran ilk saniyeleri atlatınca kremsi plastiğimsi tatlı deri iyi geliyor. Emporio Armani’lerdeki (He, She, Si) plastiğimsi modern deriyi andıran orta kısımdaki tema hem genele hitap eden hoş sürpriz oluyor hem de üst notaların kötü imajını siliyor. Sonlarda, neyse ki orta bölümün benzer düzleminde ilerlemesi, benim gibi bu tür deri kullanımını seven kişileri mutlu edecektir. Her ne kadar kapanıştaki vanilya biraz basit, mumsu ve rafinelikten uzak verilse de kabul edilebilirlik sınırları içindeydi.

Alien Man, ablası kadar çarpıcı, ilginç, agresif, benzersiz ve şöhretli olamayacak gibi görünüyor. Ben dahil birçok parfümseverin merakla beklediği Alien Man, küçük çaplı hayal kırıklığı yaşatıyor. Belki de beklentiyi bu kadar yüksek tutmamak gerekiyor. Cazibeli orta kısmı dışında büyük başarı sağlayamıyor. Hayatınızın parfümü olmaktan uzak denebilir. Farklı imza parfümü olarak düşünülebilir onun dışında büyük boy şişesini almak iyi fikir gibi görünmüyor.

EDT formundaki Alien Man, performans anlamında yine ablasının çok gerisinde. Kalıcılığı yeterliyse de etrafa yayılımı düşük oldu tenimde. Sonbahar-kış dönemine yakışacağa benziyor.

Koku Güzelliği:10/6

14 Ocak 2020 Salı

Thierry Mugler – Pure Tonka (2016)

2018 yılının kasım ayıydı muhtemelen. Karşıma ansızın çıkan Karmaşa’nın ilerleyen zamanlarda hayatım için hoş bir sürprize dönüşeceğini tahmin bile edemezdim. İnsanın bazen hayatının akışını kadere bırakmanın rahatlığıyla geçirdiği dönemler olur. Benliğimizin üzerindeki ruhani gücün konforlu yumuşaklığına teslim oluruz. Belki fazlasıyla yalnızsınızdır tek başınıza yaşadığınız evinizde başınızı yastığa koyarken, belki de hayal ettiğiniz şeylerin bir türlü gerçekleşmemesinin yorgunluğuyla tefekküre verirsiniz kendinizi…

2016 yılındaysa Thierry Mugler’in bir başka “Pure” isimli parfümü çıktı. Pure Malt ve Pure Havane’nin başarısının ardından parfümseverlerin merakla beklediği seriye dönüşen “Pure” isimli delikanlıların son örneği Pure Tonka oldu. Pure Tonka, isminden de anlaşılacağı üzere tonka fasulyesi notasını öne çıkarmış tanıtımında.

Thierry Mugler’in internet sitesinde oryantal gurme olarak sınıflandırılmış Pure Tonka. Resmi tanıtımında ferah lavanta ve biberiyenin, tonka fasulyesi ve gurme baharatlarla karışımından oluştuğu vurgulanmış. Yine kendi sitelerinde açıklanan notalarında bir sürpriz var: Kapuçino.

Pure Tonka’nın açılışı tatlı, lezzetli, koyu çikolata ve lavantayla gerçekleşiyor. İlerleyen dakikalarda lavantaya biberiye de ekleniyor. Başlangıcı çikolatalı lavanta gibi denebilir. Orta kısma geçildiğinde başlangıçtaki tatlılık ve çikolatamsı hissiyat devam ediyor. Orta notalarda bitter çikolatadan ziyade vanilyamsı sütlü çikolata efekti verilmiş. Orta bölümde dumansı kuru tütün hiç beklemediğim şekilde kendisini gösteriyor. Arka planda A Men parfümlerinin değişmez üyeleri koyu paçuli ve vanilya yerini alıyor. Sonlarda çok güzel vanilyalı paçuli yoluna devam ediyor.

Pure Tonka, ilk saniyelerden itibaren serinin diğer parfümlerini çağrıştırıyor. A Men, Pure Malt ve Pure Havane’nin karışımı gibi davranıyor. Başlangıcı A Men’i andırırken, orta kısımda karşıma çıkan tütünde Pure Havane esintileri var sanki. Bu tarz kokuları sevdiğim için Pure Tonka’yı oldukça beğendim. Genel olarak düz çizgide ilerlediği ve fazlaca değişim geçirmediği söylenebilir.

Pure Tonka, kardeşleri gibi koyu, karanlık, gotik bir sütlü çikolata, kahve, vanilya ve paçuli merkezinde dolaşıyor. Lavanta, biberiye ve tonka fasulyesi ikinci planda kalmış sanki. Açıklanan notalarındaki kapuçino temasıysa ara ara burnunuza geliyor. Eğer siz de benim gibi A Men ve Pure serisi parfümlerini seviyorsanız, sağlam bir seçeneğiniz daha oldu.

Pure Tonka’yı kullananlar ağırlıklı olarak onu üç parfüme benzetmiş. Rochas Man, New Haarlem ve Tobacco Vanille’ye benzetilen Pure Tonka bu parfümlerden en çok New Haarlem’e benziyor bence. New Haarlem’deki o dolgun ve güçlü acımsı kahve-kakao aroması, Pure Tonka’yı andırıyor. Tobacco Vanille ile büyük benzerlik taşımıyor. Thierry Mugler’in parfümlerinden ise klasik A Men’e yakın duruyor.

Pure Tonka’yı kimler kullanır? Yalnızlığının hafiflemesine ihtiyacı olan, geceleri uyumadan önce hayaller kuran, kokular dünyasında araştırma yapmayı seven sosyologlar veya psikologlar kullanabilir. Bir kadının kahramanı olduğunu bilen veya bir kadın tarafından gururla izlenen erkekler onu üzerinde taşıyabilir.

EDT formundaki Pure Tonka’nın performansı harikalar yaratmıyor. Klasik A Men ve Pure Malt kadar kalıcılığı yüksek değil sanki. Etrafa yayılımı ortalama düzeyde. Tam bir kara kış parfümü. Ilık sonbaharda bile ağır kaçabilir. Kokusunu Thierry Mugler için birçok parfüme imza atmış Jacques Huclier tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

12 Eylül 2018 Çarşamba

Thierry Mugler – Aura (2017)

“Thierry Mugler’in en son kadın parfümü Aura, sizi iç doğanızla yeniden bağlantı kurmaya, tüm kadınlığınızı, auranızı ortaya çıkarmaya davet ediyor. Kadınlar duygularını araştırdıklarında kendi içlerinde gizemli, kederli bir duygusallık bulurlar. Yeni ufuklara açılırlar.

Aura, oryantal, çiçeksi, şehvetli bir parfümdür. Etrafa botanik bir ferahlık yayan Aura, çarpıcı ve hayat doludur.”

Birbirinden ilginç ve çarpıcı şişe tasarımlarıyla rafları süsleyen Thierry Mugler’in kadın parfümlerine 2017 yılında yeni üye eklendi. Yeşil kalbi andıran ve bilim-kurgu filmlerindeki uzaydan dünyaya düşmüş yaratıklara benzeyen şişe tasarımıyla yine iddialı bir parfüm ortaya çıkarmaya çalışmış Mugler. Özellikle Angel ve Alien gibi sevilen kadın parfümleriyle hanımefendilerin dikkatini çeken Thierry Mugler, Aura’yla aynı başarıyı yakalayabilecek mi önümüzdeki yıllarda göreceğiz.

Aura’nın açılışı oldukça garip şekilde gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında rhubarb meyvesi yaprağı bulunuyor. Muhtemelen buradan gelen üst notalar garip ve tematik. Orta kısımda yine ilginç bir tema karşımıza çıkıyor. Çoğu kişinin nane-mentole benzettiği orta bölümün başlarında bir miktar vanilya kendisini gösteriyor. Orta notalarda vanilyalı tatlı mentole dönüşen Aura’nın son kısmı en güzel bölümü. Kapanışta ne nane-mentol var ne de rhubarb yaprağı. Alt notaları harika çikolatalı vanilyayla gerçekleşiyor ki tenimde koklamaya doyamadım fakat oldukça zayıflayan son bölüm varla yok arasında denebilir.

Aura’yı kimilerinin naneli diş macununa kimisinin donmuş sebzeye ve başka değerli bir parfümsever olan ve bu parfümü bana ulaştıran dünya tatlısı Mine hanımın zeytinyağlı Akdeniz salatasına benzettiğini söyleyebilirim. Bazı parfümseverlerin yeşil şişesine bakarak onun yeşil koktuğunu söylemesini de anlayabiliyorum fakat ben mentollü vanilyaya eklenmiş kremsi-pudralı tarafa yakınım. Yeşil kokan parfümleri severim fakat burada ferah ve bariz yeşillik yok sanki. Tabii bunları söylüyorum ama bir süredir bol bol kullandığım Aura’yı hala kafamda tam oturtabilmiş değilim.

Aura, birçok Thierry Mugler parfümündeki gibi vanilyayı ve modern tatlılık-şekerliliği merkeze almış gibi görünüyor. Çikolatamsı tatlı vanilyayla türevleri adeta Mugler parfümlerinin imzasıdır ve ana gövdeyi oluşturur. Aura için de bu durum değişmiyor. Parfümün başlangıcındaki o garip nanemsi meyveli yapının ne olduğunu anlayabilmek zor. Tam olarak meyveli de değil çiçeksi de değil. Rahatsız edici üst notalar ve orta notaların bir bölümü tahammül sınırını zorluyor. Her ne kadar Mugler, Aura’nın cezbeci olduğunu iddia etse de ilk iki saatlik kısımda cazibenin c’si yok. Neyse ki son bölüm oldukça leziz ve güzel ama başlangıç bütün o duyguları bastırıyor adeta.

Aura anlamsız/ütopik şişesiyle ve acayip kokusuyla bir parfüm ucubesi mi yoksa yaratıcı bir deneme mi? Muhtemelen Thierry Mugler, farklı ve çarpıcı konsepte imza atarak rakiplerini şaşırtmak istemiş ama bence sonuç pek başarılı olmamış. Aura sıradışı bir parfüm ama bu durum onun güzel kokmasını sağlamamış ne yazık ki. Onun kadınlar için piyasaya sürüldüğünü biliyoruz fakat tuhaf şekilde feminen de kokmuyor. Erkeklerin rahatlıkla kullanabileceği Aura, denemeden almanın riskli olabileceği parfümlerden denebilir.

Benim kullandığım parfümün ilk çıkış konsantrasyonu olan EDP’ydi. Daha sonra EDT’si de piyasaya sürüldü. Tam bir kış parfümüne benziyor. Kalıcılığı diğer Mugler parfümleri gibi iyi, etrafa yayılımıysa ortalamanın biraz altında. Kokusunun tasarımını Daphne Bugey, Amandine Clerc-Marie, Christophe Raynaud ve Marie Salamagne birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

27 Şubat 2018 Salı

Thierry Mugler – A*Men Pure Malt (2009)

Thierry Mugler’in 1996 çıkışlı başarılı erkek parfümü A*Men’den sonra köprünün altından çok sular aktı. Mugler markası A*Men’in satış rakamlarından etkilenerek aynı isimli devam parfümleri ortaya çıkardı. A*Men isminin devamına eklenen kokularla birçok yeni parfüm hayatımıza girdi. Bu devam parfümlerinden en çok sevilenlerinden birisiyse Pure Malt’tı.

İsminden de anlaşılacağı üzere bir içki türünden ilham aldı 2009 çıkışlı Pure Malt. Kendi sitelerinde Pure Malt’ın viskiyle birleşen dumansı ve odunsu tarafına vurgu yapmışlar. Uzun zaman önce kullanıp, ilgimi çeken parfümlerden birisi olarak aklımda kalan Pure Malt’ı tekrardan denemeye karar verdim. Bakalım bize neler sunacak Pure Malt.

Parfümün açılışı koyu ve yoğun paçuliyle gerçekleşiyor. Abisi A*Men’i daha ilk saniyelerde güçlü şekilde andırıyor Pure Malt. Üst notaları gayet güzel. Orta kısma geçildiğinde parfüme ilhamı veren içki temasıyla karşılaşıyoruz. Hafiften acımsı verilmiş içkiye, bir parça kuru meyveler ve kahve eşlik ediyor. Lezzetli orta bölüm fena değil. Kapanışta içkinin etkisi azalırken çikolatamsı yapı ortaya çıkıyor. Oldukça zayıflayan son bölümde vanilya daha etkili sanki. Gayet güzel alt notaları Pure Malt’ın.

Karşımızda tatlı, kuru meyveli, çikolatamsı, kahveli bir içki kokusu var. Viskinin o acımsı ve sıcak tadı tam olarak verilememişse de içki teması gayet rahat şekilde hissediliyor. Başlangıçtaki A*Men etkisi onun köklerine ve ismine sadık kaldığını hatırlatıyor. Orta bölümdeyse kokunun tonu oldukça değişiyor ve klasik A*Men’le pek benzer tarafı kalmıyor, kahve dışında. Sonları neden bu kadar çekingen acaba diye sorsak hata mı yapmış oluruz?

Pure Malt, kaliteli, çarpıcı, ilginç, örneğine pek rastlanamayacak çikolatalı içki parfümü denebilir. Hani havaalanlarında satılan ve içerisinde farklı içkilerin olduğu çikolatalar vardır. Başlangıcı hafiften onları çağrıştırıyor. Orta kısımda kontrollü verilen içki, meyvelerle uyumlu. Paçuli, baştan sona kadar her daim geri planda dolaşıyor. Ne de olsa A*Men’in DNA’sını taşıyor. E paçulisiz bir A*Men nasıl düşünebilir ki.

Pure Malt, abisi A*Men’e göre kullanması ve sevmesi daha zor bir eser. Zaten yoğun içki temalı parfümler çoğunlukla genel beğeniye yakın olmazlar. Alkol-içkinin o keskin ve baskın kokusu çoğu kişi için itici olabilir. Pure Malt, orta bölümden itibaren yoğun şekilde içkiyi kullanıyor ama başlarda ve sonlarda oldukça sınırlı tutuyor içki kokusunun etki alanını. Kullanım döneminde orta kısmı biraz zorlayıcı buldum kendi adıma. Başlangıcını ve sonunu sevdim. Dikkatimi çekense kumaş üzerinde orta notaları acımsı ve neredeyse yapay-metalik kokarken, ten üzerinde daha iyi sonuç verdi. Onun için diyebilirim ki ten üzerinde daha iyi duruyor Pure Malt. Kıyafet üzerinde bir süre sonra yapay, garip bir kokuya dönüşüyor.

Pure Malt, yeni nesil parfümler gibi tatlılığa epey yer vermiş. Buradaki tatlılık fazlaca şekerli gibi olmasa da yine de eğer tatlı kokuları sevmiyorsanız Pure Malt’ı deneme listenizden çıkartsanız iyi olabilir. Biliyoruz ki onun amacı kendisi gibi 2000 yılı sonrasının tatlı, baharatlı, modern oryantalleriyle rekabet etmek. Onu nasıl suçlayabiliriz ki?

EDT formundaki Pure Malt, bar-disko-kulüp tarzı yerlere uyacak, iddialı, yeterince erkeksi bir arkadaş. Soğuk kış günlerinde gündüz kullanımında da deneyebilirsiniz. Yaz aylarında kullanmanızı öneremeyeceğim. Performansıysa harika değil. İlk patlama dışında tene yakın duruyor. Kumaş üzerinde kalıcılığı iyi ama yine de saldırgan sayılmaz. Her yaş grubundan erkeğe uyacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

26 Ocak 2018 Cuma

Thierry Mugler – A*Men/Angel Men (1996)

Uzun yıllar önce kullanmıştım Angel Men’i. O zamanlar parfümlere bu kadar aşina olmadığımı söyleyebilirim. Hatırladığım kadarıyla ilk izlenimlerim çok olumlu olmamıştı zihnimde. Angel Men’i zorlayıcı bazı notaları yüzünden benimseyemediğimi hatırlıyorum. Fakat yıllar içinde şunu anladım ki çok uzun zaman önce sevdiğiniz bir parfümü artık sevmeyebilirsiniz ya da eskiden hiç sevmediğiniz kokular bugün için kalbinizi çalabilir. Paçuli notasıyla olan ilişkim muhtemelen böyleydi. Yıllar içinde, bir türlü sevemediğim paçuli kokusunu artık her parfümde arar oldum. Böylesine bir değişimin sebebini ben de bilemiyorum. Belki de tecrübelerin ve yaşanmışlıkların artmasıyla paraleldir.

Angel Men’e yeniden şans vermek istedim anlaşılacağı üzere. Thierry Mugler’in oldukça sevilen ve satış rakamları anlamında markayı hiç üzmeyen A*Men’i nihayet bileğimi süslüyor. Kendi sitelerinde A*Men’i şöyle tanıtmışlar: “Angel Men, Angel’ın kadın versiyonunun diğer yarısıdır. İki parfüm aynı grafik kodlara, alfabedeki aynı ilk ve son harfler gibi benzerdir. Angel Men, 1992 yılında çıkan Angel’ın bir görüntüsü gibidir. Erkekler için yapılan ilk oryantal gourmand parfümdür. İlk olarak Angel için icat edilen oryantal gourmand koku ailesine Angel Men’de dahil edilmiştir.”

Amerika’da Angel Men olarak satılan parfümümüzün açılışı oldukça karanlık şekilde gerçekleşiyor. Koyu paçuli ve karanlık kahve kokusu ilk saniyelerde etkili oluyor. Açılışında bir parça lavanta ve nane de var muhtemelen. Fena değil üst notaları. Orta bölümde parfümün en önemli öğesi kahve karşımıza çıkıyor. Mugler’in sitesinde Arap kahve çekirdeği olarak tanımlanan bu nota, oldukça tatlı verildiği için çikolatamsı kokuyor. Orta kısmı sevdim. Kapanışta çikolatamsı koku devam ediyor. Ekstra olarak mumsu olmayan vanilya ekleniyor kompozisyona. Azıcık amber de algılanıyor sonlarda. Kapanışı da gayet güzel.

Angel Men, oldukça karanlık çikolata-paçuli parfümü gibi görünüyor. Bizzat Mugler’in fazla oranda kullanıldığını söylediği Arap kahvesi çekirdeğinden ziyade, sütlü çikolata gibi koktuğunu düşünüyorum. Tabii paçulinin kokunun genele katkısı büyük. Topraksı kokmayan paçuli, muhtemelen vanilyanın etkisiyle oldukça yumuşak ve kremsi davranıyor ki Angel Men’in başarısının temelini de büyük ihtimalle bu oluşturuyor.

Angel Men, artık modern parfüm efsanelerinden birisi haline gelen ablası Angel’a (kadın versiyonu) benziyor. Zaten Mugler de bu kardeşliği destekleyen tanıtımlar yapıyor. Sonuçta ikisi de çikolatalı paçuliyi merkeze alıyor. Aralarındaki fark kadın versiyonun biraz daha çiçeksi, daha tatlı ve feminen olması. Erkek versiyonu ise daha erkeksi, daha az tatlı ve daha çikolatamsı diyebilirim. Angel’ın kadın versiyonunu çok sevmiştim, erkek yorumunu da gayet başarılı buldum. 22 yıl önce piyasaya çıkmasına rağmen modern yanını koruyor. Sanki dün çıkmış gibi rakipleriyle mücadele ediyor ve kalite anlamında benzer kokan çoğu ana akım parfümden daha kaliteli diyebilirim. Bence rahatsız edici yapaylık bulunmuyor.

Angel Men’in bu kadar sevilmesinin sebebi tabii ki lezzetli sütlü çikolata gibi kokması. Eğer bu tarz kokuları seviyorsanız, çok iyi bir seçenek olarak deneme listenize dahil edebilirsiniz. Parfümlerde hem çikolata kokusunu hem de paçuliyi sevdiğim için ikisinin birleşimi Angel Men’i rahatlıkla benimsedim. Şunu da söylemem gerekir ki çok detaylı ve derin kokmuyor. Genel olarak aynı çizgide devam ediyor ve ilerleyen saatlerde sizi şaşırtmıyor. Başlangıcı neyse sonu da hemen hemen aynı.

EDT formunda fakat performansı fena değil. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği tenimde ortalama oldu. Tam bir kış parfümü. Ilık sonbaharda kullanmak bile fazla gelebilir burnunuza. Erkek parfümü olarak piyasaya sürülse de uniseks kullanıma yakın duruyor. Kokusunun tasarımını Jacques Huclier yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

2 Mart 2017 Perşembe

Thierry Mugler – A Men Pure Leather (2012)

1992 yılında parfüm dünyasında küçük çaplı devrimin adıydı Angel. Thierry Mugler’in bu müthiş kadın parfümü, 1990’lı yılların başlarından itibaren imrenilecek büyüklükte başarıya imza attı. Çarpıcı ve cezbedici karamel-paçuli ikilisi, daha sonraki yıllarda Mugler parfümlerinin ana gövdesini oluşturmaya devam etti. Angel’in kadın versiyonunun başarısının ardından gelen A Men, erkekler için de karamel-çikolata-paçuli birleşimini müjdeliyordu. 1996 çıkışlı A Men’de çok sevildi erkek kullanıcılar tarafından.

Bu kadar ilgi gören A Men’in ardı ardına bir sürü devam parfümü piyasaya sürülmeye başlandı Mugler tarafından. 2008 yılında ilk “Pure” isimli A Men, yani Pure Coffee yine başarılı bulundu. Limitli üretim olarak tasarlanmıştı “Pure” serisi. Neredeyse her yıl yeni bir “Pure” isimli Mugler gördük. 2012 yılında Pure Leather karşımıza çıktı. Mugler’in parfüm birimi, önemli notaları (deri, tonka, kahve, tütün, ağaç, içki) merkeze alan “Pure” serisine devam ediyor. Biz, bugünkü yazı konuğum olan Pure Leather’a odaklanalım artık.

Kendi sitelerinde Pure Leather’in, Thierry Mugler’in parfümlerinin yirminci yılı anısına piyasaya sürüldüğü belirtilmiş. Limitli üretim olduğunu da biliyoruz Pure Leather’ın. Parfümün açılışı klasik A Men tadında gerçekleşiyor. Karanlık, şekerli paçuli ve çikolata ilk saniyelerde A Men’i kokladığınızı düşündürtüyor. Açılışı gayet güzel Pure Leather’in. Orta bölümde parfüme ismini veren deri ortaya çıkıyor. Deri, çikolatalı paçuliyle gayet uyumlu. İşin ilginci deri biraz plastiğimsi, kuru ve erkeksi. Hala karanlık Pure Leather. Son bölümde deri etkisini kaybederken tatlı vanilya kapanışı yapıyor.

Pure Leather için özetle şöyle diyebilirim: Klasik A Men’in orta notalarına deri eklenmiş hali. Parfümün genelinde bolca tatlılık içeren koyu çikolatalı paçuli ana yapı hakim. A Men’den bildiğimiz bu yapı, Pure Malt ve Pure Havane’de de tekrarlanmıştı. Onun için Pure Leather’daki A Men benzerliğine şaşırmadım ve yadırgamadım. Gördüğüm kadarıyla Mugler parfüm biriminin böylesine tutarlı çizgisi var. İsminin başında Pure olan parfümler bir şekilde klasik A Men ile ilişkililer. Tabii denemediğim diğer Pure isimli Mugler parfümlerini dışarıda tutuyorum.

fra leather yen

Orta kısımdan itibaren karşımıza çıkan karanlık, kuru, plastiğimsi ve erkeksi deri bence harika değil. Hafiften yapaylık hissi veriyor deri. Koyu yapısı günlük kullanıma uymayabilir. Konforlu ve kolay giyilebilir bir parfümden ziyade iddialı ve tematik deneme Pure Leather. Ne muhteşem ne de kötü. Mugler kalitesini ve çizgisini hissediyorsunuz.

Sonuç olarak artık piyasada bulması zor olan Pure Leather, plastiğimsi deriyi düşünmezsem gayet güzel. Tabii deriyi dışarıda tutmak mümkün değil çünkü parfümün büyük kısmında varlığını hissettiriyor. Bu anlamda Pure Leather’in, kullanılmaması büyük eksiklik olmayacaktır. Ortalama bir Mugler Pure Leather. Pure Havane, benim için hala “Pure” isimli parfüm serisinin yıldızı.

EDT formundaki Pure Leather’in kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği biraz düşük. Tam bir kış parfümü. Ilık havalarda bile fazla gelecektir. Özel günlerin, akşam çıkmalarının ya da takım elbisenin üzerine daha bir yakışacaktır sanki.

Koku Güzelliği:10/6

10 Eylül 2014 Çarşamba

Thierry Mugler – Womanity (2010)




Thierry Mugler – Womanity (2010)

Modacı Thierry Mugler'in tasarımlarındaki ana ilham kaynağının kadınlar olduğunu okuduğumda hiç şaşırmadım. Moda dünyasının büyük bölümünün kadınlara hizmet ettiğini düşünürsek, kadınları ön plana çıkaran bir tarz geliştirmesi gayet anlaşılabilir. İstisnaları olsa da biliyoruz ki kadınlar her modacı için çok önemli. Çünkü moda demek aynı zamanda kadın demek.

Erkeklerin çalışıp kadının evde oturduğu zamanlar 20. yüzyılda kalmış gibi görünüyor. 21. yüzyılın modernite anlayışı, kadınları da iş hayatına çekiyor. Kendi mesleği olan ve ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilecek maddi imkanlara sahip kadınlar giderek artıyor. Kadınlar bağımsızlaşıyorlar ve devir değişiyor. Yeni oluşan duruma modacılarda ayak uydurmak zorundalar.

Thierry Mugler'in 2010 yılındaki yeni vizyonu böyle bir amaçla mı düşünüldü bilemiyorum. Gördüğüm kadarıyla Mugler, 2000'li yılların değişen kadınını şöyle tanımlıyor: "Zeki aynı zamanda cazibeli, olağandışı aynı zamanda şehvetli, karizmatik aynı zamanda alıngan. Kadınlar tabii ki çok yönlüler ama onları birleştiren bir bağ var aralarında: Aynı pozitif enerji ve içten gelenlik, aynı insanlık..." Mugler'in Womanity parfümünün tasarım diline ait hikayeyi ve ipuçlarını bu cümlelerde arayabiliriz.


2010 yılında piyasa sürülen Womanity, Mugler'in her zamanki gibi gürültülü pazarlama kampanyası ile satışa sunuldu. İddialı ismi, "humanity" kelimesine gönderme yaptığını veya ufak bir kelime oyununu düşündürtüyor. Kadını ve kadınlığı merkeze alan bir parfüm olarak tasarlanan Womanity, markanın en çok satan parfümlerinden birisiymiş aynı zamanda. Kendi sitelerindeki tanıtımında en dikkat çeken yanı parfümlerde görmeye hiç alışık olmadığımız havyar notasının kullanılması. Ayrıca incir temasına güçlüce vurgu yapılmış. Onun için incir-havyar düzleminde bir koku beklememiz gerekiyor sanırım. Bakalım kağıt üstünde yazanlar ile pratikteki hali tutarlılık gösterecek mi?

Womanity'in başlangıcı tatlımsı meyveler ile gerçekleşiyor. Kırmızı veya tropikal meyvelere benzetiyorum. Açıklanan notalarına ve kendi sitelerindeki notalarına bakıyorum ama duyumsadığım kokuya benzer bir meyveyle karşılaşamıyorum. Muhtemelen hatırı sayılır oranda çilek var başlangıçta. Fakat sıradan, yapay ve biraz tuzlu çilek diyebilirim. Orta kısımda koku formu büyük değişim göstermiyor. Aynı meyvemsi (çilek ağırlıklı) yapı devam ediyor. Ona biraz incir yaprağı/ağacı kokusu ekleniyor. Fakat burada sütsü ve baskın değil incir yaprağı. Meyvelerin gerisinde kalmış. Orta kısım başlangıcına göre biraz daha ilginç ve sevilesi. Son kısımda aynı yapı istikrarla devam ediyor. Farklı olarak odunsuluk biraz daha artıyor. Başka da bir numarası yok gördüğüm kadarıyla.

Womanity, bence baştan sona meyveli yapıda. Çilek olduğunu sandığım kırmızı meyveler sonlara kadar ısrarla varlığını sürdürüyor. Meyvelere düşük dozda incir yaprağı ya da ağacının o tozlumsu kokusu eşlik ediyor. Fakat parfümü asla domine etmiyor. Sadece yönün odunsuluğa doğru çevrilmesine yardım ediyor. Son kısımda odunsuluk biraz daha etkili ama genel yapıyı bozmuyor ve başrolü oynamaya çalışmıyor.


Womanity, tenimde ve kıyafetimde çok basit ve düz çizgide performansa imza attı. Açıkçası bir Mugler parfümünden çok daha gösteriş, derinlik, iddia ve farklılık beklerdim. Fakat küçük çaplı hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Parfümü üzerime sıktıktan sonlara kadar pek değişim olmadığını şaşırarak gözlemledim. "Acaba ne zaman farklı karaktere bürünecek" beklentim her kullanımda boşa çıktı. Karşımızda oldukça basit bir arkadaş olduğunu kabul etmeliyiz dostlar.

Acaba birçok yorumcunun dediği gibi Mugler, "ya aşık ol ya da nefret et" tarzı parfümlere mi imza atıyor? Bu noktada kendi deneyimlerimi gözden geçiyorum en güvenilir veri olarak. Angel'ın kadın versiyonu harikaydı ve başımı döndürmüştü. A Men serisinin üyesi Pure Havane'de nefisti. Pure Malt ise gayet kabul edilebilirdi. Fakat bu üç örnek dışında Mugler'in parfümleriyle aramın iyi olmadığını söyleyebilirim. Özellikle A Men ve Alien'ın fazlasıyla abartılmış olduğunu düşünmüştüm. Mugler'in parfümlerini, nefret etmekten ziyade kendime yakın bulmamıştım. Womanity de bu tarafa yakın duruyor ne yazık ki.

İyi de neden beğenmedim Womanity'i. Birincisi fazlasıyla basit, sıradan ve tek düze. Uzun kullanımlarda sıkıcı olacağını görüyorum. İkinci olarak kalite hissiyatı düşük. Yapaylık sınırında dolaşan meyvelerin hiçbir cazibesi yok. Üçüncü olarak benzersiz ya da onu diğerlerinden ayıran tarafı yok. Kokusunu biraz Black XS'in erkek versiyonuna benzettim. Onun biraz daha kadın kullanımına yakın hali gibi. Gerçi bu haliyle bir erkek rahatlıkla kullanabilir Womanity'i. Hatırladığım kadarıyla Dolce & Gabbana - Light Blue Pour Femme'ye de benzettim.


Havyar mevzusuna gelirsem. Parfümün resmi tanıtımında havyar'dan sıkça bahsedilmiş. Çocukken fazlaca yediğim havyarı çok uzun zamandır yemiyorum. Çocukken bir lord olarak şatoda büyütülmedim tabii ki. Fakat yine hatırladığım kadarıyla havyara hiç benzemiyor Womanity'nin aroması. Ha Mugler eğer meyveli bir havyar türü keşfetmişse onu bilemiyorum. Ama şu pazarlama işlerini biraz daha ayakları yere basan şekilde yapsalar isabetli olacak. Kısacası ve açıkçası havyar falan kokmuyor.

Mugler'in güçlü ve ışıltılı ismini arkasına alan Womanity çok sıradan tuzlu/tatlı bir meyvemsi olmaktan öteye geçemiyor. İncir kullanımı ise Philosykos'taki gibi zannetmeyin çünkü pek baskın değil. Geri planda kokuya destek veren bir görüntüsü var sadece. O sütsü ve vanilyamsı incir kullanımı yok.

Yine gayet sıcak günlerde kullandığım Womanity, iyi tepkiler verdi. Kanımca ilkbahar-yaz mevsimine daha çok uyacaktır. Neredeyse ferah yapısı soğuk kış günlerinde çok ilginç olacağa benzemiyor.


Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı etkileyici. Ten üzerinde rahatlıkla bir günden fazla kalıyor. Farkedilirliği güçlü değil fakat ara ara kendisini size hissettiriyor. Şişesi ve kapağındaki Afrika maskesi benzeri tema hiç de fena olmamış. Kokusunun tasarımını Fabrice Pellegrin yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Thierry Mugler – Cologne (2001)



Thierry Mugler – Cologne (2001) Markanın uniseks olarak sunulan parfümü.

Bugün ilk defa yaz mevsiminin geldiğine inanmaya başlıyorum. Oturduğum yerde terlemenin, denizi ve onun kokusunu özlemenin, Ege kıyılarında tatil hayalleri kurmanın başka bir açıklaması aklıma gelmiyor.

Şöyle bir mavi tura çıksam tekneyle. Çeşme'den başlasa seyahatim. Zaman ve mekan sınırlamam olmasa. Uğradığım her koyun ve el değmemiş plajların tadını çıkartsam. Sabahları çok erken kalkıp yola koyulsam. Yelkenlimin her şeyi ile kendim ilgilensem. Rüzgar beni alıp götürse canı nereye isterse. Masmavi suları seyretsem güvertede otururken saatlerce. Öğleden sonra "Vira bismillah" deyip, küçük kayığımı suya indirip balık tutsam. Kendimi denizin cömertliğine teslim etsem. Her gün birbirlerine bağırıp çağıran, bunu da büyük bir zevkle yapan siyasetçileri bir gün duymasam ve görmesem ne kaybederim ki. Hep daha fazla kazanma hırsı ile fıtratına ters düşmenin şaşkınlığını yaşayan ve kendisine yabancılaşan insanlarla karşılaşmasam hayatımdan ne eksilir ki? Bu ucu bucağı görünmeyen masmavi deniz ile konuşsam beni dinler mi acaba? Dinleyeceğine eminim.

Çocukluğumdan itibaren yaz mevsimi demek benim için deniz kenarı demek. Fakat konumuz benim çocukluğum değil. Fransız modacı Thierry Mugler'in çocukluğunda duyduğu sabun kokusuna öykündüğü söyleniyor 2001 yılı çıkışlı Cologne parfümü. Hatta Fas'tan aldığı veya orada kokladığı bir sabunun kokusundan esinlendiği iddiasına bile rastladım Cologne için. Arkasında nasıl bir hikaye olursa olsun önemli değil. Çünkü Mugler'in bu sade ve basit parfümü yurtdışında büyük ilgi görüyor. Bakalım benim de gönlümü alabilecek mi?
   

Mugler Cologne'nın açılışı yeşil tozlu yapraklar-çimen şeklinde karşıma çıkıyor. Bu koku çok tanıdık diye düşünürken aklıma hemen incir ağaçlarının yapraklarının kokusu geliyor. Bu yanıyla Diptyque'in ünlü parfümü Philosykos'a benziyor başlangıcı. Çok ilgimi çektiğini söyleyemem üst notaların. Orta kısma geçildiğinde bu tozlu buruk yeşil yaprak kokusu geri plana geçiyor. Ortaya nötr çiçekler (mimoza, portakal çiçeği) ve sabunsu misk çıkıyor. Orta kısım başlangıcına göre daha sevilesi. Ama hala aşık olduğum söylenemez. Son kısımda da miskin etkisi hissediliyor. Ona yeşil kabe samanı ve odunsu notalarda destek veriyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Markanın dördüncü parfümü olan Mugler Cologne, çok basit yapıda aslında. Yeşil yapraklar, portakal çiçeği, sabunsuluk ve misk ana oyuncular. Bonus olarak da bergamot ve odunsu notalar var. Hepsi bu. Orta kısımdan itibaren devreye giren misk bana Bulgari Pour Homme'u hatırlattı. Oradaki damla sakızı efekti gibi diyebilirim. Genel olarak düz çizgide ilerliyor. Çok karmaşık yada derin değil. Mugler'in diğer parfümlerine bakarsak oldukça mütevazi gibi duruyor. Onlar kadar gösterişli ve iddialı sayılmaz. İyi ama neden?

Özellikle büyük ilgi gören limitli üretim "Pure" serisinin yoğun, baharatlı, ağdalı karmaşık karakterli parfümlerini düşündüğümde Cologne, evin, yaramaz olmayan ve annesinin sözünü her zaman dinleyen sakin çocuğu gibi. Diğer kardeşlerine ne tarz olarak ne de kuvvet anlamında benzemiyor. Hele ki Angel gibi büyük bir hit çıkarmış markanın Akdeniz sahillerinde tatile yapan üyesi gibi Cologne. Çünkü onun konsepti bu. Vermek istediği mesaj temizlik hissi veya yeni yıkanmış yatak çarşaflarının kokusu muhtemelen. Bunun içinde onu suçlayacak değiliz tabiki.


Bir çok yorumcu çok ferah kokusu olduğunu ifade etmiş. Şimdi o kadar da serinleten, sıcaklarda ağaç altındaki hamakta uyurken sizi ferahlatacak bir arkadaş gibi gelmedi bana. Evet içeriğindeki notalar yaz mevsimine uygun aromalar ama özellikle başlangıcındaki odunsuluk sınırlarında kullanışmış yeşil çimensi koku hiç de klima karşısına geçilmiş hissi vermiyor. Oldukça buruk ve bence burnu zorlayan tarafı var başlangıcının. Çoğu kişi kokusunu genel olarak Creed - Original Vetiver'e benzetmiş. Başlangıcını saymazsak, sonlara doğru gerçekten de andırıyor Original Vetiver'i.

Açıkçası ismindeki Cologne'yi gördüğümde daha limon-turunçgil ağırlık bir parfüm bekliyordum. Onun yerine neroli ve sabunsuluk buldum denilebilir. Başlangıcı dışında uyumsuz bir tarafı yok. Ama benim için fazla yeşil ve sabunsu kokuyor. Kendi adıma çok abartılacak veya özel tarafı yok diyebilirim.

Fakaaat. Ülkemizde yaz mevsimi için kullanıma uygun Bulgari - Aqua ve Aqua Marine, 212 Men gibi popüler parfümlere yönelmiş erkeklerin fazla bildikleri kokulardan değil Mugler Cologne. Oysaki yurt dışında büyük bir seven kitlesi var. Takip ettiğim forumlarda hakkında genel olarak güzel şeyler yazılıyor, tavsiye ediliyor. Ülkemizde ise o kadar ilgi çekmediği aşikar. Nedenini bende bilemiyorum.

Parfümün ilginç bir tarafından da kısaca bahsedeyim. Açıklanan notaları içinde "S" notası var. Marka bu notanın ne olduğunu veya içeriğini açıklamamış. Sanırım pazarlama kampanyasının içine biraz ilginçlik katmak istemişler. Ben yine de küçük bir tahmin yapayım. Acaba bu "S" notası "Soap" olmasın?


Dört mevsimde de kullanılabilir bence. Soğuk kış günlerinde pek iyi sonuçlar vermeyeceğini düşünüyorum. Sanki ilkbahar-sonbahar için daha uygun. Yaz mevsimi için de yeterince ferahlatıcı gelmedi bana. Belki de alışmışız yaz parfümü deyince bol bol limon-portakal kokmaya.

Bu kadar basit ve sade bir kompozisyonu bana koklatsalar büyük ihtimalle Jean Claude Ellena'nın tasarladığını düşünürdüm. Fakat Mugler Cologne'ya saygı duyulan burunlardan Alberto Morillas imza atmış. Parfüm yazarı Luca Tur, "buhar temizliği" olarak sınıflandırmış. Beş üzerinden dört yıldız vermiş ve oldukça beğenmiş.

İsminin Cologne olduğuna bakmayın. EDT konsantrasyonuna sahip. Unisek olarak satılıyor. Bence erkek kullanımına biraz daha yakın. Hatta Luca Turin'de onun "eğlenceli bir erkeksi parfüm olduğunu" söylemiş. Ama bir kadında kötü duracağını sanmıyorum. Bence denemeden almak iyi fikir değil.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.


Artıları:
+ Basit, kullanımı kolay yapısı.
+ Yapaylık hissedilmemesi memnun edici.
+ Yurt dışında çok uygun fiyatlara bulunabiliyor.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Benim için fazla yeşil ve sabunsu.
- Fark edilirliği yüksek değil.

Koku Güzelliği:10/6

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Thierry Mugler – Angel (1992)



Thierry Mugler – Angel (1992)  Dünya çapında büyük ses getiren parfümlerden.

"Söylemek istediğim şey şu: Parfümlerin içine konulan vanilya, cis-3 hexenol ve etil maltol gibi kimyasallar parfümü enfes yapıyor, aynı zamanda saf kokular kadar sağlıklı ve ekolojik. Hatta bazen daha ekolojik. Mesela saf sandal ağacı kokusu sürmek istiyorum diyorsunuz. O küçük şişedeki parfüm için Hindistan’daki ormanlar mahvoluyor. Halbuki kimyasal olarak hazırlanan sandal ağacı kokusu hem muhteşem hem de ağaçlara dokunmuyor." diyor parfümler ile ilgili kitaplara imza atmış ünlü gazeteci Chandler Burr.

Modern kimya tekniklerinin ve teknolojisinin gelişmesiyle artık doğada bulunan yada bulunmayan bir koku, labaratuvar ortamında elde edilebiliyor. Vanilya mı istiyorsunuz, yada amber mi aradınız, limonu nasıl mı ekleyeceksiniz bir parfüme. Hiç sorun değil. Hadi Iso E Super ağırlık bir parfüm yapalım. Birisi Terre d'Hermes mi dedi? Yaşasın teknoloji!

Sadece cep telefonu yada plazma televizyonlar alanlarında olmuyor teknolojik gelişmeler. Otomotiv endüstrisindeki teknoloji kullanımı göz alıcı durumda. Yada IPAD konseptini dünyaya armağan eden Apple'nin rahmetli CEO'u Steve Jobs değildi sadece teknolojiyi bir üst düzeye taşımaya çalışan.

Farklı alanlardaki mühendisler gece gündüz çalışıyorlar ve yeni teknikler arıyorlar hayatımızı kolaylaştıracak. Dev AR-GE bütçelerine sahip ilaç tröstleri, savunma sanayisinin milyar dolarlık projeleri, bütçeleri kimi ülkelerden bile büyük küresel petrol şirketleri. Kapitalizm ve liberal ekonomi, önlenmesi zor dinamizmi ile çalışmasına devam ediyor. Bizim için mi yoksa korkunç büyüklükteki kar oranları için mi bu kadar can-ı gönülden çalışıyorlar. Karar sizin.


Kimya endüstrisi de boş durmuyor anlayacağınız. Sentetik elementler neredeyse bütün parfümlerin ana öğesi artık. Bu yapay kokular ise 1992 yılında bir çocukluk hayalinin gerçekleştirmesi için aracı olmuş. Ünlü modacı Thierry Mugler'in çocukluğundaki pamuk şekeri kokusunun peşine düşmesi, "Angel" isimli parfümü ortaya çıkardı. Önemli oranda Etil Maltol aromasına sahip Angel, 1990'lı yılların başlarında parfüm dünyasında taşları yerinden oynattı adeta.

E637 gıda katkı maddesi koduyla bilinen aroma artırıcı etil maltol, çikolata, vanilya, şarap, meyve aromalı içecekler, hamur işi, şekerleme, tütün ürünleri, kozmetik ve ilaç sektörlerinde kullanılıyor. Parfüm sektöründe de kullanılan etil maltol, Angel isimli ikonik kokunun belirleyici tadını oluşturuyor. Daha fazla detaya girmeden geçelim bu efsane parfüme.

Thierry Mugler parfümlerinin başkanı Vera Strubi'nin büyük katkısı ile ortaya çıkan Angel, markanın ilk parfümü. Bazı kaynaklarda parfüm tarihindeki ilk "oryantal gurme" tarzında olduğu iddia ediliyor. Fragrantica'da ise oryantal vanilyalı olarak sınıflandırmışlar. Parfümün açılışı tatlımsı turunçgiller, tatlı karanlık baharatlar ve koyu bir çikolata kokusu ile gerçekleşiyor. Doğal ve yüksek kaliteli üst notalarını çok sevdim. Orta kısımdan itibaren parfümün ana karakteri ortaya çıkmaya başlıyor. Oldukça tatlı çikolata kokusu size kendisini yavaş yavaş gösteriyor. Karanlık ve koyu sayılabilecek çikolataya paçuli ekleniyor. Paçuli oldukça tatlımsı kullanılmış. Angel'in orta kısmına bayıldım. Geçelim sonlara. Alt notalarda paçuli bütün gösterişli haliyle karşımızda. Çikolatamsı koku geri plana geçiyor. Onun yerine vanilyalı, karamelize edilmiş paçuli öne çıkıyor. Ve tenden ayrılana kadar bu acımsı, buruk paçuli devam ediyor. Koku tenden ayrılmaya yakın deri de hissediyorum. Adeta paçulinin arkasına saklanmış deri, ara ara yüzünü gösteriyor. Son kısmı  ise çok etkileyemedi beni.

Bu parfüm bünyesinde bazı ilkleri barındırıyor. Bunlardan en bilineni ilk defa bir parfümde böylesine yoğun ve net şekilde çikolata-karamel benzeri kokunun kullanılması. Hatta açıklanan resmi notalarında çikolatadan bahsedilmesi. Günlük hayatta çikolata yemek mutluluk verici bir durumdur. İnsanın serotonin salgılamasını sağlar. Fakat o güzelim bitter çikolata kokusu üzerinizde ve teninizde nasıl durur acaba? İşte bu sorunun cevabını ilk veren parfümdür Angel.


Angel aynı zamanda çığır açan bir parfüm. Çünkü döneminin koku trendlerine müthiş bir başkaldırıdır. Hatta onun için parfüm endüstrisinin Che Guevarası bile diyebilirim.  İlk defa bir parfümde böylesine çikolataya bandırılmış paçuli kullanılıyordu. Bu yanıyla dünya koku trendini değiştiren, parfüm sektörüne farklı bir istikamet çizen ve bizzat kendisi trend olan tarzıyla öncü olmayı başarmış bir eser.

Çikolata, karamel, şekerleme, jelibon, marshmallow, vanilya, kahve, kakao, tiramisu. Angel bu güzelim tatların hepsinden bir parçayı içinde harmanlamış adeta. Kısaca bitter çikolatalı paçuli diyebilirim Angel'i anlatmak için. Yada karanlık bir baharat-karamel kombinasyonu. Hatta çikolata soslu bir yaş pasta. İlginç olan ise orta notalarından itibaren alttan alta gelen tütün-pipo kokusu. Açıklanan notalarında olmasa da kesinlikle orada bir yerlerde tütün teması var. Benim için büyük bir sürpriz. Hatta alt notalarında bariz bir deri bile hissedebiliyorum.

Angel’ın kokusundaki önemli durumlardan birisi de tatlılık-şekerlilik oranı. Günümüzün modern parfümlerinde bol tatlılık kullanımı Angel’da da var. Zaman zaman şekerli hissi veren Angel, bu tarz kokulara mesafeli duranlar için iyi bir seçenek gibi görünmüyor. Şimdiden uyarayım.

Angel genel olarak düz çizgide ilerleyen bir parfüm hissi veriyor. Ama zengin ve derin. Bir tarafta kırmızı orman meyveleri, bir tarafta koyu baharatlar, bir tarafta karamelize çiçekler. Sanki hepsi var ama hepsi de yok gibi. Şaşırtıcı ve sürprizlere açık bir parfüm. Saldırgan ve güçlü. Egzotik ve gizemli. Seksi ve provokatif.


Şüphesiz o bir süperstar. Neredeyse ilk çıktığı yıldan itibaren dünyanın en çok satan parfümlerinden birisi. Eğer bugünkü pop müziğinin kraliçesi Lady Gaga olduğu varsayılıyorsa, kadın parfüm dünyasının süper starı da Angel'dır. Hatta Chanel - No.5 ile birlikte dünyanın en popüler kadın parfümü dersem yanılmış olmam. Ve en çok taklit edilen... Bu anlamda Angel tam bir başarı öyküsü. Hem de ne öykü. Şişesinin yıldız formunda olması bile onun "Star" karakterini vurguluyor adeta.

Kimi yorumcular Angel'i "ya aşık ol ya nefret et" diye nitelemişler. Bence hayat bu kadar keskin çizgiler üzerinden yürümüyor. Her zaman gri tonlarda olmalı yaşamımızda. Ben yine de bu parfüme aşık olanlar kategorisindeyim. Bilemiyorum belki de tenime çok uydu. Bazı kişilerin tenlerinde hiç de güzel tepkiler vermediğini okuyorum. Demek ki biraz ten seçen bir parfüm. Yani o güzel yüzünü herkese göstermek istemiyor. Onu sınırlı sayıda kişi arzulasın istiyor.

Bence Angel, seksi ve frapan bir kadın rolünü iyi oynar. Hatta tam tersi evinde çocuklarına çikolatalı kurabiyeler yapan anaç ev kadını rolünü bile hakkıyla yerine getirir. Gece kulüplerinin vazgeçilmez müdavimlerinin parfümü olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. Ona hangi rolü verirseniz verin hiç farketmez. O hepsinin üstesinden gelecektir. İsminin Melek olması ise kesinlikle tesadüf değil bence. O hem bir iyilik meleği olabilir hem de kötülüğün kraliçesi şeytan.  

Bir başka ilginç durum ise şişesinin ve içindeki sıvının rengi ile ilgili. Parfüm dünyasında mavi şişeli ve mavi isimli parfümler genellikle ozonik, akuatik, deniz tabanlı ferah parfümler olarak bilinir. Fakat Angel'ın şişesinin mavi olduğuna bakıp, onun ferah bir deniz kenarı parfümü olduğunu düşünmeyin. Yoğun, biraz karanlık, güçlü ve baskın bir karakteri var.


Luca Turin'in kitabında Angel meyveli paçuli olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş yıldız alarak en beğenilen parfümler listesine girmeyi başarmış. Hakkındaki incelemeyi ise Tania Sanchez yazmış. Bakın şunları söylemiş Tania hanım:

"Angel’ı ilk koklayışım, uzun boylu ve geniş omuzlarını gökyüzü mavisi takım elbisenin bile sevimlileştiremediği bir satış görevlisinin, tezgahtan bana doğru uzanarak parfümü üzerime haşince püskürtmesiyle gerçekleşti. Bir duraklama anı. “Şaka mı bu?” Seneler boyunca bu kokunun, kokladığım en çirkin şey olduğunu düşündüm. O zamanlar kadınların sadece çiçek ya da şeker kokması gerektiği gibi naif inanışlara sahiptim. Oysa ki Angel, sapkın bir yoldan giderek, ikisini birden sahiplenmişti. Klasik bir çiçeksilik ile ‘Hayalet Avcıları’nın yok etmeye çalışacağı, alevlere atılmış şekerden oluşan kötü bir kahramanın, Marshmallow-Man’in birleşimi gibiydi. Seneler boyunca başka parfümler tarafından taklit edilen bu koku, kızlar için hayata geçirilmiş gurme bir şekerleme olarak lanse edildi. Bu yalanlara kanmayın ve Angel’ın "Adem Elması"’nın peşine düşün: Yakışıklı, reçineli, odunsu paçuli, pipo ve deri terlik gibi erkeksi objeleri çağrıştırıyor. Frenk üzümü ve beyaz çiçekler ise feminenliğe oynuyor. Bu iki zıt kutup, maskülen ve feminen, ağız sulandırıcı bir seksapel yaratarak Angel’a duygusuz, buz gibi bir kayıtsızlık kazandırıyor. Aynı filmin başında ‘bu adama dayanamıyorum’ deyip sonunda o adamla evlenen kadın karakterler gibi ben de her seferinde Angel’ı bir kere daha koklamak istedim ve böylelikle satın almak zorunda kaldım."

Angel ile ilgili hoş bir yazıya rastladım internette. Ondan kısa bir bölüm sunmak isterim size:

"Thierry Mugler’in parfümleri, notalarının tadından başka adları, kahramanları ve dünyalarıyla da bana ayrı bir tat verir. Bunu da doğal karşılıyorum çünkü Thierry Mugler hayatının bir döneminde bale sanatçısı idi! Ve güzel sanatlarda eğitimini bitirdikten sonra Paris’e giderek moda dünyasında adını stlist olarak duyurdu. Daha sonra da  estetik duygusu ve yaratıcılığını fotoğraf sanatıyla da pekiştirdiğine tanık olduk. Bütün bu özellikleriyle beni en çok etkileyen ve üzerimde iz bırakan şey ise, parfümleri ile yarattığı kadınları ve onların düşsel alemleridir… Melek ve yabancı…

Thierry Mugler ilk parfümünü 1992’de dünyaya sundu. Parfümümün ismi Angel, ama biliyoruz ki melekler iyi de olabilirler, kötü de… Mugler melek gibi masum görünen, ama Mavi Melek gibi baştan çıkarıcı olabilen bir kadın çiziyordu. Bu yüzden de onu, önce  New York gökdelenlerinde Estelle Hallyday canlandırdı, sonra da mavi bir okyanusa benzer çöllerde kürklere bürünmüş bir Jerry Hall çıktı karşımıza. Kokuya katılan karamela, bal, çikolata ve vanilya notalarıyla, meyvemsi notaların buluştuğu Angel, bize aynı zamanda çocukluğumuzu, annelerimizin kurabiyelerini, kır gezilerini hatırlatıyor. İştah açan notalarıyla Angel her tende farklı duruyor, bu yüzden her kadına hitap etmese de özellikle “çocuk kadın” lara çok yakışıyor. Angel o kadar tutuldu ki, bugün dünyanın en çok satan on parfümünden biri oldu. Kaynak: "http://www.kuraldisidergi.com/1896/parfumun-oykusu

Angel'ın iki versiyonu var. Birisi EDT diğeri de EDP. Asıl versiyonu tabiki EDP olanı. EDT daha sonraki yıllarda çıkarıldı. Ben de EDP versiyonunu denedim. Angel'in büyük başarısından sonra aynı isme sahip 21 farklı parfüm çıkarmış Thierry Mugler. Tabiki bunların çoğu limitli üretimdi. Bu bile Angel'ın nasıl bir isim gücüne sahip olduğunu gösteriyor.


Gelelim bu parfümü kimler kullanabilir sorusuna. Angel kadın parfümü olarak piyasaya sürüldü. Bunda kuşku yok. Fakat Angel'in çok sayıda erkek kullanıcısının olduğunu biliyoruz ve okuyoruz. Objektif olarak bakmaya çalışırsam Angel'ı erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Bence yoğun bir kadınsılık barındırmıyor. Hatta zaman zaman erkeksi vurgular bile hissediyorum. Yine de denemeden almak iyi fikir değil. Ne olur ne olmaz. Sıcak yaz günleri için biraz fazla yoğun ve baskın kalabilir. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Orta kısmı da nefis.
+ Parfüm dünyasının öncülerinden olan bu eseri her koku sever denemeli.
+ Yapaylığa rastlanmayan kaliteli kokusu.
+ Seksi, kışkırtıcı, merak uyandırıcı.

Eksileri:
- Tatlı hatta şekerli parfümleri sevmeyenler uzak durmalı.
- Çok popüler olması ve bir çok kişinin kullanması, başkalarıyla pişti olmanıza neden olabilir.

Koku Güzelliği:10/8.5

15 Ocak 2013 Salı

Thierry Mugler – Alien (2005)



Thierry Mugler – Alien (2005)  Markanın kadın parfümü.

"Reklamın tarihi aslında milattan önceki dönemlere kadar dayanıyor. M.Ö 2000' li yıllarda Mısır’ da reklam kavramının ilk temelleri atıldı; ama yapılanlar tam olarak reklam niteliğinde değildi. Reklam, Orta Çağ’ da üretici-tüketici kavramlarının oluşmasıyla, tüccarların pazarlarda müşterilere ulaşmak için ürünlerini bağırarak tanıtmaları ve satış yapmaya çalışmaları “reklam” olarak tanımlanabilir.

Sanayi Devrimiyle gelen makineleşme nedeniyle tek tipleşmiş ürünlerin farklı özelliklerini ön plana çıkarmak ve bunları anlatabilmek için reklam ihtiyacı bu dönemde arttı. 1895' te ilk billboard reklamı, 1882' de ilk ışıklı reklam panosu örnekleri, reklam kavramının önem kazandığını destekliyor.

20. Yüzyılda şirketler, ürün reklamlarını sloganlarla desteklemeye başladı. 1911' de Woodbury isimli sabun firmasının “sex sells!” sloganı bu konuda verilebilecek önemli bir örnektir. Reklamcılığın sektör haline dönüşmesi ise; 1917' de Amerika’ da ilk reklam ajansının kurulmasıyla başladı. 19. Yüzyılda gazete reklamlarına ara sıra rastlanıyordu; fakat 20. yüzyılda bu reklamlar ancak etkin bir hal aldı. Bunların yanı sıra radyo ve televizyon reklamları da artık müşterilere ulaşmanın yeni bir yolu haline geldi. 1941' de Bulova Saat’ in reklamı ilk televizyon reklamı örneğidir." (http://www.infopik.com)

Reklamcılığın kısa tarihi olarak verilebilecek bu bilgiler, bir çoğumuz için anlamsız olabilir. Fakat parfüm markaları için pazarlamanın önemi çok büyük. Özellikle de ana akım denilen popüler ve çok satan markalar için.


Modern hayatın olmazsa olmazlarından olan pazarlama faaliyetleri için parfüm üreticileri çoğu zaman profesyonel stratejiler izlerler. Bir parfümü henüz tasarlamadan ve vücuda getirmeden önce, kokusunun nasıl olacağından, şişesinin rengine kadar her detay defalarca yapılan toplantılarda belirlenmeye çalışılır. Reklam kampanyasında kimin oynayacağı, sloganın ne olacağı, parfümün kimlere hitap edeceği gibi detaylardan bahsetmiyorum bile.

Bir plan çerçevesinde yürütülen pazarlama faaliyetleri kimi zaman abartılı olabilir. Hatta pazarlama işleri ile çok ilgilenmeyen niş markalar bile gerilla tarzı reklamlara başvurabiliyorlar. Aklıma ilk gelen örnek tabiki Etat Libre d'Orange.

Bugün inceleyeceğim Thierry Mugler parfümü Alien'ın pazarlama kampanyaları oldukça uçuk öğeler taşıyor bence. Sadece reklam videosu değil, şişesinin formu, şişesinin rengi ve basın broşürleri farklı bir parfüm olduğu izlenimi vermeye çalışıyor. Tam da bu noktada bir yorumcunun güzel tespiti aklıma geliyor. Thierry Mugler'in parfümleri neden soyut veya dünya dışı varlıklara gönderme yapıyor. Gerek Angel, gerek Innocent, gerekse Alien, kaynağını soyut kavramlardan alıyor. Bu durum sanırım Thierry Mugler'in kendisi ile ilgili. Muhtemelen bu bir seçim. Markanın kendisini tanımlamasıyla bağlantı olabilir.


Bir parfümün isminin Alien olması ve şişesininde dünya dışından gelen yaratıklara benzemesi hiç kuşkusuz ilgi çekici. Mugler, anlaşılan bu parfümün konsepti ile ilgili başarılı bir işe imza atmış. Ama ya kokusu. Biz parfüm severleri en çok ilgilendiren kısım tabiki kokusu. Yoksa şişesinin rengi yada reklam faaliyetleri ikinci hatta üçüncü planda olmalı. O zaman lafı daha fazla uzatmadan geçeyim Alien'a. Alien, Thierry Mugler'in üçüncü safkan kadın parfümü. Büyük gürültü koparan başarılı parfümü Angel'den sonra piyasaya sürülen kadın parfümü Innocent'in beklenen başarıyı yakalayamaması, çıkacak üçüncü kadın parfümüne gözlerin çevrilmesine neden olmuştu. Hatta bu durumu Thierry Mugler bile bir söyleşisinde dile getiriyor.

Parfümümüz Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıktığımda karşıma çıkan koku tam bir çiçek buketi. Ağırlık yaseminde. Hatta saf bir çiçek kokusu bile diyebilirim. Ne turunçgil var ne de şekerli tatlılık. Sadece çiçekler. Fakat bence yapaylık sınırında geziniyor. Üst notalar bana biraz fazla çiçeksi geldi açıkçası. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Fakat kokusu neredeyse hiç değişmiyor. Sadece yumuşak odunsu notalar ekleniyor. Fakat yasemin hala çok baskın. Neyseki bu kısım başlangıcına göre daha yumuşak ve sevilesi. Ama hala çok sevdiğim söylenemez. Son kısımda yine süpriz yok. Yasemin baş rolde. Fakat odunsu notalar geri çekilirken ortaya amber çıkıyor. Çiçeksi bir amber. Böylece de tenden ayrılıyor.

Alien’ın resmi tanıtımı ise şöyle: “Alien oldukça sıra dışı farklı bir parfüm. Üç eşsiz notadan oluşan bu parfüm tüm benliğinizi saracak. İsmi ile sihirli sözcükleri anımsatan Alien'in zambak yasemininden gelen nazik, güçlü ve zarif taç yapraklarını andıran büyüleyici kokusuna sizde karşı koyamayacaksınız. Alışkanlık yaratacak bu iddialı parfümden vazgeçemeyeceksiniz.” Görüleceği üzere parfümdeki üç ana nota vurgulanmş. Bunlar yasemin, kaşmir ağacı ve amber.


Öncelikle şunu belirteyim ki Alien tam bir kadın parfümü. Seksi, etkileyici ve cazibeli. Bazı yorumcular uniseks olarak kullanılabilir diyorlar. Ama bunu kabul etmem mümkün değil. Zaten daha başlangıcında öyle bir çiçek saldırısı ile üzerinize geliyor ki, cinsiyetini ve kimleri hedeflediğini gayet iyi anlıyorsunuz. Bence Alien çok dişil bir yapıda. Bu durumu şüphesiz parfümün ana öğesi olan yasemin çiçeği sağlıyor. Normalde yasemini severim parfümlerde. Fakat buradaki kullanımı biraz sabunsu/pudramsı ve hafiften de yapay. Onun için Alien ile ilgili fazla olumlu şeyler söyleyemeyeceğim.

Bilemiyorum belki de bu parfüm bana uymadı. Tenimle yeterince bütünleşemedi. Çünkü Alien, bir çok kişini  bahsettiği gibi etkiler yaratmadı bende. Ama Alien'ın nasıl bir amaçla meydana getirldiğini anlıyorum. Bir kadının çok güçlü ve vurucu bir silahı olması istenmiş. Etraftaki erkekleri etkisi altına alan, hipnotize eden, aynı zamanda mekandaki diğer kadınlara da meydan okuyan bir konsept. Bence günlük kullanımdan ziyade gece kulüplerinde, özel ev partilerinde veya bir erkekle yenecek ilk akşam yemeğinde kadınların en iyi yardımcısı olabilir.


Kimileri vanilyadan söz etmişler. Ben öyle baskın vanilya alamadım. Alien aslında çok tek düze. Başından sonuna kadar yasemin çiçeği temalı. Bu durum uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olabileceği mesajını veriyor. Ayrıca genel olarak kalitesini de başarılı bulmadım. Biraz yapaylık hissediliyor başlarda ve orta notalarda. Alt notalar en iyi yeri diyebilirim. Ama yeterli değil tabiki. Bence denemeden almak iyi bir fikir değil. Aklıma gelmişken söyleyeyim. Alien genel olarak güçlü bir kokuya sahip. Çok az sıkmak (en fazla 2-3 fıs) gerekiyor. Böylece etkisi daha güzel oluyor. Fazla kullanımlarda boğucu ve itici oluyor kokusu.

Luca Turin, Alien'ı odunsu yasemin olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Ayrıca şunları yazmış kitabında:

" Alien yarıyarıya Laurent Bruyere tarafından kompoze edilmiştir ki bu kişi daha önce Angel Innocent'ı resmi olarak ilk klonlamış kişidir. Bu işte büyük Ropion'un olması sebebiyle ne olursa olsun düşüncesizce veya aptalca yapılmış olması mümkün değildir. Orijinalliği, yaseminin keskin çiçeksi bazının yerine Arap yasemininin taze, doğal ve zengin notasının Angel'daki sentetik çekirdeğin sert ve madeni bir hisle kaplanarak bağlanmış olmasıdır. Tende kalan son bölümü çok daha iyidir, Bulgari Black'in sessiz versiyonu yerine vanilya çökmesi gibidir. O kadar kötü olmamasına rağmen bir yeteneğin boşa çıkmasıdır. Yine de şişesi çok iyi."


Kokusunun tasarımını bir çok ünlü parfüme imza amış Dominique Ropion ve çok büyük hit parfümler yaratamamış Laurent Bruyere birlikte yapmışlar. Alien'in iki versiyonu var. Birisi EDT diğeri de EDP. Benim denediğim Eau de Parfum (EDP) versiyonuydu. Ayrıca flanker olarak dokuz ayrı modeli mevcut. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın duruyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran parfüm sever Fatih kardeşime teşekkür ederim.

Artıları:
+ Sonları fena değil.
+ Çekici ve seksi kokusu.

Eksileri:
- Başlangıcı biraz fazla çiçeksi.
- Düz çizgide ilerliyor. Kokusu neredeyse hiç değişmiyor.
- Genel anlamda kalitesini başarılı bulamadım.

Koku Güzelliği: 10/6