ekşi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ekşi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2018 Pazar

The Vagabond Prince – Enchanted Forest (2012)

Kaliforniya merkezli bağımsız niş parfümevi The Vagabond Prince’in 2012’de çıktığı koku yolculuğu, 2018 yılının ılık Mart ayı itibariyle dört parfümde kalmış durumda. Son parfümlerini 2016 yılında piyasaya sürdüler ve hala pek hareket yok kendilerinden.

Markanın en popüler parfümü hiç kuşkusuz 2012 çıkışlı ilk eserleri Enchanted Forest. Gerek isminin ilginçliği gerekse kokunun tasarımını Bertrand Duchaufour gibi çok önemli bir ismin yapması gözlerin Enchanted Forest’a çevrilmesini sağladı kısa süreliğine. İsminden de anlaşılacağı üzere ilhamını orman temasından alan Enchanted Forest, kendi sitelerinde bir öğeyi diğerlerinden daha fazla öne çıkarıyor: Siyah frenk üzümü.

Enchanted Forest’in açılışı tatlı ve yeşil kokan meyvelerle gerçekleşiyor. Buruk hatta ekşi kokan yeşil meyveler çok tanıdık ama acaba nereden? Sanırım cevabı buldum. Çocukken kullandığımız rengarenk kokulu silgiler vardı. Açılışı aynen öyle. İlerleyen saatlerde büyük değişim olmuyor. Ekşi yeşil meyvelere bir parça çamsı notalar ekleniyor. Geri planda tatlı baharatlar var ama oldukça derinden geliyor. Orta kısım çamsı yeşil meyveler şeklinde devam ediyor. Geleyim kapanışa. Alt notalarda hala o tuhaf ekşi meyveler hissedilirken vanilya ortaya çıkıyor ama benim çok cazip değil sonları.

Ahh Enchanted Forest. Sana ne diyeyim? Ya da sana değil de seni tasarlayan dünyanın en başarılı burunlarından Bertrand Duchaufour’a söylesek daha doğru olur. Sonuçta bu kokunun mimarı o.

Evet, kesinlikle eminim ki Enchanted Forest, çocukluğumuzda kullandığımız ucuz ve berbat kokan silgilere benziyor. Parfümün meyveler üzerine inşa edildiğine şüphe yok. Meyveler ama ne kötü meyveler. Çürümeye yüz tutmuş/ekşimiş elma-ananas-tropik-egzotik yeşil meyveler itici şekliyle verilmiş. Oysaki severim parfümlerde meyveleri. Buradaki kullanımı resmen ekşimiş bir sepet karışık meyve diyebilirim. Bu ne Allah aşkına bay Duchaufour.

Parfümdeki yeşil hissiyata başlarda eşlik eden içkimsi yapı muhtemelen rom veya kırmızı şaraptan geliyor. İçkinin kullanımı da başarısız. Bu parfüm için olumlu bir taraf arıyorum hala. Orta kısımdaki çamsı yanı acaba onu kurtarabilir mi? Şu haliyle çamsı koku bile vasat. Bu nasıl garip bir meyve parfümü anlamak zor.

Parfümün ismine kapılıp da büyülü bir parfüm beklemeyin. Bırakın büyülemeyi direkt itti beni her kullandığımda. Parfümün ismindeki diğer vurgulu taraf ise orman. Bu koku formunun neresi orman temasına benziyor bir arkadaş bana açıklarsa memnun olacağım. Bir orman ne zamandan beri yeşil ve ekşi meyve kokar?

Bu tuhaf parfüme övgüler yağdıran yurtdışı merkezli yorumculara fazla kulak asmayın ve kesinlikle denemeden almayın. Son zamanlardaki en büyük hayal kırıklığını yaşatıyor bu parfüm bana. Ne bir niş parfüme benziyor ne de Bertrand Duchaufour tasarımına. Daha başka bir şey söyleyesim gelmiyor.

Derinlikten uzak tekdüze kokusu uzun kullanımda sıkıcı olacağa benziyor. EDP formunda ama performansı zayıf. Kalıcılığı yüksek değil, etrafa yayılımı az. Uniseks olarak sınıflandırılmış Enchanted Forest. Bence de hem kadınlar hem de erkekler kullanabilir. Kullanım dönemi olarak ilkbahar-sonbahar mevsimleri uygun olacaktır.

Koku Güzelliği:10/4

20 Temmuz 2017 Perşembe

Lorenzo Villoresi – Aura Maris (2012)

“Mare Nostrum”

Akdeniz’in antik dönemdeki ismi olduğu söylenen Mare Nostrum, yine bir Akdenizli tarafından hatırlanmış durumda. İtalyan parfümör Lorenzo Villoresi, 2012 yılında daima sevdiği kültür, tarih ve mitolojiye öykündüğü bu yeni parfüm serisinde henüz ikinci kokuya imza atamadı. Evet, Lorenzo Villoresi’nin Mare Nostrum serisinde hala tek bir parfüm var: Aura Maris.

Deniz esintisi anlamına gelen Aura Maris’in, isminden de anlaşılacağı üzere deniz-su temasına ağırlık vereceğini öngörebiliriz. Deniz esintisi, okyanus dalgaları, yazın parıldayan güneş, Akdenizin aromatik otları, turunçgil meyveleri, kır çiçekleri ve tabii ki masmavi Akdeniz’in merkeze alındığı Aura Maris’in açılışı leziz turunçgillerle gerçekleşiyor. Serin ve tuzlu turunçgiller derken mandalina ve bergamottan bahsedebilirim. Üst notaları harika. Orta kısımda tuzlu turunçgillere aromatik acımsı otlar eşlik ediyor. Bir parça kadınsı olmayan çiçeksilik de var. Orta bölüm de gayet güzel. Kapanışta hafif ve ekşi paçuli var. Köksü ve tozlu kokmayan paçuliyi bu formda görmek pek mümkün olmuyor.

Aura Maris, ferah turunçgilli, tuzlu, hafiften tozlu ve nostaljik paçuli parfümü gibi davranıyor. Başlangıçtaki harika narenciyeler, parfümün son kısmına kadar hissediliyor. Orta bölümdeki kadınsı olmayan çiçeklerle turunçgillerin uyumu başarılı. Açıklanan notalarında yasemin ve nergis var. Muhtemelen ikisi de destek veriyor narenciyelere. Kapanıştaki paçuli, mayhoş ve ferah. Hippi tarzını anımsatan paçuli, buruk ve hafiften hüzünlü.

Aura Maris için söylenen “ferah, yeşil, bergamot ve mandalina ağırlıklı turunçgillere eklenen yumuşak çiçeksi ve meyveli dokunuşlar, aromatik odunsu nüanslar” gayet doğru bir tanımlama. Meyveli-çiçeksi tarza yakın Aura Maris’e eklenen paçuli, onu farklı bir yaz parfümüne dönüştürmüş.

Meyveli-çiçeksi derken, günümüzün yeni nesil bol şekerli ve yapay meyveli-çiçeksi denemeleri aklınıza gelmesin. Buradaki turunçgil meyvelerinin verilişi eski-tozlu şipreleri hatırlatıyor. Bence Aura Maris, olgun ve erkeksi tarafa yakın bir eser. İsmindeki ve konseptindeki deniz teması, ara ara burnunuza gelen tuzlulukla sağlanmış. Modern sucul parfümlere pek benzemiyor Aura Maris. Deniz esintisi ve tuzluluk var ama yosunsu kokma çabası yok.

Hüzünlü ve buruk bir yaz parfümü dersem garip olur mu bilmiyorum ama İtalyan parfümörlerin genelde turunçgilleri bu şekilde verdiklerini gözlemliyorum. Onların narenciye kokuları çok canlı, çok parlak, çok neşeli ve çok ferah olmuyor. Bir parça eskiye özlem duyan, belli yaş kesimine hitap eden, şık, doğal ve azıcık mesafeli geliyor bana İtalyan niş markalarının çoğu turunçgil parfümü. Aura Maris’te bu yazılı olmayan kuralı yerine getiriyor belki de.

Sonuç olarak yüksek kaliteli Aura Maris. Dünyayı yerinden oynatmayacaksa da bu tarzın meraklıları mutlaka denemeli. EDT formundaki Aura Maris’in kalıcılığı orta seviyede. Fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için gayet uygun. Kokusunu, markanın sahibi Lorenzo Villoresi tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

24 Şubat 2016 Çarşamba

Parfum d’Empire – Aziyade (2008)

“Edward W. Sait, Şarkiyatçılık adlı kitabında, doğuya olan ilgiyi şöyle yorumlar: “Şark dipsiz acayiplikler kuyusundan çıkma, neredeyse cürüm kabilinden (ama asla gerçekten cürüm olmayan) davranışlardan ötürü seyredilir. Duyarlılığıyla Şark’ı kateden Avrupalı bir seyircidir; asla olup bitene dahil olmaz, her zaman aynı durur.” Ama Pierre Loti’nin konumu bir Avrupalı olarak çok farklıdır. O, Hatice’ye (Aziyade) gönlünü kaptırınca Türkçe öğrenir, Müslümanların oturduğu Eyüp’te ev kiralar ve Türk gibi giyinip, Arif Efendi kisvesiyle karşımıza çıkar. 1876’da başlayan İstanbul ve Türkiye macerası 1921’e kadar aralıksız sürer. Zaten iki yıl sonra da ölür. Pierre Loti “sadece tek bir amacın peşinde koştu; Türk peri masalının ve Osmanlı gerçeğinin özel yorumlamasından oluşan bilge karışımı yaşamaya ara vermeden kente duyarlı bir saygıyı dile getirmek.”

Sayın hocamız Galip Baldıran’ın Pierre Loti ile ilgili makalesinden alıntıladığım yukarıda tespitler, bir kitapla ilgili. Hangi kitap mı? Ülkemizde uzun yıllar yaşamış ve ismi İstanbul’da bir bölgeye de verilmiş ünlü yazar Pierre Loti’nin Aziyade kitabından bahsediliyor. Pierre Loti’nin Aziyade romanında, evli bir Türk kadın ile aşk yaşayan bir Avrupalının hikayesi anlatılır. Tabii 1870’li yılların Osmanlı Devletinde bu tür yasak aşkların nasıl karşılanacağı tahmin edilebilir fakat aşkın önünde kim ve hangi evlilik durabilir ki?

Takvim 2008 yılını gösterdiğinde, Fransa merkezli niş parfüm evi Parfum d’Empire bu yasak aşktan ilhamını alarak Aziyade isimli parfümü piyasaya sürer. Anlaşılacağı üzere, Aziyade parfümü, Pierre Loti’nin ünlü romanı Aziyade’den ismini ve konseptini almış. Zaten markanın internet sitesinde de bunu destekleyen bilgiler mevcut.

loti res

Tabii kendi sitelerindeki tanıtımları biraz karışık ve abartılı. Yasak aşkın meyvesinden tutun da şarap tanrısı Diyonisos’a, antik Mısır’ın baharatlarından, eski Romalıların erotik şölenlerine, Sümerlilerin fuhuş ayinlerine kadar geniş skalada tanıtım yapılmış. En son, vanilyanın Aztek imparatorluğunun afrodizyağı olduğundan bahsedildiğini okuduğumda kendimden geçmişim 🙂 Bakalım bu kadar tarihi ve detaylı tanıtımı yapılmış Aziyade parfümü, beklentileri ne kadar karşılayabiliyor.

Aziyade’in başlangıcı ferah olmayan lezzetli meyvelerle gerçekleşiyor. Ağız sulandırabilecek kadar leziz meyvelerden ayırt edebildiklerim şeftali, erik, kiraz. Açıklanan notalarında hurma ve nar da bulunuyor. İki nota da pek karşımıza çıkmıyor. Bence hurmadan ziyade ekşi kırmızı meyveler baskın ilk dakikalarda. Başlangıcı güzel. Orta bölümde mayhoş meyvelerin etkisi devam ediyor. Bu sefer devreye meyvelerle harmanlanmış tütün ve aromatik baharatlar giriyor. Tütün, hafiften dumansı hava veriyor ki bu hissiyatı seviyorum. Baharatlardan öne çıkanlar tarçın gibi görünüyor. Baharatlı, tütünlü, reçineli orta bölüm bence parfümün en başarılı tarafı. Son bölümde vanilya ve tütsü var ama etkisi oldukça azalıyor kapanışta. İşte size Aziyade.

Ana tema şu olabilir: Mayhoş meyvelerin sardığı baharatlı tütün ve sıcak reçineler. Genel olarak modern ve kabul edilebilir oranda tatlılık barındırıyor. Gayet lezzetli bir baharat parfümü denebilir son tahlilde. Eskiden çok sevdiğim meyveli parfümler, artık eskisi kadar ilgimi çekmiyor muhtemelen. Yine de bu tür mayhoş meyvelerin yüksek kaliteli olarak verilmesine karşı zaafım var.
yatik aziyade yen
Aziyade’de Serge Lutensvari kuru ve yarı karanlık meyvelerden bahsedilebilir. Zaten Aziyade’yi çoğu kişinin Arabie’ye benzetmesi bu sebepten olabilir. Gerçi Arabie çok daha dumansı ve baharatlı. Aziyade biraz da meyveli Arabie’ye göre. Arabie’yi kullanması biraz zorken, Aziyade günlük kullanım için çok daha uyumlu. Arabie mesir macunu gibiyken, Aziyade yüksek kaliteli vişne suyuna benziyor bence.

Tabii modern meyveli niş parfümler deyince aklıma iki isim geliyor: Plum Japonais ve Feminite du Bois. Aziyade’in rakibi olarak bu iki arkadaş gösterilebilir. Aziyade bu iki örnekten daha sıcak, reçineli ve sanki azıcık içkimsi. İçlerinden hangisini seçeceğiniz ise size kalmış.

Sonuç olarak yine yüksek kaliteli bir işe imza atmış Marc-Antoine Corticchiato. Canlı, pozitif ve dinamik kokuyor Aziyade. Çok büyük değişimler geçirmese de bu tarzın en iyi örneklerinden birisi olduğu söylenebilir. Ferah sayılamayacak tarzına istinaden, sıcak yaz mevsiminde kullanmak iyi fikir olmayabilir. Serin havaların kokusu sanki.

Luca Turin’in kitabında İran tatlıları olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş.
bahce sis
EDP formunda Aziyade. Kalıcılığı normal. Fark edilirliği ilk yarım saat gayet iyi. Sonrasında tene yaklaşıyor. Hem kadınlar hem de erkekler için uygun olduğu belirtilen Aziyade, bence bir parça erkek kullanımına yakın ama kadınların da kullanması tuhaf kaçmayacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

15 Ocak 2016 Cuma

Tom Ford – Plum Japonais (2013)

Bağışıklık sistemini güçlendiren, grip ve soğuk algınlığına karşı koruyan, kan şekerinin dengelenmesine yardımcı olan, yorgunluğu, stresi azaltan bir meyve Japon eriği. Daha başka faydaları da bilinen Japon eriğinin, son yıllarda ülkemizde de bol bol yetiştirildiğini biliyoruz. Lezzetli, koyu kırmızı renkli Japon eriklerinin tatları da bir erik sever olarak enfes bana göre.

Bu güzelim meyvenin, parfüm üreticilerinin ilgisini çekmemesi düşünülemezdi. Hele ki Tom Ford gibi önemli markanın parfümünde Japon eriği temasını kullanması şaşırtıcı değil. Tom Ford’un parfüm birimi, Japon eriğini özel serisinin içinde değerlendirdi.

Tom Ford’un gittikçe genişleyen özel serisinin bir alt kategorisi olarak Atelier d’Orient isimli mini seri piyasaya sürüldü. 2013 yılında çıkan ve dört parfümden oluşan Atelier d’Orient serisinde bulunan Shanghai Lily, Fleur de Chine, Rive d’Ambre, Plum Japonais’in içinden muhtemelen en ilgi gören üye Plum Japonais. İlhamını Japon eriğinden alan Plum Japonais, kendi sitelerinde nefis, lezzetli, tensel olarak tanımlanmış.

erikli sis

Plum Japonais’in başlangıcı mayhoş ve leziz meyvelerle gerçekleşiyor. Tabii ilk akla gelen parfüme ismini veren erik. Evet büyük ihtimalle ilk dakikalarda baskın erik kokusuyla beraberiz. Yarı karanlık erik gayet güzel ve olgun. Üst notalarını sevdim. Orta kısımda ekşimsi aroma devam ediyor. Yüksek kaliteli meyvelere geri planda az da olsa tütsü eşlik ediyor. Eriğe bu bölümde tatlı baharatlar destek veriyor. Tarçın, erikle gayet güzel uyum sağlamış. Çoğu yorumcunun orta kısımda öd ağacından bahsettiğini görüyoruz. Sınırlı da olsa öd ağacı mevcut. Erik ve baharatlarla hoş birlikteliğe sahip öd ağacı. Bahsedilen safranı ise algılayamadım. Son bölüm, parfümün en mütevazi yeri. Yumuşak odunsu notalar, vanilya ve ortalama meyvelerle kapanışı yapıyor. Alt notalarda, üst ve orta kısımdaki canlı yapı yok.

Plum Japonais’i yeni nesil ucuz ve uyduruk meyveli parfümlerle kıyaslamayın. Ustaca dokunuşa sahip olduğu fark ediliyor. Yarı karanlık ve dolgun ekşi meyveler, benim gibi bu tür parfümlere sempatiyle yaklaşan birisini gayet memnun etti. Sizin de karşınıza çıkan ucuz market parfümlerinde baş ağrısı yapan yapay meyvemsilik, Plum Japonais’in çok uzağında. Bu anlamda iyi iş çıkarmış Tom Ford. Şık ve mayhoş meyvelerin fazlaca tatlılık barındırmaması sevindirici. Tabii bir oranda tatlılık var ama kontrollü neyse ki.

Sıcak sayılabilecek meyveli içkileri (likör bile olabilir) hatırlatıyor Plum Japonais. Evet o, reçinelerden gelen sıcaklığa sahip sanki. Ya da baharatlardan yayılan sıcak aromadan bahsedilebilir. Onun içindir ki genellikle neşeli yaz parfümlerinde karşılaştığımız meyveler, burada ferah verilmemiş. Bana göre sıcak yaz mevsimi dışında kullanılmalı. Soğuk ayların en başarılı koyu meyveli eserlerinden birisi olarak düşünülebilir. Kolay kullanılabilecek, çabucak sevilebilecek, güzel övgüler alabileceğiniz, günün her anında size eşlik etmesinden mutlu olabileceğiniz, spor giyime de, belli oranda resmi kıyafetlere uyabilecek bir arkadaş.

kaplan sise

Kimi kullanıcılar Plum Japonais’i, Serge Lutens’in ünlü parfümü Feminite du Bois’e benzetmiş. Hem Shiseido hem de Serge Lutens versiyonlarını denemiş birisi olarak katılıyorum bu benzetmeye. Bence Plum Japonais, Shiseido’nun Feminite du Bois’ine daha çok benziyor. Serge Lutens’in Feminite du Bois’i kadınsı tarafa yakın bulmuştum. Plum Japonais’i ise hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Bu anlamda başarılı bir dengede duruyor. Ne çok kadınsı ne de fazla erkesi Plum Japonais.

Parfümün tasarımını Yann Vasnier yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği başlarda iyi, ilerleyen saatlerde tene yaklaşıyor. Çok güçlü gibi gelmedi bana Plum Japonais.

Koku Güzelliği:10/8

12 Ocak 2016 Salı

Amouage – Journey Man (2014)

Batı ve Avrupa kültürünü biliriz, kahramanlarını tanırız, sinemasını seyrederiz hatta müziklerini bile bol bol dinleriz fakat dünyanın diğer tarafına yani doğuya gereken ilgiyi bir türlü göstermeyiz. Tabii bu durumun oluşmasında son iki yüz yıldır devam eden batı ülkelerinin hegemonyasının da etkisi var. Büyük ve güçlü ülkeler, kültürlerini ve dillerini bir şekilde dünyaya dayatır. Sanırım baskın medeniyet, kendilerinden daha zayıf medeniyetlere kabul ettirir üstünlüğünü. Zaten insanlığın bilinen tarihinde hemen hemen böyle olmamış mıdır?

Hollywood filmlerini gayet iyi biliriz, Amerikalı oyuncuları tanırız, yönetmenlerin filmlerini takip ederiz fakat Çin sineması pek ilgimizi çekmez. Muhakkak sinemaya tutku derecesinde bağlı kişiler Çin sinemasını az çok bilecektir fakat ortalama dünya vatandaşı tercihini bol aksiyonlu Hollywood filmlerinden yana yapacaktır. Çin sinemasının ilk adımlarının 1890’lı yıllara kadar gittiği söylenir. Çinlilerin sinema için “batının gölge oyunu” tabirini kullanması enteresan. Buradan acaba bir Batı karşıtlığı mı algılamalıyız yoksa Çinlilerin sinemayı gölge oyunu olarak gördüklerini mi çıkarmalıyız emin değilim.

Nasıl bir anlam çıkarsa çıksın, 1905 yılında Beijing Feng Tai adlı fotoğraf stüdyosunun patronu Ren Jingfeng’in çektiği ve Pekin Operası’ndan uyarlanan “Ding Jun Dağı” adlı filmin, Çin sinema tarihindeki ilk eser olduğu söylenir. Sonrasında birçok yönetmenin katılımıyla, Çin sineması sürekli gelişim çizgisini korumuş. Bugün Çin sinemasının dünyada çok büyük ağırlığı olmasa da yetiştirdiği önemli yönetmenleriyle, büyük adımlar atacağa benziyor. Ve Çin sineması sadece meraklılarının değil başkalarının da ilgisini çekiyor anladığımız kadarıyla. Mesela Christopher Chong’un.

cinli sinema

Amouage’da bir anlamda koku CEO’su olarak görevlendirilen Christopher Chong, 2014 yılında iki yeni parfüm sunumu yapmıştı. Journey isimli parfümlerin (erkek ve kadın) Çin sinemasından ve Shanghai Deco akımından ilhamını aldığı çoğu kaynakta mevcut. Çocukken Çin filmlerini izlemeyi sevdiğini belirtmiş olması yeterli bizim için. Christopher Chong’un, Journey isimli parfümlerin esin kaynağı olarak Çin sinemasını göstermesi, belki onun kökenine incelikli göndermeden ibarettir. Gerçi Amouage’ın sitesinde Journey Man’in “metamorfozun yolculuğunu tasvir ettiğini” yazması kafa karıştırıcı. Aslında bu metamorfoz kavramıyla ilgili yazacaklarım vardı ama konuyu daha fazla uzatmayayım ve parfüme geçeyim.

Yine kendi sitelerini referans verecek olursam Journey Man’ın, baharatlı ve odunsu olduğu ipucunu alıyoruz. Parfümün başlangıcı ekşi kırmızı meyveler, lezzetli baharatlar ve sıcak reçinelerle gerçekleşiyor. Üst notaların bende uyandırdığı duygu, kurutulmuş kırmızı meyvelerin üzerine serpilmiş tatlılığı az dumansı baharatlar. Açılışı enfes Journey Man’in. Orta kısma geçildiğinde sıcak baharatların etkisi devam ediyor. Mayhoş meyvelerse geride kalıyor. Orta bölümde harika bir tütsü ve dumansı-gizemli tütün ortaya çıkıyor. Tütsü kuru ve inanılmaz kaliteli. Tütün ise tam istediğim gibi sisli-isli ve neredeyse pipo tütünü gibi. Orta bölüm de harika. Son kısım sakinleşiyor. Huzurlu kuru tütsü tek başına kalıyor. Azıcık da köksü vetiver var. Üst ve orta bölümdeki detaylı yapı, sonlarda azalıyor ve tekdüzeleşiyor ama asla kötü değil.

Journey Man, baharatların, tütün ve tütsünün müthiş bir karışımı. Baharatlardan öne çıkan biber, keskin ama meyvemsilikle dizginlenmiş. Tütsü ve tütünün orta bölümdeki uyumu görülmeye değer. Nasıl oluyor bilmiyorum ama orta bölümde zaman zaman Ambre Russe’deki o içkimsi-dumanlı havayı anımsattı biraz. Hatta başlangıcı biraz Fille en Aiguilles’i bile andırıyor. Fakat Journey Man, daha dumansı, tütsülü, tütünlü ve kuru. Tatlılık oldukça az.

afisli yen

Diyebilirim ki uzun zamandır bu kadar severek kullandığım bir parfüme rastlamadım. Her şey tam istediğim gibi. Tütsü, sıcak reçineler, ekşimsi baharatlar ve diğerleri. Gayet zengin ve detaylı. Amouage’a yakışacak denli karakteristik ve lüks. Son birkaç Amouage deneyimim pek iç açıcı değildi ama 2014 çıkışlı bu eser, övgüyü hak ediyor. Jubilation XXV ile birlikte favori Amouage’lardan birisi oluyor benim için.

Arap-Orta Doğu esintisi yok ama gizemli ve sıcak kokusu adeta bizi o coğrafyaya götürüyor. Fransız gibi davranan Arap soylusu adeta Journey Man. Bu anlamda Christopher Chong’u tebrik etmek gerekiyor. Kaliteden ödün verilmemiş. Bütün notalar tek tek hissedilebiliyor ve yapaylığa asla yer yok. Açıkçası ilk başta parfümü Alberto Morillas gibi piyasa işi eserlere imza atan birisinin tasarlamasını yadırgamıştım. Kullanım döneminden sonra ise Alberto Morillas’ın harika iş çıkardığını kabul ediyorum.

Journey Man, ismi gibi sizi seyahate çıkarır mı bilemiyorum fakat vaat ettiği yolculuğu sevdiğimi itiraf etmeliyim. Hem modern hem de günümüzün piyasa parfümlerinden ayrılan duruşu ile saygımı kazanmış durumda. Eğer bu tarz erkek parfümü arıyorsanız ve oldukça yüksek fiyat etiketini dert etmeyecekseniz, gönül rahatlığıyla öneririm. Siz yine de denemeden almayın.

buyuk yakin

Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı kıyafet üzerinde iyi ama ten üzerinde rakipleri kadar iddialı değil. Fark edilirliği diğer Amouage’lara göre biraz düşük. Kıyafet üzerinde pek ilginç ve zengin kokmazken, tende bütün hünerini gösteriyor. Özellikle ten üzerinde denemenizi tavsiye ederim. Otuz yaş üzeri erkeklere yakışacaktır. Genç işi değil kokusu. Tam bir soğuk kış parfümü. Havanın buz gibi olduğu ya da kar yağdığı günlerde, onun sıcak aroması içinizi ısıtmakta zorlanmayacaktır.

Koku Güzelliği:10/8.5