ylang ylang etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ylang ylang etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2022 Perşembe

Tom Ford – Black Orchid Parfum (2020)

Tom Ford’un 2006 yılında piyasaya sürdüğü Black Orchid isimli kadın parfümü benzersiz tarzıyla ve küstah yapısıyla dünya çapında büyük başarı kazandı. Black Orchid’in modern zamanların efsane parfümlerinden olmasının ve büyük satış rakamlarına ulaşmasının ardından devam kokuları gelmeye başladı.

2020 yılında Black Orchid’in Parfum versiyonuyla karşılaştık. Yeni nesil popüler parfümlerin çoğunun Parfum versiyonlarını görmeye alıştık. Black Orchid Parfum, Tom Ford’un internet sitesinde amber şipre olarak sınıflandırılmış. Tanıtımında Black Orchid Parfum’un şimdiye kadar yapılmış en lüks ve güçlü versiyonu olduğu vurgulanmış. Ayrıca ilk Black Orchid’in ikonik duyusallığının Parfum versiyonu ile birlikte arttığından söz edilmiş.

Black Orchid Parfum’un ilk dakikalarında klasik Black Orchid’in güçlü esintisini görüyoruz. Şekerli modern meyveler ve bolca tatlı çiçekler bizi karşılıyor. Açıklanan üst notalarda erik görünüyor ki meyvemsiliğin sebebi olabilir. Garip şekerli meyvelerden sonra orta bölümde tatlı çiçekler var. Ylang ylang ve orkide çiçeğinin olduğunu varsaydığım orta kısımdan sonra köksü olmayan kadifemsi paçuliyle kapanış yapılıyor.

Tom Ford’un internet sitesinde Black Orchid Parfum için üç öğe öne çıkarılıyor: siyah orkide, ylang ylang ve paçuli. İlk bir saat kokusal anlamda 2006 çıkışlı Black Orchid’in hemen hemen aynısı denebilir. Parfum versiyonunun orta ve son kısmında tatlılığın biraz azaltıldığı ve paçulinin etkisinin arttığı söylenebilir. İlk Black Orchid fazlaca saldırgan, tuhaf ve rahatsız edici kokarken, Parfum hali daha dengeli davranıyor ve başlangıcını saymazsam daha sevilesi yapıda. İlk Black Orchid’in itici dışa dönüklüğünü sevmiyorsanız, Parfum ile daha kullanılabilir Black Orchid’le tanışma şansınız var.

Black Orchid Parfum, genel olarak tek düze ilerliyor ve uzun süreli kullanımda sıkıcı olacağa benziyor. Onun bolca şekerli tarzı bu tür kokuları sevmeyenleri rahatsız edebilir. İlk Black Orchid kadınlar için piyasaya sürülmüşken Parfum versiyonu hem kadınları hem de erkekleri hedefliyor ki daha önce böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyorum.

Parfum’u koklattığım kimi hanımefendiler onun erkek parfümüne benzediğini ve beğendiklerini belirttiler. Bence erkek kullanımından ziyade kadın tarafına yakın duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak daha iyi fikir gibi görünüyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

25 Aralık 2021 Cumartesi

Clinique – Aromatics Elixir (1971)

Estee Lauder markasının altında bulunan ve 1960’lı yılların sonlarında kurulan Clinique’in kadınlar tarafından gayet iyi bilindiğini tahmin etmek zor değil. Kozmetik ve kişisel bakım alanlarında onlarca başarılı ürüne sahip Clinique’nin, parfümlere el atmaması düşünülemezdi.

1971 yılında Clinique’nin ilk parfümü çıktı ve tabii ki kadınlar içindi. Aromatics Elixir ismi verilen bu eser, yıllar içinde çok satılanlar arasına girdi ve parfümler dünyasının mihenk taşlarından oldu. Klasik parfümler arasına adını yazdıran Aromatics Elixir’in tanıtımı markanın internet sitesinde şöyle yapılmış: “Şaşırtıcı, sıra dışı ve kışkırtıcı aromasıyla bir parfümden çok daha fazlasını ifade eder. Benzersiz notalarıyla duyulara dokunur. Bunu gül, yasemin,ylang ylang ve vetiver bitkisinin özleriyle yapar. Her kadının içindeki dişiliği ortaya çıkarır.”

Aromatics Elixir’in başlangıcı sabunsu papatya, aldehit ve eski tarz bergamotla gerçekleşiyor. Ferah olmayan çiçeksi, kuru ve koyu üst notalardan sonra orta kısımda çiçeklerin etkisi artıyor. Sabunsuluk daha fazla kendisini gösteriyor. Yasemin ve ylang ylang sabunsu çiçekleri oluşturuyor. Gül hafiften tatlı verilmiş. Orta kısımda biraz meşe yosunu da oyuna katılıyor. Sonlarda meşe yosunu, paçuli ve miskle kapanış yapılıyor.

Aromatics Elixir, oldukça kadınsı, neredeyse pudralı, çiçekli bir arkadaşa benziyor. Tatlılık var ama fazla değil. Genel olarak eski-nostaljik kokan çiçeksi kadın parfümü atmosferi yayıyor. Evet, eskilerden kalma kokuyor ama şunu da unutmamalıyız ki bu parfüm 50 yaşında!

Bu eseri yıllar önce de kullanmıştım. O zaman ki aroması daha kuru, karanlık ve şipreye yakınken, bu sefer karşıma sabunsu çiçek kokusunun çıkması oldukça şaşırtıcıydı. Kimi kullanıcılar Aromatics Elixir’in reformulasyon geçirdiğini ve eski tadının kalmadığını söylemiş ki şu haliyle sanırım haklılar. Eski şişedeki o nefis, kuru otsu şipre yerine tek düze pudralı yasemin-gül ikilisinin karşıma çıkması hayal kırıklığı yarattı. Bu haliyle gayet sıradan nostaljik kadın parfümüne dönmüş ve eski şahane karakteri kaybolmuş.

Parfüm yazarı Chandler Burr bu parfüme beş üzerinden beş yıldız vererek oldukça beğenmiş ve şu anısını anlatmış:

“Normal denememde hiç beğenmedim Aromatics Elixir’i. Bir gün parkta yürürken 50 yaşlarındaki bir kadından harika bir parfüm kokusu geldi burnuma. Hemen yanına gidip hangi parfümünü kullandığını sordum. “Aromatics Elixir” dedi. “Onu ne zaman sıktınız peki” diye sordum. Kadın “bir saatten biraz fazla” dedi. Ve o gün parfüme hayran kaldım. O harikaydı.”

Bir başka yazar Luca Turin parfüme beş üzerinden beş yıldız vermiş. Odunsu çiçeksi olarak sınıflandırmış. Ayrıca şunları söylemiş:

“Modern birkaç kokunun ardından, kağıt üzerinde ya da havada uçuşan molekülleriyle Aromatics Elixir’i koklamak, Cheers’in on iki bölümünden sonra Lauren Bacall’ın ‘The Big Sleep’teki performansını izlemeye benzer. Bu parfüm etrafını öylesine bir güç ve özgüvenle dolduruyor ki yaratıcısı Bernard Chant’ın da diğer herkesle aynı malzemeleri kullandığına inanmak çok zor. Sağlık ve şifa fışkıran ışıltıyla muhteşem günbatımını birleştiren bu parfüm, bana göre başyapıt.”

Parfümü Aramis (Classic), Aramis – 900, Aramis – Devin, Estee Lauder – Estee, Gres – Cabochard gibi önemli eserlere imza atmış Bernard Chant tasarlamış.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk on dakika dışında güçlü sayılmaz. Genel itibariyle sonbahar-kış mevsimine uygun gibi duruyor. Kırk yaşın üzerindeki hanımefendilere tavsiye edebilirim, genç kız parfümüne pek benzemiyor.

Koku Güzelliği:10/6

15 Nisan 2021 Perşembe

Amouage – Reflection Man (2007)

Amouage’nin 2007 yılı çıkışlı erkek parfümü Reflection Man, kendi internet sitesinde en çok satılanlar arasında yer alıyor. Bunun sebebinin genele hitap eden basit yapısı olduğu söylenebilir. Hele ki onu kullananların ünlü erkek parfümü Le Male’ye benzetmeleri gayet anlaşılabilir çünkü Reflection Man, çiçeksi vanilya kokusunu andırıyor.

Reflection Man’in açılışı kremsi çiçekler ve vanilya benzeri temayla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında biberiye, kırmızı biber meyvesi ve acı portakal yaprakları bulunuyor. Biberiye bir parça hissediliyor. Portakal yaprağı ya da kırmızı biber yok sanki. Başlangıcı yumuşacık gerçekleşiyor. Orta kısımda büyük değişim yok. Kremsi vanilya biraz daha etkisini arttırıyor. Geri plana yasemin benzeri beyaz çiçekler ekleniyor. Açıklanan orta notalarında ylang ylang var. Kemsi çiçeksiliğin ylang ylangdan geldiğini varsayabiliriz. Sonlarda benzer yapı devam ediyor. Bir parça odunsuluğa evriliyor son kısım. Sandal ağacı ve sedir ağacının hissedildiğini düşünüyorum.

Karşımızda modern sayılabilecek odunsu-çiçeksi-miskli yapı var. Vanilya, Amouage tarafından açıklanan notalara konulmasa da varlığını baştan sona hissettiriyor. Buradaki vanilya hafiften sandal ağaçlı, pudralı, kremsi ve leziz denebilir. Kimileri kadınsılık çağrıştırdığından bahsediyor ki parfümün tamamında bu hissiyat varlığını hissettirebilir. Bu parfüm kadınsı olmasa bile uniseks kullanıma rahatlıkla uyum sağlayacaktır.

Safkan sert ve ödünsüz erkeksi eser değil Reflection Man. 2000’li yılların koku trendlerine fazlasıyla uyum sağlamış. Sorun da burada başlıyor. Parfümün en çok eleştirilen kısmı, kokusunun Le Male gibi modern zaman klasiğine fazlaca benzemesi. Böylesine yüksek kalite vaat eden bir markanın, popüler anaakım parfüme fazlasıyla benzeyen koku tasarlaması çok görülen durum değil. Bir niş markadan yaratıcılık, özgünlük beklerken, Le Male’nin niş ve daha kaliteli versiyonunu karşımıza çıkartması soru işaretlerine sebep oluyor.

Le Male’yi beğeniyorum ve ara ara onu kullanmakta sakınca görmeyenlerdenim. Onun içindir ki Reflection Man’i de beğendim. Her ne kadar tek düze ilerlese ve bir Amouage parfümüne göre fazlaca derinliksiz koksa da soğuk kış günlerinde, onun sıcacık baharatı anımsatan vanilyası içinizi ısıtacaktır. Kullanması ve sevmesi kolay Reflection Man, niş parfüm severleri pek tatmin edeceğe benzemiyor.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyede. Serin havalarda kullanmak daha iyi sonuç verebilir. Kokusunu Lucas Sieuzac tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

28 Temmuz 2020 Salı

Avon – Pur Blanca (2003)

Avon’un 2003 yılında piyasaya sürdüğü kadın parfümü Pur Blanca, üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen talep görmeye devam ediyor. Avon’un internet sitesinde Pur Blanca’nın Eau de Toilette olduğu belirtilmiş. Ayrıca “Sade, saf, narin… Pur Blanca ile sadeliği keşfet. Beyaz frezya, ylang ylang ve beyaz çiçek notalarının saf buluşması” cümleleriyle tanıtılmış. Çiçeksi ve odunsu olarak sınıflandırılmış.

Pur Blanca’nın başlangıcı sabunsu beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. İlk dakikalarda kadınsı frezya çiçeğinin etkisini hissediyoruz. Orta kısma geçildiğinde sabunsu beyaz çiçekler yoluna devam ediyor. Başlangıcıyla hemen hemen aynı devam eden Pur Blanca’nın kokusuna bir parça şakayık ve gül ekleniyor. Sonlarda aynı koku formu üzerinden ilerliyor. Alt notalarda çiçeklere misk eşlik ediyor.

Pur Blanca, aynı Avon’un internet sitesinde yazdığı özellikleri içerisinde barındırıyor. Kokusu saf, sade ve narin. Kadınsı beyaz çiçeklerin hakimiyetindeki parfümün odunsu olduğuna ise pek katılamayacağım. Pur Blanca tam bir sabunsu, kremsi çiçek parfümü.

Kimi kullanıcıların ucuz koktuğunu söylemesi ve yapay olduğunu iddia etmesi anlaşılabilir. Pur Blanca tabii ki yüksek kaliteli ve gerçekçi değil. Sonuçta çok uygun fiyatlara satılan Avon’un parfümü ve ondan mucizeler beklemek anlamsız olabilir. Yine de genel yapısının başarısız olduğunu söylemek de haksızlık. Onun için ortalama bir kadın parfümü diyebilirim.

Kokusal olarak yeni birşey söylemiyor. Bu tarzdaki onlarca kadın parfümünü tekrarlıyor. Sabunsu, saf beyaz çiçek teması, kadın parfümlerinin vazgeçilmezidir. Avon’da bu yönde hareket etmiş. Eğer parfümlere yüksek ücretler ödemek istemeyen guruptansanız, Avon’lar ve Pur Blanca sizi bekliyor.

Performansı iyi değil ne yazık ki. Kalıcılığı az, etrafa yayılımı güçlü değil. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemine uyacaktır. Kokusunu Harry Fremont tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

26 Ocak 2020 Pazar

Prada – La Femme Intense (2017)

Prada’nın 2016 yılında piyasaya sürdüğü kadın parfümü La Femme’den bir yıl sonra La Femme Intense raflardaki yerini aldı. Artık alıştığımız ana parfümden kısa süre sonra Intense versiyonun çıkarılması furyasına Prada’da katılmış oluyor yavaş yavaş. 2016 çıkışlı ilk La Femme ilgi görmüştü kadınlardan. Intense ile şansını arttırmak istiyor anlaşılan Prada.

Kendi internet sitesinde La Femme Intense için “çiçeğin kapsamlı keşfi” cümlesi vurgulanmış. Sümbülteber, ylang ylang ve paçuli notaları tanıtımda öne çıkarılmış. Bir de frangipani teması ön sırada yer bulmuş kendisine.

La Femme Intense’in açılışı tatlı modern çiçekler ve meyvelerle gerçekleşiyor. Muhtemelen frangipani ilk saniyelere ferah olmayan tropikal tat veriyor. Başlangıcı yüksek kaliteli ve pürüzsüz değilse de kötü demek haksızlık olur. Orta bölümde lezzetli mayhoş meyveler kendisini daha çok gösteriyor. Sütsü ve vanilyamsı verilmeyen ylang ylang çiçeği orta notalarda kompozisyona ekleniyor. Orta kısım ferah olmayan, sıcak meyveli-çiçeksi tarzda ilerliyor. Sonlarda aynı yapı devam ediyor. Kapanışta kadifemsi feminen paçuliyle teninize veda ediyor.

La Femme Intense hiç şüphesiz modern, meyveli-çiçeksi kadın parfümü. Genel tarzı genç kız kokusu gibi olmayabilir. İçeriğindeki ekşimsi meyveler (erik olabilir) ve kadınsı çiçekler (sümbülteber, ylang ylang ve frangipani) onu standart feminen tarafa çekiyor. Kokusal anlamda çok yaratıcı ya da sıradışı değil. Bu tür parfümlerin tipik örneklerinden birisi denebilir. Herkesin sevebileceği, etrafa dişil mesajlar veren, yapaylık sınırındaki yapısı rafine bir deneyim vaat etmiyor. Onun amacı, pazardaki olgun meyveli-çiçeksi rakipleriyle boy ölçüşebilmek. Bu anlamda benim açımdan çok ilgi çekici değil.

Intense furyasında bir başka ilginç durumsa parfümlerin kokularının ismi gibi keskin veya yoğun olmaması. Birçok ünlü marka ana parfümlerin ardından Intense versiyonu piyasaya sürüyor fakat kokuları çoğu zaman güçlü veya keskin değil. La Femme Intense’de de bu durum görülüyor. EDP olmasına rağmen etrafa yayılımı güçlü değil. Kalıcılığı ise yeterli.

La Femme Intense, soğuk-serin mevsimlerin kokusu gibi duruyor. Özellikle orta kısımdan sonra sıcak hale gelen kokusunu yaz sıcaklarında iyi tepkiler vermeyebilir. Serin sonbahar ve soğuk kış mevsiminde denemenizi öneririm. Bazı kullanıcıların Black Orchid’e benzetmelerini ise pek anlayamadım. Ayrıca Coco Mademoiselle’ye benzetilen La Femme Intense’de o kadar ağır ve bıktırıcı kuru çiçeksilik hissetmedim neyse ki.

Kokusunu son yılların parlayan burunlarından Daniela Andrier tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

20 Eylül 2019 Cuma

Jil Sander – Sun (1989)

Alman moda endüstrisinin en önemli markalarından Jil Sander’in parfümlere ilgisi eskilere dayanıyor. 1970’li yılların sonunda ilk parfümlerini çıkarmaya başlayan Jil Sander’in 2019 yılının eylül ayı itibariyle seksene yakın esere imza attığını görüyoruz. Her ne kadar Chanel ya da Dior kadar dikkat çekici süper starlar çıkaramasa da 1989 yılında dünyaya gelen Sun, markanın en sevilen kokularından oldu.

Kadınlar için piyasaya sürülen Sun hala oldukça fazla kullananı olan bir arkadaş denebilir. Basit ve beyaz tonların ağırlıkta olduğu şişesi ve güneşe vurgu yapan ismiyle Sun, modern klasiklerden birisi haline geldi. Böylesine popüler bir kız hakkında Jil Sander’in internet sitesinde pek bilgi olmaması nasıl açıklanabilir emin değilim. Markanın resmi internet sitesinde Sun’ın üç notası öne çıkarılmış: Bergamot, yasemin ve amber. Bakalım Sun gerçekten de bu üç tema üzerine mi kurgulanmış.

Sun’ın açılışı tatlı ve kremsi garip turunçgillerle gerçekleşiyor. Ferah sayılamayacak turunçgillere şekerli çiçekler eşlik ediyor. Sabunsu, kremsi hissiyat veren başlangıcından sonra orta bölümde vanilyamsı yapı öne çıkıyor. Sütsü vanilyaya sarı çiçekler (muhtemelen ylang ylang) ekleniyor. Çoğu kullanıcının hindistan cevizine benzettiği orta bölümdeki kremsi kokunun sütsü vanilyadan geldiği düşünülebilir. Kapanışta büyük değişim yok. Çiçekler alt notalarda zayıflarken, ortada lezzetli ve dondurmamsı vanilya kalıyor. Misk ve odunsular son kısımda vanilyaya geri planda destek veriyorlar.

Sun, kremsi vanilyalı, bolca tatlılık barındıran ve minör alanlarda çiçeklere yer veren büyük resmi karşımıza çıkartıyor. Bazı kullanıcıların dediği gibi onu tanımlamak ve kategoriye dahil etmek kolay değil. Hem basit ve ucuz kokuyor hem de neye benzediğini çözmekte zorlanıyorsunuz. Sanırım onun genel tarzı için kullanılan çiçeksi oryantal terimi doğru.

Sun, leziz ve tanıdık kokuyor. Bunun sebebinin yıllar içinde onun popülerliğini görüp, rakiplerinin benzerlerini üretmesi olabilir. Büyük değişim göstermeyen, düz, zaman zaman vasat market parfümlerini/deodorantlarını andıran, bazense içindeki iştah açıcı vanilyayla birlikte düşündüğümüzde “o kadar da kötü değil sanki” dedirten ilginç bir eser. Kalite anlamında iyi yerde durmuyor, koku bütünlüğü başarılı değil, genel yapısı yaratıcı veya sıradışı değil. İyi de neden bu kadar sevildi yıllar içinde Sun?

Sun’ın 1980’li yılların sonunda çıktığını not edelim. Kokusunun fazlaca tatlılık barındırması, 1980 ve öncesindeki kuru ve tatlılığı az şiprelere veya fujerlere öykünmediğini, ileriye bakan ve 2000’li yılları hedefleyen koku formuna yatırım yapıldığını düşünebiliriz. O dönem için muhtemelen farklıydı Sun’ın karakteri ama günümüzde artık birçok kadın hatta erkek parfümünde bu tür vanilya kullanımı var ve dikkat çekici değil. İkinci olaraksa kullanması ve sevmesi kolay tarzı var. Her ne kadar başlangıcında ve orta kısmında garip plastiğimsi bir nota sürekli sizi rahatsız etse de onu deneyen büyük kullanıcı grubu almak isteyebilirdi 1990’lı yılların başında.

Kafama takılan başka konuysa isim-kavram uyumsuzluğu. Parfümün ismi bize güneşi, yaz mevsimini, sıcağı, sahilleri, tuzlu deniz suyunu ve yaza dair herşeyi çağrıştırıyor. Onu kullanan birçok yorumcu da onun yaz parfümü olduğunu hatta tropikal hissiyat verdiğini belirtmiş. Bu görüşlere çok katılamayacağım çünkü bence Sun, safkan yaz parfümü değil. İçerisindeki kremsi vanilya, şekerli sarı çiçekler ve tonka fasulyeli benzoin, bu parfümü çok sıcak yaz günlerinde kullanmayı mümkün kılmıyor. Sun, ılık ilkbahar veya serin yaz akşamları için daha iyi seçeneğe benziyor. Bazı kullanıcıların onun kokusunu güneş kremlerine benzetmesineyse katılıyorum. Gerçi Sun, daha çok kalitesiz ve markası pek duyulmamış ucuz güneş kremlerini andırıyor.

Sonuç olarak Sun’ı çok merak ediyordum uzun yıllardır. Hakkında okuduğum yorumlardan sonra denediğim Sun, hayal kırıklığı yarattı. Hem kokusal güzelliği hem de kalitesi yeterli gelmedi bana. Tabii onun kadın parfümü olduğunu ve bir kadının üzerinde daha çekici duracağını varsayabiliriz. Sanırım hayalimdeki tropikal parfüm imgesine yaklaşacak esere yine rastlayamadım ve Sun benim için doğru adres değil.

Birçok kadın parfümünün aksine EDT formunda Sun. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ilk on beş dakika fena değil. Sonrasında normale dönüyor yayılım. Kokusunun tasarımını sektörün saygı duyulan isimlerinden Pierre Bourdon yapmış.

Koku Güzelliği:10/5

5 Eylül 2019 Perşembe

Guerlain – Terracota Le Parfum (2004)

Guerlain’ın 1984 yılında piyasaya sürdüğü ve kadınların çok sevdiği ünlü pudrası Terracota’nın üretilişinin otuzuncu yılı vesilesiyle Terracota Le Parfum dünyaya geldi. Parfümün tasarımcısı Thierry Wasser Terracota Le Parfum’ü “bir şişe içerisindeki güneşin cazibesi” olarak tanıtmış. Guerlain’ın tasarım yöneticisi Olivier Echaudemaison ise Terracota pudrasının bir kadının en iyi arkadaşı olduğunu söylemiş.

Çiçeksi olarak sınıflandırılan Terracota Le Parfum’un açılışı kadınsı ve kuru çiçeklerle gerçekleşiyor. Çiçeklere bir parça da bergamot ekleniyor. Üst notaları yüksek kaliteli fakat benim için biraz fazla çiçeksi ve kuru. Orta kısımda çiçeksi koku ağırlığını arttırıyor. Açıklanan notalarında yasemin, ylang ylang ve tiare çiçeği bulunuyor. Ylang ylangın daha baskın olduğunu düşünüyorum. Kimi zaman hanımeliye benzeyen çiçeksilik de algılıyorum. Her ne kadar resmi notalarında hanımeli olmasa da bu algıyı muhtemelen ylang ylang ve yaseminin karışımı veriyor. Orta bölümde çiçeklerin yanında kremsi hindistan cevizi de bulunuyor. Orta kısımda kremsi hindistan cevizi sayesinde biraz daha yumuşak bir koku formu var. Son bölümde büyük değişim olmuyor. Aynı kremsi çiçekler alt notaları oluşturuyor denebilir.

Terracota hakkında oldukça fazla yorum okumuştum ve hayalimde güneş kremlerini andıran hindistan cevizi parfümü vardı. Kullanım döneminde kremsi hindistan cevizinin oldukça geri planda olduğunu, kuru çiçeklerin (ylang ylang, yasemin ve hanımeli) çok daha baskın olduğunu fark ettim. Tabii bu durum hayal kırıklığı yaşamama sebep oldu.

Terracota, yüksek kaliteli ve Guerlain geleneğini temsil ediyor. Güneş altında kurumuş kır çiçeklerinin verdiği hissi zihninize yansıtıyor. Yapaylığın rastlanmadığı ve çiçeklerin gerçekçi verildiği Terracota’da kadınsı tarafın oldukça baskın verildiğini bilmenizde fayda var. Bu haliyle fazlasıyla çiçeksi ve beklediğim güneş kremi kokusunu ne yazık ki yeterince vermiyor. Tabii bir kadın için iyi haber olarak görülebilir fakat benim erkek tenime pek uymadı Terracota.

Sabunsu ve temiz kokan parfümün düz çizgide ilerlediğini ve neredeyse hiç değişmediğini iddia edebiliriz. Derinliğe sahip olmayan Terrecota’nın çok ilgimi çektiğini ya da bir şişesinin alınmasının gerektiğini düşünmüyorum. Yine de farklı internet platformlarından onunla ilgili övgü dolu yazılar okuyabilirsiniz. Kesinlikle kötü bir parfüm değil. Eğer sabunsu kuru çiçek kokularını seviyorsanız denemenizde fayda var.

Terracota’nın EDT olduğunu biliyoruz. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı başlarda yüksek, sonrasında tene yakın duruyor. Ilık ilkbahar-yaz aylarında kullanmak iyi sonuç verebilir.

Koku Güzelliği:10/6

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Gucci – Bamboo (2015)

1940’lı yıllarda Gucci’nin piyasaya sürdüğü kadın çantası oldukça ilgi görmüştü. Ana malzemesi deri olan küçük el çantasının sapı bambudandı. Genellikle Japon zanaatkarların kullandığı bambu kamışını ısıtıp, yarım daire haline getirilerek üretilen Gucci’nin çantaları yıllar içinde birçok ünlünün tercihi olmuştu. Bambu sapından dolayı ismi Gucci’nin bambu çantası olarak moda tarihine geçen bu ikonik tasarım, tarihin tozlu sayfalarında kalmadı. 2010 yılında Frida Gianni, Gucci’nin Bamboo çantasının tasarımını güncelleyerek yeniden dünya pazarlarına sundu.

2015 yılındaysa Bamboo çantasını desteklercesine Bamboo isimli kadın parfümü raflardaki yerini aldı. Gucci’nin geçmişten gelen Flora motifini yeniden tasarlayıp, bir de üzerine Flora isimli parfümü çıkartmasına benzer yol izlenmiş Bamboo parfümünde. Yine ünlü ve nostaljik Gucci ürünü yeni tasarımıyla ve aynı isimli parfümle adeta canlandırılmış. Gucci, eski defterleri karıştırıp, oradan yeni yaratım öğeleri bulmak konusunda son yıllarda epey çalışıyor anlaşılan.

Gucci’nin internet sitesinde Bamboo parfümüyle ilgili pek bilgi bulunmazken bir tek şöyle ifadeye rastladım: “Gucci Bamboo’nun yeni kampanyası, çağdaş özgürlük fikri olarak hayata geçiyor.” Ayrıca Bamboo’nun odunsu çiçeksi koktuğunu belirtmişler. Parfümün açılışı ferah, canlı ve parlak limon-bergamot ikilisiyle gerçekleşiyor. İlk saniyelerde tatlı limon öndeyken kısa süre sonra şekerli bergamot hissediliyor. Açılışını sevdim. Orta kısımda turunçgiller geriye çekilirken çiçekler karşımıza çıkıyor. Beyaz çiçek formundaki zambak ve ylang ylangın etkili olduğu orta kısımda biraz da şekerli bergamot var. Başlangıcı kadar sevemesem de rahatsız edici şekilde kadınsı ve ağır değil orta bölümdeki beyaz sabunsu çiçekler. Sonlarda çiçeksilik devam ederken odunsu taraf öne geçiyor. Sandal ağacı ve odunsu hissiyat, alt notalarda oldukça zayıfladığı için algılanması zor hale geliyor.

Bamboo, harika ve ferah açılıyor. Sonrasında çiçeksi tarafa kayıyor ki parfümün ağırlığını beyaz çiçekler oluşturuyor. Genellikle ağır, baskın, pudralı ve bıktırıcı şekilde verilen beyaz çiçeksiler Bamboo’da gayet mütevazi, sade, basit ve sabunsu verilmiş. Büyük resimde turunçgilli çiçeksilik bile denebilir yapısı için.

Bamboo basit sayılabilecek, genç, modern, hoş, ilkbaharlık temiz bir arkadaşa benziyor. Kullanan çoğu kişinin sevebileceği, tırnaklarını çıkarmayan ve burnu tırmalamayan hanımefendi adeta. Hırslı davranmayan, etrafta uçuşmayan, sakin, pürüzsüz kimi zaman lezzetli denebilir. Kadınsı yapının abartılmadığı tavrıyla güzel denebilecek parfüme benziyor. Kalite anlamında fena değil. Yapaylık ya da uyumsuzluk minimum düzeyde ve kabul edilebilir sınırda.

Bamboo’nun amacı harikalar yaratmak ya da devrimci koku formu sunmak değil. Bu anlamda sıradışı ya da benzersiz mucizeler beklemiyoruz. Hele ki Gucci gibi ana akıma yönelik ürünler veren markadan sıradışı parfümler beklememeyi öğrendik.

Başlangıcını ve orta kısmını Chanel – Chance Eau Fraiche’ye benzettiğim Bamboo’nun eleştirilebilecek tarafı performansı. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça düşük oldu. EDP ve EDT olarak iki versiyonu bulunuyor. İlk önce EDP çıktı. Benim kullandığım da EDP olanıydı. Ilık ilkbahar günlerine rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Çok sıcak yaz günlerinde orta-son kısmı biraz rahatsız edici olabilir. Günlük olarak her ortama gidebilecek tarzıyla kullanım yeri çeşitliliği anlamında şansını arttırıyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

2 Ocak 2019 Çarşamba

Cacharel – LouLou (1987)

1885 doğumlu ünlü Avusturyalı yönetmen Georg Wilhelm Pabst’ın 1929 yılında gösterime giren filmi Pandora’nın Kutusu, sinema tarihinin kült filmlerinden birisi olarak kayıtlara geçti. Sessiz ve siyah-beyaz olarak çekilen bu ünlü film, sinema tarihinin en ikonik eserlerinden olurken, başrol oyuncusu Louise Brooks’u da dünyaya tanıtmıştı. 1929 yılı yapımı Pandora’nın Kutusu’nda Lulu karakterini canlandıran Louise Brooks’un küt kesilmiş, o zamanlar erkeksi sayılabilecek saçıyla erkekleri kendisine bağlayan bir femme fatale rolünü başarıyla sergilediğini biliyoruz.

Ve tarihin yaprakları 1987 yılını gösterdiğinde Fransa merkezli hazır giyim markası Cacharel, Pandora’nın Kutusu filminden ilham alarak LouLou isimli parfümü piyasaya sürdü. Parfümün LouLou olan isminin Pandora’nın Kutusu’ndaki başrol karakterinin ismi olan Lulu’ya çok benzediği dikkatinizden kaçmamıştır. LouLou, ilk çıktığı yıldan itibaren en çok satan kadın parfümleri listesinin üst sıralarında kendisine her zaman yer bulmuştu. Alaaddin’in Lambası şeklindeki orijinal şişesi ve çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılan kokusuyla, önemli bir kadın parfüm klasiği diyebiliriz LouLou için.

LouLou’nun başlangıcı sabunsu ve tatlı beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. Kremsi sümbültebere eşlik eden ylang ylang ve bir parça tiare çiçeğiyle neredeyse vanilyalı beyaz çiçekler kıvamında gelişen ilk bölüme, leziz ve şekerli meyvelerin eşlik ettiğini söyleyebilirim. Açıklanan notalarında erik var ki muhtemelen meyvemsiliğin sebebi bu harika meyve. Orta bölümde kremsi/vanilyamsı beyaz çiçekler devam ediyor. Geri plana yerleşen reçine ve baharatlar parfüme ten üzerinde katman ekleme görevini yerine getirmeye çalışıyor. Kumaş üzerindeyse düz bir kremsi beyaz çiçek kokusu olarak devam ediyor LouLou. Son bölümde büyük değişim yok. Üst-orta bölümdekine benzer vanilyalı çiçekler alt notaları da domine ediyor.

LouLou, gayet kadınsı bir çiçek parfümü. Kokunun genelindeki sabunsu-anaç çiçekler parfüme hem karakter katıyor hem de tekdüze/sıkıcı hale getiriyor. Papatya, yasemin, sümbülteber, ylang ylang ve hatta leylak, parfümü kadınsı olarak damgalıyor ve yönünü çiziyor. 1980’li yıllarda üretilmiş bir parfüm için şaşırtıcı derecede tatlı davranan LouLou, kuru ya da pudralı değil, neredeyse günümüze yakın bir sabunsu-vanilya kokusu denebilir.

Kimi yorumcuların onun nostaljik koktuğunu söylemesi şüphesiz değerli fakat bence eski ya da köhne değil asla. LouLou’nun tarzı, bugünün çok tekrar edilen klasik kadın parfümü formunun benzeri ve bu anlamda onun tarzının modasının geçtiğini söyleyemem belki ama diyebiliriz ki belli yaşın üzerindeki hanımefendilerin denemesi daha iyi fikir olabilir. Mesela otuz ve üzerindeki yaşa sahip kadınlar LouLou’dan daha keyif alabilir. Genç kız parfümüne benzemiyor.

Sonuç olarak kadınsı tarafının ağır basması sebebiyle çok sevdiğimi söyleyemesem de, 1980’li yılların bu öncü kadın parfüm klasiğini deneme listenize alabilirsiniz hanımefendiler, tabii bu tarz kokuları seviyorsanız.

EDP formundaki LouLou’nun performansı benim erkek tenimde harika olmadı. Kalıcılığı normal, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında kaldı. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Kokusunun tasarımını ünlü burunlardan Jean Guichard yapmış.

Bu parfümü bana ulaştıran Karmaşa’ya teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

21 Aralık 2018 Cuma

Roberto Cavalli – Signature (2012)

Yaklaşık iki yıl önce sonbaharın havayı hafiften serinlettiği küçük bir sahil kasabasında bulunan Gratis mağazasına girmiştim ve her Gratis mağazasına giren erkeğin maruz kaldığı o acayip bakışlara maruz kalmıştım mağaza çalışanı hanımefendiler tarafından 🙂 Neyse ki bu durumu hayata küsme sebebi olarak görmeden tabii ki parfüm bölümüne yönelmiştim. Her zamanki gibi kadın parfümleri çoğunluktaydı ve testerı olan birkaç koku vardı. Onlardan bir tanesi de uygun fiyatlı parfümleriyle tanınan Ulric de Varens’in UDV Divine Issime idi. Büyük beklentiye girmeden denedim üzerimde ve dışarıya çıktım. Kolumdan gelen koku bir süre sonra oldukça ilgimi çekmeye başlamıştı serin sonbahar rüzgarıyla birlikte. Sahildeki balık lokantalarının ve kafelerin müşterileri giderek azalıyordu ama kolumdan gelen koku daha fazla hoşuma gidiyordu. Böylece tanışmıştım UDV Divine Issime ile.

İlerleyen zamanlarda araştırmacı-parfümsever olarak bu parfümün Roberto Cavalli’nin 2012 çıkışlı kadın parfümüne çok benzediğini öğrendim. Şu andaki Roberto Cavalli’nin internet sitesine göre Signature ismini almış parfümü de böylece merak etmeye başlamıştım. 2018 yılının bu yağmurlu Aralık ayında kullanmaya başladım Signature’yi. Kendi internet sitesinde amberli çiçeksi koku ailesine dahil edilmiş Signature.

Parfümün açılışı ferah sayılamayacak portakal çiçeği ve bir parça yumuşak biberle gerçekleşiyor. Kaliteli ve hoş açılışından sonra parfümün ana teması ortaya çıkıyor: Tatlı, kremsi beyaz çiçekler. Biraz sümbülteber, hafiften ylang ylang ve belki de yumuşak yasemin olabilecek en lezzetli ve kremsi haliyle verilmiş. Tabii orta kısımdan itibaren leziz vanilya da partiye katılıyor. Son bölümde değişiklik yok. Kremsi beyaz çiçekler ve vanilya tenden ayrılana kadar görevine devam ediyor ama vanilya daha etkili kapanışta.

Signature, safkan bir kadın parfümü. Başlangıcından sonuna kadar dişi, cazibeli, çekici ve bu kelimeyi parfümler için kullanmayı abartılı bulsam da seksi diyebilirim. Yumuşacık pamuk gibi parfüm. Asi, karanlık, koyu, sert veya keskin değil. Sivri uçları yok denebilir. Vanilya kullanımıyla azıcık Noir Pour Femme’yi andırıyor gibime geldi.

Bir tarafıyla anaç, masum, duygusal, dengeli şekilde pudralı, leziz, tatlı, konforlu ve güvenli kokuyor. Diğer taraftan da şehvetli, baştan çıkarıcı, şuh, çekici, tensel, zevk düşkünü heteroseksüel kadın gibi de hissettiriyor. Onu deneyip de nefret edecek kişi sayısı azdır. Genele hitap eden fakat bunu günümüzün modern parfümlerindeki gibi ayağa düşürmeden belli kalitenin üzerinde yapabilen parfümlerden Signature.

Yapaylığın neredeyse olmadığı bu Eau de Parfum’un en büyük iki günahı olarak şunları sıralayabilirim. Birincisi tekdüze oluşu ve hemen hemen hiç değişmeden ilerlemesi ki bu durum bir süre sonra ondan sıkılmanızı sağlayabilir. İkinci günahıysa performansının zayıflığı. EDP olmasına rağmen hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı iyi olmadı bende ama bu iki günah, onu cadı ilan edip yakmamızı gerektirmiyor.

 

Şuna eminim ki fazlasıyla feminen beyaz çiçekleri parfümlerde sevemiyorum fakat bu tür kremsi ve vanilyamsı beyaz çiçekler, kaliteli verildiyse genelde itirazım olmaz. Muhtemelen beyaz çiçeklerin ev sevdiğim formu bu. Demem o ki Signature’yi sevdim. Onun lezzetli mis gibi kokusunu içime çekmekten zevk aldım her seferinde. Eğer bu tarz parfümleri seviyorsanız deneme listenize alabilirsiniz.

Onun kadınsı yönü kimi zaman yaşı otuz ve üzerindeki hanımefendilere yakışacak gibi hissettiriyor. Tam bir kış parfümü. Günlük kullanıma da gece kıyafetine de uyum sağlayacaktır. Kokusunun tasarımını ana akım markalar için popüler işlere imza atmış burun Louise Turner yapmış.

Son Not: Gratis veya Watson’s mağazasına giren erkeklere lütfen Mars gezegeninden dünyaya yanlışlıkla düşmüş uzaylı gibi bakmayın değerli hanımefendiler 🙂

Koku Güzelliği:10/7

11 Kasım 2018 Pazar

Veld’s – Prends Moi (2011)

“Prends-Moi, kilo kontrole yardımcı özel formülü ile estetiği mutlulukla birleştiren bir parfümdür. Güney Afrika’nın batısında yetişen Fynbos makilerinden ve Beguela nehrinden etkilenilerek yaratılan Prends-Moi, cildinizi okşarken meyvemsi ve çiçeksi kokularla bezenmiş bir cenneti size sunuyor.

Nöro-kozmetik bitkiler ve parfüm notaları terapisi içeren Prends-Moi, yıldızlı etken maddesi Betaphroline ile beraber eşsiz bir formüle sahiptir. Bu özel formül keratinositlerle birleşince, ciltteki b-endorfinlerin açığa çıkmasını destekler. Keyif mesajı bir nörondan diğerine, oradan da beynin koku bölümüne iletilir, anında rahatlama, stresten uzaklaşma ve keyif hali ortaya çıkar. Bu durum sayesinde atıştırma, ekstra yemek yeme vb beslenme ihtiyaçları ortadan kalkar. Aynı zamanda, Betaphroline maddesinin parfümdeki kafein ve karnitin ile birleşmesi sonucunda oluşan bileşik cilde masaj yapıldığında yağ yakıcı etki sağlar.”

Yukarıdaki satırlar benim ve birçok parfümsever için fazlasıyla teknik terimler barındırsa da özet olarak şunu söyleyebilirim ki, Fransa merkezli kozmetik markası Veld’s’in ilk ve tek parfümü Prends Moi, sizi zayıflatmayı vaat ediyor. İlk duyduğumda oldukça şaşırmıştım Prends Moi’nin bu özelliğini. Bildiğim kadarıyla kullanıcılarını zayıflatma iddiası bulunan dünyanın tek parfümü Prends Moi.

Tabii zayıflama deyince buradaki hedef kitle kadınlar. Zaten Prends Moi’de kadın parfümü olarak piyasaya sunulmuş. Şişman birisi olmamam vesilesiyle benim ilgimi çeken kısım Prends Moi’nin kokusu. Parfümün tanıtımında meyvelerden ve çiçeklerden bahsedilmiş ki hak verdim kullanım döneminde.

Prends Moi’nin açılışında canlı turunçgiller ve çiçekler algılıyorum. Açıklanan notalarında greyfurt ve bergamot var, muhtemelen turunçgil kokusunun sebebi bu iki meyve. Tabii burada çok ferah turunçgillerden bahsedemeyiz. İlerleyen dakikalarda çiçeklerin etkisi iyice artıyor. Beyaz çiçekler (yasemin ve ylang ylang), gül ve misk parfümün ana aksını oluşturuyor. Çiçeklerin kompozisyona ağırlığını koymasıyla kadınsı tarafı oldukça öne çıkıyor Prends Moi’nin. Son kısım da orta bölümün paralelinde ilerliyor. Misk sonlarda daha da görünür oluyor. Kapanışta metalik sayılabilecek paçuli alt notalarda tek başına tende kalıyor.

Prends Moi, tam bir kadın parfümü karakterine sahip. Feminen çiçekler ve gül parfümün üzerinde baştan sona kadar hakimiyet kuruyor. Bu anlamda dikkat çekici koktuğunu söyleyebilirim fakat kalite anlamında iyi yerde durmuyor.

Katılır mısın bilemem ama biraz Coco Mademoiselle’yi andırıyor Prends Moi. Zaman zaman yapaylık sınırındaki kokusu benim için bıktırıcı oldu. Evet, o fazlasıyla kadınsı ve benim erkek tenime uyum sağlayamadı ama doğru kadında ve doğru zamanda kullanıldığında cazibeli bile olacağını düşünüyorum.

Prends Moi, düz çizgide ilerleyen, hemen hemen hiç değişmeyen, sürpriz yapmayan, sıradan bir çiçeksi parfüm bence. Onlarca kadın parfümüne benzeyen kokusuyla çok farklı değil. Zaten Prends Moi’nin konsepti güzel kokmasından ziyade zayıflatma iddiasına sahip olması. E bu iddiayı denemek de siz parfüm meraklısı hanımefendilere düşüyor 🙂

Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyede. Genel kadın beğenisine rahatlıkla uyabilecek Prends Moi’yi her yaş gurubundan kadın kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/6

3 Kasım 2018 Cumartesi

Christian Dior – J’adore (1999)

Christian Dior’un 1990’lı yılların sonlarında piyasaya sürdüğü kadın parfümü J’adore, kimi Dior’lar kadar ikonik olamasa da ilgi gördü. Dior’un 2000’li yıllara hazırlık parfümü denebilecek J’adore, çiçeksi olarak sınıflandırılmış marka tarafından. Her ne kadar J’adore’yi ünlü burun Calice Becker tasarlamış olsa da Dior’un baş parfümörü François Demachy J’adore için şöyle söylemiş: “J’adore sıradışı bir parfümdür çünkü gerçek bir imza kokusu olmanın ötesine geçerken, kolayca baştan çıkarıcı olmayı başarır. J’adore şehvetlidir ama abartılı değildir bu yönü. J’adore, karşıtlıkları birleştiren, ikonik çiçek notalarını çekici, görülmemiş ve gizemli hale getiren bir kompozisyondur.”

J’adore’nin açılışı tatlı turunçgiller ve çiçeklerin birleşimiyle gerçekleşiyor. İlk saniyelerde biraz turunçgiller (ağırlık bergamotta) ve leziz meyvelerin (şekerli armut ve şeftali) etkisindeki J’adore, ilerleyen dakikalarda orta kısma geçiyor. Orta notalarda beyaz kadınsı çiçeklerin ağırlığı fazlaca hissediliyor. Sabunsu ve pudralı verilmiş yasemin ve ylang ylanga eşlik eden gül, parfümün kaderini belirliyor adeta. Son bölümde çiçeksilik devam ediyor. Kuru ve neredeyse paçulimsi verilmiş keskin, kuru yaseminle kapanış gayet çarpıcı ve kadınsı şekilde gerçekleşiyor.

J’adore, tam bir meyveli-çiçeksi kadın parfümü. Daha doğrusu meyveler başlangıçta etkiliyken orta bölümde tatlı gülle işbirliği yapıyor meyveler ama etkileri sınırlanıyor. Kapanışta meyvelerden eser yok ve yasemin-ylang ylang son noktayı kokuyor parfüme. Onun içindir ki J’adore’yi üç bölüme ayırmak mümkün. Başlangıçtaki meyveler, orta kısımdaki gül ve sonlardaki beyaz çiçekler.

Dior’un internet sitesinde Comoro adalarından gelen ylang ylang, Türk ve Bulgar gülü ile Grasse yasemini öne çıkarılan içerikler olarak dikkatimi çekti. Gayet kadınsı, sabunsu hatta pudralı diyebilirim geneli için. Şekerli meyvelerle tatlı çiçeklerin karışımından oluşan J’adore’da bence ana oyuncu gül ve beyaz çiçekler. Gayet kaliteli ve pürüzsüz verilmiş gül başroldeyken beyaz çiçekler (yasemin ve ylang ylang) ve meyveler ikinci planda kalıyor.

J’adore’yi ilk kokladığımdan son kullandığım güne kadar hep bazı parfümlere benzettim ama asla hangi parfüme benzediğini bulamadım. Bunun sebebini sonradan anladım. J’adore’de kullanılan koku formu çok klasik ve kadın parfümlerinde belki de binlerce defa tekrarlanan temaya sahip. Onun içindir ki J’adore’yi bir parfüme benzetemedim zira birçok kadın parfümünün onu taklit ettiğini farkettim. Bu anlamda çığır açan modern klasiklerden olduğunu söyleyebilirim.

Peki, J’adore’yi sevdim mi? Aşık olmadım çünkü benim için fazlasıyla kadınsı, sabunsu ve çiçeksiydi. Yine de kalitesini gayet iyi buldum, burun tırmalayan uyumsuzluğa ve sinir bozucu derecede yapaylığa rastlamadım. Bu kompleks ve güvenilir koku formunu muhtemelen çoğu kadın sevecektir.

J’adore’nin ilginç taraflarından birisiyse içeriğinde Türk gülü kullanılması. Gerçi Bulgar gülüyle beraber kullanılmış olsa da yine de hoş bir detay. J’adore’yi kimi kullanıcıların şampuanlara benzetmesi bazılarınınsa yaşlı kadın kokusu demesi bir yere kadar anlaşılabilir. Büyük resme baktığımda normalde bu tür bir parfüm hiç bana göre değildir ve üzerimde hissetmek istemem fakat J’adore bana gayet tahammül edilebilir geldi. Bu tür meyveli-çiçeksi parfümlerin iyi örneklerinden birisi J’adore. Buna şüphem yok. Yine de denemeden almanızı önermem.

Kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı ilk yarım saat iyi. Temiz, kadınsı ve anaç tarafını göze alırsak kırk yaş ve üzerindeki kadınlara önerebilirim J’adore’yi. Soğuk kış ayları ve yaz sıcakları dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6

18 Ekim 2018 Perşembe

Chanel – Gabrielle (2017)

Chanel’in 2017 yılı başlarında gerçekleştirdiği yeni çanta tasarımı Gabrielle için, Karl Lagerfeld’in fazlaca kadınsı olmadığını söylediği belirtiliyor. Ve 2017 yılının sonbahar mevsiminde Chanel’in Gabrielle isimli kadın parfümü de raflardaki yerini alıyor. Buradan anlıyoruz ki Chanel’in yeni çanta ve parfüm tasarım dilinin çatı ismini Gabrielle oluşturuyor. Chanel muhtemelen Gabrielle isimli çantaları ve parfümünü arka arkaya görücüye çıkararak bu anlamda kavram yaratmaya çalışıyor. Zaten küresel bir markadan da böylesine adımlar beklenir. Tabii bizi ilgilendiren kısım çantalar değil Gabrielle isimli kadın parfümü.

Gabrielle, kendi sitelerinde dört ana nota öne çıkarılarak tanıtılmış. Yasemin, ylang ylang, portakal çiçeği ve sümbülteber notalarını merkeze alan Gabrielle ismi, markanın kurucusu Coco Chanel’in ilk adı aynı zamanda. Tam ismi Gabrielle Bonheur Chanel olan Matmazel Coco için parfümlerin ne kadar önemli olduğu biliniyor. Gabrielle parfümünü tasarlayan Olivier Polge’nin, çocukluğunu babası Jacques Polge’nin yanında Chanel laboratuarlarında geçirdiği söylenir. Gabrielle parfümünü tasarlamak bir anlamda Olivier Polge için çocukluk anılarına ve babasıyla olan eski günlere geri dönmekti. Sözü fazla uzatmadan geçeyim Gabrielle’nin bende hissettirdiklerine.

Gabrielle’nin açılışı ferah sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Mandalina ve greyfurda benzeyen üst notaları gayet güzel ve sıradışı değil. Orta kısma doğru çiçekler, turunçgillerin yanındaki yerini alıyor. Sabunsu sayılabilecek çiçeklerden ayırt edebildiklerim yasemin ve portakal çiçeği. Orta kısımda kadınsılığın ve bir parça yapaylığın hissedildiğini ne yazık ki söyleyebilirim. Son bölümde sandal ağacı ve miske eşlik eden nötr odunsular fena değil ama koku oldukça zayıflıyor alt notalarda.

Gabrielle, tam bir meyveli-çiçeksi arkadaş. Ferah, tatlı turunçgil meyveleriyle beyaz çiçeklerin klasik bir karışımı. Hatta o kadar klasik ki yüzlerce kadın parfümündeki koku formu adeta tekrar edilmiş. Zaten Gabrielle’nin yurtdışı merkezli parfüm platformlarında epey eleştirilmesinin sebebi bu diye tahmin ediyorum. Çünkü Gabrielle, gerçekten de sıradan bir kadın parfümü özensizliğinde ve Chanel’e yakışmayacak kadar alelade. Ayrıca birçok Chanel parfümündeki en azından steril kalite hissiyatı Gabrielle’de az bulunuyor. Bu anlamda yüksek kaliteli ya da benzersiz bir kadın parfümü yok karşımızda. Tamamen piyasa işi çiçeksilikle işin kolayına kaçılmış sanki. Gabrielle’nin neden bu kadar eleştirildiğini anlamak zor değil.

Sonuç olarak Gabrielle, üzerinde sayfalarca yazı kaleme alınacak parfüme benzemiyor. Tatlı, gayet basit, kullanması kolay, çoğu vasat kadın parfümüne benzeyen çiçeksi bir kız sadece. Derinlik ve farklılık beklemeyenlerdenseniz ve dolabımda muhakkak ferah çiçeksi Chanel olsun diyenlerdenseniz o zaman Gabrielle’yi deneyebilirsiniz.

Gabrielle’yi yukarıda da yazdığım gibi ünlü parfümör Olivier Polge tasarlamış. EDP formundaki Gabrielle’nin performansı düşük. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. İlkbahar-yaz kullanımına yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/6

6 Mayıs 2018 Pazar

Aramis – JHL (1982)

Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyaya armağan ettiği en önemli kozmetik ve parfümeri firmasının Estee Lauder olduğunu düşünüyorum. 2018 yılı itibariyle dev bir holdinge dönüşen Estee Lauder markasının temellerini atan karı-koca Lauder’ler şüphesiz büyük bir iş başardılar. Sıfırdan kurdukları Estee Lauder, bugün birçok markanın çatı şirketi olarak faaliyet gösteriyor.

Bayan Estee’ye böylesine büyük bir şirket yaratmada kuşkusuz en çok yardımcı olan kişi eşi Joseph Harold Lauder’di. Estee’nin hayatının aşkı bay Joseph, New York’un renkli kişiliklerinden birisiydi. Opera ve güzel sanatlara olan ilgisi ayrıca hayırsever tarafı onu New York cemiyet hayatında farklı bir yere taşıyordu. Avrupa başkentlerine yaptığı geziler de ilgi çekiyordu Joseph Harold Lauder’in.

Uzun yıllar Estee Lauder markasının imalat ve mali konulardaki operasyonlarının başında olan Joseph Harold Lauder, 1983 yılında, 81 yaşında dünyaya gözlerini yummuştu. İlginç bir şekilde ölümünden bir yıl önce, Estee hanım, kocası için bir erkek parfümü piyasaya sürdü. Aramis markasının da sahibi olan Estee Lauder, 1982 yılında JHL’yi gün yüzüne çıkardı. JHL ismi tahmin edileceği üzere Joseph Harold Lauder’in adının baş harflerini simgeliyordu. Özellikle sıkı parfümseverler tarafından bilinen JHL, Aramis’in efsanevi klasikleri arasında yerini çoktan aldı. Ve şimdi bu klasik Parfüm Merakı okuyucularıyla buluşuyor.

JHL’nin açılışı eski ve hafiften tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Biraz portakal, azıcık limon, bir parça bergamot ve meyvelerle başlayan senfoni, orta bölümde baharatlarla devam ediyor. Orta kısımda meyvelerin ve turunçgillerin etkisi sınırlanırken, ustalıkla baharat fazına geçiliyor. Buradaki geçiş size başka bir dünyanın kapısını açıyor adeta. Müthiş bir tarçın, gerilerden gelen harika karanfil ve azıcık erkeksi gül. Orta notalardan itibaren anlıyorum ki 1970’li yıllardan gelen bir hayalin içindeyim. Son kısımda baharatlı ana gövde dururken, keskinliği paçuli ve sandal ağacı törpülüyor.

JHL, çok iyi bir erkeksi parfüm. Baştan sona kadar etkili olan baharatlar nefis verilmiş. Benim gibi karanfil seven birisini rahatlıkla tavlıyor JHL. Baharatlar parfümün ana aksını oluştururken, hafiften tatlı ve erkeksi verilmiş çiçekler size garip sürprizler yapıyor. Parfümün açıklanan notaları arasında genellikle kadın kokularında gördüğümüz yasemin, aldehitler, gül ve ylang ylangın olması kuşkusuz şaşırtıcı. Bunca çiçeğe rağmen o erkeksi çizgisinden sapmıyor fakat abartılı şekilde maço da davranmıyor.

Günümüzün modern koku trendlerine uymayan, kimilerinin modası geçmiş bulduğu tarzıyla JHL, kalbimi kazanmayı başarıyor. Otuz altı yaşındaki bu delikanlı neredeyse benimle yaşıt ve onunla yakın zamanlarda doğmuş olmak mutluluk verici. Son zamanlarda denediğim en iyi eserlerden birisi JHL.

Fotoğraf geurengoeroe sitesinden alınmıştır.

Aramis’in efsanevi erkek parfümlerinin şöhretini bilmeyen azdır sanırım. Aramis’in en çok övülen parfümlerini (Aramis Classic, Havana, Tuscany) kullanmış ve hiç birisine aşık olmamıştım. JHL, o ünlü klasiklerden daha geri planda kalmasına rağmen en sevdiğim Aramis klasiği olarak koku hafızamdaki yerini alıyor.

Böyle bir parfüm tabii ki belli bir yaş, deneyim, hayat adamlığı ve koku tecrübesi istiyor. Parfümseverliği bir adım öteye taşıyan erkeklerin JHL’yi denemelerini öneririm. 35 hatta 40 yaş üzeri erkeklere uyacağını düşündüğüm JHL, resmi kıyafetlerle kullanılmasına da hayır demeyecektir.

EDT formundaki JHL’nin kalıcılığı ve fark edilirliği ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Kokusunun tasarımını müthiş parfümör Bernard Chant yapmış. Bay Chant’ın dünya parfümeri sanatına armağan ettiği Aramis Classic, 900, Devin, Aromatics Elixir, Aliage, Estee, Cinnabar, Azuree, Cabochard gibi harika klasiklere imza attığını düşünürsek, JHL’nin nasıl bir ustanın elinden çıktığını daha iyi anlayabiliriz.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

23 Kasım 2017 Perşembe

Bulgari – Goldea (2015)

“Goldea, parfüm ve mücevherat ustası Bulgari’nin hayallerinden süzülen, dünya tarihi ve onun hazineleriyle beslenmiş istisnai kokuların dünyasına seyahat davetiyesidir. Goldea, evrensel bir metafor olmasına rağmen yakın Altın Çağı her açıdan tekrar gözden geçirmiştir ve bize şu hikayeyi anlatır:

Bulgari, simyacı-kuyumcunun çalıştığı sarı altını 130 yılı aşkın süredir her formda kullanarak yüceltmiş, klasik miras ve modernliği birleştirerek tutkulu bir sonuç doğurmuştur. Bulgari, sembolik kadınları sever. Parfümlerinde ve mücevherlerinde kadınlara değerli hikayeler anlatmak için onların en derin varoluşunu araştırmaktan asla vazgeçmemiştir.

Tanrıçaların ve  divaların her zaman altına ve yılana karşı tutkulu ilişkilerinin yanı sıra, bir diğer tılsım ise Bulgari’nin şiirsel madenleri, taşları ve kokularıdır. Bu ilahi Den -Latince Tanrıça demek-  gücünü sonsuz güzelliğinden ve sembolik çekiciliğinden alır. Bulgari stilinin manifestosu Goldea, çığır açan çiçeksi-oryantal kokuların güneşin ısıttığı cildin kadifemsi kucaklaması, ışığı yakalaması ve yansıtması hisleriyle meydana gelir. Kokusu, aynı kıymetli taşlar gibi titizlikle işlenmiştir. Goldea, aynı zamanda 2000 yıldan fazla süredir sinema, edebiyat ve tarihteki duygusallığın, altının ve ışığın yegane sembolüne, Kleopatra’ya hürmettir.”

Bulgari’nin 2015 çıkışlı kadın parfümü Goldea’nın bu tanıtım cümleleri bize parfümün altından esinlendiğini düşündürtüyor. Zaten sarı şişesi ve kutusuyla altını çağrıştırıyor Goldea. Tabii ismindeki altın göndermesini göz ardı etmek mümkün değil. Bakalım epeydir dolabımda duran Goldea, bende nasıl izlenim bırakacak.

Goldea’nın açılışı ferah sayılamayacak tatlı turunçgillerle ve meyvemsilikle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarındaki portakal çiçeği, bergamot ve ahududuyu algılamak mümkün. Gerçi bergamotun daha geri planda olduğunu düşünüyorum. Çiçeksi-meyveli sayılabilecek açılışı sıradan. Orta bölümde çiçeklerin etkisi artıyor. Orta notalarında ylang ylang ve yasemin var Goldea’nın. Yaseminin özgün, kendinden emin beyaz çiçeksi kokusu ve ylang ylangın kremsi tropikal yönü başarılı şekilde birleştirilmiş. Orta bölümde paçuli güzel bir sürprizle çiçeklere katılıyor. Buradaki çiçekleri kendime akın bulmasam da çikolatamsı paçuliyi sevdim. Alt notalarda tatlı paçuliye vanilya da eşlik ediyor. Tozlu sayılabilecek miskin de partiye katıldığını düşünüyorum. Kapanışta kremsi yumuşak paçuli ve vanilya gösterişsiz ama sıcak bir nokta koyuyor.  Son bölümü sevdim.

Goldea, meyveli-çiçeksi paçuli parfümüne benziyor tenimde. Aslına bakılırsa orta bölümden itibaren yaseminin önderliğindeki çiçekler bariz şekilde onun tarzını yansıtıyor. Meyveler (ahududu) üçüncü plana geçiyor ve bu durumu kabul ediyor. Tatlı ve modern paçuli bence parfümün önemli oyuncularından birisi. Zaman zaman çikolatamsı hissiyat veren paçuli, parfümün en sevdiğim teması oluyor.

Goldea’nın buruk ve itici açılışını takip eden cazibeli orta bölümü kadınsı mesajlar veriyor. Paçulinin devreye girdiği bölümdeyse neredeyse uniseks kullanıma göz kırpıyor. Oldukça soğuk günlerde ve dışarıda dolanırken kullandığım Goldea, tabii ki feminen yanını öne çıkarıyor. Onun yeni nesil şekerli gül kokan ve iç bayan kadın parfümlerinden kendisini ayırmasını sevdim. Evet, sıradışı değil belki ama yine de günlük kullanım için uygun.

Belki yanılıyorum ama az da olsa Thierry Mugler’in Angel’ına (kadın versiyonu) benzettim Goldea’yı. Tabii Angel kadar karanlık ve koyu değil Goldea. Ayrıca Goldea oldukça çiçeksi Angel’a göre. Başlangıcında da hafiften Black Orchid esinlenmesi var gibi. Kimi yorumcular Goldea’yı gourmand olarak sınıflandırmış ki haksız sayılmazlar. Oldukça tatlı kokusu kimi zaman vanilyamsı kimi zaman çikolatamsı kimi zaman da tonka fasulyesini andırıyor. Bu anlamda ona gourmand demek yanlış olmaz.

Anladığım kadarıyla Bulgari, piyasadaki yeni nesil bol tatlı meyveli-çiçeksi-şekerli rakiplerine Goldea ile cevap vermek istiyor. Lancome – La Vie Est Belle, Prada – Candy, Tom Ford – Black Orchid, Chanel – Coco Mademoiselle gibi güçlü rakiplere sahip Goldea’nın işi zor görünüyor. Kokusuna aşık olmadım ama birçok yeni ve burun tırmalayan yapaylıktaki kadın parfümünden bir parça daha başarılı buldum. Yine de almadan önce muhakkak deneyin.

EDP formundaki yapısı ne yazık ki performans anlamında harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı yeterli fakat ilk patlama dışında fark edilirliği yüksek değil. Sonbahar-kış mevsimine yakışacağını düşünüyorum.

Kokusunun tasarımını ünlü isim Alberto Morillas yapmış. Bay Morillas eseri Goldea için şunları söylemiş: ” Goldea’nın lüks modernliği, İtalyan ve Fransız parfümlerinin değerleri ve şifreleriyle oynar. Bulgari için yarattığım parfümler değerli taşların birlikteliğiyle bezenen önemli mücevherler gibidir. Goldea’da, bir kuyumcunun altını yonttuğu gibi çalıştım. Bu parfüm, Bulgari mücevherlerinin gösterişli hacmini hatırlatır. Goldea’da kullandığım özel miskler ne demodedir ne de baroktur. Eğer Goldea bir nesne olsaydı, Brancusi tarafından yapılmış altın bir heykel olurdu. Goldea aynı zamanda altının sembolize ettiği sonsuzluk ve zenginliği somutlaştırır ve bu hipnotik büyü, Antik Mısır’dan İspanya’ya insan ve tanrılar arasındaki tarihte seyahat eder.”

Koku Güzelliği:10/6

24 Haziran 2017 Cumartesi

Parfums MDCI – Le Rivage des Syrtes (2009)

1900’lü yılların başlarında doğan ve Fransa’nın yirminci yüzyıldaki en büyük yazarı olarak kabul edilen Julien Gracq’ı, böylesine şöhretli hale getiren romanlarından birisiydi “Sirte Kıyısı”. 97 yaşında öldüğünde, ünlü Liberation gazetesi onun ardından, “medyatik her türlü girişimi hayat boyu reddetmiş bu olağanüstü alçakgönüllü ve ilke sahibi insanın Goncourt ödülünü nasıl anında ret ettiğini” hatırlatmış. Sirte Kıyısı romanına verilen Goncourt ödülünü kabul etmemesi, Avrupa edebiyat dünyasında hala hatırlanıyor anlaşılan.

Kaderin bir cilvesi olarak 2009 yılında Fransa merkezli bağımsız parfümevi MDCI, Julien Gracq’ın Sirte Kıyısı (Le Rivage des Syrtes) romanından esinlenen parfümünü piyasaya sürdü. Hayatı boyunca bu tür şeylere iyi gözle yaklaşmayan Julien Gracq’ın en bilinen romanının bir parfüme isim babalığı yapmasını acaba nasıl karşılardı bilemiyorum.

Bizi ilgilendiren kısım MDCI’ın Le Rivage des Syrtes’i. Parfümün resmi tanıtımında geçen “kayıp adalar, egzotik yolculuklar, sahil boyunca değerli bitkiler ve egzotik koku malzemeleri toplamak için evden çok uzakta seyahat eden yalnız bir denizcinin masalından” bahsedilmesi şüphesiz ki merak uyandırıyor. Gerçi Le Rivage des Syrtes, MDCI’nin biraz geri planda kalmış eserlerinden birisi. Bakalım kullanım döneminde bana neler hissettirmiş.

Parfümün açılışı tatlı ve leziz meyvelerle gerçekleşiyor. Modern ve biraz fazla tatlı-mayhoş meyveler hissedilir oranda feminen. Orta kısımda meyvelerin hakimiyeti devam ediyor fakat aktörler değişiyor. Şekerli portakal-mandalinaya metalik ananas eşlik ediyor. Biraz da şekerli çiçekler var orta bölümde. Açıklanan orta notalarında ylang ylang ve sümbülteber var. Bu iki çiçek olabilir orta kısımda meyvelere eşlik eden. Orta kısım hala kadınsı. Kapanışta mumsu ve karamelize edilmiş vanilya sazı ele alıyor. Meyvelerin yerini misk geçiyor. Çok etkileyici değil kapanışı. Standart bir vanilyayla sonlanıyor.

Le Rivage des Syrtes, açık ara meyveli-çiçeksi-vanilyalı bir eser. Çokça şekerli meyve (portakal, mandalina, ananas ve belki de erik) ile çiçeklerin (ylang ylang, sümbülteber ve yasemin) ortalama bir karışımı gibi duruyor uzaktan. Sonlarda eklenen yanık vanilya ise sıradan. Kokunun bana göre analizi bu kadar. Çok karmaşık ve derin bir parfüm değil. Birçok ortalama piyasaya kadın parfümüne benzeyen yapısıyla geri planda kalmasının sebebini açıklıyor.

Le Rivage des Syrtes, günümüzün yeni nesil bol şekerli kadın parfümlerini andıran canlı-dinamik genç kız kokusuna yatırım yapmış gibi görünüyor. Genel konsepti çoğu kişinin sevebileceği tarza yakın. Fakat parfümün problemi özgün ve yüksek kaliteli olamaması. Notaların kalitesi tek tek ele alındığında yüksek değil. Kimi zaman geri plandan gelen yapaylık kimi zaman şekerli yapının fazlalığı sıkıntı yaratabiliyor. Belki de benim erkek tenime uyum sağlayamadı. Doğru bir kadın teninde iyi iş çıkarabilir.

Patricia de Nicolai gibi önemli bir ismin tasarladığı Le Rivage des Syrtes, EDP formunda. Kalıcılığı tende normal. Fark edilirliği normalin altında. Kimi yorumcuların yaz mevsimine yakıştırdığı Le Rivage des Syrtes, bence sıcaklarda rahat olmayacaktır. Serin ilkbahar-sonbahara daha uygun olacaktır.

Koku Güzelliği:10/6

27 Ocak 2016 Çarşamba

Guerlain – Samsara (1989)

Sanskrit dilinde hayatın döngüsü anlamına geldiği söyleniyor Samsara kelimesinin. Genellikle doğu dinleri olarak nitelediğimiz Hinduizm ve Budizm inanışında yeniden doğum anlamına da geliyormuş Samsara. Yani kelimenin kökü düşünüldüğünde, soyut ve inanç anlamında bir yere denk geliyor Samsara. Konunun uzmanı olmasam da okuduğum kadarıyla hayatın sonsuz döngüsünü simgelediği söylenebilir Samsara’nın.

Jean Paul Guerlain, 1989 yılında hangi düşünceye istinaden yeni parfümünün ismini Samsara koydu bilemiyorum. Bir kaç kaynakta rastladığım kadarıyla Jean Paul Guerlain, 1980’lerin ortalarında Decia de Pauw isimli bir kadınla tanışır. Bu kadın, atçılık sporuna tutkuyla bağlıdır. Eğer yanlış kişi değilse, bu kadın 1942 doğumlu profesyonel bir at binicisidir. Birçok turnuvaya katılan bu başarılı kadına Jean Paul Guerlain aşık olmuş. Ve ona aşkını sunmak için en güzel hediyelerden birisini vermek istemiş: Onun için parfüm yaratmak. Decia de Pauw’un en sevdiği iki kokunun sandal ağacı ve yasemin olduğunu öğrenmiş ve Samsara’yı bu iki nota üzerine inşa etmiş. Yani Guerlain’ın ünlü klasiği Samsara, markanın en başarılı baş parfömörünün aşkına karşılık dünyaya getirilmiş.

Arkasındaki duygusal hikayeden midir yoksa kokusunun güzelliğinden midir bilinmez ama Samsara, parfümler tarihinin önemli eserlerinden birisi. 1980’li yılların sonlarında piyasaya sürülmesine rağmen, deneme sürecinde onun hiç de modası geçmiş kokmadığını fark ettim. Bu da onun neden zamansız klasik olduğunu bize açıklıyor.

Samsara’nın başlangıcını tanımlamakta zorlanıyorum. Sanırım meyvelerden bahsedebilirim. Ferah olmayan tatlı, olgun meyveler. Aklıma ilk gelen kayısı ve şeftali oluyor. Açıklanan notalarında şeftali var. Muhtemelen şeftaliden geliyor olgun meyvemsilik. Başlangıcı fena değil. Orta kısımda artık karakterini göstermeye başlıyor. İlk hissedilen çiçeklerin hakimiyeti ele almaları oluyor. Pudralı beyaz çiçeklerden bahsedebilirim. Yasemin, iris, ylang ylang ve gül, orta bölümü domine ediyorlar. Buradaki çiçekler kremsi ve tatlı. Olgun ve ağırbaşlı hava orta kısımda da devam ediyor. Ha unutmadan sandal ağacı da kendisini göstermeye başlıyor orta bölümde. Geleyim kapanışa. Uzak ara en sevdiğim yeri alt notalar. Harika vanilya sahneye çıkıyor. Kimilerinin hindistan cevizine kimilerinin muza benzettikleri bölüm muhtemelen son kısım. Gerçekten de tropikal bir egzotiklik var sonlarda. Leziz ve kremsi vanilyayla uyumlu harika çiçekleri koklamaya doyamıyorsunuz.

samsara old yen

Hindistan cevizi mi? Muz mu? Yok, yok doğru parfümden bahsediyoruz. Oysa Jean Paul Guerlain, Samsara’yı yasemin ve sandal ağacı üzerine kurguladığını kendisi söylemiş. Evet, doğru, Samsara, kremsi çiçeklerin, pudralı sandal ağacının ve enfes vanilyanın gösterişli ve sıcak karışımı. Bu yazının anahtar kelimesi “gösterişli” olabilir mi? Neden olmasın. Kimilerinin onun kokusunu cazibeli hatta erotik bulması ise yadırganmamalı. İyi de sandal ağacını merkeze alan parfüm, ne kadar cazibeli olabilir ki?

Olur olur. Bence Samsara, cazibeden ziyade lezzet, sıcaklık, tarih ve eski günleri yansıtıyor. Baştan sona abartılmamış kadınsılık, ustaca araya yerleştirilmiş ve yine abartılmamış pudra onun hakkında size küçük fikir verebilir. Zengin, detaylı, görgülü, şık ve asil bir parfüm Samsara. Kırmızılara bürünmüş bir kadın adeta.

Bu zamana kadar kullandığım parfümlerde sandal ağacı notasını çok sevemediğimi fark ettim. Nefret etmiyorum sandal ağacı kokusundan ama pek aramız yok gibi. Buradaki sandal ağacı çok baskın değil. Böyle olması, parfüme daha olumlu yaklaşmamı sağladı. Tatlılığın biraz fazla verildiği ve pudralı yapılarla çok uyuşamadığım için Samsara’ya aşkla bağlanamayacağım. Eğer sandal ağacı notasını seviyorsanız ve kremsi, vanilyalı kombinasyon arıyorsanız, doğru adres Samsara.

Bazı kullanıcıları tarafından “Guerlain’ın görkemli tarihinin son büyük klasiği” olarak değerlendirilen Samsara’yı, yukarıda da bahsettiğim gibi ailenin önemli üyesi Jean Paul Guerlain tasarlamış. Benim kullandığım EDT olanıydı. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği normalin biraz altında. Karlı ve çok soğuk günlerde kullandığım Samsara, tam da bu günlerin parfümü. Üst yaş guruplarına uyacağını düşünüyorum. En az otuz beş hatta kırk yaş üzeri kadınlara öneririm.

samsara angle yen

Luca Turin’in kitabında Samsara sandal ağacı-yasemin olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puanı kapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5