30 Temmuz 2015 Perşembe
Kenzo Pour Homme (1991)
Kenzo Pour Homme (1991)
"Sahte bergamot kokusu için linalyl acetate, sahte limon kokusu için dihydrogeraniol, çamaşır deterjanı kokusu için dihydromercenol ve ucuz misk kokusu için galaxolide kullanılır genellikle parfümcülükte. Pazarlamacılar sever çok satan klişe parfümleri. Sentetiklerle yapılmış parfümleri, şirketlerin muhasebe birimleri de sever çünkü ucuza mal edilirler. Koku tasarımcıları da sever çünkü yapması kolaydır. Kenzo Pour Homme'daki sahte deniz esintisi hissini veren bol miktarda methylbenzodioxepinone'dur. O, uzun süre Fransa'nın en çok satan parfümleri listesinin üst sıralarındaydı."
Chandler Burr'un yukarıdaki anekdotu, parfüm sektörünün fazlaca teknik konusu olarak görülebilir. Evet bir parfümör kadar kimyasal geri planını bilemeyiz koku tasarım kısmının. Fakat Kenzo moda evi, 1991 yılında öyle bir parfüm piyasaya sürdü ki, her şeyi kökünden sarstı adeta.
Kenzo'nun kendi sitesinde "devrim, ikonik ve klasik" kelimelerini görünce küçük çaplı heyecan yaşamadım değil. Kastedilenin Fransız Devrimi ya da Bolşevik Devrimi olmadığı çok açık. Kenzo, bu ilk erkek parfümü için "Parfümler dünyasında küçük bir devrim. Deniz notasını Kenzo Pour Homme'da kullanmaya cüret ederek, mavi bambu şeklindeki ikonik şişesiyle, bir klasik haline geldi." demiş. Hatta deniz notasının bir parfümde ilk defa bu kadar başarıyla kullanıldığı belirtiliyor. Ve onun okyanus mavisi bir yolculuk olduğundan bahsediliyor.
Parfüm sektörünün muhtemelen en bilinen ve en sıra dışı sucul ferah parfümlerinden birisi olarak düşünülebilir Kenzo Pour Homme. Parfümlere çok az ilginiz bile olsa onu iyi kötü tanıyorsunuzdur. Yirmi dört yıl önce piyasa sürülen Kenzo Pour Homme'un sanki birkaç yıl önce çıkarılmış gibi günümüze yakın kokması, şüphesiz onun zamanın ötesindeki ufkunu kanıtlıyor bize. İşte karşımızda sucul ve deniz gibi kokan parfümlerin ilk ve en esaslı örneklerinden birisi var. Bir çok marka onu örnek aldı yeni parfümlerinde ama öylesine kendisine özgü bir kokusu var ki Kenzo Pour Homme'un, taklitleri her zaman başarısızlığa uğramaya mahkum oldu. Çünkü biliriz ki aslı varken hiç kimse sahtesini kullanmak istemez.
Kendi sitelerinde Kenzo Pour Homme için deniz, okyanus ve su temasına vurguyu da dikkate alarak başlıyorum onu kullanmaya. İlk sıktığımda yosunlu deniz tuzu patlamasıyla karşılaşıyorum. Ferah üst notalarda alıştığımız üzere turunçgillere rastlamadım. Şaşırtıcı ve benzersiz başlangıcı temiz ve geçmiş yıllardan tanıdık. Üst notalarını sevdim. Orta kısımdan itibaren tuzlu-yosunsu kısım biraz geri plana geçerken, yapaylık sınırındaki sucul tema öne çıkıyor. Ona ferah baharatlar da eşlik ediyor. Ayrıca garip erkeksi çiçeklerden de bahsedilebilir. Orta kısmını başlangıcı kadar zengin ve etkileyici bulmasam da kötü değil. Son kısımda misk öne çıkmaya çalışıyor. Ferah yumuşak odunsu notalar da artık daha görünür hale geliyor. Orta bölümdeki sucul yapı hala devam ediyor alt notalarda. Son kısmı fena değil.
Kenzo Pour Homme, görüp görebileceğiniz, koklayıp koklayabileceğiniz en tuhaf, en anlatması zor parfümlerden birisi bence. Bu duyguyu Kouros'u anlatırken de yaşamıştım. Öncelikle kelimeler yetersiz kalıyor onu tanımlamak için. Ne tam turunçgilli ne çiçeksi ne baharatlı ne de odunsu. O bambaşka bir galaksiden gelmiş ve dünyamıza düşmüş gök taşı gibi.
Benim anladığım bu parfüm, tuzlu deniz yosunları, misk ve odunsu notaların birleşiminden oluşuyor. Sizin bu tanıma katkınız muhakkak olacaktır. Chandler Burr'un gayet yerinde deyimiyle "sahte deniz esintisi" hissini bu kadar baskın ve gerçekçi verebilen parfüm, bugün bile azdır. Sahil kenarlarında denizden esen hafif bir meltemin burnunuza taşıdığı tuzlu deniz suyu kokusunu çağrıştırıyor bana genellikle.
Kabul etmek gerekir ki çok doğal kokmuyor. Nasıl koksun ki? Yapay deniz kokusunu bir şekilde Kenzo Pour Homme'a enjekte etmeliydi Christian Mathieu. Ve bunu da 1990'lı yılların başlarındaki koku teknolojisiyle yapmak zorundaydı. Doğadan doğal yollarla elde edemeyeceği bu deniz esintisi kokusunu, olabilecek en iyi ve çarpıcı şekilde vermişti parfümün tasarımcısı Christian Mathieu. Bundan daha iyisi muhtemelen yapılamazdı.
Kimi yorumcular onun zaman zaman plastiğimsi koktuğundan şikayetçiler. Kesinlikle haklılar! Bu hissiyata bende şahit oldum. Fakat berbat verilmiş deri anlamında düşünülmesin bu plastiğimsi tema. Gayet aromatik hale getirilerek beğenimize sunulmuş. Orta kısımda sabunsu deniz etkisinin, yeni nesil bir çok ferah sucul parfümde tekrar edildiğini gözlemleyebilirsiniz. Bilin bakalım hangi parfümü örnek aldılar!
Evet farkındayım, Kenzo Pour Homme, yaşı otuz ve üzerinde olan parfüm severler için hala enfes hatıraları, lise yıllarını, aileyle gidilen yaz tatillerini, yazlık bölgelerdeki diskolarda neredeyse her on erkekten sekizinin Kenzo Pour Homme koktuğunu, arkadaşlarla çakır keyif, tekila içme yarışmalarının yapıldığı sıcak, rutubetli sahil kasabalarını hatırlatıyor. Hiç merak etmeyin çünkü Kenzo Pour Homme bende de aynı hisleri uyandırıyor. Onu fazlaca popüler bulabilirsiniz. Hatta ayağa düştüğünü, avamlaştığını, modasının geçtiğini de iddia edebilirsiniz. Şüphesiz bu sözlere karşı çıkmayacağım. Fakat onun parfüm tarihinin şimdiden klasikleri arasına girdiğini de unutmamak lazım. Aynı Cool Water, Kouros, L'Eau d'Issey Pour Homme, Fahrenheit, Acqua di Gio gibi.
İyi de duygusallığı bırakıp, gerçeklere odaklanabilir miyiz? Mesela Kenzo Pour Homme'un başarılı kokup kokmadığını sorgulamak gerekir mi? Kabul etmek gerekir ki 1990'lı yılların başlarında bu tür kokuların neredeyse hiç olmadığını düşündüğümüzde şüphesiz müthiş bir eserdi. Geçtiği yerde iz bırakan bu delikanlının, son yıllarda biraz pabucunun dama atıldığı söylenebilir. Artık her yıl o kadar çok parfüm piyasaya çıkıyor ki Kenzo Pour Homme gibi klasiklere yeterince değer verilmediği söylenebilir. Sanırım bir şişesini alıp kullanmam fakat saygı duyulması gereken bir arkadaş olduğunu düşünüyorum onun. Günümüz dünyasında başarılı olmanın kıstasının yüksek sayılarla ve zenginlikle ölçüldüğü bu ucube modern hayatta, eskisi kadar hayranı olmasa da geçmişteki satış rakamlarını yakalayamasa da evet o gayet başarılı bir parfüm benim gözümde.
Kariyerinde az sayıda parfüme imza atmış Christian Mathieu'nun başyapıtı denebilir Kenzo Pour Homme. EDT konsatrasyonuna sahip. Kalıcılığı kıyafette gayet iyi. Tende normalin üzerinde. Fark edilirliği başlangıçta fazla. Zamanla normale dönüyor. Kimi günler fazlaca uyguladığımda, kapalı yerlerde boğucu olduğunu fark ettim. Onun için dozajlamayı iyi yapmanızı öneririm.
Luca Turin'in kitabında Kenzo Pour Homme ferah otsu olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/6.5
26 Temmuz 2015 Pazar
Chanel – Cristalle (1974)
Chanel – Cristalle (1974)
Güney Hindistan'ın Kerala ve Tamil Nadu bölgelerinin sınırlarındaki mavi tepelerde şafak sökmüştür artık. Yasemin çiçeğinin hasadı başlar bu saatlerde. O kadar narin bir bitkidir ki yasemin, sadece elle toplanabilir. Öte taraftan İtalya'da Etna dağının hemen kenarında, Sicilyalı köylüler, merdivenin kenarına oturmuş, topladıkları lezzetli ve değerli limonları seçerler. Böylece 1974 yılında Chanel'in yeni kadın parfümünün ilkeleri, kokunun kaderine yön vermiştir: Limon ve yasemin.
Cristalle'in saflığını, ışıltısını ve şeffaflığını tahmin edebilirsiniz sanırım. Turunçgil ağacındaki meyve ve yasemin şurubundaki yapraklar, yeryüzünün ve gökyüzünün soluğuyla kombine edilmiştir. İşte size Cristalle'in kısa öyküsü.
Kimilerine göre Matmazel Chanel'in bazı kıyafetlerinde kullandığı mücevherlerden esinlendiği belirtiliyor Cristalle parfümünün. Her kadın gibi Coco Chanel'in de pahalı mücevherlere, özellikle kristale büyük ilgisi vardı. Cristalle parfümünün, Coco Chanel'in bu tutkusuna binaen tasarlandığı anlatılır. Gerçi resmi tanıtımında bu yönde bilgi yok ama parfümün ismindeki kristal vurgusu, bu hikayeyi doğrulayabilir.
Chanel moda evinin dünya parfüm tarihine armağan ettiği klasiklerden birisinin de Cristalle olduğu rahatlıkla söylenebilir. 1970'li yılların ortasında Diorella'ya güçlü bir cevap olarak da düşünülebilir Cristalle. Edmond Roudnitska'nın müthiş şipresi Diorella'ya, Chanel, 1974 yılında Henri Robert'la karşılık vermişti fakat ilk fikrin Edmond Roudnitska'dan çıktığı görülüyor bu rekabette. Yoksa değil mi? Peki 1971 çıkışlı No.19'u nereye koyacağız.
Kadın parfümleri tarihinin üç müthiş klasiği No.19, Diorella ve Cristalle'in, koku formu anlamında birbirlerine yakın oldukları söylenebilir. Kuru, tozlu aldehidik turunçgil şipreleri olarak tanımlanabilecek üç eser, 1970'li yılların, Fransa ve Avrupa merkezli parfümlerinin genel karakterlerini takip ettikleri anlaşılabilir. Gerçi yazımda fazlaca kıyasa girmeyeceğim. Ama Cristalle'in arka planındaki tarihsel boyutu böylece kısaca hatırlatmak istedim.
Cristalle'i üzerime sıktığımda karşıma tozlu turunçgiller ve aromatik Akdeniz otları çıktı. Başlangıçtaki lezzetli ve eski portakal var ama limon muhtemelen baş rolde. Üst notalarda buruk ve rafine limona aromatik otlar büyük oranda destek veriyor. Evet klasik bir tozlu, nostaljik şipre açılışına sahip. Başlangıcı çok güzel. Orta kısımda kuru çiçekler kendisini gösteriyor. Sabunsu-pudralı verilmiş çiçeklerde fazlaca tatlılık yok. Aldehitlere benzer bu çiçeklere biraz da kavun eşlik ediyor sanki. Evet ben de sizin gibi "kavunun ne işi var burada" diye şaşırdım. Orta notalarda kavun veya şeftaliden gelen meyvemsi yapı, çiçeklerin hemen yanı başında duruyor. Açıkçası orta kısmı, başlangıcı kadar sevemedim. Sonlarda yine sürpriz var. Harika bir meşe yosununa parlak ve eski limon eşlik ediyor. Son kısım enfes.
Cristalle'in yeşil, meyveli-turunçgilli şipre olduğunu düşünüyorum. Tabii meyveler daha geri plandayken turunçgiller ve özelde limon ön planda denebilir. Aldehit benzeri pudralı çiçekler tam Chanel klasiği. No.5 ve No.19'da örneklerine rastladığımız bu sabunsu çiçeklerin Cristalle'de izlerini takip edebiliyoruz. Kuru, temiz ve pürüzsüz verilmiş çiçekler abartılı şekilde kadınsı olmasa da, onun feminen yanını vurguladığı açık. Eski-tozlu limon tahmin edebileceğiniz gibi harika kullanılmış. Ve meşe yosunu yine şahane bir kapanışa imza atmış.
Cristalle, adeta No.5'in çiçeklerini, Mitsouko'nun meyvelerini ve No.19'un limon ve meşe yosununu organik şekilde bünyesinde toplamış. Tabii ki yüksek kaliteli, şık, dengeli ve yapaylıktan eser yok. Üst-orta-alt nota ayrımları belirgin, lüks, olgun bir Chanel hanım efendisi duruyor karşımızda. Mesafeli, saygılı, kibar ve asil.
Günümüzün modern ve tatlı baharatlı parfümlerine hiç benzemiyor. O, tamamen farklı bir evrenin üyesi. 2015 yılının pop kültürü, onun umurunda bile değil. Edith Piaf'ın şarkılarındaki eski Paris kulüplerinin üyesi kadınların kokusu o. Lady Gaga veya Justin Bieber, onun muhtemelen en büyük kabusudur. Kim Kardashian ise onu uzaylı bile sanabilir.
Parfüme yönelik iki eleştirim olacak. Birincisi orta kısımdaki o kavun benzeri meyvemsilik. Sabunsu çiçeklerle iyi uyum sağlamadığını düşünmüyorum meyvelerin. Gerçi parfümün 1974'ten beri farklı seferler reformülasyon geçirdiğini düşünürsek, belki de ilk formülasyonda bu sıkıntı yoktu. Ya da sadece benim için sorun orta notalar. İkincisi de fark edilirliğinin düşüklüğü. Tabii parfümün EDT olduğunu düşünürsek harikalar beklemek doğru olmayabilir. Belki de özellikle tene yakın koku formu oluşturulmuştur.
EDT demişken önemli bir bilgi vereyim. Cristalle'in ilk 1974 formülü EDT idi. Ben de EDT'sini kullandım. Bir de EDP piyasaya sürüldü 1993 yılında. EDP'yi Jacques Polge tasarlamış. Yorumlara baktığımda iki parfümün birbirinden farklı olduğu söyleniyor. Genel olarak EDT'si öneriliyor. Hatta bir yerlerden vintage EDT bulabilirseniz onu almaya bakın derim.
Günlük basit kullanım için uygun olacağı izlenimi vermedi Cristalle. Belki yaz mevsimindeki şık bir havuz başı davetinde kullanmak yerinde olacaktır. Kot-tişört parfümü olmadığını düşünüyorum. Yaş olarak ise otuz hatta otuz beş üzeri kadınların denemelerini öneririm. İlkbahar-yaz kullanımı için ideal. Çok soğuk günlerde, yaz sıcaklarında vereceği tadı veremeyeceğini sanıyorum.
Luca Turin'in kitabında turunçgil şipre olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş verilerek en iyi parfümler listesine alınmış.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/7.5
23 Temmuz 2015 Perşembe
Parfum d’Empire – Yuzu Fou (2008)
Parfum d’Empire – Yuzu Fou (2008)
Kimilerinin onun için "dünyanın en seksi meyvesi" demesi çok anlamlı mı bilemiyorum. İlk olarak Çin'de üretimi yapıldığı söylenen yuzu meyvesinin, Japonya'ya gelişi ve bu ülke insanı için önemli yere sahip olmasının eski tarihlere dayandığı düşünülebilir. Batı dünyasının fazla bilmediği yuzunun Güney Doğu Asya'da sevilen bir meyve olduğu ve sık sık ünlü şeflerin yemeklerinde aroma arttırıcı olarak kullanılması şüphesiz tesadüf değil. Yuzunun o buruk tadı, çoğu zaman greyfurt-mandalina-limon karışımına benzetilir. Hatta yuzu için Japon Portakalı tabiri bile karşımıza çıkar.
Sadece yemeklerde ve tropikal kokteyllerde kullanılmıyor yuzu. Japon geleneklerinde farmakolojiden, spa'lara hatta meditasyon uygulamalarına kadar çok yerde rastlıyoruz yuzu meyvesine ve onun kokusuna. Kimi belgesellerde gördüğümüz ünlü Japon sedir ağacı banyolarında da arındırıcı, rahatlatıcı olarak kullanılıyormuş yuzu. Tabii antik ritüelleri de unutmamak gerekiyor.
Egzotik Güney Doğu Asya'nın bu sevilen meyvesi, Fransa merkezli niş parfüm evine ilham kaynağı olması bakımından bizi ilgilendiriyor. Genellikle sağlam ve yoğun karakterli kış parfümlerini sevdiğim Parfum d'Empire, koleksiyonuna bu sefer ferah ve yumuşak meyveli koku ekledi 2008 yılında. Yuzu Fou'nun, "Çılgın Yuzu" anlamına geldiği belirtiliyor. Kendi sitelerinde Yuzu Fou'yu "Japon tazeliğinin yayılması" olarak tanıtmışlar. Ayrıca " turunçgil özünden, donmuş naneden, saf mine çiçeğinden, yeşil bambudan, ballı neroliden ve beyaz miskten" yararlanılmış kokusunu anlatmak için. Bakalım Yuzu Fou, sevdiğim Parfum d'Empire'lar arasında yerini alabilecek mi?
Yuzu Fou'nun açılışında lezzetli turunçgiller var. Biraz portakal, mandalina ve azıcık da limon. Üst notalar gayet meyveli, ferah, yumuşak ve doğal. Buruk denebilecek başlangıcını sevdim. Orta kısımda acı portakal-mandalina hissi artarak devam ediyor. Başlangıcıyla hemen hemen aynı orta notalar hala lezzetli ve durağan. Meyveli yapı etkin orta notalarda. Son kısımda meyvelerin etkisi biraz azalıyor. Onun yerini misk ve yumuşak odunsu notalar dolduruyor. Çok ilginç ya da etkileyici değil son kısım. Hatta bence parfümün en sıkıcı yeri kapanışı.
Güneşte kurutulmuş mandalina kabuğu hissi var parfümün tamamında. Çok canlı portakal kullanımı aklınıza gelmesin. Genel olarak ekşi, buruk ve sakin mandalina kokusuna sahip. Tabii yuzu meyvesini hiç yemediğim için tadını bilemiyorum. Yuzu Fou'yu kullanım sürecinde zihnimde çoğu zaman mandalina canlandı. Özellikle başlangıcı çok doğal. Orta kısım biraz daha ortalama meyve-turunçgil kokusuna dönüşüyor. Sonlarıysa sanki seyreltilmiş misk ve meyve aromasının karışımı gibi.
Biraz olgun tarzı var. Genç işi sayılamayacak turunçgil parfümü olarak düşünülebilir. Yapaylık olduğu söylenemese de oldukça tek düze. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Canlı olmayan yapısı da performans anlamında harikalar yaratmıyor.
Yuzu Fou, kendi halinde ve iddiasız bir parfüm. Çok kompleks ya da derin değil kokusu. Evet taze ve lezzetli ama düz çizgide ilerlemesi, böylesi niş marka için soru işaretleri oluşturuyor zihnimde. Yine de kaliteli bir turunçgil parfümü arıyorsanız, Yuzu Fou'yu ziyaret etmeyi düşünebilirsiniz.
Luca Turin'in kitabında çok sesli turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Fakat ben bu parfümde çok sesliliğe rastlamadım. Yakın zamanda Parfüm d'Empire parfümlerinin reformülasyon geçirdiği konuşuluyor. Sanırım benim kullandığım yeni formülasyon ve dört puan alacak gibi görünmüyor bu haliyle.
Eau de Parfum (EDP) formuna sahip. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği zayıf. Yirmi beş yaş üzeri herkes kullanabilir. İlkbahar-yaz mevsimine uygun görünüyor. Birçok Parfum d'Empire gibi Yuzu Fou'da uniseks kullanıma uygun. Düşündüğüm zaman her iki cinsinde rahatlıkla kullanabileceği basitlikte gibi görünüyor.
Yuzu Fou'nun tasarımını, markanın kurucusu ve sahibi Marc-Antoine Corticchiato yapmış.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/6.5
20 Temmuz 2015 Pazartesi
Hermes - Jour d'Hermes (2013)
Hermes - Jour d'Hermes (2013)
"Bu hikayenin 2010 yılında başladığı söylenebilir. Journal d’un Parfumeur kitabımda 'kadınsı H' kavramından bahsediyorum. Jour d'Hermes parfümüyle başlıyor 'kadınsı H' macerası. Terre d'Hermes gibi çok başarılı bir erkek parfümü tasarlamıştık Hermes için. Şimdi yine onun kadar başarılı bir kadın parfümüne imza atmayı istedim.
Fakat yanlış anlaşılmasın, Jour d'Hermes, Terre d'Hermes'in kadın versiyonu olarak düşünülmesin. İlk olarak şunu söyleyebilirim ki biz kadınsı bir parfüm yaratmak istedik. Hermes'in yöneticileriyle ışık hakkında konuştuk. Bir zanaatkar için ışığın öneminden bahsettik. Ve parfümün isminde ışık olabilirdi. (Jour gün ışığı anlamına geliyor) Hatta Boticelli'nin İlkbahar tablosu gündeme geldi. İlkbahar tablosuna baktığımda ilgimi çeken şuydu: her yerde çiçekler vardı, 500 çeşit çiçek. Botticelli'nin vizyonunu tamamen kabul ettiğim söylenemese de kadın feminenliğini, erkeksi kodlardan ayırır çiçekler. Çiçek, kadınsılığın özüdür."
Jean Claude Ellena'nın söyleşisinden anlıyoruz ki Hermes markası, Terre d'Hermes gibi büyük ticari başarının ardından aynı performansı yeni kadın parfümünden de almak istiyor. Tabii bir markanın ya da parfümörün her zaman harika kokular piyasaya süreceklerine dair garantileri yok. Olabildiğince koku çeşidi ile farklı kullanıcılara hitap etmek zorundalar. Şüphesiz ki bu Hermes ve Jean Claude Ellena için de geçerli.
Hermes'in merakla beklenen yeni kadın parfümü Jour d'Hermes, her zaman ki gibi markanın mütevazi sayılabilecek kampanyalarıyla tanıtıldı. Terre d'Hermes'in büyük başarısının ardından gözlerin çevrildiği Jour d'Hermes, Jean Claude Ellena için de önemli bir sınav niteliğindeydi. Parfümün tanıtım kampanyasında kadınsılığa ve çiçeklere büyük vurgu yapıldığı görülebiliyor. Bakalım Jour d'Hermes'teki çiçekler, bana neler düşündürtecek.
Jour d'Hermes'in başlangıcı ferah sayılabilecek greyfurt ve buruk limonla gerçekleşiyor. Doğal ve lezzetli üst notaları gayet güzel. Çok kısa süre içinde kaybolan başlangıçtaki turunçgillerin yerini orta kısımda baharatlar alıyor. Biber ve hatta kakule olduğunu tahmin ettiğim baharatlar gayet köşeli ve karakteristik. Fazlaca tatlılık barındırmayan baharatlara ilerleyen dakikalarda metalik çiçekler ekleniyor. Orta bölümde kadifemsi yapaylık algılıyorum. Muhtemelen Iso E Super'den geliyor bu kadifemsi yapaylık. Son kısımda metalik odunsu notalar ve misk öne çıkıyor. Odunsu notalar, miskten çok daha baskın. İşte benim Jour d'Hermes'ten algılayabildiklerim.
Gördüğüm kadarıyla çok katmanlı sayılamayacak, basit, biraz meyveli, baharatlı, çiçeksi, odunsu bir parfüm. Başlangıcındaki müthiş greyfurt ve limon koklamaya değer. Orta bölümde Ellena'nın pek tarzı olmayan kadifemsi yapaylıktaki çiçekler fazlaca kadınsı değil. Diken gibi baharatlar her daim kendisini hissettiriyor. Ve bence parfümün ana akslarından birisi metalik ağaçsılık. Bay Ellena'nın dediği gibi Jour d'Hermes, hiç de Terre d'Hermes'in varyasyonu gibi kokmuyor. Kendi başına buyruk ve farklı.
Yine Ellena'nın sözlerine atıf yapayım diyorum. Jour d'Hermes'in ağırlıklı olarak çiçeklerden oluştuğunu belirtse de bence durum pek öyle değil. Tenimde özellikle baharatlar ve odunsu notalar öne çıktı. Bu da parfüme sınırlı bir erkeksilik katıyor. Jour d'Hermes'in çok süslü bir kadın parfümü olduğunu söylemek zor. Uniseks kullanıma yakın yapısı, onu erkekler için de seçeneğe dönüştürüyor.
Orta kısımdan itibaren dikkatimi çeken şey ise yapaylık. Kontrollü ve modern verilmiş yapaylık, hayal kırıklığına sebebiyet veriyor. Ellena'nın ve Hermes'in yüksek kaliteli, mis gibi doğal parfümlerine alıştık. Gerçekçi ve canlı turunçgillerine bayılıyoruz. Sedir ağacını ustalıkla kullanmasını seviyoruz. Ama Jour d'Hermes'te o üst düzey Hermes rafineliği ve lüksü yok. Daha ana akım ve popüler modern parfüm rolüne bürünmüş. Evet kokusu çarpıcı, akılda kalıcı, karakteristik ve ilginç ama yine de Hermes'ten beklediğim kadın parfümü tam olarak bu değildi.
Çoğu kişinin Jour d'Hermes'i parlak bir yaz parfümü olarak nitelemesi benim için geçerli değil. Özellikle baharatların ve odunsuluğun yüksek dozu, onu sıcak yaz mevsiminde kullanmaya mümkün kılmıyor. Çok sıcak günlerin yaşandığı bu sahil kasabasında, akşamları kullandığım Jour d'Hermes, hala biraz daha serinlik istiyor. Onun kullanım dönemi olarak sıcak olmayan ilkbahar-sonbahar mevsimleri düşünülebilir.
Yaş olarak yirmi beş ve üzerindeki arkadaşlara önersem yanlış olmaz sanırım. Denemeden alınmaması gerekiyor. Hem fiyatı yüksek hem de köşeli yapıya sahip. Herkesin tarzına uymayabilir. Güvenli liman olduğu söylenemez.
Eau de Parfum (EDP) formuna sahip. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. Başlangıcı dışında saldırgan olmadığını söyleyebilirim.
Koku Güzelliği:10/7
17 Temmuz 2015 Cuma
Nautica Classic (1992)
Nautica Classic (1992)
1955 yılında Çin'de doğan David Chu'nun hayatı, ona muhtemelen hiç tahmin edemeyeceği sürprizler hazırlamıştı. Ailesiyle birlikte Tayvan'a yerleşen Chu, 1960'lı yıllarda fırsatlar ülkesi A.B.D'ye göç etti. Hayallerinde "Amerikan Rüyasını" gerçekleştirmekten ziyade, iş bulup çalışmak vardı. İlk geldikleri dönemde aile, Amerika'ya göç eden Çinlilerin genellikle yaptıkları ilk şeyi tekrarladı: Çin restoranı açmak.
David Chu'nun çocukluğu New York ve Connecticut civarlarında geçti. Mimar olmak istiyordu ama kader onu moda bölümüne getirip bıraktı. Sonrasında ticaret hayatına atıldı. Arkadaşlarıyla birlikte giriştiği Tayvan'daki ticari faaliyetleri kısa süre içinde başarısızlığa uğradı ve tekrar Amerika'ya döndü. Bu sefer bir şirkette çalışmaya başladı. Ceketler ve deniz kıyafetleri tasarlayan Chu, kısa süre içinde başarıyı yakaladı. Onun tasarımları oldukça tutulmuştu. Bu başarısından cesaret alıp, 1983 yılında kendi markasını oluşturmaya karar verdi.
Amerika merkezli Nautica'nın kısa öyküsü böyle özetlenebilir. Nautica'nın en önemli özelliği, denize yönelik giysilere odaklanması. Sörfçü kıyafetleri, deniz şortları, rahat tişörtler ve denizle ilgili akla gelebilecek her türlü kıyafet, Nautica'nın ürün gamını oluşturuyor. Zaten Nautica'nın yelken seyahatlerine çıkan insanlara uygun ürünler sunmak amacıyla altı parçalık mont koleksiyonuyla işe başladığı söylenir. Dörtte üçünün su ve su yollarından oluşan dünyamızda su ve deniz konseptini marka DNA'sına alarak bu vizyonda ve renk temalarına uygun ürünler çıkartıyorlar. Yani kısacası deniz, güneş ve kum üçlüsü Nautica felsefesinin ana damarını oluşturuyor.
Nautica'nın parfüm işine girmesi de kurulduktan dokuz yıl sonra gerçekleşiyor. 1992 çıkışlı ilk parfümleri Nautica Classic, bugünkü yazı konuğum. Markanın ana konsepti olan su/deniz/okyanus teması, parfümlerinde de aynen devam ediyor. Gerek Nautica Classic, gerek Nautica Blue gerekse Voyage, deniz ve yelken kültürüne ait öğelere sahip. Nautica Classic'in şişesinin, yelkenlerini şişirmiş tekneye benzemesi de sanırım tesadüf değil. Her ne kadar bugünkü yazı konum Nautica Classic'in üretiminin bitirildiği söyleniyorsa da, bu erken dönem aromatik sucul parfümü epeydir merak ediyordum.
Nautica Classic'i üzerime sıktığımda ferah sabunsu aldehitler, sucul meyveler ve yeşil turunçgillerle karşılaştım. Çok hafif, ferah ve güzel. Başlangıcını sevdim. Orta kısımda büyük değişiklik olmuyor kokuda. Başlangıcından farklı olarak nötr çiçekler ve ferah baharatlar ekleniyor. Orta bölüm de fena değil. Son kısım parfümün en başarısız yeri. Yapay odunsu notalar ve ekşimsi misk, ne yazık ki hiç umut vaat etmiyor alt notalarda.
Nautica Classic, erken dönem temiz, basit, sucul ferah parfümlerin tipik örneği. Biraz Insense Ultramarine esintisi, hafiften Cool Water yeşilliği. Tabii bu iki parfümden Insense Ultramarine'e daha çok benzetebilirim Nautica Classic'i. Sabunsu çiçeklerin kadınsı olduğunu söylemek doğru olmaz. Açıklanan notalarında yasemin ve siklamen çiçeği var. Nautica Classic'in çok çiçeksi olduğu iddia edilemez sanırım. Onun tarzı ferah meyveli, sabunsu sucullara yakın. Yakın dönem örneklerden Bentley Azure'un daha cansız ve ruhsuz haline benziyor Nautica Classic. Şişesinin içindeki sıvı gibi mavi, deniz hatta okyanus kokuyor.
Bu tür sabunsu aldehidik sucullar çoğu zaman sıvı sabunlara, kolonyalı mendillere, cam silicilere ve diğer temizlik ürünlerine benzetilebiliyor koku anlamında. Bence Nautica'da abartılı bir bayağılık yok. Başlangıcı ve orta kısmı fena değil ama alt notaları sınıfta kalıyor. Evet 1990'lı yılların başlangıcı için yenilikçi bir ferah yazlık olduğunu düşünebiliriz. Fakat 2015 yılının dünyasında benzerlerinin karşısında fazla şansı yok gibi görünüyor. Zaten Nautica markasının da üretimini bitirdiğine dair haberler geliyor. Yani ilerleyen yıllarda tamamen raflardan kalkacağını varsayabiliriz.
Nautica Classic'i eskiye özlem duyan ve gençlik yıllarında kullanan erkekler tarafından nostaljisi yapılan bir arkadaş olarak düşünebiliriz artık. Özellikle Amerika kıtasında Nautica'nın marka gücünü düşünürsek, Classic'in üretimi sonlandırılmış modern klasiklerden olacağı düşünülebilir. Ha bu arada, parfümü sevenler, geçtiğimiz yıllarda geçirdiği kapsamlı reformülasyonla birlikte kokusunun hiç bir özelliğinin kalmadığından şikayet ediyorlar. Eğer bulabilirseniz daha eski tarihli şişelere ulaşmanızı öneriyorum.
Kullanım döneminde kötü duygular beslemedim ona. Oldukça uygun fiyatına istinaden gayet iyi bir kokusu var. Ama tabii yüksek kaliteli değil. Ayrıca tek düze ve uzun kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Günlük kullanıma, sıcak yaz günlerine uygun bu EDT'nin performansı ise çok kötü. Kalıcılığı 4-5 saat civarında. Fark edilirliği ise varla yok arasında. Çoğu parfüm severin bu yöndeki şikayetleri ne yazık ki haklı gerekçelere dayanıyor. Adeta kolonya tadında bir parfüm.
Eğer yaşınız otuzun üzerindeyse, 1980'li yıllardaki Hollywood filmlerindeki okyanus kıyısı görüntüleri aklınızın bir köşesine kazındıysa, eski anıların hatırına bir şişesi elimde bulunsun diyorsanız, o zaman almanızı öneririm. Onun dışında çok ilginç ya da farklı bir yapısı yok.
Parfümün tasarımını ismi pek duyulmamış burunlardan Robert Gaudelli yapmış.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/6
14 Temmuz 2015 Salı
Kazanma Zamanı (Çekiliş sona erdi, kazanan açıklandı)
Değerli arkadaşlar,
Uzun zamandır sitemin okuyucularına, hediye anlamında paylaşımda bulunmadığımı fark ettim. Onun için elimde bulunan bir şişe Bentley - Infinite parfümünü (100 ml.) çekiliş ile bir arkadaşımıza hediye edeceğim.
Yapmanız gereken tek şey bu başlığın altına çekilişe katılmak istediğinizi belirten bir mesaj ve e-mail adresinizi yazmanız. E-mail adresinizi mutlaka yazın çünkü size mail yoluyla ulaşacağım. Eğer çekilişte kazanan kişiye mail ile ulaşamazsam, bir başka arkadaşımıza şans doğmuş olacak. Onun için mutlaka sürekli kullandığınız mail adresinizi yazınız.
Çekilişe katılmak için tek şartım beni blogger hesabımdan takip etmeniz. Takip etmeyenler çekilişte kazansalar dahi hediyeyi alamayacaklar.
16 Temmuz 2015, Perşembe günü öğlen 12.00 saatine kadar mesaj yazabilirsiniz. Lütfen herkes sadece 1 adet mesaj yazsın. Çoklu mesaj atanlar çekilişten yararlanamayacak.
Herkese bol şanslar:)
Parfüm Merakı çekilişi sona erdi. Lütfen artık mesaj göndermeyiniz. Kazanan arkadaşımız:
Volkan Demiray: azra_yener@hotmail.com
Volkan Demiray'a ulaşamazsam yedek talihli:
Oğuz Aker: oguazker1@gmail.com
Volkan Demiray'a e posta yoluyla ulaşıp, kargo bilgilerini alacağım ve Bentley Infinite'i en kısa süre içinde adresine göndereceğim. Umarım şansınız hep böyle olur hayatınız boyunca Volkan bey.
Katılan herkese teşekkür ederim.
9 Temmuz 2015 Perşembe
Acqua di Parma – Colonia Assoluta (2003)
Acqua di Parma –
Colonia Assoluta (2003)
Parfümler
tarihinin muhtemelen en nadide parçalarındandır Acqua di Parma'nın Colonia'sı.
1916 yılında ilk formülü piyasaya sürülen bu geleneksel İtalyan Eau de Colonia’sı,
peşinden gelen parfümlere on yıllardır öncülük etmeye devam ediyor. 20.
yüzyılın ilk çeyreğinde başlayan Acqua di Parma'nın şık Akdenizli kolonyaları,
21. yüzyılda da üretilmeye devam ediyor, üstelik aileye yeni üyeler katılıyor.
İtalya
merkezli niş parfüm evi Acqua di Parma'nın ünlü parfümü Colonia'ya yaklaşık
doksan beş yıl sonra yeni kardeşler geldi. Colonia ile aynı şişe tasarımına
sahip yeni nesil Acqua di Parmalar, 2015 yılında bile yeni üyelere kavuşuyor.
Bugün biz 2003 yılına göz atacağız. Yani Acqua di Parma'nın Colonia
Assoluta'sına.
Colonia
ailesi Assoluta, Intensa, Essenza ile genişlemeye devam ediyor. Assoluta ile
ilgili okuduğum övgü dolu yorumlardan sonra kendisiyle tanışmak için sabırsızlanıyordum.
Colonia Assoluta, kendi sitelerinde "Klasik Colonia yapısının yeniden
canlandırılmış hali" olarak tasvir edilmiş. Ayrıca "modern notalarla sofistike
nüansların sıra dışı birleşimi" olarak tanıtılmış. "Eklektik,
yaratıcı ve meraklı insanlar" için tasarlandığı vurgulanmış. "Colonia
Assoluta'nın benzersiz tarzı, modernliğin özgün ifadesidir" denmiş.
Colonia
Assoluta'nın açılışında eski tarz kolonya ruhuna uygun olarak tozlu bergamot,
nostaljik portakal, aromatik otlar ve biraz da limon karşıma çıkıyor.
Başlangıcı çok şık, olgun, ferah ve klasik. Üst notalarını sevdim. Orta kısma
geçildiğinde bariz değişim göze çarpıyor. Turunçgiller az da olsa etkisini
sürdürürken sabunsu ferah baharatlar ve nötr çiçekler başrole geçiyor.
Baharatlar gayet ferah, yumuşak ve sakin. Bu kısımda turunçgiller buruk ve
hüzünlü hale dönüşüyor. Çiçekler ise kadınsı değil. İtiraf etmeliyim ki
başlangıcı kadar ilgimi çekmedi orta kısım. Alt notalar, orta bölümün
paralelinde ilerliyor. Sabunsu baharatlar hala etkili. Misk daha görünür oluyor
sonlarda. Yumuşak ve ferah odunsu notalar, çok farklı değil. Kapanışı "eh
işte".
Kabul
ediyorum, Colonia Assoluta'nın sırtındaki yük çok fazla. Colonia gibi önemli
klasiğin devam parfümü olarak 2000'li yılların başlarında piyasaya sürüldü. İlk
bakışta hepimiz Colonia ile kıyaslayabiliriz onu. Bence büyük abisi Colonia ile
farklı yolda ilerliyorlar. Colonia Assoluta'da dikkatimi çeken üç şey oldu
Colonia'ya göre. Birincisi sabunsuluğun fazlalığı, ikincisi turunçgil
kullanımının buruk/acı olması ve üçüncüsü sedir ağacının yadsınamaz etkisi.
Evet
şuna eminim ki Colonia Assoluta, gelecek sene yüz yaşına basacak Colonia'nın
modern versiyonu gibi davranıyor. Başlangıçtaki eski-tozlu bergamot, Colonia’nın
köklü geleneğine saygı duruşunda bulunuyor adeta. Orta kısımdaysa daha günümüze
yakın ferah, sabunsu hale geliyor. Bir taraftan da geri plandaki o hüzünlü acı portakal
aroması, parfümü eski hatırlara doğru çağırıyor. Hem basit hem de derin yapısı
var.
Sihirli
soruyu sorayım: Colonia Assoluta'yı sevdim mi? Pek değil. Başlangıcındaki tam
sevdiğim gibi verilen turunçgiller umudumu arttırmışken, orta kısımdaki sabunsu
yapı ufak çaplı hayal kırıklığına uğratıyor. Tabii burada Prada Amber Pour Homme'daki
kadar göze sokulan sabunsuluk yok. Turunçgiller ve çiçeklerle dengelenmiş sabunsu
yapı, parfümden soğumama yetti.
Şu
da var ki eğer bu tarz kokuları seviyorsanız, nefis bir alternatif var artık
elinizde. Doğal, ferah, abartısız yapısı kesinlikle rafine ve lüks. Fakat bir
şeyler var ki bu parfümü sevmeme engel oluyor. Tam karar veremiyorum. Siz yine
de beni pek dikkate almayın ve deneyin Colonia Assoluta'yı. Belki de tam
aradığınız ve hayatınızın kokusudur. Fakat benim için uzun süreli kullanımda
kolayca sıkılacağım bir arkadaş olarak yerini alıyor.
Colonia
Assoluta'nın kokusunun tasarımını Bertrand Duchaufour ve Jean-Claude Ellena'nın
beraber yaptıklarını gördüğümde şaşkınlığım daha da arttı. Dünya parfüm endüstrisinin
bu iki önemli ismini kolay kolay bir arada, aynı parfümde göremeyiz. İşte size
Colonia Assoluta'yı denemek için çok sağlam bir sebep daha.
Colonia
Assoluta, serinin diğer parfümleri gibi uniseks olarak geçiyor her yerde. Bence
erkek kullanımına daha yakın. Tam ilkbahar hatta sıcak yaz günleri kokusu. EDC
(Eau de Cologne) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı bir EDC'ye göre yeterli.
Fark edilirliği en büyük sorun olarak görülüyor. Kimi zaman bol bol sıkmama rağmen
ilk on beş dakika dışında tene yakın duruyor. Son notalardaysa iyice
silikleşiyor. Eğer parfümlerden beklentiniz etrafa çokça yayılan bir karakterse
sizin için uygun olmayacaktır. Başka seçeneklere yönelmenizi öneririm. Otuz
hatta otuz beş yaşın üzerindeki arkadaşlara öneririm. Genç delikanlı kokusu
değil.
Luca
Turin'in kitabında rafine kolonya olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört
puan verilerek oldukça beğenilmiş.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Bentley – Infinite (2015)
Bentley –
Infinite (2015)
Hedef
gurubunu görünümüne önem veren, iyi iş ve eğitime sahip, kendine güvenen,
dinamik erkekler olarak belirlemiş Bentley. Tüketici profili anlamında lüks ve statüye
meraklı, saygınlık, yüksek kalite, performans ve özgünlüğe vurgu yapılıyor.
Parfümlerini de benzer kıstaslara göre tüketicilerin beğenisine sunuyorlar.
Mükemmele
yakın tasarımı ve nefes kesici performansıyla Bentley otomobilleri, iddiasını
parfüm alanında da kanıtlayacak anlaşılan. Ultra lüks araba markası Bentley, parfüm
koleksiyonunu genişletmeye devam ediyor. Bentley'in daha önce üç parfümünü
kullanmış ve For Men Intense ile Azure'yi sevmiştim. 2015 yılının beklenen çıkışlarından
birisiydi Bentley'in Infinite isimli parfümleri. 2015 yılının bahar aylarında
İnfinite ve Infinite Intense'in dünya sunumları yapıldı. Bir süredir ara ara kullandığım
Infinite'i artık yazma zamanım gelmişti.
Kaynaklarda
erkek parfümü olarak geçiyor Infinite. Parfümün tanıtımında Infinite serisinin
"dinamizm ve heyecana atıfta bulunarak incelikle tasarlanmış lüks bir
dünya" sunduğundan bahsedilmiş. Infinite'in kısa öyküsü şöyle:
"Gezgin,
dünyanın en uzak ve saklı cennetlerini keşfetmek için uzun bir yolculuğa çıkar.
Oluşan bu nadide güzellik ve özgürlük atmosferinin keyfine varmak için aracından
iner. İstediklerini gerçekleştiren ve sınırları ortadan kaldırma deneyiminden
haz alan ve hep ileriye giden erkekler içindir Infinite. Şişe tasarımı, cam ve
metal arasındaki mükemmel uyumlu çizgilere sahip saf Bentley DNA'sından ve
eşsiz tarzını yansıtmak için köşelerden başlayıp ovalleşen geçiş şekillerinden
oluşmaktadır."
Odunsu
aromatik tarzında olduğunu öğrendiğim Infinite'in açılışı ferah öğelerle
gerçekleşiyor. Bergamot, azıcık limon ve ferah baharatlar ilk saniyelerde size
merhaba diyor. Baharatların biber ve tarçın olduğunu sanıyorum. Tabii
baharatların kavun benzeri meyvemsilikle birleştiğini söylemeliyim. Erkeksi üst
notalar aromatik ve karakterli. Orta kısımda o farklı meyveli kısmın geri
çekildiğini ve yine erkeksi lavantanın egemen olmaya başladığını görüyorum.
Ferah lavantaya başlangıçtaki ferah baharatlar ve menekşe eşlik ediyor. Orta
bölümde parfümün yeşil tarafı ağır basıyor. Son kısım klasik odunsu kapanışla
gerçekleşiyor. Islak odunsu yapıya amber ve azıcık da vetiver katılıyor.
Kapanışta koku zayıf bir iz olarak teninizde kalıyor.
Infinite'in,
başlangıcındaki baharatlarını görüp de meraklanmayın çünkü üst notalar gayet
ferah. Turunçgiller ve kavunumsu yapı gayet erkeksi. Orta kısımdan itibaren ferah,
yeşil fujer yanını bize gösteriyor. Son kısımdaysa sedir ağacı destekli odunsu
notalar etkili. Amber hafiften yapaylık sınırında. Metalik sayılabilecek
vetiver fena değil. Parfümün genel tarzını aromatik odunsu baharatlı olarak
söyleyebilirim.
Infinite'i
her kullandığımda ıslak odunsu yapının parfümün önemli oyuncusu olduğunu
düşündüm. Orta kısımdan itibaren parfümün üstünde dolaşan bu odunsu koku muhtemelen
sedir ağacından geliyor. Neyse ki günümüzün yeni nesil örneklerindeki gibi
fazlaca şekerli ve plastiğimsi verilmemiş sedir ağacı. Baharatlarla uyumu başarılı.
Infinite'deki
lavantayı ve genel yapıyı biraz Cool Water'a benzettim. Tabii Infinite'in daha
baharatlı, menekşeli ve odunsu olduğunu belirtmem gerekiyor. Cool Water'ın o
ilginç ozonik yeşil lavantalı karakteri, Infinite'te biraz daha
zenginleştirilmiş sanki. Tatlılık fazlaca kullanılmamış. Modern sucul
parfümlerden farklı bir yol izlenmiş Infinite'te. İyiki de öyle yapılmış. Çünkü
birbirinin aynısı parfümlerden artık sıkılmaya başladık. Infinite, bu anlamda
kolay yolu kullanmamış ve daha farklı koku yolu çizmeye çalışmış kendisine.
Aslına
bakılırsa basit kompozisyona sahip Infinite. Çok derin ya da katmanlı değil.
İlkbahar-yaz aylarında kullanılabilecek ferah ve erkeksi yeşil bir parfüm
arıyorsanız, Infinite'i listenize ekleyebilirsiniz. Türkiye'de internet
üzerinden de satışı başladı Infinite'lerin.
Infinite'in
koku tasarımını Nathalie Lorson yapmış. Lorson, geçtiğimiz yıllarda Bentley For
Men ve For Men Intense'in tasarımına da imza atmıştı. EDT konsantrasyonuna
sahip. Kalıcılığı ve fark edilirliği ortalamanın biraz altında kalıyor. Soğuk
kış günleri dışında her zaman kullanılabilir.
2 Temmuz 2015 Perşembe
Hermes – Un Jardin Sur Le Nil (2005)
Hermes – Un
Jardin Sur Le Nil (2005)
Bu
hikaye, Hermes'in o zamanki başkanı Jean Louis Dumas'ın kafasındaki stratejiyi
hayata geçirmek istemesiyle başlar. 2000'li yılların başlarında her alanda
rekabet ettiği en güçlü rakibi Chanel'in gerisinde kaldıklarını görür bay
Dumas. Hermes'in Chanel karşısında gerilemesini önlemek en büyük arzusudur.
Chanel, özellikle No.5'in itici gücüyle, büyük gelir sağlıyordu parfümlerinden.
Hermes ise önemli klasikleri olmasına rağmen, Chanel'in ulaştığı satış
rakamlarını yakalayamıyordu. O yıllarda Hermes'in sahibi olan Hermes ailesi,
daha cesur yönetim anlayışına yönelmeye karar verdi. Chanel ve diğer iddialı
rakipleriyle mücadele edebilecek parfümler piyasaya sürmeyi artık ciddi ciddi
düşünüyorlardı.
İlk
iş olarak 2000'li yılların başında ünlü parfümör Jean Claude Ellena'yı,
Hermes'in kadrolu baş parfümörü olarak atadılar. İkinci iş olarak rakiplerle
mücadele edebilecek ve ses getirecek parfümler meydana getirmek için yola
koyuldular. Bu bağlamda Hermes'in ünlü "Jardin" serisi hayata
geçirildi. İlk Jardin parfümü Un Jardin En Mediterranee olarak kayıtlara geçti.
Beklenen ilgiyi görmediği söylenebilir bu parfümün. Çok geçmeden Jardin
serisine ikinci üyeyi kazandırmak için çalışmalara başladılar.
Hermes'in
parfüm birimi yöneticileri Jardin serisinin ikinci üyesinin Nil nehrinden
esinlenmesini istediler. Çünkü o yıl Hermes markasının ana teması nehirlerdi.
Önce Amazon nehrini düşündüler. En son Nil nehrinde karar kıldılar. Böylece
parfümün ismi ve konsepti aşağı yukarı belirlenmişti. Bundan sonrası ilginç bir
Mısır seyahatiydi.
Hermes
parfüm bölümü yöneticileri Veronique Gautier ve Helene Dubrule, bir gün
Ellena'ya sürpriz haberi verdiler: "Mısır'a gidiyoruz ve siz de bizimle
geliyorsunuz!" Jean Claude Ellena bu durumdan şöyle yakınmıştı o zaman:
"Ne zaman yeni bir parfüm tasarlamak için çalışmaya karar versem, nereden
başlayacağımı asla bilmem. Onların bana 'Bizimle birlikte Nil'e geliyorsun'
dediklerinde acı duydum. Çünkü benim evrenimi sınırlandırabilirlerdi."
Mısır'a
vardıklarında, Jean Claude Ellena ağır tütsü, yasemin ve dumansı odunsu kokular
ile karşılaşacağını düşünürken oldukça şaşırır. Çünkü Mısır hiç de beklediği
gibi kokmaz. Mısır'ın farklı yerlerini dolaşırlar. Amaçları "Nil nehrini
çağrıştıran bir koku" bulmaktır. Bunun için Nil nehrinin kıyısında
gezinirler. Mısır'ın güneyinde bulunan ve hemen Nil'in kıyısındaki Asvan
kentini dolaşırlar. Fakat Asvan şehrinde dolaşırken Ellena'nın burnuna çöl
kokusundan başka bir şey gelmez. Ellena şaşkın ve gergindir.
Ertesi
sabah Kitchener adasına giderler. Orada birkaç çiçek kokusuyla karşılaşır
Ellena. Tropikal meyveler ve muz kokusu da algılar ama aradığı bu değildir.
Ellena, Gautier ve Dubrule hayal kırıklığına uğrar ama vazgeçmezler. Ertesi gün
bir bota binip, Nil nehrinin kıyısında dolaşırlar. Nehir gezintisine bir yerde
ara vermek isterler ve Nubian isimli köye uğrarlar. Yürüyüş sırasında etraftaki
ağaçlarda asılı gibi duran dolgun yeşil mangoları görürler. Mangonun o egzotik
kokusunu üçü de bol bol içlerine çeker ve Ellena'nın zihninde yeni parfümünün
ilham kaynağı belirivermiştir: Mango.
Un
Jardin Sur Le Nil ismini alacak parfümün doğumu böyle bir süreç sayesinde
gerçekleşir. Hermes'in "Jardin" serisine ait bu eser, çoğu parfüm
sever tarafından en çok övgüye mazhar olan Jardin parfümü olarak dikkat
çekiyor. İsminin ve bizzat kokusunun Nil nehrinden ilhamını alması, onun
egzotik tarafını öne çıkarıyor. Benim de yıllar önce kullandığım ve çok
sevdiğim Un Jardin Sur Le Nil'i yeniden ve arkasındaki hikayeyi de detaylı olarak
anlatmak istedim.
Un
Jardin Sur Le Nil'in açılışı ekşi, tuzlu, canlı ve doğal greyfurtla
gerçekleşiyor. Hafiften de limon var sanki. Fakat greyfurt çok daha baskın.
Başlangıçtaki lezzetli meyvemsilik olabilecek en güzel haliyle verilmiş. Harika
bir açılışı var. Orta kısımda mango devreye giriyor. Başlangıçtaki meyvemsi
yapı orta bölümde de devam ediyor. Bu sefer portakal-greyfurttan ziyade leziz
tropikal meyveler başrole geçiyor. Mangoya orta bölümde kadınsı sayılamayacak
çiçekler eşlik ediyor. Sarmaşık ya da lotus çiçeği olduğu vurgulanan çiçeklerle
meyvelerin uyumu görülmeye değer. Orta bölüm şahane. Geleyim son kısma. Alt
notalarda meyvelerin yerini yumuşacık misk, ferah odunsular, Ellena'ya özgü
dünyasal mineral yapı alıyor. Son kısım üst ve orta notalar kadar gösterişli ve
canlı olmasa da yine de kötü demek insafsızlık olur.
Un
Jardin Sur Le Nil, yeşil, ferah meyve-çiçek kombinasyonuna sahip. Başlangıçtan
itibaren kendisini hissettiren tatlılık, neyse ki aşırı değil. Yine de epey
tatlı kokusu olduğunu söyleyebilirim. Başlangıçtaki çok ferah ve temiz yapı,
orta kısımda da devam ediyor. Evet o her şeyiyle ilkbahar-yaz kokusu. Canlı,
neşeli, masum, naif, pozitif enerji kaynağı adeta. Onu kullanıp da mutsuz
olacak kişi azdır. Etraftan güzel övgüler alacağınızı tahmin ediyorum onu
kullandığınızda.
Başlangıçtaki
ferah, yeşil, taze meyvelerin tuzluluk barındırdığını düşünüyorum. Yosun kokan
akutikler gelmesin aklınıza. Buradaki tuzluluk mis gibi ferah meyvenin doğal
aroması gibi. İnsanı şaşırtacak denli gerçekçi verilen notalarda yapaylığa
rastlanmıyor. Meyvelerle çiçeklerin uyumu muazzam. Onun kötü ya da başarısız
tarafını yazayım diye düşünüyorum ama aklıma hiç bir şey gelmiyor. Belki son
kısmın biraz ortalama olduğu söylenebilir.
Karşımda
muhtemelen şimdiye kadar yapılmış en iyi modern meyveli-çiçeksi kombinasyon
var. Bir gün karşıma çok daha iyisi çıkar mı bilinmez, ama daha iyisi yapılana
kadar benim için en iyi ferah yazlıklardan birisi Un Jardin Sur Le Nil. Sıcak
günlerde güneş teninize vurduğunda daha bir tuzlu tuzlu kokuyor ki, onu
sevmemek gerçekten zor. Bilemiyorum belki de ben bu tür yeşil, ferah ve
lezzetli kokuları sevdiğim için böylesine ilgimi çekti. Eğer bu tarz parfümleri
sevmiyorsanız benim hissettiklerimi yaşayamayabilirsiniz.
Kimi
kaynaklarda kadın parfümü olarak sınıflandırılıyor. Hatta bazı mağazalarda
kadın bölümünde satılıyor. Siz hiç aldırmayın. Un Jardin Sur Le Nil, kesinlikle
uniseks bir parfüm. Erkekler rahatlıkla kullanabilir ve onun tadını
çıkarabilir. Zaten Hermes'in Jardin serisinin tamamı uniseks olarak sunuluyor.
EDT
konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği ortalama. Böylesi
ferah bir parfümden performans anlamında harikalar beklemek yerinde
olmayabilir. O, kendisine verilen görevi zaten başarıyla yerine getiriyor. Yaş
olarak bence kırk ve altındaki herkese uyacaktır. Üst yaş gurupları için biraz
"genç işi" kaçabilir.
Parfüm
eleştirmeni Luca Turin'in kitabında odunsu ferah olarak sınıflandırılmış ve beş
üzerinden üç puan almış.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/8.5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)