vişne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vişne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2017 Cuma

Guerlain – La Petite Robe Noire (2012)

Kendime soruyorum neden La Petite Robe Noire’yi uzun zamandır merak ediyorum diye. Cevabı buldum sanırım: Şişesi yüzünden. Guerlain’in yeni nesil kadın parfümlerinin en önemli ve sevileni muhtemelen La Petite Robe Noire. Markanın eski muhteşem klasikleriyle özdeşleşmiş efsanevi şişe tasarımıyla La Petite Robe Noire, görünüşe göre modern ve günümüz trendlerine uygun kokusu ve eski klasikleri andıran şişesiyle günümüzle geçmişi aynı noktada birleştirmeye çalışıyor.

Kendi sitelerinde meyveli-çiçeksi olarak sınıflandırılan La Petite Robe Noire, ferah, afacan ve büyüleyici tanımlarıyla ödüllendirilmiş. Parfümün doğum yeri olarak Guerlain’in özel seri parfümlerinin üretildiği laboratuar gösterilmiş. Parfümün Guerlain’e özgü notalarla oluşturulduğu vurgulanmış. Bakalım bu kadar övgülere boğdukları La Petite Robe Noire nasıl kokuyor.

Parfümün açılışı leziz, ekşi, yüksek kaliteli kırmızı meyvelerle gerçekleşiyor. Kendi sitelerinde bahsettikleri tatlı vişne, parfümün başlangıcını oluşturuyor. Üst notaları sevdim. Orta bölümde kiraz-vişne benzeri koku devam ederken tatlılık giderek artıyor. Muhtemelen tonka fasulyesinden gelen pudramsı tatlılığa badem güçlü şekilde eşlik ediyor. Orta notları şekerli badem ve vişnenin oluşturduğunu söyleyebilirim. Onlara geri plandan gül de destek veriyor. Son bölümde büyük değişim yok. Tatlı bademe pudralı vanilya ekleniyor. Meyveler kapanışta artık yok. Standart bir sonla tene veda ediyor.

La Petite Robe Noire, tatlı meyveli bir vanilya-badem kokusuna benziyor. Cazibeli kırmızı meyveleri her zaman için severim ve burada da ilgi çekici. Orta bölümden itibaren artan tatlılık bir süre sonra bıktırıcı oluyor. Bademle aramızın barışamadığını biliyorum. Burada da çekici gelmiyor bana badem fakat onun bir kadın parfümü olduğunu düşünürsek asıl amacın kadınların ilgisini çekmek olduğu söylenebilir. Oldukça kadınsı yapısıyla erkeksi tarzı seven kadınları hedeflemediği açık.

Bütün düşüncelerden sıyrılarak onun Guerlain parfümü olduğunu hatırlıyorum. Evet, o bir çınarın, anıtsal bir markanın eseri. Tarihindeki müthiş kadın parfümü klasiklerini düşünürsek üst düzey bir koku beklemek sanırım yanlış olmaz. Kullanım döneminde o eski klasiklerin yaratıcılığını, gösterişini ve yüksek kalitesini göremedim La Petite Robe Noire’de. Daha çok günümüzde onlarca örneğine rastlanabilecek tatlı meyvelerle şekerli badem-vanilya kombinasyonuna şahit oldum. Yaratıcı olmayan, piyasaya oynayan, orta bölümden itibaren yapaylık sınırında gezinen La Petite Robe Noire, bir Guerlain olmanın uzağında. Tribünlere ve büyük kitlelere sevimli görünmeye çalıştığını düşünüyorum. Bu durum kötü mü, değil. Kullanan çoğu kadının sevebileceği La Petite Robe Noire, Guerlain ruhunu bence taşımıyor. Onun derdi otuz yaş altı genç kızları hedeflemek sanki.

Sonuç olarak vasat bir parfüm olarak hafıza kayıtlarıma geçiriyorum La Petite Robe Noire’yi. Bu kadar popüler olmasına ve beğenilmesine şaşırmıyorum. Anlaşılan LVMH’ye satılması, Guerlain’e pek iyi gelmedi. İlerleyen zamanlarda da Guerlain’in eski şahane klasiklerini özleyeceğimiz anlaşılıyor.

EDP formundaki kokusunun kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. Benim kullandığım 2012 versiyonuydu. Sonbahar-kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Kokusunun tasarımını Thierry Wasser yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

7 Temmuz 2017 Cuma

Serge Lutens – Louve (2007)

Dişi kurt kültünün kökeninin çok eskilere dayandığı biliniyor. Roma İmparatorluğunun kuruluş aşamasında dişi kurt tarafından emzirilen Remus ile Romulus’un tasvir edildiği heykeller mevcut. Dişi kurt tarafından emzirilen ikiz çocuklar efsanesinin Roma uygarlığının sembolü olması şaşırtıcı değil. Sadece Batı dünyası değil, Türklerde de dişi kurt efsaneleri var. Hepinizin tahmin ettiği üzere dişi kurt Asena, en bilinen Türk mitolojisi öğesi.

2007 yılında benim “koku mistiği” olarak adlandırdığım bay Serge Lutens, dişi kurt temasını alıp, bir parfümüne ilham kaynağı haline getirdi. Louve ismini verdiği parfümünün kalbindeyse beyaz badem kokusunu uygun gördü. Bakalım dişi kurt ve beyaz badem ne kadar uyumlu olacak.

Louve’nin açılışı mayhoş ve ferah olmayan kırmızı meyvelerle gerçekleşiyor. Bir parça ruj benzeri iris de var sanki. Kiraz veya vişneye benzettiğim başlangıcı nefis. Orta kısımda kırmızı ekşi meyveler hala var fakat bay Lutens’in bahsettiği badem yavaş yavaş kokuya hakim oluyor. Bademin bir parça pudralı verilmesi kadınsılığı bariz şekilde arttırıyor. Kiraz ve bademin uyumu gayet güzel. Son bölümde bademin o acımsılığı hala devam ediyor. Alt notalarda çiçeksi bir vanilya kapanışı yapıyor. Badem ve vanilya uyumlu denebilir.

Louve, gördüğüm kadarıyla kiraz-badem-vanilya üçgenine sırtını dayamış. Bu üçlüye hissedilir oranda eşlik eden pudralı yapı, parfümü kadın kullanımına yakın hale getiriyor. Tabii bir parça çiçeksilikten de bahsedilebilir. Belki de yaseminin payı vardır çiçeklerden. Kısacası Louve, ismindeki dişiliği kokusuna taşımış.

Louve, yüksek kaliteli bir Lutens eseri. Benim sevdiğim ve mesafeli olduğum iki öğeyi birleştirmiş. Kiraz ve vişneyi seviyorum parfümlerde. Bademi ise pek kendime yakın bulamıyorum. Muhtemelen bademin o acımsı, iddialı, kadınsı tarafını sevemiyorum. Louve’deki ekşi kırmızı meyveleri sevdim. Bademi ise fena bulmadım.

Kimi kullanıcılar gül notasından da bahsetmiş. Evet, ihtimal dışı değil. Kırmızı meyvelerin verdiği hissiyat belki de gülden geliyor. Nereden gelirse gelsin, Louve bu haliyle mayhoş, lüks, çarpıcı ve konforlu kokuyor. İyi de kokusunu sevdim mi?

Yukarıda konforlu dedim. Genellikle badem merkezli parfümlerin konforsuz, kullanması ve sevmesi zor olduğunu düşünürüm. Tabii bu imajı bende Hypnotic Poison oluşturdu. Parfümler tarihinin modern kült parfümü Hypnotic Poison’da kullanılan badem ve vanilya karışımını sevememiştim. Bana fazlasıyla saldırgan, yapay, acımsı ve ilacımsı gelmişti. Bir badem parfümü olarak Louve’de bademden gelen acımsı ve ilacımsı hissiyat mevcut fakat Hypnotic Poison’daki gibi avam, saldırgan ve yapay değil. Louve çok daha derli toplu, şık ve haddini biliyor. Yapaylık neredeyse yok. Parfümün genel karakteri bir parça karanlık ama aynı zamanda dinamik.

Louve’nin hiç bir aşaması ferah ya da rahatlatıcı değil, daha çok cazibeli ve leziz. Evet, Louve kıyısından köşesinden belki de gourmand olarak sınıflandırılabilir. Ya da meyveli-çiçeksi bile diyebiliriz. Artık seçim size kalmış.

Modern ve tatlı kokan Louve aynı zamanda egzotik ve gizemli. Tatlılık, bütün yeni nesil parfümlerdeki gibi biraz fazla ama bayık değil. Eski ya da modası geçmiş gibi kokmuyor. Genel yapısı belli bir yaşın üzerindeki hanımefendileri ilgilendiriyor sanki. Genç kız parfümü değil Louve. Gündüz vakti AVM’de dolaşma kokusu da olmamalı. Daha özel günler ve kendinizi mutlu etmek istediğiniz zamanlarda kullanılmalı belki de. Ya da beni dinlemeyin, canınız ne zaman isterse kullanın.

EDP formundaki Louve’nin kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği başlarda iyi, sonrasında tene yaklaşıyor. Sonbahar-kış mevsimi için harika olacaktır.

Koku Güzelliği:10/8

19 Ocak 2016 Salı

Joop Homme (1989)

Şeytanın Prada giydiğini popüler kültürden öğrenmiştik ama gerçek erkeğin pembe giyeceğini ilk defa duyuyorum. Oysa hiç de şaşırtıcı değilmiş meğer erkeklerin pembe kıyafetler giymesi. 20. yüzyılın başlarında (1910’lu yıllar), erkek çocuklarına pembe kıyafetlerin, kızlara ise mavi elbiseler giydirmenin gayet normal olduğunu belirten dergi yazılarına bile rastladım. Yani modern zamanların “erkekler pembe kıyafet giymez” klişesi fena halde yanlışmış.

Parfüm Merakı, aklına nereden geldi “gerçek erkeğin pembe giyme” mevzusu diyorsanız, hemen açıklayayım. Almanların ünlü moda markası Joop’un, ikonik parfümü Joop Homme’un tanıtımında rast geldim bu cümleye. Joop’un erkeklerin pembe giyebileceği tezini, Joop Homme’un pembe renkli şişesine istinaden ortaya attığını düşünebiliriz.

Pembe şişesi ve kutusuyla, modern zamanların en büyük başarı öyküsüne sahip parfümlerinden birisi Joop Homme. 1989 yılında piyasaya sürüldüğünden beri erkeklerin en sevdiği kokulardan olduğu söylenebilir. Hatta İngiltere’de satılan her beş erkek parfümünden birisinin Joop Homme olduğu bilgisi mevcut. Bu oranın Almanya’da onda bir olduğu yazıyor, umarım doğrudur. Tabii sadece Avrupa kıtasında değil, dünya çapında büyük hayran kitlesi var Joop Homme’un.

resmi afis

Bu popüler yaramaz çocuğu bir kez daha inceleme fırsatı buldum. En son 2011 yılında kullandığım ve pek sevemediğim Joop Homme bakalım bu sefer neler düşündürtecek bana. Parfümün açılışı ekşi kırmızı meyvelerle gerçekleşiyor. Kiraz veya vişneye benzeyen üst notalar, lezzetli, mayhoş, canlı ve eğlenceli. Orta kısımda meyvelere sıcak baharatlar ekleniyor. Bence ana eleman tarçın. Baharatların verdiği sıcaklıkla harmanlanan meyvelere, sandal ağacı da ekleniyor. Orta bölümde yapaylık, dikkat çekici şekilde karşımıza çıkıyor. Son kısımda sandal ağacına fazlaca tatlı ve kremsi olmayan vanilya ekleniyor. Orta kısımda başlayan yapaylık, sonlarda da hissediliyor.

Joop Homme, benim için kırmızı meyveler, baharatlar, sandal ağacı ve plastiğimsi yapaylığın kışkırtıcı ve cazibeli karışımı. Çoğu yorumcunun onu, çocukken hasta olduğumuzda içtiğimiz öksürük şuruplarına benzettiklerini okuyorum ve katılıyorum. Şüphesiz ki o fazlaca yapay ve düşük kalite hissiyatı veriyor. Oldukça yüksek oranda tatlılık barındırdığı zaten çok açık. Zaman zaman baş ağrısı yapan o plastiğimsi yapı, kimilerince kimyasal atıklara, kimilerince hastane-eczanelere benzetilmiş ki hiç de haksız sayılmazlar. Gerçekten tuhaf kokuyor ama aynı zamanda şeytan tüyü de var. Bir tarafınız nefret ederken diğer tarafınız o kadar da kötü değilmiş demek istiyor. Ama günün sonunda benim için kullanılamayacak tarafta.

Eğer onun kokusunu bir renkle tanımlamaya çalışsaydım önce kırmızı sonra kesinlikle pembeyi söylerdim. Çoğu kişinin Joop Homme’u kadınsı bulmasını ise kısmen anlayabiliyorum. Evet o bir yönüyle kadınsı izlenim verse de aslında erkeksi. Sıcak baharatların ağırlığı, erkeksi dengeyi başarıyla vermesini sağlıyor. Sandal ağacının ise kremsi verilmesi kadın tarafına yaklaşmasına sebep oluyor. Sonuçta o bir erkek parfümü.

Onu uzun uzun anlatmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü parfümlere ucundan azıcık meraklı kişilerin bile yolu Joop Homme ile kesişmiştir. Oldukça uygun fiyatlara satılması, ona ulaşılmasını kolaylaştırıyor. Uzun süreli kullanımda sıkıcı ve bıktırıcı olacağını düşünsem de, bu efsaneyi denemenizi öneririm. Sonuçta o, parfüm endüstrisinin dönüm noktalarından birisi.

opucuk yen

Joop Homme’un kokusunu ünlü isimlerden Michel Almairac yapmış. EDT formunda. Eski haline göre bu son kullandığım Joop Homme’un performansı azalmış. Eski saldırgan hali yok. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış kullanımına uygun. Sıcak hatta ılık günlerde fazla gelebilir.

Luca Turin’in kitabında beş üzerinden iki puan verilmiş. Menekşe sabunsu olarak sınıflandırılmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5