Parfums de Marly etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Parfums de Marly etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2019 Salı

Parfums de Marly – Delina (2017)

2009 yılında Julien Sprecher’in vizyonuyla hayatımıza giren Parfums de Marly niş parfümevi, büyük işler başarmaya devam ediyor. Her ne kadar parfümlerinin çoğu dünya niş standartları için bile fazla sayılabilecek 200-280 Euro aralığında satılsa da, yüksek kaliteli kokusal yaratımlarıyla, bir parça kendisini affettirebiliyor koku delilerine.

Herod, Godolphin ve Oajan ile dünyada dikkatleri üzerine çeken Parfums de Marly’nin, son zamanlarda başka kokusu övgüler alıyor niş parfüm çeteleri tarafından. Pembe ve şık şişesiyle kadın parfümü olduğunu haykıran Delina, orta notalarında ilginç de sürpriz barındırıyor: Türk Gülü. Delina’nın kısa tanıtımında derin ve gizemli koktuğu vurgulanmış. Türk gülü, meyveler (liçi, rhubarb, bergamot) ve kaşmir ağacı özellikle vurgulanmış resmi pazarlama cümlelerinde.

Delina’nın açılışı canlı, parlak ve ferah-mayhoş-lezzetli denebilecek meyvelerle gerçekleşiyor. Üst notalar genç kızsal çağrışımlar yapan, yüksek kaliteli meyveli-çiçeksi buketle/sepetle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarındaki meyvelerin liçi ve rhubarbın tropik yemişlere benzediğini düşünürsek, geri planda dinamik turunçgillerle (aromatik sulu-tuzlu greyfurt), yeşil mangonun işbirliği yaptığını söyleyesim var ama kanıtım yok! Hatta araya Un Jardin Sur Le Nil’den hatırladığımız yeşil sarmaşık bitkisi de mi girmiş? Yine hayal gücüm fazla mesaide anlaşılan. Orta kısımda tatlımsı, hayat dolu ve etrafa gülücükler saçan, genç kokan gülün hakimiyetini kabul etmek durumundayız. Orta notalar, ağız sulandıran meyvelerin geride durduğu gül kokusuna sahip. Sonlarda, gül ve meyveler devam ederken soğuk-serin misk dengeleri değiştiriyor. Alt notalarda hafiften odunsuluk gerçekten de mevcut. Parfums de Marly o odunsuluğa kaşmir ağacı adını verse de kimi kullanıcıların Delina’dan deri algılamasına şaşırdım.

Delina, böyle giderse daha da popüler olacak kokular evreninde çünkü o hem modern hem kaliteli hem piyasa işi hem de çarpıcı-güzel olmayı başarıyor. Bu dengeyi kurabilen genellikle çok az parfüm olur ve onlarda zaten süper star haline dönüşür. Delina’nın oldukça yüksek fiyata satılan niş parfüm olduğunu düşünürsek, hiçbir zaman ortalama gelir seviyesine hitap edemeyecek olduğunu aklımızda tutarsak, belki büyük satış rakamları yakalayamayacak ama koku hafızamızda güzel esintiler bırakacak.

Delina aslına bakılırsa çok basit ve düz formülasyona sahip. Hatta onun 4-5 nota üzerinde dönüp durduğunu söyleyebilirim. Ekşi meyveler, gül, misk, odunsuluk ve kimilerine göre vanilya. Yine çoğunlukla aynı fikirde değilim çünkü Delina’da vanilya büyük yer kaplamıyor. Bildiğimiz anlamda vanilyalı, çilekli kek hamuru gibi davranmıyor Delina. O, hayata pozitif bakan, sevecen, gözleri mutluluktan parlayan, pembe Range Rover jipi olan pop müzik şarkıcısı genç hanımefendileri çağrıştırıyor.

İşin güzel tarafı günümüze yakın duruyor, belli oranda tatlılık barındırıyor, koklayan çoğu kişinin beğenmesini sağlıyor ve bunu gayet mütevazi 3-4 notasıyla gerçekleştiriyor. İşin düşündürücü tarafıysa fazlaca basit ve düz ilerliyor, derinlikten yoksun, verdiğiniz yüklü rakamın size geri dönüşünü sorgulatıyor. Bazı parfümseverlerin sorduğu soru yabana atılacak gibi değil. Delina bu yüksek fiyat etiketini hak ediyor mu? Eğer fazladan ve harcayınca üzülmeyeceğiniz 210 Euro’nuz yastık altına duracağına bari Delina’ya yatırayım derseniz, evet hak eder ama ben olsam bir şişesini almazdım.

Delina’nın iki versiyonu bulunuyor bazı Parfums de Marly’ler gibi. Bir normal versiyonu ki kullandığım oydu. Bir de Exclusif olanı var onu denemediğim için karşılaştırma yapamayacağım. Exclusif versiyonunun bir parça daha pahalı olduğunu tahmin edersiniz. EDP formundaki Delina’nın kalıcılığı çok iyi adeta üzerinize yapışıyor. Etrafa yayılımı ilk on beş dakika yüksek, sonrasında normale dönüyor. Ilık havaların parfümü Delina. İlkbahar-yaz döneminde kullanılabilir. Kokusunu son yıllarda hem niş hem de ana akım markalar için parfümlere imza atan Quentin Bisch tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

27 Mayıs 2016 Cuma

Parfums de Marly – Hamdani (2013)

“Bedeviler çok konuksever insanlardır. Eğer bir misafir çadırlarına ziyarete gelirse onu ve hayvanlarını hiç ücret almadan üç gün misafir etmek zorundaydılar. Konuk edilen misafirin atının başlığı çadırın orta yerine asılarak onun önemi vurgulanırdı. Böylelikle kabileler savaştan arta kalan zamanlarda birbirlerini konuk eder, en hızlı ve en cesur atlarının hikayelerini paylaşırlardı. Kazananın ödül olarak kaybedenin en iyi sürüsünü aldığı at yarışları düzenlerlerdi. Yetiştirilen hayvanlar alınır, satılır ancak kural olarak savaş kısraklarına bedel ödenmezdi. Bir Arap kısrağından daha iyi bir hediye olamazdı. Bir kısrağın değeri annesinin orijinine göre artardı. Eğer kısrağın annesi takdir edilen bir aileden geliyorsa onun değeri çok fazla idi. Kısrak aileleri onu yetiştiren kabilenin veya şeyhin adı ile bilinirdi. Bedeviler aynı orijinden gelen atları daha değerli görürlerdi. Beş temel at ailesi vardı; Kehilan, Seglavi, Abeyan, Hamdani ve Hadban. Cesaret, dayanıklılık ve sürat hikayeleri o orijine ait diğer atlarında değerini arttırırdı. Örneğin; Kehilet al Krush, Kehilet Jell – abiyat ve Seglavi ibn-i sedran isimli kısrakların görkemli savaş hikayeleri vardı. Hamdani atları; atletik yapılı, iri kemikli ve kas gücü yüksek bir türdü. Kafaları profilden bakıldığında düzdü. Arap atları içinde en uzun boylu türlerden biriydi. Demir kır ve açık doru en sık rastlanan renkti.”

İnternet üzerinde yapılacak kısa bir aramayla, Hamdani atları hakkında bu bilgilere farklı yerlerde rastlamak mümkün. Parfums de Marly, inatla ve mutlulukla atlara yer vermeye devam ediyor. Her parfümlerinde farklı cins atlardan ilham alıyorlar. Hamdani, markanın “Arap Atları” serisinin üyesi. 2013 çıkışlı olduğu biliniyor. İsmi fazlaca duyulmamış bu arkadaşa bir el atmak istedim. Umarım elimde kalmaz.

Hamdani’nin tanıtımında erkeksi şıklıktan bahsediliyor ve tütün, deri, bal ve karanfil üzerine inşa edildiği izlenimi veriliyor. Parfümün açılışı çok sert. İlk saniyelere sert mi demeliyim yoksa rahatsız edici mi karar veremedim. Ya da garip veya zor mu olmalı doğru kelime. Üst notaların zihnimde uyandırdığı etki yeni boyanmış ayakkabı diyebilirim. Lostra salonuna girdiğimde burnuma çarpan kösele kokusu da bilinçaltımdan çıkıp geliveriyor. Bir parça acı aromatik otlar da var muhtemelen. Tatlılık barındırmayan, soğuk-hayvansal deri, muhtemelen başlangıcı domine eden baş aktör. Açılışı çok sıradışı ama bana göre değil. Orta kısımda aynı zalim, karanlık, koyu yapı devam ediyor. Orta notalar, başlangıcına göre birazcık daha tahammül edilebilir. Tatlılık hala yok. Hayvansallık daha dizginlenmiş diyesim var. Deriye reçineler de eşlik ediyor. Son kısma geçeyim. Ana yapının büyük değişim gösterdiği söylenemez. Kapanışta reçineli ağaçların etkisi daha fazla neyse ki. Karanlık tütsü de kendisini göstermeye çalışıyor. Muhtemelen parfümün en kullanılabilir tarafı alt notaları ve benim de en sevdiğim yeri burası oluyor.

Hamdani… İlhamını bir attan alan parfüm olduğunu düşünürsek, bu koku karakteri çok şaşırtıcı olmamalı. Ama Parfums de Marly’nin diğer kullandığım parfümlerinde bu kadar uç ve sert bir kullanım yoktu. Hamdani, sadece Parfums de Marly’nin değil, şimdiye kadar kullandığım en zorlayıcı kokulardan birisine sahip. Çok çok yoğun, depresif, karanlık. Kuru odunsu-deri-tütsü-reçine kompozisyonuna benziyor. Adeta Tauer’in o garip ayakkabı boyası gibi kullandığı derinin verilişini andırıyor Hamdani. Sevmesi ve kullanması çok çok zor (en azından benim için durum budur).

kendi hamdani yen

Tauer demişken, Hamdani’yi en çok benzettiğim parfüm Incense Extreme oldu. Ayrıca Montale’in Aoud Cuir d’Arabie’sini düşündürttü bana. Karanlık yönüyle Black Afgano’yu da benzerler listesine alabiliriz. Ama geneli düşündüğümde sanki Montale parfümü kokluyormuşum izlenimi oluşmasını sağladı zihnimde Hamdani.

Akıl almaz şekildeki karanlık yapısı, fazlasıyla tematik olması, mideyi zorlayıcı hayvansallığı, ürkütücü dumansılığı, gerçekçi reçinemsiliği, sinir bozucu tütsü kullanımı ile örneğine fazla rastlanamayacak duruşu ve etrafa yaydığı negatif enerjisiyle, günlük kullanımın epey dışında Hamdani. Eğer Avusturya’da dağın başındaki kocaman bir şatoda yaşıyorsanız, satanizme ilgi duyuyorsanız ve geceleri zifiri karanlık ormanlarda veya mezarlıklarda tek başınıza dolaşmayı seviyorsanız, Hamdani bu anlamda sizi memnun edecektir.

Hamdani’yi, sektörün tanınmış isimlerinden Fabrice Pellegrin tasarlamış. EDP formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği yüksek değil. Çoğu yerde uniseks kullanıma uygun olduğu belirtilse de, bir kadının üzerinde olmaması gerekiyor Hamdani’nin. O, erkek kullanımına uygun. Tam bir kış parfümü olduğunu sanırım söylememe gerek yok.

Koku Güzelliği:10/5

23 Ocak 2016 Cumartesi

Parfums de Marly – Oajan (2013)

Gördüğüm kadarıyla Parfums de Marly cephesinde değişen bir şey yok. Koleksiyonlarının tamamında atlara ve atçılığa göndermeler yapmaya devam ediyorlar. Marka, parfümlerine isim verme stratejisini atlar üzerinden gerçekleştiriyor. Bu aralar kullandığım Oajan’da aynı kurala tabi.

Herod ile kalbimi fethetmeyi başarmıştı Parfums de Marly. Tabii bu durum, markanın diğer parfümlerine de ilgimi arttırdı. Oajan, 2013 yılında tanıtımı yapılan “Arabian Breed” koleksiyonuna ait. Bu seriye ait dört parfüm bulunuyor. Kuhuyan, Hamdani, Habdan and Oajan parfümleri, Arap atlarının safkan beş soyundan ilhamını almışlar.

Oajan’ın başlangıcı ekşi meyvelerle gerçekleşiyor. Çok gerçekçi meyvelerden algılayabildiğim kiraz hatta vişne. Kimileri elma diyor ama bence mayhoş vişneyle size merhaba diyor. Üst notaları harika. Orta kısımda, ekşi meyvelere tatlı baharatlar ekleniyor. Öne çıkan baharat olarak tarçını düşünebiliriz. Tatlılık bir parça artıyor başlangıca göre. Tarçınla meyvelerin uyumu harika. Bal, birden bire ortaya çıkıyor burada. Bu kadar bariz bal kullanımına çok fazla rastlamıyoruz. Orta kısım nefis. Son bölümde baharatlar ve meyvemsi yapı geride kalırken vanilya öne çıkıyor. Kapanışta tatlılık biraz daha artıyor. Vanilya, mumsu ve yumuşak. Egzotik amber de vanilyaya eşlik ediyor kapanışta. Üst ve orta bölümü kadar çarpıcı olmasa da gayet güzel sonları.

Oajan, leziz mayhoş meyvelerin ve tatlı-modern baharatların, vanilyayla müthiş bir karışımı. Başlangıçtaki kısmı Back to Black’in açılışına benzettim. Orta bölümde baharatlı ve reçineli yapı tam istediğim gibi. Zaman zaman vişne likörlerine ya da kırmızı şaraplara benzettiğim orta bölüm, sıcacık hissiyat veriyor. Çok soğuk hatta karlı günlerde kullandığım Oajan, tam da bu zamanların parfümü olduğunu kanıtladı.

hepsi

Tam olarak içki efekti var mı yok mu karar veremedim. Ambre Russe’deki kadar bariz ve baskın içki teması yok. Yine de meyveli sıcak içkinin izlerinin olduğunu düşünüyorum. Hatta onda tütün de var yüksek ihtimalle. Dumansı, meyveli, ballı tütünden bahsedilebilir. Belki de içki olarak düşündüğüm yapı, dumansı, kirazlı pipo tütününe benzetilebilir. Tatlılığın bal ya da tonka fasülyesi tarafından sağlandığını söyleyebilirim. Modern parfümcülüğün en başarılı eserlerinden birisi olduğunu ifade etsem sanırım abartılı olmaz. Çok sevdim Oajan’ı ve etrafa yaydığı aromayı.

Parfums de Marly, yine hayal kırıklığı yaratmadı. Oajan, az da olsa Herod’u andırıyor. En az Herod kadar kaliteli ve sevilesi. Sonlarındaki ortalama vanilyayı saymazsam, son zamanlarda kullanmaktan en keyif aldığım arkadaşlardan birisi oldu. Tabii çok yüksek fiyatına istinaden denemeden almanın iyi fikir olduğunu sanmıyorum.

Oajan’ı, yeni nesil parfümörlerden Shyamala Maisondieu tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı çok iyi. Bazı yorumcular fark edilirliğinin yüksek olduğunu belirtmesine rağmen çok güçlü olduğunu söyleyemem Oajan’ın. Yine de ara ara kendisini hissettiriyor.

Koku Güzelliği:10/8.5

19 Kasım 2015 Perşembe

Parfums de Marly – Godolphin (2011)


Parfums de Marly – Godolphin (2011)

1724 yılları. Yemen'deyiz. Günümüzün modern safkan atlarının en ünlüsü ve belki de atalarından biriydi Godolphin Arabian isimli tay. Daha bilinen ismiyle Godolphin Barb'ın doğum yeri, Yemen'de bulunan Aden körfezi civarıydı. Godolphin atı, 14.3'lük ayak yüksekliği ve topuklarındaki hafif beyazlıkla diğer taylardan ayrılıyordu. O zamanlardaki Yemen'in önemli ihracat kalemlerinden (Suriye'den Tunus'a kadar) birisini oluşturuyordu bu safkan atlar. Hatta dönemin Fransa Kralı'na da Tunus'tan dört adet safkan Arap atı hediye edilmişti.

Paris'e getirilen bu dört attan birisini zamanla İngiliz Edward Coke satın aldı ve onu İngiltere'ye götürdü. İşte ünlü Godolphin atı, 1753 yılında, 29 yaşında ölümüne kadar İngiltere'de yaşadı. Godolphin'in ölümünden sonra, onun soyundan gelen safkan atlar, modern yarış atlarının en önemli ailesini oluşturdu. Onlarca yarış kazanan bu müthiş atlar, 2011 yılında niş parfüm evi Parfums de Marly'e ilham oldu. Bu markanın kullandığım ilk parfümü Herod, yine ünlü bir attan ilhamını almıştı. Şimdi Parfums de Marly'nin ikinci parfümünü kullanıyorum. Bu sefer Godolphin'le birlikteydim bir süredir.


Kendi sitelerinde erkeksi, benzersiz, sofistike yönüne vurgu yapılmış Godolphin'in. Karmaşık ve derin aromasından, güçlü cazibesinden, rafine yapısından bahsedilmiş. Parfümün başlangıcı erkeksi safranla gerçekleşiyor. Safrana aromatik otlardan kekik eşlik ediyor ama çok gerilerde. Üst notalarda azıcık da kuru meyveler var fakat safran baskın. Başlangıcı pek bana göre değil. Orta kısmında safran geri çekilirken, onun yerine deri bütün gücüyle ortaya çıkıyor. Buradaki deri hafif yağlı ve çok tatlı değil. Deriye eşlik eden safran hala hissediliyor. Orta kısmı, başlangıcına göre daha sevilebilir buldum. Geleyim kapanışa. Deri, alt notalarda var ama etkisi az. Safran neyse ki ortalarda yok. Kapanışta harika vetiver ve azıcık tütsü algılıyorum. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor sonları.

Godolphin, bana göre acımsı/buruk/yağlı bir deri parfümü. Nasıl anlatsam yeni alınmış kösele ayakkabı ya da deri montlar gibi kokuyor. Deri, baskın ve neredeyse diğer notaları eziyor. Derinin en önemli arkadaşı safran denebilir. Çoğu kişi meyvelerden bahsetse de bence öne çıkamıyor meyveler.

Şu haliyle gerçekçi deri kokusu Godolphin. Evet bu parfüm için anahtar kelimeler şunlar olmalı: "Gerçekçi deri." Doğallık ve gerçekçilik anlamında müthiş bir örnek Godolphin. Buradaki deri ne plastiğimsi, ne şekerli, ne de hayvansal. Eğer "saf ve pürüzsüz" deri parfümü arıyorsanız, olabilecek en iyi eserlerden birisiyle karşı karşıyayız. Bu konuda mütevazi değil Parfums de Marly.


Amma geleyim benim açıma. Şimdi Godolphin, safran-deri birlikteliğinin en sağlam örneklerinden birisi. Fakat kullanılabilir mi? Yani derinin bu kadar acı, gerçekçi ve neredeyse sert verilmesi, kullanım açısından sorun oluşturuyor. Şunu demek istiyorum ki kim yeni deri kemer gibi kokmak ister? Muhakkak vardır böyle arkadaşlar fakat yine de deri gibi zor temanın, başka aromatik notalarla yumuşatılması daha mantıklı. Yoksa sonuç fazlasıyla acımsı ve rahatsız edici olabiliyor.

Godolphin, çok rahatsız edici olmasa da benim için konforlu ve harika deri parfümü değil. Özellikle safranla birleşen deriyi pek kendime yakın bulamadım. Zaten safranı bir türlü sevemiyorum parfümlerde. Bu durumum, Godolphin için de değişmiyor. Evet yüksek kaliteli ama kullanım anlamında biraz sorunlu. En azından benim için böyle.

Şimdi geleyim en tartışılan konuya. Godolphin, çoğu kullanıcı tarafından Tom Ford'un ünlü parfümü Tuscan Leather'a benzetilmiş. Kimisi bunu olumlu anlamda değerlendirmiş kimisi ise eleştirmiş. Tabii bir niş markanın böylesine popüler parfümü taklit etmesi hoş olmaz. Gördüğüm kadarıyla Godolphin, bariz şekilde Tuscan Leather'a benziyor. Hatta tesadüf olamayacak kadar andırıyor. Yani Parfums de Marly'nin, Tom Ford'dan küçük çaplı konsept araklaması yaptığı söylenebilir. Peki bu durum yanlış mı? Bence değil. İnsan insana, parfüm parfüme benzeyebilir. Hatta bana göre Godolphin, Tuscan Leather'a göre daha kullanılabilir. Yani ikisi arasında seçim yapacak olsam, az farkla Godolphin'i seçerdim. Amma bir niş markadan taklit konsept değil, daha yaratıcı olmasını beklemek hakkımız. Çünkü şişesi 150 Euro'ya satılan markadan bahsediyoruz. Bu anlamda Parfums de Marly'e ufak bir sitem edebiliriz ama abartılı şekilde eleştirmenin anlamı yok.


Godolphin'i, çok fazla popüler olmayan ve pek işe imza atmamış burunlardan Michele Saramito tasarlamış. Kalıcılığı kıyafet üzerinde gayet iyi. Fark edilirliği yüksek değil, biraz çekingen kalıyor. Kimi yerlerde uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın olduğunu söylemem gerekiyor. Kadın kullanımı için pek uygun görünmüyor. Tam bir sonbahar hatta soğuk kış parfümü. Genç arkadaşlara tavsiye etmem Godolphin’i. Biraz daha üst yaş guruplarına ve koku deneyimi olan arkadaşlara önerebilirim. Resmi giyime, takım elbiseye ve özel zamanlara uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7

18 Kasım 2015 Çarşamba

Parfums de Marly – Godolphin (2011)

1724 yılları. Yemen’deyiz. Günümüzün modern safkan atlarının en ünlüsü ve belki de atalarından biriydi Godolphin Arabian isimli tay. Daha bilinen ismiyle Godolphin Barb’ın doğum yeri, Yemen’de bulunan Aden körfezi civarıydı. Godolphin atı, 14.3’lük ayak yüksekliği ve topuklarındaki hafif beyazlıkla diğer taylardan ayrılıyordu. O zamanlardaki Yemen’in önemli ihracat kalemlerinden (Suriye’den Tunus’a kadar) birisini oluşturuyordu bu safkan atlar. Hatta dönemin Fransa Kralı’na da Tunus’tan dört adet safkan Arap atı hediye edilmişti.

Paris’e getirilen bu dört attan birisini zamanla İngiliz Edward Coke satın aldı ve onu İngiltere’ye götürdü. İşte ünlü Godolphin atı, 1753 yılında, 29 yaşında ölümüne kadar İngiltere’de yaşadı. Godolphin’in ölümünden sonra, onun soyundan gelen safkan atlar, modern yarış atlarının en önemli ailesini oluşturdu. Onlarca yarış kazanan bu müthiş atlar, 2011 yılında niş parfüm evi Parfums de Marly’e ilham oldu. Bu markanın kullandığım ilk parfümü Herod, yine ünlü bir attan ilhamını almıştı. Şimdi Parfums de Marly’nin ikinci parfümünü kullanıyorum. Bu sefer Godolphin’le birlikteydim bir süredir.

 

Kendi sitelerinde erkeksi, benzersiz, sofistike yönüne vurgu yapılmış Godolphin’in. Karmaşık ve derin aromasından, güçlü cazibesinden, rafine yapısından bahsedilmiş. Parfümün başlangıcı erkeksi safranla gerçekleşiyor. Safrana aromatik otlardan kekik eşlik ediyor ama çok gerilerde. Üst notalarda azıcık da kuru meyveler var fakat safran baskın. Başlangıcı pek bana göre değil. Orta kısmında safran geri çekilirken, onun yerine deri bütün gücüyle ortaya çıkıyor. Buradaki deri hafif yağlı ve çok tatlı değil. Deriye eşlik eden safran hala hissediliyor. Orta kısmı, başlangıcına göre daha sevilebilir buldum. Geleyim kapanışa. Deri, alt notalarda var ama etkisi az. Safran neyse ki ortalarda yok. Kapanışta harika vetiver ve azıcık tütsü algılıyorum. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor sonları.

Godolphin, bana göre acımsı/buruk/yağlı bir deri parfümü. Nasıl anlatsam yeni alınmış kösele ayakkabı ya da deri montlar gibi kokuyor. Deri, baskın ve neredeyse diğer notaları eziyor. Derinin en önemli arkadaşı safran denebilir. Çoğu kişi meyvelerden bahsetse de bence öne çıkamıyor meyveler.

Şu haliyle gerçekçi deri kokusu Godolphin. Evet bu parfüm için anahtar kelimeler şunlar olmalı: “Gerçekçi deri.” Doğallık ve gerçekçilik anlamında müthiş bir örnek Godolphin. Buradaki deri ne plastiğimsi, ne şekerli, ne de hayvansal. Eğer “saf ve pürüzsüz” deri parfümü arıyorsanız, olabilecek en iyi eserlerden birisiyle karşı karşıyayız. Bu konuda mütevazi değil Parfums de Marly.

 

Amma geleyim benim açıma. Şimdi Godolphin, safran-deri birlikteliğinin en sağlam örneklerinden birisi. Fakat kullanılabilir mi? Yani derinin bu kadar acı, gerçekçi ve neredeyse sert verilmesi, kullanım açısından sorun oluşturuyor. Şunu demek istiyorum ki kim yeni deri kemer gibi kokmak ister? Muhakkak vardır böyle arkadaşlar fakat yine de deri gibi zor temanın, başka aromatik notalarla yumuşatılması daha mantıklı. Yoksa sonuç fazlasıyla acımsı ve rahatsız edici olabiliyor.

Godolphin, çok rahatsız edici olmasa da benim için konforlu ve harika deri parfümü değil. Özellikle safranla birleşen deriyi pek kendime yakın bulamadım. Zaten safranı bir türlü sevemiyorum parfümlerde. Bu durumum, Godolphin için de değişmiyor. Evet yüksek kaliteli ama kullanım anlamında biraz sorunlu. En azından benim için böyle.

Şimdi geleyim en tartışılan konuya. Godolphin, çoğu kullanıcı tarafından Tom Ford’un ünlü parfümü Tuscan Leather’a benzetilmiş. Kimisi bunu olumlu anlamda değerlendirmiş kimisi ise eleştirmiş. Tabii bir niş markanın böylesine popüler parfümü taklit etmesi hoş olmaz. Gördüğüm kadarıyla Godolphin, bariz şekilde Tuscan Leather’a benziyor. Hatta tesadüf olamayacak kadar andırıyor. Yani Parfums de Marly’nin, Tom Ford’dan küçük çaplı konsept araklaması yaptığı söylenebilir. Peki bu durum yanlış mı? Bence değil. İnsan insana, parfüm parfüme benzeyebilir. Hatta bana göre Godolphin, Tuscan Leather’a göre daha kullanılabilir. Yani ikisi arasında seçim yapacak olsam, az farkla Godolphin’i seçerdim. Amma bir niş markadan taklit konsept değil, daha yaratıcı olmasını beklemek hakkımız. Çünkü şişesi 150 Euro’ya satılan markadan bahsediyoruz. Bu anlamda Parfums de Marly’e ufak bir sitem edebiliriz ama abartılı şekilde eleştirmenin anlamı yok.

 

Godolphin’i, çok fazla popüler olmayan ve pek işe imza atmamış burunlardan Michele Saramito tasarlamış. Kalıcılığı kıyafet üzerinde gayet iyi. Fark edilirliği yüksek değil, biraz çekingen kalıyor. Kimi yerlerde uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın olduğunu söylemem gerekiyor. Kadın kullanımı için pek uygun görünmüyor. Tam bir sonbahar hatta soğuk kış parfümü. Genç arkadaşlara tavsiye etmem Godolphin’i. Biraz daha üst yaş guruplarına ve koku deneyimi olan arkadaşlara önerebilirim. Resmi giyime, takım elbiseye ve özel zamanlara uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7

3 Aralık 2014 Çarşamba

Parfums de Marly – Herod (2012)


Parfums de Marly – Herod (2012)

Bu öykü, 1683 yılına kadar uzanıyor. Kendilerine Anadolu topraklarını yurt edinen Osmanlılar, gelişmelerini ve sınırlarını Balkanların yukarılarına taşımaya karar verdikten sonra, artık Avrupa üzerine yürüyorlar. Zamanın Avrupa'sında yaşanan büyük korku, kıta Avrupa’sını ve Hristiyanlık dünyasını derinden etkiliyor. Çünkü Osmanlı yeniçerileri artık Avrupa'nın giriş kapısı olarak görülen Viyana kapılarına kadar dayanıyorlar. Sert geçen ilk kuşatmada Viyana şehri teslim olmuyor ve direniyor. Geri çekilen Osmanlı orduları ikinci defa 1683 yılında tekrardan Viyana'ya yükleniyorlar ve şehri kuşatıyorlar.

Avrupa'nın dört yanından gelen askerler, savaşçılar, şövalyeler birleşip, Avusturya ordusuna destek oluyorlar. Yine sert bir savaş yaşanıyor Osmanlı ordusu ile Avusturya İmparatorluk askerleri arasında. O zamanın en önemli savaş öğesi ise atlar. Çünkü savaşların kaderini atlar belirliyor. İyi, sağlam, güçlü ve hızlı atları olan ordular, her zaman avantajlı oluyorlar savaşta. İşte rivayet odur ki 2. Viyana Kuşatması sırasında, bir Osmanlı akıncısının atı, savaş alanında öylesine kendisini gösteriyor ki, herkes hayran kalıyor. Buna Avusturya ordusu askerleri de dahil.

Kaderin bir oyunu mudur bilinmez ama Avusturya Ordusu tarafından pusuya düşürülen Osmanlı akıncı birliği, esir olarak düşman kuvvetlerin (Avusturya ordusunun) eline geçiyor. Tabii bahsi geçen at da bu esirliğe dahil oluyor ve böylece yeni hayatına merhaba diyor. Bu güçlü ve Avrupa'da daha önce eşine rastlanmamış at, İrlanda’lı Yüzbaşı Robert Byerley tarafından sahipleniyor ve İngiltere'ye götürülüyor. İngiltere'de yarışlara sokulan ve büyük başarılar elde eden ata isim olarak, kendisini ele geçiren yüzbaşıya ithafen Byerley Turk deniyor. Ve İngiltere'de başka cins atlarla çiftleştirilerek, dünyaca ünlü İngiliz atlarının atalarından birisi oluyor. Bugün hala Byerley Turk atları en iyi cins at ailelerinden birisi olarak kabul ediliyor.


İşte hikayenin bundan sonrası bizim ilgi alanımıza girmeye başlıyor. Bu ünlü at ırkı Byerley Turk'un torunlarından birisinin adı bilin bakalım ne: "Herod". Evet genellikle soyluların, burjuvaların ve "cemiyet hayatının" spor dalı olarak bilinen atçılığın tarihindeki bu önemli atın yani Herod'un, 1758 yılında dünyaya geldiğini, Byerley Turk at ailesinin bir üyesi olduğunu öğreniyoruz. Ve Fransa merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi Parfums de Marly, atlara ve onların tarihine özel önem verdiğini açıkça belirtiyor. E bu durumda 2012 yılı çıkışlı parfümlerine Herod ismini vermeleri pek de şaşırtıcı olmamalı. İşte Herod parfümünün isminin kısaca öyküsü böyle.

İlhamını bir at isminden alan Herod parfümünün, nasıl koktuğuna geçeyim artık. Kendi sitelerinde vanilya notasına vurgu yapılan Herod'u üzerime sıktığımda beni lezzetli kırmızı meyveler (vişne olabilir), tarçın ve vanilya karşılıyor. Başlangıcı hafif ekşimsi hissiyat veren baharatlarla vanilyanın harika dengesi üzerine oturmuş. Açılışı mükemmel Herod'un. İlerleyen dakikalarda baharatlar ve vanilyaya tatlımsı tütün de ekleniyor. Bu andan itibaren biraz dumansı hale gelen Herod, orta bölümde de müthiş kokuyor. Son kısımlarda vanilyanın ağırlığı iyice artıyor. Artık tütün ve baharatlar geride kalıyor. Vanilyaya biraz da yumuşacık odunsu notalar ekleniyor. Başlangıcı ve orta bölümü kadar aklımı başımdan almadıysa da gayet güzel kapanışa sahip Herod.

Herod, bu karanlık, soğuk, kapalı, kasvetli, yağmurlu geç-sonbahar günlerinde içimi ısıtan şahane bir parfüm olarak karşıma çıktı. Başlangıcındaki ekşimsi, lezzetli, yüksek kaliteli baharatlar ve tatlılığı abartılmamış vanilya etkileyici güzellikte. Orta kısımdaki baharat-vanilya üzerine eklenen, vişneli pipo tütünü efekti veren koku ise enfes. Son kısımdaki durağanlık ve vanilyanın tek düzeliği ve hafiften "mumsu" verilmesi küçük çaplı hayal kırıklığı yaşatsa da hiç önemli değil. Herod, bu haliyle bile şaheser.


Değerli dostlar biliyorsunuz ki, parfummeraki.com sitesinde, dünyanın en önemli, en lüks, en pahalı, en ortalama, en vasat, en itici parfümlerini yazıyorum. Kimisi benim için hiçbir şey ifade etmeden unutulma çöplüğüne giderken, kimi parfümlerin aklıma takılan yönleri oluyor ve zaman zaman hatırlıyorum. Fakat bazı parfümler, beni benden alıyor, mutlu ediyor, hayata bağlıyor. İşte Herod, son kategoriye girmekte zorlanmıyor benim için. Çünkü o, tam da istediğim gibi kokuyor. Rafine baharatlar, kremsi/cazibeli vanilya ve kararında tütün, Herod'a hayran kalmam için yeterli sebepler gibi görünüyor.

Bu tür tatlı, modern, ekşimsi, vişnemsi, baharatlı, vanilyalı tütün parfümleri her zaman için favorim ve Herod, bu konuda denediğim en iyi örneklerden birisi. Kibar, lüks, kaliteli, yapaylık barındırmayan, asil ve karakterli bir parfüm. Kokusunu üzerimde her hissettiğimde keyif aldığım ender parfümlerden birisi oldu. Keşke son bölümü biraz daha özenli olsaymış. İşte o zaman belki de on üzerinden on verebileceğim parfümle tanışmanın mutluluğunu yaşayacaktım.

Herod, günümüzün tatlı/kremsi vanilya-baharat-tütün parfümlerinin başarılı bir temsilcisi. Gerek kokusunun gerçekçiliği gerekse asaletinden taviz vermemesiyle bir şekilde sizi yakalıyor ve bırakmıyor. Tabii ben bu tarz parfümleri sevdiğim için belki de bana öyle geliyor. Siz yine de muhakkak deneyin Herod'u ve öyle alın. Ben dahil hiç kimsenin ipiyle kuyuya inmeyin.


Herod, Tom Ford'un şimdiden fenomen hale gelen Tobacco Vanille'ine benzetiliyor çoğu kişi tarafından. Genelini düşündüğümde haksız sayılmazlar. Tabii Herod'da baharat oranı çok daha fazla. Tütün oranı ise biraz düşük. Onun dışında kokularının oldukça yakın olduğu söylenebilir. Herod, Tobacco Vanille'den biraz daha erkeksi izlenim bırakıyor. Herod daha çok mis gibi kokan ve fırından yeni çıkmış tarçınlı-vanilyalı pastalara benzerken, Tobacco Vanille, vanilya kokulu oda mumlarını andırıyor.

2012 yılında piyasa sürülen Herod, çok yeni bir parfüm olmasının handikabını yaşıyor belki de. Ya da Parfums de Marly'in fazlasıyla niş marka olması ve dünyada bile az yerde satılması onun popüler olmasını engelliyor. Yoksa şöhretli rakibi Tobacco Vanille'den hiçbir eksiği yok belki de fazlası var. Bu anlamda Parfums de Marly, harika bir iş çıkartmış.

Geçeyim ten-kumaş karşılaştırmasına. Kıyafetlerime sıktığımda Herod basit bir baharatlı koku olarak kendisini gösterdi. Kremsi vanilya geri planda kaldı. Ve çok ilgi çekici olmadı. Ten üzerindeyse Herod çok daha sevimli, tatlımsı, neredeyse hindistan cevizli vanilya gibi koktu. Bu anlamda Herod’un tam bir ten parfümü olduğunu düşünüyorum.

Eau de Parfum (EDP) formundaki Herod'un tenimde kalıcılığı bir gün civarında oldu ve benim için fazlasıyla yeterli. Farkedilirliği ilk saniyelerde iyiyken, ilerleyen saatlerde düşüyor. Zaten Herod'un eleştirilen yanlarından birisi farkedilirliğinin sınırlı olması. O kadar kusur kadı kızında da olur artık.


Parfüm platformlarında erkek kullanımı ağırlıklı olduğu belirtiliyor. Gerçi tatlı/kremsi/lezzetli vanilyanın varlığı erkeksiliği azaltıyorsa da yine de tütün ve baharatlar onun erkek kullanımı için daha uygun olacağını düşündürtüyor. Yine de Herod’u kadınlar rahatlıkla kullanabilir ve muhtemelen de çok severler. Tam bir sonbahar hatta kış parfümü. Soğuk havalarda kendisini size daha çok sevdirebileceğini düşünüyorum.

Parfümün tasarımcı olarak Olivier Pescheux görülüyor. Olivier Pescheux'un ilginç bir isim. Bir çok Diptyque parfümünü tasarlamış. Higher, 1 Million gibi vasat ama çok satan hitlere imza atmış. Fakat epey başarısız ve sıradan markalar için de çalışmış. Herod ise Pescheux'un en ilgimi çeken parfümü olarak şimdiden yerini almış durumda.

Koku Güzelliği:10/8.5