28 Eylül 2017 Perşembe

Donna Karan – Be Delicious Men (2004)

Be Delicious’un elma şeklindeki yuvarlak ve harika şişesini her zaman için çok sempatik bulmuşumdur. Donna Karan’ın 2004 yılında piyasaya sürdüğü elma temalı parfümleri hem erkekler için hem de kadınlar için ayrı ayrı sunuldu. Erkek versiyonundan ziyade kadın olanı daha çok ilgi çekti. Her ne kadar ilk çıktığındaki popülerliğini kaybetse de hala üretimi devam ediyor Be Delicious Women’in.

Erkek olanı ise elma şeklindeki kahverengi şişesiyle biraz daha geri planda kaldı. Kendi sitelerinde bile artık yer verilmeyen Be Delicious Men’de dikkat çeken bir nota yer alıyor: Kahve. Genellikle gourmandlarda karşılaştığımız kahve, anladığım kadarıyla burada turunçgillerle ferah bir şekilde verilmeye çalışılmış. Bakalım durum tam olarak böyle mi?

Be Delicious Men’in açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Portakaldan ziyade sucul bergamota benzettiğim üst notalarda yeşil elma da bulunuyor. Üst notaları yeşil turunçgillerle gerçekleşiyor. Orta bölümde yeşil ferah yapı devam ediyor. Yeşil elma parfümün başrolüne geçerken bir parça yapay odunsular eşlik etmeye başlıyor. Kapanışta ağaçsılar daha etkili. Vasat bir sedir ağacını andıran odunsu notalar pek umut vaat etmiyor.

Be Delicious Men’in içeriğinde yeşil elma olması tabii ki şaşırtıcı değil. Zaten şişesi elma şeklinde ve bu tema bir şekilde parfümde kullanılmış. Burada bir sorun yok ve tutarlılık var. Açılışı epey tanıdık, rahatsız etmeyen, modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Bence parfümün en güzel yeri başlangıcı. Leziz ve herkesin sevebileceği güvenli üst notaları ilk intiba olarak olarak iyi iş çıkarıyor. Orta bölümdeki yeşil elma bir parça yapaylık sınırında dolaşıyor. Elmaya eklemlenen odunsularıysa pek başarılı bulmadım.

Be Delicious Men, ferah turunçgilli yeşil elma ve odunsulardan oluşan çok basit, sıradan, tek düze ve pek numarası olmayan bir arkadaş. Tabii şimdi aklıma hemen kahve notası geliyor. Açıklanan notalarında bulunan kahve bence parfümde pek yer almıyor. Varsa bile çok gerilerde. Hani kahve ferah verilmiş desem yine de kahve kokusunu bir türlü algılayamadım. Oysa iyi verilmiş kahveyi severim parfümlerde ama burada oldukça sınırlı kullanıldığını düşünüyorum.

Sonuç olarak hakkında uzun uzun yazılacak bir parfüme benzemiyor. Başlangıcı dışında vasat olduğunu söylemek yanlış olmaz. Pek derinliği olmayan, genç erkekleri hedefleyen, başlangıç seviyesindeki arkadaşlara yönelik olarak düşünülebilir.

Fotoğraf parfumo.net sitesinden alınmıştır.

EDT formundaki Be Delicious Men’in performansı hayal kırıklığı yaratıyor. İlk patlama dışında etrafa yayılımı az, kalıcılığı düşük. İlkbahar-yaz mevsimine yakın duruyor. Günlük kullanıma uyabilecek, her kıyafete uyum sağlayabilecek, gündüz gezmeleri ve ofis kullanımı için rahatsız etmeyecek yapısı artıları diyebilirim.

Kokusunun tasarımını Olivier Gillotin ve Pierre Negrin yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

24 Eylül 2017 Pazar

Cartier – Baiser Vole (2011)

Cartier’in 2003 çıkışlı ünlü parfümü Le Baiser Du Dragon’un devamı olarak mı çıkarıldı yoksa müstakil bir eser olarak mı tasarlandı bilemiyorum Baiser Vole. Gerçi Baiser Vole’nin 2011 yılında çıkışından sonra çabucak devam parfümlerinin piyasaya sürülmesi, onun bağımsız bir parfüm olarak düşünüldüğünü gösteriyor. 2017 yılının Eylül ayı itibariyle yedi parfümlük bir koleksiyona dönüşmüş durumda.

Kendi sitelerindeki açıklamalarında zambağın vurgulandığını görüyoruz. Tabii kadın parfümü olması dolayısıyla dişiliği öne çıkarıyor resmi tanıtım. Zor bulunan ve şık kokan bir çiçek olan zambağın tutkulu hikayesinin Baiser Vole aracılığıyla anlatıldığı söyleniyor. Çiçeksi, ferah ve pudralı yönünden de bahsedilmiş.

Baiser Vole’nin açılışı belli belirsiz turunçgillerle gerçekleşiyor. Silik sayılabilecek turunçgillere sabunsu çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Resmi tanıtımdaki zambak kokusu, orta kısımdan itibaren iyice kendisini hissettiriyor. Buradaki zambak, gayet yumuşak, yeşil, taze, kremsi, leziz ve sevmesi kolay. Hatta diyebilirim ki abartılı şekilde kadınsı bile değil zambak. Kapanışta yeşil kremsi zambak küçük değişim gösteriyor. Yeşil ve taze geri çekilirken, vanilyamsı kremsilik daha da artıyor ve neredeyse tropikal vanilyaya dönüşüyor alt notalar. Son bölümde yumuşak misk de mevcut.

Baiser Vole, pudralı ve kremsi beyaz çiçek parfümü bana göre. Buradaki kremsilik vanilya merkezli gibi. Gayet temiz, duru, barışçıl ve sakin bir çiçeksi yapı var Baiser Vole’de. Masum, taze ve ferah koku, ne burun tırmalayan cinste çiçeksi ne de kafası karışık bir oryantal. Giymesi kolay bir arkadaş.

Baiser Vole’yi ilk kullandığım andan itibaren epey sevdim ve benimsedim. Kremsi vanilya sevgimin köklerine dokunuyor bir şekilde. Feminenliğin abartılmaması gayet iyi bir seçim. O, 2011 yılında çıkış yaptığını vurgulayacak kadar modern ve tatlı kokuyor. Keşke tatlılığı biraz az olsaymış. Yine de yakışmış Baiser Vole’ye.

Sonuç olarak çok hoş, kibar kokuyor. Derin, katmanlı ve detaylı değil. Hatta düz çizgide ilerlediğini ve bize sürpriz yapamadığını söyleyebilirim ama bu tarz bir eserden derinlik değil, güzel ve temiz kokması beklenir ki Baiser Vole bunu başarıyor. Yapaylık ve burnu zorlayan uyumsuzluk yok gibi. Cartier’in kalitesi yine kendisini gösteriyor.

Benim kullandığım EDP olanıydı. Performansı harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için uygun görünüyor. Günlük kullanıma rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Yaş sınırlaması olmadan her kadın kullanabilir. Kokusunun tasarımını ünlü parfümör Mathilde Laurent yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

20 Eylül 2017 Çarşamba

L’Artisan Parfumeur – Dzongkha (2006)

Puig grubuna satılmasıyla çoğu parfümseveri hayal kırıklığına boğan sevilen niş parfümevi L’Artisan Parfumeur’de, gördüğümüz kadarıyla eski şişeler de terk edilmiş. Markanın yenilenme içinde olduğunu düşünebiliriz çünkü bu tür şişe değişimleri genellikle parfümün içeriğinin değişmesiyle sonuçlanan reformülasyonu işaret ediyor olabilir.

Uzun zaman önce kullandığım Dzongkha’yı yeniden kullanmak istedim. Dzongkha, ilhamını Himalaya dağlarındaki Bhutan’dan almış. Tabii L’Artisan’ın Afrika’dan öykünmüş parfümlerinin en popüleri Timbuktu’ydu. Muhtemelen Timbuktu’nun başarısından sonra yine benzer temada ve iki yıl sonra piyasaya sürülen Dzongkha, tütsü, süsen çiçeği (iris) ve deriyi merkeze almış.

Parfümün başlangıcı olabilecek en kötü deriyle gerçekleşiyor. Sinek ilaçlarına benzettiğim üst notaları berbat Dzongkha’nın. Orta kısımda neyseki etkisi azalan garip derinin ardından şekerli iris çiçeği karşımıza çıkıyor. İrise kuru baharatlar eşlik ediyor ki, başlangıcına göre daha tahammül edilebilir bu bölüm. Kapanışta yine değişim var. Dumansı ve gizemli tütsü merkeze geçiyor ve parfümün en güzel yerini oluşturuyor.
Parfümün genelinde koyu bir tabaka gibi duran dumansılık mevcut. Kendi sitelerindeki “Bhutan’daki taş tapınaklarda yakılan tütsüler ve demlenen baharatlı çaylar” tanımı pek yerine oturmuyor. İlla ki bir yerini baharatlı çaya benzeteceksek orta kısım olabilir ama orada da hatırı sayılır oranda iris çiçeği var. Yine kendi sitelerinde bahsettikleri şakayık çiçeği ve tropik bir meyve olan litçi’yi algılayamadım.

Dzongkha, oldukça tuhaf, zor, karanlık ve tematik kokuyor. Kesinlikle herkesin sevebileceği ya da kullanabileceği gibi değil. Garip bir iticiliği var. Sanki Timbuktu’dan sonra biraz zorlama bir işe imza atılmış. Oysa ki Dzongkha’yı usta isim Bertrand Duchaufour tasarlamış. Yine de hiç bana göre değil genel yapısı.

Sadece benim değil diğer yorumcuların da kafası karışık sanki Dzongkha konusunda. Kimisi onun kokusunu eski bir ormana, başkası bebek pudrasına, bir başkası Hindistan baharatları satan dükkanlara hatta epey kişi kerevize benzetmiş ki haksız değiller. Bu kokuyu hangi kalıba sokmak gerektiğini kestirmek de zor. Çiçeksi desen değil, meyveli desen hiç değil, turunçgil zaten yok, belki dumansı ağaçsı-deri kokusu diyebilirim. Yine bir uçtan diğer uca savrulmaca var. Çok kötü başlangıcından sonra idare eden orta bölüm ve harika alt notalar. Gel de not ver şimdi bu parfüme.

Sonuç olarak farklı olmak adına garip bir parfüme yer verilmiş L’Artisan’ın koleksiyonunda. Güzel geri dönüşler alma ihtimali düşük, oldukça tematik ve her ortama uymayacak kokusuyla Dzongkha, normal bir kullanıcı için değil, uç örneklere meraklı koleksiyoner kokuseverleri hedefliyor sanki.

Uniseks olarak sınıflandırılsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği biraz düşük. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

16 Eylül 2017 Cumartesi

Helmut Lang – Eau De Cologne (2000)

Bu duruma ‘Helmut Lang’in geri dönüşü’ denmeli belki de. 2000’li yılların kült parfümleri haline gelen fakat 2005 civarında üretimleri bitirilen Helmut Lang parfümleri 2014 yılında tekrardan diriltilerek piyasaya sürüldü. Tabii firmaların bu tür eski klasikleri canlandırma hamlelerini her zaman için destekliyoruz. Sadece Helmut Lang için değil, diğer üretimi bitirilmiş ve unutulmaya yüz tutmuş önemli parfüm klasiklerinin genç kokuseverlerle buluşturulması bence önemli. 1970’lerin, 80’lerin, 90’ların ve hatta 2000’li yılların önemli parfümlerinin, yeni nesil parfümlerle kıyaslanması açısından iyi oluyor diyebilirim.

Helmut Lang’in ünlü klasiklerinden Cologne, ilk defa 2000 yılında piyasaya sürülmüş ve bir süre sonra üretimi bitirilmişti. 2014 yılında kokusu yeniden formüle edilip, bir parça değiştirildikten sonra üretimine başlandı. Benim kullandığım 2000 yılındaki ilk çıkan versiyonuydu Cologne’nin. Kendi sitelerinde Cologne’nin “baştan çıkarıcı ve dolaysız” olduğu vurgulanan parfümün açılışı yumuşak aromatik otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki biberiyeyi pürüzsüz, temiz ve neredeyse miskli hissediyorsunuz. Bir süre sonra yine sütsü ve miskli lavanta partiye katılıyor. Orta kısımda tatlı ve sabunsu vanilya kendisini gösteriyor. Genel konsepte uygun vanilyayı kapanışta yüksek kaliteli sedir ağacı izliyor. İşte size Helmut Lang’in Cologne’si.

Parfümün isminin Cologne ve biliriz ki bu tür ada sahip kokular genellikle turunçgil teması üzerine oturur. Bu noktada Helmut Lang’in farkı ortaya çıkıyor çünkü Cologne’de neredeyse hiç turunçgil yok. Ne portakal ne limon ne de bergamot algılayabiliyorum. Cologne, merkeze bembeyaz, tertemiz, sütsü, leziz, vanilyalı miski almış. Bu misk daha ilk dakikalarda bile algılanıyor ve parfüme temiz hissiyatını veriyor. Evet, bu parfümün anahtar kelimesi temiz kokması.

Bu nasıl bir temizlik diye sorabilirsiniz. Kimi yorumcuların isabetle belirttiği gibi yeni yıkanmış ve çamaşır makinesinden çıkmış temiz kokan kıyafet hissiyatı veriyor Cologne. Ve artı olarak vanilyamsı miski andıran o beyefendi daha doğrusu efendi kokusunu da ekleyebiliriz.

Cologne, biberiye ve lavanta gibi iki burun tırmalama potansiyeli olan notayı aşırı dozdaki miskle baskılayıp, onları evcilleştirmiş. Ortaya uysal, temiz bir aromatik fujer çıkmış. Parfümün genelindeki sakinlik, huzur, ölçülülük, minimalizm Helmut Lang markasının çizgisini de bize hatırlatıyor.

Çok basit bir kompozisyona sahip Cologne. Baştan sona neredeyse değişmeyen ana yapı inanılmaz bir kaliteyle verilmiş. Yapaylığın bulunmadığı Cologne, bu anlamda yeni nesil şekerli yapay bombalardan çok farklı bir yerde. Bu arada modern kokusu asla köhnemiş hissiyatı vermiyor. Helmut Lang bu anlamda çok iyi iş çıkarmış.

Sonuç olarak harika bulmasam da Cologne gayet iyi bir parfüm. Yüksek kaliteli Cologne’nin performansının zayıf olması ve fazlasıyla basit kokması birbirini dengeleyen unsurlar. Kullanım aşamasında biraz Sartorial’a benzettim. Tabii büyük orandaki temiz miski unutmamak gerekiyor Sartorial’a benzetirken. Benim çok ilgimi çeken bir koku formu olmasa da, enteresan bir parfüm olarak yerini alıyor Cologne.

Sürekli beyaz kıyafetler giyen, saçlarını yan tarafa tarayan, modayı yakından takip eden hafiften züppe ve tarz sahibi erkeklerin parfümü gibi Cologne. Hani şu moda defilelerinde aklımızın almayacağı ilginçlikte kıyafetler giyen zayıfcacık ve uzun boylu erkeklerin kokusu olabilir Cologne.

İsmi gibi Eau de Cologne formatındaki kokusunun kalıcılığı idare eder, fark edilirliği zayıf. Günlük kullanıma, ofislere, hem spor giyime hem de takım elbiseye uyabilecek şık bir seçenek olarak düşünülebilir. Tabii kendi sitelerindeki 185 dolarlık fiyat etiketini hak ediyor mu emin değilim. Hadi ama Helmut Lang, o paraya canavar gibi niş parfümler alırız Amerika’dan.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

12 Eylül 2017 Salı

Chloe – Love Story (2014)

Paris’e gidenlerin muhakkak uğradığı hatta filmlere bile konu olan ünlü Pont des Arts köprüsünden ilhamını alan bir parfümle karşı karşıyayız. Chloe’nin Love Story isimli kadın parfümü, Aşıklar Köprüsü olarak da bilinen bir köprüden ilham alıyor ve parfümün ismi de Love Story olarak seçiliveriyor. Bu anlamda Chloe markasının tutarlı davrandığını söyleyebilirim.

Parfümün tanıtımında kadınsılığın, romantizmin, cazibenin, aşkın vurgulanması sürpriz değil. İsminin Love Story olması bir yana, kadın parfümlerinin pazarlanması için kullanılabilecek en iyi öğeler aşk-romantizm-kadınsılık üçlüsü olmaz da ne olur ki. Koku kısmındaysa iki çiçek öne çıkmış: portakal çiçeği ve adını pek duymadığımız madagaskar yasemini.

Love Story’nin başlangıcı kadınsı çiçeklerle gerçekleşiyor. Beyaz çiçekler, yasemin hatta gül bile sayılabilir. Ferah sayılamayacak üst notalar benim için oldukça sıradan ve feminen. Orta kısımda tatlı ve modern beyaz çiçekler aynen devam ediyor. Kompozisyona eklenen misk, büyük değişim yaratmıyor. Kapanışta bir parça sedir ağacı hissedilse de ağaçsı şekilde sonlanmıyor. Üst-orta notalara benzer şekilde miskli-çiçeksi yapı alt notaları da oluşturuyor.

Love Story, tam anlamıyla meyveli-çiçeksi bir deneme. Beyaz çiçekler buketine eklenmiş yasemin ve gülün domine ettiği koku, baştan sona kadar değişim göstermiyor. Hatta hemen hemen aynı kokuyor.

Kendi sitelerindeki tanımıyla “ferah çiçeksi” yapı, bence pek de yaz sıcakları için uygun değil. Serin ilkbahar-sonbahar için uygun olabilecek Love Story, kalite anlamında vasat, yaratıcılık anlamında rahatlıkla sınıfta kalıyor. Hiçbir özgün yanı olmayan ve piyasadaki birbirinin aynısı feminen çiçeksi koku formunu tekrar etmekten başka bir şey yapmayan Love Story bu haliyle milyonlarca kadın parfümüne benziyor. İyi de kadınlar neden alsınlar ki bu parfümü?

Tabii bir kadın parfümüne hiçbir zaman kadın gözüyle bakamayacağım ve bu koku formunun neden ilgi gördüğünü anlayamayacağım. Evet, bu tür meyveli-çiçeksi yasemin-gül karışımı, dişil mesajlar veriyor etrafa fakat yine de sıkıcı, sıradan ve artık her yerde karşımıza çıktığı için eskimeye yüz tutmuş durumda bana göre.

Sonuç olarak Love Story hakkında söyleyecek çok bir şeyim yok. Bu tekdüze Eau de Parfum, burun tırmalıyor, beni cezbetmiyor, yapaylık sınırında ve hiç bana göre değil. Belki doğru kadında, doğru mevsimde ve doğru zamanda çarpıcı olacaktır ama size kötü sayılabilecek haberi vereyim ki performansı da yüksek değil. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği ortalamanın altında.

Genç-yaşlı her kadına yakışacak Love Story, günlük kullanıma da akşam çıkmalarına da uyum sağlayacaktır. Ünlü parfümör Anne Flipo tasarlamış Love Story’i. 2016 yılında EDT versiyonu da piyasaya sürülmüş Love Story’nin. Benim kullandığım EDP olanıydı.

Koku Güzelliği:10/4

8 Eylül 2017 Cuma

Prada L’Homme (2016)

Prada’nın iki yeni gözbebeği parfümü La Femme Prada ve L’Homme Prada’nın, dünya lansmanı 2016 yılının Haziran ayında yapıldı. Hem erkekler hem de kadınlar için piyasaya sürülen bu iki parfüme görkemli bir basın tanıtımı yapıldığı söylenebilir. Elle, Vogue, Harper’s Bazaar gibi önemli dergilerin temsilcilerinin katıldığı gecede, Miucca Prada’nın da sunum yaptığını öğreniyoruz.

La Femme Prada ve L’Homme Prada’nın reklam yüzü olarak üç genç Hollywood yeteneğinin seçildiğini söylemek gerekiyor. Basın açıklamasının, Milano’nun dünyaca ünlü alışveriş merkezi Galleria Vittorio Emanuele’deki efsanevi Prada mağazasında yapılması da markanın bu iki parfüme verdiği önemi gösteriyor. Bu iki parfümden erkek olanı yani Prada L’Homme’u bir süredir kullanıyorum. Bakalım kokusu, parfümün pazarlaması kadar başarılı mı?

Prada L’Homme’nin açılışı şekerli turunçgillerle gerçekleşiyor. Bir parça limon ve daha önemlisi aşırı tatlı neroliyle başlangıcı yapıyor. Fazlasıyla modern ve tanıdık üst notaları pek sevemedim. Orta kısımda sevdiğim bir öğe sevmediğim şekilde verilmiş. Leziz bir iris çiçeği hafiften Dior Homme esintisi yaratsa da yanındaki vetivere alışamadım. Orta bölümde şekerli yapı devam ederken, hafiften koyu hale geliyor L’Homme. Tabii bunda menekşenin ve karabiberin etkisi var. Orta notaları başlangıcına göre daha sevilebilir buldum. Sonlardaysa tatlılık yine aşırı dozda. Alt notalarda tonka fasulyesi muhtemelen tatlılığı arttırıyor. Bir parça vanilya ve sedir ağacıyla kapanışı yapan L’Homme’nin genelinde ambersi bir hava var.

Prada L’Homme, yeni yeni trend olmaya başlayan bir koku formuna sahip gibi görünüyor. Sanırım gourmand fırtınası artık bitti ve yeni koku modamız şekerli turunçgiller, tonka fasulyesi ve aşırı tatlı menekşe-iris birlikteliği. Garip, ucuz ve burnu zorlayan bu fujer tarzına her zaman için mesafeli duruyorum. Her ne kadar içeriğinde iris çiçeği olsa da Prada L’Homme, insanın içini ve ruhunu bayıyor. O güzelim iris bile kompozisyonu kurtaramıyor.

Bu tür parfümlerde beni rahatsız eden yapaylık veya düşük kalite hissiyatı değil. Market parfümlerini veya 5 TL’lik deodorantları anımsatan koku formuyla problemim var. Fujerin en sevmediğim versiyonu olan tonkalı, menekşeli, sedir ağaçlı, bol şekerli karışım, ilginç bir şekilde daha kısa süre önce yine karşıma çıkmıştı, hem de niş bir markada.

Zaman zaman böyle tesadüfler oluyor. Bir parfümü kullanırım ve 2-3 hafta sonra o parfüme çok benzeyen bir koku profiliyle tekrar karşılaşırım. 1-2 hafta önce kullandığım Francis Kurkdjian’ın Amyris Homme’sine yeniden ışınlandım, Prada L’Homme’yle birlikte. Benzer kokuları olmasının dışında aralarında pek yaş farkı da olmaması gerçekten ilginç. Sanırım yeni nesil erkek parfümleri bu türde gelecek önümüzdeki yıllarda. Eyvah ki ne eyvah.

Prada’nın genel tarzına benzeyen L’Homme, temiz, steril, iyi aile çocuğu rolünü iyi oynuyor. Kimi yorumcuların Prada Amber Pour Homme’a benzettiği L’Homme, bence hafiften Yves Saint Laurent – L’Homme’ye de hem isim olarak hem de koku olarak benziyor. Ne sabunsu ne pudralı kokuyor ama iris çiçeğinin kadifemsi, rahatlatıcı etkisiyle temiz hissiyat veriyor. Koku formu olarak hiçbir özel ve benzersiz yanı bulunmuyor. Bu anlamda bir hayal kırıklığı da Prada’dan gelmiş gibi görünüyor.

Sonuç olarak almadan önce denemenizi öneririm. Tarzı bana hitap etmese de genel beğeniye uyacağını sanıyorum. EDT formundaki Prada L’Homme’nin performansı zayıf. Kalıcılığı iyi fakat fark edilirliği yüksek değil. Sıcak havalardan ziyade serin ilkbahar-sonbahar dönemine yakışacağını düşünüyorum.

Parfümün kokusunu, birçok esere imza atmış çalışkan isim Daniela Andrier tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

4 Eylül 2017 Pazartesi

Chanel – Chance Eau Fraiche (2007)

Chanel’in modern klasiklerinden sayılan Chance, 2002 yılında piyasaya sürülmüştü. Döneminin başarılı sayılabilecek eserlerinden Chance’in doğal olarak devam parfümleri geldi. Chance serisi yavaş yavaş büyümeye devam ederken, yakın zamanda tesadüf eseri Chance Eau Fraiche’le karşılaştım. Birkaç defa kullanmış ve beğenmiştim Eau Fraiche’yi. Böylece uzun süreli kullanmaya karar verdim.

Genellikle bu tür önemli parfümlerin devamlarından pek bir beklenti olmaz. Hele ki şöhretli parfümlerin “ferah” isimli devam kokularından çoğu zaman uzak dururum. Fakat burada hem Chanel’in marka gücü hem de Chance gibi bir ismin olması aklımı çeldi. Bakalım Chanel’in ismine yakışacak bir parfümle mi karşılaşacağız.

Chance Eau Fraiche’nin açılışı ferah olmaya çalışan turunçgillerle gerçekleşiyor. Tabii turunçgil diyorum siz onu limon olarak anlayın. Üst notalar buruk, modern ve şekerli limonla gerçekleşiyor. Orta kısımda şekerli limona pudralı çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Limonun etkisi geri planda kalırken yasemin benzeri çiçekler orta bölümü kadın kullanımına yaklaştırıyor. Fakat yine de ağır-feminen değil çiçekler. Son kısımda farklı bir ambere, odunsular yardımcı oluyor. Açıklanan alt notalarında tik ağacı var. Ondan geliyor olabilir odunsuluk. Bir parça misk ve paçuliyi de unutmamak gerekiyor son kısımda.

Kendi sitelerinde Chance Eau Fraiche’nin çiçeksi ve ferah yönü vurgulanmış. Turunçgil-yasemin-tik ağacı notaları özellikle belirtilmiş. Parfümün genelini düşündüğümde gerçekten de bu üç nota ana ekseni oluşturuyor. Başlangıçtaki tatlı limonun başarısız olduğunu söylemek haksızlık olur. Orta kısımdaki çiçeksilik benim için biraz fazlaydı. Kapanışıysa neredeyse erkeksi nüanslar taşıyordu.

Parfümü bütün olarak ele aldığımda kadın kokusu olmasına rağmen abartılı şekilde feminenlik kullanılmadığını gördüm. Özellikle dışarı çıkarken bol bol kullandım ve orta kısmı dışında çok kadınsı olmadığını hissettirdi. Bu anlamda ilginç bir ferah kadın parfümü diyebilirim. Bir erkek olarak kullanım döneminde kadınsı yönü rahatsız etmedi.

Peki kokusunu sevdim mi? Aşık olmasam da ilkbahar-yaz dönemi için ortalama bir seçenek olarak görüyorum onu. Chanel markasının belli bir kalite hissiyatı mevcut parfümde. Yine de harikalar yaratamıyor. Zaman zaman ucuz ve bilindik limonlu parfümleri andırıyor. Sonlarıysa durumu toparlamaya çalışıyor neyse ki. Her ne kadar capcanlı, dinamik ve genç kız enerjisi taşımasa da her yaştan hanımefendiye uyacağını düşünüyorum.

Basit, derinliği olmayan ilkbahar-yaz parfümü Chance Eau Fraiche. EDT formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek değil. Günlük kullanıma uygun, sevmesi ve kullanması kolay bir arkadaş.

Kokusunun tasarımını, Chance’ye de imza atmış ünlü isim Jacques Polge yapmış.

Koku Güzelliği:10/6