26 Nisan 2019 Cuma

Profumi del Forte – Versilia Vintage Boise (2009)

İtalyan niş parfümevi Profumi del Forte’nin 2009 yılında piyasaya sürdüğü Versilia Vintage isimli iki kokudan Ambra Mediterranea’yı kullanmıştım ve şimdi serinin ikinci parfümü Boise ile birlikteyim. Dünyada yavaş yavaş tanınmaya başlayan Profumi del Forte markasının Versilia Vintage serisi iki parfümden oluşuyor ve henüz yeni eserler gelmedi.

Boise, kendi sitelerinde turunçgilli, çiçeksi, odunsu aromaların uyumu olarak nitelendirilmiş. Parfümün karakteri, çam ormanı hayranlığının yeniden yorumlanması şeklinde tanıtılmış. Boise’nin açılışı ferah sayılabilecek buruk, tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarda turunçgillere reçinemsi yapı eşlik ediyor. Açıklanan notalarında bulunan elemi reçinesi muhtemelen reçinemsi turunçgil hissiyatını veriyor. Örneğine pek rastlanmayacak ilginç turunçgiller harika olmasa da farklı. Orta kısımda reçinemsi turunçgillere ferah baharatlar ekleniyor. Kakule benzeri baharatların yanında lavanta da katılıyor orta kısma. Kapanışında temiz sedir ağacı ve bir parça paçuli devreye giriyor. Alt notaları yumuşak ve hoş bir odunsu olarak hafızamda kaldı.

Profumi del Forte’nin Versilia Vintage serisi için “sonsuz kumsallar” teması kullandığını görüyoruz. Boise, ılık, ferah, sucul olmayan tozlu-tuzlu kumsal kavramına yakın gibi görünüyor. Başlangıcından sonuna kadar o ilginç tatlı-tozlu-tuzlu yapı, Boise de etkili oluyor. Yeni nesil ferah parfümlerdeki bol şekerli baharatlı ve turunçgilli yaz parfümlerine benzemiyor Boise. Hafiften çiçeksi (asla kadınsı değil), reçinemsi, tatlılığın kontrollü verildiği bir parfüme benziyor.

Boise, aromatik, balsamsı, odunsu bir turunçgil parfümüne benziyor. Bu parfümü kullanırken aklıma bir diğer Profumi del Forte eseri Tirrenico geldi. İki parfüm de ılık havalarda kullanmaya uygun denebilir. Tirrenico’nun o sıradışı ve zor sevilebilecek yapısı ile Boise tabii ki kokusal anlamda büyük benzerlik göstermiyor. Fakat bu iki ilkbahar-yaz parfümünü bir türlü kendinize yakın bulamıyorsunuz, içine giremiyorsunuz. Evet, kokusal ve kavramsal olarak farklı çalışmalar Boise ve Tirrenico ama sevilesi ve sizi üzerinizde taşıdığınızda mutlu edecek eserler değil.

Boise, muhakkak ki kaliteli, yapaylık barındırmıyor, temiz ve şık ama koku güzelliği anlamında bana uymadığını söyleyebilirim. Tanımlaması zor tarzını ılık havalara daha çok yakıştırıyorum. Uniseks olarak tanıtılmış ki bence de gayet yerinde bu durum. Günlük kullanıma uyabilecek Boise, yaş aralığı olmadan herkesin kullanmasına uygun diyebilirim. Denemeden almanın iyi fikir olmadığını söylemeden edemeyeceğim.

Koku Güzelliği:10/6

21 Nisan 2019 Pazar

Hugo Boss – Boss Number One (1985)

Alman moda endüstrisinin en önemli markası diyebileceğimiz Hugo Boss’un, 1920’li yıllarda başlayan hikayesi, 1985 yılında ilk parfümünü piyasaya sürmesiyle başka bir boyut kazandı. Her ne kadar kuruluşundan altmış yıl sonra ilk parfümünü çıkarsa da 2000’li yıllarda popüler parfümlere imza atarak dünya parfümerisinde önemli ticari başarılara imza attılar.

Her popüler parfüm güzel kokar mı tartışmasını başka yazıya bırakalım çünkü bir süredir Hugo Boss’un 1980’li yılların sonlarında tanınan fakat artık pek kimsenin bilmediği klasikle beraberim. 1985 yılı çıkışlı ve Hugo Boss’un ilk kokusu olarak tanıyoruz Boss Number One’ı. Hugo Boss, ilk parfümünü erkekler için piyasaya sürdü ve kısa zamanda klasikler arasındaki yerini aldı Boss Number One. Kimi yorumcular tarafından parfümün ilk çıkış isminin sadece Boss olduğu, ilerleyen yıllarda Boss’a Number One’ın eklendiğini belirtiliyor. Number One’ın eklenmesiyle Hugo Boss’un ilk parfümü olduğu vurgulanmış olabilir.

Boss Number One, kimi platformlarda aromatik fujer olarak sınıflandırılmış ki hiç de yanlış sayılmaz bu tespit. Parfümün açılışı eski-tozlu turunçgil, aromatik otlar, lavanta ve pelin otu (artemisya) ile gerçekleşiyor. Turunçgillerden nostaljik bergamot en önde olanı. Aromatik otlardan da fesleğen veya kekik benzeri bitkiler var muhtemelen. Pelin otu, 1970 ve 1980’li yılların erkek parfümlerinde sıkça kullanılan bir çiçek. Sevmesi zor kokusu olan pelin otuna lavanta destek veriyor. Orta kısımda tozlu turunçgil benzeri yapı devam ederken erkeksi çiçekler ekleniyor kompozisyona. Bu andan itibaren parfümün hitap ettiği maço-alfa erkeği tarzına doğru yol alıyor. Orta kısımda ana karakter değişmeden tütün ve bir parça meşe yosunu ekleniyor. Erkeksi gül de arkalardan hissediliyor. Son kısımda pürüzsüz ve yüksek kaliteli paçuli var ama bildiğimiz paçuliye pek benzemiyor. Daha çok ballı ve köksü olmayan çok başarılı bir paçuli denebilir. Tabii ki bir 1980’ler parfümünün çoğu zaman en güzel kısmı alt notalardır ve Boss Number One’da bu geleneği bozmuyor.

Uzun zaman önce kullandığım Boss Number One’ın küçük şişesini hala saklarım ve kokusu en ufak değişim göstermemiş bu geçen zaman içinde. Müthiş bir kalite ve rafine hissiyat, Boss Number One’da ilk belirtebileceğim özellik. Bu parfüm tekdüze hissiyat verse de harman olarak oldukça zengin ve detaylı. Kokusu hüzünlü/nostaljik/eski/tozlu bergamot kolonyalarını anımsatıyor çoğu zaman. Tabii erkeksi çiçekler ve genel yapıya entelektüel hava katan dumansı olmayan tütün, lavanta ve aromatik otların yadsınamaz rolü, 1980’li yılların en güzel armağanı meşe yosunu ve görüp görülebilecek en hoş paçuliyi içeriğinde barındırıyor.

Boss Number One, eski tarz maskülen parfümlerin tipik örneği. Bu parfümü 2019 yılında insanlara koklatsak, çoğu kişinin beğenmeyeceğine eminim. Tarzı, günümüzün modern parfümleriyle uzaktan yakından alakalı değil. Onun sabunsu ve erkeksi çiçeksi kokusu, doğal olarak üst yaş grubu erkekleri hedefliyor bugün için. Kırk yaş üzeri erkeklerin ve bu tür parfümleri geçmişte kullanan babaların parfümü olacaktır Boss Number One. Onun aromatik fujer tarzı, hafiften Brut’u anımsatıyor, paçuli kullanımıysa Givenchy – Gentleman’a yakın duruyor. Azıcık Aramis, birazcık Azzaro Pour Homme, Xeryus ve Gucci – Nobile, yine Boss Number One’ın yakın arkadaşları olarak düşünülebilir.

Ve benim açımdan köprünün altından çok sular aktı. Boss Number One’ı ilk kullandığım zamanlar henüz yeterli parfüm deneyimi olmayan meraklı ve hevesli bir gençtim. Bugün için yüzlerce parfümü koku hafızama yerleştirmenin ve yaşımın 40’lara çok az kalması sebebiyle, ilk kullandığım zaman ki kadar başarısız bulmadım onu. Tabii koku tarzı olarak yine de bana uzak. Ben daha çok 1980 hatta 1970’li yılların turunçgilli, meşe yosunlu şiprelerine hayranım. Bu tarz eski tip aromatik fujerlere karşı nedense çok merakım yok. Herşeye rağmen üzerimden yayılan kokunun nostaljik ve hüzünlü havasına, yüksek kaliteli sabunsuluğuna, rafineliğine ve erkeksi alfa karakterine saygı duymamam mümkün değil. Bu parfüme hiçbir zaman aşık olmayacağımı ruhumun derinliklerinde hissediyorum fakat yüzlerce birbirinin aynısı, şeker bombası yeni nesil parfümden sonra onun kokusunun bileğimden burnuma yayılması eski anıları tazelememe sebep oldu, aynı uzun yıllardır görmediğiniz eski bir arkadaşı görmüş gibi…

Denemeden alınmaması gereken bu beyefendi EDT formunda. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı gayet iyi. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Kokusunun tasarımına Drakkar Noir gibi bir efsane parfüme, aynı zamanda Yves Saint Laurent – L’Homme/La Nuit de L’Homme gibi popüler çöplere imza atan, ilginç parfümör Pierre Wargnye imza atmış.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Nisan 2019 Salı

Ephemera – Bass (2015)

“Kokuyu ve sesi bir araya getiren Ephemera, müzikal tınlama ve yankılanmaya dayalı koku oluşturma bileşimleri projesidir.” İlk duyduğunuzda kafa karıştırıcı hatta anlamsız gelen bu tanımın ardından şu soruları sorsam sizlere: Mavi renk nasıl kokar? Fa notasının tadı nasıldır acaba? Meşe yosunu kokusunun karşılığı hangi ses aralığıdır?

Daha da kafamız karışmadan Ephemera projesine kısaca bakalım. 2014 yılında elektronik müziğin önemli isimlerinin katıldığı projenin ilk aşamasında, üç müzisyen, Ben Frost, Tim Hecker ve Steve Goodman (Kode9), Berlin’li başarılı parfümör Geza Schoen’in daha sonra üç farklı koku yaratması için yeniden yorumladığı üç ham ses materyali yarattı. Bu seslerin isimleri şöyleydi: Noise, Drone ve Bass. Sonrasında devreye Geza Schoen girdi ve bu üç sesin karşılığı olarak düşünülebilecek üç parfüm meydana getirdi. Tabii ki bu yaratım sürecinde, o üç sesin, Geza Schoen’in zihninde canlandırdığı üç koku profili olarak hayata geçtiğini söyleyebiliriz.

Bu projenin küratörlüğü, Unsound’dan Malgorzata Plysa ve Mat Schulz tarafından yapıldı. İlk defa 2014 yılında New York’taki Unsound Festivalinde başlatılan fikirle, Ekim 2014’te Polonya’daki Krakow Ulusal Müzesi’nde sunuldu. Buradaki amaç bir nörolojik durum olan sinestezi yardımıyla parfüm/koku ile ses/müzik arasında bağ kurmaktı.

2014 yılında Ephemera by Unsound olarak bir niş parfüm markası benzeri oluşumla üç ayrı parfüm piyasaya sürüldü. Bass, Noise ve Drone isimli üç parfümün ardından başka bir koku piyasaya sürmediler. Bass, bu üç parfümün muhtemelen en bilineni ve başarılısı olarak gösteriliyor. Bir süredir kullandığım Bass, müzisyen Steve Goodman’ın çocukluk anılarındaki yanmış elektrikli süpürge kokusuna benzemesi için tasarlanmış. Tabii Geza Schoen, Bass’ı dumansı ağaç, rom, deri, mastik, çay, castoreum ve yosun notalarıyla zenginleştirmiş.

Bass’ın açılışı koyu, karanlık ve derimsi tarza yakın şekilde gerçekleşiyor. Hafiften hayvansılık barındıran başlangıcı dumansı ve pek benim sevdiğim gibi değil. Orta kısma geçildiğinde hayvansı kısmı geride kalıyor. Orta notalarda yeşil sayılabilecek harika tütsüyle yoluna devam ediyor Bass. Yüksek kaliteli, köksü, nemli tütsüye belki de karanlık vetiver de eşlik ediyor. Orta bölüm detaylı ve zengin kokmasa da çok doğal ve başarılı, hafiften Encre Noire’yi andırıyor. Kapanışta yine tütsü var ama bu sefer odunsu kısım öne çıkıyor. Tütsü geri planda kalmayı tercih ediyor. Yine müthiş kaliteli ve doğal odunsuluk, koklamaya doyamamayı beraberinde getiriyor Bass’ın alt notalarını.

Başlangıcıyla biraz burnu zorlayan plastiğimsi/hayvansı açılışın ardından şahane orta-alt notalara sahip eserle karşı karşıyayız. Çoğu kişinin iddia ettiğinin aksine bence Bass, çok karanlık ve koyu bir parfüm değil, başlangıcını saymazsak. Orta kısımda ilginç şekilde yumuşayan ve neredeyse yeşil-köksü kokan tütsü, bence parfümün başrol oyuncusu. Tütsüye genel anlamda en büyük desteği ağaçsı koku formu veriyor. Bu anlamda tütsü-ağaç kokusu diyebilirim Bass için.

Büyük resme bakacak olursak, müthiş bir nota zenginliği ve detaycılık yok Bass’ın kompozisyonunda. 2-3 nota üzerinden ilerleyen, sürprizsiz bir arkadaş fakat orta bölümden itibaren kalitesi ve doğallığıyla takdiri hak ediyor. Günümüzün şeker bombası berbat parfümlerine asla benzemeyen Bass, neyse ki tatlılığı olabildiğince az yansıtmış kokusuna. Yine de eski-köhne kokmuyor, gayet günümüze yakın hissettiriyor sizi.

Renkleri duymak, şekilleri tatmak, sesleri koklayabilmek… Ephemera koku projesinin amacı sinestezi denilen bu duruma gönderme yapmak ve deneysel bir iş ortaya çıkarmaktı. Bass’ın resmi tanıtımında parfümün bir süre çalışan elektrikli süpürge kokusunu andırması planlandığı söylense de sonuç pek öyle değil bence. Hangi elektrik süpürgesi tütsü ve sedir-meşe ağacı gibi kokar ki? Nörolojik bir hastalık olarak tanımlanan sinestezinin, ünlü şairler, ressamlar, yazarlar ve sanatçılarda görülen durum olduğu konusunda yazılara rastlayabilirsiniz. Sanırım henüz sinestezik olmadığım için Geza Shoen’in elektrik süpürgesi çağrışımını yakalayamadım. Yine de harika bir odunsu, yosunsu, vetiverimsi tütsü parfümü Bass. Yukarıda da belirttiğim gibi genel tarzı biraz Encre Noire’yi anımsattı bana.

EDP formundaki Bass’ın kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı fena değil. Performans anlamında sizi üzmeyecektir, tabii parfümü dünyada satın alabilecek internet sitesi bulabilirseniz. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/8

11 Nisan 2019 Perşembe

Hermes – Elixir des Merveilles (2006)

Hermes’in 2004 yılında piyasaya sürdüğü Eau des Merveilles isimli kadın parfümü, kokusever hanımefendiler tarafından oldukça beğenilmişti. İlginç hatta sıradışı nota dizilimi ve kadın parfümü olmasına rağmen erkek kullanımına göz kırpmasıyla benim de sevdiğim bir parfüm Eau des Merveilles. Ilık ilkbahar-erken yaz döneminde kullanacak parfüm bulamayan kokuseverlerin yardımına koşan Eau des Merveilles’in, yıllar içinde birçok devam parfümü piyasaya sürüldü. Limitli üretim Merveilles’lerle birlikte 15’i aşkın parfümlük seri haline geldi Merveilles çetesi.

2004 yılı çıkışlı ilk Eau des Merveilles’ten sonra serinin en sevilen ve popüler parfümü 2006 yılı çıkışlı Elixir des Merveilles oldu. Oldukça hafif ve çekingen kokan ilk Eau des Merveilles’in aksine güçlü ve dayanıklı koku imajı çizen Elixir des Merveilles, en az ablası kadar farklı ve erkek kullanımına yakın diyebilirim. Hermes’in internet sitesinde “ağız sulandıran ve şehvetli karışım” olarak tanıtılan Elixir des Merveilles’i, bizzat parfümü yaratan ünlü burun Jean-Claude Ellena “Sürpriz içeren ve sihirli, kadın için amber parfümü” olarak tanımlamış. Hermes tarafından kokusu “karamelize edilmiş portakal kabuğuna” benzetilmiş.

Parfümün açılışı tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Ferah olmayan canlı, parlak ve neredeyse tatlı-tuzlu turunçgillerin bergamot, neroli ve portakal çiçeğini andırdığını söyleyebilirim. Yüksek kaliteli başlangıcından sonra orta kısma geçiliyor. Orta notalarda tatlı turunçgiller devam ederken, baharatlar yavaş yavaş oyuna giriyor. Geri planda kalmaya çalışan baharatların yanında reçinemsi sedir ağacı da yerini alıyor. Başlangıcıyla paralel ve aynı tatlılıkta ilerleyen kokusu, kapanışta da büyük değişim yaşamıyor. Odunsu tarafa biraz daha kayan alt notalar egzotik ve karanlık olmayan reçinemsi amberle son buluyor.

Elixir des Merveilles ne safkan meyveli ne çiçeksi ne oryantal ne de baharatlı, belki de hepsinin karışımı bir iksir. Baharatlar derken acaba hangisi: kimyon, zencefil hatta biber! Turunçgil derken hangisi: Bergamot, neroli, portakal çiçeği ya da portakal! Neredeyse kremsi hatta yağlımsı bir şey bu parfüm. Sedir ağacının üzerine bırakılmış ve güneşte kavrulan şekerli portakal kabuğu gibi mi kokuyor? Muhtemelen hem evet hem hayır. Tatlı reçine, köksü olmayan paçuli veya egzotik olmayan amberle bile ilişkilendirilebilir onun tarzı.

Elixir des Merveilles’e biraz önce “şey” dediğimin farkındayım ve bilinçli olarak söyledim. Çünkü onun kokusu bir konfor ya da ofis parfümü değil, garip şekilde ana akımın tematik uygulaması gibi. Aslında hem Jean-Claude Ellena’nın diğer parfümlerini (Terre d’Hermes, Voyage, Jour ve Eau des Merveilles) anımsatıyor Elixir des Merveilles, hem de üstat Ellena’nın bu kadar reçineli, sıcak baharatlı esere nasıl imza attığını da sorgulamama sebep oluyor. Çünkü Elixir des Merveilles hem onun diğer parfümlerini hatırlatıyor hem de Ellena’nın ferah, kullanımı kolay, etrafa fazla yayılmayan/inatçı olmayan sakin parfümlerine karakter olarak benzemiyor. Çelişkilerin ve arada kalmışlıkların parfümü belki de.

İnsan zihni (en azından benimki parfümleri yorumlarken) karşısına çıkan yabancı bir durumu her zaman kafasında daha önce bulunan şablona oturtmak ister. Ormanda yürürken bir hayvan görürsünüz ve daha önce bildiğiniz bir hayvanla eşleştirmeye çalışır zihniniz. Bu durum belki de hayatta kalma içgüdümüzün bilinçaltına gönderdiği mesajlardandır. Ya da bir parfüm koklarsınız ve zihninizde tartmaya başlarsınız onu. Acaba hangi parfüme benziyor, çiçeksi mi meyveli mi, yasemin mi var misk mi kullanılmış gibi… Çoğu zaman izlenimlerimiz ve geçmiş tecrübelerimiz bizi yönlendirir veya kafamızdaki basmakalıp hayaller bizi sınırlar. Elixir des Merveilles’i kokladığımda onu kafamdaki hazır şablonlardan birisine oturtamadım. Bu iyi mi kötü mü tartışmak anlamsız, önemli olan vaka… Aklıma yatan en kestirme tanım: Turunçgilli, reçineli, şekerli, yağlımsı, kekremsi, baharatlı, sıcak odunsuluğa sahip diyebilirim.

Sonuç olarak Elixir des Merveilles’in seven kitlesi olduğunu görülüyor. Bana bu parfümü ulaştıran değerli Mine hanım da o aşık olan kesimde duruyor. Ben ise bu parfümü beğenmekle birlikte aşık olduğumu sanmıyorum. Onu üzerinize sıktığınızda garip, canlı enerjisi ve yumuşak kokan hoş karakteri var ama düz çizgide ilerleyen yapısıyla ve tematik turunçgil tarzıyla sanırım onunla tanıştığıma memnun olanlar grubunda bulunacağım.

EDP formundaki Elixir des Merveilles’in performansı fena değil. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı yeterli. Dirençli ve ara ara kendisini size anımsatıyor saatler geçse bile. Erkekler de kullanabilir onu ama hafiften de olsa kadın parfümü olduğunu hissettiriyor. Çoğu kişi onu sıcak yaz günlerinde kullandığını söylese de bence serin ilkbahar döneminde rahatsız etmeden rahatlıkla üzerinizde taşıyabilirsiniz. Günlük kullanıma da uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/7

6 Nisan 2019 Cumartesi

Miller Harris – Fleur Oriental (2000)

İngiltere merkezli niş parfümevi Miller Harris’in, parfümlerinin yaratım aşamasında Londra’nın yaşam tarzından ilham aldıklarını öğreniyoruz kendi internet sitesinden. Marka olarak modern bohemlikten, çağdaş kente dair hikayelerden esinlenen Miller Harris parfümleri, kokular dünyasında çok popüler eserlere imza atamasa da, saygı duyulan bir konumda oldukları söylenebilir.

Miller Harris’in 2000 yılında piyasaya sürdüğü ilk parfümlerden Fleur Oriental, kadın parfümü olarak geçiyor kaynaklarda. Oryantal, sıcak baharatlı, çiçeksi amber olarak sınıflandırılan Fleur Oriental’ın alt notalarında sürpriz bir öğe var: Türk Gülü.

Fleur Oriental’ın açılışında tatlı portakal çiçeğiyle karşılaşıyoruz. Ferah sayılamayacak pudralı portakal çiçeğine şekerli limon eşlik ediyor sanki. Kadınsı sayılabilecek açılışı hoş ve kaliteli. Orta kısımda portakal çiçeğinin etkileri hala devam ediyor. Orta bölümde parfümün merkezine tatlı ve pudramsı karanfil yerleşiyor. Orta notalardaki karanfile sabunsu gül destek veriyor. Orta bölüm yine kadınsı ve biraz üst yaş gruplarını hedefliyor sanki. Kapanışta pudramsı, çiçeksi, amberli, vanilya üst ve orta kısma benzer şekilde gerçekleşiyor. Böylece tenden ayrılıyor.

Fleur Oriental, kadınsı pudralı bir arkadaşa benziyor. Vanilyalı temele oturtulmuş ana yapıda baharatlı ve güllü ikincil kol, parfümün adeta bütününü kuşatıyor. Parfümün en önemli özelliği ise üst yaş grubu kadınlara yakın durması ve ilginç şekilde tozlu/nostaljik kokması. Fleur Oriental, üzerimde taşıdığımda bana hiç de genç kız kokusu gibi gelmedi. Evet, parfümlerde bu tür ayrımlar yapmak doğru olmayabilir fakat orta yaşlı kadınlara daha çok yakışacağını düşünüyorum.

Sadece yaş grubu değil, Fleur Oriental’ın daha çok konuşulan kısmı Guerlain’in efsanevi klasiği Shalimar’a benzemesi. Kullanım döneminde ben de Shalimar’a yakın buldum koku tarzını. Shalimar, buruk ve şekerli-pudralı limonla ve aromatik otlarla açılırken, Fleur Oriental portakal çiçeğiyle gerçekleşiyor. Orta kısımda iki parfümün kokusu birbirine yakın diyebilirim. Amberli, vanilyalı, pudralı çiçekler adeta iki parfümün merkezini oluşturuyor. Tek fark, Shalimar daha eski, hafiften hayvansı ve çok daha fazla pudralı kokarken, Fleur Oriental daha kullanılabilir ve hayvansılık yok denebilir. Hatta Shalimar’ın güncel versiyonu olarak bile düşünülebilir Fleur Oriental.

Sonuç olarak benim için hala fazlaca çiçeksi, fazlaca pudralı, fazlaca şekerli ve fazlaca kadınsı. Bu tür parfümleri kokoş yaşlı kadın kokusu olarak sınıflandıran yabancı yorumculara kimi zaman hak verdiğimi itiraf etmeliyim.

Kalite anlamında sorunsuz olarak Fleur Oriental, EDP formunda. Oldukça yoğun ve ağır tarzına binaen dikkatli ve az kullanmak faydalı olacaktır. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ilk dakikalarda fazla. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Kokusunun tasarımını, Miller Harris markasının kurucusu Lyn Harris yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

1 Nisan 2019 Pazartesi

Marni – Marni (2012)

1994 yılında Consuelo ve Gianni Castiglioni tarafından İtalya’da temelleri atılan Marni markası, lüks giyim ve aksesuar üzerine odaklanmış gibi görünüyor. Marni’nin internet sitesinde markanın tasarımlarının eklektik ve ikonik olduğu vurgulanmış. Kullanılan malzemelere ve renklere deneysel yaklaşan tarzıyla Marni, bir parça anaakım modaevlerinden farklı yerde duruyor. Hafiften premium hatta belki de niş moda dilini benimsemiş gibi.

Tabii böyle bir moda markasının parfüm işine girmemesi düşünülemezdi. Gerçi parfüm alanında pek aktif değiller. 2019 yılı Mart ayı itibariyle sadece yedi parfüme sahipler ve bazı kokularının üretimini bitirdiler. Marni’nin Estee Lauder ile işbirliğiyle piyasaya sürdüğü parfümlerin ilki 2012 çıkışlı Marni isimli kadın parfümüydü. Consuelo Castiglioni, ilk parfümü Marni’yi şöyle anlatmış: “Bu parfüm, markamızın moda anlayışını yansıtıyor: Oldukça bireysel ve biraz da eksantrik.”

Marni’nin açılışı tatlı, modern ve gül sularını hatırlatan tarzda gerçekleşiyor. Arabik olmayan gül ve bir parça leziz turunçgil meyveleriyle gerçekleşen üst notalar canlı, dinamik ve hoş. Orta kısımda güle sıcak baharatlar eşlik etmeye başlıyor. Orta bölümdeki baharatlarda biber öne çıkıyor. İkinci olaraksa kakule rahatlıkla hissediliyor. Son bölümde biber ortadan kaybolurken, kakule geri planda kalmaya devam ediyor. Kapanışın sürprizini yapay sedir ağacı benzeri odunsuluk yapıyor. Metalik alt notalar, Iso E Super’in biberimsi yapaylığını sunuyor bize.

Marni, gül-baharat-odunsular üzerine kurgulanmış gibi duruyor. Buradaki gül asla ağır ya da karanlık değil, Fransız-Avrupa tarzı gül karakterine sahip. Güle eklenen keskin ve sivri uçlu baharatlar, Marni’ye enteresan şekilde erkeksilik katıyor. Hatta sonlardaki Iso E Super benzeri parlak odunsuluk, rahatlıkla erkek parfümlerinde kullanılabilir. Diyeceğim o ki başlangıcındaki güllü kısım dışında Marni, kadın parfümü olarak piyasaya sürüldüyse de erkeklerin üzerinde taşımakta zorlanmayacağı tarza sahip.

Marni, günümüzün yeni nesil, şeker bombası, çiçeksi, ağır baharatlı kadın parfümlerine pek benzemiyor. Bir taraftan koku profili tanıdık gelse de benzerine rastlamadığımı belirtmem gerekiyor. Başlangıcı ve orta kısmı kalite anlamında idare etse de kapanışı oldukça yapay ama bu benim gibi birisi için bile sorun olmadı çünkü Marni’nin o cazibeli-yapay-parlak-sıcak odunsuluğu kimi zaman dumansı tütsüye benziyor bazen de metalik paçuliyi andırıyor. Hatta kimi kullanıcıların vetivere benzetmesi bile gayet anlaşılabilir.

Sonuç olarak bazı yorumcuların ya sev ya nefret et tarzına yakın bulduğu koku profiline aşık olmadım ama etrafa yaydığı aura gerçekten ilginç bu parfümün. Özellikle kapalı mekanda ilk sıkıldığında etrafa saldıran güllü, kuru baharatlar gerçekten sevilesi. Evet, ona aşık olmadım ama nefret etmek için de sebep göremiyorum. Sadece kimi zaman burun tırmalayan metalik yapaylığı can sıkıcı olabiliyor.

Kötü haberse üretiminin bitirilmiş olması. Onun içindir ki artık bulunması çok zor. Oldukça yüksek fiyatlara satılan dünyadaki son şişelerle birlikte bu ilginç parfüm, tarihe gömülecek.

EDP formundaki Marni’nin ilk saniyeleri güçlü ve etrafa yayılımı muazzam fakat kısa süre sonra tene yakın kalıyor. Kalıcılığı idare eder. İlkbahar-sonbahar kullanımına yakın duruyor. Günlük kıyafetlere rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Kokusunun tasarımını Daniela Andrier yapmış.

Koku Güzelliği:10/6