28 Şubat 2015 Cumartesi

Creed – Royal Oud (2011)


Creed – Royal Oud (2011)

Bilinen tarihi 10.000 yıl öncesine kadar uzanan İran-Pers uygarlığını ne kadar tanıyoruz? Hemen yanı başımızdaki kadim komşumuz İran, hareketli ve ilginç tarihe sahip çok önemli bir kültür vahasıdır. Kimi kaynaklarda bugünkü İran topraklarında M.Ö. 6.000 yılına tarihlenen kalıntılardan ve eserlerden bahsedilir. Böylesine eskilere uzanan tarih pınarından, sanat fışkırmaması düşünülemez. Arkeolojik kazılarda İran topraklarında yaşamış eski uygarlıklara ait çok sayıda tapınak, saray, köprü ve farklı amaçlarla inşa edilmiş eserlere rastlanıyor. Fakat bunların arasında muhtemelen en önemlisi saraylardır.

Pers topraklarında yüzyıllar boyunca kurulup, yıkılan medeniyetlerden arta kalan saraylar, bugünün İran sanatı ve kültür hayatında büyük yere sahip. Antik İran-Pers sarayları, birçok masala, efsaneye ve gizemli hikayelere konu olmuştur. Özellikle eski sarayların görkemi, süslemeleri, heykelleri, sütunlu mimarisi, geniş ve büyük merdivenlerle vurgulanmış ana girişleri, sanat tarihçileri için eşine az rastlanır değerdedir.

Fransa-İngiltere merkezli tarihi niş parfümevi Creed'in, İran ve Pers sanatına olan ilgisi 2011 yılında daha da artmış sanki. Resmi açıklamalarında Royal Oud'un ilhamını "Pers saraylarından" aldığı vurgulanıyor. İran saraylarında kullanılan deri, ağaç, mermer ve altına göndermeler yapmışlar. Her ne kadar Royal Oud'un ilhamı İran'dan alınsa da parfümde kullanılan öd ağacının Hindistan'dan tedarik edildiği belirtilmiş. Creed'in Royal Oud'u piyasa sürmesindeki amacın "Antik Pers kültüründeki saray hayatının, modern erkek ve kadınlara koku anlamında yaşatılmaya çalışılması" olarak açıklanıyor. Royal Oud'un uluslararası hedefi olarak İngiliz kraliyet hanedanı ve Amerika'nın politikaya yön veren güçlü aileleri gibi üst düzey kişilerin kokusu olması düşünülmüş.

                                                                 Resim: artemisiaprofumeria

Royal Oud'un Creed'in yeni nesil öd temalı parfümü olduğu görülüyor. Bu anlamda rakiplerinden geri kalmak istemeyen Creed'in Royal Oud cevabı, bakalım nasıl sonuç vermiş? Daha fazla uzatmadan geçeyim detaylara. Kendi sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda garip bir koku karşılıyor beni. Parfümlerin üst notalarında görmeye alışık olmadığımız kadar odunsuluk mevcut başlangıçta. Ferah-ıslak-nemli sayılabilecek ağaçsı koku yüksek ihtimalle sedirden kaynaklanıyor. Açılışı gerçekten farklı ve ilginç. Üst notalarını beğendim. İlerleyen dakikalarda durum değişiyor. Ağaçsılık geride kalırken, koku formu baharatlara doğru yöneliyor. Tatlımsı lezzetli baharatlar neredeyse meyvemsi yapıda. Tarçın-biber birlikteliği, kırmızı meyveleri hatırlatıyor. Orta notalarda baharatlara biraz öd ağacı ekleniyor. Fakat baharatlar çok daha baskın. Orta bölümün dikkat çeken öğesi ise tütün oluyor. Dumansı denebilecek tütün, baharatlar ile müthiş uyumlu olmuş. Orta kısmını çok sevdim Royal Oud'un. Son kısımda fazlasıyla zayıflıyor kokusu. Orta bölümle paralel devam eden alt notalarda ekstra olarak tütsü var. Orta bölüme göre baharat azalıyor sonlarda. Tütsü-ağaç kombosu sürpriz yapsa da alt notaları pek ilgimi çekmedi.

Bu aralar fazlasıyla öd temalı parfüm kullandığımdan olsa gerek nötr sayılabilecek duygularla kullandım bu arkadaşı. Gördüğüm kadarıyla öd ağacından ziyade baharatları ve sedir ağacını ön plana almış Olivier Creed. Hafif tatlı baharatlar, kokuya genel anlamda sıcaklık katıyor. Baharatların hemen gerisine mevzilenmiş dumansı tütün tam istediğim gibi. Hafiften kirazlı pipo tütünü havasına sahip orta bölüm, bence parfümün en güzel yeri. Başlangıcındaki ferah ağaçsılık, yeni nesil popüler ferah Creed'lere az da olsa göndermede bulunuyor olabilir. İlk kullanımda yadırgasam da ilerleyen kullanımlarda alıştım ve hoşuma gitti başlangıcı.

Peki parfüme ismini veren öd ne alemde? “Kraliyet Öd Ağacı” ismine binaen, kokusunda büyük bir öd ağırlığı bulunmuyor. Orta kısımdan itibaren sıcak baharatların arkasına gizlenmiş öd, fazlaca ortaya çıkmaya niyetli görünmüyor. Buradaki öd kullanımı neyse ki gül lokumu şeklinde verilmemiş. Daha odunsu kullanılmış öd ve bu da benim için kabul edilebilir.


Royal Oud, fena parfüm değil. Yapaylığa rastlanmayan, şık, kaliteli, fazla tatlılık barındırmayan, odunsu, lezzetli bir aurası var. Kokuları büyük benzerlik taşımasa da biraz Tom Ford'un yeni Private'larından Tobacco Oud'a benzettim. Bir yorumcunun Burberry - London For Men benzetmesine ise orta notalardan itibaren hak vermemek elde değil. Tabii London'ın çok daha kaliteli halini düşünebilirsiniz Royal Oud'un orta bölümü için. London'ı seven bendeniz, Royal Oud'u da sevdim ve başarılı buldum.

Creed parfümlerinin kaderidir "Fiyatını hakediyor mu?" sorunsalı. Genel olarak basit sayılabilecek parfümlere sahip Creed'lerin çoğu zaman kokularının performanslarından şikayet edilir. Kimi kalıcılığı az der, kimisi "sıkıyorum yarım saat sonra kokusunu alamıyorum" diyerek farkedilirliğine şerh koyar. Royal Oud, yeni nesil Creed'ler gibi çok derin ve kompleks yapıda değil. Basit sayılabilecek formülüne, üç haneli dolarları verecek kadar maddi gücünüz varsa tabii ki parasını hakediyor. Fakat tenimdeki zayıflığı ve kalıcılığının düşüklüğünü göz önüne alırsam sanırım bir şişesine 600-700 TL vermeyi istemem. Verene de saygı duyarız o ayrı mesele.

Creed'in kendi sitesinde Royal Oud'un hem erkekler hem de kadınlar için üretildiğini okuduğumda pek inanasım gelmedi. İçeriğindeki baskın baharatlar ve odunsuları göz önüne getirdiğimde kadın kullanımı için pek uygun olmayacağı kanaatine varıyorum. Bence Royal Oud, erkeksi nüanslara sahip ve evet lafı dolandırmayayım o erkekler için daha uygun olacaktır. Üzgünüm hanımlar dost acı söyler.

                                                                         Resim: Parfumo

Parfümün tasarımını Creed ailesinin altıncı nesil üyesi "master perfumer" Olivier Creed yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda olduğu söyleniyor umarım doğrudur. Bazı çılgınlar ilkbahar-yaz mevsimi için uygun deseler de bence durum o kadar parlak değil. Sıcak ve baharatlı yapısı onu sonbahar-kış kokusu kategorisinde değerlendirmemi sağlıyor.

Koku Güzelliği:10/7.5

25 Şubat 2015 Çarşamba

Vera Wang – Vera Wang For Men (2004)


Vera Wang – Vera Wang For Men (2004)

1949 yılında başlayan bir hayatın başrol oyuncusu o. Tam ismi Vera Ellen Wang olarak kayıtlara geçen modacının, ailesinin Çin'den Amerika'ya gelen göçmenlerden olduğu bilgisi mevcut. Babasının zengin bir işadamı olduğu, annesinin ise Birleşmiş Milletler için tercümanlık yaptığı yıllarda, bayan Wang'ın çocukluğu New York'un popüler semti Manhattan Upper East Side da geçmiş. Ailesinin geniş maddi imkanları sayesinde rahatça çocukluğunun tadını çıkardığını söyleyebiliriz. Evet belki de o "doğuştan şanslılar" zümresinin üyesidir, kim bilir.

Yirmi yaşına kadar kayak kariyerine devam eden Vera Wang, 1970'li yılların hemen başında artık kendisine farklı bir yol çizmek istemiş olmalı ki, kayağı bırakıp Vogue dergisinde çalışmaya başlıyor. Editör olarak devam ettiği ünlü moda dergisi Vogue'da on beş yıl kadar çalışıyor. Kıdemli moda editörlüğü görevini başarıyla yerine getiren Vera Wang, 1980'li yılların sonlarına doğru Vogue dergisinden ayrılarak Ralph Lauren'in takı tasarımı yöneticiliğine geçiş yapıyor. Bir süre Ralph Lauren ile çalışan Vera Wang, ünlü Hollywood yıldızları için kıyafetler de tasarlıyor. Ve böylece yavaş yavaş ismini duyurmayı başarıyor.

1990'lı yılların başında artık kendi tasarımlarını kendi ismiyle sunmak istiyor. Böylece Vera Wang markasının temelleri atılmış oluyor. Moda kariyerinin ilk yıllarında genellikle gelinlikler üzerinde çalışıyor. Bu yönde açtığı mağazası oldukça ilgi görüyor. Sadece kıyafet tasarımları ile yetinmiyor ve kıyafetlerine uygun takı tasarımlarına da yer veriyor mağazasında. 2000'li yıllarda genişleyen ürün yelpazesine parfümleri de ekliyor bayan Wang. İlk parfümü 2002 yılında Vera Wang For Women ismiyle piyasaya sürülüyor. İki yıl sonra ise bu sefer erkek versiyonu çıkıyor Vera Wang'ın. İşin ilginç tarafı ise Vera Wang'ın 2015 yılı itibariyle yirmi civarında parfümü var fakat bunlardan sadece bir tanesi erkekler için. O da 2004 çıkışlı bugün inceleyeceğim Vera Wang For Men. Onun dışındaki bütün parfümleri kadınlar için tasarlanmış.


Vera Wang For Men'i 3-4 yıl önce kullanmış ve beğenmiştim. Fakat ilerleyen yıllar neticesinde unuttuğum kokusunu özlediğimi farkettim. Bakalım eski düşüncelerimde ne gibi değişiklikler olacak diye de özellikle yeniden şans vermek istedim kendisine. Eski günlerin hatırına işte size Vera Wang For Men değerlendirmesi.

Kendi sitelerinde "aromatik oryantal" olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda beni buruk turunçgiller karşılıyor. Portakal-mandalina ikilisi olduğunu düşündüğüm turunçgiller yarı-ferah fakat çok canlı ya da parlak değil. Yapaylık hissetmediğim üst notaları gayet güzel. İlerleyen dakikalarda aynı yapının devam ettiğini görüyorum. Orta bölümde yapay-parlak odunsu notalar ekleniyor kompozisyona. Tuhaf bir yapaylık, sanki Iso E Super gibi. Orta bölümde turunçgiller ile yumuşatılmış baharatları da hissetmek mümkün. Orta bölüm biraz yapay ama yine de çok kötü değil. Eh işte diyebilirim orta notalar için. Son kısım, orta bölüme yakın ilerliyor. Farklı olarak tütün ekleniyor. Buradaki tütün, ıslak ya da dumansı verilmemiş. Yine turunçgil meyveleri ile harmanlanmış ve yumuşatılmış. Son kısmını beğendim Vera Wang For Men'in.

Karşımızda çok farklı bir parfüm olmasa da günümüzün bol tatlı, baharatlı şeker bombalarına benzemiyor Vera Wang For Men. Turunçgilleri merkeze alan fakat ferah olmayan (yarı-ferah denebilir), nedense bana hüzünlü gelen, orta kısımda yapaylığın hissedildiği, odunsu notaların önemli rol oynadığı, baharatların destek verdiği, tütün ile de sonlandırılmış hem modern hem de garip şekilde retro kokan, geçmişe ait anıları canlandıran (en azından benim için öyle) bir erkek parfümü.


Evet o, Vera Wang parfüm koleksiyonunun tek erkek için olan üyesi. Adeta çiçeklerin içindeki erkeksi bir böcek. Abartılı derecede olmasa da ciddi anlamda erkeksi yapıya sahip. Tatlılık fazla değil fakat yine de yok denemez. Bu anlamda portakal-mandalinadan gelen lezzetli tatlılığa sahip. Bir dakika lezzetli mi dedim? Bu parfüm acaba leziz mi? O bir gourmand mi? Hem evet hem de hayır olabilir bu soruların cevapları.

Bu parfüm bana her seferinde ılık sonbahar günlerini ya da erken ilkbahar dönemini hatırlatıyor. Sanırım buruk ve hüzünlü kullanılmış turunçgillerin işi bu. Güneşin artık yakıcı olmadığı ve havaların serinlediği sonbahar öğleden sonrası için o kadar uygun ki. Ya da daha kış ayının hafiften hissedildiği Mart'ın ortalarında parlak güneşin altında kimseciklerin olmadığı parkta oturup, etrafı seyredip vakit geçirdiğiniz zaman dilimine ne kadar da uyar Vera Wang For Men.

Kabul etmek gerekir ki yüksek kaliteli bir parfüm değil. Başlangıcı gayet olumlu olsa da orta kısımdan itibaren kalite hissiyatı düşüyor. Yine de birbirinin aynısı baharatlı parfümlerden sıkılan erkekler için değişik bir seçenek olabilir. Denemeden almayınız uyarısını her ihtimale karşın vermek isterim.

Koku formu olarak biraz The One For Men'i, azıcık Dolce Gabbana Pour Homme'u, hafiften Tom Ford For Men'i ve Kenzo – Power’ı anımsatıyor. O buruk, ekşimsi hüzünlü meyveler/turunçgiller bu yönde düşünmemi sağlamış olabilir.


Luca Turin'in kitabında Vera Wang For Men sabunsu kabus olarak değerlendirilmiş ve beş üzerinden bir puan verilerek oldukça başarısız bulunmuş. Kalıcılığı ve fakedilirliği yüksek değil. E bir EDT'den daha fazlasını beklemiyordum zaten. İlkbahar-sonbahar dönemleri için uygun olacağını hissediyorum. Çok genç arkadaşlardan ziyade 25 yaş ve üzerindeki erkeklere tavsiye ederim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

22 Şubat 2015 Pazar

Serge Lutens – Un Bois Vanille (2003)


Serge Lutens – Un Bois Vanille (2003)

Aslında işi Sigmund Freud'a kadar götürmeye gerek yok. Her ne kadar Bay Lutens, Freud'a gönderme yapsa da, vanilya kokusu çoğu insan için gayet cezbedici ve lezzetlidir. Acaba vanilyayı bu kadar cazip kılan nedir? Egzotik kokusu mu? Davetkar tarafı mı? Baştan çıkarıcı karakteri mi? Vanilya meyvesinin siyah olması ve karanlığın simgesi sayılan şeytanın çekiciliği ile özdeşleştirilmesi mi? 

"Erkekler vanilya ve tarçın içeren kokular kullanmamalı" tarzı genellemelere kimi araştırmacılar rağbet ediyor. Bilimsel olarak fazla altı dolu olmasa da "erkek adam vanilya kokulu parfüm kullanmaz" gibisinden modası geçmiş maço beylik sözlerine ise pek rağbet etmemek lazım. Evet erkekler de vanilya temalı parfüm kullanırlar, hem de bayıla bayıla...

Parfüm üreticisi birçok markanın vanilya merkezli parfüm piyasaya sürmesine alışığız. Niş markalar da dahil, vanilya çok sevilen bir nota ve herkes farklı yorumlar getirip, yenilik yaratmaya çalışıyor eserlerine. Maestro Lutens'in 2003 yılındaki vanilya denemesinin adı Un Bois Vanille olarak gerçekleşti. Kimi yerlerde kadın parfümü olarak gösterilen Un Bois Vanille'i, vanilya kokusu sever olarak merak etmekteydim. Nihayet kullanma ve hakkında fikir yürütme şansına sahip oldum.


Un Bois Vanille'in açılışı şekerli vanilya ile gerçekleşiyor. Yanmış siyah şeker ve ortalama vanilya dokunuşu ile başlangıcı çok ilginç ya da farklı değil. Orta kısımda vanilyanın ağırlığı devam ediyor. Tatlılık neyse ki azalıyor burada. Vanilyaya, karamel, reçine, hindistan cevizi ekleniyor. Orta notaları da başlangıcı gibi kremsi. Farklı olarak sütsü bir his veriyor. Hani çocukken içmeye doyamadığımız hindistan cevizli sütler vardı. Onlara benziyor sanki. Orta bölümünü daha çok sevdim başlangıcına göre. Alt notalarda vanilyanın hakimiyeti devam ediyor. Ekstradan kremsi odunsu notalar ve sandal ağacı kendisini gösteriyor. Alt notaları, orta kısma paralel ilerliyor. İşte size Un Bois Vanille.

İsmindeki vanilya vurgusu gayet yerinde çünkü o, tam bir vanilya parfümü. Baştan sona tek yetkili halindeki vanilya, farklı yönleriyle verilmiş. Başlarda şekerli yanmış kurabiye gibi kokarken, orta bölümde kremsi, sütsü, hindistan cevizli tropikal içki kıvamına evriliyor. Sonlarda ise daha odunsu ve olgun vanilya formuna geçiş yapıyor.

Açıklanan notalarındaki meyan kökü, onun bazen içkimsi kokmasına sebep oluyor. Hindistan cevizi ve badem görevlerini yerine getiriyor. Hindistan cevizinin neşeli ve egzotik kokusunu vanilyaya her zaman yakıştırırım. Buradaki kombin bence iyi sonuç vermiş. Karamel-çikolata benzeri yapı, özellikle orta kısmın sonlarından itibaren lezzeti arttırıyor ve onu gurme sınıfına sokmaya yetiyor.


Un Bois Vanille için, yumuşak, kremsi vanilyanın önderliğinde hindistan cevizli, karamelli, bademli, odunsu bir parfüm denebilir. Tatlılık başlangıçtan itibaren her daim var. Eğer şekerliliğe kaçan kokularla aranız yoksa sizin için iyi seçenek olmayabilir. Fakat vanilya sevenler cemaatinin yorulmaz bir üyesi iseniz deneme listenizi güncelleseniz iyi olur.

Genel olarak çok büyük değişim göstermeyen, fazla derinliğe sahip olmayan, vanilya kokusunun baskın yapısının her daim hissedildiği, kimilerinin ucuz araba kokularına benzettiği (biraz düşününce kısmen hak verebiliyorum), kadınsı yönün ufaktan ağır bastığı, diyabet hastalarına iyi gelmeyecek, modern, kokulu mum efektine sahip klasik bir vanilya aromasına sahip.

Hindistan cevizli karamel, bademli dondurma ya da fırından yeni çıkmış vanilya soslu kek aşeren kadınların, ilacı Un Bois Vanille olabilir. Eşi hamile erkeklere duyurulur :) Yine de erkek kullanımına uygun diye düşünüyorum. Eğer Dior Homme erkek parfümü olarak pazarlanıyorsa, Un Bois Vanille'in de kadın parfümü olarak sunulması normaldir.

Luca Turin'in kitabında Un Bois Vanille kavrulmuş tatlı olarak sınıflandırılmış. Tania hanım, beş üzerinden dört puan vermiş ve oldukça beğendiğini belirtmiş.


Parfümün tasarımını Lutens evinin gediklisi Christopher Sheldrake yapmış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip Un Bois Vanille'in kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış kullanımına daha uygun gibi görünüyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

19 Şubat 2015 Perşembe

Bulgari – Jasmin Noir (2008)


Bulgari – Jasmin Noir (2008)

Bulgari, İtalyan mücevherciliğinin geleneksel prestij ve lüks değerlerini mükemmel şekilde ifade eden; zarif ve paha biçilmez yeni kadın parfümü Jasmin Noir'ı yarattı. Sofistike ve çekici Jasmin Noir, Bulgari'nin klasik parfümlerinin en yenisi. Göz kamaştırıcı yaratıcılığa yeni bir sayfa açan Jasmin Noir, parfümcülükte kullanılan en değerli çiçek olan yaseminin çağdaş yorumudur.

Jasmin Noir (Siyah Yasemin), hayal gücünü alevlendiren çiçek. Akşam karanlığında ılık ve tensel, gizem dolu koku yayar. Şaşırtıcı hipnotik ruhu ortaya çıkar. Jasmin Noir bu dualizmin rafine halidir. Paha biçilmez ve esrarengiz çiçeği metafora -saf gizemin çiçeği- dönüştürür. Yaseminin yoğun kokusuna karşılık yaprakları ile aralarındaki saf nüans, Jasmin Noir'ın adanmış olan kadına narin, aynı zamanda baştan çıkaran bir ruh katar.

İki koku uzmanı Carlos Benaim ve Sophie Labbe, karşı konulamayacak cüretkarlığa sahip parfüm yaratmak için çalışmaya başladılar: Aydınlık ve gölgenin karşıtlığı, hafiflik ve derinliğin harmanlanmış sentezi, saflık ve şehvet. Jasmin Noir, ikili ilhamın meyvesidir: Bir adam ve bir kadının, karmaşık, çekici ve baştan çıkaran karakterini yansıtır. Carlos Benaim ve Sophie Labbe, tezatlıkları, yaseminin cezbedici saf dualizmine dönüştüren bir parfüm yarattılar.


Carlos Benaim, Jasmin Noir'a tensel ve kendinden emin, çiçeksi ve çekici karakteri oluşturan, parlak yaseminden bir kalp verdi: "Yasemin, benim için en gözde çiçeklerden birisidir. Ben Tangier'de doğdum ve bu minik çiçek tüm çocukluğumu süsledi. Kokusu beni büyükbabamın villasına götürür. Yaseminin, dallarının sarmayı sevdiği demirden çitimiz vardı. Işık saçan, insanı mest eden bir kokusu vardı yaseminin... Bulgari için, değerli odunsular ile yasemine daha güçlü bir etkinin eşliğini seçtim."

Sophie Labbe de Jasmin Noir'in esansını, derin, kuşatan, kadifemsi notalar ile zenginleştirdi: "Dokusu ile parfüme kattığı ´dokunulası´ ve tensel etkiden dolayı kadifemsi notalar yaratmayı çok severim. Jasmin Noir'ı kokladığımda, beyazı siyah ile bağlamak, gölge paletine hacim kazandırmak istedim."

İşte size ortalama parfüm tanıtım cümleleri. Bulgari'nin ışıltılı ve görkemli pırlantaları ve mücevherat sektöründeki konumu muhakkak önemli. Asli işi değerli taş ticareti olan Bulgari'nin parfümler dünyasındaki hamleleri devam ediyor. Sanki kadın parfümlerine biraz daha ağırlık vermiş gibiler. Hele ki 2008 yılında tanıtımını yaptıkları Jasmin Noir'e oldukça önem veriyorlar. Nasıl vermesinler ki? Belki de hiç beklemedikleri kadar başarılı oldu Jasmin Noir. Kadınlar tarafından oldukça sevilen bu simsiyah şişedeki iksirle yeni tanıştım. Ve daha fazla sözü uzatmadan geçeyim parfümümüze.

Kendi sitelerinde odunsu çiçeksi olarak sınıflandırılmış Jasmin Noir. Üzerime sıktığımda beni yumuşak ve tatlımsı çiçekler karşılıyor. Yeşil sayılabilecek çiçekleri ayırt etmek zor. Genel olarak beyaz ve yumuşak çiçeklerden oluştuğunu söyleyebilirim. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısımda çiçeksi yapı güçlenerek devam ediyor. Parfüme ismini veren yasemin ortaya çıkıyor nihayet. Kremsi yumuşacık yasemine tatlımsı-lezzetli vanilya eşlik ediyor. Biraz da badem kendisini gösteriyor. Tabii miski de unutmamak lazım. Orta bölüm çok naif ve beklediğim kadar kadınsı değil neyse ki. Uzak ara parfümün en sevdiğim yeri oluyor orta kısım. Geleyim sonlara. Alt notalarda çiçeklerin etkinliği azalıyor. Onun yerine yapay amber ve parlak-metalik odunsu notalar geliyor. Üst ve orta kısımdaki tatlı-kremsi yapı burada yerini kuruluğa bırakıyor. Son kısmını pek beğenmedim ne yazık ki.


Jasmin Noir, ismindeki yasemin vurgusuna binaen, çiçeksi yanını ilk saniyelerden itibaren size hatırlatıyor. Kremsi, yumuşacık beyaz çiçeklerin çok başarılı karışımına sahip. Neredeyse tropikal-egzotik vanilyalı çiçekleri, ilginç şekilde zaman zaman anason hatta hindistan cevizi kokusunu andırıyor. Badem de aynı çiçekler gibi vanilyanın sayesinde yumuşamış.

Her ne kadar parfümlerde bademi pek sevemesem de, burada tahammül edilebilir halde. Sonları ise hayal kırıklığına sebep oldu. Özensiz ve yapaylık sınırındaki amber ve odunsu notalar böylesine harika ilerleyen parfüme yakışmamış. Üst ve orta kısımda yapaylığa ve rahatsız ediciliğe rastlanmazken, sonları hafiften burun tırmalıyor. Ve hissedilir oranda kalite hissiyatı düşüyor.

Biliyoruz ki Jasmin Noir kadın parfümü olarak sunuldu. Birçok kadın onu severek kullanıyor. Epey kadın parfümü kullanmış birisi olarak söyleyebilirim ki, o baskın ve ağır çiçeklerin saldırısı altındaki baygın kadın parfümleri gibi değil genel yapısı. Daha nötr, sakin, abartısız, dengeli ve feminenliği sınırlı. Tamam erkek parfümü kadar maskülen değil. Yumuşacık kremsi güzel vanilya-misk-çiçek kokusu şeklinde gelişen karakteri, abartılı şekilde dişil de değil. Adeta uniseks, masum bir konfor parfümü.

Üst ve orta notalarını çok sevdim Jasmin Noir'in. Ara ara onu üzerimde koklamaktan zevk alıyorum. Tabii sonları hariç. Açıklanan notaları içinde vanilya olmamasına şaşırdım. Parfüme kremsiliği veren büyük ihtimalle vanilya. Şekerliliğe kaçmayan dozajında tatlılığı tonka fasulyesi veriyor olabilir.


Jasmin Noir, çok zengin ve kompleks değil ama mis gibi taze, lezzetli, temiz kokan bir parfüm. Hem masum hem de çekici. Şişesinin siyah olduğuna ve ismindeki siyah vurgusuna bakmayın. Kokusu hiç de koyu, karanlık ve kasvetli değil. Hatta tam tersine açık ve şeffaf. Eğer Jasmin Noir'i bir renge benzetmek istesem muhakkak beyazı seçerdim. Genel olarak düz çizgide ilerlediği düşünülebilir. Hafiften sabunsuluğa göz kırpsa da asla bebek pudrası kıvamında değil. Genel beğeniye uyabilecek, modern bir kompozisyona sahip. Yasemin kokusu severlerin denemesi gereken arkadaşlardan birisi olarak şans verilebilir.

Luca Turin'in kitabında odunsu çiçeksi olarak sınıflandırılan Jasmin Noir, beş üzerinde sadece iki puan alabilmiş. Benim kullandığım EDP olanıydı. Kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği fena değil. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacağını düşünüyorum. Yaz sıcaklarında biraz ağır kaçabilir. Genç arkadaşlardan ziyade 25 ve üzeri yaşlardaki kadınlara uyacak gibi. Tabii seçim yine de sizin.

Koku Güzelliği10/7

16 Şubat 2015 Pazartesi

Tauer – Incense Extreme (2007)


Tauer – Incense Extreme (2007)

Ağırlıklı olarak Hindistan'da yetişen bir ağaç Boswellia Serrata. Türkçeye Akgünlük olarak geçmiş bu ağacın Afrika ve bazı Arap ülkelerinde yetiştiği bilgileri var. Antik Mısır ve Roma'da bilinen ve tıpta kullanılan Akgünlük ağacının İbn-i Sina'nın kitabında da yer aldığını okuyoruz. 17. ve 18. yüzyıldan günümüze gelen şifa kitaplarında rastlanan Akgünlük ağacının, 21. yüzyılda yeni araştırmaların ışığında başka faydalarının da olduğu ortaya çıkıyor. Bunlardan en önemlisi ise kansere karşı güçlü ve geleneksel bir ilaç olarak değerlendirilmesi.

Sekiz metreye kadar uzayabilen Akgünlük ağacı, muhtemelen Avrupa'nın çatısı olarak gösterilen İsviçre'de yetişemiyor. Bu soğuk Orta Avrupa ülkesinden çıkan bir parfümör ise ilhamını Akgünlük ağacından alan parfümünü 2007 yılında piyasaya sürdü. Bu ağacın doğal reçinesinin ve gövdesinden elde edilen uçucu yağların parfümlerde kullanıldığı biliniyor.

Andy Tauer'in kendi ismiyle meydana getirdiği niş parfümevi, 2013 yılından itibaren ürün çeşidini arttırıyor. Bu yeni parfümler, rakiplerle mücadeleden ziyade belki de koleksiyonun çeşitliliğinin artması anlamında önemli. Tauer'in 2005 yılından itibaren başladığı üretim sürecinde, markanın ilk serisi olarak düşünülebilecek "Klasikler"in beş numaralı üyesi Incense Extreme, merak ettiğim parfümlerdendi. Çünkü niş markaların farklı tütsü denemelerini kullanmış birisi olarak Tauer'in tütsüye nasıl yaklaştığını görmek istemiştim. Yine şanslıyım ki Bay Tauer'in bu farklı tütsü kokusuna sahip oldum ve bir süredir kullanıyorum.


Kendi sitelerinde minimalist, keskin ve temiz olarak tanıtılmış Incense Extreme'in başlangıcı çok tuhaf ve zor. Hani ayakkabınızı boyadığınızda burnunuza keskin ve rahatsız edici kimyasal bir koku gelir. İşte bence Incense Extreme'in başlangıcı aynen böyle. Tahammülü zor boya benzeri kokuya başka Tauer parfümlerinde de karşılaşmıştım. Ne diyeyim bilemiyorum. Bay Tauer, başlangıcında kişniş ve turunçgil yaprağı olduğunu iddia etmiş. Üst notalarını kedime hiç yakın bulamadım. Orta kısmın gelmesini bekliyorum, bekliyorum ve hala bekliyorum. E hani değişim ve orta notalar? Gördüğüm kadarıyla üst ve orta notalar hemen hemen aynı kokuyor ve değişim olmuyor. Baştaki o karanlık, koyu ve yoğun yapı devam ediyor. Bu da demek oluyor ki orta kısmı da sevemedim. Geleyim sonlara. Neyse ki değişim var alt notalarda. Son kısımda nihayet parfüme adını veren tütsüyü görmeye başlıyoruz. Tütsüye kuru ağaçlar eşlik ediyor. Tatlılık barındırmayan odunsuların sedir ağacı olduğunu sanıyorum. Evet burnum sadece bu kadarını algılıyor.

Incense Extreme, baş ve orta kısmıyla garip, dumansı Arap etkili ayakkabı boyası efektine sahip kuru baharatlı ve amberli deri yapısı ile şaşırtıcı ve benim için fazlasıyla zorlayıcı. Şimdiye kadar denediğim Tauer'lerde imza kokusu mudur bilemiyorum bu ayakkabı boyası benzeri amberli yapı. L`Air du Desert Marocain'de de aynı Arabik amberli koyu koku bulutu vardı. Hatırladığım kadarıyla Eau d’Epices'da bu yapı az da olsa mevcuttu.

Ağır, ağdalı, reçinemsi, boyamsı, kimyasalımsı, rahatsız edici deri, mide bulantısına sebep olabilecek baharatlar, sonlarda fena sayılamayacak sedir ağacı ve az da olsa tütsü. Ne biçim kombinasyondur bu? Kim giyebilir bu esansı? Nasıl bir amaçla oluşturulmuştur Incense Extreme? Gerçekten bilemiyorum.


Kullanan çoğu kişinin sevemeyeceği kokusu, hayvansal desem değil, derili desem değil, tatlı desem değil, çiçeksi desem değil. Tanımlanması zor kokusu ve sınıflandırması pek mümkün olmayan yapısı ile çok uç bir deneme Incense Extreme. Zihin dünyamda ve duygu evrenimde yer bulamayacak ağır ve itici kokusu ile bir daha karşılaşmasam hiç üzülmem.

Incense Extreme'i ismindeki tütsüye aldanarak kullanmak istemiştim ama hevesim kursağımda kaldı. Çünkü tütsü fazlaca yer tutmuyor bence. Parfümün orta notalarının sonlarına kadar devam eden o terebentin/pinoteks benzeri karışımı fazlaca üzerime sıksam muhtemelen bağışıklık sistemim bile isyan edecektir. Özetle zor koku arkadaşlar. Almadan önce mutlaka deneyiniz.

Bay Turin yine beni şaşırtıyor. Kitabında Incense Extreme'i tütsü turunçgil olarak sınıflandırmış. Beş üzerinden dört puan vererek parfümü oldukça beğendiğini göstermiş.


Parfümün tasarımcısı tabii ki Andy Tauer. EDP konsantrasyonuna sahip. Başlangıcı çok güçlü, saldırgan ve yoğun. Onun için az miktarda kullanmanızı öneririm. Zaten kendisi parfümün %25 konsantrasyona sahip olduğunu belirtmiş. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Havalar ılıkken kullanmanızı tavsiye etmem. Erkek kullanımına yakın olduğunu düşünüyorum. Hangi kadın ayakkabı boyası gibi kokmak ister ki zaten.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

15 Şubat 2015 Pazar

ÖzgeCan'ımız

Sana bu vahşeti yapanlar insansa, ben insanlıktan istifa ediyorum.


12 Şubat 2015 Perşembe

Yves Saint Laurent – La Nuit de L’Homme (2009)


Yves Saint Laurent – La Nuit de L’Homme (2009)

Boynuz kulağı mı geçer diyelim yoksa abisinden daha başarılı kardeş durumu mu diyelim bilemiyorum. Yves Saint Laurent, 2006 yılında piyasaya sürdüğü L'Homme ile yeni nesil, bol tatlı kokular evrenine güçlü bir giriş yapmıştı. Bu kulvarda rakipleri ile çarpışacak olan L'Homme serisine kısa süre içinde yeni parfümler eklendi. 2015 yılı şubat ayı itibariyle ondan fazla flanker'ı çıkmış durumda. Ve bu seride en az L'Homme kadar ilgi gören hatta onun daha önüne geçen bir parfüm 2009 yılında dünyaya geldi. Adeta abisinin tahtını salladı bu parfüm.

La Nuit de L'Homme, ismindeki karanlık-siyah vurgusu ile abisi L'Homme'un akşam ve özel günlerde kullanılabilecek benzeri olduğu izlenimi veriyordu bana. Aslında L'Homme ile La Nuit de L'Homme arasında benzerlikler var dikkatli koklandığında. Fakat La Nuit de L'Homme, büyük başarı kazandı devam parfümü olarak. Adeta asıl parfümün önüne geçti. İnsanlar onu çok sevdiler ve kısa sürede markanın en çok satan erkek parfümlerinden birisi oldu. Sadece markanın değil, küresel anlamda da oldukça önemli iş yaptı La Nuit de L'Homme.

La Nuit de L'Homme'un başarısının sebebini parfümü üzerinize ilk sıktığınız andan itibaren anlıyorsunuz. Kendi sitelerinde lavanta, kumarin (coumarin), sedir ve karabiber notaları üzerine temellendirildiği belirtilen parfümümüz, hem çok tanıdık geliyor, hem de garip şekilde size kendisini sevdiriyor. Kalbinizi beklemediğiniz yerden çalmasını biliyor adeta.


İlk çıktığı zamanlarda kullanıp, pek iyi şeyler hissetmediğim La Nuit de L'Homme'u, aradan geçen yılların ardından tekrardan teste tabii tutmak istedim. Kendi sitelerinde ferah oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün tanıtımını "şıklık, cazibe, gizem" kavramları ile yapmışlar. Üzerime sıktığımda karşıma tatlımsı meyveler (vişne, kuru erik veya turunçgiller) çıkıyor. Oldukça tatlı verilmiş meyvelere kremsilik de eşlik ediyor. Üst notaları enerjik, hareketli, canlı ve genel beğeniye uygun. Yüksek kaliteli olmasa da beğendim başlangıcını. Orta kısımda meyveler hala etkili. Farklı olarak baharatlar ortaya çıkıyor. Koku, bu andan itibaren baharatların egemenliğine giriyor. Kakule, tarçın ve biberin başrolde olduğu söylenebilir. Oldukça tatlı yumuşak baharatlara modern bir lavanta da eşlik ediyor. Orta notaları, meyveler ile birleşen baharatların marifetiyle lezzetli ve sevilesi. Ne yalan söyleyeyim orta kısmını da beğendim. Geleyim sonlara. Belki de gelmesem daha iyi olur. Alt notalarda yumuşak odunsu notalar ortaya çıkıveriyor. Yapay sedir ağacı, hem kremsi hem de vetiver destekli. Fakat en sevmediğim tarzda verilmiş buradaki sedir ağacı. Son kısım durağan, sıkıcı ve sıradan.

La Nuit de L'Homme, herkesin sevebileceği, popüler olabilecek şekilde kurgulanmış. Modern ve canlı meyvelere eklenen tatlı baharatlar bence iyi sonuç vermiş. Tabii kalite hissiyatının yüksek olduğunu söyleyemem. E şimdi Yves Saint Laurent gibi büyük kitlelere hitap eden bir marka, çok satmak adına kaliteden ödün vermek durumunda kalabilir. Sanırım onların yaşadığı da bu. Hele ki alt notalarda artan yapaylık, ortalama üzeri kullanıcıları oldukça sıkıntıya sokacaktır. Tamam bir niş kalitesi beklemiyoruz ama çok daha özenilmiş bir kompozisyon beklemek hakkımız değil mi?

Zaman zaman şekerli denebilecek, abisi L'Homme'dan daha karanlık ve koyu fakat ondan koku güzelliği anlamında daha başarılı bir arkadaş La Nuit de L'Homme. 15-30 yaş grubunu ve fazla deneyimi olmayan, kokusuyla herkesten övgü almak isteyen erkekleri hedefliyor sanki. Tam bir ortam veya ofis kokusu. Belki de kız arkadaşınızla buluşmalarınızın en değişmez öğesi olacaktır ve size eşlik edecektir. Bu parfümü deneyip de nefret edecek kişi azdır. Fakat çok özgün, farklı ve ilginç de bir tarafı olmadığını da kabul etmek gerekiyor.


Evet o hiçbir zaman müthiş bir klasik ya da kült kokulardan olmayacak. Çünkü fazlaca benzeri var diğer markalarda. Hatta uzun süreli kullanımlarda sıkıcı bile olacağını düşünüyorum. Eğer Spicebomb, CK One Shock, Versace - Eros, Bulgari Man'dan birisi elinizde varsa, La Nuit de L'Homme almanıza gerek yok bence.

Günümüzün modern, tatlı, baharatlı oryantalleri arasında kendisine yer edinen La Nuit de L'Homme, benim için "eh işte" kokulardan birisi oldu. Evet bir taraftan koku cezbedici ama vasatlık sınırındaki kalitesi can sıkıcı. Bu iki duyguyu size aynı anda yaşatabilecek kaç parfüm vardır ki? Tabii benim sevip sevmememin pek önemi yok. Onu onbinlerce insan sevmiş ve kullanıyor. Tabii bu durum onu kullandığınızda başkalarıyla pişti olma riskini de içinde barındırıyor.


Parfümün tasarımcıları olarak üç isim görünüyor. Anne Flipo, Pierre Wargnye ve Dominique Ropion üçlüsü kokusuna imza atmış. EDT formundaki kokusunun kalıcılığı ve farkedilirliği tenimde yüksek olmadı. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak gerekebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

9 Şubat 2015 Pazartesi

Parfums MDCI – Invasion Barbare (2005)


Parfums MDCI – Invasion Barbare (2005)

Kelime anlamı olarak kırıcı, kaba, vahşi, yabani ve ilkel anlamlarına gelen "barbar" kelimesinin kökeninin Antik Yunan'a kadar gittiği rivayet ediliyor. Eski Yunanlıların ve Romalıların, o dönemlerde kendileri gibi olmayan ve yaşamayan kişileri, kabileleri ya da toplumları barbar olarak niteledikleri sır değil. Tabii barbarlık kavramının yüzyıllar içinde çoğu halkın üzerine yapıştırılan yafta gibi kullanıldığını da anlıyoruz tarih okumalarından.

Milattan önceki dönemlerde Çinlilerin, Orta Asya'da kabileler halinde yaşayan Türkleri ve o coğrafyadaki insanları barbar olarak görmeleri şaşırtıcı değil. Hatta bu barbarlık yaftası Türklerin üzerinden uzun zaman silinememiş bir türlü. Orta Çağ Avrupasında bile Türklerin barbar oldukları ve hatta ailelerin çocuklarını bile "seni barbar Türklere veririm" diye korkutmaları işin trajik yanı. Genellikle batı dünyası için, doğuda yaşayan vandallar olarak görülen kabileler, M.S. 350 yılları civarında büyük bir göç dalgası ile Avrupa'ya girmiş ve kıtanın bütün dengesini değiştirmişti. Vizigotlar, Ostrogotlar, Vikingler ve diğerleri, tarihin akışını değiştiren barbar kavimler olarak düşünülüyor.

Barbarlık ve vandallık, 21. yüzyıl dünyasında farklı şekillerde karşımıza çıksa da, dünya insanlarının bilinçaltında her zaman için derin izler bırakmış. "Parfümlerle ne ilgisi var bu anlattıklarının Parfüm Merakı" dediğinizi duyar gibiyim. Bence de barbarlık ile parfümlerin hiç ilgisi yok ama ismi "Barbar Saldırısı" olan bir koku karşımıza çıkıverdi 2006 yılında. Fransa merkezli niş parfümevi  Parfums MDCI oldukça tartışılan, hakkında güzel yorumlar olan Invasion Barbare'i genç parfümör Stephanie Bakouche'e emanet etti. Bayan Bakouche'un ismi, büyük üstatların yanında fazlaca geçmese de, bu iddialı parfümün tasarımına imza atmış gibi görünüyor. Kariyerinde L'Artisan Parfumeur için Rose Privee dışında başka ses getiren parfüm yaratamamış gibi görünse de, Parfums MDCI niş parfümevi ona güvenmiş ve ortaya nostaljik fujer severlerin ilgisini çeken bir eser ortaya çıkmış.


Parfums MDCI gibi niş parfümevi için oldukça amatörce hazırlanmış internet sitesinde Invasion Barbare'ın oryantal karakterine güçlüce vurgu yapılmış. Oryantal eğreltiotu, baharat ve aromatik yapısı olduğundan bahsedilmiş. Zaten parfümün daha ilk saniyelerinden itibaren eğreltiotu vurgusunun ne kadar doğru olduğunu anlıyorsunuz. Evet Invasion Barbare'in, erkeksi, şık ve sofistike olduğunun deklare edilmesi benim için çok anlamlı değilse de, bu kadar övgüler alan ve çok konuşulan parfümü denemekten mutlu olduğumu belirtmeliyim.

Lafı uzatmadan geçeyim "Barbar Saldırısı"na. Parfümün başlangıcında eski tarz erkeksi keskin lavanta karşılıyor beni. Lavantaya erkeksi ve tozlu sayılabilecek bergamot da eşlik ediyor. Başlangıcı yeterince fujer, yüksek kaliteli, eski ve güzel. Her ne kadar böylesine verilmiş lavanta benim için fazla olsa da yine de beğendim kalite hissiyatını üst notaların. Orta kısımda hiç şaşırmadığım değişiklikler oluyor. Lavanta, ana yapıdaki yerini sürdürüyor. Yeşil lavantaya aromatik otlar (kekik), baharatlar (kakule ve zencefil) ve plastiğimsi deri eşlik etmeye başlıyor. Tenimde sabunsu menekşe hissiyatına doğru kayan orta bölümün en rahatsız edici tarafı uyumsuz plastiğimsi deri. Kompozisyona neden eklendiğini anlayamadığım bu deri, hem fujer karakterine ket vuruyor hem de yapaylık oluşmasına neden oluyor. Zengin ama karmaşık ve tutarsız orta bölümü sevdiğimi söyleyemem. Geleyim sonlara. Alt notalarda fujer yapı devam ediyor ama koku oldukça zayıflıyor. Kapanışta misk, biraz vanilya ve yumuşak kremsi menekşe ile orta kısma göre daha makul şekilde tenden ayrılıyor. Vanilyamsı menekşe yine fazla tatlı değil. Son kısım sakin ve rafine.

Invasion Barbare, tam bir eski tarz İngiliz Züppesi kokusu. Erkeksi, nostaljik, maço ve atipik. Tatlılığa pek yüz vermeyen bu retro fujerin bende uyandırdığı his şu: Lavantalı, menekşeli, sabunsu, derili, anasonlu, baharatlı bir takım elbise kokusu. Günümüzün yeni nesil bol tatlı-şerbetli baharatlı oryantalleri ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, nevi şahsına münhasır, duruşu ve karakteri olan, soylu, asil, resmi ve ciddi bir parfüm. O, erkeksiliğin ve klasik Fransız modasının bir ürünü adeta.


1960'lı yıllardan yanlışlıkla 2006 yılına ışınlanmış uzay-zaman yolcusu gibi duruyor Invasion Barbare. Dumansı, lavantalı, menekşeli fujerlerin hakimiyetindeki eski dünyanın bir oyuncusu. Kendisine arkadaş olarak Sartorial veya Mouchoir de Monsieur'un eşlik edebileceği, biraz derinlere inersek efsanevi kült Brut ile yakından akraba çıkabilecek bir kardeşimiz. Caron Pour Homme ile de ara ara takılabilir Invasion Barbare. Aman yadırgamayın çünkü karakteri böyle. Nasıl ki Britney Spears ile Leonard Cohen'i aynı sahnede düşünemezsek, 1 Million ile de Invasion Barbare'yi aynı karede düşünemeyiz. Olmaz arkadaşlar zorlamayın doku uyuşmazlığı var.

Bence Invasion Barbare'e en yakın parfüm yukarıda da değindiğim üzere Penhaligon's'un erkeksi fetişi Sartorial. Alfa veya baskın erkek kokusuna meraklı ve hafiften eşcinsel karşıtı, Amerikan Cumhuriyetçilerine oy veren Orta Amerikalı tutucu ve silahlara meraklı kovboy kılıklı erkeklerin kokusu olabilir Invasion Barbare. Hey, Mr. Bush; Teksas'taki çiftliğinde kullanman için sana bir parfüm daha buldum. Umarım beğenirsin!

Bu tarz menekşeli, sabunsu lavantalı, baharatlı, fazlaca maço unsurları öne çıkaran kokulara gıcık değilim ama kendime yakın bulamıyorum. Sanki benim için değil de 63 yaşındaki dayıma daha çok uyacağını hissediyorum böyle kokuların. Onun içindir ki uzun zamandır merak ettiğim bu arkadaş için harika övgüleri arka arkaya sıralamayacağım. Onun yerine şunu yapayım: "Denemeden almayın, pişman olmayın" klişesini tekrar edeyim ve aradan sıyrılayım.


Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak için daha uygun bence. Luca Turin'in kitabında Invasion Barbare, baharatlı odunsu olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş verilerek en iyi parfümler listesine alınmış. Bir kere daha beni şaşırtıyor bay Turin verdiği notla. Fakat yine de değerli abimize saygıda kusur etmemek gerekiyor.

Eau de Parfum (EDP) formundaki Invasion Barbare, anlaşılacağı üzere tam bir erkek parfümü. "Yok benim alt komşu söylediydi, uniseks kullanıma uygunmuş Parfüm Merakı" derseniz size cevabım Funda Arar'ın o can alıcı bedduası olur: "Aşksız kal, aşksız kal, aşksız yalnııııızzz"

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

5 Şubat 2015 Perşembe

Givenchy – Pi (1998)


Givenchy – Pi (1998)

Yamuk dikdörtgen şişesiyle, içerisindeki açık sarı sıvısıyla, sade-beyaz kutusuyla ve üzerinde matematiğin en bilinen sabit terimi Pi yazısıyla Givenchy’nin ünlü parfümü karşımızda. Sanırım Pi’yi anlatmama ya da tanıtmama gerek yok. Çünkü muhtemelen dünyanın en popüler erkek parfümlerinden birisi kendisi. Kimi yerlerde 1998 yılında piyasaya sürüldüğü belirtilen Pi'nin bazı kaynaklarda da 1999 yılında çıktığı iddia ediliyor. "Zamanın, tarihlerin, yılların ve saatlerin ne önemi var şu uçsuz bucaksız evrende" derseniz de söyleyecek bir şey bulamam, çünkü haklısınız.

Pi'yi sadece ülkemizde popüler sanan arkadaşlara iyi haberi vereyim. Hiç de öyle değil! Daha ilk çıktığı zaman bile Givenchy markasının gücünü arkasına alarak dünyanın en çok satan erkek parfümleri listesine girmekte zorlanmadı. İyi de Pi'nin böylesine sevilmesinde Givenchy markasının ne kadar rolü vardı? Muhtemelen oldukça sınırlı. Peki Pi nasıl oldu da bu kadar büyük fenomene dönüştü? Bu soruya cevabım şu olabilir: Rochas Man, Le Male, 212 Men, Acqua di Gio, L'Eau d'Issey Pour Homme, Code For Men neden böylesine sevildiyse aynı sebepten. Pi, bir şekilde büyük kitlelerin ve milyonlarca insanın kalbini çalıvermişti. Çünkü hiçbir pazarlama kampanyası bir parfümü bu kadar çok sattıramazdı.

Kokularla veya parfümlerle azıcık ilgilenen herkesin muhakkak bildiği Pi, Givenchy'nin yeni nesil parfümlerini temsil ediyordu 1990'lı yılların sonlarında. Efsane burun Alberto Morillas imzalı Pi, 2000'li yıllara geçiş kokularından birisiydi. Kendisinden önce fazlaca tatlılık barındıran ve gourmand koku olmamasının avantajını kullandı belki de. Bu anlamda hemen hemen aynı tarihlerde piyasaya sürülmüş Rochas Man ile yakın bir kulvardaydılar ve rakiptiler. 1990'lı yıllar artık sona eriyordu ve doğal olarak koku trendleri de değişiyordu. İşte Pi, bu değişimin öncülerindendi.


İçeriğindeki fazlaca kullanılmış tatlılık (neredeyse yanık şeker), benzoin, vanilya, badem onu daha önce pek de benzerine rastlanamayan bir karaktere bürümüştü. Bu anlamda Pi'nin başarısı aslında daha önce yapılmayanı yapmasıydı. Zamanın ötesinde bir koku formuna sahipti. Bu ileri görüşlü parfüm, piyasaya sürülmesinden yaklaşık on yedi yıl sonra, sanki geçen yıl piyasaya çıkarılmış gibi tanıdık ve modern kokuyor. Çünkü o doğru ata oynamış ve geleceğin koku trendi olan gurme tarzına yatırım yapmıştı. Ve tabii ki kazanan oldu.

Uzun zaman önce (sanırım 4-5 yıl oldu) denediğim Pi'yi fena bulmamış ve onun genel yapısını biraz ağır ve yapay bulsam da kabul edilebilir olduğunu düşünmüştüm. Aradan geçen bunca zaman sonra Pi'yi yeniden kullanmak istedim. Bakalım eski anılara geri götürebilecek mi beni.

Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Pi. Üzerime sıktığımda beni kremsi turunçgiller karşılıyor. Buruk ve yapay mandalina üst notaların tek hakimi gibi. Başlangıcını çok güçlü ve sağlam bulmadım. Üst notalarını beğenmedim Pi'nin. Orta notalara geçildiğinde kremsi mandalina bir süre daha kendisini gösteriyor. Sonrasında ise gerilerden gelip, parfümün baş köşesine kurulan pudralı vanilya ve benzoin'e fazla direnemiyor. Nane ya da çam ağacı efektine sahip bebek pudrası kıvamındaki vanilya ve yapaylık hissi veren benzoin orta bölümü domine ediyor. Bu andan itibaren kokunun tatlılık oranı artıyor ve neredeyse şekerli hale geliyor. Evet vanilyayı severim fakat burada fazlasıyla sıkıcı, vasat ve yapay kullanılmış. Orta notaları da başlangıcı gibi hayal kırıklığı yaşatıyor. Geleyim sonlara. Sanırım parfümün en sevdiğim yeri alt notalar oldu. Pudralı vanilya, son bölümde sakinleşiyor daha kabul edilebilir hale geliyor. O karamel benzeri şekerli yapı geri çekiliyor. Yumuşak ve tatlımsı odunsu notalar durumu toparlıyor neyse ki. Biraz da sütlü çikolata algılıyorum. Kapanışı harika bulmasam da fena değil diyeyim de ayıp olmasın bu popüler arkadaşa.


Pi, şekerli, pudralı, mandalinalı, bademli, benzoin destekli karamel-vanilya kokusu benim için. Basit, derinliği olmayan, tek düze ilerleyen vasat bir kokuya sahip. Başlangıçtaki kremsi mandalinayı hiç sevmedim. Sanki seyreltilmiş gibi eğreti duran mandalina, burada olmamış. İlginç olan ise bu seyreltilmiş hissini orta bölümde de yaşadım. Sanki parfümün içeriğinden, onun güçlü yapısını ve ruhunu çıkarıp, başka bir hale getirmişler. Burada sanırım parfümün ciddi bir reformülasyon geçirdiğini düşünmemiz gerekiyor. Zaten birçok yorumcu da bu durumdan şikayetçi. Benim denediğim en yeni Pi, şekerli su kıvamına getirilmiş adeta. Çok yazık.

Pi, rakipleri gurmelerden Rochas Man ve Lolita Lempicka Au Masculin'e az da olsa benziyor. Zaman zaman orta bölümde anasonlu bir koku alıyorsunuz. Bu da onu biraz Lolita Lenpicka'ya yaklaştırıyor bence. Fakat Pi'de vanilya ve karamel oranı Lolita Lempicka'ya göre oldukça fazla. Bir de Pi, diğerlerinden daha pudralı ve bademli. Tatlılık konusunda da rakiplerinin gerisinde kalmıyor. Sadece Rochas Man ve Lolita Lempicka Au Masculin’e mi benziyor Pi?  Mesela ikonik kadın parfümlerinden Hypnotic Poison'a az da olsa benzemiyor mu? Hypnotic Poison'daki o bademli, vanilyalı yapı ile Pi'deki daha mütevazi koku birbirini andırıyor olmasın? Hatta işi abartıp Pi'nin kadın parfümleri arasında eşdeğeri olarak Hypnotic Poison'ı gösterebilir miyiz? Hey bir dakika! Pi ile Hypnotic Poison'un aynı yıl yani 1998 yılında piyasaya sürülmeleri de mi tesadüf? Haydi bakalım, buyurun çıkarın kuyuya attığım taşı :)

Eğri oturalım doğru konuşalım. Evet Pi, bir zamanların en büyük hitlerinden birisiydi. Aradan geçen yıllar ve yeni çıkan güçlü rakipleri sayesinde eski popülaritesini kaybetmiş gibi görünüyor. İşin daha da kötü yanı Pi, bu son haliyle oldukça yapay ve vasat kokuyor. Kalite hissiyatı çok düşük. Başlangıcı ve orta kısmı oldukça başarısız. Bu haliyle Pi'nin ilerleyen yıllarda fazlaca şansı görünmüyor sert rekabette.

Hakkında ilginç şehir efsaneleri çıkartılan parfümlerden birisi Pi. Benim duyduğum iki efsaneyi paylaşayım sizinle. İlki, Pi'nin şişesinin üzerinde erkeğe yönelik bir ibare olmaması. Mesela Pour Homme ya da For Men gibi tabirlerin bulunmaması kimilerince Pi'nin hem erkekler için hem de kadınlar için uygun olduğuna yönelik bir inanış oluşturmuş. Gerçi Givenchy'nin kendi sitesinde Pi, erkek parfümleri bölümünde bulunuyor. Fakat kokusundaki hafiften feminenlik, insanların Pi'nin uniseks kullanıma uygun olduğu için erkek ibaresi konulmadığı düşüncesine yol açmış olabilir. İkinci konu ise parfümün konsantrasyonu. Eski formül Pi, oldukça güçlü, saldırgan ve sağlam bir parfümdü. Kalıcılığı ve farkedilirliği çok yüksekti. Yine şişesinde hiçbir ibarenin bulunmaması sebebiyle Pi'nin EDP olduğunu iddia ediyordu bazı parfümseverler. Yine kendi internet sitelerinde EDT konsantrasyonunda olduğu yazıyor Pi'nin. Zaten kullandığım bu son halinde farkedilirlik oldukça düşük. Adeta kolonyamsı bir hale dönüşmüş Pi'nin performansı üzücü. Eğer bulabilirseniz eski formülasyon şişelerden alın kendinize. Çünkü yeni hali gerçekten de kullanılacak gibi değil.


Parfümün şişe tasarımına Serge Mansau imza atmış. Usta burun Alberto Morillas'ın eseri Pi, Luca Turin'in kitabında da yerini almış. Bay Turin Pi'yi "sweet nothing" olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden bir vererek en kötü parfümler listesine dahil etmiş.

Sonbahar-kış mevsimi için uygun olacaktır. Aman sıcak yaz günlerinde denemeyin. Yaş olarak genç arkadaşları ya da parfümlere yeni giriş yapan kullanıcıları hedefliyor bence. Otuz yaşın üzerindeki koku severlere pek tavsiye edemeyeceğim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/4

2 Şubat 2015 Pazartesi

Serge Lutens – Serge Noire (2008)


Serge Lutens – Serge Noire (2008)

Hayatının çoğu moda dünyasının merkezi sayılan Paris'te geçmiş bir mistik denebilir Serge Lutens için. 1967 yılında Christian Dior için çalışması teklif edildiğinde hayır dememişti. İyiki de dememişti çünkü Dior'un çatısı altında makyaj alanında devrimsel işlere imza attı. Christian Dior'u, on üç sene sonunda dünyanın en iyi makyaj malzemeleri üreten markasına çevirmişti. Hatta onun için dünyanın en iyi makyaj uzmanı denilmesine bile sebep olmuştu bu durum. Oysa ki pek de umurunda değildi bu tanımlamalar ve abartılı övgüler Serge Lutens için.

Moda dünyasının içinde, prova odalarının göbeğinde, defilelerin hemen arka odasındaki koşuşturmanın içinde yer aldı yıllarca. Kadınları farklı makyaj teknikleri ile güzelleştirirken, belki de kendisini arıyordu şu kocaman evrende. Acaba "benim ne işim var burada" diye düşünüyor muydu, lüks takım elbiselerle ve yüksek kaliteli pamuklu kumaşlarla dolu odalarda. Eğer Serge Lutens'i birazcık tanıyorsak muhtemelen bu sorgulamaları yapıyordu.

Sonrasında ünlü Shiseido için çalışmaya devam etti. Ve yine büyük başarılar yakaladı makyaj konusunda. Hani bazı insanlar vardır ellerini hangi işe atsalar başarılı olurlar, kendilerini kabul ettirirler. Belki de bay Lutens'in kaderi, ona başarı yollarını cömertçe açıyor. Sebebi ne olursa olsun maestro Serge Lutens'in zihnindeki parfüm evreni, bizim düşündüğümüzden farklı olabilir.


2008 yılında piyasaya sürdüğü Serge Noire isimli parfümünde küçük bir kelime oyunu yaptığını düşünebiliriz. Serge kelimesinin tekstil alanında kullanılan bir tür kumaş olduğunu biliyoruz. Bay Lutens, bu parfümüne kendi ismini verirken, acaba yıllarca içinde bulunduğu moda sektörüne bir gönderme mi yaptı yoksa benliğinden bir parça olarak mı düşündü Serge Noire'i? Küllerinden yeniden doğan mitolojik Anka Kuşu'nu mu simgelemek istedi yoksa? Antika bir sandalyenin üzerinde unutulan eldivenler miydi düşünmemizi istediği? Geçmişimize ait zaman zaman aklımıza gelen enstantaneler mi Serge Noire parfümünün hedefi? Yanmış ağaç kokusuna karıştırılan bir tutam tütsü mü vaat ediyor Serge Noire bize? Koklayalım ve görelim.

Kendi sitelerinde “Entre Ciel Eclair” serisine ait olarak gösterilmiş. Bir söyleşisinde "gri oryantal" olarak sınıflandırmış bay Lutens, Serge Noire'ı. Üzerime sıktığımda keskin baharatlar, karanlık kuru ağaçlar ve geri planda hayvansallık karşılıyor beni. Ağırlığın tarçında olduğunu düşündüğüm kuru baharatlar ve tütsü benzeri dumansı odunsu notalar oldukça farklı. Başlangıcını sevmek ve alışmak zor. Bence sıra dışı ve başarılı. Orta kısımda baharatlar hala etkin. Fakat bu sefer tarçın geriye çekiliyor. Karanfil ve kimyondan oluşan yumuşak ve tatlımsı baharatlar ortaya çıkıyor. Başlangıçtaki kuru odunsuluk orta bölümde yok. Hafiften hayvansallık hala devam ediyor. Biraz da tatlımsı paçuli mevcut. Bu kısım başlangıca göre daha konforlu, genel beğeniye uygun ve makul. Orta notalarını sevdim. Son kısma gelindiğinde egzotik amber iyice kendisini gösteriyor. Ambere, tütsü eşlik ediyor. Orta bölümdeki tatlılık sonlarda azalıyor. Kuru odunsu notalar ve tütsü, egzotik amberin gerisinde kalmayı tercih ediyor. Son kısmını üst ve orta notalar kadar farklı bulmasam da fena değil.

Serge Noire, kuru baharatlar (tarçın, biber), amber, tatlı karanfil, tütsü ve odunsu notalardan oluşuyor. Başlangıcı pek alışıldık değil. Kimilerinin ter kokusuna benzettiği başlangıcını bazı parfümseverlerin soğana benzetmelerini anlıyorum. Karanlık ve dumansı sayılabilecek başlangıcını ilk denemelerimde bende beğenmemiştim. İlerleyen günlerde dikkatimi vererek kokladığımda başlangıcının oldukça derin ve detaylı olduğunu fark ettim. Hatta sınırlı da olsa hayvansallığı keşfetmek ise şaşırtıcıydı. Koku güzelliği olarak harika olmasa da verdiği his anlamında gayet başarılı üst notalar. Orta bölümde, başlangıçtaki soyut tablo biraz berraklaşıyor. Tatlı karanfil olduğu anlaşılan orta kısım hem yeterince kaliteli hem de gayet şık. Orta notalarda biraz kuru tütün ya da kül tabağı kokusu da alıyorum sanki. Açıklanan notalarında tütün yok ama sanki arkalarda bir yerde destek veriyor tatlı baharatlara. Tütsü de artık devreye girmeye başlıyor orta bölümde. Kapanışı ise üst ve orta bölüm kadar derin ve kompleks değil. Ambre Sultan’dan tanıdığımız egzotik ve tatlımsı amber alt notalarda önemli yer tutuyor. Tütsü ve odunsu notalar, ambere destek veriyor. Kapanışı sade ve sakin.


Serge Noire'i kullanmadan önce yüksek beklentilere sahiptim. Chergui, Arabie, Ambre Sultan ve Fille en Aiguilles gibi çok başarılı parfümleri hep aklımın bir köşesindeydi Serge Lutens'in. Serge Noire, diğer arkadaşları kadar etkileyici, çarpıcı ve baş döndürücü gelmedi bana. Evet onlar kadar ilk anda insanı vurmuyor kokusuyla. Yavaş yavaş anlıyorsunuz ne anlatmak istediğini. Fakat yukarıda saydığım parfümler kadar kendine özgü karakteri var. Genellikle Lutens parfümlerinde şurubumsu ve şekerli kullanılan baharatlar burada ilginç şekilde kuru ve biberimsi verilmiş. Gerçi orta notalarda karanfil tatlılık seviyesini arttırıyor fakat o klasik Lutens tatlılığı yok Serge Noire'de. Kuru, odunsu, tütsümsü ve tarçınımsı yapıya sahip.

Tütsü, parfümün orta notalarından itibaren kompozisyona yavaş yavaş nüfuz ediyor. Parfüme karanlık bir yan kattığı aşikar. Kokudaki dumansılık muhtemelen tütsüden geliyor. Sonlardaki sedir ağacı benzeri odunsular da dikkat çekici. Reçinemsi verilmemiş ağaçsılık, tütsü ve amberle ile iyi bir ikili oluşturmuş.

Serge Noire, diğer denediğim Lutens'lere göre kalite hissiyatı anlamında üzmüyor. Zaman zaman parlak/metalik koku muhtemelen tarçından geliyor. Kompozisyon genel olarak uyumlu. Ağaçsı-tütsülü baharatlar güzel fikir. Bir şişesini almadan önce denemenizi tavsiye ederim. Genel beğeniye uzak, biraz zor kokuya sahip. Tematik yapısı, onu ve sizi günlük kullanım için zorlayabilir.

Sonuç olarak Serge Noire, kendine özgü farklı karakteriyle sıyrılmayı başarıyor diğer niş rakiplerinden. Genel Lutens parfümlerinin tarzından biraz uzak. Fakat tütsü kullanımıyla, arkadaşlarının verdiği “dumansı gizemlilik” efektini başarıyla sağlamış. Yine de Chergui ve Fille en Aiguilles kadar etkilemedi beni.


Parfümün tasarımcısı olarak, Lutens'in birçok işine imza atmış burun Christopher Sheldrake görülüyor. Eau de Parfum (EDP) formundaki kokusu kalıcılık olarak yeterli. Farkedilirliği ise düşük oldu tenimde. Kimi yerlerde uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. Sonbahar-kış mevsimlerinde daha iyi sonuç verecektir.

Koku Güzelliği:10/7