temiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
temiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Eylül 2017 Pazar

Cartier – Baiser Vole (2011)

Cartier’in 2003 çıkışlı ünlü parfümü Le Baiser Du Dragon’un devamı olarak mı çıkarıldı yoksa müstakil bir eser olarak mı tasarlandı bilemiyorum Baiser Vole. Gerçi Baiser Vole’nin 2011 yılında çıkışından sonra çabucak devam parfümlerinin piyasaya sürülmesi, onun bağımsız bir parfüm olarak düşünüldüğünü gösteriyor. 2017 yılının Eylül ayı itibariyle yedi parfümlük bir koleksiyona dönüşmüş durumda.

Kendi sitelerindeki açıklamalarında zambağın vurgulandığını görüyoruz. Tabii kadın parfümü olması dolayısıyla dişiliği öne çıkarıyor resmi tanıtım. Zor bulunan ve şık kokan bir çiçek olan zambağın tutkulu hikayesinin Baiser Vole aracılığıyla anlatıldığı söyleniyor. Çiçeksi, ferah ve pudralı yönünden de bahsedilmiş.

Baiser Vole’nin açılışı belli belirsiz turunçgillerle gerçekleşiyor. Silik sayılabilecek turunçgillere sabunsu çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Resmi tanıtımdaki zambak kokusu, orta kısımdan itibaren iyice kendisini hissettiriyor. Buradaki zambak, gayet yumuşak, yeşil, taze, kremsi, leziz ve sevmesi kolay. Hatta diyebilirim ki abartılı şekilde kadınsı bile değil zambak. Kapanışta yeşil kremsi zambak küçük değişim gösteriyor. Yeşil ve taze geri çekilirken, vanilyamsı kremsilik daha da artıyor ve neredeyse tropikal vanilyaya dönüşüyor alt notalar. Son bölümde yumuşak misk de mevcut.

Baiser Vole, pudralı ve kremsi beyaz çiçek parfümü bana göre. Buradaki kremsilik vanilya merkezli gibi. Gayet temiz, duru, barışçıl ve sakin bir çiçeksi yapı var Baiser Vole’de. Masum, taze ve ferah koku, ne burun tırmalayan cinste çiçeksi ne de kafası karışık bir oryantal. Giymesi kolay bir arkadaş.

Baiser Vole’yi ilk kullandığım andan itibaren epey sevdim ve benimsedim. Kremsi vanilya sevgimin köklerine dokunuyor bir şekilde. Feminenliğin abartılmaması gayet iyi bir seçim. O, 2011 yılında çıkış yaptığını vurgulayacak kadar modern ve tatlı kokuyor. Keşke tatlılığı biraz az olsaymış. Yine de yakışmış Baiser Vole’ye.

Sonuç olarak çok hoş, kibar kokuyor. Derin, katmanlı ve detaylı değil. Hatta düz çizgide ilerlediğini ve bize sürpriz yapamadığını söyleyebilirim ama bu tarz bir eserden derinlik değil, güzel ve temiz kokması beklenir ki Baiser Vole bunu başarıyor. Yapaylık ve burnu zorlayan uyumsuzluk yok gibi. Cartier’in kalitesi yine kendisini gösteriyor.

Benim kullandığım EDP olanıydı. Performansı harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için uygun görünüyor. Günlük kullanıma rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Yaş sınırlaması olmadan her kadın kullanabilir. Kokusunun tasarımını ünlü parfümör Mathilde Laurent yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

16 Eylül 2017 Cumartesi

Helmut Lang – Eau De Cologne (2000)

Bu duruma ‘Helmut Lang’in geri dönüşü’ denmeli belki de. 2000’li yılların kült parfümleri haline gelen fakat 2005 civarında üretimleri bitirilen Helmut Lang parfümleri 2014 yılında tekrardan diriltilerek piyasaya sürüldü. Tabii firmaların bu tür eski klasikleri canlandırma hamlelerini her zaman için destekliyoruz. Sadece Helmut Lang için değil, diğer üretimi bitirilmiş ve unutulmaya yüz tutmuş önemli parfüm klasiklerinin genç kokuseverlerle buluşturulması bence önemli. 1970’lerin, 80’lerin, 90’ların ve hatta 2000’li yılların önemli parfümlerinin, yeni nesil parfümlerle kıyaslanması açısından iyi oluyor diyebilirim.

Helmut Lang’in ünlü klasiklerinden Cologne, ilk defa 2000 yılında piyasaya sürülmüş ve bir süre sonra üretimi bitirilmişti. 2014 yılında kokusu yeniden formüle edilip, bir parça değiştirildikten sonra üretimine başlandı. Benim kullandığım 2000 yılındaki ilk çıkan versiyonuydu Cologne’nin. Kendi sitelerinde Cologne’nin “baştan çıkarıcı ve dolaysız” olduğu vurgulanan parfümün açılışı yumuşak aromatik otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki biberiyeyi pürüzsüz, temiz ve neredeyse miskli hissediyorsunuz. Bir süre sonra yine sütsü ve miskli lavanta partiye katılıyor. Orta kısımda tatlı ve sabunsu vanilya kendisini gösteriyor. Genel konsepte uygun vanilyayı kapanışta yüksek kaliteli sedir ağacı izliyor. İşte size Helmut Lang’in Cologne’si.

Parfümün isminin Cologne ve biliriz ki bu tür ada sahip kokular genellikle turunçgil teması üzerine oturur. Bu noktada Helmut Lang’in farkı ortaya çıkıyor çünkü Cologne’de neredeyse hiç turunçgil yok. Ne portakal ne limon ne de bergamot algılayabiliyorum. Cologne, merkeze bembeyaz, tertemiz, sütsü, leziz, vanilyalı miski almış. Bu misk daha ilk dakikalarda bile algılanıyor ve parfüme temiz hissiyatını veriyor. Evet, bu parfümün anahtar kelimesi temiz kokması.

Bu nasıl bir temizlik diye sorabilirsiniz. Kimi yorumcuların isabetle belirttiği gibi yeni yıkanmış ve çamaşır makinesinden çıkmış temiz kokan kıyafet hissiyatı veriyor Cologne. Ve artı olarak vanilyamsı miski andıran o beyefendi daha doğrusu efendi kokusunu da ekleyebiliriz.

Cologne, biberiye ve lavanta gibi iki burun tırmalama potansiyeli olan notayı aşırı dozdaki miskle baskılayıp, onları evcilleştirmiş. Ortaya uysal, temiz bir aromatik fujer çıkmış. Parfümün genelindeki sakinlik, huzur, ölçülülük, minimalizm Helmut Lang markasının çizgisini de bize hatırlatıyor.

Çok basit bir kompozisyona sahip Cologne. Baştan sona neredeyse değişmeyen ana yapı inanılmaz bir kaliteyle verilmiş. Yapaylığın bulunmadığı Cologne, bu anlamda yeni nesil şekerli yapay bombalardan çok farklı bir yerde. Bu arada modern kokusu asla köhnemiş hissiyatı vermiyor. Helmut Lang bu anlamda çok iyi iş çıkarmış.

Sonuç olarak harika bulmasam da Cologne gayet iyi bir parfüm. Yüksek kaliteli Cologne’nin performansının zayıf olması ve fazlasıyla basit kokması birbirini dengeleyen unsurlar. Kullanım aşamasında biraz Sartorial’a benzettim. Tabii büyük orandaki temiz miski unutmamak gerekiyor Sartorial’a benzetirken. Benim çok ilgimi çeken bir koku formu olmasa da, enteresan bir parfüm olarak yerini alıyor Cologne.

Sürekli beyaz kıyafetler giyen, saçlarını yan tarafa tarayan, modayı yakından takip eden hafiften züppe ve tarz sahibi erkeklerin parfümü gibi Cologne. Hani şu moda defilelerinde aklımızın almayacağı ilginçlikte kıyafetler giyen zayıfcacık ve uzun boylu erkeklerin kokusu olabilir Cologne.

İsmi gibi Eau de Cologne formatındaki kokusunun kalıcılığı idare eder, fark edilirliği zayıf. Günlük kullanıma, ofislere, hem spor giyime hem de takım elbiseye uyabilecek şık bir seçenek olarak düşünülebilir. Tabii kendi sitelerindeki 185 dolarlık fiyat etiketini hak ediyor mu emin değilim. Hadi ama Helmut Lang, o paraya canavar gibi niş parfümler alırız Amerika’dan.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

17 Haziran 2017 Cumartesi

Vertus – 24 Carat Gold (2015)

Bir parfüm şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pulları olduğunu düşünün. Böylesi bir konsept açıkçası benim aklıma gelmezdi. Tabii söz konusu niş markalar olduğunda, hiçbir şeye kolay kolay şaşıramıyorsunuz. Çünkü bu segmentte artık “piyasa işi kokuyu biraz cafcaflı şişeye koyup satayım” mantığı işlemiyor. Niş segmenti, hem kokuyla hem parfümün geri planındaki hikayeyle hem de sizi öne çıkaracak yeniliklerle ilerliyor. Bu alanda var olmak istiyorsanız hep rakiplerinizden daha iyi olmanız ve yapılmayanı yapmanız gerek.

Vertus’un sürekli büyüyen koleksiyonundaki bir parça bana göre her zaman diğerlerinden ayrı yerde olacak. Şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pullara sahip 24 Carat Gold parfümü, şimdiye kadar rastlamadığım bir durum. Bir şişe parfüm alıyorsunuz ve içerisinde 24 ayar altın parçacıkları var! İnanması zor gelse de Vertus, bildiğim kadarıyla bu konsepti dünyada uygulayan ender markalardan birisi. Bu anlamda 24 Carat Gold parfümünü uzun süredir yazmak istiyordum. Ve artık zamanı geldi.

Kendi sitelerinde 24 Carat Gold’un tanıtımı şöyle yapılmış: “Gerçek altın parçaları ile buluşan lüks vetiver, eşsiz sandal ağacı ve selvinin zengin ve asil yorumu… Bu güçlü ve zarif kokunun teninizde bırakacağı ılık esintisinin tadını çıkarın…” Parfümün açılışı tertemiz, duru, yeşil, ferah vetiverle gerçekleşiyor. Köksü ve ıslak verilmiş vetiver harika. Orta kısımda parfümün en sevdiğim yönü kendisini gösteriyor: Dumansılık. Bu gizemli dumansılık yeşil vetiverle birleşiyor ve parfümün en güzel yerini oluşturuyor. Kapanışta dumansılık kaybolurken tatlı vetivere ağaçlar eşlik ediyor. Miski de unutmamak lazım alt notalarda.

24 Carat Gold, bence yeşil bir vetiver kokusu. Diğer öğeler temiz ve yeşil vetivere destek vermek için kurgulanmış. Orta kısımdaki dumansı yapının gerisinde sanki az da olsa ferah baharatlar var fakat asla baskın değil. Parfümün çizgisi gayet net.

24 Carat Gold, dingin ve duru kokusuyla sizi ele geçiriveriyor. Normalde vetiver temalı parfümlerle pek aramın olmadığı sır değil fakat buradaki yüksek kalite gayet başarılı. Harmanı çok katmanlı ve zengin olmasa da özellikle orta bölümden itibaren ortaya çıkan dumansılık onu çekici hale getiriyor. Aslında parfümün en sevdiğim tarafı ferah, ıslak, köksü vetiveri.

24 Carat Gold, saatler ilerledikçe büyük değişimler göstermese de kullanmaktan zevk aldığım parfümler listesinde yer alıyor. Tabii 24 Carat Gold’u sevmemde, dumansı ve yeşil temalı parfümlere ilgimin olması büyük etken. Eğer bu tür kokulara meraklıysanız ve yüksek kaliteli ilkbahar-yaz parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var.

Şimdi geleyim önemli bir noktaya. 24 Carat Gold’u kullanan çoğu kişi onu Chanel’in özel serisinin yıldızlarından Sycomore’ye benzetmiş. Bence de epey benziyor iki parfüm. Sycomore çok sevdiğim bir parfüm olmuştu. Her ne kadar Chanel onu kadın parfümü olarak sunsa da bence erkeklere rahatlıkla uyacaktır Sycomore. Vertus’un 24 Carat Gold’u da hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi. Yine de erkek kullanımına yakın duruyor.

Performans anlamında idare eder. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. EDP formundaki koku formu gayet dolgun ve dirençli. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/8

1 Temmuz 2016 Cuma

Ermenegildo Zegna – Italian Bergamot (2012)

Bir ay içinde ikinci defa İtalya’nın Calabria şehri karşıma çıkıyor. İlki Acqua di Parma’nın Bergamotto di Calabria’sıydı. Bu sefer ilhamını Calabria’da yetişen bergamottan alan Italian Bergamot var sırada.

Ermenegildo Zegna’nın özel serisi Essenze’in, 2012 yılında piyasaya sürülen ilk beş parfümünden birisiydi Italian Bergamot. Essenze serisi 2016 yılı itibariyle dokuz üyeye ulaşmış durumda. Anlaşılan ilerleyen aylarda bu seri genişleyecek. Essenze serisinin, niş parfümlere yaklaşan fiyatlarıyla üst segmente hitap etmeye çalıştığı düşünülebilir. Kendi sitelerindeki 200 dolarlık fiyat etiketi, birçok niş markadan bile yüksek görünüyor.

Essenze serisinin her parfümünde tek bir nota hedefe alınıyor ve isimlendirme ona göre yapılıyor. Tabii parfümler tek notadan oluşmuyor ama ana konsepti, her parfümün ismindeki notalar belirliyor. Mesela bir süredir kullandığım Italian Bergamot’ta, tahmin edileceği üzere, başrolde bergamot var.

Italian Bergamot’un açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Temiz, doğal, pürüzsüz ve ferah bergamot harika. İlerleyen dakikalarda büyük değişim olmuyor kokuda. Bir parça aromatik otlar ve neroli eşlik ediyor bergamota. Biberiye ve bergamotun uyumu gayet başarılı. Orta kısımda vetiver de katılıyor kompozisyona ama baskın değil. Son bölümde yine büyük değişim yok. Temiz misk kapanışı yapıyor.

resmi bergamot yen

Italian Bergamot uzun uzun anlatılabilecek gibi değil. Gayet basit bir karışım. Ferah ve temiz bergamot, aromatik otlar, neroli ve miskten ibaret. Derinlik yok, zenginlik yok. Ha bunları eleştiri anlamında söylemiyorum. Ferah bir yaz parfümünden zaten çok büyük beklentim yok. Hatta şunu söyleyebilirim ki, çok doğal, pürüzsüz, yapaylık hissedilmeyen gayet güvenli bir parfüm. Eğer bergamot ya da yeşil/taze turunçgil temalı koku arıyorsanız, Italian Bergamot işinizi fazlasıyla görecektir. Deneyen çoğu kişinin beğenebileceğini, azıcık erkeksi olmasını da es geçmeyeyim.

Sanırım asıl sorunumuz şu. Bu kadar yüksek fiyat etiketini bu kadar basit bir parfüm hak ediyor mu? Daha önce de hak edip etmeme konusuna kısaca değinmiştim. Yüksek kaliteli bir bergamot kolonyasına bu fiyatı veririm diyorsanız hiç sorun değil ama yok daha neler o parayı hak etmiyor derseniz de saygı duymaktan başka seçeneğim yok.

Son bahsedeceğim şey ise kimilerinin Neroli Portofino’ya benzetmesi. Bence aralarında büyük benzerlik olmasa da azıcık andırıyor. Bazı yorumcuların Italian Bergamot’u Acqua di Parma’nın bir üyesi gibi görmelerini anlamak mümkün. Gerçekten de sanki Blu Mediterraneo serisinin bir üyesi gibi. Sahi aklıma geldi. 2010 çıkışlı Acqua di Parma’nın Bergamotto di Calabria’sından esinlenme mi yapılmış acaba 2012 çıkışlı Italian Bergamot’ta. Neredeyse isimleri bile aynı ya neyse fitne, fesat çıkarmayayım şimdi.

meyve bergamotParfümün tasarımını Pierre Negrin yapmış. EDT formunda. Ne yazık ki performansı kötü. Kalıcılığı normal ama fark edilirliği düşük. Tam bir sıcak yaz parfümü. Genç-yaşlı herkes kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/7

22 Kasım 2015 Pazar

Jean Paul Gaultier – Le Male (1995)

“Le Male’in kokusunun tasarımında şu tema öne çıkmıştı: “Temiz ter”. Onun kokusunda kirlilik bulunmayacaktı. Le Male’in ilhamı,1950’li yıllardaki erkek berberlerine dayanıyor. O zamanki erkek parfümlerinde ana nota lavanta olduğu için, Le Male’de de lavantayı kullandık. Onun kokusu 1950’li ve 60’lı yıllarda bakımına özen gösteren, züppe erkekleri anımsatır.Le Male’in başarısını şunlara bağlıyorum: Doğru zaman, doğru şişe-kutu, doğru isim ve doğru tasarımcı. Eğer Le Male, 1995’in yirmi yıl öncesinde ya da yirmi yıl sonrasında ortaya çıksaydı başarılı olamazdı.

Vanilya merkezli bir parfüm olması sebebiyle, tasarım anlamında zorlanmadım. Eğer benden vanilya yerine karmaşık bir çiçek kokusu istenseydi, bu kadar başarılı olamayabilirdim. Çünkü kompleks çiçeksi parfümleri yaratmak zordur. Vanilya notası ise tasarımdaki birçok hatayı örter.”

 

Bu aralar kendi markasıyla yeterince meşgul olan Francis Kurkdjian ile yapılmış söyleşiden kısa alıntı yaptım. Tabii anlaşılacağı üzere söyleşinin konusu Le Male’ydi. Yirmili yaşlarının ortalarında tasarladığı Le Male’in, dünya parfüm tarihinin en ikonik eserleri arasına gireceğini muhtemelen kendisi de beklemiyordu. Neredeyse yirmi yıldır, onun garip sayılabilecek şişesinin içindeki sıvısı, erkeklerin en çok tercih ettiği parfümler arasına girdi. Yine uzun uzun anlatmaya gerek görmediğim kült klasikle beraberdim bir süredir: Le Male.

Uzun zaman önce kullanmış ve çok sevmiştim Le Male’yi. Hatta bana vanilyalı parfümleri sevdiren isimdi. Şimdi yeniden kullanıp, fikirlerimin hangi yönde değiştiğini görmek istiyorum. Jean Paul Gaultier’in kullanışsız internet sitesinde neredeyse hiç bilgi yok parfümlerle ilgili. Le Male için sadece bir görselde şu üç notaya vurgu yapılmış: Nane, lavanta ve vanilya.

Le Male’in başlangıcı kremsi vanilya eşliğinde ferah sayılabilecek naneyle gerçekleşiyor. Naneyi pek sevemiyorum parfümlerde. Buradaki kullanımını kendime yakın bulamasam da vanilyanın verdiği yumuşak tatlılıkla tahammül edilebilir hale geliyor. Orta bölümde nane gidiyor ve yerine yumuşak sıcak baharatlar geliyor. Tarçın ve kakule olabilir. Çok baskın değil baharatlar. Vanilyanın egemenliği altındalar. Son bölümde artık tamamen bir vanilya kokusuna dönüşüyor. Misk, hissedilir oranda eşlik ediyor buyurgan vanilyaya. Kapanışı en sevdiğim yeri oluyor.

 

“Parfüm Merakı bir notayı unuttun: Lavanta” dediğinizi duyar gibiyim. Bizzat parfümün tasarımcısının bahsettiği lavantayı özellikle yazmadım detaylı nota analizine. Çünkü lavanta ve vanilya, parfümün sonları dışında, her evresinde beraberler. Tabii lavantadan ziyade, parfümün oyun kurucusu vanilya. Kremsi, sütsü, misksi, neredeyse hindistan cevizimsi, lezzetli harika vanilya, Le Male’in özünü oluşturuyor. Fazlaca şekerli olmayan ama yine de tatlılık barındıran vanilya, başlangıç dahil sürekli kendisini size cömertçe sunuyor.

Lavanta ve vanilya. Bu iki başat notanın beraber kullanıldığı en ünlü parfümün Caron Pour un Homme olduğu bizim için sır değil. Caron’un bu önemli klasiği ile Le Male’deki vanilya-lavanta kullanımının benzer yanları var mı peki? Çok olmasa da azıcık bir esinlenme var sanki Le Male’de. Gerçi Caron Pour un Homme’da lavanta, vanilyadan çok daha baskın. Le Male’de ise tam tersi. Caron Pour un Homme bana göre lavanta parfümüyken, Le Male vanilya kokusu. Lavanta ve vanilya demişken aklıma Rochas Man gelmesin mi? Geldi ama Rochas Man daha çikolatamsı kokuyor. Yani Le Male ile büyük benzerlik taşımıyor.

Evet vanilya burada çok erkeksi ve sert değil. Gayet yumuşak ve neredeyse dişil. Ama lavanta ve naneyle birleşince yeterli derecede erkeksi. O garip bir zıtlığın üzerine konumlanmış sanki. Lavantanın ve baharatların, vanilyaya boyun eğmelerini tenimde izlemek zevkti benim için. Ondaki iştah açıcı vanilyayı, mümkün olsa yiyesim bile geliyor. Bana göre hala en cazibeli, en kışkırtıcı ve en güzel vanilya parfümlerinden birisi Le Male. Zaten bazı kadınların bile kullandıklarını söyledikleri Le Male, karşı cinsin ilgisini çekmek anlamında gayet başarılı. Bu durumda onun çok erkeksi kokmadığını tespit etmek gerekiyor.

 

Lafı uzatıyor olabilirim. Demek istediğim şu ki Le Male, ilk çıktığı zamanlarda benzersiz bir eserdi. Evet çok detaylı ve derin değil. Basit ve tek düze ama daha önce hiçbir parfüme benzememesi onu kolaylıkla 1995 yılının sanat eseri yapmaya yetiyor. Zaten o tarihten sonra, Le Male’in başarısını örnek alıp ve hatta kopyalayıp, pazardan pay kapmaya çalışan rakipleri bile oldu ama nafile. Çünkü Le Male, olanca basit kokusuyla, parfümler tarihine imzasını atmıştı.

Onun, muhtemelen dünyada en çok taklidi yapılan 3-4 parfümden birisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Açık/benzer kokular üreten firmaların hala Le Male taklidi parfümlerini satmaları da tesadüf olamaz. Aradan geçen yirmi yılın ardından çok satanlar listesinin üstlerinde olması da gayet anlaşılabilir. Her yıl ne kadar yeni parfüm piyasaya çıkarsa çıksın, Le Male bu durumdan pek etkilenmiyor anlaşılan. O, hala dünyanın en çok satan ve sevilen erkek parfümlerinden birisi. Ve önümüzdeki yıllarda da bu durum değişeceğe benzemiyor.

Kısaca ve son olarak Le Male’in tanıtım kampanyalarından bahsedeyim. Le Male’in neredeyse bir çok tanıtım görselinde, güçlü-kaslı erkekler ve yarı çıplak denizciler görülüyor. Burada parfümün geri planda erkek eşcinselliğini çağrıştırdığını iddia edenler var. Hatta o kaslı erkek figürlerini Tom of Finland’daki çizimlere benzetenler mevcut. Şöyle söyleyeyim denizci temasını, Jean Paul Gaultier, sadece Le Male parfümünde değil, bir çok kıyafetinde de kullanıyor denizciliği hatırlatan ögeleri. O yeşil çizgili tema, bir anlamda Gaultier’in ve markanın imzası olmuş durumda. Nasıl ki Burberry’nin kareli teması zihinlere kazındıysa, Jean Paul Gaultier için denizci çizgili desen önemli. Yani buradan gizli bir eşcinsellik çıkartmak fazlasıyla zorlama olur. Diğer konu ise güçlü-kaslı erkek figürleri. Le Male’in tanıtım görselleri bu anlamda Etat Libre d’Orange’ın Tom of Finland’ını anımsatıyor. Fakat bu durum, o parfümleri eşcinsellerin seveceği ve kullanacağı sonucuna götüremez. Fazlasıyla yüzeysel kaçacaktır böylesine yorumlar.

 

Luca Turin’in kitabında Le Male pudralı lavanta olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan almış. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği yüksek olmadı tenimde. Eskiden çok daha dolgun olduğunu hatırladığım Le Male’in küçük çaplı reformülasyon geçirdiğini düşünmek yanlış olmaz. Erkek parfümü olarak sunulmasına rağmen kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Yaş olaraksa yirmi beş ve üzerindeki arkadaşlara öneririm. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmanın iyi sonuç vereceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7.5