Bulgari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bulgari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2022 Pazar

Bulgari - Terrae Essence (2021)

Bulgari’nin 2010 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Bulgari Man ailesi giderek genişliyor. 2021 yılında Bulgari Man Terrae Essence dünyaya geldi. Ünlü parfümör Alberto Morillas tarafından tasarlanan Terrae Essence, ufak çaplı ilgi çekti. Bunun iki sebebi vardı. İlki parfümün isminin Terre d’Hermes’e benzemesi ve ikincisi de açıklanan tanıtımında dünyasal notalar bulunması.

Parfümün resmi açıklamasında şu cümlelere rastlıyoruz: “Dünyanın eşsiz cömertliğini kapsayan, sıcak ve içgüdüsel odunsu vetiver imzalı bir koku. Bvlgari Man Terrae Essence, doğal elementlerin gücüne adanmış Bvlgari Man koleksiyonunu zenginleştiriyor. Ateş, odun ve havadan sonra Bvlgari erkeği dünyayı keşfediyor. Bvlgari Man Terrae Essence, dünyanın gücüne, özgün zenginliğine ve doğurganlığına saygılarını sunar. Çağdaş ve orijinal vetiver yorumu, özel erkeksi dumanlı Terrae akorduyla birleştirildi.”

Terrae Essence’in başlangıcı pek parlak olmayan turunçgillerle gerçekleşiyor. Açılışa hafiften plastiğimsi ve dumanlı vetiver eşlik ediyor. Kaliteli ve benzersiz ilk dakikalardan sonra orrisi andıran plastiğimsi vetiver daha da güçleniyor. Orta kısımda turunçgiller bulunmuyor. Sonlarda reçinemsi-odunsu vetiverle kapanış yapılıyor.

Terrae Essence, 2000’li yılların popüler koku temalarına hiç yüz vermiyor. Gayet farklı ve kendine özgü tasarıma sahip. Kokusunda fazlaca tatlılık yok. Baharat bulunmuyor. Vanilya ise tabii ki yer almıyor. Onun tarzı erkeksi sayılabilecek deriyi andıran dumanlı vetiver tarafına yakın duruyor. Parfümün ismindeki Terrae kelimesi bize Hermes’in ünlü erkek kokusu Terre d’Hermes’i hatırlatıyor. Dünyasal bir anlamı çağrıştıran Terrae kelimesi parfümün açıklanan resmi notalarında vurgulanmış. Kimi kullanıcılar bu parfümü Terre d’Hermes’e benzetse de büyük yakınlık bulamadım. Terrae Essence bence Lalique’nin sıradışı eseri Encre Noire’yi çağrıştırıyor. Terrae Essence, Encre Noire gibi karanlık ve mürekkebimsi kokmuyor. Daha açık ve anlaşılabilir davranıyor.

Terrae Essence, yıllardır birbirinin neredeyse aynı kokan parfümleri üreten ana akım markalar için oldukça ilginç deneme diyebilirim. Genel olarak belli kalitenin üstünde hissiyat veriyor. Burun tırmalayan yapaylık veya uyumsuzluk görülmüyor. Üstat Alberto Morillas ismine yakışır bir parfüm tasarlamış. Genel olarak tek düze ilerliyor. Pek değişim yaşanmıyor. Eğer yeni nesil bol şekerli çocuksu erkek parfümlerinden sıkıldaysınız, hoş bir alternatifle karşı karşıyasınız. Yine de denemeden almanın iyi fikir olmadığını söyleyebilirim. Kokusal anlamda herkesin sevebileceği tarzı olmadığını düşünüyorum.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı yeterli, etrafa yayılımı ilk patlama dışında yüksek sayılmaz. Tene yakın duruyor. Günlük kullanıma da resmi kıyafetlere de uyum sağlayacaktır. Serin ilkbahar-sonbahar döneminde iyi iş çıkarabilir.

Koku Güzelliği:10/7

29 Haziran 2021 Salı

Bulgari - Omnia Crystalline (2005)

Bulgari’nin 2003 yılında piyasaya sürdüğü Omnia isimli kadın parfümü büyük hit olamasa da yüksek satış rakamlarına ulaştı ve kadınların sevdiği eserlerden oldu. İlk Omnia’nın ardından tabii ki devam kokuları gelmeye başladı. Omnia’dan iki yıl sonra Omnia Crystalline hayatımıza girdi.

Omnia Crystalline, Bulgari’nin internet sitesinde çiçeksi-odunsu olarak sınıflandırılmış. Üç ilginç nota açıklanmış: Nashi, lotus çiçeği ve balsa ağacı. Kısa tanıtımı şu cümlelerle yapılmış: “Kristalin ışıltılı berraklığı ve saflığından ilham alınarak yaratılan Omnia Crystalline, lotus çiçeklerinin şeffaflığını, nashinin meyveli tazeliğini ve balsa ağacının kremsiliğini yansıtan ışıltılı bir Eau de Toilette’dir.”

Omnia Crystalline’in ilk saniyelerinde tatlı meyvemsilik kendisini gösteriyor. Burada leziz meyvemsilikten ziyade soğuk armut ve azıcık da beyaz çiçekleri algılıyoruz. Orta bölüme geçildiğinde beyaz çiçekler artık tamamen yönetimi ele geçiriyor. Serin-soğuk ve fazlaca feminen çığlıklar atmayan beyaz çiçekler neredeyse saydam ve sucul denebilir. Kapanışta benzer çiçeksilik devam ederken ıslak odunsu yapı gözden kaçmıyor.

Omnia Crystalline, geneline bakıldığında sucul-ıslak ve sakin-barışçıl beyaz çiçeklerin ortalama kombinasyonuna benziyor. Deniz-okyanus etkisi yok ve tuzlu koktuğu söylenemez. Yağmur sonrasının nemli toprağın ve beyaz çiçek bahçesinin karışımı, lüks sayılamayacak fakat kötü de hissettirmeyen hoş, basit, şık ama yaratıcı ve kışkırtıcı da olmayan yapıyla karşı karşıyayız.

Omnia Crystalline’i özetleyen kelime basitlik denebilir. Neredeyse minimal kompozisyon, derinlik ve karmaşa vaat etmiyor. Stabil devam eden sabunsu ve neredeyse deodorantımsı ana tema kimi zaman koklamaktan zevk almanız sağlarken, uzun süreli kullanımlarda duş jeli efektine dönüşme riskini de içinde barındırıyor. Kalite anlamında Bulgari standartlarına yakın dursa da üst düzey olmadığını da hatırlatıyor.

Eğer ilkbahar çiçeklerini seviyorsanız ve yaz mevsimi için sakız efekti veren meyveli parfümlerden bıktıysanız, Omnia Crystalline size farklı kapı açabilir. Yine de tekdüze duruluğu ve tazeliği bir süre sonra sıkıcı hale gelir mi emin değilim. Onun sınırlı kapasitesi parfüm canavarlarını tatmin etmeyebilir.

Kullandığım Eau de Toilette versiyonuydu. Sonradan Eau de Parfum formu da çıkmış. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. Günlük kullanıma uyabilecek sade tavrıyla her yerde giyilebilir. Kokusunu sektörün popüler burnu Alberto Morillas tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

14 Eylül 2020 Pazartesi

Bulgari – Bulgari Man Wood Neroli (2019)

Bulgari’nin 2010 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Bvlgari Man’in kısa süre içinde ondan fazla aynı isimli devam kokusu geldi. Bulgari’nin yeni nesil erkek parfümlerini temsil eden Bvlgari Man’ların 2019 yılında neroli teması üzerine inşa edilen kokusu Wood Neroli raflardaki yerini aldı. Ferah parfümlerde kullanılan nerolinin bir başka formuna da Bulgari imza atmış gibi görünüyor.

Wood Neroli, kendi internet sitesinde turunçgil odunsu olarak sınıflandırılmış ve insan ile doğa arasında yeni bağ oluşturma iddiasında olduğu söylenmiş. Ayrıca Akdenizin pırıl pırıl parlayan güneşinden ilham alınmış bir odunsu koku olduğu vurgulanmış. Açıklanan notalarında tuz, mineral, bergamot, portakal çiçeği gibi yaz parfümlerini çağrıştıran öğelerden bahsedilmiş.

Wood Neroli’nin ilk saniyeleri ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Misk, bergamot ve nerolinin hakimiyetindeki açılışı narenciyeli kolonyaları anımsatıyor. Hoş ve ferahlatıcı başlangıçtan sonra, turunçgillerin ağırlığı daha da artıyor. Tuzlu turunçgillere portakal çiçeği de ekleniyor. Hafiften çiçeksi hissettiren orta kısım, uniseks kullanıma uyum sağlayacaktır. Oldukça zayıflayan kapanışta sedir ağacı ve miskin daha fazla yer kaplaması sürpriz olmuyor. Bu tür turunçgil parfümlerinin adeta değişmez alt nota elemanları sedir ağacı ve misk görevlerini yapıyor.

Neroli notası ilginç bir koku karakterine sahip. Yaz parfümlerinde sıklıkla karşılaştığımız portakal ya da limona çok benzemiyor. Neroli buruk, acımsı, yeşil, çiçeksi ve hafiften hüzünlü davranıyor. Evet, neroli ferahlatıcı ama portakal kadar da dinamik veya canlandırıcı değil. Hafif bir çiçeksi esinti olarak algılıyorsunuz ve yeşil çiçeksi tarafı daha ağır basıyor. Wood Neroli de isminden anlaşılacağı üzere odunsu neroli kokusu vaat ediyor.

Genele bakıldığında çiçeksi yeşil turunçgillerin büyük yer tuttuğunu görüyoruz. Odunsu tarafı sonlarda, o da sınırlı derecede karşımıza çıkıyor. Büyük resimde misk, odunsulardan daha fazla yer kaplıyor. Pek derinliği olmayan ve düz çizgide ilerleyen Wood Neroli, kalite anlamında hiç fena yerde durmuyor. Bu tür parfümlerin en büyük avantajıysa sevmesi ve kullanması kolay yapıda olmaları. Onu deneyip de nefret edecek çok fazla kişi çıkmayacaktır. Güvenli bir yaz parfümü olarak düşünülebilir.

Eau de Parfum formunda olması tabii ki iyi haber ama performansı çoğu turunçgil kokusu gibi vasatı aşamıyor. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı ilk patlama dışında yüksek değil. Erkek parfümü olarak piyasaya sürülse de kadınlar rahatlıkla kullanabilir bu serin Akdeniz kolonyasını.

Kokusunu ünlü isim Alberto Morillas tasarlamış. Wood Neroli, abartılı fiyata sahip Tom Ford’un Neroli Portofino’suna uygun rakamlı seçenek olarak bakılabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5

9 Aralık 2017 Cumartesi

Bulgari – Man in Black (2014)

Ne yalan söyleyeyim Man in Black ismini ilk gördüğümde aklıma başrollerinde Tommy Lee Jones ve Will Smith’in olduğu film aklıma geldi. O absürd ve kötü Will Smith filminin müziğiyse uzun zaman radyolarda yankılanmıştı. Bugün hala nerede Man in Black tabirini görsem aklıma o film geliyor. Artık aklımda nasıl bir yer edindiyse…

Bulgari’nin 2014 çıkışlı erkek parfümünün isminin Man in Black olduğunu farkettiğimde yine Will Smith aklıma geldi. Oysa Man in Black parfümü, o filmden ilhamını almadı bildiğimiz kadarıyla. Aralarında sadece isim benzerliği var. Bulgari’nin 2010 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Bulgari Man’ın devamı olarak düşünülebilir Man in Black. Bu arada Bulgarinin “Man” serisi 2017 yılı itibariyle dokuz parfüme ulaşmış durumda. Artık farklı konseptte yeni parfümlere yönelseler daha iyi olacak belki de.

Kendi sitelerinde Man in Black şöyle tanımlanmış: “Şehvetli, neo-Oryantal bir EDP’dir. Bu cesur karizmatik parfüm, yeni bir erkeklik ifadesi dile getiriyor. Baştan çıkarıcı erkeklere ithaf edilmiştir. Koku ailesi olarak oryantal-amber-çiçeksidir.” Bu neo-Oryantal’in nasıl bir akım olduğunu merak ettim. Bakalım Man in Black bu iddialı tanıtımının hakkını verebilecek mi?

Man in Black’in açılışı pudralı-şekerli baharatlarla gerçekleşiyor. Tonka fasulyesinin verdiği abartılı tatlılığa eşlik eden biber, kakule ve diğer baharatları ne yazık ki sevemedim. Orta bölümde o garip ve bıktırıcı pudralı hissiyat devam ediyor. Orta notalarda iris çiçeği devreye giriyor. Bu andan itibaren pudralı odunsular da hissediliyor. Orta notalar da pek bana göre değil. Kapanışı nispeten en başarılı yeri. Bir parça tütüne eşlik eden leziz meyveler ve azıcık vanilya alt notaları güzelleştiriyor.

Man in Black, 2000’li yıllarda başlanan bol tatlı, baharatlı, hafiften karanlık, azıcık tütün barındıran piyasaya işi popüler parfümlerin tipik örneği. Farklı yanı olmayan ve rakiplerini taklit eden Man in Black, koku anlamında da en sevmediğim haliyle vermiş pudrayı. O sinir bozucu pudramsılığı ne baharatlar geri plana atabiliyor ne de içki-meyve-tütün notaları.

Man in Black, dumansı olmayan şekerli tütün, lezzetli baharatlar, tatlı meyveler, egzotik olmayan amber ve iyi sayılabilecek vanilya üzerine kurgulanmış. Parfümdeki tatlılık baştan sona kadar devam ederken, üst-orta notalarda pudramsı tonka fasulyesi tarafından sağlanan tatlılığı, alt notalarda vanilya veriyor sanki.

Man in Black şu parfümlere epey benziyor: Spicebomb, CK One Shock. Şu parfümleriyse andırıyor: Valentino Uomo, La Nuit de L’Homme, Midnight in Paris. Şu parfümlereyse pek benzemiyor: Dior Homme, Dior Homme Intense, Gucci Pour Homme II.

Yukarıda listelediğim parfümlerden en çok Spicebomb’a benziyor Man in Black. Özellikle başlangıcı Spicebomb’ın kopyası. Bulgari gibi saygıdeğer bir marka neden kendisinden iki yıl önce piyasaya sürülmüş rakibini kopyalar, anlamak zor. Oysa Bulgari iyi-kötü parfüm geleneği olan bir marka. Çok daha farklı ve iyi bir parfüm yapmak için neden uğraşmamış da Spicebomb gibi vasat bir arkadaşı taklit etmekle yetinmiş? Bir Bulgari yöneticisi bulsak da sorsak keşke.

EDP formunda Man in Black. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ilk yarım saat iyi, sonrasında tene yaklaşıyor. Tam bir kış parfümü. 15-25 yaş arası erkekleri hedefleyebilir. Günlük kullanıma uyabilecek yapısı sayesinde her yerde rahatlıkla giyilebilir. Genellikle olumsuz yorum almayacağınızı düşünüyorum, benim dışımda.

Koku Güzelliği:10/5

23 Kasım 2017 Perşembe

Bulgari – Goldea (2015)

“Goldea, parfüm ve mücevherat ustası Bulgari’nin hayallerinden süzülen, dünya tarihi ve onun hazineleriyle beslenmiş istisnai kokuların dünyasına seyahat davetiyesidir. Goldea, evrensel bir metafor olmasına rağmen yakın Altın Çağı her açıdan tekrar gözden geçirmiştir ve bize şu hikayeyi anlatır:

Bulgari, simyacı-kuyumcunun çalıştığı sarı altını 130 yılı aşkın süredir her formda kullanarak yüceltmiş, klasik miras ve modernliği birleştirerek tutkulu bir sonuç doğurmuştur. Bulgari, sembolik kadınları sever. Parfümlerinde ve mücevherlerinde kadınlara değerli hikayeler anlatmak için onların en derin varoluşunu araştırmaktan asla vazgeçmemiştir.

Tanrıçaların ve  divaların her zaman altına ve yılana karşı tutkulu ilişkilerinin yanı sıra, bir diğer tılsım ise Bulgari’nin şiirsel madenleri, taşları ve kokularıdır. Bu ilahi Den -Latince Tanrıça demek-  gücünü sonsuz güzelliğinden ve sembolik çekiciliğinden alır. Bulgari stilinin manifestosu Goldea, çığır açan çiçeksi-oryantal kokuların güneşin ısıttığı cildin kadifemsi kucaklaması, ışığı yakalaması ve yansıtması hisleriyle meydana gelir. Kokusu, aynı kıymetli taşlar gibi titizlikle işlenmiştir. Goldea, aynı zamanda 2000 yıldan fazla süredir sinema, edebiyat ve tarihteki duygusallığın, altının ve ışığın yegane sembolüne, Kleopatra’ya hürmettir.”

Bulgari’nin 2015 çıkışlı kadın parfümü Goldea’nın bu tanıtım cümleleri bize parfümün altından esinlendiğini düşündürtüyor. Zaten sarı şişesi ve kutusuyla altını çağrıştırıyor Goldea. Tabii ismindeki altın göndermesini göz ardı etmek mümkün değil. Bakalım epeydir dolabımda duran Goldea, bende nasıl izlenim bırakacak.

Goldea’nın açılışı ferah sayılamayacak tatlı turunçgillerle ve meyvemsilikle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarındaki portakal çiçeği, bergamot ve ahududuyu algılamak mümkün. Gerçi bergamotun daha geri planda olduğunu düşünüyorum. Çiçeksi-meyveli sayılabilecek açılışı sıradan. Orta bölümde çiçeklerin etkisi artıyor. Orta notalarında ylang ylang ve yasemin var Goldea’nın. Yaseminin özgün, kendinden emin beyaz çiçeksi kokusu ve ylang ylangın kremsi tropikal yönü başarılı şekilde birleştirilmiş. Orta bölümde paçuli güzel bir sürprizle çiçeklere katılıyor. Buradaki çiçekleri kendime akın bulmasam da çikolatamsı paçuliyi sevdim. Alt notalarda tatlı paçuliye vanilya da eşlik ediyor. Tozlu sayılabilecek miskin de partiye katıldığını düşünüyorum. Kapanışta kremsi yumuşak paçuli ve vanilya gösterişsiz ama sıcak bir nokta koyuyor.  Son bölümü sevdim.

Goldea, meyveli-çiçeksi paçuli parfümüne benziyor tenimde. Aslına bakılırsa orta bölümden itibaren yaseminin önderliğindeki çiçekler bariz şekilde onun tarzını yansıtıyor. Meyveler (ahududu) üçüncü plana geçiyor ve bu durumu kabul ediyor. Tatlı ve modern paçuli bence parfümün önemli oyuncularından birisi. Zaman zaman çikolatamsı hissiyat veren paçuli, parfümün en sevdiğim teması oluyor.

Goldea’nın buruk ve itici açılışını takip eden cazibeli orta bölümü kadınsı mesajlar veriyor. Paçulinin devreye girdiği bölümdeyse neredeyse uniseks kullanıma göz kırpıyor. Oldukça soğuk günlerde ve dışarıda dolanırken kullandığım Goldea, tabii ki feminen yanını öne çıkarıyor. Onun yeni nesil şekerli gül kokan ve iç bayan kadın parfümlerinden kendisini ayırmasını sevdim. Evet, sıradışı değil belki ama yine de günlük kullanım için uygun.

Belki yanılıyorum ama az da olsa Thierry Mugler’in Angel’ına (kadın versiyonu) benzettim Goldea’yı. Tabii Angel kadar karanlık ve koyu değil Goldea. Ayrıca Goldea oldukça çiçeksi Angel’a göre. Başlangıcında da hafiften Black Orchid esinlenmesi var gibi. Kimi yorumcular Goldea’yı gourmand olarak sınıflandırmış ki haksız sayılmazlar. Oldukça tatlı kokusu kimi zaman vanilyamsı kimi zaman çikolatamsı kimi zaman da tonka fasulyesini andırıyor. Bu anlamda ona gourmand demek yanlış olmaz.

Anladığım kadarıyla Bulgari, piyasadaki yeni nesil bol tatlı meyveli-çiçeksi-şekerli rakiplerine Goldea ile cevap vermek istiyor. Lancome – La Vie Est Belle, Prada – Candy, Tom Ford – Black Orchid, Chanel – Coco Mademoiselle gibi güçlü rakiplere sahip Goldea’nın işi zor görünüyor. Kokusuna aşık olmadım ama birçok yeni ve burun tırmalayan yapaylıktaki kadın parfümünden bir parça daha başarılı buldum. Yine de almadan önce muhakkak deneyin.

EDP formundaki yapısı ne yazık ki performans anlamında harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı yeterli fakat ilk patlama dışında fark edilirliği yüksek değil. Sonbahar-kış mevsimine yakışacağını düşünüyorum.

Kokusunun tasarımını ünlü isim Alberto Morillas yapmış. Bay Morillas eseri Goldea için şunları söylemiş: ” Goldea’nın lüks modernliği, İtalyan ve Fransız parfümlerinin değerleri ve şifreleriyle oynar. Bulgari için yarattığım parfümler değerli taşların birlikteliğiyle bezenen önemli mücevherler gibidir. Goldea’da, bir kuyumcunun altını yonttuğu gibi çalıştım. Bu parfüm, Bulgari mücevherlerinin gösterişli hacmini hatırlatır. Goldea’da kullandığım özel miskler ne demodedir ne de baroktur. Eğer Goldea bir nesne olsaydı, Brancusi tarafından yapılmış altın bir heykel olurdu. Goldea aynı zamanda altının sembolize ettiği sonsuzluk ve zenginliği somutlaştırır ve bu hipnotik büyü, Antik Mısır’dan İspanya’ya insan ve tanrılar arasındaki tarihte seyahat eder.”

Koku Güzelliği:10/6

27 Haziran 2017 Salı

Bulgari – Aqua Amara (2014)

Aradan on iki yıl geçmiş, inanamıyorum! Bulgari’nin piyasaya sürdüğü ve muhtemelen markanın en çok satan erkek parfümü haline gelen Aqua Pour Homme’si 2005 yılında sahneye çıkmış. Ve 2017 yılının sıcak Haziran aylarında on ikinci yaşını kutluyor Aqua Pour Homme. Bulgari’nin 2000’li yıllardan sonra popüler hale gelen yaza uygun sucul parfüm akımının belki de en çok ses getiren üyesiydi Aqua Pour Homme. Tabii bu başarısının ardından devam parfümleri geldi. 2017 yılı itibariyle sekiz parfümlük seri haline dönüştü Aqua’lar. Vakti zamanında kullandığım Aqua Pour Homme ve Marine versiyonu bende büyük heyecan yaratmamıştı fakat ferah parfüm klasiklerinden olma yolunda ilerlediği söylenebilir Aqua’ların.

Ve takvim 2014’ü gösterdiğinde Aqua serisine Amara eklendi. Amara’yı tasarlayan kişi, 2005 yılında ilk Aqua Pour Homme’yi tasarlayanla aynı kişi, yani dünyanın önemli parfümörlerinden Jacques Cavallier. Bay Cavallier, bir söyleşisinde Amara için şunları söylemiş: “Su teması Bulgari tarihinde önemli yere sahip. İlk Aqua Pour Homme’u yarattığımda derin, saf, ferahlatıcı, aromatik su temasını cazibeli ve erkeksi şekilde vermiştim. Bulgari’nin Greko-Romen mirasından esinlenen Aqua serisi koleksiyonuna Amara’yı ekledim. Amara’da, oligo elementlerini içeren zengin bir su temasını insanlara iletmek istedim. Aslına bakılırsa Aqua Amara, acı su demek. Acı kavramı İtalya mutfak kültürüyle de ilgili. Bu acılık parfümün ana akorlarından birisi. Meyve ve acı arasındaki dengeyi yeniden kurmak için mandalina ham özünü yeniden işledim. Hafif tatlı mandalina özünün yanında neroli de kullandım. Bu öz son derece ilginç, çünkü taze, çiçekli, portakal ağacına benzeyen yönü var. Elbette nazik ama ilginç şekilde biraz acı.”

Kendi sitelerinde Aqua Amara’yı odunsu-sucul-turunçgil olarak sınıflandırmışlar. Parfümün açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Başlangıçtaki portakal-mandalina-neroli üçlüsü harika. Orta bölümde partiye aromatik ferah otlar ve tuzlu deniz suyu teması katılıyor. Orta kısım hala çok ferah fakat artık kokunun yönü denizden esen tuzlu su tarafına dönüyor. Serin-soğuk orta bölüm gayet güzel. Kapanışta tuzlu aromatik otlar hala etkili. Yumuşak odunsular ve köksü olmayan vetiverle kapanış yapılmış. Alt notaları eh işte.

Aqua Amara bana göre turunçgilli bir sucul. Başlangıcı meyve-turunçgilli, orta kısım aromatik, acı otsu-deniz gibi, son bölümde ağaçsı-vetiver. Parfümün açılışındaki doğal ve ferah turunçgiller, muhtemelen en güzel bölüm. Orta bölümdeki deniz temasıyla çok iyi uyum sağlıyor turunçgiller. Bana göre deniz temasında birazcık yapaylık var, muhtemelen Calone’nin payı bulunuyor. Kapanışı kıyafette başarılı. Ten de ise normal.

Aqua Amara’yı şansıma havaların iyice ısındığı ve otuz dereceleri geçen sıcak haziran ayında kullandım. Tam bir ferah yaz kokusu. Ne ılık ilkbahar ne soğuk kış mevsimi… Onun yıldızı yazın parlayacaktır. Parfümün genelini beğendim. Genel olarak sucul parfümlerdeki yapaylık burada nispeten az. Kalite anlamında bu fiyat seviyesi için yeterli. Kadın-erkek hemen herkesin sevebileceği ve kullanabileceği Aqua Amara, abisi Aqua Pour Homme’ye tabii ki çok benziyor. Fakat şunu söyleyebilirim ki Aqua Pour Homme’den daha çok sevdim Amara’yı. Genellikle devam parfümleri hayal kırıklığı olur ama Amara’da, giriş seviyesindeki kullanıcılar için iyi iş çıkarılmış.

Aqua Amara, muhakkak ki, sucul tarzın en iyileri olarak gösterilen Sel de Vetiver ve Sel Marin kadar başarılı değil. Gerçi bu iki niş örnekle, ana akıma yönelik Aqua Amara’yı karşılaştırmak doğru olmayacaktır. Yine de tuzlu deniz gibi kokan parfüm hissiyatını başarılı şekilde veriyor Aqua Amara. Daha önce kullandığım Aqua Pour Homme ve Marine’den daha başarılı bu anlamda. Eğer sahil kesimlerine tatile gidememişseniz ve Ege-Akdeniz’in o enfes plajlarının kokusunu özlediyseniz, Aqua Amara size bu konuda fazlasıyla yardımcı olacaktır.

EDT formunda Aqua Amara. Kalıcılığı kıyafette iyi ama tende çok değil. Çoğu yorumcu fark edilirliğini yüksek bulmuş ama tenimde o kadar performanslı olmadı. Evin ablasının çok beğendiği ve her kullandığımda “ne kadar güzel kokuyor” dediği Aqua Amara, karşı cinsten güzel tepkiler almanızı sağlayacak gibi görünüyor. Günlük kullanıma, spor kıyafetlere, şort-parmak arası terlik ikilisine ne de güzel uyum sağlayacaktır Aqua Amara.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

19 Şubat 2015 Perşembe

Bulgari – Jasmin Noir (2008)


Bulgari – Jasmin Noir (2008)

Bulgari, İtalyan mücevherciliğinin geleneksel prestij ve lüks değerlerini mükemmel şekilde ifade eden; zarif ve paha biçilmez yeni kadın parfümü Jasmin Noir'ı yarattı. Sofistike ve çekici Jasmin Noir, Bulgari'nin klasik parfümlerinin en yenisi. Göz kamaştırıcı yaratıcılığa yeni bir sayfa açan Jasmin Noir, parfümcülükte kullanılan en değerli çiçek olan yaseminin çağdaş yorumudur.

Jasmin Noir (Siyah Yasemin), hayal gücünü alevlendiren çiçek. Akşam karanlığında ılık ve tensel, gizem dolu koku yayar. Şaşırtıcı hipnotik ruhu ortaya çıkar. Jasmin Noir bu dualizmin rafine halidir. Paha biçilmez ve esrarengiz çiçeği metafora -saf gizemin çiçeği- dönüştürür. Yaseminin yoğun kokusuna karşılık yaprakları ile aralarındaki saf nüans, Jasmin Noir'ın adanmış olan kadına narin, aynı zamanda baştan çıkaran bir ruh katar.

İki koku uzmanı Carlos Benaim ve Sophie Labbe, karşı konulamayacak cüretkarlığa sahip parfüm yaratmak için çalışmaya başladılar: Aydınlık ve gölgenin karşıtlığı, hafiflik ve derinliğin harmanlanmış sentezi, saflık ve şehvet. Jasmin Noir, ikili ilhamın meyvesidir: Bir adam ve bir kadının, karmaşık, çekici ve baştan çıkaran karakterini yansıtır. Carlos Benaim ve Sophie Labbe, tezatlıkları, yaseminin cezbedici saf dualizmine dönüştüren bir parfüm yarattılar.


Carlos Benaim, Jasmin Noir'a tensel ve kendinden emin, çiçeksi ve çekici karakteri oluşturan, parlak yaseminden bir kalp verdi: "Yasemin, benim için en gözde çiçeklerden birisidir. Ben Tangier'de doğdum ve bu minik çiçek tüm çocukluğumu süsledi. Kokusu beni büyükbabamın villasına götürür. Yaseminin, dallarının sarmayı sevdiği demirden çitimiz vardı. Işık saçan, insanı mest eden bir kokusu vardı yaseminin... Bulgari için, değerli odunsular ile yasemine daha güçlü bir etkinin eşliğini seçtim."

Sophie Labbe de Jasmin Noir'in esansını, derin, kuşatan, kadifemsi notalar ile zenginleştirdi: "Dokusu ile parfüme kattığı ´dokunulası´ ve tensel etkiden dolayı kadifemsi notalar yaratmayı çok severim. Jasmin Noir'ı kokladığımda, beyazı siyah ile bağlamak, gölge paletine hacim kazandırmak istedim."

İşte size ortalama parfüm tanıtım cümleleri. Bulgari'nin ışıltılı ve görkemli pırlantaları ve mücevherat sektöründeki konumu muhakkak önemli. Asli işi değerli taş ticareti olan Bulgari'nin parfümler dünyasındaki hamleleri devam ediyor. Sanki kadın parfümlerine biraz daha ağırlık vermiş gibiler. Hele ki 2008 yılında tanıtımını yaptıkları Jasmin Noir'e oldukça önem veriyorlar. Nasıl vermesinler ki? Belki de hiç beklemedikleri kadar başarılı oldu Jasmin Noir. Kadınlar tarafından oldukça sevilen bu simsiyah şişedeki iksirle yeni tanıştım. Ve daha fazla sözü uzatmadan geçeyim parfümümüze.

Kendi sitelerinde odunsu çiçeksi olarak sınıflandırılmış Jasmin Noir. Üzerime sıktığımda beni yumuşak ve tatlımsı çiçekler karşılıyor. Yeşil sayılabilecek çiçekleri ayırt etmek zor. Genel olarak beyaz ve yumuşak çiçeklerden oluştuğunu söyleyebilirim. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısımda çiçeksi yapı güçlenerek devam ediyor. Parfüme ismini veren yasemin ortaya çıkıyor nihayet. Kremsi yumuşacık yasemine tatlımsı-lezzetli vanilya eşlik ediyor. Biraz da badem kendisini gösteriyor. Tabii miski de unutmamak lazım. Orta bölüm çok naif ve beklediğim kadar kadınsı değil neyse ki. Uzak ara parfümün en sevdiğim yeri oluyor orta kısım. Geleyim sonlara. Alt notalarda çiçeklerin etkinliği azalıyor. Onun yerine yapay amber ve parlak-metalik odunsu notalar geliyor. Üst ve orta kısımdaki tatlı-kremsi yapı burada yerini kuruluğa bırakıyor. Son kısmını pek beğenmedim ne yazık ki.


Jasmin Noir, ismindeki yasemin vurgusuna binaen, çiçeksi yanını ilk saniyelerden itibaren size hatırlatıyor. Kremsi, yumuşacık beyaz çiçeklerin çok başarılı karışımına sahip. Neredeyse tropikal-egzotik vanilyalı çiçekleri, ilginç şekilde zaman zaman anason hatta hindistan cevizi kokusunu andırıyor. Badem de aynı çiçekler gibi vanilyanın sayesinde yumuşamış.

Her ne kadar parfümlerde bademi pek sevemesem de, burada tahammül edilebilir halde. Sonları ise hayal kırıklığına sebep oldu. Özensiz ve yapaylık sınırındaki amber ve odunsu notalar böylesine harika ilerleyen parfüme yakışmamış. Üst ve orta kısımda yapaylığa ve rahatsız ediciliğe rastlanmazken, sonları hafiften burun tırmalıyor. Ve hissedilir oranda kalite hissiyatı düşüyor.

Biliyoruz ki Jasmin Noir kadın parfümü olarak sunuldu. Birçok kadın onu severek kullanıyor. Epey kadın parfümü kullanmış birisi olarak söyleyebilirim ki, o baskın ve ağır çiçeklerin saldırısı altındaki baygın kadın parfümleri gibi değil genel yapısı. Daha nötr, sakin, abartısız, dengeli ve feminenliği sınırlı. Tamam erkek parfümü kadar maskülen değil. Yumuşacık kremsi güzel vanilya-misk-çiçek kokusu şeklinde gelişen karakteri, abartılı şekilde dişil de değil. Adeta uniseks, masum bir konfor parfümü.

Üst ve orta notalarını çok sevdim Jasmin Noir'in. Ara ara onu üzerimde koklamaktan zevk alıyorum. Tabii sonları hariç. Açıklanan notaları içinde vanilya olmamasına şaşırdım. Parfüme kremsiliği veren büyük ihtimalle vanilya. Şekerliliğe kaçmayan dozajında tatlılığı tonka fasulyesi veriyor olabilir.


Jasmin Noir, çok zengin ve kompleks değil ama mis gibi taze, lezzetli, temiz kokan bir parfüm. Hem masum hem de çekici. Şişesinin siyah olduğuna ve ismindeki siyah vurgusuna bakmayın. Kokusu hiç de koyu, karanlık ve kasvetli değil. Hatta tam tersine açık ve şeffaf. Eğer Jasmin Noir'i bir renge benzetmek istesem muhakkak beyazı seçerdim. Genel olarak düz çizgide ilerlediği düşünülebilir. Hafiften sabunsuluğa göz kırpsa da asla bebek pudrası kıvamında değil. Genel beğeniye uyabilecek, modern bir kompozisyona sahip. Yasemin kokusu severlerin denemesi gereken arkadaşlardan birisi olarak şans verilebilir.

Luca Turin'in kitabında odunsu çiçeksi olarak sınıflandırılan Jasmin Noir, beş üzerinde sadece iki puan alabilmiş. Benim kullandığım EDP olanıydı. Kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği fena değil. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacağını düşünüyorum. Yaz sıcaklarında biraz ağır kaçabilir. Genç arkadaşlardan ziyade 25 ve üzeri yaşlardaki kadınlara uyacak gibi. Tabii seçim yine de sizin.

Koku Güzelliği10/7

9 Eylül 2013 Pazartesi

Bulgari - Eau Parfumee au The Vert (1992)


Bulgari - Eau Parfumee au The Vert (1992)  Bulgari'nin ilk parfümü.

New York Times'ta gazeteci ve parfümlerle ilgili kitaplar yazmış Chandler Burr'un cümlesiyle başlayalım bence: "Jean Claude Ellena'nın Eau Parfumée au Thé Vert isimli kokusu, parfüm dünyasının en tuhaf hikayelerinden birisine sahiptir." Hikaye 1989 yılında başlar.

1989 yılında şimdiki kadar büyük şöhrete sahip değildir parfümör Jean Claude Ellena. Karısı Susannah ile birlikte tam bir çay düşkünüdür. Yaşadıkları şehirde Mariage Freres isimli çeşit çeşit çaylar satan mağaza vardır. Ara ara oraya gidip, alışveriş yapar Ellena çifti. Sanırım mesleği Ellena'yı o çay mağazasına çağırır bir şekilde. Her gittiğinde çok farklı çayları koklar orada ve aklında kalanları kağıtlara not eder. Hatta mağaza sahipleriyle dostluğu ilerletir parfümör Ellena ve bazen bütün gününü oradaki farklı çayları koklayarak geçirir.

O günlerde aklına bir fikir gelir Ellena'nın. İonone ve Hedione isimli iki sentetik elementi birleştirerek bir parfüm yapmaya karar verir. Aslında amacı çay kokusunu andıran bir form oluşturmaktır. Tam da o sıralarda Christian Dior'un erkeksi bir parfüm tasarlatmak istediği ortaya çıkar. Bu haberi alan Ellena, bizzat Christian Dior ile buluşup, elindeki çay kokusunu ona sunar ve yeni çıkartacağı parfümün tasarımını yapmaya talip olur. Christian Dior, Ellena'nın kendisine getirdiği koku formunu dener ve beğenir. Sözlü olarak anlaşmaya varırlar. Christian Dior gibi önemli bir markanın parfümünün tasarlanması işi Ellena'ya teslim edilecek gibi görünmektedir.


Christian Dior, Ellena'yı akşam yemeğine davet eder ve bu olayı kutlamalarını teklif eder. Ellena bu yemek davetini kabul eder. Güzel bir restoranda içkiler içilir ve iyi dilekler tekrarlanır karşılıklı olarak. Fakat ertesi sabah Ellena'ya gelen bir telefon, herşeyin alt üst olmasını sağlar. Christian Dior'un kendisi kokuyu beğenmiştir ama markanın pazarlama birimi, kokuyu fazla sanatsal ve soyut bulur. Ticari anlamda yeterince başarılı olamayacağını düşünür pazarlama bölümü. Patron Christian Dior'da şirketinin pazarlama bölümünün kararına uyar ve iş Ellena'dan alınır. Onun yerine Jean-Louis Sieuzac ve Michel Almairac'ın kendilerine sundukları numuneyi üretmeyi kabul ederler. Sıkı durun çünkü bu küçük değişiklik, parfüm dünyasında bir efsanenin doğmasına yol açacaktır. Fahrenheit, işte bu şekilde adeta piyangodan çıkar gibi son anda meydana getirilmiştir. Görünen o ki Dior'un pazarlama birimi, kendi açılarından doğru karar vermiştir.

Jean Claude Ellena'nın formülü, son anda reddedilmiştir. O, tabiki vazgeçmez. Bu sefer Yves Saint Laurent'e gider ve elindeki koku formülünü onlara sunar. Fakat Laurent'te ona Dior'unkine benzer cevap verir: "Hayır, o formül bize uygun değil. O çok yaratıcı."

O günlerde, nasıl olduğunu bilmediğimiz şekilde Bulgari parfüm biriminden Ellena'ya telefon gelir ve onunla elindeki formül hakkında görüşmek istediklerini söylerler. Şans sonunda ondan yana dönmüştür. Bulgari ile görüşmesinde işin aslı ortaya çıkar. Mücevher mağazalarına sahip Bulgari, butiklerinde kullanılması için ondan bir koku tasarlamasını ister. Daha çok kolonyamsı bir kokudur istedikleri. Mağazaların tamamında kullanılacak bu koku ile bütün Bulgari butiklerinin aynı kokması sağlanmak istenmektedir. Yani amaç parfüm üretmek değil, butiklerin içlerinin güzel kokmasıdır. Ellena, elindeki çay koku formunu Bulgari'ye sunar ve marka da beğenir.

Eau Parfumee au The Vert (Yeşil çaylı parfümlü su) ismiyle üretimi başlar bu kokunun ve bütün Bulgari butiklerine gönderilir. Bulgari'nin New York butiğinde mağazaya gelen müşteriler bu kokuyu çok beğenirler ve bol miktarda satın almaya başlarlar. Diğer mağazalarda da bu parfüme büyük ilgi vardır. Bulgari yönetimi, böylesine ilgi gören yeşil çay kokusunu, parfüm piyasasına sunmaya karar verir ve seri üretime geçilir. İşte mücevherci Bulgari'nin parfüm piyasasına girmesi böylesi bir tesadüf sonucu olur.



Christian Dior ve Yves Saint Laurent'in reddettiği parfüm, Bulgari'nin ilk parfümü olarak tarihe geçer ve çıktığı 1992 yılında büyük başarı yakalar. Tabiki parfümün tasarımcısı olan ve o zamana kadar ismi duyulmamış parfümör Jean Claude Ellena'da ismini duyurur parfüm endüstrisinde. Ellena, bu parfümle birlikte 21. yüzyıl kokularını tasarlamaya başlayacaktır artık.

Bugün inceleyeceğim Eau Parfumee au The Vert, böylesine önemli bir parfüm anlaşılacağı üzere. Kendi sitelerinde turunçgilli aromatik çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda karşıma bergamot ve yeşil çiçekler çıkıyor. Parfümün şişesindeki yeşil vurgu ve ismindeki yeşil anlam, henüz ilk saniyelerde karşınıza dikiliyor. Doğal, biraz ekşimsi ve yüksek kaliteli. İlerleyen dakikalarda orta kısma geçiliyor. Fakat başlangıçtaki yeşil kısım aynen kalıyor. Hatta yeşil koku biraz daha artıyor. Bu andan itibaren sabunsu-pudramsı yapıya bürünüyor. Çiçekler, çay ve yumuşak baharatlar hissediyorum. Baharat derken muhtemelen zencefil ve biber. Orta kısım için sabunsu yeşil çay ve baharatlardan oluşuyor diyebilirim. Son kısımda büyük değişim yaşanmıyor. Orta kısımla aynı paralelde kokuyor. Sabunsu misk ekleniyor sadece. Böylece de tenden ayrılıyor.

The Vert’in ismiyle paralel şekilde yeşil çay kokmasını bekliyordum. Hepimizin evlerinde olan ve normal çay içmekten sıkıldığımızda demlediğimiz o hafif rahiyaya sahip yeşil çay hani. Fakat gördüğüm kadarıyla ismiyle hem çelişiyor hem de uyum sağlıyor The Vert. Çelişmesini neredeyse hiç çay kokmamasıyla açıklayabilirim. Uyum sağlamasını da bolca yeşil kokmasıyla açıklayabilirim. Biraz daha detaya girmem gerek sanırım.

Deneme sürecinde bol bol kullandığım The Vert, ağırlıklı olarak ekşimsi yeşil çiçekler, sabunsu misk ve biraz da baharatlardan oluştuğu izlenimi verdi. Gerek kıyafetimde gerekse tenimde ciddi derece sabunsuluk hissettim ve biraz hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü daha önceki deneyimlerimden biliyorum ki bu kadar sabunsuluk benim için fazla. Yani karşımızda çay merkezli bir koku yok. Fakat yeşil koktuğu çok aşikar. Hatta uzun zamandır denediğim en yeşil çiçeksi-yaprağımsı kokan parfüm. Zaten şişesinin de yeşil olmasını bu konuda ciddi ipucu olarak görüyorum.


Buradaki yeşilliği biraz Creed’in popüler parfümü Green Irish Tweed’de hissetmiştim. Oradaki akuatiğe yakın ekşimsi yeşil çiçekler kadar değil The Vert. Onun yerine bol sabunsu yeşil çiçekler düşünün. İşte öyle. Fakat iki parfümün birbirlerine çok benzedikleri anlaşılmasın. Sadece yeşil yapısını anlatmak istedim.

The Vert, iki yönden önemli parfüm dünyasında. Birincisi Bulgari’nin ilk piyasaya sürdüğü ve böylece parfüm sektörüne girişini temsil ediyor. İkinci olarak da tasarımcısı Jean Claude Ellena’nın parfüm sektöründe önünün açılmasını ve tanınmasını sağlıyor. Yani iki taraf içinde çok iyi bir antlaşma olmuş The Vert.

Zaman zaman kokusu deterjanları hatırlatsa da yüksek kaliteli olduğunu söylemeliyim. Yapaylığa rastlanmıyor. Pürüzsüz, lüks ve rahatlatıcı. Bu anlamda bay Ellena’nın hakkını teslim etmemiz gerek. Hatta oldukça uygun fiyatlara bulunabilen The Vert, fiyat/kalite anlamında alınabilecek en iyi arkadaşlardan birisi. Tabiki bu tarz kokuları seviyorsanız.

Kısaca bahsetmem gereken başka konu ise kokunun ilerleyişi. İlk sıktığınız andan, tenden ayrılana kadar büyük değişim geçirmiyor kokusu. Düz çizgide ilerliyor. Çok zengin, derin ve detaylı değil genel anlamda. Oldukça basit bir formül. Sırf bu yüzden bazı yorumcular tarafından “sıkıcı” olduğu yönünde eleştiriler mevcut.

Yazar Chandler Burr, The Vert’i oldukça beğenmiş ve beş üzerinden beş yıldız vermiş. Bir başka parfüm yazarı Luca Turin, çiçeksi çay olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vermiş. Ben ikisi arasında Turin’e daha yakınım. Beş yıldızı hak edecek kadar beni etkilemediysede başarılı bulduğumu söylemeliyim. Büyük boy şişesini alacağımı ise hiç sanmıyorum.


Parfümümüz pek rastlanmayan şekilde EDC (Eau de Cologne) olarak üretiliyor. Bazı kaynaklarda kadın parfümü olarak geçse de unisex kullanıma uygun. Erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Özellikle doğanın canlanmaya başladığı ılık ilkbahar mevsimine çok yakışacağını düşünüyorum kokusunun.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Pürüzsüz ve kaliteli yapısı.
+  Ünlü parfümör Ellena’nın, kariyerinin başlangıcındaki eserlerden birisi olması bakımından önemli.

Eksileri:
- Benim için fazla yeşil ve sabunsu.
- Tek düze ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor kokusu.

Koku Güzelliği: 10/7

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Bulgari – Aqua Pour Homme Marine (2008)



Bulgari – Aqua Pour Homme Marine (2008) (Güncellenmiş inceleme)

2000'li yılların yaz mevsimine uygun parfüm trendlerinde, hiç kuşkusuz akuatik denilen deniz-su temalı kokuya sahip oyuncuların yeri yadsınamaz. Tuzlu deniz suyu, yosun ve sahilde dolaşırken burnunuza gelen o harika kokular neden parfümlerin ana nesnesi olmasın ki? Zaten parfüm üreticileri çoktan bu konuya el atmış durumda. Hatta bence geç bile kalmışlardı.

Ünlü mücevher markası Bulgari'de yükselen popülariteye karşı koyamamış gibi görünüyor. Deniz temalı parfümü Aqua Pour Homme'un büyük ticari başarısından sonra, hemen yeni parfümler piyasaya sürülmeye başlandı. 2013 yılı itibariyle beşe yükselmiş durumda Aqua isimli Bulgari parfümleri. Sanırım artık Bulgari Aqua serisinden bahsedebiliriz.    

Bugünkü konuğum için küçük kardeş dersem yanılmış olmam. Aqua Pour Homme'un yeterli olmadığından mıdır yoksa daha farklı bir pazar payına oynadığından mıdır 2008 yılında Aqua’nın Marine isimli versiyonu piyasaya sürüldü. Aqua Marine aromatik akuatik olarak sınıflandırılmış.


İlk sıkıldığında hafif tatlı limonla turunçgiller sizi karşılıyor. Turunçgil derken greyfurt-bergamot ikilisini algılıyorum. Gayet ferah, modern ve canlı başlangıcı var. Orta notalara geçildiğinde tatlı aromatik turunçgillere deniz yosunu benzeri tuzluluk ve azıcık aromatik otlar ekleniyor. Bu andan itibaren parfümümüz gerçek akuatik karakterine bürünüyor. Orta kısımda ciddi anlamda ozonik his veren Calone kimyasalı kullanılmış. Parfüme deniz hissiyatını veren bu öğe denilebilir. Başlangıcına göre daha sıradan orta notaları. Son olarak da hafif aromatik odunsu notalar ile son buluyor. Hala tuzlu kokuyor diyebilirim alt notaları. Kapanışı fena değil. Yani özetle: Tatlı turunçgiller, limon, deniz esintileri ve odunsular.

Aqua Marine, abisi Aqua Pour Homme’u özellikle orta notalarından itibaren oldukça andırıyor. Marine versiyonu daha ferah, daha limonsu, daha deniz tuzu-yosunu hissi veren yapıya sahip. Çok sıcak yaz günlerinde çoğumuz parfüm kullanmak istemeyiz. İşte Aqua Marine tam da bu günler için tasarlanmış büyük ihtimalle. Sıcak, rutubetli, tropikal mevsime sahip yerler için iyi bir seçenek olabilir. Deniz kenarındaki kafede otururken yada plajda kullanımı rahatsızlık vermeyecektir.

İster istemez abisi Aqua ile kıyaslıyorum zihnimde kokusunu. Gördüğüm kadarıyla Aqua Marine, daha canlı, neşeli, basit, ferah, serin ve tuzlu. Aqua Pour Homme ise daha karanlık, baharatlı, tatlı, yapay ve odunsu. Ana hatlarıyla birbirlerine benzeselerde küçük nüanslar göze çarpıyor.

Aqua Marine, abisi Aqua Pour Homme'dan çok daha akuatik diyebilirim. Tam deniz kenarı parfümü. Hani sahilde yürürken, denizden gelen hafif bir esinti ile burnunuza tuzlu-yosunlu deniz kokusu gelir. Aynen öyle işte Aqua Marine. Bu anlamda Aqua Pour Homme'dan çok daha tuzlu.


Aqua Pour Homme'un büyük şöhreti ve hayran kitlesi var. Bunun farkındayım. Fakat ikisi arasında seçim yapacak olsam Aqua Marine bir adım daha önde olacaktır benim için. Nedenlerini kısaca anlatayım.

Öncelikle Aqua Marine, abisi kadar yoğun yapaylık barındırmıyor. Aqua Pour Homme bende bu anlamda büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. İkinci olarak Aqua'daki çok tatlı odunsu notalar, Marine'de yok. Onun yerine daha tuzlu odunsu notalar kullanılmış. İyiki de öyle yapılmış. Üçüncü olarak Aqua Pour Homme'un ismi deniz temasını çağrıştırıyorsa da bana pek o hissi verememişti. Fakat Marine, tam bir deniz kokusu. Ayrıca Aqua Marine, notaların kullanımı anlamında da abisinden bir adım önde. Aqua Pour Homme'u kullanırken zaman zaman baş ağrısı yaparken, Marine'de öyle bir duruma rastlamadım neyseki. Kabul etmem gerekir ki, deniz kokusu hissiyatını en gerçekçi veren parfümlerden birisi Aqua Marine oldu benim için. Tabiki denediklerim içinde.

Gelelim Aqua Marine’nin can sıkan yönlerine. Orta notalarından itibaren alttan alta Calone kullanımı hissettim. Bu da parfümün hafiften yapay kokmasını sağlamış. Evet günümüzün bir çok akuatik parfümünde Calone kullanılıyor. Ama parfümörün biraz daha saklayabilmesi lazımdı bence Calone'in o statik, ozonsu, yapay kokusunu. Başka eksi yönü de çok düz çizgide ilerliyor. Başından sonuna kadar neredeyse aynı kokuyor. Oldukça basit yapısı var.

Aqua Marine’nin tasarımını ünlü burunlardan Jacques Cavallier yapmış. Ustaya tabiki saygım var ama şahesere imza atmış hissi uyandırmadı bende. Kalite anlamında göz dolduramıyor. Eğer bu tür hafif, ferah, serin, deniz esintileri olan parfüm arıyorsanız seçeneklerden birisi de Aqua Marine olabilir.

Parfümlerle ilgili kitapları bulunan yazar Chandler Burr, Aqua Marine'ye beş üzerinden iki yıldız vermiş.


Kalıcılığı kıyafet üzerinde iyi oldu. Farkedilirliği böylesine hafif ve ferah bir parfüm için normal düzeyde. Otuz yaşın altındaki arkadaşlara daha çok uyacaktır. Genel olarak “genç ve enerjik” havası var. Tam yaz parfümü. Siz yine de denemeden almayın. Ne olur ne olmaz.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcındaki limon-turunçgil kombinasyonu gayet güzel.
+ Parfüm kullanımının eziyet haline gelebildiği çok sıcak günler için alternatiflerden birisi.

Eksileri:
- Özellikle orta notalara doğru yapaylık hissi veriyor.
- Çok basit yapısı var. Düz çizgide ilerliyor.
- Kalite anlamında beklediğinizi veremeyebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

25 Temmuz 2013 Perşembe

Bulgari – Aqua Pour Homme (2005)


 

Bulgari – Aqua Pour Homme (2005)  Markanın popüler parfümü.

"Mükemmel parfümü nasıl bulabiliriz?"

İnternette dolaşırken yabancı kaynaklı bir sitede gördüm bu soruyu? Önce pek ciddiye almadım. Ama sonra zihnimde bazı şeyler aydınlanmaya başladı. Ne dersiniz? Bir parfüm sever için can alıcı soru bu mudur? Muhtemelen evet. Yaklaşık üç yıldır yazılarım ile devam ettirdiğim Parfüm Merakı sitesi, bana bazı şeyleri öğretti zaman içinde. Bu site sayesinde belki de yüzlerce kişiden mesajlar aldım. Neredeyse tamamını cevapladım. Mesaj atma zahmetini gösteren herkese elimden geldiğince yardım etmeye çalıştım.

Parfümlerle ilgili olarak bana yöneltilen sorulardan toplumun ve bireylerin psikilojisini anlama babında çok şeyler öğrendim. Hala da öğreniyorum. Adeta bir okul oldu Parfüm Merakı sitesi benim için. Gelen mesajların çoğunda benden harika, etkileyici ve mükemmel parfümü öğrenmek isteyen arkadaşlarla karşılaştım. Herkes benden sihirli bir formül istiyordu. Bir parfüm sıkacaksın ve hayatın değişecek. Herkes seni konuşacak, kıskanarak izleyecek, etrafında pervane olacak. Bu kadarı ancak filmlerde olur dersem hayal kırıklığı yaşar mısınız?

Bir kere herkes neden mükemmeli arıyor? İnsanın hayat yolculuğunda var mıdır mükemmele ulaşabilen? Nirvana'ya varabilmiş kaç kişiye rastladınız? Etrafınızda mükemmel ve kusursuz kaç kişi var ki? Bir bakın şöyle. Siz mükemmel misiniz de parfümün mükemmelini arıyorsunuz? Önce aynayı çevirip kendimize bakmamız gerekmez mi? Haydi bir soru daha o zaman. Mükemmeli hak ediyor muyuz ki mükemmel parfüme layık olalım?

Bende sorular bitmez anlaşılacağı üzere. Artık soruları geride bırakıp bugünkü konumuza geçeyim. Kimileri için mükemmel bir parfüm var sırada. Bu kadar başarılı olmasını, böylesine yüksek satış rakamlarına ulaşmasını, popülerliğini sürekli arttırmasını, kadınların çok beğenmesini hatta bazı kadınların bile onu kullanmasını hangi argümanlarla açıklayabileceğimi bilemiyorum. Belki arkasındaki Bulgari markasının büyüklüğü ile. Yada herkesin içinde kendisinden bir şeyler bulabilmesinde. Ne dersek diyelim 2000'li yılların en büyük ticari başarısını sağlamış parfümlerden birisi Aqua Pour Homme.


Hatırlıyorum, 2005 yılında ilk çıktığında gerek ismi, gerek benzersiz şişesi ve büyük reklam kampanyaları ile çoğu kişinin dikkatini çekmişti Aqua. İsminden de anlaşılacağı üzere deniz-su-okyanus temalı parfümlerden birisi ile karşı karşıyayız. Fakat oldukça güçlü rakipleri de var segmentinde. Mesela kült haline gelmiş Cool Water, çığır açan kokusuyla Kenzo Pour Homme, yıllardır dünyanın en çok satan erkek parfümlerinden olan Acqua Di Gio, CK One Summer serisinin bazı üyeleri hatta ucundan azıcık L'eau d'Issey Pour Homme ve Chanel'in ses getiren atağı Bleu de Chanel. Görüleceği üzere akuatik temaya sahip parfümlerin rakipleri gayet dişli ve şöhretli. Fakat gördüğüm kadarıyla Bulgari, böylesine zor rakiplerden hiç çekinmemiş ve 2005 yılında ortaya Aqua Pour Homme'u çıkarmış. Yani bahsi görüp arttırmış poker deyimiyle.

Kendi sitelerinde aromatik-akuatik-odunsu olarak sınıflandırılmış Aqua. Ayrıca şöyle tanıtılmış: "Akuatik, soylu ve erkeksi Aqua Pour Homme, denizin güzelliği ve gücünü çağrıştırıyor. Dairesel şişe formunun mükemmelliği. Derin yansımalar yaratan, ışığı yakalayan, akuatik mavi ve yeşilin birleşimi."

Aqua'yı ilk sıktığımda karşıma buruk turunçgiller çıkıyor. Portakal gibi değil de daha çok mandalina-bergamot benzeri turunçgiller. Çok parlak, canlı yada neşe dolu değil. Daha ağırbaşlı, sakin ve olgun. Üst notaları harika olmasa da fena değil. Orta kısımda büyük oranda geri çekiliyor buruk turunçgiller. Onun yerine deniz teması geliyor. Soğuk bir esinti gibi burnunuza değiyor bu tuzlu yosun kokusu. Geri planda ise hayalet gibi aromatik otlar var. Adaçayı, fesleğen ve diğerleri. Onlar da gayet ferah kullanılmış. Ve ne yazık ki en sevmediğim notalardan olan Calone'nin o yapay-soğuk deterjanımsı kokusu. Orta notaların sonlarına doğru gittikçe yapaylaşıyor Aqua. Geleyim son kısma. Yoksa hiç gelmesem mi? Fakat nasıl atlayabilirim bu yapay tatlımsı odunsu notaları ve yapay amberi. Ayrıca Calone'in etkisi de hala devam ediyor. Açıkçası alt notaları çok başarısız, vasat ve yapay. İnanılır gibi değil. Hiç sevmedim kapanışını.


Aqua Pour Homme başlangıcı ile idare eder, orta kısmı başarılı, sonları ile büyük hayal kırıklığı. Üst notalardaki buruk turunçgiller çok ilgi çekici değil. Biraz sıradan kalmış. Bir çok ferah yaz parfümünde rastlanabilir gibi. Orta kısım ise bence en güzel yanı. Özellikle deniz kokusu ve aromatik otlar işbirliği tam olması gerektiği gibi. Alt notaları ise konuşmaya bile gerek yok. Çünkü kötü şeyler çıkabilir ağzımdan. Bu tür yapay odunsu-amber işbirliği aklıma markanın yeni parfümü Bulgari Man'i getirdi. Orada da hatırladığım kadarıyla böyle vasat ve kötü kullanılmıştı. Sanki iki parfümün sonları arasında benzerlik var. Yoksa yeni parfümlerde bu tür bir kullanım trend oldu da haberimiz mi yok?

Şu bir gerçek ki modern bir aromatik-odunsu-akuatik karakterine sahip. Kendi sitelerindeki tarife aynen katılıyorum. Kokusunu güzel özetlemişler. İlgimi çeken konulardan birisi orta notalarındaki "deniz çalısı." Denizlerin altında yetişen ve bir tür yosun olduğu söylenen bu bitkinin, denizlerin nefes almasını sağladığını öğreniyorum. Resmi sitelerinde de bu deniz çalısı notası olması ilginç olmuş. Muhtemelen akuatik yönü vurgulamak için eklenmiştir. Fakat bana deniz çalısından ziyade hatırı sayılır miktarda Calone aroması geliyor orta kısım biterken.

Aqua Pour Homme büyük bir ticari başarı. Bu yönünü görmezlikten gelemeyiz. Büyük ihtimalle Bulgari'ye güzel paralar kazandırmıştır şimdiden. Fakat deneme sürecinde söylendiği gibi harika bir akuatik kokuyla karşılaşmadım. Evet bariz deniz esintisi var. Ama bunu yapay Calone ile vermeselermiş keşke. Yada daha ustaca kullanılabilirmiş.

Aqua ferah bir parfüm görüntüsü veriyor. Fakat bazı yorumcuların dediği gibi inceden derin ve karanlık bir akuatik bence de. Hatta şişesinin koyu mavi olması muhtemelen buraya bir gönderme. Kimilerinin baharat dediği derinlerdeki aromatik otlar geri planda epey iş görüyorlar. Şöyle bir düşündüğümde haklılık payı var. Aqua Pour Homme çok açık ve transparan yapıda değil. Biraz gizemli bile diyebilirim.


Orta kısımdan itibaren yapaylığın hissedilmeye başlandığı Aqua, yüksek kaliteli ve rafine hissiyatı veremiyor. Ana akım markaya ait olduğunu adeta haykırıyor. Daha önce bir kaç defa deneyip, "fena değilmiş" dediğim parfüm, uzun süreli kullanımlarda tahammül edilecek gibi değil bence. Bir şişesini alayım mı derseniz size cevabım gönül rahatlığıyla "Hayır" olacaktır.

Şimdi vay efendim Parfüm Merakı. Sen nasıl bizim bu kadar sevdiğimiz Aqua'yı nasıl eleştirirsin diyeceğinizi tahmin ediyorum. Her türlü görüşe hakaret ve aşağılama olmadığı sürece sonuna kadar saygılıym. Fakat iyi bir akuatik parfüm nasıl olur diyorsanız The Different Company - Sel de Vetiver yada James Heeley - Sel Marin deneyin. Sorunuzun karşılığını tamamiyle alacaksınız.

Bu haliyle Aqua Pour Homme rakiplerinin çok ilerisine çıkamayacak gibi. Oysaki Jacques Cavallier gibi bir üstad tasarlamış kokusunu. Çok önemli parfümlere imza atmış Cavallier için küçük bir yol kazası olduğunu düşünmek istiyorum.

İlgimi çeken başka tarafı ise Aqua'yı kadınların oldukça beğenmesi. Genel olarak yorum yapan kadınlar övgüyle bahsediyorlar. Hatta bazı kadınların erkek parfümü olarak sunulmasına rağmen Aqua'yı kullandıklarını okuyorum. Eğer kadınlar için parfüm kullanırım diyorsanız işte size güvenli bir seçenek.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Aqua'yı odunsu turunçgil olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş. Ayrıca "düşük profilli" olduğunu iddia etmiş. Bu düşüncesine bende destek veriyorum Turin'in. Verdiği notta gayet yerinde görünüyor.


Anlaşılacağı üzere tam yaz parfümü. Soğuk kış mevsiminde iyi sonuçlar verir mi şüpheliyim. Genç arkadaşlarımıza hitap eder halini yadsımamak gerek. Günlük spor kıyafetlerle, hafta sonları gezmelerinde yada ofiste kullanım için gayet uygun. Fakat fark edilirliği zayıf geldi bana. Kalıcılığı yeterli.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com'a teşekkür ederim.

Artıları:
+ Orta kısmı gayet güzel.
+ Deneyen bir çok kişinin beğeneceğini düşünüyorum. Bu anlamda arkadaşınıza hoş bir hediye olabilir.

Eksileri
- Sonları çok başarısız.
- Bariz yapaylık can sıkıcı olabiliyor. Kalite hissiyatı düşük.
- Fark edilirliği zayıf.

Koku Güzelliği:10/5.5

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Bulgari - Omnia Amethyste (2006)



Bulgari - Omnia Amethyste (2006)  Omnia serisine mensup kadın parfümü.

Bulgari'nin 2003 yılında çıkardığı ilginç şişeye sahip Omnia, oryantal bir parfüm olarak raflardaki yerini aldı. Bulgari'nin az sayıdaki kadın parfümünden olan Omnia, beklendiği kadar büyük etki yapamadı denebilir. Genellikle erkek parfümleri ile iddialı olan Bulgari, sanırım bu açığını Omnia serisi ile kapatmaya çalışıyor.

İlk Omnia'dan sonra aynı isimle dört devam parfümü daha piyasaya sürüldü. İkinci Omnia, 2005 yılında Crystalline ismi ile geldi. 2006 yılında ise üçüncü Omnia, Amethyste  adıyla ortaya çıktı. Yani bugünkü yazı konum.

Omnia Amethyste, Fragrantica'da çiçeksi-odunsu-misk olarak sınıflandırılmış. Resmi tanıtımı ise şöyle: "Ametist taşının parıltılı renklerinden esinlenmiştir. Bu EDT, süsen (iris) ve gül bahçelerinin sabah çiyi ile okşadığı sayısız kokuları yakalar. Zarif ve rafine Bvlgari Omnia Amethyste, taze, sıcak, dikkat çeken ve kendini genç hisseden kadınlara adanıyor. Kadının zarif kişiliği saf ve otantik notaların kombinasyonuyla yansıtılıyor. Dengenin simgesi olan ametist, zarafet ve uyum içindeki asil ruhu uyandırıyor. Güçlü kadınsı hali ise ağırbaşlı bir tensellikle ortaya çıkıyor."

Parfümü ilk sıktığımda karşıma pudralı baharatlar (biber) çıkıyor. Buradaki biber, çok yumuşak ve modern. Biraz tatlılık var. Sanki turunçgillerde mevcut. Gayet doğal üst notalar. Güzel bir başlangıcı var. Orta kısımda yeşil çiçekler ağırlığını hissetiriyor. Sabunsu sayılabilecek bu yeşil çiçekler biraz akuatik hava da veriyor sanki. Ferah çiçekler dersem yanlış olmaz orta kısım için. Son kısımlarda büyük değişikliğe uğramıyor kokusu. Orta kısımla benzer yapıda alt notalar. Sadece yumuşak odunsu notalar ekleniyor ferah beyaz çiçeklere. Böylece de tenden ayrılıyor.


Omnia Amethyste, anladığım kadarıyla ferah, akuatik, sabunsu beyaz çiçeklerden oluşuyor. Bu anlamda basit bir kokusu var. Çok kompleks yada derin değil. Parfümün başlangıcından itibaren ortaya çıkan pudramsılık, sabunsu his yaratıyor geneli itibariyle. Açıkçası çok sevdiğim bir durum değil bu tarz sabunsuluk.

Omnia Amethyste'i bir süredir kullanıyorum. Kadın parfümü olarak piyasaya sunulmuş. Hatta kokusu da güçlü feminen unsurlar barındırıyor. Yani bir erkeğe uyacağını sanmıyorum. Bana Maison Francis Kurkdjian'ın o steril hissi veren beyaz çiçek kullanımını hatırlattı. Tabiki onlar kadar yüksek kaliteli olduğunu söyleyemem. Hatta hafiften Ineke - Derring-Do'ya bile benzettim o akutik çiçeksiliği.

Parfümün sevindirici tarafı, yapaylık barındırmayan ve rahatsız etmeyen kokusu. Üzücü tarafı ise oldukça tekdüze. Yani uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor. Çok değişmiyor. Sürprizler yapmıyor.

Bir erkek olarak, kadın parfümlerine daha objektif bakabileceğimi sanıyorum. Sonuçta bir taraf değilim. Ana hatlarıyla Omnia Amethyste, ortalama bir kokuya sahip. Çok özelliği yok. Cazip tarafı yok. Onların yerine basitlik, temizlik ve sadelik var. Gösterişli veya süslü bir parfüm değil. İddialı yada hırslı da değil. Ama karaktersiz de değil.


Omnia Amethyste için daha fazla ne söyleyebilirim bilemiyorum. Çok ilgimi çekmedi kokusu. Ama mutlaka onu severek kullanacak kadınlar olacaktır. Kimi kadın kullanıcılar yoğun gül temasından bahsetmişler. Bana öylesine ağırlıklı gül kokusu gelmedi. 

Parfümümüzü dünyaca ünlü burunlardan Alberto Morillas tasarlamış. Dört mevsimde de kullanılabilecek gibi. Bir çok kadın parfümü Eau de Parfum (EDP) iken Omnia Amethyste EDT konsantrasyonunda.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ EDT olmasına rağmen kalıcılığı iyi.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren kendime yakın bulmadım kokusunu.
- Sıradan bir çiçeksi parfüm gibi davranıyor.
- Çok ilginç yada yaratıcı değil.
- Farkedilirliği biraz düşük.

Koku Güzelliği: 10/5.5

23 Ekim 2012 Salı

Bulgari – Bulgari Man (2010)



Bulgari – Bulgari Man (2010)  Markanın yeni parfümlerinden.

Bulgari Man. 2010 çıkışlı. Alberto Morillas imzalı. Odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Üst notalarında lotus çiçeği, bergamot ve menekşe yaprağı, orta notalarında sandal ağacı, odunsu notalar ve kabe samanı (vetiver), alt notalarında ise misk, amber, bal, benzoin ve kaşmir ağacı.

Yukarıda standart bir parfüm bilgilendirme formu şeklinde verilenler benim için çok bir anlam ifade etmiyor. Çünkü Parfüm Merakı sitesinde her türlü mekanik ve soğuk yazılardan kaçmaya çalışıyorum. Kendimce yeni bir pencere açmaya doğru gidiyor muyum bilemiyorum. Fakat yaptığım araştırmalara göre Türkiye’nin en çok okunan ve takip edilen parfüm bloguna imza atmış durumdayız. Dikkat edilirse birinci çoğul “Biz” zamirini kullanıyorum. Çünkü okuyucusu olmayan bir blog, site, medya unsuru, gazete, kitap vb. yok olmaya mahkum gibi görünüyor.

Yok merak etmeyin. Nihat Doğan’a ve profesyonel siyasetçilere özgü “Halk Popülizmi” yapmak gibi bir derdim yok. Zaten beceremem de. Bu işleri büyük insan, filozof ve düşünür Nihat abimize havale etme taraftarıyım. Çünkü o fantastik bir halk kahramanı. Onun duygu ve düşünce dünyasına çok az fani ulaşabilir. Türkiye’nin He-man’i ya da Örümcek Adam’ı o. Türkiye onunla gurur duyuyor genellikle.

İşin şakası bir yana sizlerin bloguma gösterdiği ilgi ile 800.000 tıklanmaya ulaşarak önemli bir rekora doğru gidiyoruz. Yurt dışında rastladığım bazı kişisel parfüm bloglarını bile geride bıraktığımızı mutlulukla görüyorum. Hedef 2023 yada 2071 gibi absürt siyasi kandırmacalar yerine daha aklı başında bir şey belirledim. Bir milyon tıklamaya ulaştığımızda sitede artık inek mi keseriz, deve mi getirtiriz Mısır’dan karar veremiyorum. Neyse o günler gelsin düşünürüz.

Bu anlamda sizlerin bana blogda ne gibi yenilikler yapabileceğim ile ilgili öneriler getirmeniz de çok önemli. Aklıma gelmeyen bazı özellikleri sizlerin hatırlatmasıyla devreye soktum. Yani etkileşimli bir blog olması her zaman tercihim.


Ve bu kadar takip edilen bir blogda 2010 yılının iddialı çıkışlarından olan Bulgari Man’ın incelemesinin olmaması düşünülemezdi. Zaten bir çok okuyanım bu parfümü yazmamı istiyorlardı. Neyse ki bu seferde Ahmet Can yardımıma yetişti ve bana 10 ml. şişede decant gönderdi. O zaman lafı daha da uzatmadan geçelim Bulgari Man’a. Neymiş ne değilmiş görelim.

Önce parfümün resmi tanıtım yazısıyla işe başlayalım. Bakalım neler söylemiş Bulgari kendi parfümü için:

“İlk açılış notasıyla Bvlgari Man çağdaş ruhunu sunuyor. Kalabriya bergamot, menekşe yaprağı ve beyaz armut ilk dokunuş. Taze ve meyvemsi. Bu ferah ilk nefes parfümün kalbine kadar devam ediyor, ki bu, sıradışı temel karakterini oluşturuyor. Bvlgari Man’ın özü harika ipuçlarıyla ile zenginleştirilmiş. Baştan çıkarıcı odunsu bir uyum. Vetiver ve cypriol birleşiminin güçlü ve kararlı aroması ile tatlı beyaz odunsuların sandal ağacı ve kaşmir ağacı ile birleşiminin sıcak dokunuşu. Bu noktada Bvlgari Man'in beklenmedikliği açığa çıkıyor: bitkisel amberin çekici uyumu (Alberto Morillas tarafından Bulgari için özel olarak yaratıldı) beyaz bal ve miskin büyüleyici nüansları ile asilbentin sıcak harmonisinin karışımı oryantal heyecan katıyor.”

                                   Hizmette sınır yok :)) Bulgari Man'ın resmi tanıtım galasının videosu.

Bu veya benzeri cümleleri kaç yüzüncü kez okuyorum kim bilir. Muhtemelen sizde. Tabiki bu yazılanlara çok itibar etmeden bana ne hissettirdiğine geçeyim Bulgari Man’ın. İlk sıktığımda pek anlayamadım ne olduğunu açıkçası. Fakat kullanım süresince daha bir çözdüm üst notalarını. İlk önce nedense keskin bir kara biber kokusu algıladım. Hatta biraz Marc Jacobs – Bang’e bile benzettim. Ama sonrasında kara biberden ziyade daha yeşil bir açılışı olduğunu keşfettim. Evet üst notalar karanlık sayılabilecek yeşil çiçekler ile gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Lotus çiçeği ve menekşe yaprağı görünüyor. Muhtemelen menekşe yaprağından geliyor bu koku. Sanki biraz da tozlu kabe samanı (vetiver). Pek alışılmadık bir kokusu var. Ama sevdiğimi söyleyemem.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada çiçeksilik ve o kara biber hissi geri çekiliyor. Ortaya metalik, yapay ve kremsi odunsu notalar çıkıyor. Muhtemelen ya sedir ya da Iso E Super. Ama oldukça yapay. Bazı kullanıcıların bu kısmı Hermes – Terre d’Hermes’e benzetmesi sanırım açıklığa kavuşmuş oluyor. Fakat bence büyük bir benzerlik yok. Hele ki Terre d’Hermes’in yüksek kalitesinin yanında Bulgari Man ancak nal toplar. Orta notaları vasat.


Gelelim sonlara. Alt notalarda bu yapay, metalik odunsu koku devam ediyor. Fakat burada amber ve misk ekleniyor. Gönül rahatlığıyla diyebilirim ki parfümün en sevmediğim yanı burası. Yapaylık üst düzeyde. Zaten bu tür bir amber kullanımına her zaman karşıyım. Ama markalar benimle aynı fikri paylaşmıyorlar sanırım.

Eveeet şimdi gelelim sadede. Bulgari, dünyanın mücevher ve diğer aksesuarlar alanında en saygı duyulan markalarından birisi. Böyle bir markanın parfümleri de doğal olarak belli standartların üzerinde olması gerekir diye düşünebiliriz. Ki bir çok dünya vatandaşı da bizim gibi düşünecektir. Her ne kadar daha önce denediğim Bulgari parfümleri beni çok tatmin etmese de Bulgari Man ile ilgili beklentim sanırım biraz yüksekti. Çünkü tasarımcısı da önemli burunlardan birisi Alberto Morillas. Bu üstadımız daha önce de Bulgari’nin bir çok parfümüne imza atmış. Ayrıca o kadar çok popüler olmuş parfüm tasarlamış ki burada tek tek saymaya kalksam epey zamanımı alır. Kısaca beklenti yüksek.


2010 yılında çıkarılmış yepyeni bir parfüm Bulgari Man. Ve tasarımcısı da bahsettiğim gibi çok önemli bir isim. Şimdi bu durum bana çok popüler olmaya yönelik bir parfüm olacağı hissi veriyordu. Yani Bulgari büyük kalabalıkların beğeneceği ve seveceği bir arkadaşa imza atacaktı ve muhtemelen diğer rakipleri gibi kaliteden ödün verecekti. İşte parfümü denemeden önce düşündüklerim böyleydi. Ve parfümü kullanma süresinin sonunda fikirlerim çok büyük değişim geçirmedi.

Öncelikle Bulgari Man’ın garip başlangıcını pek kendime yakın bulmadım. Bu tür yeşil-tozlu-kabe samanımsı kokulardan hoşlananların ilgisini çekecektir. Fakat pek bana göre değil. Açılışında yapaylık pek hissedilmiyor. Ama asıl sorun orta notalarda başlıyor. Bu andan itibaren ortaya çıkan yapay odunsu notaları kimileri çay temasına benzetmiş. Bence oldukça yapay, metalik ve kremsi odunsu notalar gerçekten çok başarısız. Acaba biraz abartıyorum mu diye düşünüyorum. Kendimi yokluyorum. Ama hayır. Gayet eminim. Bulgari Man orta kısmından itibaren bir başarısızlık ve vasatlık örneği. Hele ki sonları yok mu. Bahsetmeye bile gerek duymuyorum.

                Bu da Bulgari Man'ın tanıtım yüzü olan Clive Owen'ın rol aldığı kısa video ve çekim arkası. 

Alberto Morillas gibi bir üstadın bu kadar yapay, ucuz ve iç gıcıklayıcı bir parfüme nasıl imza attığını keşke kendisine sorabilsem. Acaba gerçekten de yaptığı parfümden memnun mu? İçi rahat mı? Yoksa işvereni olan Bulgari’nin isteklerine teklifsiz boyun mu eğmiş? Böyle vasat bir parfümü kariyerinde nasıl bir yere konumlandırmayı düşünüyor? Daha da önemlisi bu parfümden sonra sana nasıl güveneceğiz Mr. Morillas?

Hey gidi Rochas Men’i beğenmeyen parfüm severler. Alın size Bulgari Man. Evet tarzları hiç benzemese de bu iki popüler arkadaşı karşılaştırdığımda parfüm dünyasının nasıl bir gerilemeye maruz kaldığını rahatlıkla görebiliyorum. Ticari kaygılar ve bol satış yapabilecek parfüm tasarlamaya çalışmak, Bulgari gibi saygı duyulan bir markaya bile böylesine kötü bir parfüm yaptırtabiliyor. Batsın sizin kar elde etme amaçlarınız. İyi de arkadaş siz çok büyük karlar elde edeceksiniz diye insanları böyle içi boş parfümlere mi mahkum edeceksiniz.


Bulgari Man’in ne çiçeklerini, ne yapay odunsu notalarını ne amberini ne tatlılık için kullanılmış balı ne de miskini beğendim. Bu kadar baştan savma ve sıradan bir parfümle bizi kandırabileceğini mi sandın Bulgari ve Alberto Morillas? Evet güzel pazarlama etkinliklerine imza atmışsınız ama keşke o özeni biraz da parfümünüze gösterseymişsiniz.

Kimi yorumcular akuatik olduğundan bahsetmişler. Valla ben hiç akuatik tarafına rastlamadım. Nerede su, deniz, yosun yada tuz kokusu. Gerçekten şaşkınım. Hani iyi bir şeyler yazayım diye düşünüyorum. Ama aklıma hiçbir şey gelmiyor. Çünkü hoş bir tarafına rastlayamadım. Ayrıca hafiften de baş ağrısı yaptı zaman zaman. Bu da işin cabası.

Sanırım Bulgari Man son yılların en başarısız yeni parfümlerinden birisi. Nesini anlatayım ki. Deneyin ve görün.


Parfümün kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği düşük. Bence dozu iyi ayarlanırsa dört mevsim kullanılabilir. Yine de ilkbahar-sonbahar-kış için daha uygun. Günlük veya ofis kullanımına uygun diyebilirim. Lütfen denemeden almayın. Sorumluluk kabul etmiyorum.

Artıları: 
+ Yok

Eksileri:
- Üst düzeydeki yapaylık sinir bozucu.
- Farkedililiği zayıf.
- Herhangi bir karakteri yok kokusunun.

Koku Güzelliği:10/5