pembe biber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pembe biber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mart 2022 Pazar

Issey Miyake - L'Eau Bleue d'Issey Pour Homme (2004)

Japonların moda tasarımı sektöründeki gururu Issey Miyake markasının 1994 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü L’Eau d’Issey Pour Homme büyük başarı yakalamıştı. Sade ve ferah kokusuyla çok sevilen bu eserin ilerleyen yıllarda devam kokuları gelmeye başladı. L’Eau d’Issey isimli birçok devam versiyonunun ardından 2004 yılında mavi şişesiyle Bleue adında yeni parfüm raflara çıktı.

Odunsu aromatik olarak sınıflandırılan L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme’yi ünlü parfümör Jacques Cavallier tasarlamış. Parfüm severlerin ilgi duyduğu eserlerden olan L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme’yi uzun yılların ardından tekrar denemek hoş bir tecrübeydi.

Parfümün ilk saniyelerinde yeşil aromatik şifalı Akdeniz otları (biberiye ağırlıkta) ve bergamot benzeri turunçgillerle karşılaşıyoruz. Hafiften burnu tırmalayan sıcak açılıştan sonra orta bölümde yeşil karakter devam ediyor. Pembe biberin öncülüğündeki keskin baharatlara geri planda servi, ardıç ve lavanta destek veriyor. Sonlarda odunsu karakter belirginleşiyor. Sedir ağacı ve çam ağacını andıran odunsulukla kapanış yapılıyor.

L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme ilk dakikalardan sonlara kadar yeşil kokan bir arkadaş. Şişesinin ve isminin mavi olmasına aldanıp, ferah deniz teması beklemeyin. L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme, sıcak Akdeniz otları ve yine sıcak baharatlardan oluşan çamsı nüanslar barındıran, kimi zaman terebentin yağını andıran yapısıyla Frederic Malle’nin French Lover’ını andırıyor. Bu tür yeşil odunsu kokuları seviyorum ve L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme’yi de oldukça beğendim.

Yeni nesil şekerli vanilyalı erkek parfümlerine hiç benzemiyor. Kendine özgü karakteri olan, koku trendlerine uzak duran, erkeksi ve güçlü tarafını göstermekten çekinmeyen L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme kullandığım en iyi Issey Miyake parfümlerinden birisiydi diyebilirim. Kimi kullanıcıların kokusunu yapay bulduklarını okuyoruz. O kadar da rahatsız edici gelmedi bana yapay tarafı.

Eau de Toilette formunda olmasına rağmen performansı hiç fena değil. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz üzerinde. Serin ilkbahar döneminde kullanmak iyi sonuç verebilir.

Koku Güzelliği:10/7

26 Eylül 2021 Pazar

Initio – Atomic Rose (2019)

Fransa merkezli niş parfüm evi Initio’nun ismi gün geçtikçe daha fazla duyuluyor. 2021 yılının eylül ayı itibariyle on beşten fazla parfüme imza atan Initio’nun koleksiyonu genişleyeceğe benziyor. Atomic Rose, markanın en ilgi çeken eserlerinden birisi olmayı başardı. Parfümün açıklanan notaları arasında Türk gülü olması da enteresan denebilir.

Initio, Atomic Rose’u romantik bir koku olarak tanımlıyor. Parfümün temelini Türk gülünün oluşturduğunu öğreniyoruz. Ayrıca Hedium adındaki özel bileşenin de parfümde önemli yer kapladığını söylüyorlar. İlk saniyelerde bir parça bergamot ve kremsi gülle karşılaşıyoruz. Ferah sayılamayacak ve Arap etkilerini hissettiren başlangıcı kaliteli ve hafiften kadınsı tarafa yakın duruyor. Orta kısımda gülün ağır etkisi devam ediyor. Yağlımsı ve kremsi güle geri planda çiçekler ve sıcak baharatlar (pembe biber) ekleniyor. Sonlarda gülün kanatlarının altına şekerli sayılamayacak vanilya giriveriyor.

Atomic Rose, ismi gibi atomik bir gül parfümü diyebilirim. Ağır, baskın ve güçlü gül teması baştan sona etkisini kaybetmiyor. Buradaki gül pudralı-kremsi ve tatlı güle yakın duruyor. Gül, hafiften kimyasal davranıyor. Kimi kullanıcıların orta kısımdan itibaren amonyak kokusu aldıklarını söylemeleri anlamsız değil. Gerçekten de garip bir metalik-çamaşır suyu efekti var. Bu anlamda Montale’nin bazı zorlayıcı parfümlerini andırıyor. Kokusal olarak Mancera Roses Vanille’nin daha az şekerli haline benziyor. Bazı kullanıcıların Atomic Rose’u Baccarat Rouge 540’a benzetmesini ise pek anlayamıyorum.

Atomic Rose’u ilk kullandığımda bana ne hissettirdiğini düşündüm. Aklıma ilk gelen gül kokulu el kremleri veya pembe renkli vazelinleri anımsattı. Malzeme kalitesi olarak kötü değil ama verdiği hissiyat olarak şekerli Montale tarzı gül temasını aklıma getiriyor. Bu anlamda çok severek kullanmasam da gül kokusu meraklılarının ilgisi çekeceğini anlıyorum.

Atomic Rose ile ilgili en dikkat çekici durum, kokusunun Delina’ya benzetilmesi. Parfums de Marly’nin popüler eseri Delina’yı ben de çok seviyorum ve onu koklamaya bayılıyorum. Atomic Rose ile Delina’nın çok benzediğini ise söylemem mümkün görünmüyor. İki parfümün benzer tek tarafı gül kokması, onun dışında ayrı dünyadalar. Delina ekşimsi leziz meyvelerle canlı ve dinamik bir genç kızken, Atomic Rose daha olgun, kadınsı, kremsi ve tematik denebilir.

Eau de Parfum formundaki Atomic Rose’un kalıcılığı yeterli, etrafa yayılımı ortalama düzeyde. Sonbahar-kış döneminde daha iyi sonuçlar vereceğini sanıyorum. Kimi platformlarda uniseks olarak tanıtılsa da kadın kullanıma uygun.

Koku Güzelliği:10/6.5

31 Mart 2021 Çarşamba

Rochas – Moustache (2018)

Rochas’ın 1940’lı yıllardan kalma önemli parfüm klasiklerinden Moustache’yi, derin koku bağımlıları iyi bilir. Erkekler için tasarlanan ve efsanevi parfümör Edmond Roudnitska tarafından 1949 yılında tasarlanan Moustache ismi, Van Dyck’ın İngiltere Kralı 1. Charles portresinden esinlenmiş. Rochas’ın erkeksi tarihsel başarı sembolü Moustache, 2018 yılında tamamen yenilenmiş olarak raflardaki yerini aldı.

2018 yılında tamamen farklı bir koku olarak fakat aynı isim ve şişeyle güncellenen Moustache, Rochas’ın internet sitesinde “bugünün özgür ve iddialı erkeğinin gücü ve duyusallığından ilham aldığı” yazılmış. Odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış.

Moustache’nin açılışı tatlı turunçgiller ve nane-mentole benzeyen temayla gerçekleşiyor. Geri planda kremsi vanilyayı andıran tatlılıkla birlikte tanımlanması zor kokuyor. Orta kısımda pembe biberin yerini erkeksi sayılabilecek gül alıyor. Kremsi vanilya, orta bölümde de varlığını hissettiriyor. Sonlarda vanilya geriye çekilirken, sedir ağacı, benzoin ve paçuli son noktayı koyuyor.

Moustache’nin anlaması zor ilk dakikalarında lavantayı andıran sivri bir nota dikkati çekiyor. Pembe biberin yanında yüksek ihtimalle lavanta duruyor. Orta kısımda da lavantayı andıran garip nanemsi yapı devam ediyor. Orta bölümdeki gül, vanilyayla verilmiş ve neredeyse uniseks kullanıma uygun kıvamda. Sonlarda pek enteresan tarafı bulunmuyor.

Ne yazık ki 1940’lı yıllardaki ilk Moustache versiyonu denemedim. Onun için 2018 yılı Moustache ile kıyaslama yapamayacağım. Anladığım kadarıyla ilk Moustache, klasik bir fujer iken, denediğim yeni Moustache, modern sayılabilecek, vanilyamsı, nanemsi, derimsi hoş bir parfüm. Genel olarak hakkında övgü dolu yazılar okuduğum yeni Moustache fena değil ama abartılı derece aşk yaşanacak bir arkadaşa da benzemiyor. Bu modern rönevasyon, tarihi bağlamdan oldukça kopmuş ve farklı yol çizmiş kendisine izlenimi veriyor. Fazlaca erkeksi değil yeni Moustache. Derinlik taşımıyor. Düz çizgide ilerliyor. Kalite anlamında ortanın altında duruyor.

Eau de Parfum formundaki Moustache, performans anlamında harikalar yaratmıyor. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı yüksek değil. Sonbahar-kış döneminde kullanmak daha iyi fikir. Kokusunu Nathalie Gracia-Cetto tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

16 Mart 2021 Salı

Zadig & Voltaire – This is Her (2016)

“1997’de kurulduğundan beri, Zadig & Voltaire dualiteyi keşfetmeye çalıştı. Parisli marka, farklılık aşılamaya çalışmıyor, dengeyi birleştiriyor ve destekliyor. Tarzlar, cinsiyetler veya dönemler arasında ayrım yapmaz; benzersiz ürün yaratmak için hepsini bir araya getiriyor. Bu ikilik, hem kurucu Thierry Gillier’in hem sanat direktörü Cecilia Bönström ile birlikte çalıştığı marka yönetiminde hem de ekip seçiminde görülebilir. İkililik ve eşitlik, markanın iç politikasının ayrılmaz parçasıdır ve Fransız cinsiyet eşitliği endeksinde yüz üzerinden seksen iki puan almasına olanak tanır. Zadig & Voltaire, bu sonucu günlük olarak iyileştirmeye çalışmaktadır.”

Fransa merkezli moda markası Zadig & Voltaire’nin resmi tanıtımının yukarıdaki cümlelerle yapıldığını biliyoruz. Kıyafet ve aksesuar tasarımlarından sonra parfüm alanına da el attılar. 2021 yılının başları itibariyle yirmiden fazla parfüm çıkarttılar. 2016 yılından itibaren parfüm sektörüne daha da ağırlık verdikleri söylenebilir. This is Her, 2016 yılındaki atılımın ilk örneklerindendi.

This is Her, markanın internet sitesinde “Arap yasemini, pembe biber, kestane ve vanilyayı karıştıran şehvetli, özgür ve gösterişli çiçek buketi, temel nota olarak sandal ağacı ile ilişkilendirilen Zadig & Voltaire imzası.” cümlesiyle tanıtılmış. Parfümün ilk saniyelerinde çiçeksi vanilyaya şahit oluyoruz. Açıklanan üst notalarında Arap yasemini ve pembe biber bulunuyor. Body Kouros’un başlangıcını andıran garip açılışından sonra orta bölüme geçiliyor. Orta kısımda kremsi, sütsü vanilyanın ön plana çıktığını görüyoruz. Buradaki vanilya hindistan cevizli sütleri andırıyor. Sonlarda yine vanilya var. Kapanışta vanilyaya misk ve bir parça odunsuluk eşlik ediyor.

This is Her, bir türlü alışamadığım başlangıcından sonra lezzetli vanilya parfümüne dönüşüyor. Buradaki vanilya tatlı ama bıktırıcı şekilde şekerli değil. Modern ve kremsi vanilyayı, zaman zaman Gratis’te satılan ucuz cilt kremlerine ya da adı duyulmamış güneş kremlerine benzettim. Yine açıklanan notalarında kestane bulunuyor. Sonbahar aylarında bol bol kestane tüketen birisi olarak, bu parfümde kestane kokusu olmadığını söyleyebilirim. Parfümlerde pek karşımıza çıkmayan kestanenin, dikenli dış kabuğunun ya da acımsı kokan yaprağını andıran yapısı da yok gibi. Belki de ilk saniyelerdeki vanilyanın yanında tanımlayamadığım koku kestane temasıdır.

This is Her bir kadın parfümüne çok benziyor diye kafa yorarken sanırım buldum. Jil Sander – Sun’a (kadın versiyonu) benzettim o garip vanilyamsı yapısını. Umarım burnum beni yanıltmıyordur.

Sonuç olarak kremsi, hoş, basit, tek düze ve vasat kalitedeki This is Her, parfümler dünyasında kendisine büyük yer edinemeyecek gibime geliyor. Kötü değil ama çok sıra dışı ya da farklı tema sunmuyor. Performans anlamında da iyi yerde durmuyor. Eau de Parfum formunda fakat hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı güçlü değil. Sonbahar-kış döneminde kullanmak iyi fikir.

Kokusunu Michel Almairac, Sidonie Lancesseur gibi tecrübeli iki parfümör tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

20 Ağustos 2020 Perşembe

Frederic Malle – Angeliques Sous La Pluie (2000)

Angeliques Sous La Pluie için parfüm editörü Frederic Malle ile 2000’li yılların en önemli koku yaratıcısı Jean-Claude Ellena’nın işbirliğinden doğan aşk çocuğu diyebilirim. Frederic Malle koleksiyonunun ilk eserlerinden olan Angeliques Sous La Pluie’yu uzun yıllar öncesinde kullanmış ve oldukça başarılı bulmuştum. Aradan geçen yılların ardından koku hafızamdan silinen bu parfümü tekrar kullanmaya karar verdim.

Frederic Malle’nin internet sitesinde odunsu, ferah, miskli olarak sınıflandırılmış. Tanıtım cümlelerinde empresyonizm sanat akım akımını andıran ifadelere yer verilmiş: “Doğanın izlenimci bir tasviri. Canlı sedir ve beyaz misk zemin üzerine ardıç meyveleri, pembe biber ve bergamotla renklendirilmiş melekotu çiçeklerinin suluboyayı andıran çizimi. Baharatlı tazeliğin kırılgan bir resminde, yağmurla bulanıklaşır gibi, mor ve grinin nüansları birbirine karışır.”

Bu sanatsal tanıtımın ardından parfümü tenime sürdüğümde ilk saniyelerde yeşil berrak otlar, ıslak nötr çiçekler ve serin-köksü vetiverle karşılaşıyorum. Yeşil temanın galbanumu anımsattığı açılış şemasında melekotu etkisinin büyük olmadığını ama geri planda durduğunu düşünebilirsiniz. Orta kısımda yeşil tema azalırken, daha odunsu-tütsülü tarafa doğru eviriliyor. Kuru ve yüksek kaliteli sedir ağacının yanında karanlık olmayan tütsünün bulunduğunu sanıyorum. Kapanış ne yazık ki çok zayıf ve hatta yok gibi. Miskli sedir ağacı son bölümde varla yok arasında gidip geliyor.

Angeliques Sous La Pluie isminin ne kadar doğru seçildiği ortada. Her ne kadar melek otu büyük resimde çok fazla yer kaplamasa da bu parfüm yağmur yağdıktan sonra etrafa enfes kokular saçan ve sedir ağaçlarıyla kaplı gizli bahçeyi size sunuyor. Bu pastoral koku profili beni rutubetli ormandan aniden karşımıza çıkan gizemli, berrak, duru göl kenarına götürüyor. Onun kokusu doğal, gerçekçi, yüksek kaliteli ve her şeyiyle doğaya ait.

Böylesine şiirsel parfüm dilini 2000 yıllarda çok az parfüm yaratıcısı konuşabilir ve Jean-Claude Ellena bu koku profili için mükemmel seçim dersem yanlış olmaz. Bu anlamda Frederic Malle’nin doğru editörlüğünü görüyoruz Angeliques Sous La Pluie özelinde.

Onu koklarken, izlenimci ressamların natürmortlarına bakıyormuş gibi hissediyorum. Bay Ellena’nın fırça darbeleri her zaman ki gibi basit, minimal, yüksek kaliteli ve akılda kalıcı denebilir. Angeliques Sous La Pluie, şık, sade, hoş ve sakin kompozisyona sahip. 2000’li yılların berbat ve hoyrat koku trendlerine çok uzak şükürler olsun ki. Ferah sayılabilecek yapısını asla yeni nesil şekerli, baharatlı, yapay sucul kimyasal bombalarla kıyaslamayın.

Angeliques Sous La Pluie, ferah ağaçsı modern parfümlerin en güzel örneklerinden birisi gibi duruyor. Kendine özgü kokusunu kimi kullanıcılar Voyage d’Hermes’e benzetmiş. Hafiften benzerlik olsa da Angeliques Sous La Pluie hem kokusal hem de sanatsal anlamda Voyage d’Hermes’ten birkaç gömlek üstün. Ayrıca Frederic Malle’nin şöhretli parfümü French Lover’ın daha zayıf haline benzetilmiş.

Geleyim kötü habere. Eau de Toilette formundaki parfümün performansı çok zayıf. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça az ki en çok şikayet edilen konu bu. Keşke biraz daha güçlü olsaydı. İlkbahar-yaz dönemi için uygun olacaktır. Hem kadınlar hem de erkekler rahatlıkla kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/8.5

13 Nisan 2020 Pazartesi

Bois 1920 – Vento nel Vento (2013)

İtalyan niş parfümevi Bois 1920’nin 2013 yılında dört parfümden oluşan Limited Art koleksiyonu piyasaya sürüldü. Vento nel Vento, Limited Art serisinin en bilinen parfümü gibi görünüyor. Koku piramidinde pembe biber, elemi, tütsü, şakayık, öd ağacı, labdanum, benzoin gibi yoğun ve keskin notalar öne çıkıyor.

Bois 1920’nin internet sitesinde Vento nel Vento’nun başlangıcı unutulmaz ve etkileyici, rafine orta notaların coşkun olduğu, kapanışın karanlık ve büyük mühürü andırdığı belirtilmiş. Vento nel Vento’nun açılışı koyu ve ağır reçinemsilikle gerçekleşiyor. Bu tür parfümleri ayakkabı boyasına benzettiğim doğrudur ve karanlık üst notaları burnu fazlasıyla zorluyor. Orta kısımda genel yapı değişmiyor. Koyu tütsü ve neredeyse pudralı amberin eklendiği orta notalar hala ağır ve zorlayıcı davranıyor. Kapanışta değişim yok. Açıklanan alt notalarında öd ağacı var ama bence öd teması büyük yer kaplamıyor.

Vento nel Vento korkutucu veya irkilten garip reçineli, tütsülü parfümlerden birisi denebilir. Niş markalarda bu tür karanlık amberi çağrıştıran karanlık tütsü ve labdanum merkezli kokusal denemeler sık sık yapılıyor. Çoğu niş markanın bu tür deri montlara veya ayakkabı boyasına benzeyen uç örneklerine yer verdiğini biliyoruz. Serge Lutens’in Ambre Sultan’ı, Histoires de Parfums’un Ambre 114’ü, Annick Goutal’ın Ambre Fetiche’si, Tom Ford’un Sahara Noir’i, Tauer’in Incense Extreme’i, Comme des Garçons’un Avignon’u gibi güçlü eserler, Vento nel Vento’nun doğal rakipleri gibi duruyor.

Vento nel Vento, güçlü, dolgun, kullanması ve sevmesi zor bir parfüm. Onu kullanıp, etraftan övgüler almayı unutun. Böylesine reçinemsi ve ağır koku formu, tematik ve sıra dışı örnekler olarak düşünülmeli. Bu tür bir çok niş parfüm denemiş birisine bile genel tarzı yorucu ve bıktırıcı gelebilir. Konforlu olmayan yapısıyla herkese ve her ortama uymayabileceğini öngörmek falcılık olmayacaktır. Mod ve doğru ortam kokusu adeta Vento nel Vento.

Açıklanan notalarında en ilgimi çeken öğeler şakayık ve meyan kökü oldu. Genellikle feminen kadın parfümlerinde karşımıza çıkan şakayık notasının Vento nel Vento’da kırıntısına bile rastlayamadım. Vento nel Vento asla kadınsı çiçek parfümü değil, erkek kullanımına yakın reçine-amber kombinasyonu diyebilirim. Meyan kökü aromasıyla da parfümlerde pek aram yok. Neyse ki meyan kökü de baskın değil.

Sonuç olarak fikrimi değiştiriyorum ve Vento nel Vento’nun safkan tütsü parfümü olmadığını düşünüyorum. Eğer Encre Noire tarzına yakın giyilebilir tütsü arıyorsanız yanlış yerdesiniz. Labdanum, egzotik amber, paçuli ve reçinelerin hunharca diğer öğeleri baskı altına aldığı zalim, ödünsüz, uzlaşmaz ve asosyal koku formuna sahip. Gotik, Dante’nin İlahi Komedya’da tasvir ettiği cehennemini anımsatan, acımasız, sert, ketum bir parfüm. Onun kokusal paradigması, garip kokan tütsüleri, cadıları, engizisyon mahkemelerini, Ebu Leheb’i, İsa peygamberi çarmıha geren pagan Romalı askerleri, orta çağın düşünsel karanlığını çağrıştırıyor.

Vento nel Vento, EDP formunda. Kalıcılığı tabii ki çok iyi. Etrafa yayılımı ortalamanın biraz üstünde. Performans anlamında sizi yarı yolda bırakmayacaktır. Tam bir kış parfümü. Serin sonbahar günlerinde bile bunaltıcı olabilir. Almadan önce denemeniz gerektiğini önemle belirteyim. Kimi kaynaklarda kokusunu markanın sahibi Enzo Galardi’nin tasarladığı yazılmış.

Koku Güzelliği:10/6

1 Nisan 2020 Çarşamba

Lancome – Tresor Midnight Rose (2011)

Johann Pachelbel’in dünyaca ünlü harika eseri Canon In D Major’u dinliyorum. Odayı dolduran keman ve yaylı sazların ahenkli, ritmik, barışçıl, enerjik notaları rafine ve huzur verici. Hayatın her şeye rağmen güzel ve yaşanabilir olduğunu düşündürten anlardan birisi de böylesine şahane müzikal eserlere dalıp gidebilme lüksümüz.

Canon In D Major’u dinlerken kolumdan yayılan gül kokusuna odaklanıveriyorum. Nedense yüksek kaliteli gül parfümleri ile klasik müziğin notalarının evrenin herhangi köşesinde birleşip, bütünleştiklerini düşünürüm. Lancome’un şöhretli klasiklerinden Tresor’un devam parfümlerinden Midnight Rose, ismindeki gül temasını parfüme yansıtmayı başarıyor.

Tresor Midnight Rose’un ilk saniyeleri modern ve bolca şekerli, meyveli gül temasıyla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında ahududu ve gül özütü görünüyor ki ilk saniyeler modern meyveli-çiçeksi tarza yakın duruyor. Lezzetli başlangıcı biraz fazla genç kızlara yönelik gibime geldi. Orta bölümde şekerlilik azalıyor neyse ki. Meyvemsi gül birlikteliği orta kısmı da domine ediyor. Açıklanan orta notalarında frenk üzümü tomurcuğu gibi ilginç öğe bulunuyor. Üzüm tomurcuğundan ziyade orta kısımda feminen çiçeksiliğe şakayık ekleniyor. Başlangıcı ve orta kısmı gayet kadınsı davranan parfümün alt notalarında nötr havaya bürüyor. Kapanışta gül yine orada duruyor. Güle, tatlılığı az vanilya, bir parça misk ve erkeksi olmayan sedir ağacı eşlik ediyor. Kapanışı parfümün en sevdiğim yeri oldu.

Bir taraftan 17. yüzyıla ait Canon In D Major’u dinliyorum, diğer tarafta gözlerimi kapatıp 2011 yılının eylül ayında dünya pazarlarına sunulan Tresor Midnight Rose’un üzerimden yayılan notalarını kokluyorum. İki eserin yaratılması arasında üç yüz yıl olsa da, duygularım karışık. Bir tarafta modernitenin sosyolojik kritiğini yapıyorum içimden, diğer taraftan, klasisizmden ayrılasım gelmiyor. Parfümler ve müzik… Keman ve gül kokusu… Barok dönem ve bilgi çağı…

Tresor Midnight Rose, başlangıcında çocuksu ve jelibonları andıran şekerli ahududu-gül ikilisinin şımarık ve bıktırıcı gülüşünü sunuyor. İlk saniyeler dikkat çekmeye çalışan rüküş hanımefendiye benziyor. Orta bölümü güllü lokumlara benzetiyorum. Tatlılığın kademe kademe azalması, onun geri planındaki amacını da yansıtıyor. Kötü başlayan ama güzel biten romantik film gibi Midnight Rose.

Teorik olarak notalarına baktığımda sevdiğim temalar var. Gül, ahududu, pembe biber, kuş üzümü, kaliteli kullanılırsa parfümlerde harika kokabiliyorlar. Tresor Midnight Rose’da uzun süredir buzdolabında duran ve artık şekerlenmiş gül reçeli hissiyatı veren üst-orta notalar, onun rafine ve ilginç olma ihtimalini azaltıyor. Kapanışı Lancome kalitesindeyse de, kıyafet üzerinde, tatlı kasesine düşmüş balık gibi.

Özgün, sıra dışı ve zengin kokmadığına emin olabilirsiniz. Koku formuna bütünsel anlamda baktığımda, Lancome’nin, sanatsallığı pek umursamadığı anlaşılıyor. Amaç yine çok satan modern genç kız kokusu yapmak, araç olarak da gül ve meyveleri kullanmak. Canlı, eğlenceli, hoppa, bir süre sonra kullanmaktan sıkılabileceğiniz (kim böyle bir şey ister ki) meyveli-çiçeksi parfüm istiyorsanız, emrinize amade sizi bekliyor.

EDP formundaki parfümün kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk patlama dışında saldırgan değil. Sonbahar-kış dönemine uygun olacağını tahmin ediyorum. Günlük kullanıma ve akşam gezmelerine uyum sağlayacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/6

12 Mart 2020 Perşembe

Acca Kappa – Giardino Segreto (2013)

Şöhretli İtalyan niş parfüm evleri kadar ön plana çıkmayı başaramayan Acca Kappa’nın 150 yılı aşkın geleneğe sahip olduğunu biliyoruz. Bu anlamda tarihi niş parfüm evi olarak saygı duyulmayı hak ediyor. Yolumun çok fazla Acca Kappa parfümleriyle kesişmediğini söyleyebilirim. Pek denk gelemediğimiz Acca Kappa markasının 2013 yılında piyasaya sürülen kadın parfümü Giardino Segreto’nun anlamının Gizli Bahçe olduğunu öğreniyoruz. Bu hoş isimden sonra daha da merak ettiğim Giardino Segreto’nun çiçeksi şipre olduğuna vurgu yapılmış Acca Kappa’nın internet sitesinde.

Resmi tanıtımında gül ve yasemin çiçeklerinin ağırlığından bahsedilmiş. Acca Kappa’nın usta parfümörleri tarafından zarif ve baştan çıkarıcı kadınlar için tasarlandığı duyurulmuş. Açıklanan notalarında pembe tane karabiber, Rose Royal William 1987, karanfil, Grasse gülü, ambrette tohumu gibi ilginç notalar bulunuyor.

Parfümün açılışı tatlı ve Arap esintili yoğun gül ve baharatlarla gerçekleşiyor. Kırmızı ve yüksek kaliteli gülü andıran ilk saniyelerde, karabiber ve karanfilin algılandığını belirteyim. Açılışı gayet gerçekçi ve çok başarılı olmuş. Orta kısma geçildiğinde gül yağlarını andıran gül esansı devam ediyor. Orta notaların geri planında yasemin var. Biraz hayvansı misk benzeri koku algıladım orta bölümde, acaba ambrette tohumundan mı geliyor? Sonlarda neyse ki hayvansılık kalmıyor. Müthiş bir gül ve kuru/buruk/hüzünlü paçuli birleşip, nefis kapanışı gerçekleştiriyorlar.

Giardino Segreto’nun gül merkezli olduğunu baştan söyleyeyim. Baştan sona kadar gül oldukça baskın ilerliyor. İkinci sınıflandırma olarak baharatlı, meyveli gül temasına sahip denebilir. Başlangıçta güle baharatlar eşlik ederken orta kısımda yasemini yanına alıyor gül. Sonlarda yasemini bırakıp, paçuliye yöneliyor. Yüksek kaliteli parfümün orta kısmı burnumu biraz zorladı, geri klan kısımlarına bayıldım.

Gizli bahçe anlamına gelen parfümün ismi bize, rengarenk güllerden oluşan hem modern hem de geleneksel bahçe vaat ediyor. Zaman zaman güle, öd ağacının da eşlik ettiğini sanıyorum ya da sadece öyle algı oluşturuyor. Ferah sayılamayacak Giardino Segreto, yarı kapalı, yarı karanlık parfüme benziyor. Kokusal anlamda Delina tarzından ziyade More Than Words – Noir de Noir tarafına yakın duruyor.

Kadın parfümü olarak satılan Giardino Segreto, gülün başrol oynamasıyla feminen tarafa yakın dursa da erkekler bence kullanabilir onu. Birçok niş markanın benzer gül parfümlerinin uniseks olarak pazarlandığını düşünürsek, Giardino Segreto’yu yoğun gül kokusu seven koku bağımlısı erkekler deneme listesine alabilir.

Güzel haberlere devam edeyim. Giardino Segreto’nun performansı gayet iyi diyebilirim. Kalıcılığı yüksek, etrafa yayılımı hiç fena değil. Eau de Parfum formunda. Sonbahar-kış dönemine yakışacağını düşünüyorum. Serin havada kullandığımda çok daha iyi tepkiler verdi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Niche & Co. mağazasına teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

22 Eylül 2018 Cumartesi

Chanel – Chance (2002)

Chanel’in kadın parfümlerinin belki de en büyük şansızlığı arkalarında No.5 gibi referansın olması. İster istemez her yeni Chanel kadın parfümü No.5 ile kıyaslanır ya da onun kadar başarılı olup olmayacağı merak edilir. Her ne kadar artık hiç bir parfüm No.5’in yerini alamayacak olsa da Chanel’in kadın parfümleri üzerinde her zaman hayalet gibi dolaşır 5 Numara.

Chance’de ne yazık ki bu kıyaslamayı yaşıyor çoğu zaman. Chance, markanın 2000 sonrası ilk kadın parfümlerinden ve Chanel’in modern yüzünü temsil ediyor bir anlamda. Chance’in konsept olarak tasarlanmasının arkasında Chanel’in yaklaşık kırk yıldan fazla zamandır sanatsal direktörlüğünü yapan ve markayı dünyanın en önemli isimlerinden birisi haline getiren Jacques Helleu’nun imzasının olduğu belirtiliyor. Trajik şekilde Chance piyasaya sürüldükten beş yıl sonra hayatını kaybeden Jacques Helleu’nun da anısına saygı bir anlamda Chance. Ayrıca markanın kurucusu Coco Chanel’in şansa büyük inancı olduğu ve “Şans faktörü benim ruhumdur” benzeri sözü de muhtemelen parfüme Chance isminin verilmesinde etkili olmuştur. Biraz daha yakından inceleyelim Chance’i o zaman.

Chance’in açılışı ferah sayılabilecek buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarında kremsi limon olduğuna iddiaya girebilirim. Buruk ve hafiften ekşimsi turunçgiller gayet kaliteli. Tabii kısa süre içinde turunçgiller geriye çekilirken ortaya abartılı şekilde kadınsı davranmayan çiçekler çıkıyor. Bir parça yasemin ve irisin hissedildiği orta bölüm gayet duru, sakin ve barışçıl. Kapanışta steril sayılabilecek misk noktayı koyuyor. Berrak miske eşlik eden huzurlu paçuli ve asla şekerli olmayan mütevazi vanilyayla alt notalar gerçekleşiyor.

Chance, bir Chanel olduğunu daha ilk saniyelerde belli edip, kalitesiyle sizi şaşkına çevirmeyi başarıyor. Kokusal anlamdaysa oldukça basit, sürprizsiz, iddiasız ve tekdüze ilerlemeyi tercih ediyor. Onun pürüzsüz sayılabilecek ferah kokusu, kesinlikle yaz parfümü hoppalığında, özensizliğinde ve uçuculuğunda değil. Oturaklı, mesafeli, serin, zaman zaman anaç ve ilginç şekilde neredeyse uniseks. Hem turunçgiller hem çiçekler hem de misk gayet dengeli ve özenli verilmiş. Hiç bir nota birbirinin alanına girmiyor.

Sonuç olarak Chance, çok çarpıcı ve dünyayı değiştirecek gibi kokmuyor. Markanın isminin büyüklüğü sebebiyle Chanel’den beklenti genel anlamda fazla oluyor ki bu da makul bir talep fakat Chance süper yaratıcı veya hiper aktif değil. Sanki ilkbaharın sıcak günlerini müjdeliyor ya da sonbaharın ılık hüznünü seriyor önümüze. Kremsi limonlu çiçekler ve misk-paçuli işbirliğinden oluşan Chance’deki bazı nüansları zaman zaman markanın erkek parfümü Allure Homme Sport’a hafiften benzettim. Tabii onun kadar şekerli ve baharatlı değil Chance.

Saydam ve aydınlık Chance asla Gucci Rush kadar provakatif değil. Onun uysal tarzı her yaştan kadına uyacaktır. Çok soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Benim kullandığım ilk formülasyon olan EDP idi. Daha sonra EDT’si de piyasaya sürülmüş. Performans anlamında harikalar yaratamıyor. İlk patlama dışında tene yakın duruyor. Kalıcılığı kumaş üzerinde iyi. Kokusunun tasarımını parfümeri dünyasının ustalarından Jacques Polge yapmış.

Koku Güzelliği:10/7

20 Temmuz 2018 Cuma

Bois 1920 – Vento di Fiori (2008)

“Vento di Fiori, kendine güvenen ve sofistike klasik bir şipredir. Zamansız gecelerin şıklığı ve parlak gündüzün canlılığıyla harmanlanmış kişisel ve az bulunan bir parfümdür.”

İtalya merkezli niş parfümevi Bois 1920’nin fazlaca popüler olamamış kokusu Vento di Fiori’nin 2008 yılında piyasaya sürüldüğünü söyleyebiliriz. Yukarıdaki kısa tanıtım tahmin edeceğiniz üzere Vento di Fiori için hazırlanmış. Ayrıca onun Akdeniz turunçgillerinin parlak karakterinin yansıması olduğu vurgulanmış. Sadece turunçgil değil, keskin yeşil galbanumdan da bahsedilmiş. Ayrıca karanlık paçuliye yer verilmiş ki bu parfümü merak etmeme sebep oluyor resmi tanıtımındaki paçuli.

Vento di Fiori’nin açılışı buruk limon ve aromatik acımsı otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında tarhun otu var ki limona eşlik eden muhtemelen bu arkadaş. Canlı, parlak ve kaliteli üst notaları Terre d’Hermes’e şaşırtıcı derecede benziyor. Orta kısımda turunçgilli, otsu yapıya aromatik baharatlar eşlik ediyor. Pembe biber ve kakule olduğunu düşündüğüm baharatlar keskin ve rahatsız edici değil. Orta bölüm hala Terre d’Hermes’e fazlasıyla benziyor. Son bölümde turunçgiller etkisini bir parça kaybediyor. Son kısımda steril deri ve daha çok tütsü algılıyorum fakat kapanışı o kadar zayıf ki dikkatli koklamadıktan sonra deri ve tütsüyü ayırt etmek zor.

Vento di Fiori, aromatik turunçgilli bir esere benziyor. Buradaki turunçgiller yaz parfümlerindeki gibi süper ferah değiller daha çok olgun ve buruklar. Eski tarz şipreleri andıran başlangıçtaki turunçgiller bir parça ekşimsi. Gerçi bu fazlasıyla sıcak günlerde beni rahatsız etmedi. Ortalardaki baharatlarsa ana oyuncu olmuyorlar hiçbir zaman. Kapanışıysa parfümün geneli gibi gayet kaliteli fakat zayıf.

Vento di Fiori, günlük kullanıma uyabilecek, belli bir yaşı hedefleyen, hafiften olgun ve azıcık aristokratik deneme gibi görünüyor. Parfümün üst-orta kısmı hemen hemen aynıyken kapanışta bir parça değişiyor fakat genel yapıdaki turunçgiller her daim etkili. Yüksek kaliteli ama uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor.

Parfümün belki de en önemli özelliği Terre d’Hermes’e çok benzemesi. 2006 çıkışlı Terre d’Hermes’ten iki yıl sonra piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, Vento di Fiori rakibini kopyalamış gibi görünüyor. EDT formundaki yeni Terre d’Hermes’e benzeyen üst ve orta notalarından sonra neyse ki kapanış bölümünde ondan ayrılıyor. Biliyoruz ki birçok marka popüler olan ve piyasadaki farklı yere sahip eserlere fazlasıyla benzeyen parfümler piyasaya sürer fakat bir niş markanın neden böyle bir yola girdiğini bilemiyorum.

Elinizde Terre d’Hermes varsa Vento di Fiori’yi almak çok anlamlı görünmüyor. Eğer Terre d’Hermes’in niş versiyonuna sahip olayım diye düşünüyorsanız (bir insan neden böyle bir şey düşünsün ki) Vento di Fiori iyi seçeneklerden birisi fakat Terre d’Hermes kopyalarından Montale’nin Red Vetiver’ini her zaman için tercih ederim.

EDT formundaki Vento di Fiori’nin performansı harika değil. Kalıcılığı normal seviyelerde olsa da etrafa yayılımı ilk dakikalar dışında zayıf. Kimi kaynaklarda kadın parfümü olarak görünse de bence erkek kullanımına daha yakın. Soğuk sonbahar-kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

14 Ekim 2017 Cumartesi

Montale – Intense Pepper (2014)

Peru’dan pembe biber, Madagaskar’dan karabiber, Malezya’dan öd ağacı ve hazsal sedir ağacı (o ne yahu) ve değerli amberin karışımı olarak sunulmuş Montale’nin Intense Pepper’i. Maşallah Birleşmiş Milletler gibi parfüm Intense Pepper! Hazsal sedir ağacı nasıl oluyor ki o da ayrı konu?

2014 çıkışlı Intense Pepper, resmi tanıtımını bir kenara bırakacak olursam, ilk anda ismindeki bibere odaklıyorum ister istemez. Adındaki biberin keskinliği ve yoğunluğu acaba kokuya ne kadar yansımış diye düşünürken, ilgimi çekiveriyor bu arkadaş. Parfümlerde güzel verilmiş karabiberi seviyorum. Bakalım Intense Pepper’de nasıl verilmiş biber teması.

Parfümün açılışı buruk ve hüzünlü sayılabilecek olgun limonla gerçekleşiyor. Aromatik otların eşlik ettiği limon, eski klasikleri anımsatıyor. Açılışını sonbaharın ısıtmayan güneşinin verdiği o garip hisse benzetiyorum. Başlangıcını sevdim. Orta kısımda beklenen durum gerçekleşiyor ve karabiber parfüme nüfuz etmeye başlıyor. Kaliteli verilmiş karabiber ile limonun karışımı hiç fena değil. Tabii sadece karabiber değil bence biraz kimyon da var orta kısımda. Kapanışta limonlu baharatlar devam ediyor. Bir parça yumuşak odunsular kompozisyonu tamamlıyor.

Intense Pepper, 1980’li yılların erkeksi şiprelerinin açılışındaki o hafiften mayhoş, parlak ve canlı olmayan ama ferah limona benziyor. Parfümün tanıtımında bahsedilmemiş ama biraz aromatik otlar da var gibi. Herkesin sevemeyeceğini düşündüğüm üst notalardaki limonu sevdim. Orta kısımda limona destek veren baharatlar hem uyumlu hem de kendilerini göstermenin peşinde. Yoğun ya da keskin sayılamayacak kimyon-karabiber ikilisinin turunçgillerle uyumu başarılı. Ve son kısımda büyük değişim olmuyor. Kapanıştaki sedir ağacı bir parça sıradan denebilir.

Intense Pepper, garip şekilde ferah sayılabilecek bibersi limon gibi kokuyor ama yaz sıcaklarında baharatın rahatsız edeceği açık, kışın ise kokunun bir parça ferah kaçacağı varsayılabilir. Yani kullanım dönemi dar bir parfüme benziyor. Serin ilkbahar-sonbahar için gayet uygun bence.

Intense Pepper’i ilk kullandığım andan itibaren bir parfüme çok benzettiğimi fark ettim. Kimi yorumcuların Bentley – Infinite Rush’a benzettiklerini gördüm ve hak verdim. Genel kokusu gerçekten benziyor ama tabii Intense Pepper daha kaliteli, güçlü ve güzel kokuyor. Fakat zihnim beni yanıltmıyorsa bir başka parfüme daha çok benzettim o da Cartier’in ünlü Declaration’ı. Jean Claude Ellena’nın nefis ve kafa karıştırıcı parfümü Declaration’dan etkilendi mi acaba Pierre Montale Intense Pepper’i oluştururken? Neden olmasın.

Sonuç olarak herkesin ilgisini çekmeyecek ama beni tavlayabilen bir eser Intense Pepper. Şunu da söyleyeyim ki derinliği olmayan, tekdüze devam ediyor. O üzerimdeyken ilginç bir hüzün hissediyorum. Kokusu ara ara burnuma geldikçe etrafa bakınıyorum nereden geliyor bu tanıdık aroma diye ama sonra aklıma geliyor. Hani bazı parfümler ya da şarkılar veyahut filmler vardır. Çok popüler değildir, çoğu kişi ilgisiz kalır, gerilerde bir yerlerde kendilerini sevecek kişiyi bekler adeta. Belki de Intense Pepper öyle bir parfümdür. Sebebini anlayamadığım şekilde zihnimde bir yerlere dokunuyor ama acaba nereye?

EDP formundaki Intense Pepper’in kalıcılığı iyi, fark edilirliği fena değil. Bir parça erkek kullanımına yakın sanki. Fazlaca tematik kokmuyor yani günlük kullanıma uyabilecek bir arkadaş. Ofis kullanımına bile hayır demeyecektir Intense Pepper. Yaş olaraksa otuz ve üzerindeki erkeklere yakışacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

22 Mart 2017 Çarşamba

Givenchy – Play Intense (2008)

Aman Allah’ım. Bu kadar kötü bir şişe tasarımı nasıl olabilir 🙂 Givenchy’nin Play serisinin şişelerinin MP3 çalar formunda olması 2008 yılı için belki iyi fikirdi ama artık akıllı telefonlar var ve MP3 çalara kimin ihtiyacı var ki? O zamanın favori müzik dinleme aracı MP3 çalar, Givenchy’nin Play parfümlerine ilham kaynağı olmuş gibi görünüyor. Zaten 2008 çıkışlı Play isimli parfümlerin tanıtım yüzü de dönemin en popüler pop ikonu Justin Timberlake idi. Görüleceği üzere Givenchy, Play isimli parfümleri için masraftan kaçınmamıştı. Oysa bu kadar pazarlamaya rağmen, Play ve Play Intense bir türlü beklediği ilgiyi görmedi parfümseverlerden.

4-5 yıl önce kullandığım Play Intense’i, çok hatırlamadığım için tekrardan şans vermek istedim. Belki eski anıları da tazelerim bu şekilde. Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Play Intense. Yine kendi sitelerinde orta notalarında Amyris Ağacı var ki, parfümlerde fazla denk geldiğimiz bir nota değil. Üst notalarında pembe biber ve alt notalarında tonka fasulyesi olduğunu öğreniyoruz Play Intense’nin.

Parfümün açılışı kremsi modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Tatlı turunçgillerden bence baskın olanı mandalina. Ferah olmayan kremsi turunçgil açılışı fena değil. Orta kısımda kremsilik ve tatlılık devam ediyor ama turunçgiller geri plana geçiyor. Orta bölümde tonka fasulyesi bütün gücüyle ortaya çıkıyor. Kremsi tonka fasulyesine biraz da çikolata hissi veren kakao eşlik ediyor. Son kısımda tonka fasulyesi, vanilya ve yumuşak odunsularla birleşiyor. Sıradan bir kapanışa sahip Play Intense.

Öncelikle absürt şişesinin renginin siyah olması koyu ve karanlık parfümle karşılaşacağımızı düşündürüyor. Evet, ferah olmayan bol tatlı karanlık sayılabilecek bir arkadaş Play Intense. Bana göre parfümün ana oyuncusu tonka fasulyesi. Orta kısımdan itibaren ağırlığını arttıran tonkanın etkisiyle iyice şekerli kıvama geliyor. Bu anlamda çok ilgimi çekemedi ne yazık ki. Ayrıca vasat son bölümü de unutmamak lazım. Parfümün ev sevdiğim yeri açılışı oldu.

justin play yen

Givenchy, Play Intense ile şunu yapmaya çalıştı muhtemelen. Rochas Man, L’Instant de Guerlain Pour Homme, YSL – La Nuit de L’Homme, Chanel – Allure Homme Sport gibi modern ve tatlı baharatlı parfümlere rakip çıkarmaya çalıştı. Gerçi Givenchy’nin ünlü parfümü Pi, bu rakiplerle epey savaştı ama Pi’nin eski popülerliğinin kalmadığını söyleyebiliriz. Fakat ne yazık ki Play Intense, bu şöhretli ve esaslı rakipleriyle baş etmekten uzak. Neden mi?

Bir kere Play Intense, kendine özgün kokmuyor. Diğer piyasa rakiplerine çok benziyor, bize değişiklik vaat etmiyor. İkincisi çok düz çizgide ilerliyor ve neredeyse hiç değişmiyor. Üçüncüsü orta kısımdan itibaren kalite hissiyatı zayıf. Dördüncüsü performans anlamında başarılı değil. E daha ne olsun?

Gerçi hakkını yemeyelim, çok yapay kokmuyor Play Intense. Givenchy’nin belli bir kalite dokunuşu var ama çarpıcı ve farklı değil. Genel beğeniye uygun, 30 yaş altı erkeklerin sevebileceği ve günlük kullanımda rahatlıkla kullanabileceği risksiz bir arkadaş. Muhtemelen karşı cinsten de övgüler alacaksınız. E fiyatı da uygun sayılır.

tek play yen

Parfümün tasarımını sektörün tanınan isimleri Emilie Coppermann ve Lucas Sieuzac yapmış. EDT formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Sonbahar-kış için daha uygun.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com’a teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

14 Mart 2017 Salı

Estee Lauder – Modern Muse Le Rouge (2015)

Dışa dönük, cazibeli, sofistike.

Cesur olun. İlham kaynağı olun. Cazibenizi, sofistikeliğinizi ve gösterişinizi barındıran bir kokuyla tanışın.

İki farklı gül esansının seksi ve tahrik edici kontrastı, olgun meyvelerin canlılığı ve baş döndürücü ipeksi kremin büyüsü unutulmaz etki yaratır. Kendisine ilham veren kadın gibi karmaşık fakat büyüleyici.

Ödüllü orijinal Modern Muse ve Modern Muse Chic gibi, Modern Muse Le Rouge da modern kadının karmaşıklığından ilham aldı. Modern Muse Le Rouge nedir? Kendini tek kelime söylemeden güçlü ve renkli şekilde anlatan cazibeli kadındır. Felsefesi ve söyledikleri mutlaka fark edilir. Cesur, korkusuz ve baştan çıkarıcı. Hayranlık uyandıran etki bırakmak istediğinde kusursuz kırmızıyı kullanır: Le Rouge.

afis le rouge yen

Estee Lauder’in kendi sitesindeki Modern Muse Le Rouge parfümünün tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. Estee Lauder’in 2013 yılında piyasaya sürdüğü Modern Muse’un şimdiden altı yeni devam parfümü geldi. Artık Modern Muse için parfüm serisi diyebiliriz. Modern Muse’nin 2015 yılındaki devam parfümünün adı Le Rouge olarak belirlenmişti. Yine kendi sitelerinde meyvemsi doğu çiçekleri gibi koktuğu belirtilmiş ve şu notalardan oluştuğu ilan edilmiş: Bulgar gülü, okka gülü özleri, ahududu, pembe biber, safran, Madagaskar vanilyası, paçuli, güve otu, yasemin özleri, manolya.

Modern Muse Le Rouge’un açılışı leziz kırmızı meyveler ve yumuşak pembe biberle gerçekleşiyor. Bu ikiliye eşlik eden harika gül, başlangıcı şölene çeviriyor. İlerleyen dakikalarda kırmızı meyveler ve baharatlar geri plana geçerken, ortaya parlak, kadifemsi paçuli ve beyaz çiçekler çıkıyor. Geri planda pudra, kendisini hissettiriyor. Orta bölüm sıcak baharatlı ve çiçeksi diyebilirim. Son kısımda kadifemsi paçuli ve yumuşak odunsu notalar var. Miskin rahatlıkla hissedildiği kapanış idare eder.

Modern Muse Le Rouge, genel olarak meyveli-çiçeksi tarzına yakın. Kokusu çok tanıdık bir gül yorumu. Birçok kadın parfümünde benzerine rastlanan gül ve pudralı beyaz çiçek destekli ana yapı, yaratıcı değil. Kadınsı yönün ağır bastığı genel karakteri, çoğu hanımefendinin hayır diyemeyeceği kadar çarpıcı ve cazibeli. Bu anlamda büyük kitlelerin sevmesi için tasarlanan Modern Muse Le Rouge, bu hedefine kısa sürede ulaşacaktır.

Başlangıcı leziz meyveli, orta kısmı çiçeksi-meyveli (gül baskın), alt notalarıysa odunsu-miskli kompozisyon için ne söyleyebilirim bilmiyorum. Benim için ve genelde erkekler için fazlaca kadınsı koku formu olduğunu kabul etmek gerek. Bazı kadın parfümlerini erkeklerin kullanabileceğini düşünürüm ama bunu değil. O tam bir dişi ve 15-30 yaş arası hanımefendilerin favorisi olabilecek nitelikte.

buyuk le rouge yen

İyi ama kokusu güzel mi? Bu soruya herkesin vereceği farklı cevaplar olabilir. Bence yaratıcı değil, yüksek kaliteli olduğu da söylenemez. Özellikle orta kısımda burnu tırmalayan ve zorlayan yapaylık var. Bu anlamda baş ağrısı yapmaya müsait. Ortalama ve sıradan genç kız parfümü hissi veriyor Modern Muse Le Rouge. Harika başlangıcıyla umutlandığım fakat orta kısımdaki yapaylığa dayanamadığım bu eser, Estee Lauder’in şanlı tarihine ve isminin büyüklüğüne yakışmayacak kadar vasat sonlanıyor. Parfümcülüğün ticari endüstri olduğunu kabul edersek, Estee Lauder gibi dev markanın daha iyi işlere imza atmasını bekleriz ama uygulamada pek öyle olmuyor. ‘Herkesin seveceği vasatlıkta parfüm üreteyim’ kaygısı, bu tür küçük kazaları beraberinde getiriyor. Bu anlamda Modern Muse Le Rouge, bir sürü örneğine rastlanabilecek meyveli-çiçeksi arkadaş. Daha fazlası değil.

EDP formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ilk saniyelerde yüksek. Sonrasında tene yakın kalıyor. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanılmasını öneririm. Günlük kullanıma uyacak canlı ve çekici kokusu, gayet modern ve steril.

Koku Güzelliği:10/5