aldehit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aldehit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Haziran 2023 Cuma

By Kilian - Woman in Gold (2017)

 "Notalar, kokuda, tablonun narin altın varakları ve ışık ile gölge arasındaki oyunu çağrıştırıyor. Parfümör Calice Becker, "dokulu ve parlak, zengin ve şehvetli" olarak tanımladığı tablonun yüzleri arasındaki büyüleyici kontrasttan ilham aldı. Taç yaprağı andıran kalp notaları, gülün tüm yönlerini tasvir eder. Son olarak, özel bir paçuli molekülü olan Akigalawood ile süslenmiş vanilya özütünün saflığı, kuruma aşamasında cömertçe görünür."

By Kilian'ın 2017 yılı çıkışlı kadın parfümü Woman in Gold'un resmi tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. By Kilian, Woman in Gold'u Narcotics serisinin üyesi olarak lanse ediyor. Kokusunu çiçekli vanilya olarak sınıflandırmış. Parfümün başlangıcı şekerli turunçgiller ve bal benzeri pürüzlü yapıyla gerçekleşiyor. Pek sevemediğim üst notalarından sonra bu sefer şekerli, pudralı, kadınsı çiçekler karşımıza çıkıyor. Gülü anımsatan çiçeklerden sonra kapanışta paçuli-tonka fasulyesi benzeri notalar pek değişim olmasına izin vermiyor.

Woman in Gold, pudralı-şekerli çiçeksi-vanilyalı arkadaşa benziyor. Modern turunçgilli başlangıcı benim için bıktırıcıyken, orta kısımdaki pudralı çiçekler de hiç bana göre değildi. Tatlılık yeni nesil parfümlerdeki gibi fazlaca öne çıkıyor. Vanilya bile parfümü kurtaramıyor.

Bu tanıdık aroma benzersiz ya da ilginç değil. Böylesi niş markanın bu kadar sıkıcı ve ana akım benzeri parfüme imza atması iyiye işaret gibi görünmüyor. Woman in Gold'un kokusunu kimi kullanıcılar bebek pudrasına bazı yorumcular da ıslak mendillere benzetmiş ki haksız sayılmazlar. Woman in Gold, bana da ucuz ıslak mendillerin kokusunu anımsattı. Bu anlamda böylesine yüksek satış etiketini hak ediyor mu emin değilim.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk patlama dışında yüksek sayılmaz. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Kokusunu Calice Becker tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

26 Ocak 2022 Çarşamba

Histoires de Parfums – Noir Patchouli

Uzun yıllar önce denediğim ve aklımın köşesinde yer edinen parfümlerden birisi de Histoires de Parfums’un pek ilgi çekemeyen eseri Noir Patchouli’ydi. Kimi parfümler bir şekilde zihninizi ele geçirir ve onu yeniden kullanmak dürtüsüyle baş başa kalırsınız. Noir Patchouli, o zamanlardan hatırladığım kadarıyla oldukça sert, eski tarz deri-paçuli parfümüydü. Karanlık ve yoğun tarafı beni kendisine çekmişti.

Neredeyse on yıl sonra tekrardan kullanma fırsatım oldu Noir Patchouli’yi. Tenime uyguladım, kıyafetlerime sıktım. Çok soğuk günlere sakladım onu çünkü hatırladığım kadarıyla tam bir kış mevsimi parfümüydü. Kullanım döneminden sonra iş yazısını kaleme almaya gelince kafamın karışık olduğunu hissettim.

Noir Patchouli’nin açılışı soğuk baharatlar ve aromatik, aldehitli çiçeklerle gerçekleşiyor. Çarpıcı ve eski moda açılışından sonra orta kısımda parfüme ismini veren kuru ve tozlu paçuliyi görüyoruz. Paçuliye sabunsu nötr çiçekler ve geri planda deri eşlik ediyor. Sonlarda paçuli ve deriye hatırı sayılır oranda miskin eklendiğini söyleyebilirim.

Histoires de Parfums’un internet sitesinde odunsu şipre olarak sınıflandırılmış ve erkeksi tarafa yakın olarak değerlendirilmiş. Üç ana notadan bahsedilmiş: gül, dutsu meyveler ve paçuli. Tanıtımı şu cümlelerle yapılmış: “Doğuda yetişen paçuli çiçeği, yapraklarından yoğun ve büyüleyici bir koku yayar. Gizemli ve büyüleyici Noir Patchouli, narin çiçek notaları ve egzotik oryantal notalar yayan çok yönlü bir koku.”

Noir Patchouli, ismi gibi siyah, koyu, gölgeli paçuli parfümü gibi davranmıyor. Onun genel havası 1950’li yılları anımsatan, sabunlu, çiçeksi kadın parfümlerini aklıma getiriyor. Aldehitli çiçeksilikten sonra karanlık paçuli ikincil rol oynuyor. Genel olarak paçuli merkezli parfümleri severim fakat burada sevemediğim bir şeyler var. Kullanması ve sevmesi konforlu ve kolay değil.

Kafam tabii ki karışık. Yıllar önce denediğim Noir Patchouli ile 2022 yılında kullandığım Noir Patchouli sanki farklı yerdeler. Parfümün reformülasyon geçirip geçirmediğini bilemiyorum fakat ilk kullandığım Noir Patchouli’de yoğun deri ve müthiş paçuli varken, bu sefer aldehitli çiçeksi, miskli yapıyla karşılaştım.

Şu haliyle çoğu kişinin dediği gibi Aromatics Elixir’e oldukça benziyor Noir Patchouli. Eski, tozlu, modası geçmiş gibi kokan tarzıyla günümüzün modern tatlı parfümlerinin oldukça uzağında duruyor. Onu kullanan çoğu kişinin pek sevebileceğini sanmıyorum. Üzerimde onu algılayan kimi kadınların tütün kolonyasına ve hatta hacı yağlarına benzettiğini gördüm. Kadınların genel olarak bu parfümü pek sevemediklerine bizzat şahit oldum. Denemeden almanın iyi fikir olmadığı parfümlerden diyebilirim.

Eau de Parfum formundaki Noir Patchouli’nin performansı yeterli. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında. Hem kadın hem de erkekler kullanabilir. Kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Kokusunu Gerald Ghislain tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

25 Aralık 2021 Cumartesi

Clinique – Aromatics Elixir (1971)

Estee Lauder markasının altında bulunan ve 1960’lı yılların sonlarında kurulan Clinique’in kadınlar tarafından gayet iyi bilindiğini tahmin etmek zor değil. Kozmetik ve kişisel bakım alanlarında onlarca başarılı ürüne sahip Clinique’nin, parfümlere el atmaması düşünülemezdi.

1971 yılında Clinique’nin ilk parfümü çıktı ve tabii ki kadınlar içindi. Aromatics Elixir ismi verilen bu eser, yıllar içinde çok satılanlar arasına girdi ve parfümler dünyasının mihenk taşlarından oldu. Klasik parfümler arasına adını yazdıran Aromatics Elixir’in tanıtımı markanın internet sitesinde şöyle yapılmış: “Şaşırtıcı, sıra dışı ve kışkırtıcı aromasıyla bir parfümden çok daha fazlasını ifade eder. Benzersiz notalarıyla duyulara dokunur. Bunu gül, yasemin,ylang ylang ve vetiver bitkisinin özleriyle yapar. Her kadının içindeki dişiliği ortaya çıkarır.”

Aromatics Elixir’in başlangıcı sabunsu papatya, aldehit ve eski tarz bergamotla gerçekleşiyor. Ferah olmayan çiçeksi, kuru ve koyu üst notalardan sonra orta kısımda çiçeklerin etkisi artıyor. Sabunsuluk daha fazla kendisini gösteriyor. Yasemin ve ylang ylang sabunsu çiçekleri oluşturuyor. Gül hafiften tatlı verilmiş. Orta kısımda biraz meşe yosunu da oyuna katılıyor. Sonlarda meşe yosunu, paçuli ve miskle kapanış yapılıyor.

Aromatics Elixir, oldukça kadınsı, neredeyse pudralı, çiçekli bir arkadaşa benziyor. Tatlılık var ama fazla değil. Genel olarak eski-nostaljik kokan çiçeksi kadın parfümü atmosferi yayıyor. Evet, eskilerden kalma kokuyor ama şunu da unutmamalıyız ki bu parfüm 50 yaşında!

Bu eseri yıllar önce de kullanmıştım. O zaman ki aroması daha kuru, karanlık ve şipreye yakınken, bu sefer karşıma sabunsu çiçek kokusunun çıkması oldukça şaşırtıcıydı. Kimi kullanıcılar Aromatics Elixir’in reformulasyon geçirdiğini ve eski tadının kalmadığını söylemiş ki şu haliyle sanırım haklılar. Eski şişedeki o nefis, kuru otsu şipre yerine tek düze pudralı yasemin-gül ikilisinin karşıma çıkması hayal kırıklığı yarattı. Bu haliyle gayet sıradan nostaljik kadın parfümüne dönmüş ve eski şahane karakteri kaybolmuş.

Parfüm yazarı Chandler Burr bu parfüme beş üzerinden beş yıldız vererek oldukça beğenmiş ve şu anısını anlatmış:

“Normal denememde hiç beğenmedim Aromatics Elixir’i. Bir gün parkta yürürken 50 yaşlarındaki bir kadından harika bir parfüm kokusu geldi burnuma. Hemen yanına gidip hangi parfümünü kullandığını sordum. “Aromatics Elixir” dedi. “Onu ne zaman sıktınız peki” diye sordum. Kadın “bir saatten biraz fazla” dedi. Ve o gün parfüme hayran kaldım. O harikaydı.”

Bir başka yazar Luca Turin parfüme beş üzerinden beş yıldız vermiş. Odunsu çiçeksi olarak sınıflandırmış. Ayrıca şunları söylemiş:

“Modern birkaç kokunun ardından, kağıt üzerinde ya da havada uçuşan molekülleriyle Aromatics Elixir’i koklamak, Cheers’in on iki bölümünden sonra Lauren Bacall’ın ‘The Big Sleep’teki performansını izlemeye benzer. Bu parfüm etrafını öylesine bir güç ve özgüvenle dolduruyor ki yaratıcısı Bernard Chant’ın da diğer herkesle aynı malzemeleri kullandığına inanmak çok zor. Sağlık ve şifa fışkıran ışıltıyla muhteşem günbatımını birleştiren bu parfüm, bana göre başyapıt.”

Parfümü Aramis (Classic), Aramis – 900, Aramis – Devin, Estee Lauder – Estee, Gres – Cabochard gibi önemli eserlere imza atmış Bernard Chant tasarlamış.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk on dakika dışında güçlü sayılmaz. Genel itibariyle sonbahar-kış mevsimine uygun gibi duruyor. Kırk yaşın üzerindeki hanımefendilere tavsiye edebilirim, genç kız parfümüne pek benzemiyor.

Koku Güzelliği:10/6

11 Ekim 2021 Pazartesi

Ralph Lauren – Safari For Men (1992)

Modacı Ralph Lauren’in Afrika kıtası için “Bazen orada bulunmamış olmak daha iyidir” dediği rivayet edilir. Ralph Lauren’in kurduğu moda imparatorluğunda yine de Afrika kıtasına özgü tasarımlar ve esinlenmeler vardı. Ralph Lauren’in 1980’li yıllarda piyasaya sürdüğü Afrika safari tarzı kıyafetleri ve kol saatlerinin yanında 1990 yılında Safari isimli kadın parfümü de yer almıştı.

Ralph Lauren için Safari koleksiyonu, sömürgeci batı medeniyetlerinin Büyük Beyaz Avcı olarak kendilerini tanımlayıp, Afrika çöllerinde kurdukları kibirli Safari çadırlarında, nesli tükenmekte olan bir türün vizyonuydu belki de: Serengeti Ovalarında gümüş çay servisiyle piknik yapan türden bir kadının portresi… 1990 yılındaki kadınlar için ilk Safari’den sonra 1992 yılında erkek versiyonu raflara çıkmıştı.

Gerek Safari’nin kadın versiyonu gerekse Safari erkek, deri benzeri kutusu ve kristal kesime benzeyen vintage şişeleriyle 2020’li yılların parfüm şişesi tasarımlarının oldukça dışında yer alıyor. Basit ama kesimli şişenin içindeki açık sarı sıvı, 1980 hatta 1970’li yılların çok kullanılan öğesiydi. Bir şipre çoğu zaman sarı renge sahiptir, bu durum adeta yazılı olmayan kuraldır.

 

Safari For Men, 1990’lı yılların en sevilen erkek koku klasiklerindendi. Tabii aradan geçen yılların ardından onun tarzı, modern parfümlerden oldukça uzakta kaldı. Safari For Men’in açılışı bergamot, artemisya, aldehit ve aromatik yeşil notalarla gerçekleşiyor. Ferah sayılamayacak tanımlanması zor erkeksi baharatlı-meyveli nostaljik yapı, orta bölümde de devam ediyor. Orta kısımda erkeksi çiçekler de partiye katılıyor. Gül, karanfil ve yasemin, garip hüzün dalgasına katılıyor. Sonlarda bir parça deri, meşe yosunu ve paçuliyle kapanış yapılıyor.

1990’lı yılların ve daha öncesinin kokusal referanslarına ait bir parfüm Safari. Gayet erkeksi ve onu koklayan kadınlar yüksek ihtimalle beğenmeyecekler ve övgüler alamayacaksınız. Z kuşağının kafası karışık gençleri Safari’ye kolayca burun kıvırıp, onu dede kokusu ya da modası geçmiş olarak tanımlayabilir. Evet, o nostaljik hatta retro kokuyor. 2020 ve 2030’lı yılların kokusal trendlerine uymayacağı kesin gibi. Zaten Safari’nin popüler delikanlı olmak gibi derdi yok.

Erkeksi çiçekler terimi günümüzde anlamsız olarak düşünülebilir fakat 1980 yıllarda çoğu erkek parfümünde maskülen şekilde çiçekler kullanılıyordu. Safari, bergamotlu, neredeyse sabunsu aromatik baharatlı meyvemsilikle hüzünlü çiçekleri bir araya getiriyor ve bunu da yüksek kaliteyle yapıyor. Eski dost meşe yosunu tabii ki oralarda bir yerde. Tatlı-şekerli vanilya bombası modern parfümlerden sıkılan erkekler için iyi bir kaçış seçeneği Safari, tabii yaşınız kırkın üzerindeyse.

Herkese uymayacak yapısı ve koleksiyoner seviyesindeki kullanıcılara yönelik kokusal sınıfıyla, unutulmaya yüz tutmuş Safari’nin temsil ettiği maço erkek kalıbı, hoş bir anı olarak hafızalarımızda kalacaktır. Safari konfor parfümü değil, erkekler kulübünün esaslı üyesidir.

Eau de Toilette formunda. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı güçlü değil. Onun buruk-hüzünlü yapısını, ılık-serin sonbahar döneminde kullanmaya yakıştırıyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

25 Mayıs 2021 Salı

Chanel – Bois des Iles (1926)

“Kükreyen Yirmiler (Roaring Twenties), batı toplumunda ve batı kültüründe 1920’li yıllara işaret eder. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da, özellikle de Berlin, Chicago, Londra, Los Angeles, New York, Paris ve Sidney gibi büyük şehirlerde belirgin kültürel üstünlüğe sahip ekonomik refah dönemidir. 1922’de Paris’te “Bœuf sur le Toit” kabaresi açıldı ve hemen gece hayatının merkez üssü oldu. Dumanlı, bohem atmosferinde Flappers, Charleston ve Black Bottom’da doğaçlama caz müzikleriyle dans edildi. Kükreyen Yirmili yılların geceleri, caz ve java müziğinin ritmine göre hareket ediyordu. Bu egzotik enerji dalgasından ilham alan Coco Chanel, sizi egzotik çiçekler ve afyonlu kokularla dolu uzak adaların sakin, bilinmeyen sularına götüren duyusal ve baharatlı Bois des Iles’i piyasaya sürdü.”

Chanel’e göre kadınlar için tasarlanan ilk odunsu parfüm Bois des Iles, kokular evreninin önemli klasiklerinden birisi olarak tarihteki yerini aldı. Chanel’in bu ünlü kadın parfümü, ilerleyen yıllarda tabii ki reformülasyonlar geçirdi. Chanel’in internet sitesinde Bois des Iles için sandal ağacı, ylang ylang ve tonka fasulyesi notaları öne çıkarılmış.

Bois des Iles’in açılışı tatlı ve eski meyvelerle gerçekleşiyor. Tozlu şeftali ve neroliyi andıran meyvelere tabii ki aldehitler eşlik ediyor. Orta kısımda meyvemsilik devam ederken, çiçekler karşımıza çıkıyor. İris çiçeği ve gülü andıran çiçeklere sanki menekşe de destek veriyor. Sonlarda harika sandal ağacı, vanilya ve meşe yosunu sizi mest ediyor.

Bu parfümün 1920’li yıllardan günümüze geldiğini biliyoruz. Kokusal anlamda kullandığım çok eski ve tarihi parfümleri hem andırıyor hem de günümüzde kullanıma yakın duruyor. Parfümün üzerinde baştan sona dolaşan sabunsu-pudralı aldehitler onu, 1920’lere geri götürüyor. Oysa neredeyse baharatlı ve hatta şaşırtıcı şekilde dumansı tütünsü (umarım yanılmıyorumdur) tarafı 1980’li yılların erkek kokularını bile hatırlatıyor. Hatta çoğu kullanıcının Bois des Iles’i, Chanel’in ünlü erkek parfümü Egoiste’ye benzetmesi yeterince enteresan. Kullanım döneminde ben de azıcık benzerlik hissettim Egoiste ile Bois des Iles arasında. Hatta bazı parfüm severlerin Bois des Iles’i, Guerlain’in Samsara’sına benzetmesi daha da ilginç. Evet, Bois des Iles’de sandal ağacı var ama Samsara’daki kadar yoğun ve burun yakıcı olarak kullanılmamış.

Bois des Iles, çok güzel bir Chanel parfümü. Tabii ki kadın kullanımına yakın. Yüksek kaliteli ve nostaljik kokuyor. Bu haliyle yirmili yaşlarındaki hanımefendilerden ziyade, kırk yaş ve üzeri kadınlara uyum sağlayacağını düşünüyorum. Derin ve retro kokusu, denemeye değer.

Efsanevi parfümör Ernest Beaux’un tasarladığı Bois des Iles’i sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Kalıcılığı yeterli fakat etrafa yayılımı ilk saniyeleri saymazsak biraz düşük kalıyor.

Koku Güzelliği:10/7.5

7 Haziran 2020 Pazar

Jean Charles Brosseau – Ombre Rose (1981)

“Paris Yüksek Moda okulundan mezun olan Jean-Charles Brosseau kendi markasını yarattı ve 1955’te Paris’te Rive Gauche’de modaevini kurdu. 1970 yılında Paris’teki salonunu, moda tasarımcılarının yeni trendi haline gelen Place des Victoires’a taşıdı. 1981’de Fransa, ABD, Orta Doğu ve Uzak Doğu’da hızla en çok satan haline gelen ilk parfümü Ombre Rose’u yarattı.

Ombre Rose, artık yüksek parfümerinin klasiklerinden kabul ediliyor ve haklı olarak şimdiye kadar ki en iyi kokuların arasında kendisine yer buluyor: Chanel – No.5 , Guerlain – Samsara, Yves Saint- Laurent, Dior – Diorissimo, Nina Ricci – L’Air du Temps ve Balenciaga – Le Dix.”

Jean-Charles Brosseau markasının internet sitesinde, kısa tarihi böyle anlatılıyor ünlü modaevinin. Ombre Rose isimli parfüm, markanın en önemli eseri olarak öne çıkıyor. Ayrıca parfüm endüstrisinde kadın kokuları arasında klasikleşmiş eserlerden olduğu söylenebilir. Ombre Rose, yine markanın internet sitesinde basit, sade ve zamansız olarak tanıtılmış. Bu tozlu, şehvetli kombinasyonun ilk kısmı, kibar, orijinal tavrıyla kadınları büyülediğinden bahsedilmiş. İncelik ve klasik zarafetin kişisel cazibeyle rekabet ettiği yaşam tarzına aşina olan tüm kadınları memnun ettiğinden de dem vurulmuş.

Ombre Rose’nin açılışı tatlı, tozlu ve nostaljik pudramsı hissiyatla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında bulunan aldehitler, ilk dakikalardaki pudralı, orta yaş üzeri kadın kokusu temasını güçlüce hissettiriyor. Orta bölümde tozlu ve eski yapı devam ediyor. Orta notalarda kremsi ve tatlı gül ile iris çiçeği partiye katılıyor. Orta kısımdan itibaren tozlu, pudralı gül kokusuna doğru evriliyor. Sonlarda gül yine algılanıyor. Pudramsılık neyse ki kapanışta azalıyor. Misk burada daha etkili. Bir parça sandal ağacının algılandığı alt notalarda tatlılık azalıyor. İris çiçeğinin artmasıyla şık ve olgun kadın parfümüne dönüşüyor.

Ombre Rose’nin ismine binaen, gül kokan kadın parfümü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Buradaki gül yeni nesil modern kadın parfümlerindeki gül temasına hiç benzemiyor. Ombre Rose’nin gülü, ağır derecede pudralı, fazlasıyla süslü, modası geçmiş ve başlarda fazlaca tatlı denebilir. Bugün Ombre Rose’u denettiğiniz çoğu kadının onu kendisine yakın bulamayacağı iddia edilebilir. Oldukça baskın pudralı, makyaj malzemesi algısı yaratan ana yapı, büyük değişim geçirmeden sonlara kadar geliyor. Bu anlamda tekdüze koktuğunu söyleyebilirim.

Ombre Rose, elli yaşın üzerindeki kadınlara hitap edebilecek, modern olmayan, 1970’li yılların trendlerini çağrıştıran, kaliteli, süper-feminen, nostaljik, anaç, frapan bir parfüm. Günlük spor kıyafetler onun için uygun olmayabilir. Kullanım alanı dar olmasına rağmen eğer Chanel – No.5, Guerlain – Samsara veya L’Heure Bleue gibi parfümleri seviyorsanız Ombre Rose çok sağlam bir seçenek. Her ne kadar genel tarzı bana uymasa da, tarihi öneme sahip klasik ve ikonik kadın parfümleri arasında Ombre Rose her zaman olacaktır, buna şüphe yok.

Kullandığım Eau de Parfum versiyonuydu. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı güçlü değil ne yazık ki. Sonbahar-kış dönemi için düşünülebilir. Kokusunu Francoise Caron tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

19 Mayıs 2020 Salı

Acca Kappa – White Moss/Muschio Bianco (1997)

İster ana akım ister niş markalar olsun, her parfüm üreticisinin en az bir tane popüler parfümü oluyor. Markalar, bazı parfümlerine fazlasıyla anlam yükleyebilir ya da önem verebilir. Pazarlama anlamında öne çıkarılan parfümler, genellikle eski tarihli ya da ilk parfümdür. Acca Kappa niş parfümevi de imza parfümü olarak White Moss’u vurguluyor. Diğer ismi Muschio Bianco olan White Moss, Acca Kappa’nın internet sitesinde “Değerli lavanta ve ardıç esansiyel yağları kullanılarak özenle hazırlanmıştır. White Moss, vücudu İtalyan baharının kokusu ve tazeliğiyle çevreler. Tatlı, şehvetli notaların uyumlu karışımı; hafif odunsular, amber ve misk. Hassas ve rafine doğal malzemelerle oluşturulmuştur. Erkekler ve kadınlar içindir. Acca Kappa’nın çağdaş klasiğidir.” cümleleriyle tanıtılmış.

White Moss’un açılışı sabunsu bergamotla gerçekleşiyor. Buradaki sabunsuluğun aldehitlerden geldiğini söyleyebiliriz. Başka bir ferah eleman olarak neroli de kullanılmış sanki. Üst notaları, pürüzsüz, saf, yüksek kaliteli ve durağan denebilir. Orta kısımda sabunsuluk devam ediyor. Burada misk devreye giriyor. Geri planda ardıç meyvesi var sanki fakat sabunsu misk öyle büyük yer kaplıyor ki ne lavanta ne de ardıç, yönetimi ele alamıyor. Kapanışta büyük değişim yok. Aromatik, sabunsu misk alt notaları domine ediyor.

White Moss ismini görünce yosun ya da meşe yosunu merkezli parfümle karşılaşacağımı düşünüp, meraklanmıştım. Kullanım döneminde yosuna pek rastlamadım. Belki de parfümün ismi White Musk olmalıymış. Çünkü White Moss, ağırlıklı olarak turunçgilli, sabunsu miskten oluşuyor. Genel yapıda büyük değişim yaşanmıyor. Düz çizgide ilerliyor. Derinliğe sahip olmadığı söylenebilir. Temiz ve basit kokuyor. Hiçbir zaman dinamik ve canlı değil.

White Moss için sanırım anahtar kelimeler temizlik ve huzur. Eğer ferah, sakin, zarif ve temiz kokan parfüm arıyorsanız çok iyi seçeneklerden birisi. Niş markaya yakışır derecede yüksek kaliteli, uyumsuzluk veya yapaylık barındırmıyor. Yumuşacık davranıyor. Kimi yorumcuların dediği gibi yeni yıkanmış nevresim veya bolca yumuşatıcı kullanarak yıkanmış beyaz tişörtler gibi kokuyor. Çoğu zaman huzur veriyor.

Kokusal olarak Azzaro – Chrome, Prada Amber Pour Homme ve Helmut Lang Eau de Cologne gibi parfümlerin tarafına yakın duruyor. Tıpkı ismi gibi bembeyaz kokuyor.

Kullandığım Eau de Cologne versiyonuydu ve tabii ki etrafa yayılımı zayıftı. Kalıcılığı EDC’ye göre fena değil. Bir de Eau de Parfum versiyonu varmış. Kadın-erkek herkes kullanabilir, cinsiyetsiz bir parfümü andırıyor. İlkbahar-yaz dönemi için uygun olacaktır. Beyaz ipek gömlek ve beyaz keten şort giyip bu parfümü kullanmak, size ayrı bir keyif verecektir.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Temmuz 2019 Salı

Vertus – Silhouette (2017)

Vertus’un 2017 yılında en son piyasaya sürdüğü parfümlerden birisi Silhouette idi. Parfümün resmi tanıtım cümlelerinden birisi olan “Kült eserlerin efsanevi yorumları”, Silhouette’yi kullanım döneminde bu sözün ne kadar doğru olduğunu anladım. Yine tanıtım cümlelerinden gidersek, Vertus, parfümü Silhouette’den “Kült beyaz çiçekler ve popüler menekşenin kaynaşması” olarak bahsetmiş. Ayrıca “Aldehitler ve turunçgillerin zıtlığında ilerleyen” bir eser olduğu vurgulanmış. Son olarak “sıcak odunsu notalardan” bahsedilmiş.

Silhouette’nin açılışı tozlu turunçgiller ve meyvemsilikle gerçekleşiyor. Çok ferah sayılamayacak turunçgillere kısa süre sonra sabunsu aldehitler ekleniyor ve parfüm bir anda eski tarz klasik kokuya dönüşüyor. Orta bölümde aldehitlere kuru tütsü, sıcak deri ve biraz da yasemin ekleniyor. Bu haliyle hala 1980’li yılların klasiklerinden farksız kokuyor. Alt notalarda büyük değişim olmuyor. Kapanışta sıcak deri geride kalırken meşe yosunu ve sandal ağacıyla yoluna devam ediyor Silhouette.

Parfümün genelini düşündüğümde koku tarzının tozlu-sabunsu turunçgiller ve tütsü-deri-meşe yosunu tarafına yakın durduğunu söyleyebilirim. Başlangıcındaki aldehitlerin şaşırtıcı şekilde ortaya çıkışı ve onun deri-tütsü ikilisiyle birleşimi hiç fena verilmemiş. Parfümün resmi tanıtımında menekşeden bahsedilmiş ama genel yapıda pek öne çıkmıyor. Çiçek anlamında yasemin, menekşeden önde duruyor. Buradaki çiçekler ve sabunsuluk kadınsı hissiyat vermekten ziyade, eski tarz bir retro koku ağına düştüğünüzü ilan ediyor.

Silhouette, tabii ki şaşırttı beni. 2017 yılında piyasaya sürülen ve modernite unsurlarını bünyesinde barındırmasını düşündüğümüz parfümün efsanevi aldehitli, meşe yosunlu klasiklere öykünmesini sevdim ve takdir ettim. Bu anlamda günümüzde bu koku formunun ticari bakımdan karşılığı olur mu emin değilim ama cesur ve anlamlı bir parfüm Silhouette. Onu deneyen birçok genç arkadaş kokusunu eski tarz bulacaktır muhtemelen ama yaşı benim gibi otuz beşlerini geçenler için hoş bir nostalji yaşatıyor.

Parfümün yüksek kalitesi ve performansının iyi olması tabii ki sevindirici. Yasemin ve aldehitlerin onu biraz kadın kullanımına yaklaştırdığını düşünebilirsiniz fakat deri-paçuli-tütsü üçlüsü o kadınsılığı elimine etmekle görevlendirilmiş adeta. Meşe yosunu ise dengeyi sağlayarak uniseks tarafa yakın tutmuş genel yapıyı. Üst ve orta kısmındaki tozlu ve nostaljik taraf, zamansız bir klasik kokladığınızı düşündürtüyor.

Silhouette’yi üzerimde taşımayı sevdim. Başlangıcında az olan tatlılık, orta kısımda biraz artıyor ama asla yeni nesil şeker bombası parfümlere benzemiyor. Sanki meşe yosununun verdiği ilginç ve anlatması zor bir tatlılık hakim. Orta bölümün geri planından hafiften hayvansı hissiyat da algılıyorum. Sanırım deriden hatta ter gibi kokan civetten mi yoksa dünyevi bir vetiverden mi geliyor hayvansılık karar veremedim.

Sonuç olarak güzel parfüm fakat onu anlamak için biraz kullanmanız gerekiyor. Zaman içinde farklı yönlerini gösteren bu koku formu, yapaylıktan uzak tarzıyla memnuniyet verici. Vasat-çoğunluk kullanıcıya hitap edemeyecek yapısıyla, farklı karakterde parfüm arayan koku ustalarının veya koleksiyonerlerin ilgisini çekeceğini sanıyorum. Kimi Vertuslardaki çılgın kalıcılık, bu parfümde de mevcut. Ayrıca kullandıktan 5-6 saat sonra bile kendisini size ve etrafa hissettirebiliyor. Performans anlamında iyi iş çıkarmış Vertus. Sonbahar-kış kullanımına yakın olduğunu düşünüyorum. Çok genç arkadaşlardan ziyade daha deneyimli parfümistaları bekliyor Silhouette.

Koku Güzelliği:10/7

18 Ocak 2019 Cuma

Etat Libre d’Orange – Rien Intense Incense (2014)

Aldehit, amber, hayvansılık, deri, tütsü, paçuli, gül, iris, kimyon, meşe yosunu, styrax…

Bir parfümün içeriğinde yukarıdaki notaların tamamının olması, başımıza geleceklerin önceden habercisidir çoğu zaman. Sıradışı niş parfümevi Etat Libre d’Orange’nin 2006 çıkışlı parfümü Rien’den sonra berbat isimli devam parfümü piyasaya sürüldü: Rien Intense Incense. 2006 çıkışlı Rien, şeffaf ve klasik ELDO şişesinde satılırken 2014 çıkışlı asi kardeşi Rien Intense Incense, simsiyah şişesiyle raflarda yerini aldı. Normal parfümler için normal yazılar kaleme almaya çalışan bendeniz, söz konusu anormal parfümler olunca yazılarımın da anormal çizgide olmasına engel olamıyorum. Ve işte bu aldehitli, sabunsu, derili, tütsülü, hayvansı, koyu, karanlık şiprenin bende hissettirdikleri…

Rien Intense Incense’yi anlamak için Caravaggio’nun tablolarının karanlığını, Munch’un “Çığlık”ını, yeraltı edebiyatının karamsar doğasını, satanizmin doruklarını, Marquis de Sade’nin canavarlıklarını, korkutucu Ortaçağ Avrupa’sının dehlizlerini, Bukowski’nin en sevdiği şeylerden olan at yarışlarını, çölde ölmüş hayvan leşlerini, dünyayı yönettiği söylenen gizemli tarikatların insan öldürme ayinlerini, sadist bir seks partisini, mazoşist sevgilileri, dünyanın en berbat kokan yerlerinden olan tabakhaneleri, yanan lastik fabrikasını, cadıları, fantastik canavarları, pasif-agresif psikopatları aklınıza getirmelisiniz muhtemelen.

Ve evet, bu bir parfüm mü yoksa anti-parfüm mü? Bu kokan şey üzerinize sürülebilir mi yoksa uçuk bir haute-couture mü? Bu parfüm bir markanın sıradışı olma çabasının iflası mı yoksa parfümler tarihinin müstesna bir bileşeni mi? Bu arkadaş bir anarşist mi, popülist bir çöp mü? Bu parfüm ne iş yaptığı belli olmayan ama ünlü denerek magazin sayfalarında şişirilen boş beleş tiplerin kullanacağı tiki kokusu mu yoksa parfümden gerçekten anlayan ve ne istediğini bilen bilinçli parfümseverlerin tercih edeceği son duraklardan mı? Kısacası hayal kırıklığı mı, şaheser mi?

Bu soruların hiçbirisine cevap vermeyeceğim. Rien Intense Incense, karanlıklar, zorlamalar, abartılar, gizemler, sektörel endişeler, insan doğasının korkuları, duygu dünyalarının çatışması, acıklı bir ölümü ve cenaze evinin umutsuzluğunu çağrıştırıyor zihnimde.

Bu parfüm algılarınıza saldıran zorba rolünü de oynayabilir, uyuşturucunun vereceği zevk ve uyuşukluğa da sebep olabilir. Onu nasıl kullanacağınız ve ondan neler sağlayacağınız önemli yoksa o sizi önüne katar ve götürür. Bu sert, ödünsüz, acımasız orta yaşlı adam veya cadaloz kadın size hayatınızın kokusal deneyimini yaşatabilir de “bu muymuş böylesine abartılan Rien Intense Incense” diye düşünmenize sebep olabilir.

ELDO’nun, bu parfümü “dramatik” olarak tanımlaması anlamlı sayılabilir. Her ne kadar genel olarak dramatikliği farklı düşünsek de içinde gerilim, çatışma gibi durumlar bulunan olay anlamıyla değerlendirirsek, Rien Intense Incense dramatik sayılabilir. Onun, insanların coşkulu şekilde duygularını kamçılamaktan hoşlandığını bile düşünebiliriz. Peki, yine kendi internet sitelerindeki duygusallık! vurgusuna ne demeliyiz.

Rien Intense Incense için duygusal tanımı en son söylenecek şeylerden birisi. Duygusal yerine duyusal desek eminim daha doğru olur fakat ELDO şu konuda haklı ki bu parfüm “unutulmaz şekilde garip ve harika potansiyele sahip”. Onun içerisinde bulunan yoğun tütsü gerçekten de “duyulara meydan okuma”.

Hala mı aklınızda birşeyler canlanmadı? O zaman Bandit, Aromatics Elixir, Cuir Mauresque, Comme des Garçons Black/Avignon, L’Air du Desert Marocain, Fetish Pour Homme, Cuir Ottoman, Tauer – Incense Extreme, Salvador Dali Pour Homme nasıl kokuyorsa Rien Intense Incense de öyle davranıyor.

Sonuç olarak her deneyimin bir sınırı vardır ve parfüm deneyiminin sınırı Rien Intense Incense’dir ELDO’ya göre.

EDP formundaki bu arkadaşın performans gibi bir derdi yok çünkü delirmiş gibi üzerinizden çıkmıyor. Etrafa yayılımı da fazla, onun içindir ki markanın uyarısını dinleyin: “Onu kullanırken dikkatli olun”. Bu parfümü ya kimsenin olmadığı Kuzey Kutup dairesinin oralarda ya da mümkünse sadece uzay seyahatlerinizde kullanın çünkü muhtemelen çok az kişi kokusunu beğenecektir.

Hadi ama kadınlar, araba lastiği altında kalmış hayvan leşi gibi kokmak ister misiniz? Eğer parfümün içindeki aldehitler hayatımızı kurtarır derseniz siz bilirsiniz. Erkekler için uygun olsa da sanat sanat içindir, sanat halk için değildir. Evinizin arka bahçesinde, öldürüp gömdüğünüz en az beş kişi varsa bu parfüm tam size göre. İyi şanslar…

Koku Güzelliği:10/6

14 Ekim 2018 Pazar

Vertus – Eau de Cyan (2017)

Türkiye merkezli niş parfümevi Vertus’un koleksiyonu genişlemeye devam ediyor. Başarılı markanın parfümlerine yer vermeye devam edeceğim Parfüm Merakı’nda. Bugün gerek içindeki mavi sıvısıyla gerekse ismiyle ilgimi çeken Vertus’lardan Eau de Cyan’a göz atacağım. Parfümün tanıtım cümleleri şöyle:

“Akıntıya kapılan tutkuların, eşsiz ferahlığını hissedin. Meltem rüzgarlarının adaçayı, selvi ve yeşil aromalarla süslü kokusu hayatı serinletiyor. Derin bir nefesin saf hissini, ilgi çekici yaseminin rafine tonlarıyla sarın. Mavinin içinden gelen, suyun kışkırtıcılığını yakalayın. Yoğun kehribarın özgün imzasını, kokunun derinliklerde arayın. Ilık formun, can alıcı ayrıntıları sizi bekliyor. Olgunluğun çarpıcı izlerine daha yakından bakmanın tam sırası.”

Hem mavi sıvısından hem de ismindeki Cyan kelimesinin camgöbeği rengini çağrıştırmasından ötürü parfümün deniz-okyanus-ozonsu tarza yakın olduğunu anlıyoruz. Kullanım döneminde de bu durumu rahatlıkla algıladım. O zaman geçeyim detaylara.

Eau de Cyan’ın açılışı aldehitleri çağrıştıran sabunsuluk ve serin-sucul temayla gerçekleşiyor. Geri planda ardıçın destek verdiği sabunsu mavi sucul koku karakteri oldukça kaliteli. Orta kısımda bu yapı devam ederken bir parça deniz yosununu andıran yeşillikler ve misk etkili oluyor. Son kısımda yine benzer şekilde mavi-sabunsu yapı devam ederken misk ve kuru amberle kapanış yapılıyor.

Eua de Cyan, tam bir sıcak hava parfümü. Yazlık parfümlerde kullanılan birçok tema verilmiş. Masmavi deniz kokusu, temizlik hissiyatı veren sabunsuluk, ozonsu aroma sizi sarıp sarmalıyor. Gerilerden gelen ardıç ve yasemin kokunun yönünü meyveli-çiçeksi tarafa çekiyor diyemem. Öyle olmaması da iyi olmuş.

Eau de Cyan için aromatik deniz kokusu denebilir. Çiçeklerin parfümdeki verilişi sınırlı ve onu uniseks kullanıma yaklaştırıyor bu durum. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği Eau de Cyan, niş parfüm kalite standardını tutturuyor ve yapaylık barındırmıyor. Kokusuysa çok köşeli ve sevmesi zor değil. Hoş bir parfüm Eau de Cyan. Özellikle yüksek kaliteli yaz parfümlerine hasret kaldığımız düşünülürse, fena seçenek değil.

İlk kokladığım andan itibaren bir parfüme benzettiğim Eau de Cyan’ı Givenchy’nin ünlü parfümü Insense Ultramarine’ye bir parça benzettim. Tabii Insense Ultramarine’nin yıllar içinde geçirdiği reformülasyonlar sonucu eski çarpıcı tarafının kalmadığını biliyoruz. Eau de Cyan sanki uzun zaman önce kullandığım Insense Ultramarine’nin ilk haline benziyor.

EDP formundaki Eau de Cyan’ın performansı iyi. Ferah-sabunsu parfümden beklenmeyecek kadar ısrarcı ve tende kalıyor. Etrafa yayılımı ilk 1 saat fena değil. Günlük kullanıma, sahil kenarına, gündüz gezmelerine, sıcak yaz akşamlarına rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Uniseks kullanıma uygun. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

3 Ekim 2018 Çarşamba

Profumi del Forte – Tirrenico (2008)

İtalya merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi Profumi del Forte, 2007’de başladığı koku yolculuğunu yeni parfümlerle zenginleştirmeye devam ediyor. 2018 yılının ekim ayı itibariyle yirmiden fazla parfüme imza atan Profumi del Forte, yavaş yavaş dünya koku sektöründe ismini duyuruyor. Tirrenico isimli parfümüyse markanın isminin daha da duyulmasını sağlayan eserlerden oldu.

2008 yılı çıkışlı Tirrenico’nun ismini İtalya’nın güneybatısındaki Tiren Denizi’nden aldığını söyleyebiliriz fakat kendi sitelerinde Forte sahilleri ve Apuan Alpleri ilhamından bahsediliyor. Kısacası Tirrenico’nun deniz gibi koktuğunu düşünürsek, onun sahil kenarındaki deniz esintisinden ilham alınarak tasarlandığını söyleyebiliriz. Yine kendi sitelerinde Tirrenico’nun deniz notalarıyla turunçgil kokteyli ve meyveli-çiçeksi aromatik bir karışım olduğundan bahsedilmiş. Artık biraz daha derinine inelim Tirrenico’nun.

Parfümün açılışı buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Tozlu sayılabilecek acı portakal ve tuhaf meyvelerin gerçekleştirdiği üst notalar için ne diyeceğimi şaşırıyorum. Ve bu şaşkınlığım birkaç dakika sonra aldehitlerin devreye girmesiyle ana yapıyı sabunsu tarafa çekiyor ki sevdiğimi söyleyemem. Orta bölümde yine tuhaflıklar var. Geri plandan gelen itici kokuların ne olduğunu anlamaya çalışırken aklıma nedense kereviz geliyor. Tabii ki Tirrenico’da bildiğimiz kadarıyla kereviz yok fakat kimi kaynaklarda fesleğen ve rezeneye rastladım. Üst yüzeydeki ferah olmaya çalışan serin-soğuk sucul yapının geri planında fesleğen varsa hiç şaşırmam. Sonlarda yapay ambergris ve calone benzeri soğuk-kadifemsi yapaylıkla teninize elveda diyor.

Yukarıdaki parfümün detaylı çözümlemesini yapmaya çalıştığım paragraftan ben bir şey anlamadım ki size ne anlatabileyim. Tirrenico öncelikle deniz yosunu gibi kokan bir arkadaş. Hani deniz kenarında dolaşırken karaya sürüklenmiş küçük yosunlar hafiften çürümüş ve tuzlu kokarya işte Tirrenico hemen hemen böyle davranıyor. Sadece deniz yosunu mu söz konusu olan? Tabii ki hayır. Tirrenico bir taraftan garip şekilde yeşil kokuyor. Onun buruk ve acımsı içe kapanıklığını marketlerdeki sebze reyonlarından gelen anlatması zor kokuya da benzetiyorum. Şu anda sizden en yakın markete gidip, sebze reyonunu koklamanızı istemenin abukluğunun farkındayım fakat Tirrenico’nun hem tuhaf zorlayıcılığını hem Bulgari – Aqua Pour Homme tarzı deniz-okyanus-çürümüş balık-yosun salatası benzeri tavrını nasıl betimleyeyim bilemedim.

Oysa markanın internet sitesinde Tirrenico ne kadar şiirsel anlatılmış: “Forte sahili boyunca yürüdükten sonra oturuyorum. Deniz kokularını, dalgaların ve kumların yıkadığı çakıl taşlarını soluyorum. Aklımda kokular var. Arkamda beyaz mermerler gibi parıldayan Apuan Alpleri bulunuyor. Neredeyse gerçek olmayan bir dünyada asılı kalmış gibiyim. Deniz notaları ile başlayacağım: deniz yosununun kokusu ve ellerimde kalan tuz. Tepelerden gelen yabani otlarla devam edip, harika bir şekilde korunan Forte bahçelerinden gelen narenciye meyveleriyle devam edeceğim. Orta notaları zenginleştirmek için biraz acı portakal ve yasemin, yürümeye devam ederken beni sarhoş edecek. Güneşin kokusunu, yazın güzel kremlerini, plajda yediğim susuzluk giderici taze meyveleri, ıslak odunsuları ekleyeceğim.”

Fikir harika ve dil şiirsel olsa da uygulama pek öyle değil Tirrenico’da. Acayip züppeliğe, soğuk iticiliğe, ukalaca notalara, avangart gıcıklığa, uyumsuz genel konsepte sahip diyebilirim. Sizi (en azından beni) hiçbir zaman içine çekemiyor. Hep bir mesafe hep bir olmamışlık duygusu hep bir kendinden itme hali. Tirrenico, hem buruk davranıyor hem de ferah olmaya çalışıyor fakat asla bir yaz parfümü havasını/coşkusunu yaratamıyor. Onu daha çok yeşil sebzemsi-yosunsu Sushi’ye benzetesim var. Yukarıda da bahsettiğim gibi Tirrenico’yu biraz Bulgari – Aqua Pour Homme’ye benzettim. Tabii genel olarak benziyorlar, detaylarda epey ayrışıyorlar.

Evin ablasının da hiç sevmediği ve kokusunun ne kadar berbat olduğu konusunda sürekli beni dolduruşa getirdiği Tirrenico’yu Maria Candida Gentile tasarlamış. Her iki cinsiyet de kullanabilir desem de erkek kullanımına bir parça daha yakın sanki. İlkbaharın ılık dönemlerinde ya da yaz akşamlarında kullanmak belki de daha iyi sonuç verecektir. EDP formundaki Tirrenico’nun performansı birçok rakibinden iyi. Kalıcılığı hiç fena değil. Etrafa yayılımı ilk bir saat iyi.

Koku Güzelliği:10/6

29 Eylül 2018 Cumartesi

Yves Saint Laurent – Y For Men (2017)

Yves Saint Laurent’in 1964 yılında piyasaya sürdüğü kadın parfümü Y, beklendiği kadar başarılı olamamış klasiklerden birisi olarak kabul ediliyor. Markanın eski tarz kadın parfümlerini simgeleyen Y’ye, hepimizi şaşırtan şekilde elli üç yıl sonra erkek kardeş eklendi. Bu kadar eski bir kadın parfümünün birden bire yeni erkek versiyonunun çıkarılması pek görülen bir durum olmasa da 2017 yılında raflara merhaba dedi Y’nin erkeği.

Kimileri Y’nin ilhamını bu aralar moda olan y kuşağından aldığını söylese de markanın resmi açıklamasında Yves Saint Laurent’in ikonik beyaz tişörtü ve siyah ceketinden esinlenildiği belirtilmiş. Markanın internet sitesinde erkek için olan Y’nin “otantik ve cesur” olduğu belirtilmiş. Ayrıca “erkeksiliği yeniden tanımlamak” olarak betimlenmiş Y’nin erkek versiyonu.

Parfümün başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot, limon ve turunçgil açılışı tam modern yazlık erkek parfümü tarzında. Parlak turunçgillere eşlik eden aldehitlerse ilk saniyelerde şaşkınlık yaratmıyor değil. Orta bölümde aldehitlerin verdiği pudramsılık devam ederken, bu tür parfümlerin olmazsa olmazı ferah zencefil devreye giriyor. Zencefilin yanına eklenen menekşeyle orta kısım devam ediyor. Son bölümde zencefilli ferah menekşeye eklenen ambergris ve sedir ağacı noktayı kokuyor.

Y, anlaşılacağı üzere aromatik, ferah ve erkeksi bir modern zaman parfümü. Kokunun merkezini turunçgiller, menekşe-zencefil ve odunsular oluşturuyor. Kokuların dünyasını yeni keşfetmeye başlayan ya da herkesin sevebileceği parfüm arayan genç erkeklerin rahatlıkla severek kullanacakları bu vasat YSL, kokulara daha fazla aşina kişileri tatmin eder mi?

Y, ne yazık ki günümüzün yeni nesil sıradan ferah erkek parfümlerinden birisi. Yapaylığın bariz olduğu, notaların başarısız verildiği, yaratıcılık anlamında hiçbir şey vaat etmeyen, sıkıcı bir erkek parfümü olduğunu kolayca söyleyebilirim. Rakipleri gibi canlı ve dinamik turunçgillerle açılan ve zencefille devam ettirilmeye çalışılan bu hava, aldehitlerin ve ambergris’in eklenmesiyle çabucak sönüyor. Ondan sonra da anlatacak pek bir şey kalmıyor Y’ye dair.

Parfümün genel yapısı ilkbahar-yaz dönemine uygun, günlük kıyafetlere uyum sağlayabilecek, övgüler alınabilecek tarza yakınken, Parfüm Merakı’nın ukala burnu için fazlaca sıradan, yapay ve bıktırıcı. Bu tarzda Dior Homme Sport gibi seçenek varken neden Y’yi tercih edelim Yves Saint Laurent?

EDT formundaki Y’yi Dominique Ropion gibi bir usta yapmış. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı zayıf.

Koku Güzelliği:10/4

22 Ocak 2018 Pazartesi

Papillon Artisan Perfumes – Salome (2015)

“Bir parfüm yaratırken renkleri, dokuları ve mekanları düşünüyorum. Parfümlerimin çoğunda tarihin dönemlerinden, romantik ve edebi kavramlardan, doğadan, insanlardan, sanat eserlerinden etkileniyorum.”

Yukarıdaki sözleri Papillon Artisan Perfumes’in kurucusu parfümör Liz Moores söylemiş. İngiltere merkezli yeni bir niş parfümevinin kurucusu Liz Moores, 2014 yılında başladığı parfüm üretiminde, 2018 başları itibariyle beş parfüme ulaşmış durumda. Ve Papillon Artisan Perfumes’in en ilgi çeken parfümü Salome ile yolumuza devam edelim Parfüm Merakı’nda.

Salome’nin açıklanan notalarının içinde tanıdık bir öğe var: Türk gülü. Ayrıca Afrika taşı gibi anlamsız bir içerik de eklemişler listeye. Salome’nin açılışı çok sert ve yoğun hayvansılıkla gerçekleşiyor. Olabilecek en karanlık, miskli, civetli hayvansılıktan bahsediyorum. Sevmesi ve kabul etmesi zor üst notalar bana uzak olsa da çok kaliteli, çarpıcı ve sıra dışı. Orta bölümde bir parça sakinleşme görüyoruz neyse ki. Orta kısımda hayvansı bölüm geriye çekilirken karanlık taraf öylece duruyor. Burada eski-tozlu çiçekler ve hatta aldehitler var. Açıklanan notalarında yasemin ve karanfil bulunuyor. Acaba deri de var mı diye düşünüyorum, evet kesinlikle deri var. Hatta bir parça dumansı tütün bile olabilir. Orta notaları harika. Kapanışta koyu-karanlık yapı devam ediyor. Alt notalarda pudralı baharatlar, bir parça amber ve neredeyse meşe yosununa benzeteceğim enteresan notalar var.

Salome, ilk saniyelerden son ana kadar çok farklı, çarpıcı, zor ama bir o kadar da ilginç, keşfetmesi güzel, maceralı bir parfüm. Onun derinliği, detaycılığı ve çok sağlam geri planı kolay kolay başka parfümde karşınıza çıkmaz. Liz Moores inanılmaz bir iş başarmış Salome ile.

Salome özetle olabilecek en koyu, karanlık, korkutucu, gaddar sanatsal parfümlerden birisi. Başlangıcındaki tahammül edilmesi zor hayvansılık atlatıldıktan sonra çok kuru, neredeyse tatlılığın olmadığı, eski kafa parfüm klasiklerine benziyor. Çiçeklerin bu kadar enteresan kullanılması benim için mutluluk verici. Aslına bakılırsa tozlu-tarihi kadın parfümlerini andırıyor Salome. Belki de çiçeklerin ve pudralı yapının böylesine güçlü kullanılması bu hissi yaşamamı sağlıyor. Aynı zamanda erkeksi de kokuyor bazı anlarda. Çok garip çok…

Salome’nin 2015 yılında piyasaya sürülmüş olduğunu görmek inanılır gibi değil çünkü kokusu adeta 1920’li yıllarda takılıp kalmış gibi. Tamamen başına buyruk, ayrı bir evrenden sesleniyor Salome bize. Onun çağrısına kulak verecek parfümseverleri bekliyor muhtemelen.

Eğer parfümlere yeni yeni merak salıyorsanız ya da piyasa işi güvenli kokuları seviyorsanız, o zaman Salome’yi denemeyi aklınızdan bile geçirmeyin. Ne zaman ki konfor alanınızdan çıkıp, bir parfüm delisi olmaya karar verirseniz işte o zaman Salome’yi kullanma zamanınız gelmiştir.

Salome herkesin sevebileceği ya da kullanabileceği bir eser değil. Ben bile uzun süre tereddüt ettikten sonra denemeye karar verdim ve şok oldum. Yine de böylesine modern parfüm dünyasına meydan okuyan cesur bir arkadaşla karşılaştığım için mutluyum. Onu hala uzun süreli olarak kullanıp kullanamayacağım konusunda kararsızım. Muhtemelen benim için biraz fazla hayvansı kalacaktır. Eğer Muscs Koublai Khan veya Bandit’i seviyorsanız, Salome’yi acilen deneme listenize almalısınız.

Özel parfümler, özel mekanlarda ve özel zamanlarda kullanılmalı bence. Salome de özel bir parfüm ve günlük kullanıma uymayacağı aşikar. Otuz beş hatta kırk yaş üzeri, ileri düzey parfümseverleri hedefleyen Salome’nin performansı fena değil. Kalıcılığı harika, fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Tam bir kış parfümü, ılık havalarda denemeyin derim.

EDP formundaki Salome’yi hafiften kadın kullanımına yakın bulurken, kimi kısımları da erkeksi mesajlar veriyor. En iyisi uniseks diyelim Salome’ye.

Koku Güzelliği:10/8

17 Haziran 2017 Cumartesi

Vertus – 24 Carat Gold (2015)

Bir parfüm şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pulları olduğunu düşünün. Böylesi bir konsept açıkçası benim aklıma gelmezdi. Tabii söz konusu niş markalar olduğunda, hiçbir şeye kolay kolay şaşıramıyorsunuz. Çünkü bu segmentte artık “piyasa işi kokuyu biraz cafcaflı şişeye koyup satayım” mantığı işlemiyor. Niş segmenti, hem kokuyla hem parfümün geri planındaki hikayeyle hem de sizi öne çıkaracak yeniliklerle ilerliyor. Bu alanda var olmak istiyorsanız hep rakiplerinizden daha iyi olmanız ve yapılmayanı yapmanız gerek.

Vertus’un sürekli büyüyen koleksiyonundaki bir parça bana göre her zaman diğerlerinden ayrı yerde olacak. Şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pullara sahip 24 Carat Gold parfümü, şimdiye kadar rastlamadığım bir durum. Bir şişe parfüm alıyorsunuz ve içerisinde 24 ayar altın parçacıkları var! İnanması zor gelse de Vertus, bildiğim kadarıyla bu konsepti dünyada uygulayan ender markalardan birisi. Bu anlamda 24 Carat Gold parfümünü uzun süredir yazmak istiyordum. Ve artık zamanı geldi.

Kendi sitelerinde 24 Carat Gold’un tanıtımı şöyle yapılmış: “Gerçek altın parçaları ile buluşan lüks vetiver, eşsiz sandal ağacı ve selvinin zengin ve asil yorumu… Bu güçlü ve zarif kokunun teninizde bırakacağı ılık esintisinin tadını çıkarın…” Parfümün açılışı tertemiz, duru, yeşil, ferah vetiverle gerçekleşiyor. Köksü ve ıslak verilmiş vetiver harika. Orta kısımda parfümün en sevdiğim yönü kendisini gösteriyor: Dumansılık. Bu gizemli dumansılık yeşil vetiverle birleşiyor ve parfümün en güzel yerini oluşturuyor. Kapanışta dumansılık kaybolurken tatlı vetivere ağaçlar eşlik ediyor. Miski de unutmamak lazım alt notalarda.

24 Carat Gold, bence yeşil bir vetiver kokusu. Diğer öğeler temiz ve yeşil vetivere destek vermek için kurgulanmış. Orta kısımdaki dumansı yapının gerisinde sanki az da olsa ferah baharatlar var fakat asla baskın değil. Parfümün çizgisi gayet net.

24 Carat Gold, dingin ve duru kokusuyla sizi ele geçiriveriyor. Normalde vetiver temalı parfümlerle pek aramın olmadığı sır değil fakat buradaki yüksek kalite gayet başarılı. Harmanı çok katmanlı ve zengin olmasa da özellikle orta bölümden itibaren ortaya çıkan dumansılık onu çekici hale getiriyor. Aslında parfümün en sevdiğim tarafı ferah, ıslak, köksü vetiveri.

24 Carat Gold, saatler ilerledikçe büyük değişimler göstermese de kullanmaktan zevk aldığım parfümler listesinde yer alıyor. Tabii 24 Carat Gold’u sevmemde, dumansı ve yeşil temalı parfümlere ilgimin olması büyük etken. Eğer bu tür kokulara meraklıysanız ve yüksek kaliteli ilkbahar-yaz parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var.

Şimdi geleyim önemli bir noktaya. 24 Carat Gold’u kullanan çoğu kişi onu Chanel’in özel serisinin yıldızlarından Sycomore’ye benzetmiş. Bence de epey benziyor iki parfüm. Sycomore çok sevdiğim bir parfüm olmuştu. Her ne kadar Chanel onu kadın parfümü olarak sunsa da bence erkeklere rahatlıkla uyacaktır Sycomore. Vertus’un 24 Carat Gold’u da hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi. Yine de erkek kullanımına yakın duruyor.

Performans anlamında idare eder. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. EDP formundaki koku formu gayet dolgun ve dirençli. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/8

12 Ağustos 2016 Cuma

Amouage – Ciel Man (2003)

Masmavi gökyüzü ve pamuk gibi beyaz bulutlar… İnsanoğlu, cenneti neden gökyüzünde arar? Cennet belki de yanı başımızda ki, onu fark edebilecek bilince sahip miyiz? Dua ederken ellerimizi havaya kaldırmamızın sebebi de bu göksel inanışlarımız mı? Ya da deniz/okyanus kokusu kimilerinde neden sabunsuluğu çağrıştırır? Soru sormak ve sorgulamak kötü müdür yoksa atalarımızdan öğrendiklerimizi tekrarlamak mı daha iyidir?

İspanyolca mı yoksa Fransızca mı olduğunu tam bilemediğim Ciel’in kelime anlamı sözlüklerde “gök, gökyüzü, hava, cennet, tanrı” olarak geçse de, kimi yerlerde mavi gökyüzünü de ekliyorlar listeye. Amouage’ın 2003 çıkışlı Ciel Man’i, muhtemelen en geri planda kalmış eserleri. Kendi tanıtımlarında Ciel Man’ı “ferah, zengin çiçek kokularının dolup taşması” olarak betimlemeleri işimize yarayabilir. Ayrıca “sıcak bir yaz gününde, onun canlandıran ve serinleten yağmur gibi olduğu” da kulağımıza küpe olsun.

Ciel’in açılışı hakkında çeşitli görüşler mevcut. Kimisi üst notaları çılgın bulurken, bazısı tuhaflığından dem vuruyor. Bence çok sıra dışı değil başlangıcı. Buruk, olgun meyvelerle gerçekleştiğini düşünüyorum ilk saniyelerin. Açıklanan notalarında şeftali var ki neden olmasın? Acaba biraz kavun mu gıdıklıyor burnumu? Baskın olarak turunçgillerden bahsedemesem de eskilerden gelen bir parça bergamot olabilir. Açılışı fena değil. Orta bölümde meyvemsilikten çiçeksiliğe doğru kayma var. İlk dikkatimi çeken aldehitlerin ağırlığı. Orta bölümde sabunsu aldehitlerin büyük rolü var. Aldehitlere, yansız beyaz çiçekler eşlik ediyor. Ve sandal ağacı orta notalarda kendisini göstermeye başlıyor. Yoksa lavanta da mı var? Bazı yorumcuların Ciel Man’i kadınsı bulmasının sebebi orta bölüm muhtemelen. Alt notalarda sabunsu odunsuluğa geçiş yapıyor. Durağan kapanışı, Amouage ihtişamından uzak.

Ciel Man için meyveli-çiçeksi demek hem doğru olur hem de yüzeysel kalır. Buradaki meyveler bildiğimiz anlamdaki gibi değil. Oldukça buruk, hayalle gerçek arasında, olgun, sabunsu. Eski tarz kadın parfümlerindeki gibi nostaljik ve tozlu. Aynı durum orta kısımda da mevcut. Aldehitlere eşlik eden beyaz çiçekler (yasemin, ylang ylang veya sümbülteber olabilir) de aynı şekilde sabunsu, soyut ve eski. Alt notalar, parfümün bütünüyle uyumlu.

iyi kalite ciel

Kimi yorumcuların haklı olarak kadınsı bulduğu bir erkek parfümü Ciel Man. Erkekler için tasarlanmış ve pazarlanmış. Her ne kadar sabunsu-çiçeksi kısmıyla kadınlara göz kırpıyorsa da, bazen lavantalı tıraş köpüklerini anımsatan kokusuyla güçlü erkeksi mesajlar veriyor. Kulağa garip geldiğinin farkındayım çünkü burnuma da garip geliyor!

Parfümün genel yapısındaki soyutluk, onu bir kalıba sokmayı zorlaştırıyor. Meyveli çiçeksiden, aromatik fujere kadar farklı etiketlerin altına sokulabilir. Gerçi önemli olan parfümleri bir sınıflandırmanın altına sığıştırmak mı yoksa kokusunun bize ne hissettirdiği mi? Ciel Man’in bende uyandırdığı duygular daha çok hüzün. Opak, cansız ve parlak olmayan yapısı, hafiften depresif yapabilir sizi. Çoğu kişi gibi yazlık, ferah ağırlığın olduğunu düşünüyorum ama içinde baskın turunçgillerin olmaması, onu oldukça farklı bir yere koyuyor.

Lafı uzatmayayım. Ciel Man’i pek sevdiğimi söyleyemem. Benim için fazla sabunsu, fazla erkeksi ve fazla çiçeksi. Eğer örneğine çok rastlanmayacak yaz parfümü arıyorsanız ve aranız lavanta, çiçekler ve tütsüyle iyiyse, Ciel Man’ı deneme listenize ekleyebilirsiniz. Uzun süreli kullanımda sıkılacağımı düşünüyorum.

Tarz olarak Amouage’ın Gold Man’ına biraz benzettim. Bazılarının Ciel Man’ı, Green Irish Tweed’e benzetmesini hiç anlayamadım. İki parfümün aralarında neredeyse hiç benzerlik bulunmadığını düşünüyorum.

tek ciel yen

EDP formundaki Ciel Man’in kalıcılığı kıyafette iyi ama tende sınırlı. Fark edilirliği ilk on beş dakika yüksek. Sonrasında tene yakın duruyor. Güçlü-kuvvetli Amouage parfümleri gibi değil. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Yaş olarak otuz beş ve üzeri gibi uyarı koyayım. İster uyun, ister uymayın. Günlük kullanımaysa pek uymayacak gibi.

Luca Turin’in kitabında hayvansal baharatlı olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilerek oldukça başarılı bulunmuş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

7 Haziran 2016 Salı

Lancome – O de Lancome (1969)

Diorella, Cristalle ve No.19. Zihnimde apayrı bir dünya açan bu üç klasik kadın parfümü bana her zaman eskiyi ve anıları hatırlatır. Onlardan gelen eski-tozlu, sabunsu aldehitler ve ferahlıkla harmanlanmış zamansızlık, başta, çocukluğumdan sıyrılıp gelen kısa fotografik kareleri çağrıştırır. Bu öyle bir histir ki, annemin yaklaşık otuz yıl evvelki güzelliğini, kokusunu, yaşadığımız şehirlerin sokaklarını, komşularımızın aynı benim gibi yaramaz çocuklarını deja vu’lar halinde zihnime getiriverir. Bu histen ani bir tepkiyle kurtulmak isterim çünkü eski genellikle hüzünlüdür ama aynı zamanda hatırlamak isterim çünkü çocukluk her zaman için güzeldir.

Bir süredir, benim gerçekçilikle ve mantıksallıkla yoğrulmuş iç dünyam yine karmakarışık. Hayır, neyse ki korkunç bir travma ya da hayatın anlamsızlığı üzerine bir düşünme fırtınası değil bu karışık duygu durumu. İsmi O de Lancome olan bir kadın parfümü, hüzünlü limanların ve ılık sonbahar güneşinin o iç burkan manzarasına çekiverdi beni, tıpkı romantik ressamlar William Turner ve John Constable’ın o flu tablolarındaki gibi.

Müthiş kadın ve erkek klasiklerine imza atmış dünya devi Lancome’un, eski efsanelerini fırsat buldukça ziyaret etmeye çalışacağım. Her ne kadar yeni çıkardığı parfümleri, geçmişteki klasikleri kadar ilgi göremese de, Lancome’un parfüm dünyasında müstesna bir yeri olduğu söylenebilir. O de Lancome’da markanın önemli kadın parfüm klasiklerinden birisi.

Kendi sitelerinde ferah turunçgilli olarak nitelendirilen O de Lancome’un başlangıcı limonla gerçekleşiyor. Sadece limon değil, sabunsu aldehitler de eşlik ediyor limona. Başlangıcı için sabunsu limonsu bir ferahlıktan bahsedilebilir. Açılışı güzel. Orta kısımda sabunsuluk azalıyor. Limon geriye çekiliyor. Ortaya enfes meşe yosunu çıkıyor. Bir parça beyaz çiçekler eşlik ediyor meşe yosununa. Hala biraz sabunsuluk var. Son bölümde ustaca kullanılmış paçuli var. Meşe yosunuyla uyumu harika paçulinin. Başlangıcına göre biraz karanlık olsa da, kapanışı hala ferahlık sınırında.

o-de-lancome yaprak1

O de Lancome hakkında yazılanları okuduğum kadarıyla az çok tahmin ediyordum nasıl kokacağını. Çok da yanılmadım. Ferah turunçgilli, sabunsu ana yapının etrafına yerleştirilmiş yeşiller ve meşe yosunundan oluştuğunu söyleyebilirim. Çok zengin olmayan basit formülasyon, nefis kokmayı beceriyor. Chanelvari aldehitler ve sabunsuluk ilk saniyelerde onun kadınsı tarafını vurguluyor. Orta kısımdaki meşe yosunuyla erkek kullanımına göz kırpıyor. Odunsu sayılabilecek kapanışıyla da hala rahatlıkla erkeklere hitap edebileceğini düşündürtüyor. Tabii sabunsuluğa katlanabilirseniz!

Tahmin edeceğiniz gibi O de Lancome, 1970’li yılların kadın parfümlerinin tipik örneği. Onu koklayıp da “hmmm yaşlı kadın kokusu” ya da “modası geçmiş” derseniz, Lancome’un hayaleti sizi bulur ve çarpar 🙂 O, tabii ki eski ve nostaljik kokacak, döneminin koku karakterini yansıtacak. Günümüzün parfüm trendlerine uymayacağını söyleyebilirim ama harika bir ferah-şipre olduğunun da altını çizmeliyim. Yüksek kaliteli, karakterli, bir parça resmi ve dişi. Ama aynı zamanda da erkeksi.

O de Lancome, Cristalle, Diorella, No.19, No.5 ve hatta Eau Sauvage seven kadınların-erkeklerin tercih edebileceği bir seçenek gibi görünüyor. No.19 kadar yeşil değil, Eau Sauvage kadar da turunçgilli değil. Bence Diorella-Cristalle ikilisine daha yakın O de Lancome. Ne de olsa bu iki parfümün ablası sayılır.

Sonuç olarak kırk yaş üzeri kadınların taşıyabileceği müthiş bir klasik O de Lancome. Günlük kullanımdan ziyade biraz daha özel anların kokusu sanki. Benim kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken, fark edilirliğinin zayıf olduğunu gözlemledim. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

o-de-lancome afis2

Parfümün tasarımını çok fazla işe imza atmamış burunlardan Robert Gonnon yapmış. Luca Turin tarafından ferah turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Bu arada küçük bir bilgi vereyim. O de Lancome 1969 yılında piyasaya sürüldü fakat 1994 yılında kapsamlı bir reformülasyon geçirmiş ve şişesi-kutusu da değişmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8