ardıç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ardıç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mart 2022 Pazar

Issey Miyake - L'Eau Bleue d'Issey Pour Homme (2004)

Japonların moda tasarımı sektöründeki gururu Issey Miyake markasının 1994 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü L’Eau d’Issey Pour Homme büyük başarı yakalamıştı. Sade ve ferah kokusuyla çok sevilen bu eserin ilerleyen yıllarda devam kokuları gelmeye başladı. L’Eau d’Issey isimli birçok devam versiyonunun ardından 2004 yılında mavi şişesiyle Bleue adında yeni parfüm raflara çıktı.

Odunsu aromatik olarak sınıflandırılan L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme’yi ünlü parfümör Jacques Cavallier tasarlamış. Parfüm severlerin ilgi duyduğu eserlerden olan L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme’yi uzun yılların ardından tekrar denemek hoş bir tecrübeydi.

Parfümün ilk saniyelerinde yeşil aromatik şifalı Akdeniz otları (biberiye ağırlıkta) ve bergamot benzeri turunçgillerle karşılaşıyoruz. Hafiften burnu tırmalayan sıcak açılıştan sonra orta bölümde yeşil karakter devam ediyor. Pembe biberin öncülüğündeki keskin baharatlara geri planda servi, ardıç ve lavanta destek veriyor. Sonlarda odunsu karakter belirginleşiyor. Sedir ağacı ve çam ağacını andıran odunsulukla kapanış yapılıyor.

L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme ilk dakikalardan sonlara kadar yeşil kokan bir arkadaş. Şişesinin ve isminin mavi olmasına aldanıp, ferah deniz teması beklemeyin. L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme, sıcak Akdeniz otları ve yine sıcak baharatlardan oluşan çamsı nüanslar barındıran, kimi zaman terebentin yağını andıran yapısıyla Frederic Malle’nin French Lover’ını andırıyor. Bu tür yeşil odunsu kokuları seviyorum ve L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme’yi de oldukça beğendim.

Yeni nesil şekerli vanilyalı erkek parfümlerine hiç benzemiyor. Kendine özgü karakteri olan, koku trendlerine uzak duran, erkeksi ve güçlü tarafını göstermekten çekinmeyen L’Eau Bleue d’Issey Pour Homme kullandığım en iyi Issey Miyake parfümlerinden birisiydi diyebilirim. Kimi kullanıcıların kokusunu yapay bulduklarını okuyoruz. O kadar da rahatsız edici gelmedi bana yapay tarafı.

Eau de Toilette formunda olmasına rağmen performansı hiç fena değil. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz üzerinde. Serin ilkbahar döneminde kullanmak iyi sonuç verebilir.

Koku Güzelliği:10/7

11 Ocak 2022 Salı

Ormonde Jayne – Ormonde Man (2004)

İngiltere merkezli niş parfüm evi Ormonde Jayne’nin kurucusu Linda Pilkington koleksiyonunu genişletmeye devam ediyor. İlk parfümü Ormonde Jayne Woman’dan iki yıl sonra erkek versiyonu raflara çıkmıştı. 2004 yılında dünya parfüm pazarına sunulan Ormonde Jayne Man, erkekler tarafından ilgiyle karşılanmıştı. Son yıllarda onlarca yeni markanın ortaya çıkmasıyla rekabetin arttığı niş parfüm dünyası, yine de saygıyla karşılar Ormonde Jayne Man’ı.

Parfümün tanıtımında geleneksel olmayan bileşenlerin kullanılmasına rağmen sofistike eserin meydana getirildiği bildirilmiş. Ayrıca karmaşık ve karakter dolu, tutkulu ve mistik, yumuşak odunsu notalar yaydığından bahsedilmiş. Son olaraksa çok eski zamanlardan beri dünyanın en değerli özü olan Oudh yağının demlenmesinin parfümü, bir ayrıcalıktan diğerine yükselterek diğerlerinden ayırdığı vurgulanmış. Açıklanan notalarındaki en ilginç öğe ise parfümlerde pek rastlamadığımız baldıran otu.

Ormonde Jayne Man’ın ilk dakikalarında yeşil ve neredeyse çimensi bitkiler, azıcık karabiber ve ardıç bulunuyor. Dinamik ve kaliteli başlangıcından sonra orta kısımda kakule hakimiyeti ele geçiyor. Sıcak ve sabunsu kakule, kapanışta da etkili oluyor. Sonlarda odunsu yapı kakuleye eşlik ediyor.

Ormonde Jayne Man’de aromatik Akdeniz bitkilerini anımsatan otlar ve ardıçla açılan eserimiz, ilginç şekilde oldukça durağan, sabunlu ve hüzünlü kakulenin etkisine giriyor. Kakule neredeyse parfümün başrol oyuncusu denebilir. Açıklanan notalarında ud var ama büyük yer kaplamıyor. Ağır ve gül kokan ud temasına yer verilmemiş.

Açıklanan notalarındaki baldıran otu hakkında fikrim yok. Normalde de nasıl koktuğunu bilmediğim baldıran otunun Ormonde Jayne Man’e katkısı soru işareti. Hoş bir dinamizle açılan sonrasında durgunlaşan parfümün genel kalitesi tabii ki yüksek. Ben de sabunlu his uyandırdı. Günümüzün bol tatlı, vanilyalı parfümlerine hiç benzemiyor. Kendisine farklı yol çiziyor. O hala modern ama estetik ve şık modernliği sunmaya çalışıyor.

Kullanım döneminde aşık olduğumu söyleyemem. Herkese hitap etmeyecek, muhtemelen kadınlardan övgüler alamayacak ama kakule benzeri baharatları sevenler için hoş bir eser gibi duruyor. Genç ve parfüm merakına yeni başlayanların çok ilgisini çekeceğini sanmıyorum.

Parfümün tasarımını, son yılların en ilgi çeken parfümörlerinden Geza Schoen’in yaptığını gördüğümde, bir şeyler kafamda yerine oturdu. Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı yeterli, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında. Serin havaların parfümü olduğunu düşünüyorum. Serin ilkbahar-sonbahar dönemlerinde daha iyi sonuç verebilir.

Koku Güzelliği:10/7

31 Ekim 2021 Pazar

Loewe – Esencia Pour Homme (1988)

Loewe’nin, deri ürünler, giysiler, parfümler ve diğer moda aksesuarları konusunda uzmanlaşmış İspanyol lüks moda evi olduğunu biliyoruz. 1970’li yıllara kadar uzanan parfüm geçmişiyle Loewe, çok popüler olamasa da arkasında esaslı klasikler bırakmış. Markanın 1988 yılı çıkışlı erkek parfümü Esencia Pour Homme, kokular dünyasının saygı gören klasiklerinden olmayı başardı.

Loewe’nin internet sitesinde Esencia’nın, insanlığın yaşam kodu DNA’dan ilham alınarak tasarlandığını öğreniyoruz. Eau de Toilette versiyonun iki yüzden fazla elementin birleşiminden oluşturulduğu vurgulanmış. Ayrıca vetiver, lavanta ve tarhun notalarının öne çıkarıldığını görüyoruz.

Esencia Pour Homme’nin başlangıcı yeşil lavanta ve bergamot ikilisiyle gerçekleşiyor. Pek ferah sayılamayacak aromatik otsu üst notaların eski haline göre biraz seyreltilmiş olduğunu düşünüyorum. Orta bölüme geçildiğinde yeşil karakterin devam ettiğini izliyoruz. Orta kısımda aromatik baharatların, buruk Akdeniz otlarının ve meşe yosununun dansına tanık oluyorum. Harika ve hafiften dumansı sayılabilecek orta bölümden sonra kapanışta odunsu notaların yoluna devam ettiği iddia edilebilir.

Esencia, yeşil aromatik erkeksi, eski tarz parfümlerin en iyi örneklerinden birisi olarak kabul edilebilir. Benim de oldukça sevdiğim bir gruptur bu arkadaşlar. Ralph Lauren – Polo (yeşil şişe), Paco Rabanne Pour Homme, Jacques Bogart – Bogart, Van Cleef & Arpels – Tsar gibi harika parfümlerin segmentindeki Esencia, tabii ki yüksek kaliteli ve 1970’li yılların koku formunu tekrarlıyor. Bu anlamda yeni nesil bol şekerli erkek parfümlerle en ufak benzerlik taşımıyor.

Kokusal olarak çoğu kullanıcı Esencia’yı Polo yeşil şişeye benzetiyor fakat bence yeşil karakterleri dışında Polo deri-paçuli parfümüne dönüşüyor. Esencia ise ardıç-meşe yosunu hattında ilerliyor. Polo’dan ziyade Paco Rabanne Pour Homme ve Bogart’a daha yakın duruyor Esencia.

Esencia, erkeklerin dünyasına özel, hafiften maço, kendine özgü tavrı olan, herkesin sevemeyeceği, kırk yaş üzeri erkeklere hitap eden çok hoş sabunsu, temizlik hissi veren yeşil ağaçsı, çamsı bir parfüm. Eğer bu tarz kokulara ilginiz varsa sağlam seçenekle tanışmış durumdasınız. Yok ben 2010’lu yılların ambroksan/tonka fasulyeli bıktırıcı şeker bombası piyasa parfümlerine yakınım diyorsanız, o zaman Esencia’nın yanından bile geçmeyin.

Kullandığım Eau de Toilette versiyonuydu. Yakın zamanda Esencia’nın Eau de Parfum formu da çıkmış. Onu ılık-serin ilkbahar günlerine yakıştırıyorum.

Koku Güzelliği:10/7.5

10 Ekim 2020 Cumartesi

Dolce & Gabbana – K (2019)

“Dolce & Gabbana K, erkeğin özünü kendi elementinde yakalar. O, hayatının kralıdır. Kendi yolunu izler, ailesini ve sevdiklerini her şeyden çok önemser. Büyüleyiciliğini ve canlılığını göstermekten korkmaz, köklerine sadık kalır, moderniteyi kucaklarken geleneğe saygı duyar.”

Dolce & Gabbana’nın 2019 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü K’nın yukarıdaki tanıtım cümleleri koku hakkında pek ipucu vermiyor. K’nın basit formlu şişesine tezat şekilde kapağının gayet süslü ve gösterişli oluşu parfümler evreninde ara ara karşılaştığımız durumlardan birisi. Kapağın kral tacı gibi olması ve parfümün isminin İngilizcedeki kral kelimesinin karşılığı King’i çağrıştırması şüphesiz tesadüf değil. Bakalım K, krallara layık bir parfüm mü?

K’nın açılışı yapay ambroksanı andıran steril, nanemsi turunçgillerle gerçekleşiyor. Dolce & Gabbana’ya göre K’nın üst notalarında kan portakalı, Sicilya limonu ve ardıç meyvesi kullanılmış. Limona fazla rastlamasam da sentetik tuzlu portakalın meyvemsi hissiyat verdiği bir gerçek. Orta kısımda kontrollü modern yapaylık devam ediyor. Ambroksan benzeri yapı biraz geriye çekiliyor. Orta bölümde aromatik baharatları görüyoruz. Sonlarda yapaylık pek kalmasa da sıradan odunsu tarafa doğru yelken açıyor. Bir parça paçuli ve misk, sedir ağacını andıran odunsulara eşlik ediyor.

Kullandığım K’nın Eau de Toilette versiyonu eksene sentetik, kimyasal moleküllere boğulmuş modern meyvemsiliğe ve güzel mi yoksa detarjanımsı mı koktuğu belli olmayan baharatsılığa göz kırpıyor. Bu tür ambroksanımsı, nanemsi, kavunumsu, Calone’msi  soğuk-serin parfümler çamaşır deterjanlarının o kimyevi rahatsızlığını hissettiriyor. K, berbat değil ama ne kalite anlamında ne de doğallık/gerçekçilik anlamında iyi yerde durmuyor. Temiz ilaç laboratuarının duvarlarına sinmiş tuhaf kokuyu andırıyor. 2015’li yıllar ve sonrasında karşılaştığımız tuzlu-steril-sentetik-ferah-ekşi-tatlı-doğaya ait olmadığını hissettiğiniz postmodern vasat parfümler furyasına Dolce & Gabbana da katkı yapmış.

K’nın rakipleri belli. Dior – Sauvage, Versace Pour Homme Dylan Blue, Chanel – Bleu ve diğerleri… K, genele hitap eden, kullanan çoğu genç arkadaşın ilgisini çekebilecek, ilk rüzgarıyla bir sürü deneyimsiz parfüm severe kendisini aldırabilecek yapıda. Oysa ki parfüm ustalarının ve acımasızca mükemmeli arayan koku gustolarının ilgisini çekmeyecek, sıradan, modern ve daha şimdiden klişe bir hayal kırıklığı denebilir K.

İlkbahar-yaz günlerine uyum sağlayabilecek K’yı, Daphne Bugey ve Nathalie Lorson birlikte tasarlamış. Kalıcılığı iyi sayılsa da etrafa yayılımı vasatı aşamıyor. İlkbahar-yaz döneminde kullanmaya daha uygun duruyor.

Koku Güzelliği:10/5

19 Mayıs 2020 Salı

Acca Kappa – White Moss/Muschio Bianco (1997)

İster ana akım ister niş markalar olsun, her parfüm üreticisinin en az bir tane popüler parfümü oluyor. Markalar, bazı parfümlerine fazlasıyla anlam yükleyebilir ya da önem verebilir. Pazarlama anlamında öne çıkarılan parfümler, genellikle eski tarihli ya da ilk parfümdür. Acca Kappa niş parfümevi de imza parfümü olarak White Moss’u vurguluyor. Diğer ismi Muschio Bianco olan White Moss, Acca Kappa’nın internet sitesinde “Değerli lavanta ve ardıç esansiyel yağları kullanılarak özenle hazırlanmıştır. White Moss, vücudu İtalyan baharının kokusu ve tazeliğiyle çevreler. Tatlı, şehvetli notaların uyumlu karışımı; hafif odunsular, amber ve misk. Hassas ve rafine doğal malzemelerle oluşturulmuştur. Erkekler ve kadınlar içindir. Acca Kappa’nın çağdaş klasiğidir.” cümleleriyle tanıtılmış.

White Moss’un açılışı sabunsu bergamotla gerçekleşiyor. Buradaki sabunsuluğun aldehitlerden geldiğini söyleyebiliriz. Başka bir ferah eleman olarak neroli de kullanılmış sanki. Üst notaları, pürüzsüz, saf, yüksek kaliteli ve durağan denebilir. Orta kısımda sabunsuluk devam ediyor. Burada misk devreye giriyor. Geri planda ardıç meyvesi var sanki fakat sabunsu misk öyle büyük yer kaplıyor ki ne lavanta ne de ardıç, yönetimi ele alamıyor. Kapanışta büyük değişim yok. Aromatik, sabunsu misk alt notaları domine ediyor.

White Moss ismini görünce yosun ya da meşe yosunu merkezli parfümle karşılaşacağımı düşünüp, meraklanmıştım. Kullanım döneminde yosuna pek rastlamadım. Belki de parfümün ismi White Musk olmalıymış. Çünkü White Moss, ağırlıklı olarak turunçgilli, sabunsu miskten oluşuyor. Genel yapıda büyük değişim yaşanmıyor. Düz çizgide ilerliyor. Derinliğe sahip olmadığı söylenebilir. Temiz ve basit kokuyor. Hiçbir zaman dinamik ve canlı değil.

White Moss için sanırım anahtar kelimeler temizlik ve huzur. Eğer ferah, sakin, zarif ve temiz kokan parfüm arıyorsanız çok iyi seçeneklerden birisi. Niş markaya yakışır derecede yüksek kaliteli, uyumsuzluk veya yapaylık barındırmıyor. Yumuşacık davranıyor. Kimi yorumcuların dediği gibi yeni yıkanmış nevresim veya bolca yumuşatıcı kullanarak yıkanmış beyaz tişörtler gibi kokuyor. Çoğu zaman huzur veriyor.

Kokusal olarak Azzaro – Chrome, Prada Amber Pour Homme ve Helmut Lang Eau de Cologne gibi parfümlerin tarafına yakın duruyor. Tıpkı ismi gibi bembeyaz kokuyor.

Kullandığım Eau de Cologne versiyonuydu ve tabii ki etrafa yayılımı zayıftı. Kalıcılığı EDC’ye göre fena değil. Bir de Eau de Parfum versiyonu varmış. Kadın-erkek herkes kullanabilir, cinsiyetsiz bir parfümü andırıyor. İlkbahar-yaz dönemi için uygun olacaktır. Beyaz ipek gömlek ve beyaz keten şort giyip bu parfümü kullanmak, size ayrı bir keyif verecektir.

Koku Güzelliği:10/6.5

15 Kasım 2019 Cuma

Pino Silvestre (1955)

“Pino Silvestre, parfümeri dünyasında simgedir. Parfümeri sektöründe devrim yaratan markadır ve 1950’lerde trend belirleyici olmuştur. İkonik imajı ve doğanın gerçek özünü eşsiz şekilde ifade eden, dünyaca ünlü tarihi İtalyan markasıdır.

Pino Silvestre’nin kokusu, Venedikli Vidal ailesi tarafından 60 yıldan uzun süredir üretilmektedir. Vidal ailesi, Pino Silvestre’nin formülasyonunda kullanılan değerli esansiyel yağlar için sürekli araştırma yapmaya kararlıdır. Bu gelenek, hem yeni hem de uzun süredir Pino Silvestre’yi kullanan tüketiciler için garantidir.

Erkeksilik, tazelik ve doğa, Pino Silvestre’nin karakterini oluşturur. 60 yılı aşkın süredir, bu parfüm erkeksilik kulvarında gerçek belirleyici olarak kabul edilen kokusuyla ünlüdür. 2015 yılında, Pino Silvestre, ürünün logosunu ve grafik tasarımını içeren güncelleme yapmıştır ancak markanın geleneksel doğası tam olarak korunmuştur.”

Yukarıdaki satırlar ünlü erkek parfümü Pino Silvestre’nin tanıtımına ait. Bu satırlar aslında birçok şeyi anlatmış. 1955 yılında piyasaya sürülen Pino Silvestre’nin üretimine hala devam etmesi müthiş bir olay ve koku bağımlısı erkeklerin muhakkak bileceği klasik Pino. Uzun zamandır merak ettiğim bir başka efsanevi parfümle daha tanıştım kısa süre önce. Pino Silvestre bakalım bünyemde nasıl etkilere yol açmış.

Parfümün açılışı aynı şişesinin rengi gibi yeşil temayla gerçekleşiyor. Üst notalarda bergamot ve lavanta onun nostaljik tarafını haykırıyor. Kaliteli başlangıcından sonra orta notalarda yeşil karakter devam ediyor. Orta bölümde biraz sabunsuluk ekleniyor. Ayrıca ardıç, kekik, fesleğen ve ada çayı partiye katılıyor. Lavanta geri plana geçse de hala oralarda duruyor. Orta kısımda yeşil odunsu tarafa yöneliyor. Kapanışa geçeyim. Sonlarda yeşil kokmaya devam ediyor. Sedir ağacı ve çam ağacının noktayı koyduğunu söyleyebilirim.

Adım adım gidelim bu klasiği anlama çabamıza. Pino Silvestre, öncelikle erkeksi yeşil kokuyor. Sonrasında bir alt katmanda, aromatik otsu, ardıç meyveli, çamsı, lavantamsı ve ağaçsı davranıyor. Günümüzün modern parfümlerine tabii ki benzemiyor. Nostaljik ve hüzünlü kokusu modası geçmiş değil, olgun denebilir. Tatlılık pek yok. Ciddi ve resmi olarak nitelenebilir genel duruşu.

Pino Silvestre, ultra maço hayvansı 1970-1980’li yılların gaddar maskülenlerine benzemiyor. Onun kalbinde İtalyan ruhu ve damarlarında Akdeniz kanı dolaşıyor. Limon hissi veren bergamot ve buruk-acımsı Akdeniz maki otlarıyla, beslendiği coğrafyaya selam duruyor. Diğer taraftan odunsu, çamsı, kozalağımsı, reçinemsi yapısıyla yeşil, yaprak dökmeyen ormanları hatırlatıyor. Hatta sabunsu tarafıyla da traş sonrası balsamları andırıyor. Son olarak da zaman zaman lavantalı banyo sabunlarını çağrıştırıyor.

Kaliteli kokan Pino’da verilen notalar tek tek algılanabiliyor ve yapaylığa prim vermiyor. Tene yakın kalan tavrıyla, cildinizi bol bol kokluyorsunuz ve kendisini ancak öyle size sunuyor. Kıyafetlerde, tende durduğu kadar derin durmuyor. Onun tam bir ten parfümü olduğu açık.

Sonuç olarak Pino Silvestre, uygun fiyatlı, kaliteli, erkeksi, yeşil ve geçmişi andıran yapısıyla, orta ve üst yaş gurubu erkeklere yakın duruyor. Kokusu muhteşem mi? Değil. Aradan geçen yılların ardından farklı seferler reformülasyon geçirdiğini varsayarsak, muhtemelen eski veya ilk sürümü çok daha iyiydi. Günümüzdeki hali biraz seyreltilmiş bergamot-çam kolonyalarını hatırlatıyorsa da o bir kült ve çam kozalağı şeklindeki şişesiyle saygıyı hak ediyor.

Kokusunu Lino Vidal’ın tasarladığını belirtelim. İlkbahar-sonbahar dönemlerine uyacağını düşünüyorum. EDT formunda. Ne yazık ki performansı zayıf. Etrafa yayılımı düşük. Kalıcılığı tende vasatı aşamıyor. Hem günlük kullanıma hem de takım elbisenin üzerine uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/6.5

31 Ağustos 2019 Cumartesi

Vakko – V de Vakko (2009)

“Vakko erkeğinin seçkin kokusu, 2009 yılından bu yana V’De Vakko ile tanımlanıyor. Maskülen kimliği ile öne çıkan parfüm, ferah notaları ile dört mevsim kullanılabiliyor. Hem iş hayatında tercih edilebilen hem de spor giyimde kullanıcılarına eşlik edebilecek kadar kullanışlı olan koku, EDT formunda erkeklere sunuluyor. Hem doğal hem de kentli bir imaj çizen Vakko ile aromatik, turunçgil etkili, taze baharatlı, floral ve odunsu temaların buluştuğu koku ile karizmatik stilinizi seçkin bir imza ile süsleyebilirsiniz.

Parfüm, açılışında kullanıcılarını lavantanın ferah esintisi, limon ve bergamotun Akdeniz sahillerini anımsatan rüzgarı ile karşılıyor. Dakikalar içinde erkekleri yeşil vadilerin büyüleyici ferahlığı ile sarmalayan koku, sardunya ve yaseminin çiçekli aroması ile renkleniyor. Vakko parfüm, karizmatik etkisini otoriter vetiverden ve odunsu kokuların en akılda kalıcı örnekleri arasında bulunan sedir ağacından alıyor. Parfümün alt notalarında, yani sürdükten bir saat kadar sonra belirginleşen kokusunda ise deep amber, misk, vanilya ve reçine bulunuyor. Amber, marin etkili kokusu ile denizleri çağrıştırırken misk, çekicilik sunan sabunsu kokusu ile parfümü tene hapsediyor. Vanilyanın tatlı dokunuşları reçinenin kalıcı etkisi ile koku kompozisyonunu tamamlıyor.”

Yukarıdaki satırlar Türkiye’nin önemli moda ve mağazacılık markalarından Vakko’nun ilk erkek parfümü V de Vakko’nun resmi tanıtım cümleleri. Vakko’nun ilk parfümleri Katia ve V de Vakko ismiyle 2009 yılında piyasaya sürüldü. Tarihi böylesine gerilere giden bir marka için oldukça az sayılabilecek parfüme sahip Vakko’nun ilerleyen yıllarda çok daha güçlü şekilde parfümeri dünyasında boy göstermesini isteriz. Bana sürekli sorulan bir parfüme yer vereceğim bugün. Vakko’nun mavi şişeli ünlü parfümü V de Vakko’ya yakından bakalım.

Parfümün açılışı sabunsu sayılabilecek lavanta ve aromatik Akdeniz otlarıyla gerçekleşiyor. Yeşil çam ağacı efekti veren ilk saniyelerde kuru, yeşil ve tatlılık barındırmayan erkeksi lavanta ağırlığını koyuyor. Lavantaya bergamot ve aromatik otlar eşlik ediyor. Üst notaları yüksek kaliteli ve şık. Orta kısma geçildiğinde yeşil karakter devam ediyor. Orta bölümde lavanta geride durmayı tercih ederken ardıcı andıran yeşil meyvemsilik ve çam ağacına benzeyen yapıyla karşılaşıyorum. Üst notaları gibi orta bölüm de erkeksi, resmi, olgun ve neredeyse takım elbise kokusu formunda. Kapanışta odunsuluk öne çıkıyor. Sedir ağacına eşlik eden paçuliyle kapanış yapılıyor.

V de Vakko, aromatik yeşil lavanta, erkeksi çiçekler, ağaçsı birlikteliği bize sunuyor. Şişesinin mavi rengine bakıp, sucul ve deniz temalı ferah parfüm beklemeyin. Oldukça erkeksi, ciddi ve üst yaş grubu erkekleri hedefleyen yüksek kaliteli bir parfüm izlenimi veriyor. Tatlılık neredeyse yok, yeni nesil baharatlı oryantalleri kendisine muhatap bile almayacağına emin olabilirsiniz. Popüler koku formu onun umurunda değil. V de Vakko, erkeksi şıklığı ve adeta 1980’li yılların yeşil çamsı parfümlerine öykünmüş. Bu anlamda ilginç bir yerde duruyor.

Aslında tam olarak Ralph Lauren – Polo (yeşil şişe), Pino Silvestre, Loewe Esencia Pour Homme, Paco Rabanne Pour Homme, Tom Ford – Italian Cypress gibi parfümlerin yanında duruyor. V de Vakko, yoğun bir çam ormanının içinde, elinizdeki lavanta kolonyasını kokluyormuş hissini veriyor. Şık ve klas kokusu, alfa erkek tarafına göz kırpıyor. Onun güçlü ve karakterli kokusu, gerçek bir erkek parfümü haline getiriyor tarzını. Genç erkekler ve parfümünü karşı cinse beğendirme çabasındaki delikanlılar, V de Vakko’yu kullanmasa daha iyi olabilir.

EDT formundaki parfümün başlangıcı oldukça güçlü. 15-20 dakika sonra sakinleşiyor ama yine de gün içinde ara ara kendisini size hissettiriyor. Bu anlamda inatçı yapısı var. Kalıcılığı gayet iyi. Sıcak günlerden ziyade serin havalara uyum sağlayacaktır. Sonbahar-kış dönemlerinde kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

30 Ocak 2019 Çarşamba

Vertus – Monarch (2017)

Vertus’un 2017 yılında piyasaya sürdüğü yedi parfümden birisi olan Monarch, son zamanlarda bana en çok sorulan eserlerden birisi. Oldukça merak edilen Monarch, bu ilginin sonunda benim de radarıma girdi ve artık kullanma zamanının geldiğini düşünüyorum.

Bütün parfümleri gibi uniseks olarak pazarlanan Vertus’un Monarch’ı resmi tanıtımında ismiyle uyumlu olarak monarşiden, krallıktan, hükmetmekten ve lüksten bahsedilmiş. Parfümün başlangıcı limon ve aromatik otlarla gerçekleşiyor. Bir parça ardıçın da eklendiği üst notalar gayet güzel. Orta kısımda partiye baharatlar katılıyor. Karanfil bütün ağırlığıyla orta kısmı domine ediyor. Bir karanfil sever olarak orta bölümü beğendim. Son kısımda baharatlara miske ve balzamsı notalar ekleniyor. Kapanışta miskli bir sıradanlık var diyebilirim.

Monarch, 1980’li yılların erkeksi aromatik fujerlerini hatırlattı bana. Özellikle limon-ardıç-karanfilin verilişi hoş bir sürpriz olmuş. Tatlı baharatlar ve tatlı miske eklenen aromatik otlar, limon ve ardıç ilginç bir koku ortaya çıkarmış. Zaman zaman kola aromalı jelibonlara benzettiğim Monarch’ta tatlılık var ama insanın içini bayan, bıktırıcı modern parfümlerdeki kadar değil. Çoğu zaman erkeksi nüansları hissettiren Monarch, kadın kullanımından ziyade erkek tarafına yakın duruyor.

Monarch, hem eski tarz parfümleri andırırken, hem de modern dünyayla bağını koparmıyor. Parfümlerde en sevdiğim notalar olan limon-ardıç-karanfil-bibere içeriğinde yer veren Monarch, garip şekilde zaman zaman naneli akide şekerlerini anımsattı bana ya da zihnim oyun oynuyor.

Monarch, farklı bir çalışma gibi duruyor. Ne tam anlamıyla çiçeksi ne son yılların popüler içerikleri öd ağacı ve tütsüye yer vermiş ne de piyasaya işi parfümler gibi kokuyor. Kendisine ait tarzı olan hoş bir parfüm ama aşık olduğum da söylenemez. Günlük kullanıma da akşamları çıkmalara da uyum sağlayabilecek Monarch’ın performansı harikalar yaratamıyor. İlk patlama dışında tene ve kıyafete yakın duruyor. Kalıcılığı ise fena değil.

Kimi kullanıcıların Clive Christian’ın X For Men’ine benzettiğini görüyorum Monarch’ı. Evet, tarz olarak birbirlerini andırıyorlar ama birebir anlamda benzerlik var diyemem. X For Men daha ananas tarzı meyvemsi ve tarçınlı-sedir ağacı gibi kokarken, Monarch karanfilli, aromatik otlu, mentollü düzlemde ilerliyor.

EDP formunda Monarch. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her dönem kullanılabileceğini düşündüğüm Monarch’ın en iyi sonucu ılık ilkbahar zamanında vereceğini hissediyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

14 Ekim 2018 Pazar

Vertus – Eau de Cyan (2017)

Türkiye merkezli niş parfümevi Vertus’un koleksiyonu genişlemeye devam ediyor. Başarılı markanın parfümlerine yer vermeye devam edeceğim Parfüm Merakı’nda. Bugün gerek içindeki mavi sıvısıyla gerekse ismiyle ilgimi çeken Vertus’lardan Eau de Cyan’a göz atacağım. Parfümün tanıtım cümleleri şöyle:

“Akıntıya kapılan tutkuların, eşsiz ferahlığını hissedin. Meltem rüzgarlarının adaçayı, selvi ve yeşil aromalarla süslü kokusu hayatı serinletiyor. Derin bir nefesin saf hissini, ilgi çekici yaseminin rafine tonlarıyla sarın. Mavinin içinden gelen, suyun kışkırtıcılığını yakalayın. Yoğun kehribarın özgün imzasını, kokunun derinliklerde arayın. Ilık formun, can alıcı ayrıntıları sizi bekliyor. Olgunluğun çarpıcı izlerine daha yakından bakmanın tam sırası.”

Hem mavi sıvısından hem de ismindeki Cyan kelimesinin camgöbeği rengini çağrıştırmasından ötürü parfümün deniz-okyanus-ozonsu tarza yakın olduğunu anlıyoruz. Kullanım döneminde de bu durumu rahatlıkla algıladım. O zaman geçeyim detaylara.

Eau de Cyan’ın açılışı aldehitleri çağrıştıran sabunsuluk ve serin-sucul temayla gerçekleşiyor. Geri planda ardıçın destek verdiği sabunsu mavi sucul koku karakteri oldukça kaliteli. Orta kısımda bu yapı devam ederken bir parça deniz yosununu andıran yeşillikler ve misk etkili oluyor. Son kısımda yine benzer şekilde mavi-sabunsu yapı devam ederken misk ve kuru amberle kapanış yapılıyor.

Eua de Cyan, tam bir sıcak hava parfümü. Yazlık parfümlerde kullanılan birçok tema verilmiş. Masmavi deniz kokusu, temizlik hissiyatı veren sabunsuluk, ozonsu aroma sizi sarıp sarmalıyor. Gerilerden gelen ardıç ve yasemin kokunun yönünü meyveli-çiçeksi tarafa çekiyor diyemem. Öyle olmaması da iyi olmuş.

Eau de Cyan için aromatik deniz kokusu denebilir. Çiçeklerin parfümdeki verilişi sınırlı ve onu uniseks kullanıma yaklaştırıyor bu durum. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği Eau de Cyan, niş parfüm kalite standardını tutturuyor ve yapaylık barındırmıyor. Kokusuysa çok köşeli ve sevmesi zor değil. Hoş bir parfüm Eau de Cyan. Özellikle yüksek kaliteli yaz parfümlerine hasret kaldığımız düşünülürse, fena seçenek değil.

İlk kokladığım andan itibaren bir parfüme benzettiğim Eau de Cyan’ı Givenchy’nin ünlü parfümü Insense Ultramarine’ye bir parça benzettim. Tabii Insense Ultramarine’nin yıllar içinde geçirdiği reformülasyonlar sonucu eski çarpıcı tarafının kalmadığını biliyoruz. Eau de Cyan sanki uzun zaman önce kullandığım Insense Ultramarine’nin ilk haline benziyor.

EDP formundaki Eau de Cyan’ın performansı iyi. Ferah-sabunsu parfümden beklenmeyecek kadar ısrarcı ve tende kalıyor. Etrafa yayılımı ilk 1 saat fena değil. Günlük kullanıma, sahil kenarına, gündüz gezmelerine, sıcak yaz akşamlarına rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Uniseks kullanıma uygun. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

30 Temmuz 2018 Pazartesi

Geoffrey Beene – Bowling Green (1986)

Amerika merkezli modaevi Geoffrey Beene’nin ilk parfümü 1975 yılında çıkmıştı ve kısa sürede büyük başarı yakalamıştı. Grey Flannel, beyefendi tarzıyla bugün de önemli erkek parfüm klasiklerinden birisi olarak saygın yerini koruyor. Her ne kadar kokusunu kendime yakın bulmasam da kalitesine ve pürüzsüzlüğüne şaşırmıştım Grey Flannel’in.

Sadece beş adet parfüm piyasaya süren Geoffrey Beene markasının yıldızı anlaşılacağı üzere Grey Flannel. Onun çıkışından on bir yıl sonra 1986’da Geoffrey Beene’nin ikinci parfümü yine erkeklere yönelikti. Bowling Green isimli parfüm, hiçbir zaman abisi kadar şöhrete ulaşamadı ve bir süre sonra üretimi bitirildi. Genellikle meraklı koku severlerin ve koleksiyoncu parfüm delilerinin bildiği Bowling Green’in ismini zaman zaman duyuyordum fakat kullanma şansım olmamıştı. Neyse ki değerli bir parfümseverin yardımıyla Bowling Green’e ulaştım ve bir süredir onunla takılmaktayız.

Parfümün başlangıcı nostaljik ve kaliteli yeşil bergamotla gerçekleşiyor. Parfümün çıkış yılının 1986 olduğunu düşünürsek nostaljik bergamot kolonyalarını andıran üst notaları yadırgamamak gerekiyor. Buradan başarısız bulduğum düşünülmesin üst notaları. Hatta çok beğendim ferah açılışını. Orta kısma geçildiğinde yeşil yapı devam ediyor. Orta notalarda yeşil lavanta ve çamsı yapı karşımıza çıkıyor ki hiç fena değil. Kalite anlamında başlangıcı gibi gayet iyi orta bölüm. Sonlarda yeşil odunsuluk devam ederken harika meşe yosunu diplerden hissediliyor. Alt notalar parfümün genel karakteriyle gayet uyumlu ve rafine.

Bowling Green, ismindeki yeşil kelimesinin hakkını veriyor. Baştan sona ferah sayılabilecek yeşil tema parfümün üzerinde dolaşıyor. Başlangıçta limon-bergamot, orta bölümde çam-ardıç-lavanta ve kapanıştaki meşe yosunu, genel olarak o yeşil ve ferah üst yapının altında görevlerini yerine getiriyor. Çok derin ve sizi farklı duygulara sürükleyecek gibi olmasa da nefis bir iş çıkmış ortaya.

Asla yapaylık ve zorlama hissedilmeyen Bowling Green, 1980’li yılların ortalarından gelen beyefendi ve şık ilkbahar-yaz kokusu olarak tanımlanabilir. Tatlılığın az olduğu, hafiften eskitilmiş çam ağacından yapılmış mobilyaların üzerine dökülmüş bergamot-limon kolonyalarını andıran Bowling Green’i sevdim. Gerek karakteri gerek kokusu gerekse yüksek kalitesi memnun edici. Bilemiyorum belki de bu tür yeşil kokuları seviyorum ve onun için Bowling Green’e hemencecik alıştım ve onu üzerimde taşımaktan zevk aldım.

Kimi yorumcuların Polo Classic’e benzettiği Bowling Green, bir parça onu andırıyor. Gerçi Polo Classic’te paçuli ve deri varken Bowling Green’de lavanta-ardıç ikilisi dikkat çekiyor. Aramis Devin’i de andıran tarzıyla günümüzün popüler erkek parfümlerinden uzak yerde duruyor. Bu durum şüphesiz bizim gibi modern ve bol şekerli parfümlerden bıkan koku severler için harika haber.

Eğer yaşınız otuz beşin üzerindeyse ve ofis kullanımı hatta dış mekan için ferah ve farklı parfüm arıyorsanız Bowling Green size eşlik etmekten memnun olacaktır. EDT formundaki Bowling Green’in kalıcılığı gayet iyi fakat ilk patlama dışında etrafa yayılımı düşük. En kötü tarafı şu ki parfümün üretimi bitirilmiş durumda ve bulunması biraz zor olabilir. Çoğu güzel klasiğin üretiminin bitirilmesi sorunu burada da acı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Gerçekten çok yazık.

Koku Güzelliği:10/8

10 Ocak 2018 Çarşamba

Bottega Veneta Pour Homme (2013)

İtalya’nın kuzey tarafında, Veneto bölgesinde bulunan Vicenza’da kurulmuş bir marka Bottega Veneta. Moda sektörü alanında hizmet veren ama asıl ününü deri ürünlerine borçlu olan Bottega Veneta, 1966 yılından itibaren İtalya’nın moda ve aksesuar alanındaki göze çarpan oyuncularından birisi denebilir. Sadece deri işlerine değil, 2011 yılından itibaren parfüm sektörüne de yatırım yapmaya başladılar. İlk çıkardıkları kadın parfümleri Bottega Veneta for Women’in başarısının ardından iki yıl sonra erkek versiyonu da geldi.

2013 yılında Bottega Veneta’nın ilk erkek parfümü piyasaya sürüldü. İlhamını markanın kurulduğu yer olan Vicenza’daki ünlü bir dağdan yani Dolomit’ten almış. Markanın tasarımcısı Tomas Maier’in de katkılarının bulunduğu Bottega Veneta Pour Homme’nin tanıtımında yemyeşil dağ çayırlarından, çiftlikevinden ve rustik bir inziva köşesine çekilmekten bahsedilmiş. Bakalım Bottega Veneta Pour Homme, ilhamını aldığı yeşil dağlar gibi kokuyor mu?

Parfümün açılışı ferah sayılabilecek yeşil turunçgiller ve aromatik Akdeniz otlarıyla gerçekleşiyor. Turunçgil derken portakaldan ziyade bergamot var gibi ilk saniyelerde. Ardıç meyvesi de güçlü şekilde kendisini hissettiriyor. Yüksek kaliteli üst notaları çok güzel. Orta bölümde yeşil hava devam ediyor. Turunçgiller geride kalırken şekerli olmayan baharatlar ve bir parça çam ağacı kokusu inisiyatifi ele alıyor. Hafiften plastiğimsi his veren deri de geriden kendisini gösteriyor orta kısımda. Bu bölüm için çam ağacı-deri birlikteliği diyebilirim. Kapanışta deri hala oralarda bir yerlerde duruyor. Ağaçsılık da var son bölümde. Zayıf ve köksü olmayan paçuli, alt notalarda deriye destek oluyor. Kapanışı fena değil ama çok silik.

Bottega Veneta Pour Homme, erkeksi sayılabilecek aromatik çamsı-deri kokusu şeklinde özetlenebilir. Yeni nesil bol şekerli baharatlı deri parfümlerine kesinlikle benzemiyor ve bu açıdan oldukça memnuniyet verici. Bir parça eski yeşil erkek parfümlerini andıran Bottega Veneta Pour Homme, Polo Green tarzına yakın ve bu anlamda sevdiğimi söyleyebilirim genel yapısını. Aşık oldum mu? Hayır.

Karanlık ve koyu karaktere değil de ferah, aromatik havaya sahip. Kullanması ve sevmesi kolay bir esere benziyor. Genç erkek arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri kesime hitap ediyor gibi. Yumuşak ve köşeleri olmayan hoş ve modern bir erkeksi parfüm. Günümüzde pek örneği olmayan yeni nesil yeşil kokan eserlerden birisi ve bu anlamda mutluluk verici. Tabii başlangıcı dışında harika diyemem kokusuna. Orta halli aromatik ağaçsı hali bile birçok yeni şeker bombasından daha başarılı ve ilgi çekici.

Tabii kokusunda tatlılık var ama epey kontrollü verilmiş. Orta bölümdeki yapaylığın sınırındaki kısım biraz can sıkıcı olabilir. Onun dışında performansı çok zayıf. Keşke biraz daha kendisini gösterebilse. Zaten genel olarak bu çekingen hali kullanıcılar tarafından dile getirilmiş. Oysa rakiplerinden ayrılan farklı temaya sahipti. Şu haliyle bir şişesini almaya değer mi bilemiyorum.

EDT formundaki Bottega Veneta Pour Homme’nin kokusunu sektörün tanınan isimleri Daniela Andrier ve Antoine Maisondieu birlikte tasarlamış. İlkbahar-sonbahar dönemi için uygun olacağını düşünüyorum. Kalıcılığı eh işte, fark edilirliği düşük ne yazık ki.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

21 Aralık 2017 Perşembe

Mona di Orio – Cuir (2010)

Kakule, absent, deri, yabani ardıç, reçine, opoponax ve kunduz yağı.

Yukarıdaki notalar, Mona di Orio’nun Cuir parfümünün resmi olarak açıklanan içerikleri. Mona di Orio’nun Les Nombres D’Or serisinin üyesi Cuir, ismindeki deri vurgusunu, ilan edilen notalarında da belirtmiş. Daha önce yine Les Nombres D’Or serisinin popüler iki üyesi Vanille ve Vetyver’i kullanmıştım. Şimdi sıra Cuir’e geldi anlaşılacağı üzere.

Cuir’in açılışı karanlık ve tozlu gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında bulunmasa da vetiver algılıyorum başlangıçta. Buradaki karanlık ve kuru vetiver oldukça alışılmamış denebilir. Orta bölümde parfümün depresif hali devam ediyor. Aynı karanlık ve tozlu yapı devam ediyor. Orta kısımda parfüme ismini veren deri ortaya çıkıyor. Buradaki deri oldukça soyut davranıyor ve deri ceketler gibi kokmuyor. Hafiften plastiğimsi mi desem ayakkabı boyası tarzında mı desem öyle bir deri var. Deriye bir parça tütsünün de eşlik ettiğini sanıyorum. Ve kapanışa geleyim. Oldukça zayıflayan alt notalarda büyük değişim yok. Yumuşak derinin yanında bir parça odunsular bulunuyor. Üst ve orta kısma nazaran daha sevilesi kapanışa sahip.

Cuir için karanlık mı demeliyim yoksa dumansı mı demeliyim karar veremedim. Sanırım ikisi de var. Buradaki dumansılık pipo tütünü gibi değil de deriden gelen dumansılığı çağrıştırıyor. Hatta hafiften kirli bile kokuyor deri ve doğallık hissiyatı vermiyor. Yapaylığın sınırlarında gezinen ve köksü vetiver-tütsüyle dans eden bir deriye sahip Cuir.

Muhtemelen Cuir’in kokusunun doğada pek karşılığı yok. Yani onu zihninizde neye benzeteceğinizi ve nasıl kelimeye dökeceğinizi bilemiyorsunuz. Yukarıda bahsettiğim resmi olarak açıklanan notalarına bakıyorum. Deri dışında diğer notaları algıladığımı söyleyemem. Acaba Mona di Orio bizi ters köşeye mi yatırmak istiyor bu notaları açıklayarak. Çünkü kunduz yağının bulunduğu parfümlerin genellikle hayvansı yönü ağır basar ama Cuir hayvansı değil daha çok plastiğimsi. Ayrıca kakule veya başka bir baharat da dikkatimi çekmedi kompozisyonda. Sanki Cuir daha odunsu-vetiversi-tütsümsü deri vaat ediyor bize. Tabii her daim karanlık ve dumansı.

Cuir, içine kapanık, depresif bir parfüm. Bir şekilde derin ve gizemli olmayı başarıyor, diğer taraftan da doğal kokamıyor. Kullanması ve sevmesi zor bir esere benziyor. Peki Cuir’i sevdim mi sevmedim mi? Tabii papatya falı bakacak değilim bu sorunun cevabı için. Genel tarzının bana yakın olmadığını söyleyebilirim. Kokusu biraz, araba tamirhanelerine gittiğinizde oradan gelen motor parçalarının ve yağlarının kokusuna benzerken diğer yandan dumansı ve karanlık yanıyla farklı olduğunu haykırıyor. Herkese uymayacak, konforlu olmayan, tam anlamıyla deri parfümüne benzemeyen, oldukça tematik ve garip bir çalışma olmuş Cuir. Rahatsız edici derecede itici değil ama kullanmaktan da zevk alamıyorsunuz.

Çok uzatmayayım. Sonuç olarak Cuir, sıradışı, dumansı, koyu deri parfümü olarak sınıflandırılabilir. Tatlılık az. Bu anlamda günümüz koku trendlerine uzak ama çok da eski ve babanne kokusu gibi de değil. Günlük kullanıma uymayacak, belli bir yaş (30 üzeri) ve parfüm deneyimi isteyen, erkek kullanımına yakın (uniseks olarak piyasaya sürülmüş), olgun ve soğuk bir eser. Denemeden almanın riskli olacağını sanırım söylememe gerek yok.

Kokusunun tasarımını Mona di Orio yapmış. EDP formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği ortalama seviyede. Tam bir kış parfümü. Soğuk havalarda kendisini daha iyi göstereceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/6

17 Haziran 2017 Cumartesi

Vertus – 24 Carat Gold (2015)

Bir parfüm şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pulları olduğunu düşünün. Böylesi bir konsept açıkçası benim aklıma gelmezdi. Tabii söz konusu niş markalar olduğunda, hiçbir şeye kolay kolay şaşıramıyorsunuz. Çünkü bu segmentte artık “piyasa işi kokuyu biraz cafcaflı şişeye koyup satayım” mantığı işlemiyor. Niş segmenti, hem kokuyla hem parfümün geri planındaki hikayeyle hem de sizi öne çıkaracak yeniliklerle ilerliyor. Bu alanda var olmak istiyorsanız hep rakiplerinizden daha iyi olmanız ve yapılmayanı yapmanız gerek.

Vertus’un sürekli büyüyen koleksiyonundaki bir parça bana göre her zaman diğerlerinden ayrı yerde olacak. Şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pullara sahip 24 Carat Gold parfümü, şimdiye kadar rastlamadığım bir durum. Bir şişe parfüm alıyorsunuz ve içerisinde 24 ayar altın parçacıkları var! İnanması zor gelse de Vertus, bildiğim kadarıyla bu konsepti dünyada uygulayan ender markalardan birisi. Bu anlamda 24 Carat Gold parfümünü uzun süredir yazmak istiyordum. Ve artık zamanı geldi.

Kendi sitelerinde 24 Carat Gold’un tanıtımı şöyle yapılmış: “Gerçek altın parçaları ile buluşan lüks vetiver, eşsiz sandal ağacı ve selvinin zengin ve asil yorumu… Bu güçlü ve zarif kokunun teninizde bırakacağı ılık esintisinin tadını çıkarın…” Parfümün açılışı tertemiz, duru, yeşil, ferah vetiverle gerçekleşiyor. Köksü ve ıslak verilmiş vetiver harika. Orta kısımda parfümün en sevdiğim yönü kendisini gösteriyor: Dumansılık. Bu gizemli dumansılık yeşil vetiverle birleşiyor ve parfümün en güzel yerini oluşturuyor. Kapanışta dumansılık kaybolurken tatlı vetivere ağaçlar eşlik ediyor. Miski de unutmamak lazım alt notalarda.

24 Carat Gold, bence yeşil bir vetiver kokusu. Diğer öğeler temiz ve yeşil vetivere destek vermek için kurgulanmış. Orta kısımdaki dumansı yapının gerisinde sanki az da olsa ferah baharatlar var fakat asla baskın değil. Parfümün çizgisi gayet net.

24 Carat Gold, dingin ve duru kokusuyla sizi ele geçiriveriyor. Normalde vetiver temalı parfümlerle pek aramın olmadığı sır değil fakat buradaki yüksek kalite gayet başarılı. Harmanı çok katmanlı ve zengin olmasa da özellikle orta bölümden itibaren ortaya çıkan dumansılık onu çekici hale getiriyor. Aslında parfümün en sevdiğim tarafı ferah, ıslak, köksü vetiveri.

24 Carat Gold, saatler ilerledikçe büyük değişimler göstermese de kullanmaktan zevk aldığım parfümler listesinde yer alıyor. Tabii 24 Carat Gold’u sevmemde, dumansı ve yeşil temalı parfümlere ilgimin olması büyük etken. Eğer bu tür kokulara meraklıysanız ve yüksek kaliteli ilkbahar-yaz parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var.

Şimdi geleyim önemli bir noktaya. 24 Carat Gold’u kullanan çoğu kişi onu Chanel’in özel serisinin yıldızlarından Sycomore’ye benzetmiş. Bence de epey benziyor iki parfüm. Sycomore çok sevdiğim bir parfüm olmuştu. Her ne kadar Chanel onu kadın parfümü olarak sunsa da bence erkeklere rahatlıkla uyacaktır Sycomore. Vertus’un 24 Carat Gold’u da hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi. Yine de erkek kullanımına yakın duruyor.

Performans anlamında idare eder. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. EDP formundaki koku formu gayet dolgun ve dirençli. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/8

5 Haziran 2017 Pazartesi

Gucci – Made to Measure (2013)

Sipariş üzerine elbise tasarımı, genellikle üst gelir gurubuna mensup kişilerin kullandığı bir seçenek olarak bilinir. Kişiye özel olarak üretilen ve dikilen tekstil, sanayileşmenin bu kadar gelişmediği eski yüzyıllarda çok daha fazla alıcı bulurdu. Şimdiki gibi yüzlerce mağazada binlerce kıyafet seçeneğinin olmadığı dönemlerde aristokrasiye mensup erkekler ve tabii ki kadınlar, özel terzilerine sipariş verir, kendi bedenlerine uygun kıyafetler diktirirlerdi.

Bu köklü gelenek, 21. yüzyılda oldukça azalmış olsa da hala statü sahibi kişilerin tercih ettiği bir yöntem. Büyük markalar, bu durumdan yararlanmak istiyorlar çünkü ortalama bir erkek takım elbisesi mağazada 300 dolara satılırken, özel sipariş takım elbiseye 3.000 dolar ödeyecek müşteriler mevcut. Gucci, diğer büyük rakipleri gibi kişiye özel kıyafet alanına girmiş durumda. Tabii bu tür özel dikilmiş Gucci takım elbisesinin fiyatının ne kadar yüksek olacağını sanırım tahmin edebilirsiniz.

Gucci’nin tekstil alanındaki bu hamlesinin ardından, parfüm işine de el atması şaşırtıcı değil. Gucci’nin 2013 çıkışlı erkek parfümü Made to Measure, markanın özel sipariş erkek giyiminden ilhamını almış. Gucci’nin Made to Measure parfümünü tanıtırken “Gucci’nin sipariş üzerine üretilen giysilerinin kusursuz işçiliği, Made to Measure parfümünde de uygulanmıştır. El yapımı işçilik ve detaylardaki özen, hem Made to Measure parfümünde hem de Gucci’nin kıyafetlerinde aynı felsefe mevcuttur.” mealindeki sözleri zaten yeterince açıklayıcı.

Made to Measure’nin açılışı güçlü turunçgillerle gerçekleşiyor. Ferahlık sınırındaki bergamota ilerleyen saniyelerde lavanta eşlik etmeye başlıyor. Açılışı farklı ve benzersiz olmasa da genele hitap ediyor ve bence fena değil. Orta kısımda lavantalı turunçgillere modern sayılabilecek baharatlar eşlik ediyor. Buradaki baharatlar sıcak ve saldırgan değil. Turunçgillerle uyumlu hale getirilmiş baharatları, bir parça erkeksi meyveler yumuşatıyor. Açıklanan notalarında ardıç ve küçük hindistan cevizi var ki orta kısım bu düzlemde ilerliyor. Kapanışta ortalama odunsu alt notalar etkileyici değil. Biraz misk ve sedir ağacı, sıradan bir sona imza atıyor.

Made to Measure, aromatik otların, turunçgillerin, ferah baharatların bir araya gelmesiyle oluşmuş bence. Ferah dediğime bakmayın, yaz parfümü değil o. Daha baharlık ve ılık havaların kokusu Made to Measure. Gucci’nin yeni nesil erkek parfümlerine oldukça benziyor Made to Measure. Kullanım sürecinde Guilty Pour Homme’ye hatta 2008 çıkışlı Gucci by Gucci Pour Homme’ye yakın buldum. Anladığım kadarıyla Gucci, yeni piyasaya sürdüğü erkek parfümlerinde benzer yoldan ilerliyor. Bu yolu şöyle tanımlayabiliriz: Herkesin sevebileceği aromatik turunçgilli ferah baharatlı yumuşak odunsu parfümler. Tabii burada tribünlere oynamak büyük önem taşıyor ve Gucci de böyle yapıyor.

Diyeceğim şu ki, Gucci’nin şimdilerde üretimi sonlandırılmış harika erkek parfümlerini ve o kaliteyi unutun. Gucci, yepyeni bir konseptle karşımızda. Yukarıda bahsettiğim üç yeni erkek parfümünü çoğu kişi marketlerde satılan ucuz parfümlere ya da traş sonrası kolonyalara benzetiyor ki haklı sayılırlar. Kalite anlamında vasat, yaratıcılığı olmayan, çok satmaya yönelik kokular görüyoruz Gucci koleksiyonunda. Küresel bir marka olarak belki de böyle davranmak zorundalar ama yine de Gucci’nin Envy For Men’ini ve 2003 çıkışlı nefis Gucci Pour Homme’yi ancak hayalimizde canlandırabiliriz. Öylesine kompleks ve derin parfümler gelmeyecek anlaşılan Gucci’den artık.

Sonuç olarak garip şekilde parfüme kötü diyemiyorum. Bir yönüyle size kendisini kabul ettiriyor. Biliyorsunuz ki Made to Measure, vasat bir parfüm ama yeni başlayanlar için önerebileceğim bir arkadaş. Karşı cinsten övgüler alacağınız, genel olarak çoğu kişinin kokunuzu seveceği, risksiz, orta kalitede bir eser.

EDT formundaki Made to Measure’nin kalıcılığı tende az, kumaşta iyi. Fark edilirliği ilk yarım saat gayet iyi. Sonrasında normal seyir izliyor. İlkbahar-sonbahar kullanımı için uygun. Hem takım elbiseyle hem de günlük kıyafetlerle uyumlu olacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6