ölmez otu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ölmez otu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2020 Perşembe

Perris Monte Carlo – Rose de Mai (2019)

Unesco, 2018 yılında Fransa’nın parfümcülük alanındaki ünlü şehri Grasse’yi dünya mirası listesine aldı. Parfümeri sanatının en bilinen şehri Grasse, Perris parfümevine ilham vermiş durumda. Grasse isimli seriyi piyasaya süren Perris Monte Carlo’nun arzusunun bu şehrin tarihini ve eşsiz işçiliğini temsil etmesi ve herkesin Fransız parfümeri sanatının kalitesinden zevk almasını sağlamaktı. Bunu başarmak için Gian Luca Perris, çok doğru bir isim seçti: Jean Claude Ellena.

“Grasse’de bu projede baş yaratıcı olmak için dikkate değer birkaç aday vardı! Ama bana göre, Jean Claude Ellena zamanımızın en ikonik parfümörü ve diğer herkesin üzerinde duruyor. Açıkçası, sanatsal olarak Grasse’de doğduğuna şüphe yok. Jean Claude kendisine “écrivain des odeurs” diyor, ben ise ona Parfüm Şairi demeyi seviyorum ve bu projede onunla çalışmak gerçek bir ayrıcalıktı.” demiş Gian Luca Perris. Grasse serisindeki dört parfümün de tasarımcısı olan Jean Claude Ellena, yarattığı Rose de Mai için şunları söylemiş:

“20. yüzyılın en önemli sanatçılarından Gertrude Stein’ın yazdığı ünlü söz şudur: ‘Güldür bir gül gül bir güldür (A rose is a rose is a rose)…’ Bu ifade, tüm çiçekler arasında gülün gerçekten eşsiz olduğunu ve bugün elliden fazla çeşidimiz olduğunu belirtiyor. Gül, paçuli ve miskle harmanlandığında hafif, yüce, taze, baştan çıkarıcı, yumuşak ve erotik olabilir. Bu narin çiçeğin kışkırtıcı çağrısına yumuşak ve şehvetli notalarla cevap verdim ve tüm bunlar arasında Grasse’de en çok ekilen çiçek olduğu için mayıs gülünü seçtim. Benim için Rose de Mai parlak ve neşeli kokuyor.”

Rose de Mai’nin açılışı yüksek kaliteli gülle gerçekleşiyor. Hafiften sabunsu, buruk ve ferahlık sınırındaki hüzünlü gül ilk saniyelerde gerçekçiliği ve doğallıyla şaşırtıyor. Başarılı üst notalarından sonra orta kısımda büyük değişim olmuyor. Aynı sabunsu ve tertemiz denebilecek kadifemsi güle, ölmez otu ve paçuli benzeri yapı ekleniyor. Sonlarda yine büyük değişim yok. Alt notalarda pürüzsüz güle misk destek veriyor.

Rose de Mai, çok basit kokan hoş bir gül parfümü olarak değerlendirilebilir. Gül, baştan sona her daim etkili ve tek yetkili. Buradaki gül, gül kolonyalarını veya gül sularını andırıyor. Evet, doğru tanım gül suyu gibi denebilir. Kokusal anlamda tabii ki kaliteli, hoş ve yapaylıktan uzak tarzıyla kısa zamanda alışıveriyorsunuz ona. Diğer taraftan fazlaca düz çizgide ilerliyor, neredeyse hiç değişmiyor ve pek derinliğe sahip değil. Böylesine basit ve hoş koku formunu da ancak Jean Claude Ellena verebilirdi.

Rose de Mai, benzersiz, sıradışı ve kalbinizin atmasını hızlandıracak bir parfüm değil. Tam tersine sakin, barışçıl, doğal ve mütevazi davranıyor. Kimi zaman bazı kadın deodorantlarına benzetiyorsunuz bazen de temiz ve hüzünlü kokusuyla sizi geçmişinize götürebiliyor.

Parfümün açıklanan dört ana notası var: gül özütü, ölmez otu, sardunya gül ve misk. Bu notalara bakarsak gül, sardunya ve miske yakın duruyor ana yapı. Paçuli de geri planda verilmiş. Kullanan çoğu kişinin beğenebileceği tarzıyla, fazlaca uçlarda takılan bazı niş parfümlerden rahatlıkla ayrılıyor. Gülün verilişi itibariyle kadın kullanımına yakın duruyor. Serin ilkbahar-sonbahar günlerine yakışacağını sanıyorum.

Eau de Parfum formundaki Rose de Mai’nin kalıcılığı idare ediyor, etrafa yayılımı ortalama seviyede.

Koku Güzelliği:10/7

31 Mayıs 2019 Cuma

Ys-Uzac – Pohadka (2011)

İsviçre’nin bir numaralı niş parfüm üreticisi olarak her zaman Andy Tauer’i görüyoruz. Oysa pek sesi soluğu çıkmasa da Ys-Uzac, 2011 yılından itibaren parfüm üretiyor ve 2019 yılı mayıs itibariyle yirmiden fazla esere imza atmış durumda. Kendi internet sitesinde Ys-Uzac’ın Basel’de bulunan tam entegre üretim tesisinde nadir kokan parfümler tasarladıklarını belirtmişler.

Bir süredir kullandığım ilk Ys-Uzac parfümü Pohadka, markanın Chronochromie serisine ait. 2011 yılında piyasaya sürülen ve dört parfümden oluşan Chronochromie serisinin pek öne çıkamayan parfümlerinden Pohadka isminin, Çek dilindeki bir masal anlamına geldiğini de öğreniyoruz. Kendi internet sitesinde Pohadka’yı yeşil deri olarak sınıflandırmışlar.

Parfümün açılışı ilginç çiçeksilikle gerçekleşiyor. Ne kadınsı ne de erkeksi tarafa yakın tuhaf çiçeklerden, ölmezotu ve aromatik bitkiler ilk saniyelerde ayırt ediliyor. Aromatik Akdeniz otlarından adaçayı olduğunu tahmin ettiğim ilk dokunuş, ne ferah ne de turunçgilli. Çok farklı üst notalarından sonra bilindik bir öge yerleşiyor ana yapıya: tütün. Hafiften dumansı ve kuru sayılabilecek tütün ve ilginç çiçeksilikle orta notalar yeşil temaya yakın duruyor. Son bölümde değişim bariz diyebilirim. Alt notalarda tanıdık bir deri kapanışı domine ediyor. Vanilyamsı hoş bir deri adeta modern ama şekerli değil ve çok bilindik.

Pohadka, şimdiye kadar örneğine rastlamadığım sıradışı bir parfüm. Gerek içeriğindeki çiçekler gerek tütünün verilişi gerekse deri, bir parfümde böylesine nerede buluşmuştur? Muhtemelen sadece Pohadka’da… Parfümün değişken, katmanlı alt yapısı ve nota kalitesi harika. Genellikle niş parfümlerde rastladığımız nadide bir çiçek olan ölmezotu, parfümün başlangıcında ve orta bölümünde hissediliyor. Favori notalarımdan olan tütün de dumansı ve çiçeksi verilmiş ki gayet beğendim. Deri ise bildiğimiz deri kıyafet gibi değil daha kadınsı-plastiğimsi-modern verilmiş ki Emporio Armani’nin kimi kadın parfümlerinde bu deri kullanımını anımsıyorum.

Pohadka, kendi internet sitesinde balsamsı, yeşil, deri, oryantal, pudralı, dumansı, beyaz misk olarak tanıtılmış. Buradaki terimlerin çoğuna katılıyorum Pohadka özelinde. Ferah olmayan yeşil otsu, nötr çiçeksi, dumansı tütünlü bir deri parfümü olarak tanımlayabilirim onu. Tatlılığın sınırlı verildiği, kuru ve dumansı tema, zaman zaman çay merkezli parfümlere de benziyor. Kompozisyon biraz karmaşık ve uyumsuz gibi görünse de tek düze ilerlemeyen, her fazda karşımıza sürprizler çıkaran yapısı benim için hoştu. Herkese uymayabilecek, tecrübesiz kokuseverlerin tanımlamakta zorluk çekebileceği ve benimseyemeyeceğini düşünüyorum.

Hafif ve yumuşak yayılımlı Pohadka’yı kimi yorumcuların garip bulmasını anlıyorum. Açılışını ben de kendime yakın bulamadım. Kafamızdaki parfüm kategorilerine uymayan Pohadka’nın başlangıcı, kimi zaman oldukça hoş ve ilginç kokarken, bazen de itici ve ucube gibi davranabiliyor. Günümüzün modern parfümlerine ve koku trendlerine uymayan Pohadka’yı tabii ki denemeden almayın.

EDP formundaki Pohadka’nın eleştirilen taraflarından birisi de performansı. Bazı yorumcuların oldukça zayıf bulduğu Pohadka’nın tenimdeki macerası iyi değildi. Kalıcılığı idare ediyor, etrafa yayılımı da yumuşak denebilir. Uniseks kullanıma uyacaktır. İlkbahar-sonbahar döneminde sanki daha iyi tepkiler verecektir.

Pohadka’nın kokusunu, Ys-Uzac markasının kurucusu parfümör Vincent Micotti tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

20 Mayıs 2017 Cumartesi

Amouage – Fate Man (2013)

“Amouage parfümleri herkes için değildir. Her zaman insanlara anlattığım şey şu ki, Amouage ilk bakışta aşk değildir. Amouage uzun bir kurstur ancak bir kere aşık olduysanız, aşkınız sonsuza dek sürer. Amouage anlık bir coşku değildir. Bizim parfümlerimizi ilk kullandığında “Sizin parfümlerinizden nefret ettim” diyen çok sayıda müşterim var fakat iki yıl sonra “Amouage parfümleri olmadan yaşayamam!” diyorlar.

Bu parfüme Fate (Kader) ismini vermemizin sebebi Amouage’a katıldığımdan beri her parfümün bir hikaye anlatması gerektiğini düşünmemdi. Amouage’ın her parfümü bir önceki ve sonrakiyle bağlantılıdır. Ve Amouage parfümlerinin anlattığı hikayeyi “kaderi mühürlemek” üzere sonlandırmaya karar verdim. Kader kavramının simgeleri çok sembolik ve mitseldir. Yıldızlar, takımyıldız gibi sembolleri şişeye uygulamak oldukça zor oldu.”

Amouage’nin yaratım sorumlusu Christopher Chong, bir söyleşinde Fate isimli parfümleri için yukarıdakileri söylemiş. Uzun yıllar Amouage’ın dümenindeki Christopher Chong, 2013 yılında hem kadın hem de erkek versiyonuna sahip Fate’i piyasaya sürdü. Çok büyük ses getirmedi Fate ne yazık ki. Bir süredir kullandığım Fate’in erkek versiyonunun pek rağbet görmemesini anlayabiliyorum. Artık geçeyim detaylara.

Fate Man’in açılışı buruk baharatlarla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında kimyon var. Sanırım bu garip ve ekşi açılışın sebebi kimyon. Üst notaları pek bana göre değil. Orta notalarında kimyona başka kuru baharatlar, safran ve ölmez otu ekleniyor. Parfümdeki o acayip, buruk hava hala devam ediyor. Son kısımda neyseki o tuhaf koku geride kalıyor. Kapanışta güzel bir tütsü sizi karşılıyor. Bir parça sedir ağacı ve sandal ağacı da var ki baskın değiller.

Fate Man, zihnimde şöyle yer edecek büyük ihtimalle: “Ekşi-buruk baharatlar, safran ve dumansı tütsü.” Fate Man’de kendime yakın bulamadığım iki nota var. Safran ve ölmez otu, Fate Man’de dikkatimi hemen çekiyor. Bu iki farklı ve zor notaya eklenen kimyon gibi alışılmışın dışındaki nota, Fate Man’i, hem çok kendine özgü hale getiriyor hem de onu iticiliğe sürüklüyor. Tabii bu benim açımdan böyle.

Şunu demek istiyorum ki farklı ve uzlaşması zor karakterdeki notalar bir araya getirilmiş Fate Man’de. Bence sonuç pek başarılı olmamış. Parfümün genelindeki kimyon-safran ikilisinden geldiğini düşündüğüm o buruk ve itici yapı, son kısma kadar devam ediyor. Tatlılığın dozajı neyse ki az ama tek başına yeterli değil ki bu durum. Oldukça tematik ve dumansı kokan Fate Man, bıktırıcı erkeksi fujerlere benziyor. Bir yönüyle olgun ve eskiyi çağrıştırırken, diğer taraftan da modern ve kuru tütsü-ağaçsılığın marifetiyle günümüze uzak durmuyor.

Sonuç olarak Fate Man, bana göre değil. Evet, farklı bir çalışma. Popüler parfüm kültüründen uzak, egzotik bir deneme. Ama benim gibi deneme-yanılma gediklisi birisi için artık bu tür eserler çekici gelmiyor. Çünkü hem sevmesi hem de kullanması zor. Onun içindir ki pas geçiyorum Fate Man’i.

EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği normal. Sonbahar-kış mevsimine daha uygun bence. Kokusunu Karine Vinchon-Spehner tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

12 Mart 2016 Cumartesi

Annick Goutal – Sables (1985)

Dalından koparıldığında bile solmayan ender çiçeklerden birisi ölmez otu. Latince adının, Helichrysum olduğu söylenen ölmez otunun, muhteşem altın rengi yapraklarını çağrıştıran, “altın güneş” anlamını taşıdığını, L’Occitane’in internet sitesinden öğreniyoruz. Korsikalılara göre bu çiçeğin, esir edici kokuya sahip makilerin (Korsika’nın kokulu çalılıkları) sembolü olduğu da yine aynı markanın, kendi parfümlerini tanıttığı sitesinde yazılı.

Yaygın olarak Akdeniz coğrafyasında yetiştiğini öğrendiğimiz ölmez otunun, bir hektarın 4 ton çiçek elde etmeye yetecek alanı sağladığı ve bundan da 8 kilo esansiyel yağ elde edildiği kısmı muhtemelen bizi en çok ilgilendiren tarafı. Ölmez otunun Korsika için ayrı anlamı olduğu biliniyor çünkü Akdeniz ikliminin, bu bitkinin yetişmesi için uygun şartları sağladığı sır değil.

İsterseniz Korsika üzerinden devam edelim. Fransa’ya bağlı bu küçük ve turistik adanın, 1980’lı yıllarda iki sevgiliye ev sahipliği yaptığını düşünebiliriz. Annick Goutal ve bugün ünlü bir viyolonsel sanatçısı olan eşi Alain Meunier’ın, Korsika adasını ziyaret ettikleri ve burada deniz kenarına kadar inen makilerin içlerinde bulunan ölmez otu bitkisinin kokusuna hayran kaldıkları bir sahne canlandırın zihninizde. İki aşık, Korsika’nın şahane plajlarında dolaşırken, kara tarafından esen hafif bir rüzgarın, onların burunlarına aromatik Akdeniz otlarıyla birlikte ölmez otu rayihasını da taşıdığı bir film sahnesinin içindeyiz adeta. Bu sahnenin devamı, Annick Goutal’ın genç sayılabilecek yaşta ölmesiyle kesintiye uğradı ne yazık ki.

Bilemeyiz belki de niş parfümevi sahibesi ve parfümör Annick Goutal’ın içine doğmuştu erken yaşta bu dünyaya veda edeceği. Ve kadınlık içgüdüsüyle sevgilisi ve kocası için bir parfüm tasarlamak istemişti 1985 yılında. Bu parfüm belki de onların aşkını sonsuzluğa taşıyacak bir mesajdı ya da şişenin içine konulup kapağı sıkıca kapatılmış el yazısı nottu. Dünyaya, insanlığa ve evrene iletilmek üzere…

olmez sables yen

Genellikle ürettiği parfümlerinde hayatından izler barındıran bir kadındı Annick Goutal. Sables’de onun erkeğine adadığı parfümüydü. İlhamını Korsika adasındaki ölmez otundan ve Alain Meunier’dan alan Sables, oryantal olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı oldukça farklı ve tanımlaması zor. Çok kuru, tozlu, buruk, acımsı ve neredeyse ilacımsı. Zengin aromatik otlar var başlangıçta. Tuhaf erkeksi çiçekler ve belki de toz! Üst notaları bir UFO kadar anlaşılamaz benim için. Orta bölümde parfüme ilhamını veren ölmez otu kendisini gösteriyor. Bu andan itibaren biraz tatlılık da geliyor. Tatlılık çok değil, olması gerektiği kadar. Orta notalarda kuru baharatlar da yerini alıyor. Karanfil ve biberden şüpheleniyorum. Ve beni mutlu eden dumansı tütün. Orta bölüm hala tozlu, azıcık köhne ve nostaljik. Son kısımda tütsü olabilir mi? Ya vanilya? Belki amber? Sandal ağacı?

İnsanoğlu, karşısına çıkan çoğu şeyi kategorize etmeye çalışır. Bilemiyorum bu içgüdü, belki de bizim varoluşsal sırlarımızdan birisidir. Önümüze çıkan engelleri aşmak için, onları anlamlandırma çabası da olabilir. Ruhumuzda bulunan her şeye egemen olma hırsının sonucudur belki de. Ben niye parfümleri belli kalıplara sokup, anlatmaya çalışıyorum. Bir parfüme gereğinden fazla ya da az anlam yükleyerek, sorunu daha da büyütmüyor muyum? Neden parfümleri “sadece parfüm” olarak göremiyorum? Benim derdim ne?

Sables, özetle kuru, tozlu ve eski kokan, ölmez otu, baharat ve tütünden oluşuyor bana göre. Tabii ki erkeksi, şüphesiz ki olgun, anlaşılacağı üzere sevmesi zor, deneyimle sabit ki örneğine az rastlanır. Sables, sıcak ve tozlu baharatlar, erkeksi çiçeklerin karışımına katılmış bir pinçik tütün aromasıyla dünyaya gelmiş aşk çocuğu. Mantık evliliği mi yoksa aşk evliliği mi sorunsalının dışında o. Hey durun, “ya sev ya da nefret et” buyurganlığının hangi tarafında olmalı Sables? Ben sevenler kulübünün üyesiyim sanırım.

Fakat sakın ha, onu denemeden almayın. Yoksa koca bir şişe Sables’i, daha ilk kullanımda verecek yer arayabilirsiniz, benden söylemesi. Onunla bol bol övgü alacağınızı düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Hatta başıma geldiği üzere “offf ne kadar kötü kokuyor” olumsuzlamasına karşı dik durabilecek ve gözlerinizin dolmasına ve hayata küsmenize yol açmayacak iradeye sahipseniz, Sables sizi bekliyor. Aman fazla bekletmeyin, zaten otuz yaşını devirmiş bir parfüm!

resmi sables yen

Muhakkak birileri söylemiştir ama ben de tekrar edeyim. Sables’e en çok benzeyen parfüm hiç şüphesiz Francis Kurkdjian’ın Dior özel serisi için tasarladığı Eau Noire. Sables, çok daha kuru, baharatlı, az tatlı ve dumansıyken, Eau Noire, daha baskın, dolgun, gösterişli, tatlı, yeşil kokuyordu. Eğer siz de benim gibi Eau Noire sevenler derneğinin üyesiyseniz, Sables’i ne yapıp edin deneyin. Tabii yaşınız otuz beşin üzerindeyse!

EDT formunda. Kalıcılığı gayet iyi ama fark edilirliği düşük. Tam bir sonbahar-kış parfümü olduğunu düşündürtüyor bana. Dumanlı ve gizemli havası, onu farklı ambiyanslar için uygun hale getirebilir. Luca Turin, Sables’i ölmez otu amber olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört puan vermiş.

Son söz: Bay Alain Meunier. Lütfen verdiğiniz konserlerden önce ya da sonra, bir dönem hayat arkadaşınız olan Annick Goutal’ı ve onun eserlerini de anınız. Çünkü o muhtemelen güzel bir yerde ve güzel insanlarla beraber. Sizin viyolonselinizden akıp giden notalar, evrenin bir yerlerinde Annick Goutal’ın parfümlerinden atmosfere yayılan koku molekülleriyle birleşecektir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği: 10/7