biber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
biber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Eylül 2022 Perşembe

Penhaligon’s – Opus 1870 (2005)

Dünyanın İngiltere kraliçesi Elizabeth’in ölümünü konuştuğu şu günlerde, tamamen şans eseri ünlü İngiliz niş parfüm evi Penhaligon’s’un Opus 1870 isimli kokusunu kullanıyorum. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı İngiliz ekolüne ait Penhaligon’s markasının ömrü yüz yılı geçmiş durumda.

Opus 1870, 2005 yılında piyasaya sürülen ve markanın modern sayılabilecek eserlerinden denebilir. Parfümün tanıtımı şu cümlelerle yapılmış: “Opus 1870 Penhaligon’s’un uzun tarihinden ilhamını alan şık, odunsu baharatlı bir parfümdür. Elbette başyapıttır. Klasik ama asla zorlayıcı değil. Hassas tütsü esintisi canlandırıcı yuzu ile buluşuyor.”

Parfümün başlangıcı neredeyse yeşil meyvemsi yapıyla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında yuzu meyvesi var. Hafiften ekşi turunçgilli yapı ilk dakikalarda hissediliyor. Orta kısımda benzer yapı devam ediyor. Orta kısımda yeşil aromatik baharatlar önümüze çıkıyor. Burada biber en dikkat çeken öğe. Sonlarda sedir ağacını andıran odunsulukla tenden ayrılıyor.

Opus 1870, hafiften züppe bir yeşil baharatlı odunsu esere benziyor. Lüks ve kaliteli hissettiriyor. Kokusal anlamda Gucci Pour Homme II’ye oldukça benziyor. Hatta Opus 1870 için Gucci Pour Homme’nin niş hali bile diyebilirim.

Gucci Pour Homme II’yi severim ve sıradışı şekilde güzel bulurum. Biberin ve baharatın bu kadar farklı ve çekici kullanılması kolay değil. Erkeksi ve şık hissettiren Opus 1870, etraftan güzel övgüler alabileceğiniz yumuşak, imza kokusu olmaya aday modern bir eser denebilir.

Eau de Toilette formunda. Kalıcılığı yeterliyken etrafa yayılımı ilk on dakika dışında zayıf kalıyor. Sonbahar-kış döneminde kullanmaya yakın duruyor. Resmi veya takım elbiseye uyabilecek tarzıyla otuz yaş üzeri erkekler için bıktırıcı derecede şekerli olmayan Opus 1870, akşam gezmeleri için de iyi seçenek olarak düşünülebilir.

Koku Güzelliği:107/5

15 Ocak 2021 Cuma

David Beckham Homme (2011)

Rihanna, Britney Spears, Paris Hilton, Lady Gaga gibi dünyaca ünlü süper starların artık birer marka haline dönüştüğü dönemi yaşıyoruz. Çoğu ünlünün marka danışmanlık ajanslarıyla çalıştıkları ve isimlerini kullanarak ürünler pazarladığına şahit oluyoruz. Parfüm sektörü de tabii ki bu büyük çarkın merkezinde yer alıyor.

Başarılı futbol kariyeri, medyatik evliliğiyle dünya spor ve magazin basınının en çok ilgi gösterdiği isimlerden David Beckham, parfüm işini oldukça sevmişe benziyor. 2021 yılının başları itibariyle otuzu aşkın David Beckham parfümü raflardaki yerini almış durumda. 2011 yılı çıkışlı David Beckham Homme bir süredir bana kokusal anlamda arkadaşlık ediyor.

David Beckham Homme’nin açılışı ferah turunçgiller ve buruk aromatik otlarla gerçekleşiyor. Turunçgillere eşlik eden biberiye-kekik-fesleğen benzeri aromatik otların ardından orta bölümde büyük değişim olmuyor. Orta kısımda tozlu turunçgillere ferah baharatlar ekleniyor. En göze çarpan baharat tabii ki biber. Sonlarda odunsu tarafa doğru kayıyor. Kapanışta miskin de ağırlığını arttırdığını görüyoruz. Miskli odunsuluk gayet ortalama alt notalar vaat ediyor.

Karşımızda aromatik turunçgilli ve ferah baharatlı basit kompozisyon var. Geri planda temiz hissettiren sabunsuluk ve buruk otsu yapı her daim algılanabiliyor. Parfümün başrolündeyse ferah baharatlar bulunuyor.

Hoş, herkesin sevebileceği, pek derinliği olmayan, erkeksi hissettiren, düz çizgide ilerleyen, kalite anlamında vasata yakın duran, bıktırıcı şekerliliğe rastlanmayan, hayatınızın kokusunu size sunamayacak bir arkadaş izlenimi veriyor. Parfümler dünyasına yeni giriş yapan veya 25 yaş altı genç erkeklerin günlük kullanımda giyebileceği David Beckham Homme’nin uygun fiyatlara satılması olumlu taraflarından birisi.

Kimi kullanıcıların David Beckham Homme’yi Terre d’Hermes’e benzettiklerini görüyorum. Hafiften benzerlik olsa da birebir aynısı değil Terre d’Hermes’in. David Beckham Homme, Terre d’Hermes’in daha biberli ve buruk otsu haline benziyor.

Eau de Toilette formunda, kalıcılığı idare ediyor. Etrafa yayılımı sınırlı. İlkbahar-yaz dönemine daha uygun olacağını düşünüyorum. Kokusunu Pierre Negrin tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

25 Ekim 2020 Pazar

Christian Dior – Fahrenheit Cologne (2015)

Christian Dior’un kült erkek parfümü Fahrenheit’in artçı parfümleri aralıklarla da olsa ortaya çıkmaya devam ediyor. 1988 çıkışlı efsane Fahrenheit’in popülaritesi otuz yıldır hala azalmıyor enteresan şekilde. 2020 yılı itibariyle on adete ulaştı Fahrenheit serisi. 2015 yılında Cologne versiyonu raflardaki yerini aldı.

Christian Dior’un internet sitesinde biberli, sulu, ferah odunsu olarak tanımlanmış Fahrenheit Cologne. François Demachy, tasarladığı Cologne versiyonu için şunları söylemiş: “Klasik Fahrenheit’in güçlü akorlarına kapı açacak karakteristik kolonya yaratmak istedim. Amacım, daha keskin notalara doğru yumuşak geçişti.” Dior’un internet sitesinde üç tema öne çıkarılmış: Sicilya mandalinası, menekşe ve virginya sediri.

Fahrenheit Cologne’nin ilk saniyelerinde fazlaca ferah sayılamayacak turunçgiller dikkat çekiyor. Mandalinayı andıran açılışta menekşenin o koyu-karanlık havası rahatlıkla hissediliyor. Orta bölümde turunçgiller geride kalırken menekşe-menekşe yaprağı teması ve neredeyse kadifemsi ambersi karanlık, klasik Fahrenheit’i güçlüce vurguluyor. Sonlarda büyük değişim yaşanmıyor. Menekşe ve deriyi andıran kapanışa bir parça odunsuluk eşlik ediyor.

Fahrenheit Cologne, ilk sıktığım andan itibaren hiç şüphesiz ki 1988 çıkışlı Fahrenheit’ın çok benzeri denebilir. Tabii Fahrenheit gibi zihinlere kazınan koku formunda büyük oynama beklememek gerekiyor ki Cologne versiyonu da daha hafif Fahrenheit olarak düşünülebilir.

Klasik Fahrenheit’in daha giyilebilir ve sevilebilir ferah halini andırıyor Cologne. Biliriz ki Fahrenheit’in o garip benzin-salatalık-menekşe yaprağı teması koyu-karanlık deri ceketlere benziyor. Bir türlü alışamadığım klasik Fahrenheit’in o itici ve soğuk tavrı, Cologne’de daha yumuşatılmış ve gevşetilmiş. Bir kolonyadan da beklentimiz hemen hemen bu olmalı ki Dior bu anlamda doğru iş yapmış Cologne’de.

Eğer klasik Fahrenheit sizin için kullanması zor bir parfümse, Cologne’ye şans vermeniz fena fikir olmaz. Benim için hala kullanması konforlu değil Cologne’yi. Klasik Fahrenheit ile Cologne arasında seçim yapacak olursam kuvvetle muhtemel Cologne’yi seçerdim.

Fahrenheit’in sert, acımasız, alfa erkek yönünü Cologne’de takip etmek mümkün. Bu anlamda maskülen bir parfüm Cologne ve yeni nesil bol şekerli erkek kokularından uzakta duruyor.

Geleyim Fahrenheit Cologne’nin performansına. Kalıcılığı idare ediyor fakat etrafa yayılımı yüksek değil. Kimi kullanıcılar onun yaz mevsiminde kullanılabileceğini söylese de bence serin sonbahar dönemine daha uygun.

Koku Güzelliği:10/6

25 Ağustos 2020 Salı

Chanel – Bleu de Chanel (2010)

Chanel parfüm biriminin 2010 yılında isminde mavi kelimesinin geçtiği erkek kokusu çıkarması, kuşkusuz büyük merak uyandırmıştı. Moda dünyasının havalı markası Chanel için çoğu kişi “onlar asla hata yapıp kötü parfüm çıkarmaz” demesine rağmen ilk zamanlarda yoğun eleştiriler aldı Bleu de Chanel. Gerek isminin Chanel’e yakışmayacak basitliği gerekse kokusunun fazlaca piyasa işi olması sebebiyle kimi Chanel kullanıcılarının hayal kırıklığına uğradığı söylenebilir.

Bleu de Chanel’in ilk olarak Eau de Toilette formunda piyasaya sürüldüğünü biliyoruz. İlerleyen yıllarda Eau de Parfum ve en son Parfum versiyonu raflardaki yerini almış durumda. Benim kullandığım Eau de Toilette versiyonuydu. Chanel’in internet sitesinde Bleu de Chanel’in odunsu aromatik yönü vurgulanmış. Ayrıca temiz, taze ve son derece şehvetli koktuğu belirtilmiş.

Bleu de Chanel’in ilk saniyeleri aromatik otların desteklediği dinamik ve taze turunçgillerle gerçekleşiyor. Derin ve karanlık sayılabilecek greyfurda eşlik eden aromatik otlar biberiye ve kekik olabilir. Süper ferah davranmayan ilk saniyelerden sonra orta bölüme geçiliyor. Aromatik mavimsi deniz temasının yanına serin baharatlar ekleniyor. Buradaki en öne çıkan baharatın zencefil olduğunu düşünüyorum. Orta kısımda Iso E Super ve Calone’yi anımsatan geri planda hafiften yapaylık hissediliyor. Sonlarda Chanel’e göre sedir ağacı ve sandal ağacı var fakat ambroksan tarzı sentetiklerin daha çok yer kapladığını sanıyorum.

Karşımızda 2000’li yılların oldukça tanıdık koku formu var. Bleu de Chanel’in aromatik Akdeniz otlarının eşlik ettiği turunçgiller, lavanta, soğuk baharatlar, sentetik deniz kokusu ve odunsulardan oluştuğunu söyleyebilirim. Parfümün ismindeki mavi kelimesi kafa karıştırıcı çünkü tam olarak deniz-okyanus-su temalı rakiplerine benzemese de onu koklarken garip şekilde yosunsu hissiyat algılıyorsunuz. Sucul yaz parfümleri gibi çok ferah ve hafif değil tıpkı şişesinin rengi gibi koyu mavi kokuyor adeta. Onun için aromatik otsu baharat parfümü diyesim var.

Bleu de Chanel bir taraftan tanıdık, sıradan, yaratıcı olmayan ve hatta erkeklerin kullandığı traş sonrası kolonyaları veya traş köpüklerini anımsatıyor. Diğer taraftan da üst ve orta notalarında derin sucul, bitkisel ve yarı karanlık baharatları bünyesinde barındırıyor. Hem yapay ve vasat kokuyor hem de her ortamda kullanılabilecek hatta takım elbiseye uyum sağlayabilecek çok yönlülüğe sahip. Ayrıca tatlılık fazla değil, erkeksi davranıyor ve kadınlar onu anlamlandıramadığım şekilde seviyor. Zıtlıkları bünyesinde barındırıyor.

İyi de Bleu de Chanel neden bu kadar eleştiriliyor. Ucuz kokan piyasaya parfümlerine benzemesi, Chanel markasının ağırlığına ve elegant tavrına hakaret olarak düşünülüyor anladığım kadarıyla. Chanel’in genele yönelik parfümü, büyük kitlelere satış yapabilmesinin önünü açarken, markanın lüks karakterine de yara aldırıyor. Eğer Chanel de bu yola başvuruyorsa diğer markalar neler yapmaz diye insan düşünmeden edemiyor.

Ne denirse densin, oldukça seviliyor Bleu de Chanel fakat aklınızı başınızdan alamayacağını veya markanın lüks hissiyatını size yaşatamayacağını şimdiden kabullenmeniz gerekebilir. Sıradışı ya da sofistike değil ve eğer traş sonrası kolonyası benzeri bir parfüme yüz dolar civarında ödeme yapmak sizin için sorun değilse hiç durmayın ve ona sahip olun.

Kokusunu sektörün en ünlü isimlerinden Jacques Polge tasarlamış. Kalıcılığı fena değil, etrafa yayılımı ilk patlama dışında ortalamanın biraz altında diyebilirim. Serin ilkbahar günlerine yakışacağını tahmin ediyorum.

Koku Güzelliği:10/6

26 Nisan 2020 Pazar

Gucci – Envy For Men (1998)

1994-2004 yılları, Gucci’nin Tom Ford dönemi olarak nitelendirilebilir. 1990’lı yıllarda adeta iflasın eşiğine gelen Gucci’nin yaratıcı direktörü olarak göreve başladığında Tom Ford, Gucci markasını ayağa kaldırdı. Farklı kıyafet tasarım diliyle Gucci’ye hayat veren Tom Ford, güçlü reklam kampanyalarıyla markanın satışlarını kısa sürede neredeyse ikiye katladı. 1990’lı yılların sonuna gelindiğinde iflasın eşiğindeki Gucci’yi, 4 Milyar dolarlık devasa küresel şirkete çevirdi. 2004 yılında Gucci’den ayrıldığındaysa Gucci 10 milyar dolar değerinde bir deve dönüşmüştü.

Tom Ford’un eli Gucci’de sadece kıyafet tasarımına değmedi. Parfüm birimini de elden geçiren Tom Ford, 1998 yılında Envy For Men isimli esere onay verdi. Gucci’nin 1998 çıkışlı Envy For Men’i ve 2003 çıkışlı Gucci Pour Homme’si bu yüzden Tom Ford dönemi parfümler olarak biliniyor. Gerçi Gucci bu iki harika parfümün üretimini bitirerek, parfümseverlerden büyük tepki aldı ama kararından geri dönmedi ne yazık ki.

Erkek parfümü meraklılarının özlemle yıllardır yad ettikleri iki Gucci parfümünden Envy For Men’i uzun zaman önce kullanmış ve sevmiştim. Aradan geçen yıllar, Envy For Men’i kaderin hoş sürprizlerinden birisi olarak karşıma tekrardan çıkardı. Artık bulunması dünyada bile imkansıza yakın ünlü Envy For Men, bileklerimi süslüyor bir süredir.

Parfümün açılışı kuru baharatlar ve bir parça tütsüyle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında kırmızı biber ve zencefil var ki, bu iki kokudan zencefil daha önde diyebilirim. Zencefilin yanında karanfil de algılıyorum. Başlangıcı harika. Orta kısma geçildiğinde baharatlı yanı devam ediyor. Orta bölümde baharatlara tütün, yeşil lavanta ve yeşil otsular ekleniyor. Odunsu geri plan orta notalarda da devam ediyor. Son bölümde şekerli olmayan şık vanilya ve sedir ağacı bulunuyor.

Henüz ilk saniyelerde yeniden çok tanıdık bir dostun ziyaretime geldiği hissini yaşadım. Ne kadar da özlemişim kokusunu… Dumansı tütsü, enfes kalitedeki zencefil, karanfil ve biber, erkeksi tavır ve şekerli olmayan sedir ağacıyla, lavantanın ağırlığına boğulmamış otsu yeşil karakter (sıvısının yeşil olmasına dikkat!) Envy For Men’in ana konseptini oluşturuyor. Zengin ve katmanlı denebilir. Üst-orta-alt nota ayrımları takip edilebiliyor. Ağır, bıktırıcı veya karanlık kokmuyor.

Envy For Men ne 1990’lı yılların köhne erkeksi parfümlerini çağrıştırıyor ne de 2000’li yıllardan sonra üretilen birbirinin aynısı şeker bombası baharatlı, tonka fasulyeli, bıktırıcı vanilyalı piyasa işi çöp erkek kokularını andırıyor. Envy For Men, şık, yeterince erkeksi, tatlılığı gayet iyi ayarlanmış, kuruluğa yakın, orta kısımdaki sedir ağacının zaman zaman metalik hissiyat vermesi dışında yapaylığa yer verilmeyen bir eser. Benzerine rastlamadığım bu koku formu, muhtemelen kadınlardan da övgü alacaktır. Takım elbiseye uyabilecek kadar elegant ve olgun, aynı zamanda günlük kullanıma uyum sağlayabilecek kadar güncel ve genel beğeniye yakın denebilir.

Envy For Men, şaheser olmayabilir fakat Gucci’nin 2005 yılından sonra piyasaya sürdüğü erkek parfümlerinin çoğundan 2-3 gömlek üstün bir eser. Hem kalite, hem özgünlük, hem de çarpıcı-şık tarzıyla üretiminin bitirilmesini hak etmediği bir gerçek.

EDT formundaki Envy For Men’in tasarımcısı bazı yerlerde Daniela Andrier olarak geçiyor. Sonbahar-kış dönemine uyacaktır. Kalıcılığı gayet iyi fakat etrafa yayılımı ilk güçlü patlama dışında yüksek değil.

Koku Güzelliği:10/8

4 Mart 2020 Çarşamba

Perris Monte Carlo – Cacao Azteque (2017)

“Orta Amerika’da yaşayan Aztekler, kakao çekirdeğiyle karşılaşan ve benzersiz özelliklerini öğrenen, onu dünyaya tanıtan ilk kişilerdendi. Ancak Cortez’in Mexico City’ye yaptığı yolculuk sırasında kakao çekirdeğinin önemini keşfettiği söylendi. Ezilmiş kırmızı biber ve kakule ile harmanlanmış acı bir karışım olan kakao çekirdeklerinden çıkarılan Xocoatl, “tanrıların yemeği” ismi verilen mükemmel iksir yaratır. Bu iksirin tanrılara kuvvet ve bilginin gücünü verdiği söylenir. Bu nedenle Aztek’in son bağımsız krallarından Montezuma, açgözlü ve güç takıntılı şekilde, günde elli bardaktan fazla içerdi.”

Niş parfümevi Perris Monte Carlo’nun Cacao Azteque isimli parfümünün tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. Kakao-kahve-çikolata temalı parfümlere meraklı birisi olarak hevesle kullanmaya başladım Cacao Azteque’yi. Açıklanan notalarında rom özütü, pittosporum (yıldız çalısı), sümbülteber özütü ve kakao özütünden bahsedilmiş. Oldukça farklı temaya sahip bu ilginç notalar bir parfümde nasıl kullanılmış bakalım.

Cacao Azteque’in açılışı canlı ve parlak baharatlarla gerçekleşiyor. Başlangıçta büyük oranda yüksek kaliteli kakuleye yer verilmiş. Üst notalarda pek karşımıza çıkmayan kakuleyi beğendim ilk saniyelerde. İlerleyen dakikalarda kakuleye biber ekleniyor. Parlak ve hafiften metalik hissettiren biberle birlikte üst-orta bölüm baharatlı denebilir. Son kısımda çok ilginç olmayan deri kullanılmış. Açıklanan alt notalarında deri bulunmuyor fakat zayıf ve sıradan deri çok şey vaat etmiyor kapanışta.

Cacao Azteque, egzotik, neredeyse tropikal, aromatik baharatlı bir parfüm denebilir. Kakulenin ve biberin büyük yer kapladığı parfümde ilginç bir form var. Kokusal anlamda bazı parfümleri, duyusal anlamdaysa hayatımdaki hüzünlü kimi anları çağrıştırdı ama hangisi olduğunu çıkaramadım. Kokusu çok tanıdık geliyor. Güneşli bir sonbahar gününün buruk sevinci var sanki onun vermek istediği temada.

Niş parfümlerde rastladığımız ağır, güçlü, dolgun hissiyat burada yok. Zayıf sayılabilecek ve çekingen kalan Cacao Azteque’nin kullandığım versiyonu EDP formuydu. Bir de Extrait olanı varmış. Belki de performans için onun denenmesi gerekiyor.

Cacao Azteque’nin kokusuna aşık olmadım ama kötü de diyemem. Oldukça basit ve tekdüze devam ediyor.  Burun tırmalayan yapaylık ya da uyumsuzluk bulunmuyor. Günümüzün modern parfümlerindeki gibi bolca tatlılık ve bıktırıcı şekerli hissiyat yok neyse ki. Kuru sayılabilecek bir parfüm.

İlginç durumlardan birisi de yukarıda bahsettiğim sıra dışı notaların birlikte kullanıldığı iddiası. Açıklanan notalarında rom içkisi, sümbülteber, kakao ve yıldız çalısı isimli bitki var. Yıldız çalısının nasıl koktuğu konusunda fikrim olmasa da diğer öğelerin Cacao Azteque’de baskın şekilde olmadığını düşünüyorum. Parfüme ismini veren kakaonun büyük yer kaplayacağını düşünürken, kokusunda hemen hemen hiç kakaoya rastlamamak kafamı karıştırdı. Kakao varsa bile bildiğimiz anlamda verilmediği çok açık.

Cacao Azteque’nin 2018 yılında Art and Olfaction Award ödüllerinde finale kaldığı bilgisini de vereyim. Parfümün tasarımını Xerjoff, Miller Harris, Etro, Annick Goutal gibi önemli niş parfümevleri için kokulara imza atmış parfümör Mathieu Nardin yapmış.

Kalıcılığı idare ediyor, etrafa yayılımı zayıf ne yazık ki. Uniseks olarak kullanılabilse de erkek tarafına bir parça daha yakın bence. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Niche & Co mağazasına teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Ocak 2020 Perşembe

Carolina Herrera – Bad Boy (2019)

2016 yılında kadın ayakkabısı formundaki şişesiyle ve hoş ismiyle adından söz ettirmişti Carolina Herrera’nın feminen parfümü Good Girl. Her ne kadar 212 serisinin popülaritesini yakalaması zor görünse de Good Girl, pazarlama anlamında başarılı bir işti. Çok büyük ihtimalle Good Girl’ün sıradışı şişesiyle yakalanan başarının benzeri, 2019 yılında bu sefer erkek parfümüyle yakalanmak istendi. Yine Carolina Herrera’dan ilginç bir şişe ve dikkat çekici ismiyle, pazarda yer almaya başladı Bad Boy isimli erkek parfümü.

Carolina Herrera’nın internet sitesinde Bad Boy’un, “modern erkeksiliğin sembolü” olarak tanıtıldığını görüyoruz. Bad Boy, hem modernliği yansıtırken bir taraftan da güçlü, kendisine güvenen erkeği karakterize ediyormuş. Aynı zamanda kendi yolunu çizen asi erkeğin parfümüymüş. Hatta Bad Boy’un modern kahramanların kokusu olduğundan bile bahsedilmiş ki artık ne diyeyim bilemedim. Bütün bu pazarlama cümlelerinin hengamesinde, açıklanan notalarındaki kakao en çok ilgimi çeken unsur oldu.

Bad Boy’un açılışı metalik ve modern yapay turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarındaki bergamot ilk saniyelerde hissediliyor fakat bergamot notası keşke daha kaliteli ve gerçekçi verilseymiş. Bir süre sonra şekerli bergamota yeşil tema eşlik ediyor geri planda. Orta kısma geçildiğinde yeşil bergamot kokusuna şekerli baharatlar ekleniyor. Buradaki baharatlar keskin ve burun yakan cinsten değil. Kenarları törpülenmiş tatlı baharatlar muhtemelen biber notasını karşılıyor. Orta kısımda kakao ekleniyor kompozisyona ama bildiğimiz lezzetli bir kakao kokusu beklemeyin. Sonlarda odunsu tarafa kayıyor Bad Boy. Yüzlerce yeni nesil erkek parfümündeki yapay ve şekerli sedir ağacı, bize yeni bir tat sunmuyor.

Ahhh Bad Boy. Evet, şişen gayet şekilli ve raflarda seni görenleri kendisine çekecektir. Kötü oğlan anlamına gelen ismiyle, ergen genç erkekleri hedefleyeceği varsayılabilir. Görüleceği üzere pazarlama anlamında sorunu bulunmuyor Bad Boy’un. İyi de her şeyden önemlisi şişenin içindeki sıvı nasıl kokuyor derseniz büyük hayal kırıklığı olduğunu söyleyebilirim.

Sanırım 2010’lu yıllardan sonra girdi bu tarz kokular parfümeri dünyasının gündemine. Bolca tatlı hatta şekerli turunçgiller, şekerli aromatik baharatlar, abartılı tonka fasulyesi kullanımı ve yapay/bıktırıcı şekerli sedir ağacı kombosu, sinir bozucu şekilde, popüler ana akım parfümcülük sektörünü sarıyor. Modern şekerli, aromatik, metalik turunçgilli, jenerik ve sıkıcı erkek parfümlerinin kötü bir devamı Bad Boy. Yenilik yok, ilginçlik yok, kalite yok, performans yok, ne var bilemiyorum. Sanırım markaların amacı 12-22 yaşındaki erkekleri tavlamak bu tür parfümlerle.

Bad Boy’un koku formu o kadar tanıdık ki… Azzaro – Wanted, Paco Rabanne – Incivtus/Pure XS, Versace Pour Homme Dylan Blue, Yves Saint Laurent – Y Pour Homme, Acqua di Gio Absolu, yeni Givenchy – Gentleman parfümlerinin sıradan karışımı denebilir Bad Boy’a. Tabii aynı zamanda bu popüler parfümlerin de doğal rakibi kötü oğlan. Kimi kullanıcılar 1 Million’a benzetmiş ama bence büyük benzerlik yok aralarında. 1 Million çok daha güzel kokusal anlamda.

Burnum her kullanımda kakaoyu aradı ama pek başarılı olamadı ne yazık ki. Kakao varsa da tonka fasulyesinin ağırlığı altında ezilmiş büyük ihtimalle. Bad Boy’u kıyafetlerim üzerinde koklarken bir taraftan da çamaşır yumuşatıcılarının o garip aroması aklıma geliyor.

Daha da bahsedecek tarafını bulamadığım Bad Boy, EDT formunda. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı güçlü değil. Serin ilkbahar-sonbahar dönemlerine uyacağını düşünüyorum. Çok sıkmamak kaydıyla serin yaz akşamlarında da fena olmaz.

Koku Güzelliği:10/4

20 Aralık 2019 Cuma

Ormonde Jayne – Rose Gold (2016)

İngiltere merkezli niş parfümevi Ormonde Jayne, son yıllarda büyük atak yaparak, arka arkaya yeni parfümlerini dünya kokuseverlerine sunuyor. Gösterişli ve provakatif kampanyalar yapmayan Ormonde Jayne’nin 2014 yılında Gold Collection isimli serisi hayata geçmişti. 2014 çıkışlı ilk parfüm Black Gold’du. Serinin ikinci parfümü 2016 yılı çıkışlı Rose Gold oldu. 2017 yılında da White Gold görücüye çıktı.

Ormonde Jayne’nin internet sitesinde Rose Gold’un iddialı ve canlandırıcı gül parfümü olduğu vurgulanmış. Doğru yerde kullanmaya bağlı olarak bir fıs uygulamanın yeterli olabileceği söylenmiş. Ayrıca sizi sıradışı hale getirebilecek büyüleyici ve görkemli olduğu da belirtilmiş.

Rose Gold’un açılışı serin-soğuk turunçgiller ve gülle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında yeşil limon, bergamot ve portakal çiçeği özütü varmış. Üst notaları ferah olmayan turunçgilli gül temasına yakın denebilir. Başlangıcı gayet güzel. Orta bölümde ilginç şekilde serin tarafını kenara bırakıp, sıcak, neredeyse baharatlı, sabunsu, kremsi, vazelinsi karanlık gül kokusuna yerini bırakıyor. Yine resmi orta notalarında taif gülü, karanfil, yasemin, orkide ve nilüfer var. Orta kısımda artan gülün sebebi belli ki taif özütü. Taif gülüne eşlik eden karanfil-karabiber ve en gerideki sabunsu, yağlımsı yasemin, parfümün orta kısmına imzayı atıyor. Sonlarda gül yine etkili. Baharatlar kapanışta algılanabiliyor. Alt notalarda gülle birlikte verilen öd ağacı ve sandal ağacı, onun harika şekilde sonlanmasını sağlıyor.

Rose Gold, isminden de anlaşılacağı üzere gül ağırlıklı denebilir. Rose Gold’un farklı yanları şöyle sıralanabilir:

1) Başlangıçtaki serin turunçgilli gül
2) Parfümlerde çok sık görmediğimiz taif gülü
3) Hem kırmızı hem de şeffaf şişeye sahip olması
4) Schinus Molle (Türkçeye yalancı karabiber olarak çevrilmiş) notası.

Rose Gold, Türkiye’deki birçok kişinin koklaması halinde hacı yağlarını andıran güle benzetebileceği temaya sahip gibi. Bu durum çok anlaşılmaz değil çünkü koyu, ağır ve yağlımsı gül gibi kokan bir arkadaş. Başlangıçtaki soğuk turunçgillerin gayet farklı yöne çektiği Rose Gold, orta bölümde ödünsüz gül parfümüne dönüşüyor. Bu andan itibaren kullanması ve sevmesi zorlaşıyor. Aynı zamanda genele hitap etme olasılığı düşüyor fakat sanatsal fonksiyonlarını da göstermekten geri kalmıyor.

Rose Gold, Ormonde Jayne’nin internet sitesinde bahsettiği gibi yüzde otuz saf yağı içinde barındırdığını hissettiriyor. Bunu da baskın ve dolgun yapısıyla gerçekleştiriyor. Onun artistik gül parfümü olduğu belli. Ana akıma hitap etmeyen, niş parfümlere aşina olmayan kişilerin pek ilgisini çekmeyecek fakat düşünce olarak anlamlı bir deneme. Sonuç ise orta kısımda garip şekilde sabunsu hissettiren, başlangıcında ve sonlarında başarılı kokan bir eser.

Rose Gold’a aşık olmasam da bazı niş parfümlerin aksine giyilebilir buldum. İçeriğindeki gül ve çiçekler sayesinde kadın kullanımına yakın durduğunu söyleyebilirim. Çarpıcı ve farklı kokusuyla, gül merkezli parfümlerin içinde kendisine yer edinebilecek mi ilerleyen yıllar bize gösterecek.

Farklı kaynaklarda Rose Gold’un kokusunu Geza Schoen’in yaptığı yazılmış. Pure Parfum formundaki Rose Gold’un kalıcılığı gayet iyi. Etrafa yayılımı ortalama seviyede. Sonbahar-kış dönemine uyacaktır. 435 dolarlık inanılmaz yüksek fiyatına istinaden denemeden almanın hiç de iyi fikir olmadığını söylemeliyim. Tematik ve ağır yapısı, günlük kullanımdan ziyade akşam saatlerine uygun hale getiriyor onu.

Koku Güzelliği:10/7

16 Mayıs 2019 Perşembe

Baldi – Lapislazzuli (2013)

1867 yılında İtalya’nın Floransa şehrinde doğdu Baldi markası. Floransa’nın iki büyük ailesi Ponziani ve Consani’lerin işbirliğiyle kurulan Baldi, lüks ev mobilyası sektörünün önemli markalarından birisi haline geldi zaman içinde. Dünyanın bazı şehirlerindeki mağazalarıyla lüks ev mobilyası alanında kendisini gösteren Baldi’nin sırrını bizzat kendi internet sitesinde şöyle anlatmışlar: “Baldi’nin başarısının sırrı rafine, mükemmel estetik anlayışı ve gerçek sanat yapıtlarını yapmak için eski sanat teknikleri ve uygulamalarını kullanan, uzun süredir devam eden işçilik geleneğidir. Yüzyıldan fazla süredir sanat ve güzelliğin yaratılmasına kendisini adayan Baldi, bugün İtalyan tarzı ve asırlık Floransalı işçiliğinin özünü temsil eden eşsiz ve zamansız eserler yaratma sanatında ustalaşmıştır.”

Bu lüks ev mobilya firması, ilginç bir kararla 2013 yılında parfüm işine girmeye karar vermiş. İtalya merkezli firma olması sebebiyle muhtemelen İtalyan parfümörle anlaşmışlar. Bois 1920 niş parfümevi için de kokular yaratan Enzo Galardi ile işbirliği yapan Baldi, 2013 yılında dört adet parfüm piyasaya sürdü. Baldi, 2013 yılındaki bu dört parfümünün ardından bir daha koku piyasaya sürmedi.

Elimdeki Baldi parfümlerinden nedense beni ilk olarak en çok kendisine çeken, muhtemelen ismi dolayısıyla Lapislazzuli oldu. Odunsu baharatlı olarak sınıflandırılan parfümün açılışı yüksek kaliteli buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Mayhoş bergamot, limon ve mandalinaya ilk saniyelerde Akdeniz aromatik otları eşlik ediyor. Orta kısma geçildiğinde ekşi turunçgillere baharatlar ekleniyor. Karanfil ve biberin ağırlıkta olduğu baharatlar aromatik ve neredeyse ferah. Son kısımda tatlı paçuli, sedir ağacı ve misk mevcut.

Lapislazzuli, eski tarz erkeksi aromatik fujerlere benzeyen ilginç bir parfüm. Bu yüksek kaliteli eser, başlangıcında ferah denemeyecek buruk, tatlı, limon-bergamot kolonyalarını anımsatıyor. İlerleyen dakikalardaysa bu tema değişmeden üzerine dumansı ve karanlık olmayan baharatlar, lavanta ve tütün ekleniyor. Parfümün genel yapısı böyle diyebilirim.

Baharatlar neyse ki tam sevdiğim karanfil-biber bağlamında verilmiş. Modern ve tatlı baharat-turunçgil parfümü olan Lapislazzuli, enteresan şekilde eski tarz erkek parfümlerini de hatırlatıyor. Az da olsa Nicolai – New York daha fazlaca New York Intense’i anımsattı bana. Lapislazzuli için baharatlı fujer bile diyebiliriz. Baharatların dumansı verilmesi ve buruk turunçgillerle başarılı şekilde kaynaştırılması bu parfümün başarısının sırrı olarak düşünülebilir.

Lapislazzuli, erkeksi ve centilmen gibi davranıyor. Takım elbiseye yakışabilecek bu şık parfüm, az da olsa Bois du Portugal ve hatta Caron – The Third Man, Obssesion For Men’i akla getiriyor kokusal bakımdan. Tabii Lapislazzuli’nin müthiş kalitesini göz ardı etmemek gerekiyor.

Sonuç olarak çok hoş bir parfüm ama günümüzün parfüm trendlerine uymayan, farklı bir modern klasik denebilir. Herkesin sevemeyeceği, parfüm deneyimi ve kültürü olanların keyif alabileceği, giriş seviyesindeki kullanıcıların tütün kolonyasına benzetebileceği bu niş parfüm, denemeden almanın iyi fikir olmadığı eserlerden birisi.

EDP formundaki parfümün kalıcılığı iyi ama etrafa yayılımı ortalama seviyede. Erkek kullanımına yakın duruyor. İlkbahar-sonbahar dönemleri için fena seçenek değil.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

17 Mart 2019 Pazar

Vertus – Paradox (2017)

“Cömertliği ve zarafeti ifade eden bir paradoks. Mükemmel uyumdaki zıtlıklar. Niş baharatların en karşıt anlarda ortaya çıkan gücü. Sertliğin gül ile yumuşatılan özel yorumuyla tanışın. Klasik vanilyanın, beyaz çiçeklerle kuşatılmış etkisine karşı koymak imkansız. Zirvedeki şıklığın paradoksunda yeriniz hazır. Gücü tek bir nefeste içinize çekerken, yeni bir öykü yaratacaksınız.”

Vertus’un genişleyen koleksiyonundaki en yeni üyelerden Paradox’un tanıtım yazısı, parfüm hakkında az çok fikir veriyor. Markanın 2017 çıkışlı yeni parfümleri arasında yer alan Paradox, çiçeksi oryantal tarafa ve yeşil temaya yakın görülmüş. Yeşil kokan parfümlere meraklı birisi olarak önceliği Paradox’a vermek istedim ve bir süredir birlikteyiz kendisiyle.

Paradox’un başlangıcı şekerli, lezzetli ve sulu meyvelerle gerçekleşiyor. Eriğe benzettiğim üst notalardaki meyvemsilik ferah sayılamayacak kadar olgun ve koyu. Orta kısımda meyvelere tatlı baharatlar ekleniyor. Biber, orta bölümde kendisini en çok gösteren baharat diyebilirim. Hoş bir sürpriz olarak gül yağlarına benzemeyen tarzda verilmiş gül temasıyla karşılaşıyoruz orta notalarda. Bu kısım için biberli, meyveli gül kokuyor diyebilirim. Sonlarda kuru sayılabilecek yasemin devreye giriyor. Sandal ağacıyla desteklenen yasemine bir parça misk de ekleniyor. Kapanışta vetiver de dikkat çekici şekilde yer alıyor. İşte size Paradox’un özeti.

Paradox’un açıklanan notalarına bakalım. Meyveler, baharatlar, yasemin, gül, müge, biber, sandal ağacı, vetiver, labdanum ve vanilya. Dikkatinizi çektiyse genellikle kadın parfümlerinde rastladığımız üç çiçek mevcut Paradox’ta: Müge, yasemin ve gül. Bu çiçekleri görünce Paradox’un çok kadınsı olduğunu düşünebilirsiniz. Başlangıçtaki meyveler hafiften kadınsı hissettirse de sandal ağacı, biber ve erkeksi verilmiş yasemin, parfümün kadın tarafına kaymasına izin vermiyor. Bu anlamda uniseks kullanıma yakın duruyor.

Paradox, bolca tatlı, modern, meyveli, baharatlı, çiçeksi kompozisyona benziyor. Başlangıçtaki leziz miskli meyveler pek bana göre olmasa da orta kısımdaki baharatlı güllü bölümü sevdim. Baharat ve gül kompozisyonları özenli verildiği zaman koklanmaya doyulmuyor. Vertus, orta kısımdaki başarılı işçiliği sonlara pek taşıyamasa da maskülen yaseminli kapanış ilginç olmuş. Meyveli başlayan, baharatlı devam eden, sandal ağacı sayesinde odunsu vetiverle kapanan bir parfüm Paradox.

Gelin biraz da dedikodu yapalım. Kullanım döneminde Paradox’un başlangıcını, modern zamanların en kült parfümlerinden birisi haline gelmiş Tom Ford’un Black Orchid’ine benzettim. İki parfümün açılışındaki tanımlanması zor meyveler benzeşiyor. Gerçi Black Orchid’in meyveleri karanlık sayılabilecekken, Paradox’un meyveleri daha genel beğeniye uygun denebilir. Tabii orta kısımdan itibaren iki parfüm farklı yönlere doğru yol alsa da Paradox’un meyvemsiliğini ve kalite hissiyatını Black Orchid’e göre biraz daha başarılı buldum. Yine de Black Orchid hakkındaki düşüncelerim belli. Paradox’un, asla sevemediğim bir arkadaş olan Black Orchid’e benzeyen kısmına yine ısınamadım.

Sonuç olarak rahatsız edici yapaylığa rastlanmayan Paradox’un kokusunu hep başka bir parfüme benzettim ama bulamadım. Hüzünlü ve buruk kokan Paradox’u bir parfümseverin Rose 31’e benzettiğini gördüm. Uzun zaman önce kullandığım Rose 31’in kokusunun hafızamdan büyük oranda silindiğini de bu benzetmeyle fark ettim. Evet, belki de Le Labo’nun ünlü Rose 31’ini andırıyor Paradox, ahh benim yaşlanan koku hafızam 🙂

EDP formundaki Paradox’un kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk on beş dakika idare eder, sonrasında normale dönüyor. Sonbahar-kış dönemine uygun koku profili çiziyor. Kadın-erkek herkesin kullanabileceği, arabik kokmayan bu postmodern Fransız’ı yüksek fiyatına istinaden denemeden almayın, ne olur ne olmaz.

Koku Güzelliği:10/6

3 Şubat 2019 Pazar

Giorgio Armani – Stronger With You (2017)

Giorgio Armani markasının Emporio Armani serisine ait parfümler genellikle oldukça hoşuma gider. Belli bir koku tarzını izlediğini düşündüğüm Emporio Armaniler, yumuşak ve cazibeli vanilyayı parfümlerinde sık sık kullanıyorlar. Kadın-erkek ayrımı olmaksızın birçok Emporio Armani’de bu vanilyalı dokunuşa şahit oldum ve çoğunlukla kendime yakın buldum.

2017 yılında Emporio Armani serisi iki yeni parfümle tanıştırdı bizi. Erkek için olanı Stronger With You iken kadınlara yönelik parfümlerinin ismiyse Because It’s You oldu. Her ne kadar kimi parfümseverler bu yeni parfümlerin isimlerini saçma bulup eleştirseler de gördüğüm kadarıyla epey ilgi çekti bu iki yeni parfüm. Bir süredir kullandığım erkek için olan Stronger With You’nun tanıtımında Giorgio Armani “Büyüleyici, gizemli, kendine güvenen” ifadelerini kullanmış. Ayrıca bu parfümde “Vanilla Jungle Essence” isimli bir içerik kullanmışlar. Yine bu parfümde, kokular dünyasında pek alışık olmadığımız kestane akorunu kullanmış Giorgio Armani. Bakalım ortaya nasıl bir parfüm çıkmış.

Stronger With You’nun açılışı şekerli turunçgiller ve vanilyalı meyvelerle gerçekleşiyor. Kısa süre sonra ferah olmayan ve lezzetli üst notalar yerini orta bölüme bırakıyor. Orta notalarda kremsi vanilya yine ortama hakimken, yumuşak baharatlar kendisini gösteriyor. Kakule ve biberi andıran sıcak baharatlarla kremsi vanilya orta bölümü daha da güzelleştiriyor. Son bölümde vanilya daha az tatlı haliyle orada duruyor. Odunsu notalarla (sedir ağacı muhtemelen) yumuşak vanilya tende dururken, baharatlar artık kapanışta hissedilmiyor.

Karşımızda çok tanıdık bir aroma var: baharatlı vanilya. Giorgio Armani, günümüzün yeni nesil modern erkek parfümlerine yatırım yapmaya devam ediyor anlaşılan. Oldukça tatlı kokan ve kremsi/lezzetli davranan vanilyaya eşlik eden kakule-biber ve sonlardaki sedir ağacı, yeni nesil onlarca erkek parfümde uygulanan bir formül diyebiliriz. Çoğu marka bu içerikleri kullanırken gayet özensiz, baştan savma ve sıkıcı davranırken, Giorgio Armani, Stronger With You’da yapaylığa pek yer vermemiş ve belli kalitenin üzerinde içerikler kullanmış sanki. Benim gibi vanilya kokusu severe bile eziyet eden çoğu yeni nesil berbat ve kalitesiz vanilya kullanımı Stronger With You’da neyse ki yok. Yumuşacık hatta tropikal bir içki kıvamındaki vanilya sizinle flört ediyor. Bu anlamda başarılı buldum kokusunu.

Parfümün resmi tanıtımında dikkatimi çeken iki nota vardı: Adaçayı ve kestane. Genellikle yazlık ve ferah parfümlerde kullanılan adaçayını algılayamadım. Her kış bol bol kestane tüketen birisi olarak da baskın kestane tadı/kokusuyla karşılaşmadım Stronger With You’da.

Sonuç olarak hoş ve güzel bir vanilyalı baharat parfümü. Çok farklı veya yaratıcı değil. Müthiş bir derinliğe sahip olmadığı açık. Yine de sizi mutlu edecek, etraftan kadın-erkek güzel tepkiler alacağınız güvenli bir arkadaş diyebilirim. Tarz olarak Tom Ford – Noir Extreme ve Noir Pour Femme’ye benzettim. Zaman zaman çikolatamsı, karamelimsi kokusu belki de bu iki parfüme benzetmeme sebep oldu Stronger With You’yu.

EDT formundaki Stronger With You, kimi kullanıcıların iddia ettiği gibi performans anlamında harikalar yaratamadı bende. Kalıcılığı normal ve etrafa yayılımı ortalama düzeyde. Hoş bir ofis kokusu olarak da düşünülebilir.

Tabii ki kış mevsimine uyacaktır Stronger With You. Modern tarzıyla her ortama uyum sağlayacaktır. Kokusunu Cecile Matton tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7.5

30 Ocak 2019 Çarşamba

Vertus – Monarch (2017)

Vertus’un 2017 yılında piyasaya sürdüğü yedi parfümden birisi olan Monarch, son zamanlarda bana en çok sorulan eserlerden birisi. Oldukça merak edilen Monarch, bu ilginin sonunda benim de radarıma girdi ve artık kullanma zamanının geldiğini düşünüyorum.

Bütün parfümleri gibi uniseks olarak pazarlanan Vertus’un Monarch’ı resmi tanıtımında ismiyle uyumlu olarak monarşiden, krallıktan, hükmetmekten ve lüksten bahsedilmiş. Parfümün başlangıcı limon ve aromatik otlarla gerçekleşiyor. Bir parça ardıçın da eklendiği üst notalar gayet güzel. Orta kısımda partiye baharatlar katılıyor. Karanfil bütün ağırlığıyla orta kısmı domine ediyor. Bir karanfil sever olarak orta bölümü beğendim. Son kısımda baharatlara miske ve balzamsı notalar ekleniyor. Kapanışta miskli bir sıradanlık var diyebilirim.

Monarch, 1980’li yılların erkeksi aromatik fujerlerini hatırlattı bana. Özellikle limon-ardıç-karanfilin verilişi hoş bir sürpriz olmuş. Tatlı baharatlar ve tatlı miske eklenen aromatik otlar, limon ve ardıç ilginç bir koku ortaya çıkarmış. Zaman zaman kola aromalı jelibonlara benzettiğim Monarch’ta tatlılık var ama insanın içini bayan, bıktırıcı modern parfümlerdeki kadar değil. Çoğu zaman erkeksi nüansları hissettiren Monarch, kadın kullanımından ziyade erkek tarafına yakın duruyor.

Monarch, hem eski tarz parfümleri andırırken, hem de modern dünyayla bağını koparmıyor. Parfümlerde en sevdiğim notalar olan limon-ardıç-karanfil-bibere içeriğinde yer veren Monarch, garip şekilde zaman zaman naneli akide şekerlerini anımsattı bana ya da zihnim oyun oynuyor.

Monarch, farklı bir çalışma gibi duruyor. Ne tam anlamıyla çiçeksi ne son yılların popüler içerikleri öd ağacı ve tütsüye yer vermiş ne de piyasaya işi parfümler gibi kokuyor. Kendisine ait tarzı olan hoş bir parfüm ama aşık olduğum da söylenemez. Günlük kullanıma da akşamları çıkmalara da uyum sağlayabilecek Monarch’ın performansı harikalar yaratamıyor. İlk patlama dışında tene ve kıyafete yakın duruyor. Kalıcılığı ise fena değil.

Kimi kullanıcıların Clive Christian’ın X For Men’ine benzettiğini görüyorum Monarch’ı. Evet, tarz olarak birbirlerini andırıyorlar ama birebir anlamda benzerlik var diyemem. X For Men daha ananas tarzı meyvemsi ve tarçınlı-sedir ağacı gibi kokarken, Monarch karanfilli, aromatik otlu, mentollü düzlemde ilerliyor.

EDP formunda Monarch. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her dönem kullanılabileceğini düşündüğüm Monarch’ın en iyi sonucu ılık ilkbahar zamanında vereceğini hissediyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

29 Aralık 2018 Cumartesi

Giorgio Armani – Armani Eau de Nuit Oud (2016)

İlki 1984 yılında piyasaya sürülen Giorgio Armani’nin klasik erkek parfümü Armani Eau Pour Homme, kokular dünyasındaki eşsiz yerini hala koruyor. 1980’li yılların bu başarılı klasiğinin 2010’lı yıllarda devam parfümleri gelmeye başladı. Armani Eau serisinin son üyesi 2016 yılında raflardaki yerini aldı. Öd temalı yeni Armani’nin ismi Armani Eau de Nuit Oud olarak karşımıza çıktı ve erkek kullanımına yönelik olarak pazarlandı.

Anlaşılan o ki Giorgio Armani, parfümcülüğün son yıllarda parlayan yıldızı öd esansına yatırım yapıyor. Tabii bu alandaki rekabetten geri kalmaması gerektiğinin de farkında muhtemelen. Versace, Hugo Boss ve diğer ana akım markaların öd temalı parfümlerine bir cevap olarak görebiliriz Armani Eau de Nuit Oud’u. Giorgio Armani’nin internet sitesinde “zarif, yoğun, bağımlılık yaratan” olarak tanımlanmış ve oryantal odunsu olarak sınıflandırılmış. İtalyan şıklığını yansıttığı söylenmiş ve iris çiçeğiyle odunsu notalar vurgulanmış.

Armani Eau de Nuit Oud’un açılışı tatlı gül/baharat ve öd ağacıyla gerçekleşiyor. Leziz baharatlardan biber öndeyken, gül gayet doğal ve baş döndürücü verilmiş. Orta kısımda gülün etkisi bir parça azalırken baharatlar varlığını devam ettiriyor. Kakule orta notalarda ağırlığını arttırırken ona safran eşlik etmeye başlıyor. Tabii öd ağacı da geri planda destek veriyor bu ikiliye. Kapanışta safran yok, az miktarda baharat var. Bir parça iris çiçeği ve tonka fasulyesiyle hoş bir kapanış yapıyor.

Armani Eau de Nuit Oud, ismindeki öd ağacının hakkını veriyor kokusunda. Parfümün genelinde öd ağacı, gül, baharatlar ve safranın etkisi oldukça fazla. Ara ara devreye giren iris çiçeği hoş bir sürpriz olarak kompozisyondaki yerini alıyor. Açılışını sevdim, orta kısımdaki safranı tabii ki sevemedim sonlarını başarılı buldum.

Kalite anlamında fena yerde durmuyor Armani Eau de Nuit Oud. Öd ve safran kullanımını başarılı bulmadım, gül, biber ve irisin verilişini sevdim. Tabii ki birçok öd merkezli parfüm gibi karanlık, koyu ve baskın temaya sahip. Parfümün genelinde ödün verdiği sıcaklık hissediliyor. İris ve safran parfüme çiçeksi hava katsa da burada kadınsı çiçeksilikten bahsetmek mümkün değil.

Son olarak Armani Eau de Nuit Oud’u çok sevdiğimi söyleyemem. Biraz Montale’nin parfümlerindeki öd kullanımına benzettim buradaki ödün verilişini. Bence bir şişesini almaya değmez ama tabii ki seçim sizin. Denemeden almayın derim.

EDP formundaki parfümün performansı sınıfta kalıyor. Etrafa yayılımı düşük, kalıcılığı idare eder. Her ne kadar erkek kullanımı için piyasaya sürüldüyse de kadınlar şans verebilir tabii öd temasını seviyorlarsa. Tam bir kış parfümü olduğunu sanırım söylememe gerek yok. Günlük kullanıma da gece çıkmalarına uyum sağlayabilir.

Koku Güzelliği:10/6

10 Ekim 2018 Çarşamba

Calvin Klein – Obsessed For Men (2017)

1980’li yılların ortalarında parfüm dünyası Calvin Klein’in Obsession isimli eserleriyle tanıştı. Obsession’un hem erkeği hem de kadın versiyonları çoğu kişiye göre hala Calvin Klein’in en iyi parfümleri ki ben de bu görüşe yakın duruyorum. Tabii 1980’li yılların koku karakterine sahip Obsession’lar, aradan geçen uzun yılların ardından değişen koku trendlerine yenik düştüler ne yazık ki. Yeni nesil genç arkadaşlara uzak kalan kokusu yüzünden Obsession’lar eski popülerliklerini kaybetme aşamasına geldiler. Tam da bu noktada Calvin Klein küresel marka olma refleksiyle, rekabetten geri kalmamak adına, klasik Obsession parfümlerinin isimlerinde küçük harf oyunları yaparak Obsessed’leri piyasaya sürdü.

Calvin Klein yeni Obsessed’leri, klasik Obsession’ların devamı olarak pazarlamaya çalışsa da Obsessed For Men, tamamen farklı deneme olarak karşımıza çıkmış. Kendi sitelerinde Obsessed For Men’i erkeksi fujer olarak sınıflandırmışlar ve karanlık vanilyanın varlığından bahsetmişler. Bakalım durum Calvin Klein’in anlattığı gibi mi?

Obsessed For Men’in açılışı ferah sayılamayacak buruk ve şekerli turunçgillerle gerçekleşiyor. Greyfurt, şekerli limon ve ananas benzeri meyvemsi açılışı günümüzün onlarca modern erkek parfümündeki gibi. Orta bölümde meyvelere yumuşak ve tatlı baharatlar ekleniyor. Kakule ve biber olduğunu tahmin ettiğim baharatlar keskin ve erkeksi değil. Kapanışta buruk vanilya etkili. Vanilyaya eşlik eden sedir ağacı ve ambroksan kokunun yönünü farklı tarafa çeviriyor.

Obsessed For Men, aromatik, buruk baharatlı fujerlerin tipik örneği. Başlangıçtaki meyvelere eklenen baharatlar, şekerli ve ne kadar da tanıdık. Tatlılığın sebebinin tonka fasulyesi olduğu aşikar. Her ne kadar açıklanan notalarında vanilya olsa da tatlılık tipik-bayık tonka fasulyesi şekerliliği. Alt notaları benim gibi vanilyaseveri bile tavlayamadıysa düşünün artık durumu.

Kokunun genelini düşündüğümde Calvin Klein’in risk almadan 15-25 yaş arası Z kuşağını hedeflediğini anlayabiliyoruz. Yaratıcılıktan uzak, bolca şekerli, parfüm trendlerine tam anlamıyla uyan, sıradan, sıkıcı ve benim için soğuk-itici tarzda. İyi de bu durum sizin için önemli mi? Tabii ki değil.

Kendime yakın bulamadığım koku karakterine sahip olan Obsessed For Men’i siz belki de çok beğeneceksiniz. Bu parfümle ilgili takıldığım noktaysa isminin neden Obsession’lara benzetilerek eski muhteşem klasiklere gönderme yapıldığı. Yeni Obsessed For Men, gerek kalite anlamında gerekse koku karakteri anlamında 1986 çıkışlı Obsession For Men’in tırnağı bile olamaz. Koku benzerliği anlamında da benzerlik bulunmuyor. Bu durumdan anlıyoruz ki Calvin Klein şöhretli klasiklerinin ismini kullanarak yeni parfümlerini satmaya çalışıyor. Böyle bir yol izleneceğine neden farklı isimle bağımsız parfüm olarak piyasaya sürülmedi ki Obsessed For Men?

Genel beğeniye uygun, kullanması kolay, karşı cinsten övgüler alabileceğiniz bu delikanlı size büyük şeyler değil sadece temiz ve bol şekerli kokmayı vaat ediyor. Bu koku tarzıyla ve genel olarak uygun sayılabilecek fiyatıyla rakiplerine korku salabilir Obsessed For Men. Parfüm dünyası içinse pek kayda değer bir eser olarak geçmeyecek gibi görünüyor. Eğer Versace – Eros, Bleu de Chanel, Dior – Sauvage, Spicebomb, Burberry For Men gibi parfümleri seviyorsanız yeni bir alternatif Obsessed For Men.

Kokusunun tasarımını Ilias Ermenidis ve Christophe Raynaud birlikte yapmış. EDT formundaki parfümün kalıcılığı vasat, etrafa yayılımı ilk patlama dışında kötü. İlkbahar-sonbahar mevsimlerinde kullanmak daha iyi sonuç verebilir. Eğer arkadaşınıza hediye parfüm almak istiyorsanız iyi seçeneklerden birisi. Hem kokusunu çoğu kişi beğenir hem de diğer markaların parfümlerine iki katı ücret ödemek zorunda kalmazsınız.

Koku Güzelliği:10/5

10 Ağustos 2018 Cuma

Comme des Garçons – 8 88 (2008)

Sadece parfümleriyle değil sıradışı kıyafet tasarımlarıyla da dünyada büyük beğeni toplayan Comme des Garçons’un birçok kokusunu Parfüm Merakı sitemizde incelemiştim. Parfüm işini sevdiğini düşündüğüm Comme des Garçons, oldukça fazla sayıda koku piyasaya sürdü son yıllarda. Kimilerinin üretimlerini bitirdi, kimileri de hala raflarda, o ilginç yamuk şişeleriyle bizleri bekliyor. 8 88 uzun zamandır birçok yerde karşıma çıkan ve merak ettiğim bir parfümdü. Sonunda onunla tanıştık.

2008 çıkışlı 8 88’in yaratıcısı ünlü burun Antoine Lie, onun tasarım aşamasında altından ilham aldığını ve Safralin isimli bir molekül kullanıldığını belirtmiş ve şöyle söylemiş: “8 88’in tasarımı aşamasında altının bir kokusu ve kokusal izlenim yaratıp yaratmadığını bulmak istedik. Bunun için çok sayıda farklı malzemeyi denedim ve özel karakteri nedeniyle Safraline’de karar kıldım. Safralin, İsviçre merkezli parfümevi Givaudan tarafından yaratılan safranın bir türevidir.”

Baharatlı oryantal olarak sınıflandırılan 8 88’in açılışı aromatik ferah baharatlarla gerçekleşiyor. Kişniş ve tarçın olduğunu düşündüğüm baharatlar leziz, yüksek kaliteli, tanıdık ve hafiften metalik. Başlangıcı hoşuma gitti. Orta bölümde Antoine Lie’nin bahsettiği safran devreye giriyor. Tatlı sayılamayacak kuru safran orta kısımda aromatik baharatlarla birleşerek koku yönünü giderek enteresan bir çiçeksiliğe doğru götürüyor. Kapanışı orta bölümle aynı. Büyük değişim göstermeyen alt notalarda egzotik olmayan amber de ekleniyor partiye. İşte size 8 88.

Çiçeksi mi desem baharatlı mı desem karar veremediğim parfümlerden 8 88. Onun çiçeksiliği kremsi, metalik safrandan oluşuyor. Baharatsı tarafıysa daha da garip. Bu parfümde safralin denilen bir molekülün varlığından bahsetmiştim. Bu seferde zerdeçaldan bahsedeyim de iyice şaşıralım. Açıklanan notalarında zerdeçal da var. Son zamanlarda alternatif tıbba gönül veren doktorlarımızın ağzından düşürmediği zerdeçala 8 88’de yer verilmiş. Ara ara tükettiğim için burnunuza yaklaştırdığınızda çok baskın kokmayan fakat yenildiğinde oldukça buruk bir tat bırakan zerdeçalın bir parfümde kullanıldığına ilk defa şahit oluyorum. Tabii Comme des Garçons gibi sıra dışı bir markanın, parfümlerinde sıradan içerikler kullanmasını beklemek hata olabilir.

Zerdeçal dedik ama bence 8 88 daha kişniş, tarçın, biber eksenine yakın. Zaten zerdeçalın bir parfümdeki koku profilini kafamda çok da oturtamıyorum. 8 88’de kimi kullanıcılar tütsüden de bahsetmiş fakat ben algılayamadım.

Karşımızda oldukça tanıdık bir koku karakteri var. Bir parfüme benzetiyorum ama yine aklıma gelmiyor. Kullanım döneminde bir parça kadın tarafına yakın durdu. Onun neredeyse güllü, leziz kırmızı meyvelere benzeyen tarafını kendimce keşfettim belki de yanılıyorum. Burada ham ve bıktırıcı bir kadınsı-çiçeksilikten bahsetmiyorum.

Comme des Garçons parfümlerini anlatmak çoğu zaman zordur çünkü oldukça soyut koku denemeleri yapıyorlar. Onların parfümlerini somut olarak bir şeylere benzetmek zor oluyor fakat bir taraftan zihninizin bir köşesinde tanıdık geliyor. 8 88’de aynı hisleri yaşattı bana. Parfümlerin içeriğinde bulunan safran notasını pek sevememe rağmen buradaki kullanımını kabul edilebilir buldum. Safran ana gövdeye ustaca monte edilmiş. Kolunuzu yaklaştırıp kokladığınızdaysa kısa mesafede safran algılanıyor. Bu anlamda iki katmanlı bir parfüm olduğundan bahsedebilirim.

Sonuç olarak ilk başlarda 8 88’e alışamasam da şu an onu severek kullanıyorum. Muhteşem mi? Hayır. Farklı mı? Kesinlikle. Kullanması ve sevmesi kolay bir arkadaşa benziyor. Tabii doğru mevsimde. Sonbahar-kış için harika olacağını düşünüyorum 8 88’in.

EDP formundaki parfümün performansı memnun edici. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı iyi. İnatçı ve ara ara kendisini hatırlatıyor 8 88. E daha ne olsun.

Koku Güzelliği:10/7

21 Haziran 2017 Çarşamba

Christian Dior – Sauvage (2015)

Son aylarda bana en çok sorulan parfüm, açık ara Christian Dior’un Sauvage’si diyebilirim. Henüz kullanmadığım Sauvage, yoğun ilgi yüzünden radarıma girmişti. E tabii Christian Dior’un en yeni ve iddialı erkek parfümü olarak piyasaya sürülmesi merakımı daha da arttırmıştı. Dior’un özel parfümörü François Demachy, yarattığı Sauvage hakkında şöyle demiş: “Sauvage, ilk önce pürüzlü, kaba bir taştı. Ona adeta keskiyle şekil verdim. Onun yaratım sürecinin başında, erkeği merkeze aldım. Güçlü ve apaçık erkeksi. Zamanı ve modayı aşan bir erkeğin imajı gibi…”

Parfümün resmi tanıtımında Sauvage’nin fujer koku ailesine ait olduğu vurgulanmış. Zaten pazarlamadaki en önemli yer, erkeksiliğe verilmiş. Fazlaca maço bir parfüm olduğunu düşündürten Sauvage’nin reklam yüzü olarak ünlü aktör Johnny Depp’in seçilmesi de bu algıya sebep oluyor. Tanıtımda ve görsellerde ozon mavisi gökyüzüne ve çöl temasına yer verilmiş. Parfümün notaları arasındaysa iki öğe öne çıkarılmış: Bergamot ve ambroksan.

Sauvage’nin açılışı anasonu andıran canlı meyan kökü ve bergamotla gerçekleşiyor. Bence bergamottan ziyade meyan kökü benzeri koku başlangıcı domine ediyor. Başlangıçta yapay-serin kavun benzeri hissiyat da var. Üst notalarını kendime pek yakın bulamadım. Orta kısımda ferah-metalik baharatlar (muhtemelen pembe biber) ve ambroksan sazı eline alıyor. Orta bölümde kadifemsi-parlak ve yapay bir koku karşımıza çıkıyor. Kapanışta ambroksana misk eşlik ediyor. Alt notalarda yapay odunsular son noktayı kokuyor.

Sauvage’ye serin kanlı yaklaşırsam, kavunla sulandırılmış lavantalı, ferah baharatlı ve vasat miskli amber koktuğunu söyleyebilirim. Şimdi şu önemli ki, Sauvage’de ambroksan isimli yapay bir molekül kokunun büyük kısmına yön veriyor. Yani Sauvage, genel olarak parlak-metalik ambroksanın hakimiyetinde. Diğer notalar sadece küçük makyaj çalışması olarak düşünülebilir.

Sauvage, vasat kalitede, tek düze, herhangi karaktere sahip olmayan, ne koktuğu anlaşılmayan, soyut, garip ve benim açımdan gayet rahatsız edici bir parfüm. Anladığım kadarıyla genç erkek arkadaşlara hitap etmeye çalışan ve popülerlik yolunda ilerleyen Sauvage, başından sonuna kadar büyük bir hayal kırıklığı. Ne elle tutulur doğru düzgün bir nota var ne doğal bir ferahlığa sahip ne de performans anlamında başarılı.

Bir kere parfümün ismi, Dior’un en büyük ve tarihi erkek koku klasiği Eau Sauvage’yi çağrıştırıyor. Neden bu parfüme tamamen bağımsız isim vermemişlerde ünlü klasik Eau Sauvage’nin devamı gibi izlenim oluşturmaya çalışmışlar? Tabii bu taktikte akla ilk gelen Eau Sauvage’nin şöhretinden ismi vasıtasıyla yararlanmak ve daha çok satış yapmak. Gelin görün ki yeni Sauvage’nin klasik Eau Sauvage ile neredeyse hiç benzer yanı yok. Yeni Sauvage, tamamen farklı bir parfüm.

Sauvage, yeni bir molekül olan, tamamen sentetik ambroksan notası üzerine inşa edilmiş. Zaten kokusu da parlak-yapay-dinamik ve düşük kaliteli. Hiçbir derinliğe sahip olmayan Sauvage, koku güzelliği anlamında da hiç bana uygun değil. Gerçekten şaşkınım ve üzgünüm çünkü Dior’un bu kadar başarısız bir parfümü Johnny Deep ve kocaman pazarlama kampanyalarıyla kurtaracağını düşünmesi gerçekten garip.

EDT formundaki Sauvage’nin kalıcılığı iyi, fark edilirliği düşük. Kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Parfümün pazarlama metinlerindeki yoğun erkeksi vurgulara rağmen, maço bir parfüm değil. Otuz yaş altı genç arkadaşlara giriş seviyesi için ideal gibi görünüyor. Günlük kullanıma uyacaktır. Kimi yorumcuların Sauvage’yi Bleu de Chanel’e benzetmelerini ise anlayamadım. Bence iki parfüm pek benzemiyor. Kadınların bu koku formunu seveceğini ve övgüler alacağınızı tahmin ediyorum. İlgilenenlere duyurulur.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/4

17 Haziran 2017 Cumartesi

Vertus – 24 Carat Gold (2015)

Bir parfüm şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pulları olduğunu düşünün. Böylesi bir konsept açıkçası benim aklıma gelmezdi. Tabii söz konusu niş markalar olduğunda, hiçbir şeye kolay kolay şaşıramıyorsunuz. Çünkü bu segmentte artık “piyasa işi kokuyu biraz cafcaflı şişeye koyup satayım” mantığı işlemiyor. Niş segmenti, hem kokuyla hem parfümün geri planındaki hikayeyle hem de sizi öne çıkaracak yeniliklerle ilerliyor. Bu alanda var olmak istiyorsanız hep rakiplerinizden daha iyi olmanız ve yapılmayanı yapmanız gerek.

Vertus’un sürekli büyüyen koleksiyonundaki bir parça bana göre her zaman diğerlerinden ayrı yerde olacak. Şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pullara sahip 24 Carat Gold parfümü, şimdiye kadar rastlamadığım bir durum. Bir şişe parfüm alıyorsunuz ve içerisinde 24 ayar altın parçacıkları var! İnanması zor gelse de Vertus, bildiğim kadarıyla bu konsepti dünyada uygulayan ender markalardan birisi. Bu anlamda 24 Carat Gold parfümünü uzun süredir yazmak istiyordum. Ve artık zamanı geldi.

Kendi sitelerinde 24 Carat Gold’un tanıtımı şöyle yapılmış: “Gerçek altın parçaları ile buluşan lüks vetiver, eşsiz sandal ağacı ve selvinin zengin ve asil yorumu… Bu güçlü ve zarif kokunun teninizde bırakacağı ılık esintisinin tadını çıkarın…” Parfümün açılışı tertemiz, duru, yeşil, ferah vetiverle gerçekleşiyor. Köksü ve ıslak verilmiş vetiver harika. Orta kısımda parfümün en sevdiğim yönü kendisini gösteriyor: Dumansılık. Bu gizemli dumansılık yeşil vetiverle birleşiyor ve parfümün en güzel yerini oluşturuyor. Kapanışta dumansılık kaybolurken tatlı vetivere ağaçlar eşlik ediyor. Miski de unutmamak lazım alt notalarda.

24 Carat Gold, bence yeşil bir vetiver kokusu. Diğer öğeler temiz ve yeşil vetivere destek vermek için kurgulanmış. Orta kısımdaki dumansı yapının gerisinde sanki az da olsa ferah baharatlar var fakat asla baskın değil. Parfümün çizgisi gayet net.

24 Carat Gold, dingin ve duru kokusuyla sizi ele geçiriveriyor. Normalde vetiver temalı parfümlerle pek aramın olmadığı sır değil fakat buradaki yüksek kalite gayet başarılı. Harmanı çok katmanlı ve zengin olmasa da özellikle orta bölümden itibaren ortaya çıkan dumansılık onu çekici hale getiriyor. Aslında parfümün en sevdiğim tarafı ferah, ıslak, köksü vetiveri.

24 Carat Gold, saatler ilerledikçe büyük değişimler göstermese de kullanmaktan zevk aldığım parfümler listesinde yer alıyor. Tabii 24 Carat Gold’u sevmemde, dumansı ve yeşil temalı parfümlere ilgimin olması büyük etken. Eğer bu tür kokulara meraklıysanız ve yüksek kaliteli ilkbahar-yaz parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var.

Şimdi geleyim önemli bir noktaya. 24 Carat Gold’u kullanan çoğu kişi onu Chanel’in özel serisinin yıldızlarından Sycomore’ye benzetmiş. Bence de epey benziyor iki parfüm. Sycomore çok sevdiğim bir parfüm olmuştu. Her ne kadar Chanel onu kadın parfümü olarak sunsa da bence erkeklere rahatlıkla uyacaktır Sycomore. Vertus’un 24 Carat Gold’u da hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi. Yine de erkek kullanımına yakın duruyor.

Performans anlamında idare eder. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. EDP formundaki koku formu gayet dolgun ve dirençli. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/8

16 Şubat 2017 Perşembe

Etro - Man Rose (Yeni Parfüm)

İtalya merkezli modaevi Etro, parfüm işini de epey ağırlık veriyor. Niş segmenetinde kabul edilen Etro’nun parfümlerine 2017 yılı başlarında yeni üye ekleniyor.

Man Rose isimli parfümünün basın duyurusunu yapan Etro, isminden de anlaşılacağı üzere erkekler için gül kokusu tasarlamış anlaşılan. Man Rose’un başka ilginç tarafıysa, içeriğinde Türk Gülü kullanılmış olması. Açıklanan notaları şöyle:

“Bergamot, elemi, biber, kakule, Türk gülü, sardunya, tütsü, paçuli, vetiver, misk, amber, deri, ağaçlar”

Merakla beklemekteyiz yeni Etro’yu…

20 Mart 2016 Pazar

Diptyque - Eau Duelle (2010)

M.Ö. üçbinli yıllara kadar uzandığını bilmiyordum baharat ticaretinin. O dönemin en büyük baharat üreticisi ve ihracatçısı Hindistan’ın, “Baharat Bahçesi” olarak anıldığını da yeni öğreniyorum. Tabii bu baharatın batıya taşınması ve satılması, beraberinde müthiş bir ticari faaliyet de meydana getirmişti. Ve ünlü “Baharat Yolu” rotası, binlerce kilometrelik uzunluğuna rağmen, tüccarların vazgeçemediği seyahatin adı da oluvermişti.

Artık tarih kitaplarında ve antik söylencelerde kalan baharat yoluyla ilgili egzotik ve esrarengiz hikayeler ve maceralar, o zamanların ünlü denizcileri Christopher Columbus  ve Vasco da Gama’yı bile etkilemişti büyük ihtimalle. Şimdi aklıma gelmese de bazı parfüm markaları, parfümlerinde baharat yolundan esinlenme yoluna gitmişlerdi. Tahmin edileceği üzere genellikle baharat kokulu parfümlerinde, baharat yolundan ilham aldıklarını açıklar markalar. İşte bugün, yine böyle bir esinlenmeyle karşı karşıyayız.

Niş parfüm evi Diptyque, 2010 yılında piyasaya sürdüğü Eau Duelle’in ilhamını, tarihi baharat yolundan almış. Babil’den Goa’ya, Venedik’ten Kartaca’ya, Constantinople’den (İstanbul) Bağdat’a, efsanevi şehirlerin, benzersiz koku deneyimlerinden esinlendiklerini de söylemişler. Tabii egzotik ufuklardan, hayallerden, vanilyanın maceraperest ruhundan etkilendiklerini de belirtmeyi ihmal etmemişler. Kendi sitelerinde vanilya, baharat ve buhur temalarını öne çıkarmışlar.

Eau Duelle’in başlangıcı vanilya patlamasıyla gerçekleşiyor. İlk anlarda burnuma yumuşacık, tatlı, mumsu vanilya hücum ediyor. Başlangıcı standart vanilya kullanımıyla pek şaşırtıcı değil. Orta bölümde, baharatlar devreye giriyor. Vanilya, baharatlara alan açmak için geriye çekiliyor. Keskin baharatları, vanilyanın sarıp sarmaladığını söyleyebilirim. Buradaki baharatların yanında biraz da yeşil tema var. Kimisi aromatik otlardan bahsetmiş kimisi de ardıçtan. Bence ardıcın yeşilliğini andırıyor. Fakat pek etkili değil yeşil yapı. Orta bölümü, başlangıcından daha çok sevdim. Son kısımda büyük değişiklik olmuyor. Ek olarak tütsü ve azıcık da odunsuluk ekleniyor. Vanilya hala geri planda ve varlığını sürdürüyor. Kapanışı fena değil.

eau-duelle yen

Sonda söylemem gerekeni başta söyleyeyim. Eau Duelle, tam bir vanilya-baharat kombinasyonu. Vanilya başta baskınken, orta bölümde baharatlarla durum dengeleniyor. Fakat vanilya sonlarda dahi hiç bir zaman oyundan çıkmıyor. Hep geri planda ya da etrafa yaydığı aurada kendisini hissettiriyor. Buradaki vanilyanın reçinelerle desteklendiğini de düşünebiliriz.

Vanilya, çok farklı kullanılmamış. Epey tatlı, lezzetli, neredeyse gourmand ve modern vanilya, birçok parfümde rastlanabileceği gibi. Yapaylık yok ama ilginç de değil. Bence Eau Duelle’i, rakiplerinden ayıran kısım orta bölümden itibaren başlıyor. Yeşil baharatlar ve tütsü-buhurun, vanilyayla uyumu başarılı. Malum, vanilya epey baskın karaktere sahiptir. Burada da o gücünü terk etmiyor. Baharatlar ise biber, küçük hindistan cevizi ya da tarçından oluşuyor. Sıcak baharatları, vanilya serinletiyor.

Sonuç olarak detaylı, zengin, karmaşık değil Eau Duelle. Hoş bir baharat-vanilya-tütsü kokusu. Genel olarak çoğu kişinin hoşuna gidecektir. Fakat bir niş markadan çok daha aykırı işler beklediğimden midir bilemiyorum, ortalama bir parfüm hissiyatı uyandırdı. Yine de bu tarz kokuları seviyorsanız, denemenizde fayda var.

Parfümün tasarımını Fabrice Pellegrin yapmış. Benim kullandığım EDT olanıydı. Bir de EDP versiyonu varmış, onu bilemiyorum. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği zayıf. Sonbahar-kış parfümü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Uniseks olarak piyasaya sürüldüğünü sanıyorum. Kimi yerlerde kadın parfümü olarak da satılsa da, erkekler rahatlıkla kullanabilir.

yatik sis yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

3 Aralık 2015 Perşembe

The Different Company – Rose Poivree (2000)

“Şeytanın karısının, MOMA’daki bir açılışta kullanacağı parfüm” olmanın, övgü mü yoksa yergi mi kabul edilmesi gerektiği tartışılabilir. Tabii biraz da sözü söyleyenin kim olduğuna bakmak lazım. Yazar ve gazeteci Chandler Burr’ün Rose Poivree için söylediği bu ilginç cümle, muhakkak ki bir nedene dayanıyor.

Chandler Burr’ün, “The Emperor of Scent and The Perfect Scent” kitabında civet merkezli parfüm gurubunun içinde gösterdiği Rose Poivree, The Different Company’nin ilgi çeken işlerinden birisi. Bay Burr’ün, Rose Poivree için “bugün piyasada bulunan en şaşırtıcı civet parfümlerinden birisi” demesi, benim gibi hayvansal kokularla arası iyi olmayan birisi için alarm zillerinin çalmasına yol açtı. Gerçi Rose Poivree’yi uzun zaman önce kullanmış ve sevmiştim. Aradan geçen yılların ardından yine kendimi dinleyeceğim ve nerede durduğumu görmeye çalışacağım.

Rose Poivree’nin isminden gül parfümü olduğu anlaşılıyor zaten. The Different Company’nin kendi sitesinde iki farklı gülden bahsediliyor: Şam gülü ve Rosa Centifolia. Chandler Burr’ün kitabında, Rose Poivree’in içeriğindeki gül özütünün, hiç de gül gibi kokmadığını söylemesini not edelim. Çünkü ilerleyen satırlarda kısaca açacağım bu konuyu.

 

Rose Poivree’in açılışı tatlı olmayan baharatlarla gerçekleşiyor. Çoğu kişi bu baharatlarda biberin en önde bayrak salladığını söylüyor. Fakat ben emin değilim. Başka hangi baharatlar olabilir. Kakule, kişniş veya kimyon. En çok kimyona benzetiyorum. Belki biber de vardır. Bu konu benim için muğlak. Başlangıcı çok güzel Rose Poivree’in. Geçeyim orta bölüme. Orta kısımda baharatlar çabucak geri çekiliyor. En azından etkisi azalıyor. Orta bölümde garip bir gül devreye giriyor. Nasıl anlatsam bilemiyorum. Kıpkırmızı gül kokusu gibi değil. Neredeyse yağlı, miskli, küflü ve tuhaf bir şekilde meyvemsi. Hatta kimi yorumcuların buradaki meyvemsiliği kavuna benzetmesi kesinlikle doğru. Buruk, ekşi bir gül. Kuru tütünsü gül bile diyesim var. Orta notalardan sonra kapanışta büyük değişim olmuyor. Aynı tuhaf gül devam ederken biraz vetiver ekleniyor alt notalarda.

Rose Poivree’yi nasıl tanımlamak gerekiyor? Baharatlı gül, muhtemelen onu karşılayan en yakın tanım. Fakat buram buram keskin baharatlar beklemeyin. Yumuşak ve nemli sayılabilecek baharatların güle destek verdiği açık. Ayrıca orta kısımda, parfümün büyük çoğunluğunu oluşturan o garip kavunumsu yapının etkisi göz ardı edilemez. Misk ikincil hatta üçüncül etkiye sahip büyük resimde.

Kafam allak bullak. Bu parfüm güzel mi değil mi? İyi mi kötü mü? Başarılı mı başarısız mı? Öncelikli olarak karşıma çıkan en farklı gül işlenişlerinden birisi olduğunu kabul ediyorum. Normal bir gül kokusu değil. Sanırım kimyonun etkisiyle gül, oldukça tuhaf bir yere doğru kayıyor. Biber bence başat aktörlerden değil. Daha başka bir şeyler var onun içeriğinde. Kimileri onu çimensi veya yeşil olarak tanımlamaya çalışmış. Belki de haklılar. Fakat birçok yeşil temalı parfüm gibi ferah değil. Hüzünlü, soğuk, yarı karanlık, yarı kirli kompozisyona sahip.

 

Bir yorumcunun, onun orta kısmındaki kavun benzeri kokusunu, Ellena’nın bir diğer eseri Un Jardin Apres la Mousson’a benzetmesini hafife almamak gerekiyor. Evet çok benzemese de andırıyor iki parfümdeki o anlatması zor kavunsu hissiyatı. Bilemiyorum belki de Rose Poivree ile tenim anlaşamadılar. Çünkü tenimdeki halini pek başarılı bulmadım. Kıyafet üzerinde kullandığımdaysa biber daha öne çıktı ve böylesi çok daha iyiydi. Zaten çok katmanlı olduğu söylenemez. Bay Ellena’nın diğer işlerindeki basitlik, onu da etkisine almış anlaşılan.

Geleyim bu parfümle ilgili en önemli duruma. Başlangıçta Chandler Burr’den yaptığım alıntılarda da bahsettiğim gibi, Rose Poivree, güçlü bir civet parfümü olarak karşımıza çıkartılıyor. Daha önce denediğim civet temalı parfümleri aklıma getiriyorum ve Rose Poivree’de civete rastlayamadığımı düşünüyorum. Bu parfüm bence hayvansallık teması üzerine oturmuyor. Civet varsa bile gülün içine başarıyla yerleştirilmiş. Çünkü benim burnum, genel olarak hayvansallık içeren kokulara hemen tepki gösterir. Rose Poivree’de yüksek hayvansallık ve baskın civet kullanımı olmadığını gönül rahatlığıyla belirtebilirim. Belki de insanlara hayvansallık veya “terli-kirli iç çamaşır” hissini veren kimyondur. Kimyon ise yine bir başka ünlü Ellena parfümü Declaration’da baskın şekilde karşımıza çıkmıştı. Tabii Rose Poivree ile Declaration’un birbirine benzemediğini söylemek gerekiyor.

Biliyorum birçok konuda bana katılmıyorsunuz. Bu konuda sizi kınamıyorum tam tersine destekliyorum. Aklımızı kullanıp, sırtımızı özgür düşünceye dayayıp, olayları analiz etmemiz ve ben dahil kimseyi yüceltmeden hakikatin peşinde koşmamız gerekiyor insan oğlu olarak. Farklı düşünceler, anarşi sebebi değil tersine fikir çeşitliliği ve zenginliğidir. Olması gereken de budur. Bana katılır mısınız bilemem ama Rose Poivree’in orta kısmından itibaren ortaya çıkan o tuhaf yağlımsı kavunsu yapı, Dior’un özel serisinin üyesi Patchouli Imperial’i anımsattı bana. Tabii Patchouli Imperial bir gül kokusu değil, paçuli kokusu ama niyeyse aklıma her seferinde o geliyor Rose Poivree’yi kokladığımda.

Rose Poivree’nin tasarımını, markanın kurucusu ünlü parfümör Jean Claude Ellena yapmış. Luca Turin’in kitabında meyveli gül olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Yorumu yazan Tania hanım, Rose Poivree’in kapsamlı reformülasyon geçirdiğinden şüphelendiğini vurgulamış.

 

Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği zayıf denebilir. Kimileri onu biraz kadınsı buluyor ki haksız sayılmazlar. Çok erkeksi olmadığını söylemek durumundayım. Onun eski tarzı, genç arkadaşların pek ilgisini çekeceğini sanıyorum. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Denemeden almanın iyi fikir olmadığını önemle belirteyim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5