29 Haziran 2012 Cuma

Creed – Original Vetiver (2004)



Creed – Original Vetiver (2004)  Markanın unisex parfümlerinden.

Buğdaygiller ailesinden bir bitki türü kabe samanı. İngilizcesi vetiver. Saz görünümlü bu bitkinin boyu 1,5-2 metreye kadar uzayabiliyormuş. Tropikal sayılabilecek bir bitki olan kabe samanı Hindistan ve ve Haiti’de bolca bulunuyormuş.

Kabe samanı, parfüm endüstrisinin en çok kullandığı bitkilerden birisi. Belki de en fazlası. Onu bu kadar özel yapan ise iyi bir yağ sabitleyicisi olması. Bir çok parfümün alt notalarında (yani parfümün tenden uçmasına yakın burnumuza gelen koku) bulunuyor. Kokusu nasıl derseniz anlatması zor. Biraz toprağımsı, ıslak odunumsu aromaya benziyor. Benim çok sevdiğim bir nota olmasa da parfümlerin kalıcılıklarını arttırmak için çok sık kullanıyor.

                                                               Kabe samanı (vetiver) bitkisi. 

Bir çok parfümün içinde kullanılması, onu her parfümde hissedeceğimiz anlamına gelmiyor tabiki. Her parfümün kendine özgü bir koku karekteri vardır. Eğer bu koku teması kabe samanını gerektirmiyorsa başka notalar ile üstü örtülebilir. Yani parfümün içinde kabe samanı vardır ama siz onu hissetmezsiniz bile. Bu da biraz parfüm tasarımcısının ustalığına bağlı.

Böylesi popüler bir esans olan vetiver, bazı parfümlere ise ilham oluyor. Ana ekseni kabe samanı olan parfümler bolca var. Hatta isminde vetiver vurgusu olanlar bile. Parfüm dünyasının klasiklerinden birisi olan Guerlain – Vetiver, Annick Goutal – Vetiver, Frederic Malle – Vetiver Extraordinaire, Carven - Vetiver gibi. Bugün de aynı yola başvurulmuş bir parfüm var. Creed’in 250 yıllık tarihini düşündüğümüzde yeni parfümlerinden olan Original Vetiver, bakalım ismi gibi kabe samanı temasına mı sahip.


Kendi satış sitelerinde ferah-yeşil olarak sınıflandırılmış. Çok doğru bir tanımlama olmuş. Parfümün açılışı ferah bir bergamot ve sabunsu notalar ile gerçekleşiyor. Biraz buruk, bolca sabunsu bir başlangıcı var. Çok sevdiğimi söyleyemem. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor neyseki. Bu kısımda güzel bir limon kendisini gösteriyor. Parfüme ismini veren kabe samanı da ben buradayım diyor yavaşça. Fakat çok güçlü ve yoğun bir kabe samanı kullanımı yok. Limonlu kabe samanına daha sonrasında odunsu notalar ekleniyor. Nedense bana çam ağaçlarını hatırlattı bu odunsuluk. Yani özetle: Bergamot, turunçgiller, sabunsuluk, kabe samanı, yeşil ve odunsu notalar.

Parfüm Merakı’nı takip eden ve daha önceki yazılarımı okuyanlar kabe samanı kokusunu çok sevmediğimi bileceklerdir. Aslına bakılırsa Original Vetiver’e de bu anlamda biraz ön yargılı yaklaşmıştım. Acaba sevebilecek miyim diye endişe etmeme gerek kalmadı. Her ne kadar harika bir parfüm olmasa hoş bir kokuya sahip. Şişesinin yeşil olması ise bize çok şey anlatıyor zaten. Burada parfümdeki yeşil temasına vurgu yapılmış muhtemelen. Bu parfümün kokusunu bir renge benzetsek kesinlikle “yeşil” olurdu.


Başlangıcındaki sabunsuluğu sevmedim. Orta notalarındaki ferah, doğal ve sakin yeşil, aromatik odunsuluğu ise sevdim diyebilirim. Genel olarak çok kaliteli ve temiz bir parfüm hissi veriyor. Hatta diyebilirim ki Creed’in şöhretli ferah parfümlerinin içinde (Millesime Imperial ve Silver Mountain Water) en çok Original Vetiver’i başarılı buldum.

Original Vetiver ismine bakıp da çok yoğun bir kabe samanı kullanımı beklemeyin. Çünkü vetiver çok yumuşak ve diğer notalarla uyumlu olarak kullanılmış. Yani “kabe samanını öne çıkaralım” gibi bir çaba hissetmedim. Sanırım bu parfümü onun için kabul edilebilir buldum. Belki de kabe samanı daha yoğun kullanılsaydı, sevmeyenler tarafında olacaktım. Yine de bir şişesini alıp kullanacak kadar özel ve ilgi çekici olduğunu söyleyemem. Hele ki çok yüksek fiyatını düşünürsek.


Parfümümüzü Creed ailesinden Olivier Creed ve Erwin Creed tasarlamışlar. Benim için bir sürpriz de Luca Turin tarafından geldi. Turin bu parfüme beş üzerinden sadece bir yıldız vererek hiç beğenmemiş. Tamam bence de alıp kullanılacak kadar başarılı olmasa da biraz abartmış düşük not verme işini. İlkbahar-yaz günlerine daha çok uyacaktır.

Artıları:
+ Orta notalarından itibaren ferah ve limonsu aromatik odunsu kokuyu sevdim.
+ Vetiver temalı bir parfüm arıyorsanız denemenizde fayda var.

Eksileri:
- Başlangıcını hiç sevmedim.
- Sonlara doğru kokusu çok zayıflıyor. Alt notaları neredeyse hissedilmez oluyor.
- Çok yüksek fiyatını düşünürsek, bir şişesini almaya değecek bir parfüm değil.

Koku Güzelliği:10/6.5

27 Haziran 2012 Çarşamba

Diptyque – Philosykos (1996)



Diptyque – Philosykos (1996)  Markanın unisex kullanıma uygun başarılı parfümü.

Botanik ismi "Ficus carica" olan incir meyvesi, adını Ege Bölgesindeki antik yerleşim alanı "Caria"dan alıyormuş. Anadolu ve Ege'de binlerce yıllık bir geçmişe sahipmiş. Eski Yunan ve Mısır uygarlıklarında verimlilik sembolü olarak kabul edilen incirin, Anadolu'daki kültürünün insanlık kültürü kadar eski olduğunu, Herodotos M.Ö. 484 yılında yazdığı yazılarda belirtmiş. Ünlü antik dönem tarihçisi Herodotos'a göre; kuru incir Lydia'da yaşamın on temel nimetlerinden sayılmaktadır. O kadar ki, "Perslerin yiyecek incirleri olmadığı" söylenerek kralın Perslerle savaştan vazgeçmesinde araç olarak kullanılmış.

Eski Yunanlılarda incir yapraklarının "onur verici bir hediye" olarak kabul edilmesi, olimpiyatlarda kazanan atletlere yemeleri için incir meyvesi verilmesi ve başlarına incir yaprağından örülmüş taç giydirilmesi, incir ağacının aşırı doğurganlık anlamına gelmesi, incir kültürünün daha temiz bir ahlakın yol göstericisi olarak belirlenmesi ilgi çekici detaylar.


Bir çoğumuzun bildiği şeylerdendir Adem ile Havva’nın cennetten kovuluşu. Kutsal kitaplarda sıkça bahsedilen olayı uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım. Fakat şunu not olarak vermeliyim diye düşünüyorum. Dünya üzerindeki ilk insanlar olduğu kabul edilen Adem ve Havva, cennetten yasak meyveden yedikleri için kovulduklarında üzerlerini örtmek için incir yaprakları kullandıkları rivayet ediliyor. Hatta Avrupa sanatında da vurgu yapılır bu duruma.

 Hikayesi Adem ve Havva ile başladığı söylenen incir, tüm dinlerde kutsal meyve, cennetin meyvesi kabul edilmiş, dünyanın en eski meyvelerinden. Ve parfüm üreticilerinin bence oldukça ihmal ettikleri bir meyve. Çünkü çok fazla incir temalı parfüm yok. Aklıma gelenler şunlar: Hermes – Un Jardin en Mediterrane, Marc Jacobs For Men, Heleey – Figuier, Acqua di Parma – Fico di Amalfi… Sanki bu boşluğu fark etmiş Diptyque markası ve 1996 yılında ünlü burun Olivia Giacobetti’ye bir incir merkezli parfüm yaptırmış. Kimileri Olivia için “İncir parfümlerinin kraliçesi” diyor. Bunun sebebi muhtemelen Olivia’nın L’Artisan için de 1994 yılında Premier Figuier’i tasarlamış olması. Parfüm dünyasının en popüler ve sevilen iki incir merkezli parfümüne imza atan Olivia Giacobetti için bu eserler kariyerinin en önemli işleri olarak hala durmaktalar.

                                           Philosykos'un tasarımcısı ünlü burun Olivia Giacobetti. 

Bugün Diptyque’in en popüler parfümlerinden birisi konuğum olacak. Philosykos, Yunancada “incir dostu” anlamına geliyormuş. Ünlü filozof Platon’un incire olan düşkünlüğü ve onun zekanın gelişimine katkıda bulunduğuna dair söyledikleri merakımı daha da arttırıyor. “Her Atina’lı gibi Platon da Philosykos yani incir dostuymuş” sözü kulağımda çınlarken, parfümümüze geçmek istiyorum artık.

Kendi sitelerinde meyveli olarak sınıflandırılmış Philosykos. Başlangıcı sanki tozlu bir incir yaprağını kokluyormuş hissi veriyor size. Evet kesinlikle çok “yeşil” bir başlangıcı var. O yaprağın kokusu nasıl böylesine gerçekçi şekilde yansıtılmış diye düşünüyorum. Her ne kadar açılışını çok beğenmesem de fikir gerçekten ilginç. Bir süre sonra incir yaprağı kokusu yavaş yavaş geri çekiliyor. Teninizde bu değişimi an be an takip etmek harika.


Orta notalarda incir yaprağı kokusu neredeyse kalmıyor. Onun yerine kremsi, sütsü hindistan cevizi aroması ortaya çıkıyor. Bu kısım bana deniz kenarında kullandığımız “güneş kremlerini” hatırlattı. Karşımda nefis bir hindistan cevizi yağı/sütü bana selam veriyor. Hatta meyveli bile diyebilirim. Harika orta notaları var Philosykos’un. Bu kısımda hafif bir tatlılık ekleniyor. Ama iç bayan cinste değil. Çok iyi ayarlamış. Tek kelime ile: Fantastik! Alt notalarına geçildiğinde ise odunsu notalar ekleniyor hindistan cevizine. Fakat orta notaları kadar etkileyici değil. Yine de gayet kabul edilebilir. Yani özetle: İncir yaprakları, hindistan cevizi aroması ve odunsu notalar.

Öncelikle şunu belirteyim. Diptyque markası kendi sitelerinde Philosykos’u incir temalı olarak tanıtıyor. Hatta şişesinin üstünde bile incir resmi var. Fakat bence bu parfüm incirden ziyade hindistan cevizi ana ekseninde. İncir yaprakları sadece başlarda kendisini güçlü bir şekilde hissettiriyor. Onun dışında hindistan cevizi yağları gibi. Güneş kremlerinin o hindistan cevizli kokularına her zaman bayılmışımdır. Ve neden böyle kokan parfümler üretilmez diye düşünürdüm. Meğerse Diptyque çoktan böyle bir kokuya imza atmış.


Philosykos bana şöyle şeyler hissettiriyor. Tatile ünlü Maldiv Adalarına gitmişim. Oradaki deniz kenarına kurulmuş butik bir oteldeyim. Karşımda sonsuz gibi duran okyanus. Bembeyaz ve tertemiz bir plaj. Otelin SPA merkezine gidiyorum. Güzel bir “aromaterapi masajı” yaptıracağım. Ve bütün negatif enerjilerden kurtulacağım. Bitki özlerinden elde edilmiş karışımlardan hazırlanan masaj yağlarının kokusu gibi Philosykos.

Tropikal, yatıştırıcı, mutluluk verici, huzurlu bir parfüm ile karşı karşıyayım. Sanki bu parfümü savaş bölgelerine bolca uçaktan sıksak, insanlar savaşmayı bırakacaklar ve yaptıklarının anlamsızlığını anlayacaklar. Birbirilerini daha çok sevecekler. En azından tahammül etmeyi öğrenecekler.


Bu tür parfümler genellikle kadınlar tarafından seviliyor ve kullanılıyor. Fakat artık değişen ve dönüşen parfüm endüstrisinde sınırlar da ortadan kalkmaya başlıyor. Zaten Philosykos’da unisex olarak sunulmuş. Fakat bazı kullanıcılar hafiften kadınsı bulabilirler. Bence kesinlikle bir erkek de kullanabilir. Hatta bir şişesi elimde olsa da seve seve kullansam.

Eğer sıcak yaz günleri için kaliteli bir hindistan cevizi-incir-güneş yağı kokan parfüm arıyorsanız Philosykos sizin emrinize amade. Hele ki deniz kenarında ve güneydeki tatil kasabalarında kullanmak harika olacaktır. Başlangıcını biraz fazla “yeşil ve yapraksı” bulsamda sonrası çok güzel. Tavsiye edebileceğim tropikal temalı parfümlerden birisi. Luca Turin bu parfüme beş üzerinden dört yıldız vermiş ve oldukça beğenmiş.


Küçük ve özel bir not: İncir’i çok seven ve sürekli bizim de yerken ona eşlik etmemizi isteyen rahmetli babama: Keşke bu senede ikimiz o ağaçtan incir toplayabilseydik…

Artıları:
+ Orta notaları harika.
+ Deneyen bir çok kişinin sevebileceğini düşünüyorum.
+ Sakin, basit ve modern kokusu etkileyici.

Eksileri:
- Başlangıcını çok sevdiğimi söyleyemem.
- Fiyatı biraz pahalı.

Koku Güzelliği:10/8.5

25 Haziran 2012 Pazartesi

Yves Saint Laurent Pour Homme (1971)



Yves Saint Laurent Pour Homme (1971)  Markanın başarılı klasiklerinden birisi.

Monsieur de Givenchy, Chanel Pour Monsieur, Christian Dior - Eau Sauvage , Armani Eau Pour Homme…

Parfüm dünyasının önemli şipre klasiklerinden olan bu arkadaşlar, 1970 ve 1980’lerin erkekleri için tasarlanmış kokular. Genellikle çok erkeksi, pek öyle tatlılık barındırmayan, maço, bol aromatik yeşil-otsu tarzındalar. Ve tabiki tozlu-eski, turunçgil-limon teması. Hatta yer yer hayvansallık içeren turunçgiller. Bu hayvansal turunçgil kullanımı bir çok kişide “idrar gibi kokuyor” etkisi yaratabilir. Aslına bakılırsa pek de haksız sayılmazlar.

Bugün inceleyeceğim Yves Saint Laurent Pour Homme, 1970’li yılların başlarına bir yolculuk yaptırıyor bizlere. Biraz nostaljiye ne dersiniz?  

Parfümümüz odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Eskilerden gelen, tozlu, keskin limon, aromatik otlar ve yeşil notalar ile gerçekleşiyor açılışı. Tozlu ve eski limon-turunçgil ön planda. Zaten ilk anlardan itibaren 1970’lerin parfümü olduğunu hatırlatıyor. Günümüzün parfüm trendlerine çok uzak. Başlangıcı biraz Christian Dior – Eau Sauvage gibi dersem sanırım daha iyi anlaşılır. Üst notalar tam bir şipre karakterine sahip diyebilirim. Bu tarz kokuları sevmesemde fena değil limon kullanımı. Hatta hafiften limon kolonyalarına benziyor.


Daha sonra yine eski kokan bir lavanta ve aromatik otlar (herbal) devreye giriyor. Hala tozlu/kirli bir havası var. Limon yine önemli bir oyuncu orta notalarda. Alt notalarında ise ballı misk, kabe samanı, odunsu notalar ve biraz da silhat sizi selamlıyor. Alt notalarındaki hafif tatlılık muhtemelen tonka fasulyesinden geliyor. Son kısım da gayet güzel.

YSL Pour Homme 1970’li yılların elegant erkek parfümlerinden birisi gibi davranıyor. Eski-tozlu havası, sizi o yıllara geri götürüyor adeta. Tam bir olgun erkek parfümü. Genç arkadaşlar bu parfümü pek beğenmeyeceklerdir muhtemelen. Zaten belli ki hedef kitle onlar değil.

Aslına bakılırsa bu tür şipre parfümlerine her zaman mesafeli duruyorum. Pek hoşuma giden kokular değil o idrar benzeri turunçgil kullanımları. Fakat YSL Pour Homme da durum biraz farklı. Öncelikle açılışında eski limon kolonyası benzeri koku fena değil. Bolca aromatik otlar ile desteklenmiş. Gayet ilginç ve başarılı buldum. Eğer 35 yaşın üzerindeyseniz ve zengin, detaylı, doğal, rafine, erkeksi, nostaljik bir limon parfümü arıyorsanız işte size iyi bir seçenek. Fakat limon derken çok ferah, hafif ve yumuşak bir koku beklemeyin. Daha aromatik ve otsu.
     

Bir yorumcunun şu sözleri her şeyi özetliyor aslında: “Eğer erken 1970’li yılların eski moda, aromatik erkeksi parfümlerini seviyorsanız, YSL Pour Homme en güçlü adaylardan birisi.”

Şimdiye kadar denediğim en güzel Yves Saint Laurent parfümü olarak hafızamdaki yerini alıyor Pour Homme. İlerleyen yaşlarda kullanmak için güzel bir alternatif. Soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Artıları:
+ Başlangıcındaki zengin aroma dikkat çekici.
+ Genel olarak yapaylık barındırmayan doğal harmanı.
+ Belli bir yaşın üzerindeki erkekler için rahatlıkla tavsiye ederim.

Eksileri:
- Tozlu-eski kokusu herkesin hoşuna gidebilecek gibi değil.
- Genç arkadaşların denemesini tavsiye etmem.

Koku Güzelliği:10/8

23 Haziran 2012 Cumartesi

Maitre Parfumeur et Gantier – Bahiana (2005)



Maitre Parfumeur et Gantier – Bahiana (2005)  Markanın kadın parfümlerinden.

Fransa’da “Brezilya Yılı” etkinlikleri çerçevesinde niche parfüm evi  Maitre Parfumeur et Gantier tarafından çıkarılan bir kokuymuş Bahiana.

Parfümün ismi Brezilya’nın eyaletlerinden olan “Bahia”dan geliyormuş. Ülkenin kuzey doğusundaki bu eyalet, Atlantik Okyanusu’na komşu. Amerika kıtasının en eski şehirlerinden birisiymiş. Portekiz kolonisi olarak kurulmuş. Uzun da bir sahil şeridi varmış. Zaten parfüme esin kaynağı olan da eyaletteki plajlar.


Bahiana, markanın L’Invitation au Voyage serisinin bir parfümü. Kadın parfümü bölümünde bulunsa da bence unisex kullanıma uygun. Açılışı güzel sayılabilecek bir portakal-mandalina birlikteliği ile gerçekleşiyor. Harika olmasada fena değil. Orta notalara geçildiğinde bu sefer meyveler öne çıkıyor. Nasıl desem sanki tropikal meyveler gibi. Ananas, mango benzeri meyvelere biraz da portakal-mandalina ikilisi eşlik ediyor. Bu kısım başlangıcından daha meyveli. Çok güzel diyemeyeceğim orta notalarına. Alt notalarında ise odunsu notalar, biraz hindistan cevizi ve misk ile son buluyor. Son kısımda çok zayıflıyor kokusu. Neredeyse varla yok arasında. Yani genel olarak portakal, mandalina, tropikal meyveler ağırlıklı diyebilirim.

Bahiana’nın nasıl bir amaçla yapıldığını anlıyorum. Muhtemelen Brezilya’nın tropikal iklimine ve orada yetişen meyvelere bir gönderme yapılmaya çalışılmış. Sonuçta ülkenin bir eyaleti düşünülerek tasarlanmış. Fakat sonuç biraz hayal kırıklığı olmuş bana göre.


Anladığım kadarıyla parfümlerde böyle tropikal meyveler (ananas, mango vb.) kullanmak her zaman iyi sonuçlar vermiyor. Ucuz ve basit bir meyve kokusu ortaya çıkabiliyor. Bahiana ise bana karışık meyve sularını çağrıştırdı. Hani şu bir çok meyvenin içerisinde olduğu iddia edilen meyve suları. Kalite olarak vasata yakın diyebilirim. Bir niche markadan biraz daha özenli bir iş beklerdim açıkçası.

Luca Turin Bahiana’ya beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş ve üst notalarını donuk bulmuş. Ayrıca kokusuna da ucuz ve sabunsu demiş. Parfümün tasarımını Jean-Paul Millet Lage yapmış.    


Eğer meyveli ve otantik parfümler ilginizi çekiyorsa Bahiana’yı sevebilirsiniz. Ama çok başarılı olduğunu söylemem mümkün değil. Tam bir yaz kokusu. Kadın parfümü olarak lanse edilse de erkelere de uyacaktır. 30 yaş altındaki genç arkadaşlara daha yakın kokusu. Parfümün şikayet edilen bir yanı da kalıcılığı. Çok düşük diyebilirim.

Artıları:
+ Eğer meyveli parfümleri seviyorsanız bir deneyin derim.

Eksileri:
- Ortalama bir niche parfüm olarak çok şeyler vaat etmiyor.
- Kalıcılığı oldukça düşük.
- Fiyatı yüksek. Her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/6.5

21 Haziran 2012 Perşembe

Frederic Malle – Angeliques Sous La Pluie (2000)



Frederic Malle – Angeliques Sous La Pluie (2000)  Markanın unisex parfümü.

“Maydanozgiller familyasından, iki-dört yıllık boyu 3 metreyi bulabilen bir bitkidir. Gövdesi yuvarlak boru şeklinde, içi boş, dışı kahverengimsi renkte ve yukarılara doğru az çatallıdır.
Yaprakları: Yan yapraklarının kenarları dişli, uca doğru sivri, bazen oval bazen de üç lopludur. Çiçekleri gövde ve yan dallar üzerinde, şemsiye şeklinde ve sarımsı yeşil veya açık yeşil renktedir.
Meyveleri: Kenarında mantarımsı çıkıntı vardır ve bu sayede suya batmadan yüzebilir.
Kökleri: Sünger şeklindeki ve yan kökler adeta saç örgüsünü andırır şekilde ve kahverengimsi kırmızı renktedir.”

Yukarıda bahsedilen bitki bugünkü parfümümüzün isim babası. Türkçeye “Melek Otu” olarak geçen bu bitkinin yabancı dillerdeki karşılığı “Angelica”.

                                                                                Melek Otu.

Frederic Malle parfüm evinin bir başka parfümünü heyecanla ve merakla test ediyorum. Çok yüksek fiyatlara satılan Malle’nin parfümlerini her yerde bulmak pek mümkün değil. Tam bir niche parfüm evi diyebiliriz.

Gerek parfümlerinin konseptlerini seçmedeki özgürlükleri, gerekse yüksek malzeme kalitesi onları diğer markalardan bir parça da olsa öne çıkarıyor. Bugün inleyeceğim Angeliques Sous La Pluie’yi, Frederic Malle parfüm evi için ünlü burun Jean Claude Ellena tasarlamış. Yani bu parfüm aslında Ellena’nın eseri. 

Ah Fransızca. Yine karşıma çıktı. Parfüm markalarının bir çoğunun Fransa kökenli olması, parfümlerinin isimlerinin zaman zaman bu dilde olmasını sağlıyor. Hele işin içine biraz da meşhur Fransız milliyetçiliği giriyorsa… Sanırım bu gidişle alt düzeyde olsa da Fransızca’yı öğreneceğiz. “Yağmur altındaki melek otu” anlamına geliyormuş bu parfümün ismi. Tabiki ulaşabildiğim kaynaklar böyle söylüyor. Eğer daha doğrusunu biliyorsanız lütfen uyarın beni.


 Fragrantica’da odunsu-çiçeksi misk olarak sınıflandırılmış. Ben ise bu parfümü nasıl anlatacağımı ve hangi kategoriye sokabileceğimi düşünüyorum. Çünkü çok farklı bir kokuya sahip. Açılışını garip bir şekilde Bulgari Pour Homme’a benzettim. Bulgari’deki gibi muhallebilere konan damla sakızlarını andırıyor. Belki de parfüme ismini veren melek otudur. Bilemiyorum. Orta notaları da sanki hayalet gibi. Bazı yorumcular “alkol” kokusundan bahsetmiş. Zaten kendi sitelerinde de “tonikle” harmanlanmaktan bahsediyor. Muhtemelen o alkol kokusu tonik temasından. Biraz da yeşil çiçekler. Fakat baskın değiller. Alttan alta da çok yumuşak ve seyreltilmiş baharatlar geliyor. Biber olabilir. Orta notalar ferah ve soğuk bir alkol ve baharat kombinasyonu gibi. Yada bana öyle geliyor. Alt notalarda ise yumuşak ve hafif odunsu notalar ağırlıkta. Biraz da misk. Böylece tenden ayrılıyor.

Karşımızda çözmesi zor bir sudoku var sanki. Yada çengel bulmaca. Ellena usta bence oldukça soyut bir parfüme imza atmış. Sanki Salvador Dali’nin gerçek üstü bir tablosuna bakıyorum. Anlamlandırmaya çalışıyorum. Kafamda oturtamıyorum. Amaç ne? Konsept ne? Acaba bu parfümü hangi duygular içinde tasarladı? Kim bilir…


Sanki yardımı olacakmış gibi ismine sarılıyorum. Belki oradan bir sonuç alabilirim. İsminde yağmur temasına gönderme var. Başlangıcından itibaren bir “yeşil” his var. Ama çok yoğun değil. Belki de bir bahçeden etkilendi. Arabasıyla uzun bir yola çıkmışken. Hiç beklemediği bir anda camdan içeriye giren çiçek kokuları aklını başından aldı. Ya da evine giderken hafif bir yağmura yakalandı. Ve o yağmur sonrası çıkan kokulara hayran oldu. Eve gittiğinde ilk işi o kokunun parfümün yapmak istedi. Kararsızım…

Bu parfüm gerçekten derin bir yapıda. Bunu çok detaylı ve bol katmanlı anlamında söylemiyorum. Öyle 1-2 kere deneyip karar verilebilecek bir kokusu yok. Bir süre kullanıp zihninize yerleştirmeniz gerek. Onun kapısını sadece çalmanız yetmez. O kapıdan içeri de girmeniz lazım. Onun kalbine bir yolculuk yapmalısınız. Onu anlamalısınız. Benzerine pek rastlanacak gibi değil.

Genel olarak diyebilirim ki sanat eseri sayılabilecek bir parfüm Angeliques Sous La Pluie. Basit sayılabilecek haline aldanmayın. Bir kere koklayıp burun bükmeyin. Yeşil çiçeklerle dolu bir bahçeye yağan yağmur sonrasını düşünün. O kokuya soğuk baharatları ekleyin. İşte onun gibi bir şey Angeliques Sous La Pluie.


Aslına bakılırsa Ellena’nın diğer parfümleri gibi basit, sade ve minimal bir yapıda. Koku karakteri olarak kendime çok yakın bulmadım. Ama genel olarak yüksek kalitesi etkileyici. Fikir, takdir edilesi. Eğer benzersiz bir parfüm sanat eseri olarak kabul edilecekse, bu koku güzel örneklerden birisi. Yine de bir şişesini alır mıyım? Muhtemelen hayır. Luca Turin bu parfüme beş üzerinden üç yıldız vermiş ve “canlandırıcı likor” olarak sınıflandırmış.

Parfümümüz unisex olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. İlk bahar ve yaz aylarına çok uygun. Fakat şöyle bir düşündüğümde soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Günlük kullanıma da uyacaktır.

Artıları:
+ Yüksek kalitesi memnun edici.
+ Benzersiz bir kokuya sahip. En azından benim için.
+ Anlaşılması zor hali merak uyandırıyor insanda.

Eksileri:
- Soyut ve ilginç kokusu herkesin ilgisini çekmeyecektir.
- Çok yüksek fiyata sahip. Her yerde bulmak zor.
- Fark edilirliği oldukça zayıf.

Koku Güzelliği:10/7

19 Haziran 2012 Salı

Hugo Boss – Boss (1998)



Hugo Boss – Boss (1998)  Markanın popüler erkek parfümü.

Rihanna mı, Justin Timberlake mi? Madonna mı, Lady Gaga mı? Sizce dünyanın en popüler şarkıcısı kim?

Muhtemelen herkes kendi beğenileri ve ilgi alanı dahilinde cevap verecektir bu soruya. Rock müzik severler bu popçularla dalga geçeceklerdir. Klasik müzik severler ise fazla “avam” bulacaklardır. Fakat kim ne derse desin bu şarkıcıların albümleri milyonlarca satıyorsa başarılı olduklarını kabul etmeliyiz. Her ne kadar yaptıkları müziği sevmesek de.

Aynı durumu parfümlere de uyarlayabilir miyiz? Dünyanın en çok satan parfümlerini düşünelim. Giorgio Armani’nin Acqua di Gio ve Code For Men’i, Jean Paul Gaultier’in Le Male’si, Chanel’in henüz yeni olmasına rağmen en çok satanlar listesine girmeyi başarmış Bleu de Chanel’i, Dolce & Gabbana’nın The One’ı ve diğerleri. Bu parfümleri böylesine ilgi odağı yapan nedir diye yapılan tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Yani büyük kitlelerin sevdiği, insanları peşinden sürükleyen parfümlerin sırrı nedir? Bir çok parfüm başarısız olurken, bazıları neden bir fenomene dönüşür?

Aslında benim bu sorulara çok net cevaplarım yok. Belki araştırmacılar bu konuları inceleyip bize sonuçlarını sunarlar. Aynı kulvarlarda olmasalarda çok popüler parfümleri, çok satan şarkıcılara benzetiyorum. Onlar parfüm endüstrisinin “süper starları” belki de.


Bugün dünyanın en çok satan ve popüler olan parfümlerinden birisini incelemek istiyorum. Uzun zamandır bana en çok sorulan isimlerden birisi Boss. Zaten parfümlerle ilgisi az olan kişilerin bile en azından şişesini bileceği bir markaya dönüşmüş durumda bu koku.

Hugo Boss’un 1990’lı yılların sonunda çıkardığı bu parfüm bence bir geçiş dönemi kokusu. Markanın erken dönem olarak sayabileceğimiz Boss Elements, Boss Spirit ve Number One gibi pek bilinmeyen klasiklerinden sonra, Boss ve Hugo markanın iki yeni hamlesi olarak görülebilir. Daha modern ve endüstrinin paralelinde giden kokular diyebiliriz. Yani trendlere uyan ve çağın gerisinde kalmamaya çalışan.


Yurtdışındaki yaygın ismi Boss Bottled olan bu parfüm ülkemizde Boss olarak isimlendirilmiş durumda. Yani ikisi de aynı parfüm. Kafanız karışmasın. Tarz olarak odunsu baharatlı olarak sınıflandırılmış. Geçtiğimiz aylarda benimde merak ederek bir şişesini aldığım Boss’un açılışı tatlı ve yapay bir elma ve yine yapay baharatlar ile gerçekleşiyor. Baharat derken tarçın diyebiliriz. Fakat öyle çok keskin bir tarçın değil. Meyveler ile yumuşatılmış. Başlangıcı meyveli-baharatlı olarak değerlendirilebilir.

Elmalı, tarçınlı kek gibi kokan Boss’a ilerleyen saatlerde vanilya ekleniyor. Biraz da odunsu notalar. Aslında kokusu sadece bu kadar. Çok basit ve düz bir çizgide ilerliyor. Büyük değişimler göstermiyor. Meyveler (muhtemelen elma-bergamot ikilisi), baharatlar (tarçın-zencefil karışımı gibi) vanilya ve odunsu notalardan oluşuyor Boss özetle. Geçelim biraz daha detaya.

Boss’un başından sonuna kadar yapaylık hakim dersem sanırım yanlış olmaz. Zaman zaman burnu zorlayan bu yapaylık, kaliteli bir parfüm kokladığınız hissini yok ediyor. Sanki marketlerde satılan Adidas yada Caldion’un ucuz parfümlerinden sıkmışsınız hissi veriyor. En azından benim için öyle. Zaten bazı yorumcuların dediği gibi kokusu Adidas – Victory Leauge’u benziyor. Sanki kalite anlamında aralarında çok da fark yok. Benim gibi vanilya seven birisi bile buradaki vanilya kullanımını sevmediyse düşünün artık.


Tamam kalite olarak vasat bir parfümle karşı karşıyayız. Peki kokusu nasıl diye sorabilirsiniz. Valla nedenini bilmiyorum ama bu parfüme hiç ısınamadım ve sevemedim. Bana biraz ukala, gıcık, itici ve sinir bozucu geldi. Evet bir parfüme insani özellikler yüklemek doğru değil ama sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır. Yani bir türlü “mis gibi kokuyor” dedirtemedi.

Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağını düşünüyorum. Çok çarpıcı veya etkileyici bir yanına rastlamadım. Sanırım aldığım bir şişe Boss parfümü, dolabın bir köşesinde duracak ya da evin diğer ahalisi tarafından kullanılıp bitirilecek. Bu parfümü üzerimde koklamaktan bir türlü zevk alamıyorum. Üzgünüm Boss severler.

Fakat bu parfümü bir çok kişinin üzerinde duyabilirsiniz. Her ne kadar aradan geçen yıllar biraz popülerliğini azaltsa da yine de seveni çok diye düşünüyorum. Kadınların ilgi gösterdiği kokulardan birisi. Hatta geçtiğimiz senelerde Türkiye’deki kadın forumlarındaki en popüler parfümler hangisi acaba diyerekten küçük bir araştırma yapmıştım. Bir çok kadının Boss’u listelerinin en üstlerine koyduklarını fark ettim. Yani “kadınların sevdiği erkek parfümleri” kategorisine sokabiliriz muhtemelen.


Boss’u önemli burunlardan Annick Menardo tasarlamış. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın. Fakat bu sıcak yaz günlerinde bile dengeli kullanırsanız rahatsız etmiyor. Bu anlamda da ilginç. 30 yaş altındaki genç arkadaşların hoşuna gidecektir. Günlük kullanıma ve spor giyim tarzına uyacaktır. Bence denemeden almayın.

Artıları:
+ Sonlara doğru vanilya ve odunsu notaların kombinasyonu daha tahammül edilebilir.
+ Muhtemelen kadınlardan güzel övgüler alacaksınız.

Eksileri:
- Başlangıcını hiç sevmedim. Orta notaları da hoşuma gitmedi.
- Çok popüler olduğundan başka arkadaşlarla “pişti” olma durumunuz var.
- Vasat kaliteye sahip. Yapaylık hissediliyor.
- Çok basit bir yapıda. Düz çizgide ilerliyor.

Koku Güzelliği:10/5

18 Haziran 2012 Pazartesi

Maison Francis Kurkdjian – Aqua Universalis (2009)



Maison Francis Kurkdjian – Aqua Universalis (2009)  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

1969 yılında doğmuş Francis Kurkdjian. Ailesinin kökeni İstanbul’a kadar uzanıyormuş. Dedesi İstanbul’un önemli kürk tüccarlarından birisiymiş. Soy adları da muhtemelen (Kürkçüyan/Kurkdjian) buradan geliyor. Aile 1900’lü yıllarda Fransa’ya göç ediyor. İşte o ailenin çocuğu Francis Kurkdjian çocukluğunda Paris’de dans okuluna gidiyor. Fakat hiçbir zaman hayali bu değildi.

Henüz 16 yaşında parfüm tasarımcısı olmayı hedeflemişti. 21 yaşında ise dünyanın en önemli parfüm akademisi olan ISIPCA’da eğitim görmeye başladı. Ve ne olduysa 1995 yılında oldu.

                                                          Markanın kurucusu Francis Kurkdjian.

Sadece 26 yaşındaydı. Jean Paul Gaultier markası için bir parfüm tasarlaması istenmişti. İsmi Le Male olacak bu koku parfüm endüstrisinin en önemli oyuncularından birisi oldu. Hala en çok satan erkek parfümlerinden. Böylece Kurkdjian genç yaşında dünyaya ismini duyurmayı başardı.

2009 yılında ise artık yeterince “piştiğine” kanaat getirmiş olacak ki, kendi markasını oluşturdu. İsminin başına “Maison” ekleyip, bir niche parfüm evi yaratmıştı. Yani çok yeni bir marka Maison Francis Kurkdjian.


Kurkdjian’ın numunelerinden hangisini deneyeyim diye düşünürken elim nedense Acqua Universalis’e gitti. Sanırım “Aqua” kelimesi beni çekti. Daha çok deniz veya su tabanlı kokularda kullanılan “Aqua (Su)” kelimesi, Francis Kurkdjian’ın zihninde biraz farklı bir hal almış. Aqua Universalis’in Türkçe anlamı olarak “Evrensel Su” karşıma çıktı. Umarım doğrudur.

Kendi sitelerinde “Basit ve parlak bir parfüm. Nefis bir tazelik barındıran misk ve çiçek.” anlamında kısa bir açıklama var. İlk sıkıldığında çok yumuşak ve saf çiçeklere biraz da bergamot-limon eşlik ediyor. Pürüzsüz, sakin ve kusursuz. Orta notalara geçildiğinde çiçekler iyice öne çıkıyor. Fakat öyle Frederick Malle – Carnal Flower’daki gibi yoğun ve kadınsı değil. Daha meyvemsi ve sabunsu. Sanki portakal çiçeği. Bir yorumcunun dediği gibi Cartier – Eau de Cartier’e benziyor bu kısım. Fakat ondan çok daha rafine ve kaliteli. Alt notalarında ise çok zayıflıyor kokusu ne yazık ki. Belli belirsiz aldığım koku misk ve odunsu notalar. Ortalama bir kapanış yapıyor. Çok çarpıcı değil.


Aqua Universalis’in ismine bakıp da akuatik (deniz yada su merkezli) bir parfüm beklemeyin. Çünkü bu parfüm genel olarak beyaz, sakin, masum ve barışçıl kokan çiçekler üzerine inşa edilmiş. Pürüzsüz yapısı bana Jean Claude Ellena’yı hatırlattı. Yüksek kaliteli bir çiçeksi-meyveli kombinasyon diyebiliriz. Biraz da sabunsuluk. Açıklanan notalarında yazmasa da bence portakal çiçeği oldukça önemli bir yer tutuyor bu parfümde.

Şimdi efenim bazı yorumcular kokusunu “çamaşır deterjanlarına veya yumuşatıcılarına” benzetmiş. Hatta “yeni yıkanmış yatak çarşaflarına” bile benzetilmiş. Eleştirilerin bir kısmı bu yönde. Evet biraz haklılık payı var. Fakat bazı çiçeksi yada akuatik parfümlerde kullanılan elementler insanlara bu hissi verebiliyor. Tabi burada parfüm tasarımcısının sihirli dokunuşlarının devreye girmesi gerek. Ve o deterjan kokusunu, müthiş bir hale getirmeli. Bu da çok kolay bir iş değil takdir edersiniz ki. Francis Kurkdjian gibi bir ustanın ise böyle nasihatlere pek ihtiyacı yok tabiki. Ben ise bu parfümü kadın deodorantlarına benzettim ilginç bir şekilde.


Eğer üst düzey çiçeksi, hafif tatlı meyveli ve sabunsu (daha çok portakal çiçeği gibi) bir parfüm arıyorsanız çok beğenebilirsiniz. Fakat genel olarak benim sevdiğim bir tarzda değil. Onun için bir şişesini alıp da kullanacağımı sanmıyorum. Yine de denemeye değer.

Aqua Universalis, Eau de Parfum (EDP) olarak satışta. Fakat fark edilirliği bir EDP’ye göre düşük. Her yaş grubuna uyabilecek yapısıyla ismindeki “evrensel” temasını doğruluyor. Unisex olarak piyasaya sürülsede bence kadın kullanımına daha yakın. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü.


Artıları:
+ Başlangıcını çok başarılı buldum.
+ Yüksek kalitesi ve rafineliği ilgi çekici.
+ Saf, doğal, masum ve pürüzsüz hali etkileyici.

Eksileri:
- Sonlarını biraz sıradan buldum.
- Bu kadar çiçeksilik benim için fazla.
- Çok yüksek fiyatı. Aman almadan önce deneyin.

Koku Güzelliği:10/7

16 Haziran 2012 Cumartesi

Creed – Silver Mountain Water (1995)



Creed – Silver Mountain Water (1995) Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

“Türkiye, Bulgaristan, Fas, Kuzey İtalya… Her ülke kendisine özgü kokuyor. Her yere seyahat ederim. Daima.” Dünyanın en eski niche parfüm evlerinden Creed ailesinin altıncı kuşak temsilcisi Olivier Creed’e ait bu sözler. 250 yıllık tarihe sahip köklü bir aile şirketi. Parfümler ise Creed soy isimli üyeler tarafından tasarlanıyor.

                                                                        Olivier Creed. 

Olivier Creed, markanın şu andaki en etkili ismi diyebiliriz. 1975 yılından itibaren “Master Parfumer”. İmza attığı bazı parfümler ise şunlar: Green Irish Tweed (1985), Millesime Imperial (1995), Silver Mountain Water (1995), Spring Flower (1996), Himalaya (2002), Original Vetiver (2004), Love in White (2005), Original Santal (2006), Virgin Island Water (2007), Love In Black (2008), Acqua Fiorentina (2009), Sublime Vanille (2009-2010), Aventus (2010), Royal-Oud (2011), Original Cologne (2011) and White Flowers (2011).

Görüldüğü üzere son yılların en çok ilgi gören parfümlerin (Creed markası için) tasarımı Olivier Creed’e ait. Bugün inceleyeceğim Silver Mountain Water’da dahil. SMW, İsviçre Alp’lerinden esinlenmiş. Oranın dağ havası bu parfümün ana temasını oluşturuyormuş. Sanırım dağdan akan bir sudan etkilenmiş Olivier Creed.


Kendi sitelerinde ferah/yeşil marine olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı biraz sabunsu meyveler ile gerçekleşiyor. Muhtemelen kuş üzümü. Çünkü marka kuş üzümü ve çay teması üzerinde durmuş bu kokuda. Açılışını hiç sevmedim. Bana garip bir şekilde Paco Rabanne – XS Pour Homme’u hatırlattı. Hiç bana göre değil.

Orta notalara geçildiğinde bilmece başlıyor. Çünkü ne olduğunu anlayamadığım metalik bir nota burnunuzu zorluyor. Açıklanan notalarına bakıyorum. Belki de çay teması. Eğer çay ise sanırım bir daha çay kokulu hiçbir parfüme yaklaşmayacağım. Bazı yorumcuların “mürekkebe yada benzine” benzettikleri bu kokuyu, Luca Turin “Ağaç Tutkalına” benzetmiş. Aslında iki yorum da doğru sayılır. Müthiş bir yapaylık mevcut. Bu kısım parfümün en hoşuma gitmeyen yeri. Alt notalarında ise nispeten kabul edilebilir bir misk ve menekşe kokusu ile kapanışı yapıyor. Fakat kokusu sonlara doğru o kadar zayıflıyor ki belli belirsiz alabiliyorsunuz.


SMW, kendi sitelerinde bahsettikleri gibi ferah ve yeşil kokuyor. Buna katılıyorum. Ama “deniz” teması nerede pek anlayamadım. Zaten bir parfüm hem dağ havasını hem de deniz havasını nasıl verebilir? Hiç merak etmeyin sevgili parfüm severler. Çünkü bu parfüm hiçbir şeyi doğru düzgün veremiyor aslında.

Creed, yurtdışında büyük bir hayran kitlesine sahip markalardan. Neredeyse yeni çıkardıkları her parfüm fenomen oluyor meraklılar tarafından. Fakat SMW, denediğim en kötü, karektersiz ve başarız Creed parfümü olarak yerini alıyor. Gerçekten şaşkınım. Bu parfümü hangi amaca yönelik yaptıklarını merak etmekteyim. Böylesine sıradan sabunsu, metalik meyveler ile nasıl bir kitleye hitap edecekler acaba. Hayatımızda hiç dağ havası almamış olsak tamam belki inanabilirim bu parfümün konseptine.


SMW ile ilgili olarak da yapılan güzel ve övgü dolu yorumları da hayretle okudum. Açık ara denediğim en “abartılmış” Creed kokusu. Büyük bir hayal kırıklığı benim için. Almadan önce mutlaka deneyin. Hatta almayın bile.     

Luca Turin kitabında bu parfüme beş üzerinden bir yıldız vererek, berbat bulmuş. “Ferah-metalik olarak sınıflandırmış ve özetle şöyle söylemiş: “Hoş olmayan, ferah-metalik ve tuhaf bir ağaç yapıştırıcısı kokusu.” Luca Turin’e bende katılıyorum. Orta notalarındaki ne olduğu anlaşılamayan koku yapıştırıcılara da benzemiyor değil. Harika bir isme sahip ama keşke kokusu da aynı güzellikte olsaymış.

SMW, unisex olarak piyasaya sürülmüş. Bence biraz kadın kullanımına yakın. İlkbahar ve yaz mevsimlerinde kullanmak daha iyi bir fikir. Fark edilirliği zayıf kaldı tenimde.

Artıları:
+ Son kısımdaki misk ve menekşe en tahammül edilebilir yanı.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Orta notaları felaket.
- Çok yüksek fiyatı.
- Kalıcılığı ve fark edilirliği az.
- Kalite hissi vermeyen yapısı.

Koku Güzelliği:10/5

14 Haziran 2012 Perşembe

Chanel – Allure Homme Edition Blanche (2008)



Chanel – Allure Homme Edition Blanche (2008) Markanın erkek parfümlerinden.

1999 yılında Chanel’in “modern klasiklerinden” birisi olan Allure Homme piyasaya sürülür. Ünlü burunlardan Jacques Polge’un tasarladığı bu parfüme Chanel severler, yoğun ilgi gösterirler. Zamanla yeni çıkan rakiplerinin de etkisiyle eski popülerliği kalmaz Allure Homme’un. Belki de bir pazarlama hamlesi olarak bu sefer 2004 yılında Allure Homme Sport piyasaya sunulur. Yine Jacques Polge imza atmıştır. Geçtiğimiz aylarda denediğim ve bende çok büyük bir iz bırakmayan parfümlerden olmuştu. Hatta Chanel’in kalitesine ve marka imajına yakıştıramamıştım Sport versiyonunu.

Bu sefer 2008 yılında yine Allure ismi kullanılarak yeni bir parfüme imza atar Jacques Polge. Sanırım bunun anlamı, çok tutan ve şöhretli parfümlerin ismini kullanarak başka ve benzer kokular üretmek. Ve satışları arttırmak.

                                    Allure serisinin en popüler üç üyesi: Sport, Homme ve Edition Blanche. 

Bugün markanın Allure serisinin bir üyesi olan Allure Homme Edition Blanche’ye yer vereceğim. Oryantal olarak sınıflandırılmış. Açılışı limon egemenliğinde gerçekleşiyor. Fakat çok doğal ve mis gibi bir limon değil. Biraz limon kolonyalarını hatırlattı bana. Nerede Annick Goutal – Eau d’Hadrien’daki nefis limon esansı. Başlangıcı ferah ve ortalama bir limon diyebilirim. Biraz abisi Allure Homme Sport'a benziyor.

Orta notalara gelindiğinde limona kremsilik ekleniyor. Muhtemelen vanilyadan geliyor bu his. Fakat limonsu-turunçgil işbirliği daha güçlü. Vanilya sadece yardımcı kuvvet anladığım kadarıyla. Bu kısımda biraz da baharatlar hissediliyor. Zencefil yada biber olabilir. Ama çok baskın değil. Orta notaları en çok sevdiğim yeri diyebilirim parfümün.

Son kısımda ise kokusu yine çok büyük değişiklikler göstermiyor. Limon-turunçgil ana yapıya yumuşak odunsu notalar ekleniyor. Eh işte diyebilirim sonları için. Yani özetle: Limon, turunçgil, kremsi vanilya, baharatlar ve odunsu notalar.


Öncelikle şunu söyleyeyim. Edition Blanche tam bir yaz parfümü. Ferah, hafif, yumuşak. Bence ana ekseni limon-turunçgil üzerine. Diğer kokular cazibe ve ilginçlik katmak için kullanılmış. Yapaylık hissedilmiyor.

Açıkçası başlangıcını pek başarılı bulmadım. Sıradan bir limon kokusu. Orta notalar ise çok daha güzel. Zaten parfümün ilgi görmesinin nedeni de sanırım bu kısım. Alt notaları da çok etkileyici değil. Bence ortalama bir kokuya sahip. Genel olarak çok değişmeyen, düz çizgide ilerleyen, basit bir kokusu var. Orta notalarındaki limonlu baharat kokusu biraz Dior Homme Sport’u andırıyor. Fakat ondan daha başarılı bence.


Şimdi burada yine “algılarımız” devreye giriyor. Chanel isminin büyüklüğüne ve prestijine böylesi basit bir parfüm yakışıyor mu? Sanırım tartışmanın zemini bu olmalı. Tarihinde efsane parfümlere imza atmış bir markadan daha iyi bir koku beklemeli miyiz? Yoksa günümüzün parfüm endüstrisinin peşine takılıp giden bir markaya mı dönüşüyor Chanel. Bence asıl soru bu.

Chanel’in yeni parfümleri oldukça eleştiriliyor. Hele ki Bleu de Chanel bence de tam bir fiyasko. Edition Blanche o kadar başarısız değil bence. Hele ki kadınlardan çok olumlu tepkiler aldım. Yani Jacques Polge, bu parfümle kadınların kalbini kazanmış gibi görünüyor. Eğer parfümleri “kadınların hoşuna gitsin” diye kullananlardansanız size güçlü bir seçenek çıkmış durumda. Luca Turin ise bu parfüme beş üzerinden üç yıldız vermiş.


Fakat ben yine de bir şişesini alıp kullanma taraftarı değilim. Çok daha güzel yaz mevsimine uygun parfümler olduğu düşünülürse. 30 yaşın altındaki genç arkadaşlara tavsiye ederim. Günlük kullanıma ve spor giyime çok uyacaktır. Deneyen bir çok kişinin hoşuna gidebilecek tarzda bir kokuya sahip.

Artıları:
+ Orta notalarını beğendim.
+ Kokusunu duyan kadınlar bu parfüme oldukça ilgi gösterdiler.

Eksileri:
- Harikalar yaratan bir hali yok.
- Basit bir kompozisyona sahip.
- Rakiplerine göre yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/7