fesleğen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fesleğen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ekim 2021 Salı

Lalique - L'Insoumis (2016)

Lalique’nin başarılı parfümleri, markaya olan ilgimi giderek artırıyor. Parfüm trendlerinin dışında koku örneklerine yer vermeye çalışan Lalique, iyi parfümörlerle çalışıyor ve kalite anlamında birçok anaakım markadan yüksek seviyede duruyor. 2016 yılı çıkışlı erkek parfümü L’Insoumis’i de bu yüzden merak ettim.

Lalique’in internet sitesinde L’Insoumis aromatik, amberli, odunsu, rafine fujer olarak tanımlanmış. L’Insoumis’in kelime anlamı başına buyruk olarak vurgulanmış. Ayrıca sıra dışı ve öncü koktuğu belirtilmiş. Açıklanan notalarında rom içkisi, fesleğen, ada çayı, yosun gibi notalar dikkat çekiyor.

L’Insoumis’in açılışı alkol-içki ve fesleğen karışımıyla gerçekleşiyor. Pek ferah sayılamayacak başlangıcından sonra içki teması orta bölümde de devam ediyor. Aromatik otlar ve rom içkisinin birlikteliğine sonlarda vetiver ekleniyor. Bir parça da paçuli var alt notalarda fakat köksü ve kuru değil.


L’Insoumis, geneline bakıldığında erkeksi sayılabilecek modern içki temalı esere benziyor. Parfümdeki rom içkisi hissiyatından sonra fesleğen benzeri aromatik otlar biraz burnumu zorluyor. Parfümlerde fesleğeni sevemiyorum ve burada da durum değişmiyor. Kremsi sayılabilecek vetiver, parfüme büyük bir fujer etkisi vermiyor. Kimi kullanıcıların L’Insoumis’i eski tarz maço erkek parfümlerine benzetmelerini pek anlayamadım. Geneline bakıldığında eski ve nostaljik davranmıyor. Guerlain Homme benzeri metalik sayılabilecek içki ağırlıklı bir arkadaş sadece.

Kokusal anlamda yeni nesil bol şekerli birbirinin aynısı modern parfümlere yakın değil neyse ki. Trendlere uymayan farklı kokusu steril yapaylık taşıyor gibi. Tek düze ilerliyor pek değişim göstermiyor. Onu kullanırken kendimi harika ve konforlu hissetmedim fakat farklı bir deneyim olarak düşünmek gerekiyor.

Eau de Toilette formunda. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı zayıf ne yazık ki. Ilık ilkbahar-serin yaz günleri için fena seçenek değil. Kokusunu Fabrice Pellegrin tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

9 Temmuz 2021 Cuma

Ralph Lauren – Polo Blue Eau de Parfum (2016)

Ralph Lauren’in 2003 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Polo Blue, Eau de Toilette formundaydı. Mavi şişesiyle, 2000’li yılların en sevilen ve en çok satılan erkek parfümlerindendi. Tabii yıllar içinde birçok rakibi karşısında popülerliği azaldı. Parfüm severler için ayrı bir yeri olan Polo Blue’nun yıllar içinde devam parfümleri geldi. 2016 yılında Polo Blue’nin Eau de Parfum versiyonu raflardaki yerini aldı.

Son yıllarda popüler ferah erkek parfümlerinin Eau de Parfum versiyonlarının çıkarılmasıyla sık sık karşılaşıyoruz. Guerlain Homme’nin Eau de Parfum versiyonu ve Kenzo’nun ünlü klasiği Kenzo Pour Homme’nin Eau de Parfum formundan sonra Polo Blue’nun da Eau de Parfum’uyla tanıştık.

Polo Blue EDP’nin ilk saniyeleri ferah ve tuzlu sucul turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot ve limona eşlik eden deniz notaları yeni nesil modern sucul erkek parfümlerinin kopyasına benziyor. Orta kısma geçildiğinde tuzlu turunçgillere fesleğen ve nane ekleniyor. İlk Polo Blue EDT’ye benzeyen orta kısımdan sonra sonlarda büyük değişim olmuyor. Odunsu kapanış yine ferah ve gayet tanıdık kokuyor.

Polo Blue EDP, ferah, yazlık, deniz kenarı için gayet uygun, vasat kalitedeki bir arkadaşa benziyor. Modern, yazlık, sucul-tuzlu deniz kokan yeni nesil erkek parfümlerinden pek farkı bulunmuyor. Kokusal anlamda tabii ki ilk Polo Blue’yu andırıyor ama yeni Eau de Parfum, çok daha tuzlu ve deniz gibi kokuyor. İlk Polo Blue daha olgun ve kaliteli kokarken, yeni EDP biraz sıradan ve kimi kullanıcılara göre deterjan-çamaşır yumuşatıcılarını andırıyor.

Yazlık parfümlerin en büyük düştüğü hatalardan birisi aşırı dozda calone gibi kokan temadır ki Polo Blue, az da olsa bu yola giriyor. Evet, ismi gibi mavi denizleri hatırlatıyor. Size yazlık sahil kenarlarının havasını sunuyor. Plajlarda içilen tropikal kokteylleri de hatırlatıyor fakat yaratıcılık ve kalite anlamında Polo Blue EDP, yeteri kadar başarılı davranamıyor. Onun sıradan kokusu hafiften Kenzo Homme Eau de Parfum’u çağrıştırıyor. İlk Polo Blue ise daha karakterli parfüm izlenimi veriyor.

Çoğu kişinin sevebileceği genele yakın havasıyla Polo Blue EDP, popüler vasat kültüre hitap ediyor ve ticari olarak kendisine biçilen rolü oynuyor. Eğer parfümlere çok daha derinden bağlıysanız, Polo Blue EDP muhtemelen sizi kesmeyecektir. Çok daha iyi yazlık parfümler varken, Polo Blue EDP’yi tercih eder miyim emin değilim.

Eau de Parfum formunda fakat etrafa yayılımı zayıf ne yazık ki. Kalıcılığı normal seviyede denebilir. Kokusunu Carlos Benaim tasarlamış. Giymesi kolay yapısıyla günlük kullanıma ve her türlü ortama rahatlıkla uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/6

18 Temmuz 2020 Cumartesi

Calvin Klein – Euphoria Men (2006)

“Kışkırtıcı, erkeksi, seksi. Euphoria Men, modern tazeliği seksi, zengin imzayla harmanlayan, bağımlılık yapan, taze bir oryantal kokudur.”

Calvin Klein’in 2006 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Euphoria Men’in tanıtım cümlesi kısa ama açıklayıcı. Parfümün oryantal koku ailesine dahil edilmesi dışında Calvin Klein, Euphoria Men’in içeriğinde zencefil, biber, cazibeli paçuli ve kremsi süet akorunun bulunduğunu bildiriyor.

Euphoria Men’in açılışı zencefilli turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalardaki canlı, ferah olmayan aromatik otsu baharatlara geri planda nanemsi calone benzeri tema eşlik ediyor. Yüksek kaliteli olmayan fakat kötü de denemeyecek başlangıçtan sonra, orta kısımda ilginç şekilde metalik ve yine nanemsi yeşil lavanta benzeri koku algılıyorum. Aromatik otlara (ağırlık fesleğende) benzeyen orta kısım, yeşil-baharatlı kokuyor. Sonlarda ana yapı değişmiyor. Süet alt notalarda var ama derimsi hissiyat vermiyor. Yapay sedir ağacı-vetiveri andıran kapanışı ortalama denebilir.

Euphoria Men, genel hatlarıyla meyveli-otsu-yeşil-aromatik baharatlı bir parfüm. Ana yapının ilginç yönü, yeni nesil bol şekerli, tonka fasulyeli, fazlaca vanilyalı erkek parfümlerine fazla benzememesi denebilir. Euphoria Men ne yazlıklar gibi ferah kokuyor ne de kış parfümü gibi davranıyor. Ilık ilkbahar dönemine uyacak bu delikanlı, bariz şekilde aromatik fesleğen, zencefil, calone/lavanta/salatalık kokan sentetik ve kalite anlamında vasat yerde duran yeşil erkeksi tavra sahip.

Karşılaştırmak abes olacak belki ama Euphoria Men’i, kullanım döneminde Green Irish Tweed’in çok kötü bir benzeri olarak düşündüm. Euphoria Men’in aromatik odunsu mu olduğu yoksa Cool Water’dan ilham mı aldığı konusunda kafam karışık. Carlos Benaim ve Loc Dong gibi deneyimli parfümörlerin imzasını taşıyan Euphoria Men, tabii ki başarılı değil ve doğallık/rafinelik tarafında da hiçbir zaman sınıfı geçemiyor.

Yeşil sentetik odunsuların (sanırım vetiver ve sedir ağacı) yer yer sahne aldığını düşündüğüm Euphoria Men, ne konforlu ve lüks takılıyor ne de sizi kendisinden nefret ettiriyor. Bu halde bir şişesini almak pek mantıklı görünmüyor. Eğer başlangıç seviyesinde bir parfümseverseniz ve erkeksi sayılabilecek, uygun fiyatlı seçenek arıyorsanız deneyebilirsiniz. Onun dışında bir şişesini almasanız, büyük kayıp yaşamazsınız.

Eau de Toilette formunda, kalıcılığı ve etrafa yayılımı az. Performans anlamında sorunlu ne yazık ki. Günlük kullanıma uyabileceğini, hem spor hem de resmi kıyafete yakışabileceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/5

4 Ocak 2020 Cumartesi

Faberge – Brut (1964)

1800’lü yıllarda mücevher işiyle ilgilenen Faberge ailesi, 1930’lı yıllara gelindiğinde ilginç durumla karşılaştı. 1937’de Rus kökenli Amerikalı tüccar Sam Rubin, parfüm işi yapmaya başladı. Sam Rubin’in arkadaşı Dr. Armand Hammer’in (kendisi Lenin’in özel izniyle Sovyetlerin ilk yabancı imtiyaz sahibiydi) önerisi üzerine ürettiği parfümleri markalaştırmaya karar verdi. Sam Rubin parfüm markasının ismini Faberge Inc olarak belirledi.

Tabii bu isme, ilerleyen zamanlarda mücevher işiyle uğraşan Faberge ailesinden itiraz geldi. Kendi mücevher markası isminin habersiz olarak parfümde kullanılmasını istemediler. Sam Rubin ve Faberge ailesi anlaşma yoluna gittiler. Sam Rubin yirmi beş bin dolar karşılığında Faberge ailesinden isimlerini sadece parfümlerde kullanmak için yasal izni aldı. Böylece Faberge parfüm markası doğdu.

Faberge’nin en önemli parfümü şüphesiz erkekler için üretilen Brut idi. 1964 yılında piyasaya sürülen Brut, kısa sürede memleketi Amerika’da büyük satış rakamlarına ulaştı. Sonrasında dünyaya pazarlanan Brut, küresel çapta adeta fenomene dönüştü. Amerikan parfümleri arasında Old Spice ve Brut’un ayrı yere sahip olduğunu çoğu kokusever bilir.

“Erkeğin esansı” sloganıyla maskülen tarafını açıkça ilan eden Brut’un açılışı eski bergamot, aromatik otlar (ağırlık fesleğende) ve anasonla gerçekleşiyor. Bu oldukça tanıdık aroma, daha sonra birçok parfümde tekrarlandı. Orta kısımda buruk otlar ve anasona lavanta ekleniyor. Başlangıcıyla paralel devam eden orta kısımdan sonra alt notalar geliyor. Kapanışta sandal ağacı ve miskin daha etkili olduğunu söyleyebilirim.

Brut, sahip olduğu slogana uyum sağlıyor ve erkeksi tarafını hissettiriyor. Tozlu, nostaljik anason ve lavanta kokunun ana hattını oluşturuyor. Bu iki öğeye ikincil derecede ekşi-buruk otlar ve baharatların eşlik ettiğini sanıyorum. Parfümün geneli aromatik organik kimyasal bileşiğe benziyor. Tanımlanması ve adlandırması zor koku formu diğer taraftan da o kadar bilindik ki…

Brut ve Old Spice için kimileri baba kolonyası bazıları da berber dükkanı kokusu diyor ki haklılar. Çoğu baba Old Spice ya da Brut’un traş sonrası kolonyalarını kullanmıştır. Diğer taraftan da bazı erkek berberlerine girildiğinde bizi pudramsı anlatması zor koku karşılar. Brut o kokuyu da andırıyor. Düz çizgide ilerliyor, pek değişmiyor. Kalite anlamında burun tırmalamasa da güncel versiyonun biraz içinin boşaltılmış olduğu anlaşılıyor.

Brut’un iki farklı şişesi var. Birisi benim kullandığım gri ve kare şeffaf şişe. Bu şişedeki kokunun eski egzotik ve çarpıcı Brut kolonyasıyla çok ilgisi kalmamış. Eski sert, erkeksi ve dolgun Brut’un sulandırılmış, seyreltilmiş, günümüz haline uyarlanmış hali diyebilirim kare şeffaf şişe. İlerleyen yıllar ve markanın birkaç defa el değiştirmesiyle eski kokusundan uzaklaşmış ne yazık ki Brut. Kokusu zaman zaman traş köpüklerini veya ucuz deodorantları andırıyor. Bir daha ki sefere uzun mavi dökme şişedeki versiyonu denemeliyim.

Brut kokusal olarak hem Rive Gauche Pour Homme’ye hem de Penhaligons – Sartorial’a benziyor. Eğer Brut’u seviyorsanız fakat çok daha kaliteli versiyonunu arıyorsanız o zaman Sartorial iyi seçenek diyebilirim. Brut 1970’li yıllardan kalma modası geçmiş ve eski kokarken, Sartorial onun daha güçlü ve 1990’larda güncellenmiş genç kardeşi gibi denebilir.

Brut’un hiçbir parfüme benzemeyen sıradışı çarpıcı kokusu tabii ki ünlülerin de ilgisini çekmiş. Elvis Presley, Arnold Schwarzenegger, Jon Bon Jovi, Sean Bean gibi ünlülerin Brut kullanıcısı oldukları belirtilmiş.

EDT formunda Brut. Kalıcılığı normal, etrafa yayılımı düşük denebilir. Yirmi beş yaş üzeri erkeklere önerebilirim. Her mevsim kullanılabilecek kokusu sadece yaz sıcaklarında ağır kaçabilir. 1964 yılında Karl Mann tasarlamış kokusunu.

Koku Güzelliği:10/5

15 Kasım 2019 Cuma

Pino Silvestre (1955)

“Pino Silvestre, parfümeri dünyasında simgedir. Parfümeri sektöründe devrim yaratan markadır ve 1950’lerde trend belirleyici olmuştur. İkonik imajı ve doğanın gerçek özünü eşsiz şekilde ifade eden, dünyaca ünlü tarihi İtalyan markasıdır.

Pino Silvestre’nin kokusu, Venedikli Vidal ailesi tarafından 60 yıldan uzun süredir üretilmektedir. Vidal ailesi, Pino Silvestre’nin formülasyonunda kullanılan değerli esansiyel yağlar için sürekli araştırma yapmaya kararlıdır. Bu gelenek, hem yeni hem de uzun süredir Pino Silvestre’yi kullanan tüketiciler için garantidir.

Erkeksilik, tazelik ve doğa, Pino Silvestre’nin karakterini oluşturur. 60 yılı aşkın süredir, bu parfüm erkeksilik kulvarında gerçek belirleyici olarak kabul edilen kokusuyla ünlüdür. 2015 yılında, Pino Silvestre, ürünün logosunu ve grafik tasarımını içeren güncelleme yapmıştır ancak markanın geleneksel doğası tam olarak korunmuştur.”

Yukarıdaki satırlar ünlü erkek parfümü Pino Silvestre’nin tanıtımına ait. Bu satırlar aslında birçok şeyi anlatmış. 1955 yılında piyasaya sürülen Pino Silvestre’nin üretimine hala devam etmesi müthiş bir olay ve koku bağımlısı erkeklerin muhakkak bileceği klasik Pino. Uzun zamandır merak ettiğim bir başka efsanevi parfümle daha tanıştım kısa süre önce. Pino Silvestre bakalım bünyemde nasıl etkilere yol açmış.

Parfümün açılışı aynı şişesinin rengi gibi yeşil temayla gerçekleşiyor. Üst notalarda bergamot ve lavanta onun nostaljik tarafını haykırıyor. Kaliteli başlangıcından sonra orta notalarda yeşil karakter devam ediyor. Orta bölümde biraz sabunsuluk ekleniyor. Ayrıca ardıç, kekik, fesleğen ve ada çayı partiye katılıyor. Lavanta geri plana geçse de hala oralarda duruyor. Orta kısımda yeşil odunsu tarafa yöneliyor. Kapanışa geçeyim. Sonlarda yeşil kokmaya devam ediyor. Sedir ağacı ve çam ağacının noktayı koyduğunu söyleyebilirim.

Adım adım gidelim bu klasiği anlama çabamıza. Pino Silvestre, öncelikle erkeksi yeşil kokuyor. Sonrasında bir alt katmanda, aromatik otsu, ardıç meyveli, çamsı, lavantamsı ve ağaçsı davranıyor. Günümüzün modern parfümlerine tabii ki benzemiyor. Nostaljik ve hüzünlü kokusu modası geçmiş değil, olgun denebilir. Tatlılık pek yok. Ciddi ve resmi olarak nitelenebilir genel duruşu.

Pino Silvestre, ultra maço hayvansı 1970-1980’li yılların gaddar maskülenlerine benzemiyor. Onun kalbinde İtalyan ruhu ve damarlarında Akdeniz kanı dolaşıyor. Limon hissi veren bergamot ve buruk-acımsı Akdeniz maki otlarıyla, beslendiği coğrafyaya selam duruyor. Diğer taraftan odunsu, çamsı, kozalağımsı, reçinemsi yapısıyla yeşil, yaprak dökmeyen ormanları hatırlatıyor. Hatta sabunsu tarafıyla da traş sonrası balsamları andırıyor. Son olarak da zaman zaman lavantalı banyo sabunlarını çağrıştırıyor.

Kaliteli kokan Pino’da verilen notalar tek tek algılanabiliyor ve yapaylığa prim vermiyor. Tene yakın kalan tavrıyla, cildinizi bol bol kokluyorsunuz ve kendisini ancak öyle size sunuyor. Kıyafetlerde, tende durduğu kadar derin durmuyor. Onun tam bir ten parfümü olduğu açık.

Sonuç olarak Pino Silvestre, uygun fiyatlı, kaliteli, erkeksi, yeşil ve geçmişi andıran yapısıyla, orta ve üst yaş gurubu erkeklere yakın duruyor. Kokusu muhteşem mi? Değil. Aradan geçen yılların ardından farklı seferler reformülasyon geçirdiğini varsayarsak, muhtemelen eski veya ilk sürümü çok daha iyiydi. Günümüzdeki hali biraz seyreltilmiş bergamot-çam kolonyalarını hatırlatıyorsa da o bir kült ve çam kozalağı şeklindeki şişesiyle saygıyı hak ediyor.

Kokusunu Lino Vidal’ın tasarladığını belirtelim. İlkbahar-sonbahar dönemlerine uyacağını düşünüyorum. EDT formunda. Ne yazık ki performansı zayıf. Etrafa yayılımı düşük. Kalıcılığı tende vasatı aşamıyor. Hem günlük kullanıma hem de takım elbisenin üzerine uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Ekim 2019 Çarşamba

Franck Boclet – Blue Moon (2019)

Modacı Franck Boclet’in 2016 yılından itibaren parfümler konusunda büyük atılım yaptığını görüyoruz. 2016 yılından 2019 yılına kadar yirmi beş civarında parfüm piyasaya sürdüğünü düşünürsek, markanın, kokular dünyasında iddialı olmaya çalıştığını söyleyebiliriz.

Franck Boclet’in 2019 yılı çıkışlı Rock & Riot Ivory çatısı altındaki parfümlerinin şimdiden beş üyeye ulaştığı anlaşılıyor. Bir süredir kullandığım Blue Moon’un, Franck Boclet ve karısı Solenne’in balayından ilham aldığı aktarılmış markanın internet sitesinde. Aromatik, meyveli, odunsu ve gurme notalarını barındırdığı vurgulanmış.

Blue Moon’un açılışı tozlu ve kuru yeşil temayla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında limon, bergamot, nane ve fesleğen var. Limon ve bergamottan ziyade fesleğen-nane ikilisine yakın gibi başlangıcı. Kimi zaman sabunsu tozlu incir yaprağı kokusunu anımsatan Blue Moon’un ilk saniyelerinin ferah olduğu söylenemez. Bir süre sonra orta kısma geçiliyor ve koku profili değişiyor. Orta bölümde oldukça tatlanan Blue Moon’a, kremsi, şekerli çiçekler hakim oluyor. Başlangıçtaki tozlu hissiyat veren sabunsuluk, ortalarda az da olsa algılanıyor. Orta notalarda oryantal çiçeksi yönünü gösteren Blue Moon, lezzetli, meyveli gül-şakayık tarafına yöneliyor. Bir parça da sıcak baharatlar geliyor arkadan. Karanfil olduğunu tahmin ettiğim baharat fazlaca öne çıkmıyor. Son bölüm, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Şekerli, meyvemsi çiçeklere alt notalarda vanilya ekleniyor. Son bölüm parfümün en güzel yeri diyebilirim.

Blue Moon, anladığım kadarıyla modern, romantik, şekerli, lezzetli, pudralı/sabunsu, meyveli çiçek parfümü. Başlangıcındaki ilginç yeşil kuru yaprağımsı hissiyatı pek benimseyemedim. Gerçi Franck Boclet’in Rock & Riot serisinden denediğim üç parfümün de (Cocaine, Be My Wife ve Blue Moon) açılışlarını sevemedim. Boclet, muhtemelen bilinçli olarak üst notalarda garip ve sevmesi zor temaları yerleştiriyor. Orta kısımdan itibaren modern ve tanıdık koku profiline eviriliyor. Resmi olarak açıklanan orta notalarında yasemin ve inci çiçeği var. Bu iki notadan ziyade şakayık-gül ikilisine yakın duruyor orta notalarda. Yakın zamanda kullandığım Baldi’nin Ametista’sını andırıyor Blue Moon’un orta bölümü. Gerçi Ametista’da iris (süsen) çiçeği baskındı. Benzer koku profili burada da var gibi. Kapanışı yine Boclet parfümlerinde (özellikle Cocaine) rastladığım gibi çarpıcı, vurucu ve harika. Blue Moon’un sonlarındaki müthiş süsen benzeri çiçeksilik ve vanilya kokusal şölen sunuyor.

Blue Moon, iddialı bir kadın parfümüne benziyor. Kimi parfüm platformlarında uniseks olarak sunulsa da kadın kullanımına uygun denebilir. Orta ve alt kısmın feminen tarafa yakın durduğunu söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar üzerime bol bol sıkıp, dolaşsam da erkeksi denemez Blue Moon. Gerçi Dior Homme hayranı olarak kadın-erkek fark etmez her türlü süsen temalı parfümü üzerimde mutlulukla taşıyabilirim. Blue Moon ise, sevmesi zor açılışı ve yapaylık sınırındaki orta kısmıyla hem herkese hitap etme hem de kalite anlamında iyi yerde durduğu izlenimi veremiyor.

Franck Boclet’in parfümlerinin niş kategorisine yakın olduklarını söyleyebiliriz. Gerek fiyatları gerekse Rock & Riot serisinin %40 Extrait gibi inanılmaz yüksek konsantrasyona sahip olması, anaakım markalardan ayrılmasını sağlıyor. Blue Moon’un Extrait formu, kalıcılık olarak büyük ayrıcalık sağlıyor fakat iyi bir parfüm demek yüksek kalıcılık-yayılım demek değil her zaman. Blue Moon, ilk kullanımlarda çarpıcı ve cazibeli gelse de ilerleyen günlerde geri plandaki özensizliği hissettiriyor. Ayrıca orta bölümden itibaren size sunduğu tatlılığın modern-popüler geleneğe ait olduğunu anlıyorum ama ayarı kaçmış şekerli aroma, bir süre sonra fazla gelmeye başlayabiliyor. Parfümün açıklanan alt notalarında bulunan pamuk helva teması, tatlılığın nereden geldiği konusunda fikir veriyor.

Blue Moon, kötü parfüm değil ama başarı anlamında asla Cocaine olamayacak gibi görünüyor. Gündüz vakti spor kıyafetlerle kullanmaktan ziyade geceye ait özel anların kokusu sanki. Doğru kadında çok daha iyi davranacağını düşünüyorum Blue Moon’un. Sonbahar hatta kış mevsiminde kullanılmasını öneririm.

Koku Güzelliği:10/6

1 Temmuz 2019 Pazartesi

Cerruti Pour Homme (2007)

1930 yılında İtalya’da doğan Nino Cerruti, henüz yirmili yaşlarındayken babasını kaybediyor ve aile mesleği olan tekstil işinin ortasında buluyor kendisini. Felsefe ve gazetecilik okullarını bırakıp, moda ve hazır giyim alanında aile şirketini daha iyi yerlere taşımanın çabasına girişiyor. 1950’li yıllarda kıyafetler genellikle terzilere, sipariş yöntemiyle diktiriliyordu. Nino Cerruti ise tekstil sektöründeki yeni dalgayı iyi okudu ve seri üretime geçmeye başladı o yıllarda.

1957 yılında ilk defa bir erkek giyim koleksiyonu başlattığında moda dünyasında büyük ses getirdi. Kökleri olan İtalya’dan modanın merkezi Fransa’ya yerleşen Nino Cerruti, geleceğin erkek giyiminin temellerini atmıştı adeta o yıllarda. Karizmatik ve yetenekli Nino Cerruti, 1967 yılında erkekler için lüks hazır giyim markası olan Cerruti 1881’i kurdu. Bugün için Cerruti markası, geniş hazır giyim ürün çeşidine sahip. Ayrıca parfüm, deri eşya, saat, mücevher, gözlük, ayakkabı, kravat ve yazı gereçleri alanlarında da ürünler veren bir marka.

Cerruti ilk parfümünü 1979 yılında piyasaya sürdü. 2019 yılının haziran ayı itibariyle otuzdan fazla parfüme sahip. Bir süredir kullandığım Cerruti Pour Homme, 2007 yılı çıkışlı bir eser. Aromatik fujer olarak sınıflandırılan parfümün açılışı güzel ve ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Buruk limon ve portakallı açılışı modern ve oldukça tatlı şekilde gerçekleşiyor. Sevdim üst notalarını. Orta kısımda biraz kakule ve fesleğenle aromatik baharatlı tarafa doğru yöneliyor. Bu kısım da oldukça tanıdık, modern ve genel beğeniye uygun denebilir. Tatlılık hala fazla ve sanırım bu şekerli yapı tonka fasulyesinden geliyor. Son kısım klasik odunsu kapanışla gerçekleşiyor. Oldukça zayıflayan alt notalarda yapaylık ya da rahatsız edici taraf yok neyse ki.

Cerrutti Pour Homme’nin mavi şişesine bakarak onun deniz temalı bir parfüm olduğu aklımıza gelebilir. Aslında genel tarzı Akdeniz sahil kasabası havasını anımsatıyor. Bu anlamda İtalyan markaların ferah erkek parfümlerinde gördüğümüze yakın bir koku formu kullanılmış. Tabii Nino Cerruti’nin İtalyan köklerine bir gönderme de olabilir bu durum. Limonlu, turunçgilli, aromatik otsu, tonka fasulyesi-baharatlı yapısıyla herkesin sevebileceği, basit, yumuşak ve sakin bir parfüm. Geri planda hafiften sabunsu yanı kendisini gösteriyor. Şekerli sayılabilecek üst-orta notalar, birçok yeni nesil ferah parfümü hatırlatıyor. Aklıma ilk gelense Versace Pour Homme. Ayrıca Allure Homme Sport’a da benziyor. Anlaşılan Cerruti, bu iki parfüme rakip olması için tasarlanmış ama güçlü ve şöhretli rakiplerinin karşısında fazla tutunamamış ne yazık ki.

Kalite anlamında hiç fena değil Cerruti Pour Homme. Rahatsız edici yapaylığa rastlanmayan kokusu, hoş, modern ve düz bir ilkbahar-yaz parfümü olarak değerlendirilebilir. Bence ılık ilkbahar günlerinde daha iyi sonuçlar verebilir. Çok sıcak yaz günlerinde tatlılığı bıktırıcı olabilir. Başarısız taraflarından birisi tahmin edebileceğiniz gibi performansı. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı oldukça az. Bu anlamda iyi bir tercih olur mu emin değilim.

Başlangıç seviyesindeki genç erkek parfümseverlere uyabilecek bu eser, güzel bir hediye alternatifi olarak da düşünülebilir çünkü onu koklayan kadın-erkek çoğu kişi sevecektir. Günlük kullanıma, yaz akşamlarına hatta deniz kenarında bile size rahatlıkla eşlik edecektir.

Kokusunun tasarımını Michel Girard ve Gilles Romey birlikte yapmış. EDT formunda olduğunu da son not olarak belirteyim.

Koku Güzelliği:10/6.5

10 Ocak 2019 Perşembe

Dolce & Gabbana – The One Royal Night (2015)

Dolce & Gabbana’nın The One isimli parfümlerinin sayısını artık takip edebilmek bile mümkün görünmüyor. 2019 yılının Ocak ayı itibariyle yirmiden fazla parfüme sahip The One serisi. Gerek kadın gerekse erkek The One’lar, yüksek satış rakamlarını her daim görüyorlar ve bu durum Dolce & Gabbana’nın vazgeçemeyeceği bir kar demek aynı zamanda.

2015 yılında The One For Men’lere yeni kardeş gelmişti. The One Royal Night isimli bu yeni flanker, özel sürüm olarak raflardaki yerini aldı. Parfümün şişesindeki Arapça yazı ve içeriğindeki baharatlar, onun Arap-Ortadoğu pazarı için meydana getirildiğini anlatıyor bize. Dolce & Gabbana’nın internet sitesinde The One Royal Night, odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Ayrıca kokusunun gizemli, sofistike ve erkeksi olduğu vurgusu yapılmış. Bu parfümün bizi Ortadoğu’ya kokusal yolculuğa çıkartacağı ve baharatların çok yönlü dünyasını keşfedeceğimizi belirtmiş. Son olarak ise parfümün güçlü fakat aynı zamanda pürüzsüz olduğu söylenmiş. Hem geleneksel hem de çağdaş yönü öne çıkarılmış.

The One Royal Night’ın açılışı tatlı turunçgiller ve meyvelerle gerçekleşiyor. Şekerli portakal, mandalina, egzotik leziz meyvelerle başlayan The One Royal Night, orta kısımda baharatların etkisine giriyor. Kakule ve küçük hindistan cevizine eşlik eden metalik sayılabilecek odunsu notalar, parfümün ana aksını oluşturuyor. Tabii başlangıçtaki meyveler de hala hissediliyor orta bölümde. Sonlarda odunsu tarafı öne çıkıyor. Sedir ağacı, amber ve sandal ağacıyla kapanışı yapıyor.

Şimdi olay şu. Dolce & Gabbana markası, büyüyen Ortadoğu koku pazarından pay kapmak için bu parfümü piyasaya sürmüş. Gerek ismindeki kraliyet vurgusu gerekse Arapça yazı, parfümün yönünün doğu olduğunu anlatıyor. The One For Men’in modern, Fransız ve batılı koku formuna, baharatlar (kakule) ekleyerek ve ismini Royal Night yaparak bu pazara giren Dolce & Gabbana kendince doğru yapmış. Diğer ana akım markaların bu tür Ortadoğu’yu hedefleyen parfümlerinde öd notası kullanılırken Royal Night’ta bu yola başvurulmamış. Öd teması yok onun yerine baharatlar eklenmiş ama buradaki baharatlar kuru, ağır ya da koyu/karanlık değil.

Royal Night’ta başrol meyveli baharatlarda diyebilirim. Meyveler neredeyse leziz tropikal tarza sahip ve baharatlar (ağrılık kakulede) hiç de karanlık değil. Bu durum parfümün hem ismiyle hem de konseptiyle uyumsuz diyebilirim. Parfüm Merakı, bırak konsept uyumsuzluğunu da bize kokusu güzel mi ondan bahset derseniz, o zaman klasik The One For Men’e benzer bir yapıdan bahsedebilirim. 2008 çıkışlı The One For Men’de meyveli tütün kullanımı varken, Royal Night’ta tütün bulunmuyor. Onun yerine metalik sayılabilecek baharatlar yer alıyor. İşte size Royal Night.

Kokusunu sevdim mi? Kötü koktuğunu söylemek nasıl mümkün değilse harika olduğunu söylemek de zor. Oldukça basit, çokça tekrar edilen, zaman zaman genç erkekleri hedefleyen bir parfüm olduğu izlenimi veren The One Royal Night, tatlılığın fazlaca kullanılmasıyla hayal kırıklığı yaşattı biraz. Kalite ve malzeme kalitesi anlamında fena değil ama çok özel bir tarafı olmayan tarafıyla da büyük boy şişesini almaya değer mi emin değilim. Yine de herkesin sevebileceği basit ve popüler tarzı onu arkadaşlarınıza hediye etmek için güvenli seçenek haline getiriyor.

EDP formundaki The One Royal Night’ın performansı harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı gayet iyi fakat etrafa yayılımı zayıf. Hafif bir ten kokusu gibi davranıyor. Çok soğuk günlerde kullandığım zaman meyveli yönünü öne çıkaran Royal Night, daha ılık havalarda baharatlı tarafını gösteriyor. Bu anlamda ılık ilkbahar-sonbahar döneminde kullanmak iyi fikir. Günlük kullanıma ve rahat kıyafetlere uyum sağlayabileceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği: 10/6

3 Ekim 2018 Çarşamba

Profumi del Forte – Tirrenico (2008)

İtalya merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi Profumi del Forte, 2007’de başladığı koku yolculuğunu yeni parfümlerle zenginleştirmeye devam ediyor. 2018 yılının ekim ayı itibariyle yirmiden fazla parfüme imza atan Profumi del Forte, yavaş yavaş dünya koku sektöründe ismini duyuruyor. Tirrenico isimli parfümüyse markanın isminin daha da duyulmasını sağlayan eserlerden oldu.

2008 yılı çıkışlı Tirrenico’nun ismini İtalya’nın güneybatısındaki Tiren Denizi’nden aldığını söyleyebiliriz fakat kendi sitelerinde Forte sahilleri ve Apuan Alpleri ilhamından bahsediliyor. Kısacası Tirrenico’nun deniz gibi koktuğunu düşünürsek, onun sahil kenarındaki deniz esintisinden ilham alınarak tasarlandığını söyleyebiliriz. Yine kendi sitelerinde Tirrenico’nun deniz notalarıyla turunçgil kokteyli ve meyveli-çiçeksi aromatik bir karışım olduğundan bahsedilmiş. Artık biraz daha derinine inelim Tirrenico’nun.

Parfümün açılışı buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Tozlu sayılabilecek acı portakal ve tuhaf meyvelerin gerçekleştirdiği üst notalar için ne diyeceğimi şaşırıyorum. Ve bu şaşkınlığım birkaç dakika sonra aldehitlerin devreye girmesiyle ana yapıyı sabunsu tarafa çekiyor ki sevdiğimi söyleyemem. Orta bölümde yine tuhaflıklar var. Geri plandan gelen itici kokuların ne olduğunu anlamaya çalışırken aklıma nedense kereviz geliyor. Tabii ki Tirrenico’da bildiğimiz kadarıyla kereviz yok fakat kimi kaynaklarda fesleğen ve rezeneye rastladım. Üst yüzeydeki ferah olmaya çalışan serin-soğuk sucul yapının geri planında fesleğen varsa hiç şaşırmam. Sonlarda yapay ambergris ve calone benzeri soğuk-kadifemsi yapaylıkla teninize elveda diyor.

Yukarıdaki parfümün detaylı çözümlemesini yapmaya çalıştığım paragraftan ben bir şey anlamadım ki size ne anlatabileyim. Tirrenico öncelikle deniz yosunu gibi kokan bir arkadaş. Hani deniz kenarında dolaşırken karaya sürüklenmiş küçük yosunlar hafiften çürümüş ve tuzlu kokarya işte Tirrenico hemen hemen böyle davranıyor. Sadece deniz yosunu mu söz konusu olan? Tabii ki hayır. Tirrenico bir taraftan garip şekilde yeşil kokuyor. Onun buruk ve acımsı içe kapanıklığını marketlerdeki sebze reyonlarından gelen anlatması zor kokuya da benzetiyorum. Şu anda sizden en yakın markete gidip, sebze reyonunu koklamanızı istemenin abukluğunun farkındayım fakat Tirrenico’nun hem tuhaf zorlayıcılığını hem Bulgari – Aqua Pour Homme tarzı deniz-okyanus-çürümüş balık-yosun salatası benzeri tavrını nasıl betimleyeyim bilemedim.

Oysa markanın internet sitesinde Tirrenico ne kadar şiirsel anlatılmış: “Forte sahili boyunca yürüdükten sonra oturuyorum. Deniz kokularını, dalgaların ve kumların yıkadığı çakıl taşlarını soluyorum. Aklımda kokular var. Arkamda beyaz mermerler gibi parıldayan Apuan Alpleri bulunuyor. Neredeyse gerçek olmayan bir dünyada asılı kalmış gibiyim. Deniz notaları ile başlayacağım: deniz yosununun kokusu ve ellerimde kalan tuz. Tepelerden gelen yabani otlarla devam edip, harika bir şekilde korunan Forte bahçelerinden gelen narenciye meyveleriyle devam edeceğim. Orta notaları zenginleştirmek için biraz acı portakal ve yasemin, yürümeye devam ederken beni sarhoş edecek. Güneşin kokusunu, yazın güzel kremlerini, plajda yediğim susuzluk giderici taze meyveleri, ıslak odunsuları ekleyeceğim.”

Fikir harika ve dil şiirsel olsa da uygulama pek öyle değil Tirrenico’da. Acayip züppeliğe, soğuk iticiliğe, ukalaca notalara, avangart gıcıklığa, uyumsuz genel konsepte sahip diyebilirim. Sizi (en azından beni) hiçbir zaman içine çekemiyor. Hep bir mesafe hep bir olmamışlık duygusu hep bir kendinden itme hali. Tirrenico, hem buruk davranıyor hem de ferah olmaya çalışıyor fakat asla bir yaz parfümü havasını/coşkusunu yaratamıyor. Onu daha çok yeşil sebzemsi-yosunsu Sushi’ye benzetesim var. Yukarıda da bahsettiğim gibi Tirrenico’yu biraz Bulgari – Aqua Pour Homme’ye benzettim. Tabii genel olarak benziyorlar, detaylarda epey ayrışıyorlar.

Evin ablasının da hiç sevmediği ve kokusunun ne kadar berbat olduğu konusunda sürekli beni dolduruşa getirdiği Tirrenico’yu Maria Candida Gentile tasarlamış. Her iki cinsiyet de kullanabilir desem de erkek kullanımına bir parça daha yakın sanki. İlkbaharın ılık dönemlerinde ya da yaz akşamlarında kullanmak belki de daha iyi sonuç verecektir. EDP formundaki Tirrenico’nun performansı birçok rakibinden iyi. Kalıcılığı hiç fena değil. Etrafa yayılımı ilk bir saat iyi.

Koku Güzelliği:10/6

25 Haziran 2018 Pazartesi

Christian Dior – Eau Sauvage (1966)

1960’ların ortalarında Christian Dior, bir erkek parfümü oluşturmak istiyordu. Nasıl bir parfüme imza atacağını düşünürken günlerden bir gün evine arkadaşlarını çağırdı. Yeni kokuya isim bulmak önemliydi ve bu iş için Dior’un evine tasarımcı arkadaşı Percy Savage de gelmişti. Davete biraz geç gelen Percy Savage, Dior’un uşağı tarafından “Bay Sauvage” olarak çağrılmıştı. Bay Dior, “Oh Sauvage, nasıl bu kadar geç kaldın?” demişti. Birden bire Christian Dior ellerini çırptı ve bir şey icat eden mucit gibi haykırdı: “İşte bu! Parfümün ismi Eau Sauvage olacak!”

Erkek parfüm klasiklerinden Christian Dior’un Eau Sauvage’nin hikayesi kimi kaynaklarda böyle anlatılıyor. Bilemiyoruz bu hikayenin doğruluğunu fakat Eau Sauvage’nin 1966 yılından itibaren efsanevi erkek parfümlerinden birisi olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhtemelen Christian Dior’un en şöhretli, en eski, en başarılı klasiklerinden birisi Eau Sauvage. Yaşı kırkın üzerinde olan parfümseverlerin gayet iyi bileceği ve 1960’lar hatta 1970’lerin en önemli eseri Eau Sauvage tekrar Parfüm Merakı’nın konuğu oluyor.

Christian Dior’un internet sitesinde bu şöhretli klasik Mozart’ın müziğine benzetilmiş. Onun berrak kompozisyonu vurgulanmış ve kokusunun basit göründüğü fakat gerçekte karmaşık yapıya sahip olduğundan bahsedilmiş.

Parfümün açılışında bizi eski-tozlu turunçgiller karşılıyor. Buruk limona eşlik eden nostaljik bergamotla yüksek kaliteli başlangıç yapıyor. Orta bölümde parfüme aromatik buruk Akdeniz otları ekleniyor. Fesleğen ve biberiyenin güçlüce hissedildiği orta kısımda bir parça erkeksi yasemin ve kuru baharatlar algılanıyor. Son bölümde zayıf meşe yosununa destek veren vetiverle odunsu tarafı öne çıkıyor.

Eau Sauvage, tam eski tarz erkeksi aromatik turunçgil parfümü diyebilirim. Tabii turunçgil kullanımı yeni nesil parfümlere hiç benzemiyor. Eau Sauvage’nin turunçgilleri gayet eski kokuyor. Sevdiğim tarzda verilen kaliteli limon üst ve orta bölümün yıldızı diyebilirim. Orta bölümde limona eklenen buruk acımsı aromatik otlar onu nostaljik ve hüzünlü tarafa taşıyor. Evet, o bir turunçgil parfümü ama bildiğimiz anlamda çok ferah değil. Daha ılık havaların kokusu sanki. Asla tropikal ada gibi kokmuyor, İtalyan tarzı meşhur Eau de Cologne’leri andırıyor.

Christian Dior’un internet sitesinde Eau Sauvage’yi aromatik turunçgilli olarak sınıflandırmışlar ve üç notayı öne çıkarmışlar: Bergamot, hedione ve lavanta. Eau Sauvage’nin önemli özelliklerinden birisi de yapay bir nota olan hedione’nin hatırı sayılır oranda kullanılmasıymış. Zaten çoğu yorumcunun onun kokusunu bir parça yapay bulmasının sebebi muhtemelen Hedione.

Eau Sauvage, baba kokusu olarak tabir edilen gerçek bir klasik ve üst yaş gurubu erkeklerin hala en sağlam seçeneklerinden birisi. Ağır başlı, olgun, beyefendi kokmak isteyen erkeklerin rahatlıkla tercih edebileceğini düşünüyorum. Onun İtalyan tarzı buruk turunçgilli kokusu hem takım elbiseyle hem de günlük kullanımda rahatlıkla kullanılabilecektir.

Eau Sauvage koku profili olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Acqua di Parma Colonia tarzına yakın. Büyük ihtimalle defalarca reformülasyon geçiren Eau Sauvage’nin orijinal formülündeki meşe yosunu ne yazık ki güncel versiyonlarda bulunmuyor. Onun için yeni sürümleri bir parça yavan gelse de o bir klasik ve saygıyı her zaman hak ediyor.

Bu efsanevi parfümün tasarımcısı da efsane bir isim: Edmond Roudnitska. Parfümler dünyasında çok özel yeri olan Edmond Roudnitska’nın bizlere emaneti olan Eau Sauvage’yi parfümlere meraklı her erkeğin almasa bile denemesini öneririm.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kötü haber şu ki EDT formundaki Eau Sauvage’nin performansı vasatı aşamıyor. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça düşük. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Dolce & Gabbana Pour Homme Intenso (2014)

“Dolce & Gabbana Intenso, kokular dünyasında yepyeni bir keşifle tanımlanmıştır. Headspace teknolojisi kullanılarak Milkwood’un çiçeklerinden ve yapraklarından yeniden üretilen bir akora yani Moepel’e sahiptir.

Parfümeri dünyasında ilk kez kullanılan Moepel akoru, Intenso’nun temel imza unsurudur. Moepel veya Milkwood notası, Güney Afrika’da yetişen ve kokusu tamamen benzersiz olan bir ağaçtır. Adı, ağacın içerdiği lateks türevinden gelir. Bu akor, görkemli ağacın hem çiçeklerini hem de yapraklarını bir araya getiren ve yeniden oluşturan Headspace teknolojisi kullanılarak elde edilmiştir. Çiçeksi, balsamik ve zengin bal vurguları ile klasik tütün efektinin benzersiz, modern yorumu olan, oldukça şehvetli, neredeyse hayvani bir notadır.”

Dolce & Gabbana’nın 2014 çıkışlı erkek parfümü Intenso, tahmin ettiğiniz üzere markanın klasiği Dolce & Gabbana Pour Homme’un devamı. 1994 çıkışlı ünlü klasik, ilerleyen yaşına rağmen sevenleri tarafından tercih edilmeye devam ediliyor. E tabii ilerleyen yıllar onu etkilese de yeni kardeşler koşuyor yardımına. Mesela Intenso…

En üstteki iki resmi tanıtım paragrafında bahsedildiği üzere Dolce & Gabbana Pour Homme Intenso, ilk kez kendilerinin bulduklarını iddia ettikleri Moepel isimli bir nota üzerine inşa edilmiş. Daha önce hiç duymadığım bu nota bakalım nasıl bir şeymiş.

Intenso’nun açılışı sabunsu turunçgiller ve yeşil fesleğenle gerçekleşiyor. Hüzünlü, olgun ve erkeksi olarak nitelendirdiğim açılışında turunçgiller önemli yer tutuyor. Orta kısımda turunçgillere baskın olmayan lavanta ekleniyor. Lavantanın genel olarak o burnu hafiften tırmalayan kokusuna alışırken, karşınıza tütün çıkıveriyor orta bölümde. Buradaki tütün dumansı ve pipo gibi değil. Son bölümde, orta kısma benzer yapı devam ediyor. Kapanışta lavanta geri çekilirken, bir parça sandal ağacı ve yumuşak odunsuluk mevcut. Alt notalar sakin ve erkeksi.

Intenso, benim için turunçgil ağırlıklı ama ferah olmayan aromatik odunsu bir deneme. Evet, o aromatik kesinlikle. Ne bir kış parfümü kadar karanlık ve koyu ne de bir yaz parfümü gibi ferah ve sucul. İkisinin ortasında ilginç bir yerde duruyor. Bu anlamda onu ilkbahar-sonbahar mevsimine yakın bulabilirim.

Intenso, en önemli mesajını şu tema ile veriyor: Sabunsuluk. Karşımızda oldukça sabunsu ve temiz kokan aromatik-tütünlü, turunçgilli bir arkadaş var. Buradaki sabunsu yapı, pudralılığa evrilmiyor neyseki. Kimilerinin temizlik ürünlerinin kokusuna benzettiği Intenso, bu anlamda şöhretli abisi Dolce & Gabbana Pour Homme’ye oldukça benziyor.

Geleyim asıl konuya. Intenso, hiç şüphe yok ki, büyük oranda abisi Dolce & Gabbana Pour Homme’yi örnek almış. Bence iki parfüm yüzde seksen aynı. Neredeyse aynı açılış, neredeyse aynı orta notalar ve biraz farklı alt notalar. Intenso, abisine göre biraz daha açılışta ferah ve sucul. Ayrıca Intenso’nun kapanışı azıcık odunsu. Onun dışında iki parfümde de aynı sabunsu ama aynı zamanda erkeksi taraf var. Belki Intenso için abisinin biraz modernleştirilmiş hali diyebiliriz. İki parfüm de büyük değişim göstermiyor. Intenso, aynı abisi gibi tek düze ilerliyor ve çarpıcı bir derinliğe sahip değil.

Peki neye sahip? Bence Akdeniz ve İtalyan sahillerinin sonbahar hüznüne sahip Intenso. Evet, turunçgiller var ama buradaki yapı size mutluluk ve canlılık vermekten ziyade, turizm sezonu bitmiş ve sonbahar serinliğinin hakim olduğu güneşli Akdeniz sahil kasabalarını hatırlatıyor. Bu parfümü bir renge benzetsem muhtemelen koyu sarı ile turuncu arasındaki bir renge benzetirdim.

Sonuç olarak eğer elinizde Dolce & Gabbana Pour Homme varsa, Intenso almanıza gerek yok. İsminin Intenso olmasına bakmayın çünkü abisinden ne daha saldırgan ne daha karanlık ne de daha güçlü. Performansı ortalamanın biraz altında.

Intenso, EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek değil. Otuz yaş ve üzeri erkeklere önerebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

30 Ağustos 2016 Salı

Tom Ford – Italian Cypress (2008)

Akdeniz servi ağacı, harika ve mistik görüntüsüyle, sadece ressamlara değil, parfüm sanatçılarına da ilham oluyor. Kokular alemine iki ayrı seriyle giren ve ortalığı epey karıştıran Tom Ford, sürekli genişleyen özel seriye yatırım yapmaya devam ediyor. Gerçi birbiri ardına çıkardığı özel seri üyelerini, birkaç yıl içerisinde üretimden kaldırıp, hızlı devir daim sağlıyor ama bunun markaya nasıl getirisi olduğunu bilemiyorum. Her ne kadar firmaların ticari sırları ilgi alanımıza girmiyorsa da, insan merak etmeden duramıyor.

Servi ağacından esinlenen ve markanın kendi sitesinde en çok satanlar bölümünde yer alan Italian Cypress, taze, yenilikçi ve sofistike olarak tanımlanmış. Tom Ford’un İtalya’daki Milano mağazası için tasarlandığı söylenen Italian Cypress’in açılışı yeşil turunçgillerle gerçekleşiyor. Ekşi bergamot ve eski-tozlu sayılabilecek turunçgiller çok ferah olmasa da, ilginç ve başarılı. Orta bölümde parfüme ismini veren servi ortaya çıkıyor. Serviye çam da eşlik ediyor. Nane-mentol benzeri yapı ve metalik baharatlar da var orta bölümde. Son kısımda ağaçsılık devam ediyor. Kapanışta tütsü de algılıyorum. Biraz da meşe yosunu var sanki. Dumansılık hissiyatı alt notalarda mevcut. Fena değil son bölüm.

Yeşil temanın baştan sona hakim olduğu İtalian Cypress, kimilerinin dediği gibi aromatik şipreden ziyade yeşil ağaçsı kısma daha yakın. Erkeksi ve eski tarz parfümlere benzeyen Italian Cypress, günümüzün modern parfümlerine oldukça uzak. Tatlılığın neredeyse olmadığı kuru ağaçsı ana gövde, çam-serviye yakın. Naneye benzettiğim serinliğe aromatik Akdeniz otları destek veriyor. Açıklanan notalarında bahsedilen fesleğen hissediliyor ama aram yok ne yazık ki fesleğenle. Kuru baharatlardan tarçın, biraz karanfil ve zencefil ayırt edebildiklerim. Kapanıştaki tütsü-yosun sürprizi memnun edici.

Bu tür baskın yeşil kokuların en büyük sorunu çam terebentin yağı gibi davranabilmesi. Zor dengeyi kurabilmek her parfümörün harcı olmasa gerek. Italian Cypress’in yüksek kaliteli ve doğal başlangıcı çarpıcı ve erkeksi. Orta kısım biraz karmaşık, hafiften metalik ve mentolümsü. Sonları durağan ama kaliteli ve yeterli. Şu durumda benim için sorun, orta notalar olarak görünüyor. Kötü değil orta bölüm ama mentol, fesleğen ve baharatlar benim için biraz fazla dolu. Onun dışında büyük sorunla veya uyumsuzlukla karşılaşmadım.

tom and italian yen

Çoğu yorumcunun Italian Cypress’i ünlü iki klasik Halston Z14 ve Ralph Lauren – Polo Classic’e benzetmeleri dikkat çekici. Merak etmeme rağmen Z14’ü kullanma fırsatım olmadı ama Polo Classic, en sevdiğim eski tarz parfümlerden birisi. Italian Cypress ile Polo Classic, gerçekten de benzeşiyorlar. İki parfümün de yeşil ağaçsı tema üzerine inşa edilmesi, insanların benzetmelerinin asıl sebebi muhtemelen. Tabii Polo Classic’te çam ağacı daha baskınken, Italian Cypress’te servi öne çıkıyor. Polo Classic’in sonlarında paçuli ve deri var, oysa Italian Cypress’da paçuli yerine dumansı ağaçsılık yer almış. Benzer tarafları da var, ayrılan yönleri var. İkisi de gayet başarılı bana göre.

Sonuç olarak Italian Cypress, özel seri üyesi olmasının avantajıyla, artık günümüzde pek tercih edilmeyen bir tarz olarak yeşil-erkeksi-ağaçsı temaya yönelik tasarlanmış. Tabii bu bir anlamda risk çünkü popüler koku profilinden ziyade az satılabilecek alana yapılan yatırım, geri dönüşte ticari anlamda sorun yaratabilir. Neyse ki niş markaların bu tür özgürlüğü var. E Tom Ford’un özel serisinin de niş segmentine yakın olduğunu düşünürsek, Italian Cypress, yok olmaya yüz tutmuş bir temayı canlandırmaya yönelik deneme olarak görülüyor ama başarı şansı az gibi. Zaten kimi yerlerde üretiminin bitirildiğine dair söylentiler çıkan Italian Cypress’ın kokusu kötü ya da vasat değil ama harikalar da yaratmıyor. Böylesine astronomik fiyata satılan Italian Cypress’i alacağınıza Polo Classic’e yönelmeniz daha anlamlı gibi görünüyor. Para problemi olmayan şanslı azınlıktansanız ve erkeksi, olgun parfüm arıyorsanız, o zaman denemenizde fayda var.

Italian Cypress’i sadece Polo Classic ya da Z14’e değil, birçok eski tarz erkeksi parfüme benzetiyorlar. YSL – Jazz/Rive Gauche’dan tutun da Drakkar Noir’e, Givenchy – Xeryus’a hatta tıraş köpüklerine kadar benzeme listesi uzayıp gidiyor. Artık değerlendirmeyi size bırakıyorum.

sekil italian

EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği başlarda yüksek, ilerleyen saatlerde normale dönüyor. Bu sıcak ağustos ayında denemekle hata mı yaptım emin değilim çünkü daha serin havaların kokusu sanki. Serin ilkbahar-erken sonbahara yakışacağını düşünüyorum. Erkeksi ve olgun geri planı, onu çok genç erkek arkadaşların ilgi alanından çıkaracaktır. Otuz yaş üzeri ve resmi kıyafetlere veya hafta sonu tatillerinde kullanıma uyar, pürüzlük çıkarmaz. Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulmasına bakmayın, erkek kullanımına daha yakın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7