27 Kasım 2018 Salı

Yves Saint Laurent – Mon Paris (2016)

Yves Saint Laurent’in 2016 yılı çıkışlı Mon Paris isimli kadın parfümünün şimdiden ona yakın devam kokusu piyasaya sürüldü. İsminden de anlaşılacağı üzere ilhamını Paris şehrinden alan Mon Paris, bu büyülü şehrin aşk ile olan güçlü bağını parfüme yansıtmak istemiş. Kendi internet sitesinde sıcak çiçeksiler olarak sınıflandırılan Mon Paris’in açıklanan notalarında çilek, ahududu ve datura çiçeği öne çıkarılmış.

Daha önce bir parfümde rastlamadığım datura çiçeğinin halüsinasyonlara yol açan, öldürücü özelliği bulunan bir çiçek olduğunu okudum ve parfüm daha da ilgimi çekti. Mon Paris’in açılışı lezzetli ve mayhoş ahududuyla gerçekleşiyor. İlk saniyelerde çok sevdiğim bir meyve olan ahududuyla karşılaşmak mutluluk verici. Birkaç dakika sonra ahududuya, koku karakterleri benzer olan çilek ekleniyor. Çilek, ahududu kadar başarılı ve doğal verilmemişse de fena değil. Orta kısımda çileğe beyaz çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Yasemin ve şakayığın öne çıktığını söyleyebilirim. Başlangıcına göre oldukça kadınsı tarafa kayan kokusu pek bana göre değil sanki. Sonlarda kadifemsi ve yapaylık sınırındaki paçuliyle veda ediyor Mon Paris.

Karşımızda baştan sona feminen bir yapı var. Harika meyveler, burun tırmalayan çiçekler ve paçuli-misk, onu tam bir kadın parfümüne dönüştürüyor. Oldukça tatlı, yapay, zaman zaman metalik, sıradan, bilindik bir kadın parfümü tadında Mon Paris. Canlı, neşeli, havalarda uçuşan pozitif kokusu var fakat kalite ve yaratıcılık anlamında pek bir şey vaat etmiyor. E zaten Loreal’in piyasaya sürdüğü Yves Saint Laurent parfümlerinden çok da bir şey beklememek gerektiğini biliyoruz. Tabii ki çok satmaya yönelik, risksiz, ticari bir koku formunu burnumuza dayayan Loreal bize bir sanat eseri sunacak değildi. Yine de geçmişinde harika parfüm klasikleri olan böyle bir marka için daha eli yüzü düzgün bir parfüm tasarlayabilirdi. Sanırım çok şey bekliyoruz bu anlı şanlı markalardan.

Burun tırmalayan çiçeklerden bahsettim ama datura çiçeğinden bahsetmedim sanırım. Nasıl koktuğu konusunda fikrimin olmadığı datura çiçeğinin büyüleyici ve sarhoş edici etkisi vardır muhakkak ama Mon Paris emin olun böyle bir parfüm değil. İnsanların kendilerini olmadıkları kadar güçlü gösteren, çılgınlıklar yaptırabilen datura çiçeği, Mon Paris’te hiç bir işe yaramamış anlaşılan 🙂

Tam bir meyveli-çiçeksi olan Mon Paris, günlük kullanıma, spor kıyafetlere, Avm gezmelerine, hafta sonu dolaşmalarına rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Her ne kadar performansı sorunlu olsa da ara ara tazelemeyle bu sorun çözülebilir. Etrafa yayılımı az olan Mon Paris’in kalıcılığı idare eder. Benim kullandığım ilk çıkan EDP formunda olanıydı.

Kokusunun tasarımını Olivier Cresp, Harry Fremont ve Dora Baghriche birlikte yapmış. Ilık ilkbahar-sonbahar günlerine yakışacağını sanıyorum.

Koku Güzelliği:10/5

23 Kasım 2018 Cuma

Hugo Boss – Boss The Scent (2015)

“Baştan çıkarma, günümüzün post-modern döneminde görece olarak kolaylaştı. Çoğu zaman fazla çaba harcamadan anlık, görsel bir haz elde edilebilir. Hugo Boss ise farklı türde baştan çıkarmaya inanır. Hugo Boss’un sanatsal tabir edilebilecek baştan çıkarması yavaş, istikrarlı aynı zamanda kendine güvenmeyle umursamazlık arasındaki mükemmel dengeye sahiptir. Hugo Boss erkeğinin kendine özgü baştan çıkarma varlığı benzersizdir. Kadınların kulağına fısıldamanın, haykırmaktan daha etkili olacağını bilir.

Yeni Boss The Scent parfümü, Hugo Boss erkeğinin farklı bir çehresini meydana çıkarır. Boss erkeği, profesyonel başarılardan ziyade kişisel başarıya önem verir. Boss erkeğinin kişisel başarıları, daima cazibesini kanıtlar. Baştan çıkarma hakkındaki bu ayırt edici izler, Hugo Boss’un yeni ana parfümüne işaret eder ve entelektüel zekadan ziyade duygusal tarafı yansıtır.

Boss The Scent, Afrika’ya özgü bir içeriğe sahiptir: Afrodizyak maninka meyvesi. Ayrıca çarkıfelek meyvesi ve rom içkisi önemli yere sahiptir bu parfümde fakat maninka meyvesi daha derin ve içine işleyen bir şey çağrıştırır: Hafızanın geriye çekilmesi ve arzunun öne çıkması.”

Hugo Boss’un 2015 çıkışlı erkek parfümü Boss The Scent’in resmi tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. Markanın yeni yüzünü temsil eden Boss The Scent serisi yeni parfümlerle büyümeye devam ediyor. Şimdi serinin ilk parfümü Boss The Scent’e göz atalım.

Parfümün açılışı tatlı, aromatik ve düşük kaliteli meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki maninka ve çarkıfelek meyvelerinin nasıl koktuğunu bilemediğim için yorum yapamayacağım fakat üst notalarda şekerli metalik meyvelerin hakim olduğunu söyleyebilirim. Orta kısma geçildiğinde tatlı meyvelere şekerli baharatlar ve derinin eklendiğini görüyorum. Baharatlar yine metalik ve yapay verilirken modern deri fena değil. Son kısımda deri yoluna devam ederken biraz vanilya ve tonka fasulyesi eşlik ediyor deriye. Kapanışı açık ara parfümün en beğendiğim yeri oluyor.

Boss The Scent, tam bir modern zaman şekerli, meyveli, aromatik, baharatlı, derili, tonka fasulyeli ergen delikanlı parfümü görüntüsü çiziyor. Örneğine yüzlerce yeni erkek parfümünde rastlanabilecek metalik odunsu-baharatlı-meyveli hissiyat üst ve orta kısmı ne yazık ki domine ediyor. Kapanış güzel ama üst-orta bölüm öylesine yapay, metalik, sıkıcı ve bıktırıcı ki sonlarındaki başarılı kısma sevinemiyorum.

Hugo Boss, asıl amacına uygun olarak büyük kitleleri tavlayabilecek, kadın-erkek herkesin ilgisini çekebilecek bilindik, risksiz ve vasat koku formuna yatırım yapmış Boss The Scent ile. Hiçbir yenilik taşımayan (maninka isimli meyve dışında ki onun da nasıl koktuğu belli değil) Boss The Scent’in rakipleri belli: İnvictus, yeni Sauvage, YSL – L’Homme, Eros, Ch Men Prive, Chanel Allure Homme, Bleu de Chanel, Versace Pour Homme ve diğer yeni nesil vasat aromatik baharatlı parfümler.

Uzatmaya gerek yok çünkü Boss The Scent’i beğenmedim. Bu vasat EDT’yi Bruno Jovanovic ve Pascal Gaurin gibi iki bilinen ismin birlikte tasarladıklarını öğrenmekse ayrı üzüntü sebebi. Boss The Scent’in performansı iyi değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Günlük ve spor kıyafete rahatlıkla uyum sağlayabilecek Boss The Scent’in, 15-22 yaş aralığındaki AVM delikanlılarının yeni gözdesi olmasından korkmuyor değilim.

Koku Güzelliği:10/4

19 Kasım 2018 Pazartesi

Hermes - Twilly d’Hermes (2017)

Hermes’in yeni kadın parfümü Twilly d’Hermes, bir anlamda Hermes markasını seven kadınlar için tasarlanmış. Özgür, cesur, iletişimi becerisi yüksek, yaramaz Hermes kızları için yaratılan Twilly d’Hermes, kendi internet sitesinde çiçeksi, baharatlı ve egzotik olarak nitelendirilmiş. Oluşturulma aşamasında şu üç nota öne çıkarılmış Twilly d’Hermes’te: Zencefil, sümbülteber ve sandal ağacı.

Twilly d’Hermes’in açılışı sabunsu-pudralı yapıyla gerçekleşiyor. Çoğu yorumcunun üst notalarda zencefil olduğunu yazması bana bunun doğru olduğunu anlatmıyor. İlk saniyelerde keskin ve yoğun baharatsılıktan bahsetmek zor. Zencefil varsa da pudramsı pürüzsüzlüğün arkasına saklanmış. Yüksek kaliteli oda spreylerini andıran ilk dakikalardan sonra orta kısımda sümbülteber kendisini gösteriyor. Başlangıçtaki sabunsu yapı yavaş yavaş yerini kremsi sümbültebere bırakıyor ki orta notaları çok güzelleştiriyor bu durum. Orta bölümde lezzetli ve tatlılığı abartılmamış kremsi/vanilyamsı sümbülteber belki de parfümün en başarılı kısmı. Son bölümde kremsi yapı devam ediyor. Kimilerinin plastiğe benzettiği kapanış da biraz o hissiyat olsa da yumuşak sandal ağacı son noktayı koyuyor.

Twilly d’Hermes’in öncelikle kaliteli bir kadın parfümü olduğunu söyleyebilirim. Rahatsız edici yapaylık ya da uyumsuzluğa rastlamadım. Sonrasında pudralı, tatlı, kremsi bir çiçeksi parfüm olduğunu da belirteyim. Baharatın genel kompozisyonda büyük yer kapladığını düşünmüyorum. Çiçeklerden kastım tabii ki sümbülteber. Normalde sümbülteber çoğu zaman kadın parfümlerinde Fracas ve Carnal Flower’daki gibi fazlaca kuru, ağır, feminen verilir. Burada neyse ki gayet yumuşak, kremsi ve lezzetli verilmiş. Bu anlamda az sayıda sevdiğim sümbülteber parfümünden birisi oldu. Son kısımdaki sandal ağacı da orta bölümdeki sütsü sümbülteberle uyumlu ve uysal. Samsara’daki gibi çılgın, sıcak ve baharatlı sandal ağacı yok kapanışta ki böyle olmasından memnunum.

Twilly d’Hermes, yumuşacık adeta pembe pamuk şekerleri gibi bir parfüm. Evet, onu bir renge benzetsem kesinlikle pembe olurdu. Narin, sakin, pozitif, barışçıl, hoş bir çiçeksi denebilir. Evet, belki tekdüze ilerliyor, sürpriz yapmıyor ve derin kokmuyor fakat onun amacı bu değil muhtemelen.

Çoğu kişinin sevebileceği bu tatlı kız, başlangıcı dışında bana uniseks kullanıma yakın geldi. Belki de bu tür kremsi/sütsü/vanilyamsı çiçeksileri seviyorum ve onun için hoşuma gitti. Sade ve minimalist Twilly d’Hermes acaba Jean-Calude Ellena’nın eseri mi diye bakarken tasarımcısının Christine Nagel olduğunu gördüm ve şaşırdım.

Genel olarak çoğunluk kullanıcının pek beğenmediği Twilly d’Hermes’i ukala burnum beğendi 🙂 Harika olmasa da bence çok kolay kullanabilecek, her ortama uyabilecek tanıdık kokusuyla ve biraz çocuksu olsa da ilginç şişesiyle hoş bir hediye olabilir. Tabii fiyat etiketi göze alınabilirse.

EDP formundaki Twilly d’Hermes’in performansı harika değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. Genç-yaşlı her kadına uyar kokusu. Serin ilkbahar-sonbahar dönemleri kullanmak için daha uygun görünüyor.

Koku Güzelliği:10/7

15 Kasım 2018 Perşembe

Vertus – Sole Patchouli (2017)

Parfüm yolculuğuna 2017 yılında yedi yeni eserle devam eden Vertus’un koleksiyonu 2018 yılı itibariyle yirmi kokudan oluşuyor. Yakın zamanda markanın sahibi Çetin beyle yaptığımız sohbette hiçbir parfümlerinin üretimini bitirmeyi düşünmediklerini hatta koleksiyona yeni parfümler ekleyebileceklerini aktarmıştı bana. Ülkemizde faaliyet gösteren niş parfümevlerinin ilerlemelerini mutlulukla izlediğim için Vertus’un yeni parfümleri de ilgimi çekmeye şimdiden başladı.

2017 çıkışlı yeni Vertus’lardan Sole Patchouli şu cümlelerle tanıtılmış: “Üstün zevklerin heyecan uyandıran aurası… Kalıcı paçulinin modern yorumu… Hipnotize eden ve heyecan uyandıran bir aura… Zirvedeki notalarda orrisin ipuçlarını fark edeceksiniz. Mimozayla çevrili efsanevi frekansı yakalayacaksınız. Diplerde uyanan tatlımsı aromalarla marşmelovun baş döndüren duruşu sizi bekliyor.” İsmindeki paçuli nedeniyle ilgimi çabucak çeken Sole Patchouli’ye yakından bakacağım bugün.

Parfümün açılışı kuru ve hafiften pudralı sayılabilecek orris notasıyla gerçekleşiyor. Anasonu anımsatan keskin ve dolgun başlangıcından sonra orta kısma geçiliyor. Orta bölümde ilginç şekilde parfüme taze, yeşil tema ekleniyor. Vetiveri andıran orta bölümdeki yeşil temaya kısa süre sonra parfüme ismini veren paçuli ekleniyor. Son bölümde yeşil tema ve vetiverimsi, ferah meyvemsi, çiçeksi taraf dikkat çekiyor.

Sole Patchouli, gördüğüm kadarıyla iki bölümden oluşuyor. İlk kısımdaki hafiften pudramsı süsen çiçeği parfüme kadınsı hissiyat verirken, ikinci kısımdaki yeşil paçuli onu erkek tarafına yakınlaştırıyor. Günümüz parfümlerindeki nota diziliminden farklı yok izlenmiş sanki. Ferah olmayan gri ve kasvetli orris ile başlayan koku formu, kapanışa doğru canlanıyor, ferahlıyor, yumuşuyor ve gevşiyor.

İris çiçeğini parfümlerde seviyorum. Bu sevgimin temelinde Dior Homme olduğunu biliyorum. Tabii bazen kötü kullanılan iris çiçekleri irrite edici olabiliyor. Buradaki iris kullanımı meyan kökünü andırıyor ilginç şekilde. Hafiften pudralı verilmesiyse sürpriz değil. Paçuliyse şimdiye kadar rastlamadığım gibi diyebilirim. Yeşil, vetiverli, sarmaşığımsı, nötr çiçeksi hoş bir paçuli kullanılmış. Normalde paçuli teması köksü, nemli ve karanlık verilir parfümlerde, burada öyle değil. Yeşil kokan paçuli fikrini sevdim. Kalite anlamında da ortalamanın üzerinde iş çıkarılmış.

Bu parfümü her kullandığımda hippiler aklıma geldi nedense. 1970’li yılların çiçek çocuklarının tarzına uyabilecek renkli, taze ve hippi paçuli kullanılmış sanki. Muhteşem olmasa da yaratıcı ve akılda kalıcı bir deneme yeşil paçuli ve orris birlikteliği.

Bir paçuli ve iris sever olarak benim adıma kolay kullanılabilecek, rahatsız edecek gibi çıkıntılı tarafları olmayan, boğucu ve ağır davranmayan, ara ara kendisini size hissettiren güzel bir parfüm. Evet, belki ona aşık olmadım fakat arkasındaki fikri ve kalitesini takdir ettim. Sole Patchouli’nin son zamanların en çok satan Vertus’lardan olduğunu duyduğumda hiç şaşırmadım.

Kıyafet üzerinde düz ve anasonsu kokan Sole Patchouli, ten üzerinde daha hareketli, canlı, yeşil ve güzel davranıyor. Onun için ten üzerinde denemenizi öneririm. EDP formundaki parfümün performansı bazı güçlü Vertus’lara göre mütevazi sayılabilir. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyelerde. Doğru dozajlama ile her zaman kullanılabilecek bu bohem ve hippi paçuli parfümü, birçok ortama da uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/7

11 Kasım 2018 Pazar

Veld’s – Prends Moi (2011)

“Prends-Moi, kilo kontrole yardımcı özel formülü ile estetiği mutlulukla birleştiren bir parfümdür. Güney Afrika’nın batısında yetişen Fynbos makilerinden ve Beguela nehrinden etkilenilerek yaratılan Prends-Moi, cildinizi okşarken meyvemsi ve çiçeksi kokularla bezenmiş bir cenneti size sunuyor.

Nöro-kozmetik bitkiler ve parfüm notaları terapisi içeren Prends-Moi, yıldızlı etken maddesi Betaphroline ile beraber eşsiz bir formüle sahiptir. Bu özel formül keratinositlerle birleşince, ciltteki b-endorfinlerin açığa çıkmasını destekler. Keyif mesajı bir nörondan diğerine, oradan da beynin koku bölümüne iletilir, anında rahatlama, stresten uzaklaşma ve keyif hali ortaya çıkar. Bu durum sayesinde atıştırma, ekstra yemek yeme vb beslenme ihtiyaçları ortadan kalkar. Aynı zamanda, Betaphroline maddesinin parfümdeki kafein ve karnitin ile birleşmesi sonucunda oluşan bileşik cilde masaj yapıldığında yağ yakıcı etki sağlar.”

Yukarıdaki satırlar benim ve birçok parfümsever için fazlasıyla teknik terimler barındırsa da özet olarak şunu söyleyebilirim ki, Fransa merkezli kozmetik markası Veld’s’in ilk ve tek parfümü Prends Moi, sizi zayıflatmayı vaat ediyor. İlk duyduğumda oldukça şaşırmıştım Prends Moi’nin bu özelliğini. Bildiğim kadarıyla kullanıcılarını zayıflatma iddiası bulunan dünyanın tek parfümü Prends Moi.

Tabii zayıflama deyince buradaki hedef kitle kadınlar. Zaten Prends Moi’de kadın parfümü olarak piyasaya sunulmuş. Şişman birisi olmamam vesilesiyle benim ilgimi çeken kısım Prends Moi’nin kokusu. Parfümün tanıtımında meyvelerden ve çiçeklerden bahsedilmiş ki hak verdim kullanım döneminde.

Prends Moi’nin açılışında canlı turunçgiller ve çiçekler algılıyorum. Açıklanan notalarında greyfurt ve bergamot var, muhtemelen turunçgil kokusunun sebebi bu iki meyve. Tabii burada çok ferah turunçgillerden bahsedemeyiz. İlerleyen dakikalarda çiçeklerin etkisi iyice artıyor. Beyaz çiçekler (yasemin ve ylang ylang), gül ve misk parfümün ana aksını oluşturuyor. Çiçeklerin kompozisyona ağırlığını koymasıyla kadınsı tarafı oldukça öne çıkıyor Prends Moi’nin. Son kısım da orta bölümün paralelinde ilerliyor. Misk sonlarda daha da görünür oluyor. Kapanışta metalik sayılabilecek paçuli alt notalarda tek başına tende kalıyor.

Prends Moi, tam bir kadın parfümü karakterine sahip. Feminen çiçekler ve gül parfümün üzerinde baştan sona kadar hakimiyet kuruyor. Bu anlamda dikkat çekici koktuğunu söyleyebilirim fakat kalite anlamında iyi yerde durmuyor.

Katılır mısın bilemem ama biraz Coco Mademoiselle’yi andırıyor Prends Moi. Zaman zaman yapaylık sınırındaki kokusu benim için bıktırıcı oldu. Evet, o fazlasıyla kadınsı ve benim erkek tenime uyum sağlayamadı ama doğru kadında ve doğru zamanda kullanıldığında cazibeli bile olacağını düşünüyorum.

Prends Moi, düz çizgide ilerleyen, hemen hemen hiç değişmeyen, sürpriz yapmayan, sıradan bir çiçeksi parfüm bence. Onlarca kadın parfümüne benzeyen kokusuyla çok farklı değil. Zaten Prends Moi’nin konsepti güzel kokmasından ziyade zayıflatma iddiasına sahip olması. E bu iddiayı denemek de siz parfüm meraklısı hanımefendilere düşüyor 🙂

Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyede. Genel kadın beğenisine rahatlıkla uyabilecek Prends Moi’yi her yaş gurubundan kadın kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/6

7 Kasım 2018 Çarşamba

Givenchy – Gentleman (2017)

Givenchy’nin 1974 çıkışlı efsanevi erkek parfümü Gentleman’ın şöhretini, kokular evrenine yakın kişiler bilir genellikle. Parfümlerin gerçekten parfüm gibi olduğu, yüksek kaliteli ve derin kokular babında ün salan 1970 ve 1980’leri hala özlüyor benim gibi parfüm bağımlıları. Şimdiki gibi birbirinin aynı kokan ve kalite anlamında yerlerde sürünen yeni nesil parfümleri gördükçe ve denedikçe, eskilerin değerini daha çok anlıyorum. 1974 çıkışlı Gentleman şahane klasiklerden birisi olarak tarihteki yerini aldı ama kötü haber şuydu ki onun sahip olduğu koku formu artık popüler değildi.

Bu duruma çözüm 2017 yılında bulundu ve Gentleman aynı isimle, aynı şişe formuyla ve farklı olarak değişik renkte piyasaya sürüldü. Tabii yeni Gentleman, günümüzün parfüm trendlerine uygun kokusuyla, 1974 çıkışlı abisiyle oldukça uzak iki akraba gibi de denebilir. Yeni Gentleman, Givenchy’nin internet sitesinde odunsu-çiçeksi fujer olarak sınıflandırılmış. Yine kendi sitelerinde yeni Gentleman’ın erkeksi tarafına vurgu yapılmış ve neo-klasik olarak tanımlanmış. Ayrıca kendisine güvenen erkeğin kokusu olarak öne çıkarılmış. Bakalım durum Givenchy’nin anlattığı gibi mi?

Gentleman’ın açılışı şekerli meyvelerle gerçekleşiyor. Üst notalarındaki tatlı turunçgillere eşlik eden armudun, ilk saniyelerdeki şekerliliğin sebebi olduğunu düşünüyorum. Ferah sayılamayacak başlangıcı çok tanıdık ve modern. Orta bölüme geçildiğinde tatlılık hala etkili. Şekerli meyveler geride kalırken bu sefer şekerli lavanta ve kakule kendisini gösteriyor. Modern aromatik fujerlere benzeyen orta notalardan sonra kapanışta tatlı iris çiçeği ve vanilyayla tenden ayrılıyor.

Gentleman, tam bir yeni nesil şekerli, meyveli, baharatlı, lavantalı fujer. Tabii vanilya ve tonka fasulyesini de unutmamak gerekiyor. Koku karakteri o kadar bilindik ve tanıdık ki hemen aklınıza bazı parfümler geliyor. Mesela Burberry For Men, Obsessed For Men, Spicebomb, Eros, Prada L’Homme ve diğerleri. Bu anlamda modern, sıkıcı, klişe ve sinir bozucu derecede şekerli yeni erkek parfümü furyasına Givenchy’de katkı yapmış oluyor.

Tabii ki en ufak ilginç ya da yaratıcı tarafı olmayan Gentleman’ın koku formu, 15-25 yaş arası deneyimsiz parfüm meraklısı arkadaşlarımızı etkileyecek ve onlara satılacak. Givenchy bu işten güzel milyon euro’lar kazanacak, Gentleman’ı alan arkadaşlar harika bir parfüm aldığını düşünerek mutlu olacak ve muhtemelen minnoş kız arkadaşları da bu parfümü sevecek. Ne romantik bir sahne değil mi?

Oysa ki gerçekler her zamanki gibi can acıtıcıdır. 1974 çıkışlı harika Gentleman gitmiş yerine Avm tikilerine uygun berbat bir şeker bombası gelmiş durumda. Sorarım size Romalı parfümsever dostlarım, ilerleme bunun neresinde? Hiç bir yerinde… Çünkü bırakın ilerlemeyi, dünya markaları giderek daha bayağı daha çiğ, daha vasat, daha kalitesiz parfümler piyasaya sürmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Peki neden? Çünkü popüler koku trendlerine uygun parfümler çıkaralım da kasamız milyon dolar-euro ile dolsun. Dolmasına dolsun gözümüz yok da böylesine kült bir klasiğin bari adını kullanmasaydın Givenchy. Koy yeni bir isim, tasarlat yeni şişe olsun yeni parfüm. Ne yazık ki aynı şeyi Calvin Klein’de Obsessed For Men ile yaptı ve Obsession For Men gibi harika bir parfümün ismini rezil etti.

Birinci Dünya Savaşı’nda, Almanya ve Fransa cephesindeki Alman askerlerinin yaşadıklarını anlatan o ünlü roman aklıma geldi. İsmi “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” idi. Ben de bu kitap ismini şöyle değiştireyim kendimce “Parfümler dünyasında yeni bir şey yok”.

EDT formundaki Gentleman’ı sektörün iki önemli ismi Olivier Cresp ve Nathalie Lorson tasarlamış. Sonbahar-kış kullanımına uygun diyebilirim. Kalıcılığı az, etrafa yayılımı sınırlı. Bu anlamda performansı gayet problemli.

Koku Güzelliği:10/4

3 Kasım 2018 Cumartesi

Christian Dior – J’adore (1999)

Christian Dior’un 1990’lı yılların sonlarında piyasaya sürdüğü kadın parfümü J’adore, kimi Dior’lar kadar ikonik olamasa da ilgi gördü. Dior’un 2000’li yıllara hazırlık parfümü denebilecek J’adore, çiçeksi olarak sınıflandırılmış marka tarafından. Her ne kadar J’adore’yi ünlü burun Calice Becker tasarlamış olsa da Dior’un baş parfümörü François Demachy J’adore için şöyle söylemiş: “J’adore sıradışı bir parfümdür çünkü gerçek bir imza kokusu olmanın ötesine geçerken, kolayca baştan çıkarıcı olmayı başarır. J’adore şehvetlidir ama abartılı değildir bu yönü. J’adore, karşıtlıkları birleştiren, ikonik çiçek notalarını çekici, görülmemiş ve gizemli hale getiren bir kompozisyondur.”

J’adore’nin açılışı tatlı turunçgiller ve çiçeklerin birleşimiyle gerçekleşiyor. İlk saniyelerde biraz turunçgiller (ağırlık bergamotta) ve leziz meyvelerin (şekerli armut ve şeftali) etkisindeki J’adore, ilerleyen dakikalarda orta kısma geçiyor. Orta notalarda beyaz kadınsı çiçeklerin ağırlığı fazlaca hissediliyor. Sabunsu ve pudralı verilmiş yasemin ve ylang ylanga eşlik eden gül, parfümün kaderini belirliyor adeta. Son bölümde çiçeksilik devam ediyor. Kuru ve neredeyse paçulimsi verilmiş keskin, kuru yaseminle kapanış gayet çarpıcı ve kadınsı şekilde gerçekleşiyor.

J’adore, tam bir meyveli-çiçeksi kadın parfümü. Daha doğrusu meyveler başlangıçta etkiliyken orta bölümde tatlı gülle işbirliği yapıyor meyveler ama etkileri sınırlanıyor. Kapanışta meyvelerden eser yok ve yasemin-ylang ylang son noktayı kokuyor parfüme. Onun içindir ki J’adore’yi üç bölüme ayırmak mümkün. Başlangıçtaki meyveler, orta kısımdaki gül ve sonlardaki beyaz çiçekler.

Dior’un internet sitesinde Comoro adalarından gelen ylang ylang, Türk ve Bulgar gülü ile Grasse yasemini öne çıkarılan içerikler olarak dikkatimi çekti. Gayet kadınsı, sabunsu hatta pudralı diyebilirim geneli için. Şekerli meyvelerle tatlı çiçeklerin karışımından oluşan J’adore’da bence ana oyuncu gül ve beyaz çiçekler. Gayet kaliteli ve pürüzsüz verilmiş gül başroldeyken beyaz çiçekler (yasemin ve ylang ylang) ve meyveler ikinci planda kalıyor.

J’adore’yi ilk kokladığımdan son kullandığım güne kadar hep bazı parfümlere benzettim ama asla hangi parfüme benzediğini bulamadım. Bunun sebebini sonradan anladım. J’adore’de kullanılan koku formu çok klasik ve kadın parfümlerinde belki de binlerce defa tekrarlanan temaya sahip. Onun içindir ki J’adore’yi bir parfüme benzetemedim zira birçok kadın parfümünün onu taklit ettiğini farkettim. Bu anlamda çığır açan modern klasiklerden olduğunu söyleyebilirim.

Peki, J’adore’yi sevdim mi? Aşık olmadım çünkü benim için fazlasıyla kadınsı, sabunsu ve çiçeksiydi. Yine de kalitesini gayet iyi buldum, burun tırmalayan uyumsuzluğa ve sinir bozucu derecede yapaylığa rastlamadım. Bu kompleks ve güvenilir koku formunu muhtemelen çoğu kadın sevecektir.

J’adore’nin ilginç taraflarından birisiyse içeriğinde Türk gülü kullanılması. Gerçi Bulgar gülüyle beraber kullanılmış olsa da yine de hoş bir detay. J’adore’yi kimi kullanıcıların şampuanlara benzetmesi bazılarınınsa yaşlı kadın kokusu demesi bir yere kadar anlaşılabilir. Büyük resme baktığımda normalde bu tür bir parfüm hiç bana göre değildir ve üzerimde hissetmek istemem fakat J’adore bana gayet tahammül edilebilir geldi. Bu tür meyveli-çiçeksi parfümlerin iyi örneklerinden birisi J’adore. Buna şüphem yok. Yine de denemeden almanızı önermem.

Kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı ilk yarım saat iyi. Temiz, kadınsı ve anaç tarafını göze alırsak kırk yaş ve üzerindeki kadınlara önerebilirim J’adore’yi. Soğuk kış ayları ve yaz sıcakları dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6