Tauer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tauer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2023 Cuma

Tauer – L’Air du Desert Marocain (2005)

Zürih’in biraz dışında küçük bir köyde büyüyen Andy Tauer, kendisiyle yapılan söyleşide şunları söylemiş: “Ailemin beni küçük bir köyde büyütmesi anlamında çok ayrıcalıklıydım. Yaklaşık 400 kişilik bir köydü ve 200 civarında köpek vardı! Nehrin karşısına geçen köprü ile Ren Nehri’nin tam üzerinde, orta çağda önemli bir şehirdi. Hayatımız bugünlere göre daha basitti. Domuzları ve inekleri olan köşedeki çiftliğe gittiğimi hatırlıyorum. Grubumuzdaki erkekler yazın yüzmek için hep nehre giderlerdi. Bilirsiniz, eğer küçük bir köyde yaşıyorsanız, herkes birbirini kollar. Bu gerçekten güzeldi.”

Andy Tauer, İsviçre’nin harika doğasında büyüyüp, 2000’li yılların başlarında bağımsız niş parfüm evi Tauer’i kurdu. İlk parfümler 2005 yılında geldi ve bunlardan L’Air du Desert Marocain dünya çapında büyük ilgi çekti. İsmi Fas çöllerindeki havayı vurgulayan bu eseri yıllar önce kullanmış ve oldukça beğenmiştim. Aradan geçen bunca zamandan sonra L’Air du Desert Marocain’e yeniden dönmeye karar verdim.

Tauer’in internet sitesinde şu sözlerle tanıtılmış: “Güçlü, şehvetli ve saf. Yatakta uzanmış, Sahra çölünün kumlu tepelerinin üzerinden yükselen ayı seyrederken, rüyasında bir Fas gecesinin güzel kokusunu gördü. Klasikleşmiş bir parfüm.”

Parfümün açılışı ağır, ilacımsı ve neredeyse yağlımsı koyu amberle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında turunç yaprağı (petitgrain) kişniş ve kimyon var. Başlangıçta ambere baharatlar da eşlik ediyor. Orta kısımda bu yağlımsı amberli tema biraz sakinleşirken, sürpriz şekilde vetiver bizi karşılıyor. Açıklanan orta notalarında yasemin ve gül görünüyor. Burada keskin kadınsı yasemin bulunmuyor. Belki biraz gülden bahsedilebilir. Sonlarda ana temaya paralel ilerleyen yağlımsı paçuli-amber ikilisiyle kapanış yapılıyor.

L’Air du Desert Marocain ilhamını Fas’tan ve çölden almış. Bu anlamda çölün kokusu bir şekilde parfüme yansıtılmaya çalışılmış. Orta kısımdaki tozlu hissettiren vetiver, çölün gizemli ve sonsuz akşam karanlığının izlenimini bize veriyor. Parfümde doğuya ait sayılabilecek koyu-karanlık yağlımsı amberin kullanılmasının çöl ile ilişkisinden ziyade Kuzey Afrika’ya gönderme olduğu düşünülebilir. Baharatlar var ama amberin koyu etkisi altında pek öne çıkmıyorlar. Gül ise büyük yer kaplamıyor. Ara ara amber-paçuli tütsülerini çağrıştırıyor. Dumanlı tarafının olduğu da vurgulanmalı. Opak, durağan ve tek düze ilerliyor.

L’Air du Desert Marocain, mistik koku deneyimi olarak görülebilir. Onun herkesin sevemeyeceği karakteri, günlük kullanıma pek uymayacaktır. Oldukça tematik ve yerel esanslara benzeyen ana yapı, denemeden almanın riskli olduğunu size açıkça anlatıyor.

İsviçre’de doğup büyüyen bir batılının böylesine doğu/oryantal kokan parfüm tasarlaması Andy Tauer’in şu sözlerinde saklı olabilir: “Hayatımda Afrika’ya seyahat etmeyi gerçekten sevdiğim bir dönem vardı. Altı ya da yedi kez Afrika’ya gittim ve gerçekten iyi bir işim vardı. Ne zaman bir Afrika safarisinden dönsem, annem bana “Ah, keşke ben de oraya gidebilsem” derdi.”

Parfümcülükte pek rastlamadığımız şekilde Eau de Toilette Intense isimli forma sahip. Kalıcılığı çok yüksek, etrafa yayılımı ortalama düzeyde. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Uniseks olarak piyasaya sürülse de erkeklere uygun diyebilirim. Kokusunu Andy Tauer tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

15 Şubat 2016 Pazartesi

Tauer – PHI Une Rose de Kandahar (2013)

Hikayenin başlangıç tarihinin 2013 yılının Haziran ayı olduğunu söyleyebiliriz. İsviçre deyince aklımıza gelen bilim adamı klişesi, uzun zaman sonra Andy Tauer ismiyle yer değiştireceğe benziyor. Parfümör Andy Tauer, 2013 yılının Haziran ayında bir gül yağı kokusu test eder. Bu gül yağının tamamen doğal olduğu ve kendisine Afganistan’dan geldiği söylenir. Kalitesine hayran kaldığı bu gül yağından elinde sadece elli gram kadar vardır ve şöyle düşünür “elli gram gül yağını kullanıp, parfüm yapabilirim.”

Bay Tauer, zihninde yer eden Afganistan gül yağı üzerinde çalışmaya devam eder. 2013 yılının Ağustos ayının son günlerinde karşımıza şu formülle çıkar: ” 3% oranında gül yağı, 2% oranında doğal kayısı yağı, 0.4% oranında tarçın kabuğu ve acı badem yağı, 3% bergamot ve diğerleri.” Parfümdeki sentetiklerin 50% civarında yer almasını düşünmektedir.

Eylül 2013’ün sonlarında formül büyük oranda oluşmuştur: ” 3% gül yağı, %2.5 kayısı yağı, 3% tütün özütü, 9% paçuli yağı, 3% bergamot, 1.5% burbon sardunya, 0.35% tarçın kabuğu yağı, 0.3% acı badem yağı.” İşte size son zamanların en ilgi çeken Andy Tauer parfümü PHI Une Rose de Kandahar’ın sihirli formülü.

Kendi sitesinde parfümlerinin içeriklerini bu denli detaylı açıklayabilecek kadar rahat Andy Tauer. Afganistan’dan aldığı elli gramlık gül yağıyla, yüzlerce şişe parfüm çıkaramayacağını ama PHI Une Rose de Kandahar’ın limitli üretim olmayacağını söyleyecek kadar da açık sözlü. İlk çıktığı günden itibaren merak ettiğim PHI Une Rose de Kandahar, Parfüm Merakı’nın ukala burnunu dolduruyor günlerdir. Bakalım sonuçlar nasıl?

kendi

PHI Une Rose de Kandahar’ın açılışı meyvemsilikle gerçekleşiyor. Muhtemelen kayısı, üst notalardaki tatlı ve kremsi meyvenin karşılığı. Ferah olmayan meyveler bir parça pudramsı. Orta bölümde parfümün ana yapısı ortaya çıkıyor. Meyvemsilik geride kalırken, yağlı, tatlı ve tozlu gül karşımıza çıkıveriyor. Eski tarz güle, bir pinçik tütün ve baharatlar ekleniyor. Tütün ıslak ve yağlımsı. Bu andan itibaren garip bir dumansılığın etkisine giriyor. Sevmesi zor ama oldukça çarpıcı. Geleyim kapanışa. Son bölümde kuru baharatlar etkili. Fazlaca tatlı olmayan vanilya ile baharatların uyumu çok güzel. Fakat alt notalarda oldukça zayıflıyor.

Bizzat Andy Tauer, parfümünü şöyle tanımlamış: ” Evet o, geri planında tütün, amber, karanlık paçulinin desteklediği meyveli, kayısılı gül parfümü.” Kokunun yaratıcısı olarak Andy Tauer’in söyledikleri tabii ki önemli. Ben de katılıyorum bu açıklamaya. Hatta bu cümle, parfümün genel konseptinin kısa özeti gibi. İlave olarak şunu söyleyeyim. “Neredeyse içkiye yatırılmış tütün yapraklarının üstüne dökülen baharatlar (tarçın), yanına konan tozlu-arabik gül ve paçuli yağı.” Bay Tauer, bu tespitime katılır mı bilinmez.

PHI Une Rose de Kandahar, başlangıcından itibaren sıradan piyasa işi kokuya sahip olmadığını gösteriyor. Olgun ve nostaljik-köhne yapı, parfümü kimi zaman paçuli yağlarına kimi zaman bozulmaya yüz tutmuş gül yağlarına yaklaştırıyor. Oldukça karakteristik ve farklı bir parfüm. Bildiğiniz anlamda gül kokularına benzemiyor. Azıcık hayvansı, vanilyamsı, kremsi, tatlı (tonka fasulyesinin rolü büyük), yağlımsı ve Arap esintili parfümleri çağrıştırıyor. Gerçi parfümün ismindeki Kandahar, onun doğuya ait olduğunu vurguluyor adeta.

Geleyim ismindeki güle. Gül, asla Oud İspahan, Black Aoud ya da diğer muadillerine benzemiyor.  Daha çok Patchouli Imperial ve Royal Bain’in yüksek kaliteli karışımı gibi. Ağır, ağdalı, sevmesi ve kullanması zor. Tatlılık fazla. Pudralı sayılabilecek yapı, gül ile birleşince zaman zaman kadın parfümü hissiyatı veriyor. Gerçi uniseks olarak sunulmuş. Kendinizi alıştırmanız gerekiyor onu kullanabilmek için. Açıkçası çok derin ve katmanlı değil bence. Başlangıcı ve orta kısmı aynı düzlemde ilerliyor. En büyük değişim son kısımda gerçekleşiyor.

cicek

Sonuç olarak parfümü sevdim mi? Aşık olmadım ama arkasındaki fikri sevdim. Bay Tauer’in Afganistan’ı ve Kandahar’ı hatırlatan konsepte imza atmasını anlamlı bulurken, o coğrafyadaki savaşları anlamsız buldum. Bölgedeki yüksek dağlarda yetişen gül kokusunun hayalini kurdum. Kandahar’ın bir kasabasındaki toprak yollarda dolaşan ayakları çıplak çocuğun, değişmesi zor kaderini düşünüp, hüzünlendim. 14-15 yaşındaki kız çocuklarının zorla evlendirilmesine isyan ettim. Cehalete kızdım, radikallere lanet okudum ve mutluluk güneşinin, aydınlık geleceğin, bir gün bu bölgelerden de doğacağını ümit ettim.

PHI Une Rose de Kandahar, Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Çoğu kişi fark edilirliği yüksek demiş ama bende pek öyle olmadı. Tam bir kış parfümü. Ilık günlerde bile ağır gelebilir. Yaş ve deneyimi isteyen bir arkadaş bence. Denemeden almanın ise hiç iyi fikir olmadığını belirtmeliyim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

8 Nisan 2015 Çarşamba

Tauer – Incense Rose (2008)


Tauer – Incense Rose (2008)

"Incense Rose, koleksiyonumdaki en kompleks parfüm ve onu hazırlayıp, karışımını bitirdiğim her zaman çok mutlu olurum. Alt notaları inanılmaz zengindir Incense Rose'un."

İsviçreli parfümör Andy Tauer, ilginç blogunda paylaşmış bu cümleleri. Parfümlerini fabrikada değil, laboratuarında üretip, dolumunu yapıp, bizzat şişelere aktaran Andy Tauer, adeta her işini kendisi yapıyor. Niş parfümcülüğün bariz örneklerini verdiği koleksiyonu ise yeni kokularla genişliyor.

2005 yılında başladığı niş parfüm işini daha da ilerleteceğe benziyor. 2015 yılının Nisan ayı itibariyle yirmiden fazla parfüme imza atmış durumda. İlk parfümleri olan "Klasikler" serisi Tauer koleksiyonunun vazgeçilmezi adeta. Bu serideki parfümlere üretim sırasına göre numaralar veren Tauer'in altı numaralı kokusunun adı Incense Rose olarak belirlenmiş.

Her ne kadar son yıllarda gül temalı parfümlere ağırlık verse de (PHI Une Rose de Kandahar, Rose Flash, Une Rose Chypree, Une Rose Vermeille) markanın ilk gül parfümü Incense Rose denebilir. Bu anlamda Incense Rose'un, koleksiyondaki diğer gül parfümlerine göre farklı bir yeri var.


Kendi sitelerinde Incense Rose için "canlı, zengin ve gizemli" kelimeleri layık görülmüş. Parfümün başlangıcı gayet enteresan. Kimi yorumcuların Coca Cola'ya benzettikleri üst notalar, bergamot, turunçgillerle (tuzlu mandalina/portakal) ferah hatta soğuk verilmiş. Turunçgil meyveleri ile bezenmiş başlangıç mandalina aromalı Coca Cola'yı andırıyor gerçekten de. Üst notalarını sevdiğimi söyleyebilirim. İlerleyen dakikalarda değişimler başlıyor. Yumuşak bir geçişle, tuzlu-tatlı turunçgillerin yerini parfüme ismini veren ferah gül almaya başlıyor. Orta notalara yerleşen güzel gül aromasının ardında bir şey dikkatimi çekiyor. Ara ara kendisini gösteren hayvansallık, güle destek veriyor. Evet oldukça hissedilir oldu tenimde hayvansal yapı. Açıklanan notalarındaki kunduz esansı hayvansallığın sebebini açıklıyor. Abartılı olmasa da biraz rahatsız edici geldi bana. Son kısma geçeyim. Yine radikal değişim oluyor. Artık ortada ne gül ne de turunçgiller kalıyor. Çok koyu ve karanlık amber, plastiğimsi deri, reçinemsi paçuli ve vetiver ile bambaşka yapı çıkarıyor karşımıza. Bu kadar büyük değişim şaşırtıcı. Son kısım epey zorlayıcı.

Incense Rose, isminin hakkını verircesine tütsü ve gül kokularını size sunuyor. Fakat bunu basit yoldan değil, ilginç şekilde size sunuyor. Gül, ferah ve turunçgil meyveleriyle harmanlanıp, hayvansallıkla karıştırılmış. Böylece benzerine fazla rastlanamayacak koku formu ortaya çıkmış. Tütsü ise derin, çok karanlık ve plastiğimsi deri/ayakkabı boyası formunda verilmiş adeta. Gerçekten garip, deneysel ve uç bir koku ortaya çıkmış. Bu anlamda müthiş bir eser. Kullanması ve sevmesi zor.

Anlaşılacağı üzere parfüm iki ana aksa oturtulmuş. Ferah sayılabilecek gül ve baharatlardan sonra karanlık ve mistik ikinci kısım, onu zıtlıkların birleştirdiği bir kompozisyon yolculuğuna çıkarıyor. Tıpkı iyilik ile kötülüğün, yalan ile doğrunun yüzyıllardır bitmeyen mücadelesindeki gibi.


Gül, bildiğimiz anlamda yumuşacık ve ipek gibi verilmemiş. Yani Lumiere Noire Pour Homme'daki gibi gül hayal etmeyin. Hayvansallık ve ferah gülün birleşimi hem rahatsız edici hem de enteresan. Son kısımdaki gotik ve zalim deri, tütsüye bildiğimizden epey farklı hava vermiş. Parfum d'Habit'dekine benzer o zor, koyu ayakkabı boyası efekti, Incense Rose'da da mevcut. Alt notalar inatçı, sert ve erkeksi.

İşin ilginç yanı bu parfüm kimi yerlerde kadın parfümü kimi yerlerde uniseks olarak geçiyor. Onun kadın parfümü olmadığına neredeyse eminim. Teknik olarak başarılı iş çıkarmış bay Tauer. Çok katmanlı ve detaylı kokusu her saat başı karşınıza yeni sürprizler çıkarıyor. Burnunuzun önünden nota molekülleri geçit töreni yapıyor gibi. Uzun zamandır kullandığım en derin parfümlerden birisi olduğunu söyleyebilirim.

Fakat gel gör ki kullanması zor bir parfüm. Genel beğeniye uymayacak, karşı cinsin ilgisini hiç çekmeyecek (bizzat denedim), duyulara hitap eden, insanın iç dünyasına saldıran ve onu alt üst etmeyi amaçlayan bir silah olarak kullanılabilir. Eğer sabır-tahammül eşiğiniz düşükse, Incense Rose sizin için doğru seçim olmayacaktır.


Son kısımdaki karanlık amberli koku neye benziyor diye düşünürken, çoğu kişinin de benimle aynı fikirde olduğunu görüp, mutlu oldum. Evet alt notalar, Tauer'in fenomen haline gelmiş modern klasiği L`Air du Desert Marocain'e çok benziyor. O karanlık ve koyu amberli-derili-tütsülü yapı, iki parfümde de can bulmuş. Fakat Incense Rose, L`Air du Desert Marocain'dan daha kapsamlı yapıya sahip. Şöyle söyleyeyim, Incense Rose, başlangıcına turunçgil-gül eklenmiş L`Air du Desert Marocain gibi kokuyor. İki parfümün uzaktan kuzen olduklarını iddia etmek yanlış olmaz.

İşte karşınızda sıradışı gül-tütsü kombinasyonu. Denemeden almanın büyük risk taşıdığı Incense Rose bana, havanın kapalı ve soğuk olduğu gri gökyüzünü, geceleri dolaşılan karanlık sokakları, manik depresif ruh halini, softcore bir sado-mazo partiyi, ortaçağ kiliselerini çağrıştırıyor. Günlük kullanım için uygun olmayacak sanatsal bir çalışma.

Şimdi böyle bir parfüm için yapay mı yoksa doğal mı kokuyor ya da kokusu güzel mi değil mi tartışması yapmak anlamsız. Çünkü Andy Tauer, büyük kitlelere şirin görünmek derdinde değil. Binlerce şişe satmak gibi hedefinin olmadığı da açık. Bu ve onun diğer işleri gerçekten çok farklı ambiyansları anımsatan, kendi içlerinde küçük dünyalar barındıran, herkesin gittiği yoldan gitmeyi tercih etmeyenlerin ilgisini çekebilir. Incense Rose'u alırken bu durumları da düşünmenizi öneririm.

Luca Turin'in kitabında pomander gül olarak sınıflandırılmış Incense Rose. Beş üzerinden dört puan vererek oldukça beğenmiş bay Turin.


Parfümün tasarımcısı, aynı zamanda markanın kurucusu Andy Tauer. EDP konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Neredeyse iki güne yakın tende kalıyor. Farkedilirliği bende yüksek oldu. Az ve dikkatli kullanmak gerekebilir çünkü oldukça yoğun ve dolgun yapıya sahip. Başlangıcı biraz kadınsı nüanslar barındırıyor. Sonları ise gayet erkeksi. Buyurun siz karar verin onu kimin kullanabileceğine. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Çok genç arkadaşlara ve deneyimsiz kokuseverlere tavsiye edemeyeceğim. Incense Rose'u kullanmak için acele etmeyin bence.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

16 Şubat 2015 Pazartesi

Tauer – Incense Extreme (2007)


Tauer – Incense Extreme (2007)

Ağırlıklı olarak Hindistan'da yetişen bir ağaç Boswellia Serrata. Türkçeye Akgünlük olarak geçmiş bu ağacın Afrika ve bazı Arap ülkelerinde yetiştiği bilgileri var. Antik Mısır ve Roma'da bilinen ve tıpta kullanılan Akgünlük ağacının İbn-i Sina'nın kitabında da yer aldığını okuyoruz. 17. ve 18. yüzyıldan günümüze gelen şifa kitaplarında rastlanan Akgünlük ağacının, 21. yüzyılda yeni araştırmaların ışığında başka faydalarının da olduğu ortaya çıkıyor. Bunlardan en önemlisi ise kansere karşı güçlü ve geleneksel bir ilaç olarak değerlendirilmesi.

Sekiz metreye kadar uzayabilen Akgünlük ağacı, muhtemelen Avrupa'nın çatısı olarak gösterilen İsviçre'de yetişemiyor. Bu soğuk Orta Avrupa ülkesinden çıkan bir parfümör ise ilhamını Akgünlük ağacından alan parfümünü 2007 yılında piyasaya sürdü. Bu ağacın doğal reçinesinin ve gövdesinden elde edilen uçucu yağların parfümlerde kullanıldığı biliniyor.

Andy Tauer'in kendi ismiyle meydana getirdiği niş parfümevi, 2013 yılından itibaren ürün çeşidini arttırıyor. Bu yeni parfümler, rakiplerle mücadeleden ziyade belki de koleksiyonun çeşitliliğinin artması anlamında önemli. Tauer'in 2005 yılından itibaren başladığı üretim sürecinde, markanın ilk serisi olarak düşünülebilecek "Klasikler"in beş numaralı üyesi Incense Extreme, merak ettiğim parfümlerdendi. Çünkü niş markaların farklı tütsü denemelerini kullanmış birisi olarak Tauer'in tütsüye nasıl yaklaştığını görmek istemiştim. Yine şanslıyım ki Bay Tauer'in bu farklı tütsü kokusuna sahip oldum ve bir süredir kullanıyorum.


Kendi sitelerinde minimalist, keskin ve temiz olarak tanıtılmış Incense Extreme'in başlangıcı çok tuhaf ve zor. Hani ayakkabınızı boyadığınızda burnunuza keskin ve rahatsız edici kimyasal bir koku gelir. İşte bence Incense Extreme'in başlangıcı aynen böyle. Tahammülü zor boya benzeri kokuya başka Tauer parfümlerinde de karşılaşmıştım. Ne diyeyim bilemiyorum. Bay Tauer, başlangıcında kişniş ve turunçgil yaprağı olduğunu iddia etmiş. Üst notalarını kedime hiç yakın bulamadım. Orta kısmın gelmesini bekliyorum, bekliyorum ve hala bekliyorum. E hani değişim ve orta notalar? Gördüğüm kadarıyla üst ve orta notalar hemen hemen aynı kokuyor ve değişim olmuyor. Baştaki o karanlık, koyu ve yoğun yapı devam ediyor. Bu da demek oluyor ki orta kısmı da sevemedim. Geleyim sonlara. Neyse ki değişim var alt notalarda. Son kısımda nihayet parfüme adını veren tütsüyü görmeye başlıyoruz. Tütsüye kuru ağaçlar eşlik ediyor. Tatlılık barındırmayan odunsuların sedir ağacı olduğunu sanıyorum. Evet burnum sadece bu kadarını algılıyor.

Incense Extreme, baş ve orta kısmıyla garip, dumansı Arap etkili ayakkabı boyası efektine sahip kuru baharatlı ve amberli deri yapısı ile şaşırtıcı ve benim için fazlasıyla zorlayıcı. Şimdiye kadar denediğim Tauer'lerde imza kokusu mudur bilemiyorum bu ayakkabı boyası benzeri amberli yapı. L`Air du Desert Marocain'de de aynı Arabik amberli koyu koku bulutu vardı. Hatırladığım kadarıyla Eau d’Epices'da bu yapı az da olsa mevcuttu.

Ağır, ağdalı, reçinemsi, boyamsı, kimyasalımsı, rahatsız edici deri, mide bulantısına sebep olabilecek baharatlar, sonlarda fena sayılamayacak sedir ağacı ve az da olsa tütsü. Ne biçim kombinasyondur bu? Kim giyebilir bu esansı? Nasıl bir amaçla oluşturulmuştur Incense Extreme? Gerçekten bilemiyorum.


Kullanan çoğu kişinin sevemeyeceği kokusu, hayvansal desem değil, derili desem değil, tatlı desem değil, çiçeksi desem değil. Tanımlanması zor kokusu ve sınıflandırması pek mümkün olmayan yapısı ile çok uç bir deneme Incense Extreme. Zihin dünyamda ve duygu evrenimde yer bulamayacak ağır ve itici kokusu ile bir daha karşılaşmasam hiç üzülmem.

Incense Extreme'i ismindeki tütsüye aldanarak kullanmak istemiştim ama hevesim kursağımda kaldı. Çünkü tütsü fazlaca yer tutmuyor bence. Parfümün orta notalarının sonlarına kadar devam eden o terebentin/pinoteks benzeri karışımı fazlaca üzerime sıksam muhtemelen bağışıklık sistemim bile isyan edecektir. Özetle zor koku arkadaşlar. Almadan önce mutlaka deneyiniz.

Bay Turin yine beni şaşırtıyor. Kitabında Incense Extreme'i tütsü turunçgil olarak sınıflandırmış. Beş üzerinden dört puan vererek parfümü oldukça beğendiğini göstermiş.


Parfümün tasarımcısı tabii ki Andy Tauer. EDP konsantrasyonuna sahip. Başlangıcı çok güçlü, saldırgan ve yoğun. Onun için az miktarda kullanmanızı öneririm. Zaten kendisi parfümün %25 konsantrasyona sahip olduğunu belirtmiş. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Havalar ılıkken kullanmanızı tavsiye etmem. Erkek kullanımına yakın olduğunu düşünüyorum. Hangi kadın ayakkabı boyası gibi kokmak ister ki zaten.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

3 Kasım 2013 Pazar

Tauer – Eau d’Epices (2010)


Tauer – Eau d’Epices (2010)

“Dünya tarihinin son 2200 yıllık döneminin 2000 yılı “baharat savaşları” ile geçti demek hiçte abartma sayılmamalıdır. M.S. 1500’lere kadar Akdeniz, bu tarihten sonrada 18. yüzyılın sonuna kadar da okyanuslar, baharat savaşlarının mücadele alanı oldu. Denizlere egemen olan baharata egemen oldu, baharata egemen olan kıtalara egemen oldu.” diyor Prof. Dr. Mustafa Tayar. Onun, baharatın tarihiyle ilgili makalesi oldukça ilgimi çektiği için devamında yine biraz alıntı yapayım:

"Baharat kullanımı kayıtlı tarihten daha öncesine dayanır. İlk ateşle pişirmeyi öğrendiği günden bu yana insanoğlu baharat kullanıyor. Arkeologlar, MÖ 5000 yıllarında ilkel insanların gıdaların tadını daha iyi yapan bazı aromatik bitkileri keşfettiklerini tahmin etmektedir. O dönemde insanlar yaprakların yiyeceklerine yeni bir tat verdiğini diğer bir ifadeyle; “tatlandırma sanatını” keşfetmişti. İlk önceleri baharat, et ve ürünlerinin bozulmasını önlenmesi ve hoş olmayan kokuların maskelenmesi amacıyla kullanılmıştır.

Antik çağ boyunca, doğunun zengin tüccarları, ticari rota üzerinde baharat taşıyan büyük kervanlarla Roma'ya gittiler. Roma ziyafetlerinde sunulan leziz yiyecekleri süsleyen aromalardı. Defne yaprağıyla olimpiyat kahramanlarının taçları örülüyordu; banyodan sonra baharat kokulu yağlar kullanılıyordu; baharatla tatlandırılmış şaraplar popülerdi; baharattan yapılmış tütsüler tapınaklarda yakılıyordu.

Baharat ticareti antik ve ortaçağda en değerli öğeler arasındadır. Hatta Ortaçağ Avrupasında 10 gram hindistan cevizi ile 7 tane inek takas ediliyordu. Arazi alımları, gümrük vergileri gibi ödemeler karabiberle yapılıyordu. Ortaçağda bir insanın zenginliğini belirtmek için karabiber çuvalı bir değer ifadesi olarak kullanılıyordu." (Prof. Dr. Mustafa Tayar - Baharatın Gizemli Tarihi)


Bugün petrol, insanlık için ne kadar önemli ve değerliyse, eski çağlarda da baharat öylesine önemliydi. Bir zamanlar dünya ticaretinin merkezini oluşturan Baharat Yolu, günümüzde artık nostaljiyle anılan tarihi olgu olarak gerilerde kalmış durumda. Fakat baharatın dünya halkları için önemi hiç de azalmış değil. Özellikle Doğu ülkelerinin mutfaklarında sıkça ve bazen yoğun şekilde kullanılan baharatlar, uzun yıllardır da Batı toplumlarının ve mutfaklarının ilgisini çekiyor.

Onlarca çeşit baharatın ve onların birbirinden zengin kokusunun parfümlerde kullanılmaması tabiki düşünülemezdi. Kimyon, biberiye, tarhun, karabiber, küçük hindistan cevizi, tarçın ve diğerleri. Bu egzotik baharatların kokuları, parfümleri daha da çok sevmemizi sağlıyor bence. En azından kendi adıma böyle düşünüyorum.Özellikle soğuk kış günlerinde, baharat kokulu parfümleri kullanmayı çok seviyorum. Baharatların verdiği o sıcaklığı, neredeyse hiç bir koku veremiyor. Belki de İsviçreli bir parfümör de benim gibi düşünüyordur. Mesela Andy Tauer.

Küçücük bir dağ ülkesi olan İsviçrenin niş parfüm sektöründeki temsilcisi Tauer'in, denediğim parfümlerinde baharatlara rastlamak enteresan geldi bana. Anlaşılan Andy beyin de ilgisini çekiyor farklı baharat aromaları. Bugün inceleyeceğim Eau d'Epices'in ismi baharattan geliyor. İsmi baharat olan bir parfümün, kokusunun da baharatlı olacağını öngörmek için fazla ileri görüşlü olmak gerekmiyor.


Tauer'in 12 numaralı parfümü Eau d'Epices, kendi sitelerinde baharatlı uniseks olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı egzotik ve karanlık baharatlarla gerçekleşiyor. Yoğun ve dumansı baharatlar arasında kakule, tarçın, karanfil ve kişniş bulunuyor muhtemelen. Çok alışıldık değil buradaki kullanım. Bol tatlı ve yanmış baharatlara benzettim üst notaları. Çok sevdiğimi söyleyemesem de farklı bir yapısı var. Orta notalara geçildiğinde baharatların ağırlığı devam ediyor. Fakat ilginç şekilde orta kısımda portakal veya portakal çiçeği algılıyorum. Genellike üst notalarda karşımıza çıkan portakal aroması, Eau d'Epices de orta kısımda görülüyor. Buradaki portakal ferah ve canlı değil. Baharatlarla kombine edilmiş reçinemsi şekilde karşıma çıkıyor. Hala karanlık sayılabilecek baharatlar ve portakal, oldukça tatlı diyebilirim. Alt notalara geçeyim. Son kısımda dumansı tütsü, portakal, baharatlar ve biraz da amber var. Fakat ağırlık tütsü ve amberde diyebilirim. Gerilerden kabe samanı da hissediyorum. Fakat baskın değil.

Eau d'Epices, aynı ismi gibi baharat ağırlıklı. Parfümün başlangıcındaki Arap kokularına benzeyen baharatlarla daha ilk saniyelerde karşılaşınca oldukça şaşırdım. Biraz da yadırgadım ilk kullanımlarımda. Üst notalardaki baharatlar, derin, karanlık neredeyse kimyasal, dumansı, reçinemsi bol tatlı ve tuhaf. Herkesin sevebileceğini sanmıyorum üst notaları. Üst notalarını garip şekilde kolaya benzettim. Hatta kola aromalı jelibon yiyormuş hissine kapıldım. Biraz Serge Lutens'in o gizemli baharat kullanımına benziyor. Hafiften Chergui esinlenmesi var sanki başlangıçta. Orta kısımda aynı tatlı baharatlara portakal çiçeği ve reçine ekleniyor. Fakat ferah değil gayet ağdalı. Orta notalar baharat-reçine-portakal çiçeği kombinasyonu diyebilirim. Son kısımdaysa yanmış tütsü, baharatlar ve amber var. Çok sevdiğimi söyleyemem alt notaları.

Bizzat Andy Tauer’in çizdiği Eau d’Epices’ın yapı taslak şemasında da görüleceği üzere, dört ana temel üzerine inşa edilmiş kokusu. Baharat, tütsü, odunsu notalar ve portakal çiçeği. Diğer kokular, bu dört başlığın altında konumlandırılmış. Daha doğrusu detay olarak düşünülmüş. Bu şemadan hareketle Eau d’Epices için portakal çiçekli, tütsülü baharatlardan oluşuyor denebilir. Fakat dördüncü öğe olan odunsu kullanımına rastlayamadım.

                                            Andy Tauer tarafından çizilmiş Eau d'Epices'in tasarım şeması.

Eau d'Epices, karanlık, derin, yoğun, gizemli, tuhaf baharatların egemenliğinde diyebilirim. Neredeyse deri benzeri baharatlar, zaman zaman Arap parfümü hissi bile verebiliyor. Benim gibi baharat seven birisini bile çok etkileyemedi diyebilirim Eau d'Epices. Lutens benzeri reçinemsi, tatlı, karanlık baharatları, Tauer'in sevdiğini düşünüyorum. Çünkü daha önce denediğim L`Air du Desert Marocain ve Orange Star'a benzettim genel halini Eau d'Epices'in. Aynı onlar gibi tuhaf baharatları yine kendime yakın bulamadım ne yazık ki.

O zaman kendimce herkesin zihninde canlandırabilmesi için tanımlayayım kokusunu. Başlangıcını kolalı jelibonlara, orta kısmını mesir macununa, sonlarını da portakallı tütsüyle eşleştirdim zihnimde. Bu tanımlarıma ne kadar katılırsınız bilemeyeceğim fakat umarım yanılmıyorumdur.

Eau d'Epices, genel olarak yüksek kaliteli bir parfüm. Karanlık, koyu baharatların hakimiyetinde ilerliyor. Günlük kullanıma çok uymayacak tarzda olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca herkesin sevebileceği gibi değil. Uç noktada baharat kullanımına sahip gibi. Sanki Doğu-Arap etkili gibi geldi bana genel hali.

Hissedilir oranda tatlılığa sahip denebilir. Günümüzün modern parfümlerinin değişmez öğesi tatlılık, Eau d’Epices’da fazlasıyla kullanılmış. Zaman zaman şekerliliğe doğru kayan tatlılığı, tonka fasulyesi veriyor olabilir.


İlk kullandığımda sevemediğim üst notalarındaki baharatları, ayakkabı boyalarına benzettim. Bir yorumcu da yeni alınmış deri çantaya benzetmiş. İlerleyen kullanımlarda daha anlaşılır buldum. Tuhaf ve sevmesi zor tatlı baharatlar, kimilerine göre ilginç olabilirken, bence sanatsal bir deneme olmuş. Bu anlamda denemeden alınması riskli parfümlerden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Kokusunun tasarımını, markanın da sahibi olan parfümör Andy Tauer yapmış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Tam bir soğuk kış günü parfümü. Uniseks olarak sunulsa da bence erkek kullanımına daha yakın.

Bahsetmem gereken son konu ise kalıcılık ve fark edilirlik durumu. Denediğim diğer Tauer'ler gibi kalıcılığı çok iyi. Kıyafet üzerinde günlerce kalıyor Eau d'Epices. Tende de iki güne kadar kendisini hissettiriyor. Fark edilirliği başlarda oldukça yüksek. Onun içindir ki çok az kullanmanızı öneririm herhangi bir Tauer parfümünü. Çünkü oldukça yoğun ve keskinler.
  

Artıları:
+ Orta kısmını beğendim.
+ Yüksek kaliteli dumansı-baharat parfümü arayanlar muhakkak denemeli.
+ Kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek.

Eksileri: 
- Sonlarını sevemedim.
- Garip ve sevmesi zor kokusu herkesin hoşuna gidecek gibi değil.
- Fiyatı çok yüksek ve heryerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Ağustos 2012 Perşembe

Tauer – Orange Star (2010)



Tauer – Orange Star (2010)  Markanın uniseks olarak düşünülmüş parfümü.

Saat 00.29. Türkiye’nin en batı noktalarından birindeyim. Küçük bir tatil kasabası burası. Yaz mevsiminde nüfusu yüz bini geçen, kışın ise sessiz ve sakin diğer Akdeniz sahil kasabalarıyla çok fazla ortak yönü olan.

Böylesine küçük yerlerde herkesin birbirini tanıması normal. Tabiki yerlilerinden bahsediyorum. Hatta yazın gelen tatilciler için hafif alaylı bir şekilde “yazlıkçılar” demelerini seviyorum en çok. E haklılar. Buranın asıl sahibi onlar. Diğerleri 15-20 günlüğüne gelip ondan sonra koştura koştura yaşadıkları yerlere dönen insanlar. Burada yaşıyor olsam bende “yazlıkçılarla” hafiften makaramı geçerdim.

Ne yazık ki burada portakal ağaçları yok. Yani turunçgil yetiştiriciliği yapılmıyor. Sebebini anlamış da değilim. Acaba iklimi mi elverişli değil? Ya da çok zahmetli bir iş mi?


Çünkü Ege ve Akdeniz toprakları sanki Allah’ın ülke insanlarına bir lütufu. Hangi sebzeyi ya da meyveyi dikseniz size kat kat geri ödüyor bu topraklar. Yani doğanın bizden çok fazla alacağı var. Bu kadar borcu nasıl öderiz toprağa bilemiyorum. Biz ise o toprağı başımızın tacı edeceğimize üstüne piknikten arta kalan çöplerimizi atıyoruz. Fabrikalarımız derelere atıklarını boşaltıyor. Derelere HES’ler yapıp ekolojik dengeyi nasıl daha fazla bozarız diye uğraşıp duruyoruz.

Daha önce de söylediğim gibi Parfüm Merakı blogu, kuru kuru parfüm yorumları yaptığım bir yer değil. Zaman zaman etrafta gördüğüm haksızlıkları dile getirdiğim, kimseye boğun eğmediğim bir platform. Hiçbir markaya ya da şirkete yaranmak gibi bir derdim de yok. Ne hissediyorsam ve nasıl düşünüyorsam yazıyorum. İlgili ya da ilgisiz. Çünkü burası benim aynı zamanda yaşadığımız dünya ile kurduğum bağlardan birisi. Türkçe okuyabilen milyonlarca insana bir şeyler anlatabildiğim defterim de diyebilirim.

Ülkemizin özellikle Akdeniz bölgesi müthiş bir tarım potansiyeline sahip. Sofralarımızda yediğimiz bir çok besin bize buradan geliyor dersek yanlış olmaz sanırım. Ama en önemlisi de turunçgil üretimi.


Mersin-Tarsus bölgesi beni ilk gittiğimde çok şaşırtmıştı. Mersin’den çıkıp Tarsus’a giderken ve Tarsus’u geçtikten sonra kilometrelerce uzanan turunçgil bahçelerine tanık olmuştum. Gerek Antalya gerekse Mersin bölgesi Türkiye’nin turunçgil ihtiyacını tek başına rahatlıkla karşılıyor. Yani portakal, mandalina, greyfurt ve limon bizler için hiç de yabancı meyveler değil. Sıcak mevsim meyveleri olarak bilinen turunçgiller, mesela soğuk bir iklime sahip ülkede ne kadar biliniyor ve seviliyor. Mesela İsviçre’de.

Bu sorunun cevabını İsviçreli bir parfümör olan Andy Tauer bize veriyor. Bankacılık sektörü ile dünyaya örnek olmuş bir ülke. Uluslararası meselelerde hep tarafsız kalarak fazla suya sabuna dokunmamış. Dünyanın gelir düzeyi en yüksek ülkelerinden birisi. Ve bu küçücük ülkenin, ismi sıkça duyulan dünya çapında bir markası daha var artık. Adı da “Tauer Perfumes”.


Bugün inceleyeceğim Orange Star markanın çok öne çıkan bir kokusu değil. Bunun sebebi yeni bir parfüm olması da olabilir. Henüz 2010 yılında piyasaya sürülmüş. İsminden de anlaşılacağı üzere turunçgil merkezli bir kokusu var. 9 numaralı parfümü Tauer’in.

Oryantal-çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı çok kısa süreli bir portakal ile gerçekleşiyor. Sadece saniyeler sonra parfümün neredeyse ana yapısı oluşturan o acayip koku baş role geçiyor. Emin olun burnuma gelen kokunun ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Çünkü daha önce böyle bir kokuya rastladığımı hatırlamıyorum Onun için de zihnim bu kokuyu daha önceki hiçbir tecrübem ile eşleştiremiyor.


Açıklanan notalarına bakıyorum bir umut. Portakal var. Tamam onu anladık. Menekşe görünüyor Hmm. Belki olabilir. Ama emin değilim. Yanmış portakal kabuğu mu desem. Tuhaf odunsu notalar mı desem. Bu koku ne yahu!!! Yeniden notalarına dikkatlice baktığımda clementine ve lemongrass isimli iki elemente rastladım. Daha önce koklamadığım bu arkadaşlardan geliyor olabilir orta notalardaki burun büken koku. Ya da silhat ve deri karışımı diyesim geliyor. Kimi yorumcular orta notalarındaki o rahatsız edici kokuyu benzine benzetmiş. Ben ise tozlu ve kirli kokan çiçekler diyorum son olarak. Fakat hala emin değilim.

Parfümün sonları da aynı orta notalardaki koku ile özdeş. Fakat biraz odunsu notalar ile amber hissediliyor. O kadar. Sonuç olarak garip bir parfüm.


Öncelikle Orange Star ismi gibi portakal ağırlıklı. Fakat portakalın çok farklı ve uç bir yorumu bana göre. Hem sevmesi hem de giymesi zor bir kokuya sahip. Yani en azından benim için öyle. Ama şuna eminim bu parfümü deneyen bir çok ortalama kullanıcı kaçacak yer arayacaktır.

Orange Star düz çizgide ilerliyor. Çok büyük değişiklik göstermiyor. Biraz sert, algıları zorlayan ve herkesin sevemeyeceği bir hali var. Aklıma hemen Tauer’in denediğim diğer parfümü L’Air du Desert Moracain geldi. Sanki ondaki deri kullanımını andıran bir hali var.


Eğer Orange Star’ın 2010 yılında çıkmış bir parfüm olduğunu bilmeden bana koklatılsa sanırım onun 1980’lerin eski ve acımasız turunçgil kokularından birisi olduğunu sanırdım. Genel olarak çok temiz ve mis gibi kokan bir portakal aromasına sahip değil. Daha ağır, keskin, güçlü ve tuhaf.

Orange Star Eau de Parfum (EDP) olarak piyasaya sürülmüş. Uniseks olarak düşünülse de bence erkek kullanımına daha yakın. Kokusunu bir kadına pek yakıştıramıyorum. Yaş aralığı olarak daha üst grupları hedeflediğini düşünüyorum. Belki 35 ve üzeri. Parfümün tasarımcısı ise Andy Tauer.


Bahsetmem gereken bir diğer durum ise kalıcılığı. Bir çok EDP denedim ama Orange Star gibi inatçı ve teninizden çıkmak istemeyenine az rastladım. Üzerimde 2 güne yakın kalarak bu konuda çok iddialı olduğunu gösterdi. Ayrıca fark edilirliği başlangıçta çok yüksek. Onun için dikkatli sıkmanızı tavsiye ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Kalıcılığı çok iyi.

Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ortaya çıkan kokuya benim tahammül edebilmem mümkün görünmüyor.
- Yapaylık sınırında dolaşan nükleer bir bomba adeta.
- Fiyatı yüksek. Ayrıca her yerde bulmanız da zor.

Koku Güzelliği:10/5.5

2 Mart 2012 Cuma

Tauer – L’Air du Desert Marocain (2005)


Tauer – L’Air du Desert Marocain (2005)  Markanın unisex olarak sunulan parfümü.

İsviçre’de kimyagerlik yapan bir adam düşünün. Uzmanlık alanına yakın olan parfümlere ilgi duysun. Ve bu alanda kendisini yetiştirsin. Kimyagerlik kariyerini Donkişotvari bir kararla bırakıp, kendisini parfüm işine adasın. 2005 yılında kendi ismini kullanarak markasını ortaya çıkarsın. Henüz yedi senelik bir marka olmasına rağmen artık bir sürü oyuncunun olduğu “niche” parfüm sektöründe ismini duyursun. Hatta kurulduğu ilk yıl çıkardığı iki çok başarılı parfümle gözlerin bir anda ona çevrilmesini sağlasın. “Bir parfüm sana rüyalarındaki vahayı verebilir” diyen Andy Tauer’in kısaca hikayesi böyle olsa gerek.

                                                             Markanın yaratıcısı Andy Tauer. 

Diyeceksiniz ki İsviçre’den de parfüm markası mı çıkarmış. Kocaman şöhrete sahip Fransız, İtalyan, İngiliz ve Amerikan parfüm evleri varken, küçük bir dağ ülkesi olan İsviçre’den nasıl böyle bir niche parfüm evi kendisini göstermiş. İşte oluyor efendim. Olmaz demeyin. Yeterki işinizi doğru düzgün ve ciddiyetle yapın. Yani bizim ülkemizde eksik olan şeyi.

Tauer’in ilk parfümü olan Le Maroc Pour Elle kadınlara yönelik olarak piyasaya sürülmüş. Daha ilk parfümünde oldukça ilgi görmüş marka. İkinci parfümü ise bugün inceleyeceğim L’Air du Desert Marocain. Bu ise unisex olarak lanse edilmiş. Fakat bence erkeklerin kullanımına daha yakın. Tauer parfümlerini 1,2,3.. diye sıralayarak piyasaya sunuyor. Yani şişelerinin üzerlerinde de parfümün kaç numara olduğu ismiyle beraber yazıyor. Bunu neden yaptığını pek anlayamadım. Belkide çok düzenli ve tertipli bir arkadaştır.


L’Air du Desert Marocain, Fransızca bilmesek de az çok İngilizce’den tahmin edebileceğimiz gibi “Fas Çölünün Havası”na yakın bir anlama geliyor muhtemelen. Yani parfümün Fas’ın çöllerinden esinlendiğini sanırım söylememe gerek yok. İyi de İsviçre’nin soğuk Alpleri nerede, Fas’ın sıcak çölleri nerede. Acaba neden böyle bir isim koymuş Tauer diye düşünürken sanırım cevabı buldum. Serge Lutens’in Fas’ta yaşadığını ve parfümlerinde doğu etkilerini sıkça kullandığını hatırlatayım. Tauer belki de rakibine böyle bir meydan okuma yapmış olabilir.

Efendim bu batılıların doğu merakı nedir diye sorduğunuzu duyar gibiyim. (Belki de sormuyorsunuz) Niye parfümlerinde bile doğuya göndermelerde bulunuyorlar. Bütün suç “Oryantalizm” akımının diyebilirim. O zaman madem ismi sıkça geçmeye başladı. Nedir şu oryantalizm kısaca bir bakalım. Çünkü artık bolca duymaya başladığımız “oryantal tarzda parfüm” sözünün de ne anlama geldiği daha kolay anlaşılabilir.

                           Batılıların zihinlerindeki Doğulu imgesi bu resimden çok farklı olmasa gerek.

Oryantalizm kelimesinin Latince tabanlı dillerde karşılığı Orientalism. Kökeni güneşin doğuşunu ifade eden Latince Oriens sözcüğüne dayanıyormuş. Coğrafi anlamda “Doğu”’yu simgeliyormuş.

                                                   Edward Said'in ünlü kitabı "Orientalism". 

Oryantalizm Türkçeye “Doğuculuk, Şarkiyatçılık” olarak çevrilebilir. Tam anlamı, Yakın ve Uzakdoğu toplumlarının kültür, dil, halklarının incelendiği Batı kökenli araştırma alanlarının tümüne verilen ortak ad diyebiliriz. Oryantalizm bilimden edebiyata, tiyatrodan müziğe kadar uzanan çok geniş bir olgudur. Bu alanda en kapsamlı çalışmaları Amerikan vatandaşı da olan Hristiyan bir Filistinli Profesör Edward Said yapmış. 1978 yılında yayınladığı Orientalism kitabında tezlerini detaylı olarak anlatmış. Yani özetle Oryantalizm, Batı medeniyetinin Doğu kültürlerine bakışını anlatan bir fikir akımı.

Peki bunun konumuz olan parfümlerle ne ilgisi var? Zaman zaman incelediğim parfümlerde “oryantal” kelimesini bende kullanıyorum. Oryantal terimi parfümleri sınıflandırmak için sıkça kullanılıyor. Bu tip parfümler yoğun, kuvvetli ve egzotik kokulardan oluşur diyebiliriz. Misk, vanilya, baharatlar, tropikal çiçekler, ıtırlı bitkiler, tütün, hayvansal notalar ve değerli ağaçların balsam (benjamin ve tolu balsam gibi)  kombinasyonlarından oluşurlar. Fakat gözden kaçmaması gereken bir şey daha var. Oryantal kokular denen parfümlerde Doğu Asya, Afrika, Ortadoğu gibi bölgelerin etkileri de hissedilir zaman zaman. Tabiki bu durum hep olacak diye bir kural yok. Yani olaya bu açıdan da bakıyorum ben.
    

İşte bugün tam da Arap coğrafyasının koku karakterine yakın bir parfüm karşımızda. Zaten yukarıda bahsettiğim ismi bize az çok bir fikir verebilir parfümle ilgili. L’Air du Desert Marocain baharatlı-oryantal olarak sınıflandırılmış. Aslına bakılırsa uzun uzun anlatmak gerek bu eseri. Çünkü çok kompleks ve detaylı bir yapıda. Öncelikle başlangıcı çok tuhaf. Oldukça karanlık aromatik otlar hissettim. Bu otlara biraz da yine karanlık ve algıları zorlayan bir deri ve ağaç reçinesi benzeri koku eşlik ediyor. Anlaması zor. Çok sevdiğimi söyleyemem ilk kısmı. Belki de bu karmaşa böyle düşünmemi sağladı. Bir süre sonra Serge Lutensvari tatlı baharatlar hakimiyeti ele alıyor. Kokunun karanlık yapısı devam ediyor. Hatta burada “dumansılık” başlıyor denilebilir. Neyseki burası daha sevilebilir. Efendim devam ediyoruz. İlerleyen dakikalarda bu sefer dumansı baharatlar geri çekilirken ortaya karanlık bir deri çıkıyor. Haydaa. Bu nasıl bir parfüm diye düşünüyorum. Çünkü adeta geçit töreni gibi bütün notalar burnunuzun önünden geçiyor sırayla. Deri kullanımı biraz yapay ve plastiğimsi. Bu parfümü deneyen bazı kişilerin onu Bulgari – Black’e benzetmeleri bu sebepten büyük ihtimalle. Fakat bu deri Black kadar başarılı değil. Geçelim bir sonraki adıma. İlerleyen saatlerde bu sefer plastiğimsi deri gerilerde kalırken, bariz bir kabe samanı ortaya çıkıyor. Pek sevmediğim bir kokusu olsa da fena değil kabe samanı kullanımı. Sonunda bitti derken… Müthiş bir gol atıyor parfüm size. Bu defa da kabe samanı ortadan kaybolurken egzotik ve çok güzel bir amber imzayı atıyor. Böylece de tenden uzun süre sonra ayrılıyor. Ben anlatmaktan yoruldum. Umarım siz okumaktan yorulmamışsınızdır.

Andy Tauer kimyager olan amatör bir parfümörmüş. Fakat daha ilk çıkardığı parfümlerden birisinde nasıl böylesine kompleks, zengin, karmaşık, gizemli ve “çok katmanlı” bir kokuya imza atmış gerçekten şaşkınım. Bu parfüm adeta beş katlı bir apartman gibi. Her katı ayrı bir yapıda. Parfümün tende bir notadan diğerini geçişini büyük bir zevkle izliyorsunuz. Şimdiye kadar böylesine çok katmanlı bir parfüme rastlamadığımı belirtmeliyim. Bu parfümün neden bu kadar üzerinde durulduğunu ve ilgi gördüğünü şimdi daha iyi anlıyorum.


L’Air du Desert Marocain, günlük kullanıma uyabilecek konforlu bir seçenek değil. Bence daha çok sanat eseri seviyesinde bir iş. Biraz Serge Lutens – Chergui’yi anımsattı bana. Son kısımdaki amber ise Serge Lutens – Ambre Sultan’a oldukça benziyor. Bence en can alıcı kısmı sonları. Başındaki o tuhaf ayakkabı boyasına benzer kokuyu sevmedim. Bir de plastiğimsi deri bölümünü. Onun dışında çok derin bir parfüm.

L’Air du Desert Marocain, Tauer’in en çok tartışılan, en çok ilgi gören, hakkında en çok şey yazılan parfümü. Yani bir anlamda markanın gözbebeği. Bu kadar tanınmasının ise parfüm severlerin en önemli kaynaklarından sayılan “Luca Turin ve Tania Sanchez”in “Perfumes: The A-Z Guide” kitabı sayesinde olduğu söyleniyor. Bu ünlü parfüm kitabında L’Air du Desert Marocain beş üzerinden beş yıldız alarak hakkında çok olumlu şeylerin yazılmış olması dikkat çekici. Tabiki tek etkenin bu olduğu söylenemez. Ama gerek markanın gerekse parfümün tanınmasında itici bir gücü olduğu söylenebilir.


Hoşlanmadığım taraflarını bir yana koyarsam gizemli ve karanlık yanı olduğunu düşünüyorum. Eşine çok rastlanacak bir yapıda değil. Dikkatimi çeken bir başka konuda başından sonuna “karanlık” bir his vermesi insana. Bunu da muhtemelen deri ve amber sağlıyor. İsminden ötürü havadar ve ferahmış gibi algılansa da fazla kendisini açık etmeyen bir karakteri var. Neredeyse bulmaca gibi. Tam da bu noktada yine hayal dünyama dalmak istiyorum:

Her ne kadar bu aralar bütün Ortadoğu “Arap Baharı” marifetiyle çok karışık durumda olsa da Fas’a gittiğimizi düşünelim. Gündüzleri hava çok sıcak olduğundan ancak güneş battıktan sonra şehri gezebilme imkanımız var. Otelinize giriş yapıyorsunuz. Uçak yolculuğunun hafif de olsa yorgunluğu var üzerinizde. Yatağınıza uzanıp tadını çıkarıyorsunuz bu iki günlük küçük tatilin. Küçük, salaş ama temiz bir odanız var. Daha sonra pencereyi açıyorsunuz. Doğu toplumlarına özgü karmaşa, koşuşturma ve gürültülü çalışan motorsikletler. Dışarıdan hafif ve serin bir esinti giriyor içeri. Daha önce hiç duymadığınız kokularda o esintiyle beraber burnunuzu okşuyor adeta. Otelinizin bulunduğu sokağın baharatçılar çarşısının hemen dibinde olduğunu hatırlıyorsunuz. Çeşit çeşit kokular. Acaba bu rüzgar çölden mi geliyor diye düşünmeden edemiyorsunuz. İşte Desert Marocain tam da böyle hisler uyandırıyor bende.


Andy Tauer’in ilginç bir özelliğinden de bahsedeyim. Resmi internet sitesinde sürekli güncellediği blogu var. Burada parfümler ve kokular hakkında ilginç ip uçları veriyor. Ayrıca parfümlerini kendi evinde imal ettiğine dair bir bilgi var. Ama o kadar parfümü kendi evinde tek tek nasıl hazırlar şüpheliyim.

L’Air du Desert Marocain’in kalıcılığı çok iyi. Şimdi burada da ilginç bir durum var. Tauer parfümlerini “Eau de Toilette Intense” olarak sınıflandırıyor. Yani standart EDT’lerden daha yoğun anlamında kullanıyor bu ibareyi. Ama EDP’de demiyor. Yani ikisinin arasında bir yerde muhtemelen Tauer’in parfümleri. Bu durum bana Creed’in Millesime ifadesini hatırlattı. Yani “standartları ben belirlerim” mi demek istiyor acaba? Yada literatüre yeni bir terim mi sokmayı amaçlıyor? Karar sizin.

Farkedilirliği başlarda çok iyi. Daha sonra doğal olarak azalıyor. Yine de fena değil diyebilirim. Unisex olarak sunulsa da erkek kullanımına uyacak bir tarzda. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak mantıklı olacaktır. Denemeden almak riskine girmeyin derim. Çünkü çok pahalı fiyatlara satılıyor.

Artıları:
+ Reçinemsi baharatlar ve amber kullanımını çok sevdim.
+ Çok derin, detaylı, zengin, gizemli bir yapısı var. Adeta şaşkına çeviriyor sizi.
+ Kalıcılığı çok iyi

Eksileri:
- Yahu o nasıl bir açılış öyle. Neye benzeteceğimi şaşırdım.
- Plastiğimsi deri kullanımı biraz sırıtıyor. Daha özenli olabilirmiş o konuda.
- Fiyatı çok yüksek. Heryerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8   Kalıcılık:10/8   Farkedilirlik:10/7