31 Temmuz 2014 Perşembe

Frederic Malle – French Lover (Bois d’Orage) (2007)



Frederic Malle – French Lover (Bois d’Orage) (2007) 

Cazibeli bir isim. Minimal sayılabilecek şişe tasarımı. Yüksek kaliteli kokular. Aristokrat-ukala izlenimi veren bir parfüm editörü. Frederic Malle’in uzun zamandır ilgimi çeken parfümü için ilk etapta zihnimde uyanan imgeler şimdilik bunlardan ibaret.

Malle koleksiyonundan genel olarak yüksek beklentileri olan fakat o kadar da kendime yakın bulamadığım parfümlerle karşılaşan bir dünya vatandaşıyım. Evet konseptler müthiş, çalışılan parfümörler en iyileri, markanın sektörde konumlandırılması başarılı. Yine de her nedense Malle parfümlerine karşı büyük bir sevgi oluşamadı içimde bir türlü. Saygı duyma anlamında muhakkak ki kusurumuz olmaz.

Özellikle ismiyle merakımı cezbeden bir parfümdü French Lover. Zaten bir parfümle karşılaşmamızda ilk iki unsur zihnimizde yer eder. Birincisi ismi ikincisi ise kutu-şişe tasarımı. French Lover bu anlamda insanın zihnine kazınıyor ismiyle ve uyandırdığı merak dalgasıyla. Her ne kadar parfümün ilk ismi French Lover olsa da tuhaf bir şekilde Amerikan pazarından tepkiler gelmiş bu isimle ilgili ve ikinci bir isim konulmuş. Bois d’Orage parfümün ikinci ismi olarak ortaya çıkmış. Yani pek karşılaşmadığımız şekilde parfümün iki ismi var. Ben ilk ismi olan French Lover’ı kullanacağım.

 

Editör Frederic Malle, 2007 yılında ünlü burun Pierre Bourdon’a French Lover’ı tasarlaması için emanet etmişti. Aslında French Lover, markanın 2000 yılı parfümü Angeliques Sous La Pluie’nin daha güçlü versiyonu olarak düşünülmüştü. İki parfümdeki melek otu notası bu etkiyi vermesi açısından ortak nokta olarak düşünülebilir. Fakat French Lover gördüğüm kadarıyla oldukça farklı bir parfüm olarak Angeliques Sous La Pluie’den ayrılıyor. Detaylara bu noktada ara verip parfümün bende oluşturduğu izlenime geçeyim.

Parfümün resmi tanıtımındaki “güçlü, tensel, rafine ve aromatik-baharatlı” tarafına vurgu yapılması gayet açıklayıcı. French Lover’ın merkezinde melek otu, sedir ağacı ve kabe samanı (vetiver) olduğu belirtilmiş. Üzerime ilk sıktığımda beni yeşil bir koku karşılıyor. Çam ağacı ve ardıç meyvesi hissiyatı veren yeşil karakter alışması zor ve yüksek kaliteli. Çok karşınıza çıkacak cinsten değil üst notalar. Peki ben beğendim mi? Sanırım evet. Orta kısımda yeşil tarafı geriye çekiliyor. Bu andan itibaren odunsu bir vetiver başrole geçiyor. Tatlılık barındırmayan köksü, topraksı, doğayı çağrıştıran bir koku var karşımda. Evet sedir ağacı orada. Belki biraz kuru baharatlar. Hafiften karanlık, gri ve donuk. Son kısma gelindiğinde dumansı tütsü var. Sedir ağacı tütsüye eşlik ediyor. Fakat tütsü daha baskın. Farklı bir tütsü kullanımına imza atıldığı söylenebilir.

French Lover’ı ilk kullandığımda odunsu bir vetiver kokusuna sahip olduğunu düşünmüştüm. Aslında çok da yanlış sayılmazdı. Fakat parfümü biraz daha kullandığımda göründüğünden daha derin anlamlar olduğunu hissettirdi bana.

French Lover’ın, erkeksi, kuru, ağaçsı, reçinemsi, topraksı, yarı-karanlık ve resmi bir tarzı var. Fazlasıyla Fransız, yüksek kaliteli, gizemli, anlaşılması zaman isteyen, kendisini ilk anda ortaya dökmeyen, belki de bilinçaltı mesajlar gönderen bir parfüm.

Eğer bir vetiver bitkisi bulsak ve kökünü topraktan çıkarsak muhtemelen French Lover gibi kokar. Yada bir çam ağacı ormanında dolaşırken, burnunuza gelen reçine, uzaklarda yakılmış bir ateşin kokusu ve tütsü ile birleşse French Lover’ı andırır.

French Lover günümüzün modern tatlımsı baharatlı piyasaya parfümlerden öylesine uzak ki. Bu kokuyu başkaları beğensin diye kullanacak olursanız hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Tamamen deneysel ve tematik bir parfüm. Bu anlamda Frederic Malle’in gerçekleştirmek istediği şeye benziyor belki de.



Zaman zaman karanlık bir ormanda dolaşırken buluyorum kendimi bazen de ferah sayılabilecek vetiverle flört ediyorum. Tenimden hiç olmayacak zamanda gelen tütsü ise aklımı karıştırıyor. Bu parfüm ne? Bu parfüm kim? Bu parfüm neden? Bu parfüm nasıl?

Bazı parfümler vardır kafanızı karıştırır. Ne düşüneceğinizi bilemezsiniz. Sevip sevmediğinizi anlayamazsınız. Onun hakkında bir karar veremezsiniz. Hep bir kuşku vardır içinizde. İşte French Lover’ın bana yaptığı buydu. Gerçi bu andan itibaren sevmek yada sevmemek anlamını yitiriyor. Beğendim mi? Evet. Çok beğendim mi? Hayır. Nefret mi ettim? Hayır. Tuhaf mı buldum? Evet. İşte French Lover hakkındaki karmaşık düşüncelerim böyle.

O, güçlü şekilde erkeksi çağrışımlar yapıyor. Zaten kendi sitelerinde de bu duruma vurgu yapılmış. Yirmi yaşındaki genç arkadaşlara onu öneremeyeceğim. Parfümlere yeni merak salmış kardeşlerimiz de şimdilik French Lover’dan uzak durmalı. Yoksa onun anlatmak istediklerini anlamakta zorlanacaklardır.



Kimi yorumcular onun ferah yanı olduğunu söylüyorlar. Bence o kadar da ferah bir parfüm değil. Verdiği hissiyat bakımından biraz Sycomore ve Encre Noir’i andırıyor. Serin sonbahar ve erken kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verecektir. Bu çok sıcak günlerde kullandığım French Lover yine de rahatsız edici değildi. Fakat yaz akşamlarında kullanmak daha iyi fikir.

Kalıcılığı çok iyi. Başlangıcı yoğun ve dolgun. Bu anlamda fazla kullanmamak gerekebilir.

Koku Güzelliği:10/8

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Carolina Herrera – 212 Men (1999)




Carolina Herrera – 212 Men (1999)

Tam zamanı hatırlamasam da sanırım 7-8 yıl önceydi. Öğrencilik dönemimde bir arkadaşım kullanırdı 212 Men'i. Onun geldiğini uzaktan anlardık parfümünden. O mis gibi ve tertemiz çiçeklerden oluşan kompozisyon, hem canlı hem de mutluluk vericiydi. Aklımda bu duruma binaen hep iyi hatıralar kalmış 212 Men ile ilgili.

Carolina Herrera'nın dünya çapında büyük başarı sağlayan 212 serisinin amiral gemisi her zaman için erkek versiyonuydu. Kadın versiyonun, 212'nin erkeği kadar başarılı olmadığı söylenebilir. Peki neydi 212 Men'in bu kadar sevilmesini sağlayan?

İsmindeki anlam veremediğim 212 rakamının etkisi olacağını sanmıyorum. Silindir ve metalik renkli şişesinin payı var mı acaba 212 Men'in en çok satanlar listesinde olmasının? Pek sanmıyorum. Ne şişesi ne de ismi bence bir parfümü bu kadar başarılı kılamaz. Bunun arkasında muhakkak ki başka sebepler var.

Tabii başarıdan bahsederken ticari anlamı vurgulamak lazım daha çok. Bu parfümün Carolina Herrera markasına büyük fayda sağladığı sır değil. Hem maddi-manevi anlamda katkı sağladı hem de adeta markayla özdeşleşti 212 Men. Ülkemizde de çok sevilen bir parfüm olduğunu biliyorum. Son yıllarda onlarca yeni parfümün piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, 212 Men'in eski göz kamaştırıcı dönemlerini geride bıraktığını söyleyebiliriz. Artık birçok yeni ve farklı seçenek var parfümseverlerin önünde.


Yine de 212 Men'in kemikleşmiş seven kitlesinin olduğunu düşünüyorum. Markanın kendi sitelerinde 212 Men, biraz da bu yöne vurgu yapmış: "Bu sadece bir başka aşk hikayesi değil. Bu parfüm, 212 erkeği gibi, erkeksi, sıradışı şekilde çekici ve aynı zamanda klasik. Onunla, şehir hayatının heyecan verici nabzını hissedin."

Parfümün ilhamını "New York'un uluslararası cazibesinden ve enerjisinden aldığı" iddia edilmiş. Fragrantica'da odunsu çiçeksi miskli olarak sınıflandırılmış. 212 Men'i üzerime sıktığımda karşıma yeşil çiçekler çıkıyor. Ekşimsi çiçekler, aromatik otlar, biraz bergamot ve lavanta. Kimi yorumcuların yeni kesilmiş çimen benzetmesi de doğru olabilir. Zaten açıklanan üst notalarında kesilmiş çimen var. Başlangıcı çok ferah olmasa da yeşil ve ortalama. İlerleyen dakikalarda yeşil aromanın devam ettiğine tanık oldum. Lavanta-menekşe benzeri yeşil çiçeklere orta bölümde ferah baharatlar ekleniyor. Zencefil en dikkat çeken ve baskın baharat. Zencefil, yeşil çiçeklerle harmanlanmış. Nispeten yumuşak ve keskin değil diyebilirim. Son kısımda koku karakteri değişiyor. Müthiş bir kremsi misk ve ferah çiçekler karşıma çıktı. Biraz da odunsu notalar mevcut. Alt notaları yumuşacık, kremsi ve çok güzel. Hatta parfümün en sevdiğim yeri oldu diyebilirim.

212 Men, ultra-hafif yaz akuatikleri gibi ferah değil. Başlangıcı ve orta kısmı evet ferahlık sınırında ama yeşil çiçekler ve baharatların marifetiyle daha ilkbahar-sonbahar kokusuna yakın. Son bölümse parfümün en ferah ve lezzetli yeri. Asıl karakteri son kısma saklanmış belli ki.

212 Men, çimensi yeşillik, bergamot, ferah baharatlar ve yumuşak misk ekseninde ilerliyor. Başlangıcı ile orta notalar yakın. Üst notaları biraz Green Irish Tweed'i anımsatıyor. İlerleyen dakikalarda benzerlik giderek azalıyor. Sonlara doğru kokusu değişiyor. Yine de geneli itibariyle tek düze ilerlediğini düşünüyorum. Çok kompleks yada katmanlı değil.


Günlük kullanıma uyabilecek, basit, canlı, ortalama bir parfüm. Sonları dışında çok farklı yada özel bir kokusu yok. Yine de herkesin sevebileceği güvenli seçeneklerden birisi olduğu açık. Bu parfümü kullanınca muhtemelen güzel iltifatlar alacaksınız.

212 Men, 1999 yılında piyasaya sürülmüştü. Geçen yılların ardından kapsamlı bir reformülasyon geçirdiğini sanıyorum. 7-8 yıl önce burnuma gelen ve etrafa yayılan aroma, bugünlerde kullandığımdakinden farklı. Eski versiyonu çok daha ferah, hafif, neşeli ve güçlüyken, yeni hali daha yeşil, çimensi, lavantamsı, zencefilli, sönük ve zayıf. Zaten bir çok yorumcu da bu durumdan şikayet etmiş. Parfümün ismine son yıllarda "NYC" ibaresinin eklenmesiyle artık ismi de değişti mi diyelim anlayamadım. Eski sarhoş edici ve müthiş kokusu kalmamış 212 Men'in. O kokunun kırıntıları son bölümden takip edilebilir.

Bu çok popüler arkadaşın zaman zaman sahte veya açık benzerlerini etrafta duyabilirsiniz. Hatta gerçek olanı da bir yerlerden burnunuza gelebilir. Tabii bu kadar popüler bir parfümü kullanmak, başkalarıyla pişti olmayı da beraberinde getirebilir. Eğer böyle durumları umursamıyorsanız sizin için sorun yok demektir.

Aklıma gelmişken bir hususa daha değineyim. Bilindiği gibi Carolina Herrera’nın 2006 yılında çıkardığı 212 Sexy Men isimli bir parfümü var. 212 Men’in başarısından sonra Sexy isimli flanker çıkarıldı. Çoğu kişinin ayılıp bayıldığı ama bende feci bağ ağrılarına sebep olan 212 Sexy Men ile kokuları neredeyse hiç benzemiyor 212 Men’in. İkisi tarz olarak ve koku karakteri olarak tamamen farklı yerdeler. Merak eden arkadaşlar için dipnot olarak belirteyim.


212 Men bu haliyle büyük boy şişesi alınıp kullanılacak parfüm değil bence. Zaman zaman yapaylık sınırında dolaşan kokusu kalite hissiyatı vermiyor. Fazlasıyla yeşil kokuyor. Performansı zayıf. Kalıcılığı ten üzerinde az ve fark edilirliği düşük. Yazık edilmiş bir parfüm gibi görünüyor 212 Men'in yeni hali.

Kokusunun tasarımını Alberto Morillas, Rosendo Mateu ve Ann Gottlieb üçlüsü yapmış. Luca Turin'in kitabında odunsu yeşil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden iki puan verilerek pek beğenilmemiş. 212 Men, EDT konsantrasyonuna sahip.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

24 Temmuz 2014 Perşembe

Çocuklar Öldürülürken...


Çocuklar öldürülürken
Canım ne parfüm kullanmak istiyor ne yerimden bile kalkmak,

Çocuklar öldürülürken
Ne yediğim yemekten zevk alıyorum ne de okuduğum kitaptan,

Çocuklar öldürülürken
Ne dünya siyaseti umurumda ne güç dengeleri,

Çocuklar öldürülürken
Sıkılıyorum rahat ve kısmen güvenli hayatımdan,

Çocuklar öldürülürken
Gözüm görmüyor magazin figürlerinin Bodrum tatillerini.

Gazze plajında 11 yaşındaki çocukları öldüren zalimlik ile 15 yaşındaki Berkin'i öldüren zalimliğin aynı olduğunu da biliyorum. Herşey o kadar açık ki. Zalim her yerde zalim. Milliyeti, dini, ahlakı olur mu zalimin?

Çocuklar öldürülürken bir kere daha utanıyorum insanlığımdan.



22 Temmuz 2014 Salı

Atelier Cologne – Vetiver Fatal (2012)




Atelier Cologne – Vetiver Fatal (2012)

Sylvie Ganter ve Christopher Cervasel isimli iki parfümseverin karşılaşmasıyla ortaya çıkan bir proje Atelier Cologne. Aslen ikisi de İtalyan kökenliymiş. Sylvie Ganter, Marsilyalı olup, New York'ta yaşıyormuş. Christopher Cervasel ise Toulouse'lu olup, Paris'te yaşıyormuş. Bu iki insanı aynı tutku ve profesyonellik bir araya getirdi. Tahmin edebileceğiniz gibi kokular ve parfümler.

İkisi de aynı aşka tutulmuştu adeta: "Eskinin efsanevi eau de cologne'leri". Onların yeni kokular tasarlamaya olan özlemleri ve arzuları, kolonya üreten ilk parfüm evi olmaya karar vermeleri ile sonuçlandı. Hayalleri şuydu: "Yarattıkları karakterli kolonyaların Eau de Parfum yada Extract formunda ve övgüler alan karakteristik ve büyülü ferahlığa sahip kolonyalar olmasıydı."

Birkaç yıl sonra hayalleri gerçek oldu ve Atelier Cologne markası ortaya çıktı. Bakmayın siz markanın isminde "Kolonya" olduğuna. Hiç bir parfümü Eau de Cologne konsantrasyonuna sahip değil. Mesela Vetiver Fatal, %18 konsantrasyona sahip "Pure Parfum" olarak tasarlanmış. Sadece markanın ismi kolonya. Yani konsept olarak eskinin klasik Eau de Cologne’lerine gönderme var. Onun dışında niş parfümevi diyebiliriz Atelier Cologne için.


Bugün inceleyeceğim Vetiver Fatal, 2012 yılında piyasa sürülen yeni sayılabilecek bir parfüm. Fatal kelimesi Fransızca sözlüğünde karşıma "ölümcül, kaçınılmaz, uğursuz" olarak çıktı. Anladığım kadarıyla olumsuza yakın ve biraz karamsar bir anlamı var. Gerçi kullanım sürecinde hiç de öyle ölümcül yada uğursuz bir parfüm hissi vermedi. Neyse artık geçeyim detaylara.

Kendi sitelerinde vetiver, portakal çiçeği, menekşe yaprakları, sedir ağacı ve öd notaları özellikle vurgulanmış. Parfümün açılışı çok güzel kremsi turunçgiller ile gerçekleşiyor. Abartılı olmayan tatlı turunçgiller modern ve etkileyici. Üst notaları gayet başarılı. Fakat çok kısa süre içinde üst notalar ortadan kayboluyor. Onun yerine tatlımsı meyveler geliyor. Bu kısımdaki meyveler yüksek kaliteli hissiyat vermiyor ne yazık ki. Parfüme ismini veren vetiver de eşlik ediyor meyvelere. Fakat hiç de ilgi çekici değil. Orta bölüm bana göre değil diyebilirim. En büyük hayal kırıklığı sonlarda yaşanıyor. Alt notalarda meyvemsi his devam ediyor. Ona yapay/seyreltilmiş sedir ağacı eşlik ediyor. Alt notalarda sedir ağacının yanında vetiver de var. Fakat aynı orta kısımdaki sıradan ve sıkıcı. Kapanışı en sevmediğim yeri oluyor. Ne acı!

Vetiver Fatal, birçok yorumcunun dediği gibi meyveli vetiver kokusuna sahip. Evet teoride iyi fikir meyveli vetiver. Fakat uygulamada hiç de iyi sonuçlar vermemiş ne yazık ki. Güzel ve gösterişli üst notalarını ayırırsak, orta ve alt kısım fazla değişim göstermiyor ve aynı düzlemde ilerliyor. Genel olarak tatlımsı sulandırılmış meyveler, yumuşak kremsi vetiver ve sedir ağacından oluşuyor ana kompozisyon.


Sıradan kullanılmış meyveler lezzetli olmaktan çok, farklı tarafı olmayan ve yetersiz benim için. Normalde meyveli parfümleri severim. Fakat buradaki meyveleri sevmek bir yana bıktırıcı ve kalitesiz. Vetiver, dumansı kullanılmamış. Genel olarak meyvelere eklenmiş. Zaten fazlaca göstermiyor kendisini. Çoğu zaman geri planda kalmayı tercih ediyor. İsmine binaen, vetiver baskın bir koku beklemeyin. Vasat sedir ağacı kullanımı için ise fazla şey söylemeye gerek yok. Herşey ortada.

Vetiver Fatal hem meyveleri hem vetiveri hem de sedir ağacını en sevmediğim şekliyle kullanmış. Onun içindir ki benim için hayal kırıklığından öteye geçemiyor. Belki de tenime hiç uymadı. Sebebi ne olursa olsun Vetiver Fatal ile ben ayrı dünyalara aitiz. Zorlamaya gerek yok. Eğer ferah, tatlı, kremsi, yumuşak, temiz, modern, yazlık ve meyveli bir vetiver parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var. Belki sizin teninizde daha farklı tepkiler verir.

Vetiver Fatal hem erkeklerin hem de kadınların kullanımına uygun gibi görünüyor ilk başta. Fakat kullanım döneminde erkeklere daha çok yakışacağı izlenimi uyandırdı. Onda hiç "Femme Fatale" duruşu yok. Özellikle sedir ağacı ve vetiver, onu hissedilir oranda erkeksi yapıyor. Ama başlangıcı ve meyvemsi kısım kadınsı nüanslar taşıyor. En iyisi uniseks diyelim ve noktayı koyalım.


Genellikle niş markalar için parfümler tasarlamış Jerome Epinette imza atmış kokusuna. Ferah ve meyveli karakteri sebebiyle ilkbahar-yaz mevsimleri için uygun olduğunu düşünüyorum. Farkedilirliği ilk yarım saat yüksek. Sonrasında tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ortalama seviyelerde. Bir Pure Parfum'den çok daha iyi performans beklenebilirdi.

Koku Güzelliği:10/5

18 Temmuz 2014 Cuma

Christian Dior - Escale a Portofino (2008)




Christian Dior - Escale a Portofino (2008)

Tamamen tesadüf eseri iki hafta içinde ikinci Portofino temalı parfüme rastladım. Tabii ki şikayetçi değilim. Yeter ki kullandığım parfümler belirli seviyenin ve kalitenin üzerinde olsun, varsın isimleri Portofino olsun. Hem kötü bir isim değil ki Portofino.

Muhakkak ki bu güzel ve şirin İtalyan kasabasını dünyaya Tom Ford'un Neroli Portofino'su tanıtmadı. Daha önce de Portofino'ya öykünmüş parfümler mevcuttu. Mesela Christian Dior'un Escale a Portofino'su.

Dior'un "Cruise" serisine 2008 yılında Escale a Portofino ile başlandı. Bu seriyi Dior'un özel serisi ile karıştırmamak gerek. Gerçi sınırlı dağıtım ve satış anlamında iki seri birbirine benziyor. Fakat Cruise serisi, Dior'un diğer parfümleriyle benzer fiyat aralığına sahip. Tek farkı fazla yerde bulunmamaları. Biraz Hermes'in "Jardin" serisine benzetilebilir bu anlamda.


Cruise serisinde görebildiğim kadarıyla dört parfüm mevcut. Bu seri "Ferah ve parlak kokuları sizi bir seyahate davet eder" cümlesiyle tanıtılmış ve ilhamını "Dior'un kıyafet tasarımlarından ve basit ama mükemmel kesim giysilerinden" almış. Cruise serisi için "Escale isimli parfümler, Dior'un parfümeri alanındaki ikinci mottosu olan: basit ve gerçek şıklığı çağrıştırır." denilmiş.

Escale a Portofino, kendi sitelerinde "Tatlı ferahlığın zindelik verici patlaması" olarak tanıtılmış. Ayrıca "Dior'un özel ve yüksek kaliteli içerikleri ile yapılmış Eau de Toilette" olduğu vurgulanmış. İçeriğindeki on altı doğal esansın genel olarak Akdeniz'i anımsattığı söylenmiş.

Uzun sayılabilecek zamandır kullandığım Escale a Portofino'nun başlangıcı güzel bir limon ile size merhaba diyor. Yüksek kaliteli limon doğal, lezzetli ve ferah. Biraz da aromatik otlar eşlik ediyor limona. Üst notaları eski tarz erkeksi limonsu şiprelere benzettim. Başlangıcını çok başarılı buldum. Orta kısımda limon gerilerde kalıyor. Onun yerine buruk ve ferah neroli geliyor. Ona biraz da bergamot eşlik ediyor. Fazla sabunsu olmayan neroliyi beğendim. Son kısım, orta bölümün paralelinde ilerliyor. Ferah ve doğal neroliye misk ekleniyor. Alt notalarda sedir ağacından gelen odunsuluk da var. Fakat çok baskın değil. Böylece tenden ayrılıyor.


Escale a Portofino, basit ve ferah turunçgil kokusu olarak değerlendirilebilir. Başlangıcındaki canlı, enerjik limon eski tarz limonsu parfümleri hatırlatıyor. Orta kısımdaki çiçeksi neroli, fazlaca kadınsı değil neyse ki. Buruk neroli gayet doğal ve yumuşak. Sonlardaki misk-sedir ikilisine gelinceye kadar kokusu o kadar zayıflıyor ki neredeyse hissedilmiyor.

Dior'un seyahat serisinin üyesi Escale a Portofino, aynı ismi gibi yaz mevsiminde deniz kenarına yada şirin bir Akdeniz kasabasına tatile gitmiş gibi hissettiriyor sizi. Limon-bergamot-neroli üçlüsünün her daim etkin olduğu kokusu fazla katmanlı yada derin değil. Zaten bir yaz parfümünden kim derinlik bekler ki. Üzerinize sıkın, ferahlayın, rahatlayın, fazla şey düşünmeyin ve mutlu olun. Eğer Dior'un düşüncesi buysa doğru bir işe imza atmış.

Escale a Portofino, aynı isimli rakibi Neroli Portofino'ya andırıyor. İki parfümün isminde Portofino bulunması ve içeriklerinde de neroli olması güzel bir sürpriz oldu benim için. Kimi yorumcuların iki parfümü birbirine benzetmeleri gayet anlaşılabilir. Escale a Portofino'nun keskin limonlu üst notaları Neroli Portofino'ya pek benzemiyor. Orta kısımdan itibaren ikisi de neroli temeline oturuyor. İşte bu andan itibaren benzerlik var ama ikiz kardeşi gibi değil. Neroli Portofino'nun abartılı fiyatından muzdarip parfüm severler, Escale a Portofino'ya şans verebilir.


Parfümün eleştirilen bazı tarafları var. Birincisi "fazlasıyla basit hatta limon kolonyası gibi bir parfüme neden bu kadar bedel ödeyelim" diyenler. Aslında hem haklılar hem de haksızlar. Bazen bana da limon kolonyalarını hatırlattı. Fakat o kadar da basite indirgenecek kadar vasat bir parfüm değil. İkinci olarak da kalıcılığının ve fark edilirliğinin düşük olması eleştiriliyor. Kullanım döneminde ben de fark edilirliğinin düşük olduğuna şahit oldum. Kalıcılığı ise normal bir EDT kadar. Fazlasını beklemek zaten anlamsız olurdu.

Yapaylık hissedilmeyen, ortalama ve ferah bir yaz kolonyası istiyorsanız, Escale a Portofino emrinize amade bekliyor. Gerçi Cruise serisi her mağazada satılmıyor. Ama biraz araştırmayla ülkemizde satılan birçok yere rastlanabilir.

Kimi yerlerde kadın parfümü olarak geçiyor. Bazı yerlerde de uniseks olarak sunuluyor. Bence hiç de kadınsı değil. Hatta başlangıcı erkeksi bile denebilir. Bu anlamda hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir.

Parfümün tasarımına ünlü burunlardan Francois Demachy imza atmış.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7