15 Ağustos 2014 Cuma

Comme des Garcons – Vettiveru (2002)




Comme des Garçons – Vettiveru (2002)

2000 yılında başlayan Comme des Garcons'un parfüm serileri 2006 yılında Guerrilla serisi ile son bulmuş gibi görünüyor. Her yıl bir temayı seçip, onunla ilgili parfümler piyasaya süren Comme des Garcons'un, en sevilen serisinin Incense olduğu söylenebilir. Özellikle Kyoto ve Avignon'un Incense serisi içindeki başarısı gözden kaçacak gibi değil.

Markanın 2002 yılı serisi "Cologne" fazla ilgi görmedi nedense. Üç parfümden oluşan seriden bir tek Vettiveru sivrilebildi. Muhtemelen Anbar ve Citrico'nun üretimi bitirilirken, Vettiveru hala yurtdışında çoğu yerde satılmaya devam ediliyor. Çünkü Vettiveru, markanın sevilen kolonyalarından birisi haline geldi. Comme des Garcons'un diğer popüler parfümleri ülkemizde satılırken Vettiveru'nun satışının olmaması şüphesiz ki koku severler için kayıp. 

Vettiveru'nun parfüm severler tarafından bu kadar talep görmesi benimde merakımı cezbetti. Genel olarak parfüm platformlarında hakkında iyi şeyler söyleniyor ve öneriliyor. Zaten Comme des Garcons'un kendine özgü farklı stili, parfümlerine de yansıyor. Benzerine zor rastlanan kokulara imza atıyorlar. Onların pazarda farklı bir yer edinmesinin sebebi de muhtemelen özgün olmaya çalışmaları. Bunu da gördüğüm kadarıyla başarıyorlar.


Kolonya serisinin üyesi Vettiveru, Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda karşıma turunçgiller çıkıyor. Biraz limon ve bergamot var sanki. Üst notalar çok parlak ya da limon kolonyası gibi değil. Daha buruk, sakin ve bergamot merkezli denebilir. Ferah başlangıcı doğal ve güzel kokuyor. Orta kısımda limon geri planda kalıyor. Bergomot-neroli benzeri yapı devam ediyor. Orta notalarda ağaçsı vetiver (kabe samanı) kendisini gösteriyor. Başlangıcı kadar ferah devam etmiyor Vettiveru. Aynı buruk koku devam ediyor. Sanki biraz nötr çiçekler ve geri planda ferah baharatlar da var. Fakat ağaç kökünü andıran vetiver başrolde. Son kısımda ağaçsılık biraz daha artıyor. Neredeyse sedir ağacı ve topraksı Iso E Super var diyeceğim. Belki de vardır. Böylece de tenden ayrılıyor.

Vettiveru genel olarak ferah sayılabilecek bir vetiver parfümü. İsmine binaen orta notalarda karşımıza çıkan vetiver, son kısımlara kadar etkisini hissettiriyor. Vetiverden sonra ikinci önemli nota turunçgiller. Neroli-bergamot-limon üçlüsü parfüme hoş ve buruk bir aroma katmış. Kimi zaman limon ön plana geçiyor kimi zaman bergamot burnunuzu okşuyor. Turunçgil kullanımı başarılı ama klasik ve parlak bir portakal kokusu beklemeyin. Zaten en büyük şaşkınlığım buradaki turunçgil kullanımına yönelikti. Hem çok göze batmıyor ve geri planda kalıyor turunçgiller hem de kokuya ferahlık vermeyi başarıyor. Sonlarıysa bence odunsuların hakimiyetinde. Tabii vetiver de eşlik ediyor ağaçsı yapıya.

Vettiveru, klasik bir ferah parfüm değil. O hem topraksı, hem odunsu, hem turunçgilli kokmayı başarıyor ve bunları güzelce harmanlıyor. Karşımızda sıkıcı bir akuatik yok. Acqua Di Parma'lardaki gibi canlı ve baskın turunçgil kullanımı da yok. Tatlı ve şekerli değil. Yapay kokmuyor. Anlatması zor bir şekilde ferah ve güzel. Aynı zamanda oldukça çekingen ve sakin.


Parfümümüz kaynaklarda uniseks olarak geçiyor. Kullanım sürecinde topraksı ferah vetiver ve odunsuluğun baskın olduğunu farkettim. Onun içindir ki erkek kullanımına daha yakın gibi düşünülebilir. Erkeksi vurgular olsa da bir kadın rahatlıkla kullanabilir onu. Fakat kadınsı bir form beklemeyin.

Evet kabul ediyorum ve sürüye katılan bir koyun olmayı kabul ediyorum. Vettiveru harika bir parfüm değil. Etkileyici ve vurucu da değil. Hayatınızı kokusu da olamayacaktır. Yine de çok güzel ve doğal bir vetiver kokusu. Garip şekilde ferah, temiz, transparan ve basit. Belki de asıl gücünü bu basitliğinden alıyor.

125 ml.si 60 dolar civarında satılan Vettiveru, bir yorumcunun dediği gibi bu fiyata alınabilecek en iyi vetiver temalı parfüm olabilir. Özellikle yurtdışında çok uygun fiyatlara satılıyor. Hele bir de 500 ml. dev şişesi var ki ömür boyu kullanırsınız rahatlıkla.

-Vetiverru, karbon, oksijen, su ve elektromanyetik spektrumun, karmaşık biyokimyasal tepkimelerin fantastik şekilde fışkırmasının sonucu mu? Pek sanmıyorum.
-Fizikçi Freeman Dyson’un söylediği üzere, eğer hiçbir iki fermionun aynı kuantum durumunda bulunamayacağını dikte eden Pauli-dışlama (Pauli-exclusion) ilkesi var olmasaydı Vetiverru yine de piyasaya sürülebilir miydi? Tabii ki!
-Bütün elektronlar en alt seviyedeki atomik yörüngeyi işgal eden parçacıkların, sadece ayrık, izinli kuantum durumlarını işgal edebileceklerini öğreten kuantizasyon ilkesi olmasaydı Vetiverru yine de güzel kokar mıydı? Neden olmasın!
-Bu parfüme meşhur enformasyon ölçümü veya negatif entropi’sinden türetilebilen enformasyon teorisi içinde önemli teorik bir temel kazandırılabilir mi? Pardon?


Şaka bir yana bence Vettiveru dünya jet-set'inin en sevdiği yaz lokasyonlarından İbiza'ya yakışır. Buradaki sabahın ilk ışıklarına kadar süren partilerden birisindeyiz. İbiza Adası’nın en büyük kulübünün o geceki sürprizi Tiesto ve Paul Van Dyk. Üst üste yıllardır dünyanın en iyi DJ'yi seçilen Tiesto setin başına geçiyor. Partiye Adagio for Strings ile başlıyor. Sonrasındaysa Dance For Life ve Just Be ile devam ediyor. Saat gece yarısını geçtiğinde bu sefer setin başında Paul Van Dyk geliyor. Benimde sevdiğim DJ'lerden olan Van Dyk, o tuhaf ve hüzünlü sayılabilecek geçişlerini yapıyor. Partideki herkes mutlu ve yarı sarhoş. İçeriye sadece beyaz kıyafetle alınan dans müziği severler, kullandıkları sentetik uyuşturucuların etkisiyle sağa sola sallanıyorlar. Avrupa'nın en büyük elektronik müzik partisinin loş ortamında ve Ağustos ayının rutubetli ve gece uyutmayan sıcağının ortasında kullanmak için birebir Vettiveru'yu.

Kimi yorumcuların Lalique'in başarılı parfümü Encre Noire'in ferah haline benzettiğine rastladım. Bazılarıysa Guerlain'in ünlü klasiği Vetiver'e benzetmiş. Bence Guerlain - Vetiver kadar yeşil kokmuyor Vettiveru. Ben Sycomore'a daha çok benzettim genel halini. Tabii Sycomore'un 2-3 basamak altında verdiği kalite hissiyatı anlamında.

Bu çok sıcak ve rutubetli Ağustos ayında kullandığım Vettiveru'yu bol bol sıktım. Kimi sefer 7-8 fıs kullanmama rağmen hiç rahatsız etmedi. Onun tam bir ilkbahar-yaz parfümü olduğunu düşünüyorum. Fakat bu kadar çok uyguladığım halde farkedilirliği yüksek olmadı. Genel olarak tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ise bir Eau de Cologne'ye (EDC) göre etkileyici.

Koku Güzelliği:10/7

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Givenchy – Insense (1993)




Givenchy – Insense (1993)

1990'lı yıllar... Erken 90'lı yılların hafızamda fazlaca yeri olmasa da sonları acı hatıralarla hala zihnimin bir köşesinde canlı duruyor. Kabul etmeliyim ki 90'lı yılların başlarında parfümler ve kokular muhtemelen o kadar da ilgi alanıma girmiyordu. Belki de post-ergenlik döneminde bu hale geldim. Sadece koku hassasiyetim değil hayata bakışım da o zamanlarda mı şekillendi acaba?

İçiniz rahat olsun çünkü sıkıcı çocukluğumu size anlatmayı düşünmüyorum. Sadece o zamanları daha dikkatle gözden geçiriyorum zihnimde. Parfümlere dair her ne varsa çıkarmak için. Fakat ne yaptıysam bu parfümü anımsayamıyorum.

1993 yılında Givenchy, Insense ismindeki erkek parfümünü piyasaya çıkardığında büyük heyecan uyandırmadı. Hemen bir yıl sonra ise Insense Ultramarine piyasaya sürüldü. Ve bomba patladı. Bir yıl arayla çıkan iki parfümden ağabey Insense'in kısa süre içinde üretimi bitirildi. Ultramarine ise yıllarca dünyanın en çok satan erkek parfümlerinden olacaktı. İsimleri bile aynı olan iki parfümün birisi ticari olarak başarısız oluyor diğeri ise en çok satanlar listelerine giriyor. Kaderin cilvesi bu olsa gerek.

Küresel bir marka olarak Givenchy, küresel ticaretin gereklerini uygulamak zorunda. Başarılı olan parfümün üretimi devam ettirilir, başarısız olanlara ise elveda denir. Oysa Insense olayında durum biraz farklı. Çünkü üretimi bitirilen ilk Insense, yıllardır parfüm severlerin ve eski koku severlerin en çok sevdiği ve aradığı parfümlerden birisi olarak göze çarpıyor. Bu klasiğin hala büyük oranda seveni ve saygı duyanı var. Ultramarine, büyük kitlelere hitap eden piyasa parfümü gibi görülürken, Insense, parfümden gerçekten anlayanların ve merakı geçip, amatör koku severlik düzeyine gelenlerin gözdelerinden birisi. Üretimi bitirildiği için artık bulunmasının zor olması, bulunsa dahi yüksek fiyatlara satılması, onun hakkında küçük bir fikir edinmemizi sağlıyor.


İşin başka ilginç tarafı 1993 yılında çıkan Insense ve 1994 yılında çıkan Ultramarine koku olarak birbirlerine hiç benzemiyorlar. Insense 1980'lerin şiprelerini ve erkeksi parfümlerini andırırken, Ultramarine, sabunsu, akuatik ve modern karaktere sahip. Daha önceden Ultramarine versiyonunu denemiş ve fikirlerimi yazmıştım. Bugün ise ilk Insense'i büyüteç altına alacağım. Bakalım her yerde bahsedildiği kadar güzel mi kokusu?

Fragrantica'da aromatik fujer olarak sınıflandırılmış Insense. Üzerime sıktığımda beni eskilerden gelen turunçgiller karşılıyor. Buruk, tozlu ve nostaljik turunçgillerin içinde muhtemelen bergamot-portakal var. Modern olmayan, 1980'lere gönderme yapan bir turunçgil kullanımına sahip. Turunçgillere aromatik otlar eşlik ediyor. Üst notaları yapaylıktan uzak ve güzel. Orta kısımda buruk turunçgillerin etkisi devam ediyor. Ve parfümün asıl karakteri ortaya çıkmaya başlıyor. Bu andan itibaren çiçekler size merhaba diyor. Lavantayı hissediyorum. Yeşil iris (süsen), artemisia belki de manolya. Fakat kadınsı çiçekler düşünmeyin. Oldukça erkeksi çiçeksilikten bahsediyorum. Yeşil erkeksi çiçekler diyelim tam olsun. Bu bölüm yine kaliteli fakat bu kadar erkeksilik benim için fazla. Son kısımda erkeksi çiçeklerin hakimiyeti devam ediyor. Kapanışta odunsuluk daha önde gibi. Balsamsı ağaçsılık, çam-köknar ikilisine yakın. Böylece de tenden ayrılıyor.

Insense, genel olarak şipre-odunsu tarzına yakın. Başlangıçtaki ekşimsi turunçgiller-aromatik otlar neredeyse Eau Sauvage/Safari/Number One düzleminde. Fakat onlardan biraz daha canlı ve yeni. Orta bölümdeki erkeksi çiçekler, benim çok sevmediğim Safari tarzına yakın gibi. Fakat onun kadar eski kafa değil. Son kısım ise orta notaların paralelinde devam ediyor. Yani tarafsız gözle baktığımda çok değişken ve kompleks bir parfüm olmadığını söyleyebilirim. Düz çizgide ilerliyor.

Insense aslına bakılırsa ilginç bir yerde duruyor. Ne 1980'lerin sert erkeksi şiprelerine benziyor. Ne de 2000'li yılların şerbetli-şekerli oryantallerine. İkisinin arasında kalmış geçiş dönemi parfümü denebilir. Kullanım sürecinde farkediliyor ki, bariz şekilde eskiye öykünmüş. Küçük kardeşi Ultramarine kadar ferah, akuatik ve modern değil.


Insense'in en özgün tarafı kuşkusuz erkeksiliği. Günümüzün modern parfümlerinde fazla rastlanmayan erkeksilik, burada fazlasıyla mevcut. Tatlılık barındırmayan, hafiften maço yanı gözden kaçmıyor fakat ne Number One ne de Safari kadar yüklenmemiş erkeksi vurguya. Onlardan daha yumuşak, ferah ve giyilebilir. Insense için Mitsouko'nun erkek versiyonu denebilir mi diye düşünüyorum. Biraz zorlama olur bu benzetme. Fakat genç arkadaşlara Insense'i koklatsak büyük kısmı onu hacı yağlarına benzetebilir. Aslında gayet temiz, pürüzsüz, beyefendi ve sakin yapıda. Yaş olarak otuz ve üzerindeki erkeklere tavsiye etmem gerekiyor. Çünkü hiç de genç işi kokmuyor.

Evet o kaliteli. Hatta kimi yorumculara göre Givenchy'nin en iyi parfümü. İşi abartıp onun başyapıt olduğunu vurgulayanlarda var. Givenchy'nin en iyi parfümü olduğuna karar verebilmek için markanın bütün parfümlerini denemiş olmak lazım. Onun içindir ki öylesine iddialı cümleler kurmak yersiz. Fakat kalite ve farklı karakter anlamında yeni nesil Givenchy'lerden bir üst seviyede olduğu düşünülebilir.

İyi de Insense'i beğendim mi? Şimdi onun tarzının bana yakın olmadığı gayet açık. Bu kadar erkeksi parfümlere bir türlü ısınamıyorum. Onun içindir ki Insense bir şişesinin peşine düşeceğim bir parfüm değil. Fakat eski tarz aromatik şipreleri seviyorsanız ve bir erkek şeker-vanilya değil de böyle maskülen çiçeksi kokmalı diyorsanız, o zaman şimdiden nereden alacağınızın araştırmasını yapmaya başlayabilirsiniz.

Insense'in üzerine yapışan "erkeksi çiçeksilik" etiketinin faili Luca Turin gibi görünüyor. Ünlü kitabında Insense'i erkeksi çiçeksi olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş puan vererek, en iyi erkek parfümleri listesine almış.

Başlangıcı keskin ve yoğun. Sonrasında fark edilirliği normal seviyeye geliyor. Kalıcılık bir EDT için iyi. Biraz hüzünlü tarafını düşünüp de onu sonbahar mevsiminde kullanmanın yerinde olacağını söyleyebilirim. Hatta çok soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Bu sıcak günlerde neyse ki hiç rahatsız edici değildi.


Önemli sayılabilecek bir noktaya değineyim. 2007 yılında Givenchy markasının kuruluşunun 50. yılı sebebiyle üretimi bitirilmiş ünlü ve klasik Givenchy parfümleri yeni şişe ve kutularda limitli olarak piyasa sürüldü. Bu parfümlerin arasında Insense de vardı. Fakat tahmin edeceğiniz gibi 2007 çıkışlı parfümlerin tamamı reformüle olarak çıktı. Yani şu an iki ayrı şişede Insense var. Orijinal olan şişesi Ultramarine'e benzeyen sarı kutulu şişe. Benim kullandığım orijinal formülasyonuydu. Uzun ince şişe sonradan çıkartıldı. Koku olarak ise deneyen yorumcular ufak tefek farklılıklar olduğunu söylüyorlar. Eğer bulabilirseniz eski sarı şişe/kutu olanı almanız daha mantıklı gibi görünüyor.

Parfümün tasarımını, kariyerinde önemli işlere imza atamamış burun Daniel Moliere gerçekleştirmiş. Şişesinin tasarımını Pierre Dinand'ın yaptığına dair bilgi var.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

7 Ağustos 2014 Perşembe

Etat Libre d’Orange – Archives 69 (2011)




Etat Libre d’Orange – Archives 69 (2011)

"Mandalina, kırmızı meyveler CO2, orkide & Prune JE, tütsü, kafur, kırmızı biber, benzoin, paçuli ve misk." Sizce bu birbiriyle alakası olmayan notalardan anlamlı ve güzel kokan bir parfüm çıkar mı?

Kırmızı meyveler CO2'nin ve Prune JE'nin ne olduğu konusunda fikrim yok. Bu terimlerin gizemli bir Da Vinci şifresi olduğunu da sanmıyorum. Kendisinden beklendiği gibi farklı ve radikal bir koku tasarımının işaretleri mi acaba bu notalar. Yoksa yine şişirilmiş pazarlama cümleleri mi?

Sıradışı konseptler, popüler kültüre güçlü göndermeler, cinsellikle mizahın kesiştiği isimler, absürt hikayeler. Eğer bir niş parfüm evi, bunları size vaat etse tepkiniz nasıl olurdu bilemiyorum. Fakat Etat Libre d'Orange'ın yapmak istediği şeyi yavaş yavaş anlamaya başladığımı sanıyorum. Üstelik kullandığım sekizinci parfümünden sonra!


Archives 69 ismine ilk bakışta cinsellik çağrışımı yaptığı düşünülebilir. Belki de benim içim fazlasıyla fesat. 69 ifadesinin bir seks pozisyonu olduğunu ve porno sektöründe sıklıkla kullanıldığını bilmek için çok kültürlü olmamıza gerek yok. Orijinal numunesinin içindeki küçük bilgilendirme broşürünün arka yüzünde büyük harflerle "Masumiyetin Sonu" ibaresinin olması rastlantı olmasa gerek. Yine aynı broşürdeki "Bu parfüm şehvetsel kurtuluşun kokusudur" yazması manidar.

Etat Libre d'Orange'den beklendiği üzere seks çağrışımı yapan Archives 69 ismi, markanın iddiasına göre tamamen bizim abartmamız. Paris merkezli markanın buradaki ana mağazasının adresinden geliyormuş ismi. 69 Rue des Archives adresinde bulanan Etat Libre d'Orange merkez butiği, parfüme ismini verdiyse de benim gibi kuşkucuların merakını tam anlamıyla bastırabilmiş değiller.

Archives 69, epeydir çekmecede duran parfümlerdendi. Neden onu uzun zamandır karanlık çekmecemde unuttuğumu bilemiyorum. Belki de bundan önce denediğim diğer Etat Libre d'Orange parfümlerinin biraz hevesimi kırmasıydı sebep. Putain des Palaces dışındaki kokularla bir türlü yakın arkadaş olamamıştık. Bakalım Archives 69 ile nasıl bir ten uyumu sağlayabileceğim.


Parfümün açılışında garip bir kokuyla karşılıyorum. Üst notaların bende uyandırdığı izlenim Vicks kokusu. Eskiden babam evde sık sık Vicks kullanırdı. O günlere gitmemi sağladı başlangıcı. Mentol diyesim var. Belki alkol. Kimisi kafur demiş, kimisi de biber. Pek bir şeye benzetemedim üst notaları. Zaten kokuyu da sevemedim. Tuhaf açılış bana göre değil. Orta kısımda biraz daha tanımlanabilir kimlik kazanıyor. Tatlımsı meyveler hissediyorum. Muhtemelen erik ya da yaban mersini. Tabii büyük oranda mandalinayı unutmamak lazım. Meyveler dedim ama ferah meyveler ve turunçgiller akla gelmesin. Olgun ve biraz karanlık mandalina Tauer'in turunçgil kullanımını hatırlatıyor. Meyvelere ilerleyen saatlerde tatlımsı metalik baharatlar ekleniyor. Biber burada başrolde. Orta kısım başlangıcına göre daha kabul edilebilir. Son kısımda misk öne çıkıyor. Belki biraz tütsü. Tatlılık sonlarda da mevcut. Orta bölüme yakın ilerliyor kapanışta kokusu.

Archives 69, diğer Etat Libre d'Orange parfümlerinde karşılaştığım tuhaf yapaylığı bünyesinde barındırıyor. Bazı yorumcuların medikal-eczane benzetmesi doğru olabilir. Ben plastiğimsi bir derinin verdiği türden yapaylık hissediyorum daha çok. Hatta tatlı balkabağı bile diyesim var. Archives 69, Tilda Swinton: Like This gibi balkabağı tatlısı hissini verdi bana. Parfümün üzerinde bir hayalet gibi dolaşıyor adeta.

Bu arkadaşı sınıflandırmak kolay değil. Odunsu bir parfüm değil. Vanilya, kahve, karamelli bir hali de yok. Sanırım onun için meyveli-baharatlı denebilir. Öne çıkan aktörler yaban mersini, erik, biber olarak göze çarpıyor. Fakat bu notaları çok berrak şekilde algılayamıyorsunuz. Sanki kokusu bilerek karmaşık hale getirilmiş hiç kimsenin anlayamaması için. Biraz kakafonik ama lezzetli. Muhtemelen fena halde ten seçen bir parfüm. Doğru tenle buluştuğunda çok güzel olacağına eminim.


Archives 69'un sanatsal bir koku karakteri olduğu söylenebilir. Günlük kullanımda, sokakta dolaşırken yada ofis kullanımına uyacağını sanmıyorum. "Mod ve an" kokusu bence. Mistik ve transandantal değil. Çözmesi zor, kullanımı zor, sevmesi zor ve alışması zor bir kokuya benziyor. Onun için yeterince emek harcayacak şanslı kişileri arıyor olabilir.

Zaman zaman kadınsı, pudralı, rujumsu, sabunsu hale geliyor. Başka zaman ise uniseks kullanıma uygun meyveli, baharatlı, cazibeli bir yapıya bürünüyor. Kimi zamanlardaysa rahatsız edici, bıktırıcı, yapay, plastiğimsi, iç gıcıklayıcı, ukala ve şımarık oluveriyor.

Archives 69'u sevdim mi sorusunu bana soruyor musunuz bilmiyorum ama yine de cevap vereyim. Bir Etat Libre d'Orange parfümünü sevmek-nefret etmek yada kaliteli bulup-bulmamak bağlamında düşünürsek hata yapabiliriz. Çünkü onların tarzları bu. Garip, benzersiz ve uçuk. Archives 69'un bu ifadeleri karşıladığı söylenebilir. Bu parfümün kolay kolay benzerine rastlayacağınızı sanmıyorum. Bu anlamda "size özel" tarafını göreceksiniz. Kokusunu genel anlamda çok sevdiğimi söyleyemem. Başlangıcı çok itici. Orta kısımdan itibaren plastiğimsi yapaylık hissedilse de fena bir parfüm değil. Fakat büyük boy şişesini almak konusunda ısrarcı olacağımı sanmıyorum. Yine de onu kullandığım için pişman değilim. Koku hafızama farklı bir hatıra daha kazınmış oldu.


Denemeden alınması halinde pişman olma olasılığı yüksek. Uniseks olarak geçse de kadın kullanımına yakın gibi. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacaktır. Parfümün tasarımını, sektörün tanınan isimlerinden Christine Nagel yapmış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip.

Koku Güzelliği:10/6.5

3 Ağustos 2014 Pazar

Rochas – Eau de Rochas Homme (1993)


Rochas – Eau de Rochas Homme (1993)

Tahmin edebiliyorum parfüm bağımlısı dostlar. Rochas kelimesini duyduğunuzda, 1999 çıkışlı, sivri şişeli, karamelli kokusuyla en çok satanlar listelerinde yer alan Rochas Men aklınıza geliyor. Hiç üzülmeyin çünkü tamamen haklısınız. Bu lezzetli gourmand öylesine başarılı oldu ki, adeta markayla özdeşleşti. Onun popülerliği, Rochas'ın diğer önemli parfüm klasiklerini bir parça geri plana attı bile diyebiliriz.

1925 yılına kadar uzanan tarihini düşünürsek, Rochas'ın 40 civarında parfüme imza atması fazla olmasa gerek. Gerçi markanın kurucusu Marcel Rochas, ilk parfümünü 1936 yılında Audace ismiyle piyasaya sürmüştü. Bu anlamda aslında Rochas'ın moda dünyasında olduğu kadar parfümler konusunda da önemli bir tarihe sahip olduğu söylenebilir.

Geçtiğimiz haftalarda bahsettiğim Edmond Roudnitska'nın Rochas'a armağan ettiği iki değerli klasik Femme Rochas ve Moustache'den ibaret değil önemli parfümleri. Tocade, Monsieur Rochas, Madame Rochas, Macassar, Globe gibi döneminin başarılı parfümleri unutulmamalı. Ve tabii ki Eau de Rochas.

1970 yılında Rochas markası, Eau de Rochas ismiyle piyasaya sürdüğü kadın parfümüyle önemli bir başarı yakalamıştı. Bugün hala sevilen kadın parfüm klasiklerinden olan Eau de Rochas'ı Nicolas Mamounas tasarlamıştı. Eau de Rochas'ın bu başarısının ardından yirmi üç yıl sonra aynı isimli erkek parfümü piyasaya sürüldü. Eau de Rochas ismine sadece "Homme" eklenmişti. Kokusu da aynı düzlemdeydi: Turunçgil.


Görüntü itibariyle 1970 yılı orijinal formül Eau de Rochas'ın başarısını yakalayamamış görünüyor erkek versiyonu Eau de Rochas Homme. Tabii bu durumu çok yadırgamamak gerekir. Önemli bir parfümün, sonradan yapılmış erkek ya da kadın versiyonları her zaman büyük ses getirmeyebilir. O sözcüklerle anlatılamayan büyü çoğu zaman yakalanamaz. Zaten o "şeyi" yakalayan parfümlerin önünde de kimse duramaz.

1993 çıkışlı Eau de Rochas Homme, ismindeki "eau" teriminden anlaşılacağı üzere ferah ve hafif kokusu olduğu izlenimi veriyor. Kullanım sürecinde çok da yanlış olmadığını farkettim bu düşüncemin. Parfümü ilk sıktığınızda sizi buruk limon karşılıyor. Çok canlı ya da parlak değil limon. Eski tarz kolonyamsı aromatik limona otlar eşlik ediyor. Başlangıcı çok sevdiğim tarzda limon kullanımına sahip olmasa da beğendiğimi söyleyebilirim. Gayet doğal ve ferah. Orta kısma geçildiğinde kokusu turunçgil eksenine doğru kayıyor. Belki bergamot, mandalina, misket limonu ve mine çiçeği. Bu andan itibaren biraz sabunsu-çiçeksi yanını ortaya çıkarıyor. Başlangıcı kadar ilgi çekici değil orta notalar. Son kısımda orta notaların düzleminde devam ediyor. Farklı olarak sedir ağacı ve az da olsa plastiğimsi yapaylık hissediyorum. Son bölüm parfümün en başarısız tarafı bence.

Eau de Rochas Homme'u büyük beklenti ile kullanmaya başlamıştım. Eskinin erkeksi aromatik şiprelerine benzeyeceğini düşünmüştüm. Onda Eau Sauvage karakteri göreceğimi sanmıştım. İlk saniyelerde umudum vardı. Fakat orta notalardan itibaren sıradan bir turunçgil kokusuyla karşılaştım. Bu anlamda aradığım ruhu bulamadım.


Başlangıcında gayet güzel limon ile açılışı yapıyor. Aromatik otların eşlik ettiği limon çok doğal ve sevilesi. Hatta açık ara parfümün en beğendiğim yeri oldu başlangıcı. Fakat sonrasında tuhaf bir burukluk halini alıyor. Muhtemelen sabunsu bergamot veya mine çiçeği bu efekti veriyor. Her nereden geliyorsa gelsin orta bölüm bana göre değil. Daha doğrusu bu tür turunçgil kullanımından hiç tat alamıyorum. Başlangıçtaki kalite hissiyatı da azalıyor. Son kısımda ise küçük çaplı hayal kırıklığı beni bekliyor. Yapaylık sınırındaki odunsular gayet sıradan. Buradaki turunçgiller de bir garip. Ne bileyim beğenmedim ya mutlaka bahane bulmam gerekiyor diye düşünüyorum belki de.

Başlangıcı dışında durağan, cansız, heyecansız, iddiasız, konfora ve temiz kokmaya önem vermiş bir parfüm gibi duruyor. Evet onu tanımlamak için doğru kelime sanırım "temiz". Gayet efendi, sürpriz yapmayan, tek düze, derinliği olmayan basit bir turunçgil kolonyası ile karşı karşıyayız dersem abartmış olmam. Kendine özgü, yenilikçi, karakteristik yapıya sahip değil.

Sakin hali, muhtemelen kalıcılık ve farkedilirliğine de yansımış. Bir çok yorumcunun şikayet ettiği kadar var. Kalıcılığı ten üzerinde 2-3 saat civarında. Bu komik kalıcılık serüveninden sonra farkedilirliğe dikkat kesiliyorum. Ama ne çaba. Başlangıcı dışında çok çekingen ve kendi kabuğunda. Neredeyse hissedilmiyor bir süre sonra. Hani tamam bir parfümün hafif olması düşünülebilir. Fakat bu kadar da olmasın be Rochas. Eğer bir parfümde performans arıyorsanız, Eau de Rochas Homme'u şimdiden listenizden çıkarabilirsiniz.

Parfüm eleştirmeni Luca Turin, kitabında Eau de Rochas Homme'ı odunsu turunçgil olarak sınıflandırmış. Beş üzerinden dört puan vererek oldukça beğenmiş. Yine bay Turin'den şaşırtıcı bir not benim için. Gel senin sisteminde en fazla üç puan verelim şu parfüme bay Turin. Fazlası cidden kurtarmaz.


Parfümün tasarımcısı olarak kimi kaynaklarda Nicolas Mamounas kimi kaynaklardaysa Gilles Romey ismi görülüyor. Anladığım kadarıyla parfüm 1993 yılında Eau de Rochas Pour Homme ismiyle çıkmış. İlerleyen yıllarda "Pour" kelimesi isimden çıkarılmış ve sadece "Homme" kalmış. Muhtelemen de reformülasyon geçirmiş. Benim denediğim yeni sürümü Eau de Rochas Homme olanıydı. Eski sürümünü yani isminde "Pour" geçen şişesini bulursanız çok daha güzel bir kokuyla karşılaşacağınızı düşünüyorum. Çünkü genel olarak eski versiyonu daha çok beğenilmiş. Şişesinin tasarımını ise Serge Mansau yapmış.

Erkek parfümü olarak piyasaya sürülse de kadınlar ferahlatıcı kolonya niyetine rahatlıkla kullanabilir. Kolonya dediğime bakmayın EDT konsantrasyonuna sahip. Tam bir sıcak yaz günü parfümü. Yirmi beş yaş ve üzerindeki arkadaşlara önerelim de sonra kavga çıkmasın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5.5