30 Ekim 2019 Çarşamba

Franck Boclet – Blue Moon (2019)

Modacı Franck Boclet’in 2016 yılından itibaren parfümler konusunda büyük atılım yaptığını görüyoruz. 2016 yılından 2019 yılına kadar yirmi beş civarında parfüm piyasaya sürdüğünü düşünürsek, markanın, kokular dünyasında iddialı olmaya çalıştığını söyleyebiliriz.

Franck Boclet’in 2019 yılı çıkışlı Rock & Riot Ivory çatısı altındaki parfümlerinin şimdiden beş üyeye ulaştığı anlaşılıyor. Bir süredir kullandığım Blue Moon’un, Franck Boclet ve karısı Solenne’in balayından ilham aldığı aktarılmış markanın internet sitesinde. Aromatik, meyveli, odunsu ve gurme notalarını barındırdığı vurgulanmış.

Blue Moon’un açılışı tozlu ve kuru yeşil temayla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında limon, bergamot, nane ve fesleğen var. Limon ve bergamottan ziyade fesleğen-nane ikilisine yakın gibi başlangıcı. Kimi zaman sabunsu tozlu incir yaprağı kokusunu anımsatan Blue Moon’un ilk saniyelerinin ferah olduğu söylenemez. Bir süre sonra orta kısma geçiliyor ve koku profili değişiyor. Orta bölümde oldukça tatlanan Blue Moon’a, kremsi, şekerli çiçekler hakim oluyor. Başlangıçtaki tozlu hissiyat veren sabunsuluk, ortalarda az da olsa algılanıyor. Orta notalarda oryantal çiçeksi yönünü gösteren Blue Moon, lezzetli, meyveli gül-şakayık tarafına yöneliyor. Bir parça da sıcak baharatlar geliyor arkadan. Karanfil olduğunu tahmin ettiğim baharat fazlaca öne çıkmıyor. Son bölüm, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Şekerli, meyvemsi çiçeklere alt notalarda vanilya ekleniyor. Son bölüm parfümün en güzel yeri diyebilirim.

Blue Moon, anladığım kadarıyla modern, romantik, şekerli, lezzetli, pudralı/sabunsu, meyveli çiçek parfümü. Başlangıcındaki ilginç yeşil kuru yaprağımsı hissiyatı pek benimseyemedim. Gerçi Franck Boclet’in Rock & Riot serisinden denediğim üç parfümün de (Cocaine, Be My Wife ve Blue Moon) açılışlarını sevemedim. Boclet, muhtemelen bilinçli olarak üst notalarda garip ve sevmesi zor temaları yerleştiriyor. Orta kısımdan itibaren modern ve tanıdık koku profiline eviriliyor. Resmi olarak açıklanan orta notalarında yasemin ve inci çiçeği var. Bu iki notadan ziyade şakayık-gül ikilisine yakın duruyor orta notalarda. Yakın zamanda kullandığım Baldi’nin Ametista’sını andırıyor Blue Moon’un orta bölümü. Gerçi Ametista’da iris (süsen) çiçeği baskındı. Benzer koku profili burada da var gibi. Kapanışı yine Boclet parfümlerinde (özellikle Cocaine) rastladığım gibi çarpıcı, vurucu ve harika. Blue Moon’un sonlarındaki müthiş süsen benzeri çiçeksilik ve vanilya kokusal şölen sunuyor.

Blue Moon, iddialı bir kadın parfümüne benziyor. Kimi parfüm platformlarında uniseks olarak sunulsa da kadın kullanımına uygun denebilir. Orta ve alt kısmın feminen tarafa yakın durduğunu söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar üzerime bol bol sıkıp, dolaşsam da erkeksi denemez Blue Moon. Gerçi Dior Homme hayranı olarak kadın-erkek fark etmez her türlü süsen temalı parfümü üzerimde mutlulukla taşıyabilirim. Blue Moon ise, sevmesi zor açılışı ve yapaylık sınırındaki orta kısmıyla hem herkese hitap etme hem de kalite anlamında iyi yerde durduğu izlenimi veremiyor.

Franck Boclet’in parfümlerinin niş kategorisine yakın olduklarını söyleyebiliriz. Gerek fiyatları gerekse Rock & Riot serisinin %40 Extrait gibi inanılmaz yüksek konsantrasyona sahip olması, anaakım markalardan ayrılmasını sağlıyor. Blue Moon’un Extrait formu, kalıcılık olarak büyük ayrıcalık sağlıyor fakat iyi bir parfüm demek yüksek kalıcılık-yayılım demek değil her zaman. Blue Moon, ilk kullanımlarda çarpıcı ve cazibeli gelse de ilerleyen günlerde geri plandaki özensizliği hissettiriyor. Ayrıca orta bölümden itibaren size sunduğu tatlılığın modern-popüler geleneğe ait olduğunu anlıyorum ama ayarı kaçmış şekerli aroma, bir süre sonra fazla gelmeye başlayabiliyor. Parfümün açıklanan alt notalarında bulunan pamuk helva teması, tatlılığın nereden geldiği konusunda fikir veriyor.

Blue Moon, kötü parfüm değil ama başarı anlamında asla Cocaine olamayacak gibi görünüyor. Gündüz vakti spor kıyafetlerle kullanmaktan ziyade geceye ait özel anların kokusu sanki. Doğru kadında çok daha iyi davranacağını düşünüyorum Blue Moon’un. Sonbahar hatta kış mevsiminde kullanılmasını öneririm.

Koku Güzelliği:10/6

25 Ekim 2019 Cuma

Elie Saab Le Parfum (2011)

Eklektizmin, farklı dinlerin, ilginç mezheplerin, vekalet savaşlarının ülkesi Lübnan için Ortadoğu’nun Paris’i denirdi bir zamanlar. Arap-Ortadoğu coğrafyasının en özgürlükçü başkentlerinden Lübnan’ın sadece mutfak kültürüyle değil, dünyaya ismini duyuran bir modacıyla da anıldığını biliyoruz. Lübnan artık iç savaşlarla ve mezhep çatışmalarıyla değil, Elie Saab isimli modacıyla gündeme gelse keşke.

“Lübnan halkına inanıyorum. Kalbim buraya ait” diyen ve Lübnan’da yaşayan modacı Elie Saab’ın kıyafet tasarımları dünyanın en önemli ve lüks mağazalarında satılıyor. Markasını son yıllarda daha da ileri taşımayı başaran Elie Saab’ın, 2011 yılında parfüm işine el atması tabii ki şaşırtıcı değildi. Ağırlıklı olarak kadın modası üzerine çalışan Elie Saab markasının ürettiği parfümlerin çoğu kadınlara yönelik denebilir.

Elie Saab’ın ilk parfümü 2011 çıkışlı Elie Saab Le Parfum idi ve kadınlar içindi. Çiçeksi şipre olarak sınıflandırılan markanın ilk eseri Le Parfum, dünya çapında büyük beğeni kazandı. Kısa süre içinde popüler parfümlerden birisi haline gelen Le Parfum’un kokusunu ünlü isim Francis Kurkdjian tasarlamıştı. Çoğu kullanıcı parfümün bu kadar başarılı olmasının sebebini Francis Kurkdjian’ın yaratıcılığına ve dehasına bağlıyor ki haksız sayılmazlar.

Elie Saab Le Parfum’u üzerime sıktığımda ilk saniyelerde neroliyi aklıma getiren portakal çiçeği kokusuyla karşılaşıyorum. Ferahlık sınırında dolaşan lezzetli ve yüksek kaliteli portakal çiçeği harika diyebilirim. Orta kısma geçildiğinde portakal çiçeğinin etkisi azalırken ortaya beyaz çiçekler çıkıyor. Açıklanan orta notalarındaki yasemini rahatlıkla algılayabiliyorsunuz. Şekerli verilmeyen kuru, sabunsu yasemine, başlangıçtaki portakal çiçeği eşlik ediyor gerilerden. Bu sayede yaseminin o güçlü ve sabunsu karakteri biraz yumuşuyor neyse ki. Kapanışta yine çiçeksilik algılanıyor. Yaseminin etkisi devam ederken egzotik olmayan kuru, çiçeksi paçuli kapanışı domine ediyor. Bal temasına sahip paçuli, uzun saatler boyunca teninizde kokmaya devam ediyor.

Le Parfum, kısaca beyaz çiçeksi paçuli parfümü olarak sınıflandırılabilir. Parfümde üç nota öne çıkıyor: Turunçgiller (Portakal çiçeği ve neroli), yasemin, paçuli. Diğer öğeler tamamen destek (bal, misk) amacıyla kompozisyonda bulunuyor. Le Parfum adeta beyaz bir örtü gibi sarıyor baştan sona kadar sizi. Evet, bu parfüm kesinlikle masum ve beyaz kokuyor.

Le Parfum, basit ve düz çizgide ilerliyor. Sıradışı ya da farklı kokmuyor. Birçok beyaz çiçeksi kadın parfümünü andırıyor ama yüksek kalitesi, doğallığı, pürüzsüzlüğü ve tazeliğiyle, nefis koktuğunu söyleyebilirim. Normalde böylesine baskın yasemini sevemiyorum parfümlerde fakat Le Parfum’de yasemin portakal çiçeği ve paçuliyle öyle güzel dizginlenmiş ki hayran kaldım. Le Parfum’un usta bir burunun eseri olduğu açık ve Francis Kurkdjian iyi iş çıkarmış.

Bu modern, kadınsı, saf ve temiz çiçek parfümü, ne yeni nesil kokulardaki bıktırıcı şekerliliğe sahip ne de özensiz meyveli-çiçeksiler gibi davranıyor. Lüks, ağır başlı, kendine güvenen ve feminen tavrıyla, benim bile takdirimi kazandı.

Sonuç olarak son yılların başarılı çiçeksi kadın parfümlerinden birisi bana göre Elie Saab Le Parfum. EDP formunda ve kalıcılığı gayet iyi. Etrafa yayılımı ortalama seviyede. Ilık ilkbahar-sıcak sonbaharda kullanmak iyi sonuç verebilir. Çok sıcak yaz günlerinde orta kısmı biraz ağır gelebilir.

Koku Güzelliği:10/8

20 Ekim 2019 Pazar

Cartier – Declaration Essence (2001)

Cartier’in saygı duyulan erkek parfümlerinden Declaration’ı, 1998 yılında ünlü burun Jean-Claude Ellena tasarlamıştı. Farklı kokusu ve kolay kolay benzerine rastlanamayacak karakteriyle Declaration, erkek parfümü dünyasında özel bir yere sahiptir. Aradan yirmi yıldan fazla zaman geçmesi, Declaration’ın önemini ve değerini asla düşürmemiştir.

Declaration’un başarısı üzerine Cartier, devam parfümleri üretmeye başladı aynı isimle. 2019 yılının sonlarına geldiğimizde üretimi bitenler ve limitli sürümler dahil ondan fazla parfümlük seri oluşturdu Declaration isimli kokular. Orijinal sürümden üç yıl sonra ilk devam parfümü Essence ismiyle raflardaki yerini almıştı. Aynı şişe formunu kullanan Essence’nin mavilikler barındıran rengi, kokunun su-deniz temasını çağrıştırdığını düşündürtüyor ilk başta. Kullanım dönemindeyse durumun pek öyle olmadığı anlaşılıyor.

Cartier’in internet sitesinde ferah, baharatlı ve odunsu olarak sınıflandırılan Declaration Essence’in açılışı çok farklı turunçgillerle gerçekleşiyor. Aromatik ve yeşil hissiyat veren ilginç turunçgiller için mis gibi kokan doğal portakal aromasından bahsedemeyiz sanırım. Üst notalarda bergamot, portakal çiçeği ve çaydan oluşan sıradışı yapı sizi karşılıyor. Oldukça beğendiğim başlangıçtan sonra orta kısımda yeşil turunçgillere, aromatik baharatlar ekleniyor. Orta bölümde neredeyse sabunsu turunçgillerin yanına eklenen vetiver ve lavanta dinamik yapıyı devam ettiriyor. Sonlarda sakinleşmiş olgun odunsu notalarla karşılaşmak sürpriz olmuyor. Kimi zaman kuru deriyi de andıran alt notalarda hala üst notalardaki turunçgillerin izi takip edilebiliyor. Sedir ağacı kapanışta önemli rol oynuyor.

Declaration Essence, ferah sayılamayacak baharatlı turunçgil parfümü desem sanırım zihninizde canlandıramazsınız. Genellikle ferah ve serinletici olarak verilen turunçgiller burada keskin ve sabunsu-yeşil-çay temasıyla birleştirilmiş. İlerleyen saatlerde karşımıza çıkan vetiver, köksü ve ıslak değil gayet kuru ve kafa karıştırıcı denebilir. Orta bölümdeki baharatlardan kimyon en belirgin olanı. Parfümün kokusu baştan sona bütünlüğe sahip. Düz çizgide ilerlediği söylenebilir. Ana yapı aromatik baharatların ve yeşil turunçgillerin, sabunsu çaysı odunsuların hakimiyetinde desem yanlış olmaz.

Cartier’in internet sitesinde parfümü tanıtmak için kullanılan “Sedirin gücüne ve görkemine sahip baharatlı ve odunsu, taze bir parfüm” cümlesi doğruya benziyor. Gerçi burada garip bir durum var. Declaration Essence, ne tam olarak baharatlı ne odunsu ne yeşil ne de baskın şekilde turunçgilli. Bu öğelerin tamamını bünyesinde eritmiş ve karşımıza tanımlanması zor bir koku formu çıkartmış. Bazı kullanıcıların Essence’in karakterini ve tarzını acayip bulmasını anlayabiliyorum.

Geleyim asıl konuya. Biliriz ki her devam parfümü, asıl parfümden izler taşır. Declaration Essence de tabii ki abisi klasik Declaration’dan büyük oranda esinlenmiş. Hatta çokça benzediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Declaration Essence’in ilk saniyelerinde hemencecik aklınıza Declaration geliyor zaten. Abisine başlangıçta çok benzeyen küçük kardeş, orta bölümde de uzak düşmüyor orijinal formülden. Muhtemelen sonları farklıdır iki parfümün, e o kadar farklılık olsun artık.

Bir başka duruma değineyim. Declaration Essence, aynı abisi Declaration gibi Terre d’Hermes’e benzetilmiş kimi kullanıcılar tarafından. Terre d’Hermes’in tasarımcısı Jean-Claude Ellena’nın aynı zamanda Declaration’ın da tasarımcısı olduğunu biliyoruz. Bu anlamda portakal-turunçgil kullanımı açısından bakarsak hem Declaration hem de Essence, Terre d’Hermes’i az da olsa andırıyor. Terre d’Hermes daha modern bir turunçgil parfümüyken, Essence biraz da üst yaş grubu erkeklere yakışacak gibi duruyor.

Sonuç olarak, klasik Declaration’u beğenmiştim ve Essence versiyonu da hoşuma gitti. Performans anlamında iyi diyebilirim Essence. Gün içinde ara ara size kendisini hatırlatıyor ve bu durum çoğu zaman mutluluk verdi bana. Belki de yeşil kokan parfümlere olan merakım nedeniyle kabullendim Essence’in esansını. Çoğu kişinin ilk kullanmada beğenemeyeceği koku profiline sahip olduğunu sanıyorum Essence’in. Onun içindir ki biraz zaman tanımalısınız ona. Her gün karşımıza çıkan sıradan ve popüler bir turunçgili yok Essence’in. Bu anlamda denemeden almanın iyi fikir olmadığını söyleyebilirim.

EDT formundaki Essence’in etrafa yayılımı ilk patlama dışında çok güçlü değil. Kalıcılığı gayet iyi. Dinamik ve inatçı yapıya sahip. Kokusunu ilkbahar-sonbahar dönemine yakıştırıyorum her nedense.

Koku Güzelliği:10/7

15 Ekim 2019 Salı

Chloe – Nomade (2018)

Kadınların bayıldığı yeni nesil parfümler (Chloe Classic, Love, Love Story gibi) piyasaya sürmek gibi özel yeteneğe sahip Chloe markasının uzmanlık alanının kadın parfümleri olduğunu görüyoruz. Bu parfümlerin büyük seven ve kullanıcı kitlesi olduğunu izliyorum hayretle çünkü kokusal anlamda vasat formdalar fakat genele hitap etme/büyük kitleleri avlamak anlamında müthiş başarılılar.

2018 yılında Chloe, diğer ünlü parfümlerinden biraz farklı konspete sahip Nomade’i beğenimize sundu. Nomade ismi son yıllarda fazlaca popüler olan “digital nomad”ı akla getiriyor ilk anda. Parfümün isminin Nomade seçilmesinde, markanın kurucusu Gaby Aghion’un Mısırlı kökenine gönderme olduğunu okudum, umarım doğrudur. Markanın internet sitesinde Nomade’in tanıtımında “Uzak ufuklar ve ilham veren buluşmalar tarafından desteklenen maceraperest kadınlık ruhundan” bahsedilmiş. Nomade’in tanıtım kampanyasında medyaya sunulan pazarlama videosunda Fransız aktris Ariane Labed, sokaklarda dans ediyor, uçurumun kenarına yürüyor ve özgürlüğü simgeleyen motosiklet kullanıyor. Bu anlamda parfümün Y kuşağına hitap edeceği ve Chloe’nin diğer ultra kadınsı parfümlerinden farklı olacağı anlaşılıyor.

Yine Chloe’nin internet sitesinde çiçeksi şipre olarak sınıflandırılan Nomade’in başlangıcı kadınsı çiçeklerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında frezya çiçeği var ve muhtemelen çiçeksiliğin baş sebebi o. Frezyaya bir parça limon ve bergamot eşlik ediyor. Üst notaları benim için biraz fazla çiçeksi olsa da kadınların seveceğini sanıyorum. Orta kısma geçildiğinde parfümün asıl sürprizi ortaya çıkıyor: Mirabelle eriği. Parfümlerde pek karşımıza çıkmayan mirabelle eriğinin mayhoş ve lezzetli kokusuyla orta notalar meyvemsi tarafa doğru kayıyor. Eriğe geri planda çiçeksilik eşlik ediyor. Son bölümde eriğimsi koku devam ederken tatlı meşe yosunu ve paçuli karşımıza çıkıyor. Alt notalarda şeftalinin desteklediği paçuli ve meşe yosunuyla nokta konmuş.

Nomade, meyveli-çiçeksi tarza sahip denebilir. Parfümün en dikkat çekici tarafı mirabelle eriği ve meşe yosunu bence. Kendi internet sitesinde de bu iki nota vurgulanmış. Hatırladığım kadarıyla mirebelle eriği ve meşe yosununa bir parfümde daha önce denk gelmemiştim. Nomade, bu yeni ve modern kadın parfümünde hem eskilerin popüler içeriği meşe yosununa hem de modern, ekşi ve tuzlu hissiyat veren erik-şeftali meyvelerine şans tanımış ki gayet iyi yapmış.

Kadın parfümlerinde karşımıza çıkan yüzlerce birbirine benzeyen meyveli-çiçeksi kompozisyondan farklı olduğunu hissettiriyor Nomade. Eriği ve şeftaliyi seviyorum parfümlerde ve burada gayet güzel verilmişler. Sonlardaki şeftalili bohem-buruk-hüzünlü paçuliyi de beğendim. Parfümün tek sevemediğim kısmı, frezya çiçeğinin verilişi oldu. Onun dışında oldukça hoşuma gitti Nomade’in genel hali ki normalde bu tür meyveli-çiçeksi kız parfümleriyle aram iyi değildir.

Nomade, kendi halinde lezzetli ve ekşi bir parfüm. Bir anaakım markadaki kalite hissiyatı ne kadarsa Nomade’de de o kadar. Yüksek kaliteli değil ve çok yaratıcı kokmuyor fakat yumuşak ve abartılmamış kadınsılıkla güzel bir dengeye oturtulmuş. Kimi Nomade kullanıcısının onu erkeksi bulmasınıysa biraz zorlama yorumlar olarak görüyorum. Nomade, tam bir kadın parfümü. Şunu da belirteyim ki Chloe parfümlerinin genel tarzının (bolca çiçeksi, güllü koku formu) biraz dışında Nomade. O anlamda da benim için daha tahammül edilebilirdi kullanım döneminde.

Benim kullandığım orijinal versiyon olan EDP idi. Yakın zamanda EDT versiyonu da çıkmış Nomade’nin. EDP’nin kalıcılığı iyi fakat etrafa yayılımı güçlü denemez. Ilık ilkbahar dönemine çok yakışacağını düşünüyorum. Kokusunu son yılların başarılı parfümörlerinden Quentin Bisch yapmış.

Koku Güzelliği:10/6.5

10 Ekim 2019 Perşembe

Calvin Klein – IN2U For Him (2007)

2007 yılının başlarında, Calvin Klein’in New York ofisinde, markanın ikonik-Grunge fenomeni CK One kadar popüler olması düşünülen bir parfüm fikri üzerinde çalışılıyordu ve hatta sona gelinmişti. Calvin Klein ve Coty’nin yöneticileri aynı masanın başında parfümün hitap edeceği kesimi belirlemişti bile: Teknoseksüller! İsmi küçük bir kelime oyunuyla IN2U (In to you) olarak belirlenen yeni parfümlerinde X nesli gençliği hedefleniyordu ve parfümün reklam klibinde aktör Kevin Zegers ve model Freja Beha Erichsen rol almıştı. 2007 yılındaki birçok moda dergisinde reklam kampanyalarına sıkça yer verildi. Benim her nedense armuda benzettiğim şişe tasarımı Stephen Burks’e ait olan IN2U’nun dönemin endüstriyel plastik kalıplarına benzeyen dış yüzeyi ilk başta kalitesiz hissiyat verse de insanoğlu neye alışmıyor ki?

Küresel reklam kampanyasında “seks” ve “bugünün modern parfümü” kavramlarına yoğunlaşan Calvin Klein’in pazarlama birimi, fiziksel olarak cesur ancak duygusal yönünü koruyan, bilgisayarları birincil iletişim aracı olarak gören gençlere satmayı düşünüyordu IN2U parfümünü. 2007 yılında Coty’nin global pazarlama başkan yardımcısı Lori Singer’in, dönemin genç neslini “Eskisine göre daha az marka sadakatleri var. Kendilerinin büyük şirketlerce pazar olarak görülmesini istemiyorlar. Kendilerinden önceki nesle göre daha güçlüler ve daha az şok edilebilirler. Onlar dünyadaki herşeyin derhal olmasını istiyor” böylece tanımlaması üzerine IN2U parfümlerinin stratejilerini oluşturmuşlar.

2007 yılında hem erkek hem de kadın versiyonu piyasaya sürülerek başlanan IN2U serüveni, bugün limitli üretim ve devam parfümleriyle on kokuluk serüvene dönüşmüş durumda. Aromatik fujer olarak sınıflandırılabilecek IN2U’nun erkek versiyonuyla birlikteyim bir süredir. Parfümün açılışının ferah ve hoş meyvemsilikle gerçekleştiğini söyleyebilirim. Limon ve turunçgillerin üst notalardaki etkinliği ilgimi çekti. Orta kısımda lezzetli meyvemsilik devam ederken sürpriz karşılıyor bizi. Kakao, orta bölümde verilmiş ama kahve ya da çikolata gibi kokmuyor orta kısım. Açıklanan notalarında yine değişik bir tema var: Domates yaprağı. Orta bölümde gerçekten de domatesi andıran garip bir koku var ki çözemedim.  Orta kısmın sonlarında plastiğimsi vetiver de ekleniyor partiye. Kapanışta yapaylık sınırındaki vetivere yine plastiğimsi, deriye benzeyen sedir ağacı destek veriyor. Odunsu denebilecek son kısım, yüksek kaliteli değil.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. IN2U For Him, genel hatlarıyla aromatik, meyvemsi, deriyi andıran odunsu bir parfüm. Yumuşak, başlangıcı dışında çok ferah sayılamayacak, kullanımı kolay, köşeli tarafları olmayan, kalite anlamında harikalar yaratamayan yapıya sahip. Yeni nesil genç erkek/delikanlı parfümü kulvarına yönelik, başlangıç seviyesindeki kullanıcılara göz kırpan, fiyat anlamında da rakiplerine göre daha ulaşılabilir durumda olan bir kardeşimiz IN2U For Him.

Onun hakkında söylenen “ne iyi ne de kötü kokuyor” tavrına yakınım. Kimi platformlarda fazlaca ve abartılı şekilde eleştirilse de onun amacı dünyayı değiştirmek değil zaten. Basit ve hoş koksun, biraz tatlılık barındırsın, sonlardaki sedir ağacını da popüler/vasat parfümlerinkine benzer versin olarak özetlenebilecek IN2U For Him, kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışadursun, benim için tabii ki başarısıza daha yakın konumda diyebilirim.

Yine şikayet edilen konulardan birisi IN2U For Him’in performansının düşüklüğü. Aslına bakılırsa kalıcılığı fena değil. Bir Calvin Klein EDT’sinden mucize beklememek gerekiyor. Etrafa yayılımı düşük denebilir. Yumuşak ve aromatik yapısına bakarak sıcak ilkbahar günlerinde kullanmak fena olmaz.

Kokusunun tasarımını Carlos Benaim, Bruno Jovanovic, Loc Dong ve Jean-Marc Chaillan birlikte yapmış. Dört ünlü parfümörün birleşip, bu kadar ortalama bir parfüm yapması da ayrıca enteresan olmuş.

Koku Güzelliği:10/6

5 Ekim 2019 Cumartesi

Cacharel – Eden (1994)

İncil’e göre ilk insanların kusursuz mutluluk ve refah içinde yaşadıkları, bozulmamış doğal güzelliklerin olduğu bahçenin adıdır Eden. Kuran’da Adn Cenneti olarak geçen Eden bahçesi, insanlığın maküs kaderi olan bu dünyada bulunmanın anti-tezi belki de. Karşımıza çıkan kötü insanlardan, hayattaki acı tecrübelerden, üzerimizdeki bunaltıcı sorumluluklardan ve çektiğimiz çilelerden kurtulmanın yollarından birisidir Eden cennet bahçesi ve hatta çoğumuzun ütopyasıdır. Çünkü orada ızdırap yoktur, hüzün yoktur, keder yoktur, canımızı acıtan kötülükler yoktur.

Cacharel, 1994 yılı çıkışlı kadın parfümüne Eden ismini vererek hem oldukça iddialı bir yükün altına girmiş hem de bize onun kokusuyla cennet bahçesini vaat etmiş gibi görünüyor. Eden’in resmi tanıtımında “Duyusal bir cennet olan Eden, her kadında doğuştan gelen duygusallığı ortaya koymaktadır. Orası (Eden) mükemmel bir yerdir. Yaşam ve refah kaynağı ile dolu olan ahenkli bir bahçedir. Bu günahın masumiyetle buluştuğu zevk bahçesinden, farklı kokular aynı anda hem taze hem de duygusal olarak ortaya çıkıyor. Eden parfümü bizi bu bahçenin binbir zevkini keşfetmek için büyülü yere götürür.” cümleleriyle parfümseverlerin beğenisine sunulmuş.

Eden’in açılışı temiz ve sabunsu çiçeklerle ve bir parça portakal çiçeğiyle gerçekleşiyor. Başlangıcında beyaz çiçeklerin hakim olduğu ana yapı, orta bölümde fazla değişmiyor. Orta notalarda kuru ve temiz beyaz çiçeklerden ayırt edebildiklerim yasemin ve sümbülteber. Açıklanan notalarında mimoza ve nilüfer var ilginç şekilde. Parfümlerde pek karşımıza çıkmayan çiçeklerden olan nilüfer, parfümün tanıtımında vurgulanmış. Orta kısımda çiçeklerden farklı olarak oldukça kuru ve hatta tozlu paçuli bulunuyor. Beyaz çiçeklerle uyumlu görünen paçuliye belli belirsiz hüzünlü şeftali eşlik ediyor. Kapanışta ana yapı biraz değişiyor. Alt notalarda odunsu tarafa yönelse de sabunsu temiz çiçeklerin etkisi görülüyor. Alt notalarda sandal ağacı ve sedir ağacı nöbeti devralsa da büyük resim pek sürpriz yapmıyor.

Büyük resim derken, Tanrı’nın büyük resminin içinde cennet bahçesi bir detaydan ibaretse, parfümler dünyasında da Eden’in etkisi oldukça sınırlı oldu diyebilirim. 1990’lı yılların ortalarına doğru dünyaya gelen Eden, bize 90’ların Avrupa kültür hayatının seküler yapısının aksini sunmuyor. Bize sonsuz mutluluğu ve sınırsız nimetlerin hazzını yaşatamıyor kokusuyla çünkü fazlasıyla çiçeksi ve hissedilir oranda yapaylık barındıran tarzıyla baş ağrısı yapmayı vaat ediyor kısa vadede. Uzun süreli kullanımdaysa sıkıcı olacağının sinyallerini güçlü şekilde en azından bana veriyor.

Cacharel’in en popüler (zamanında!) parfümlerinden Eden, düz çizgide ilerleyen temiz ama aynı zamanda yapaylık bağışlıyor bizim gibi basit fanilere. Orta kısımdan itibaren çiçeklerle paçulinin yanına eklenen meyvemsi kokmayan şeftali(?) beni ve bazı Eden kullanıcılarını aynı zihinsel çağrışımda buluşturmuş: Gucci – Rush. Her ne kadar Rush’ın ana gövdesini oluşturan plastiğimsi meyveler Eden’de olmasa da ikonizmin ve bohem züppeliğin başucu eserlerinden Gucci’nin kırmızılı deli dolu kadını Rush’ı andırması benim için sürpriz. Çünkü işin içinde cennet bahçesi ve sonsuz huzur vaadi var fakat karşımızda zorlama beyaz çiçekler ve doğal kokmayı bile beceremeyen Eden var.

“Doğanın kokusu, portakal çiçeği, mimoza ve paçuli arasındaki mutlak dengede, tüm inceliklerinde, derinliği kadar tazeliğini de ortaya çıkarır. Duyusal bir cennet olan Eden, her kadının doğuştan gelen duygusallığını ortaya koymaktadır.” dese de Cacharel resmi tanıtımında inanasım gelmiyor. Eden duygusal bir parfüm mü? Bence değil. İçeriğinde kullanılan çiçekler doğadaki kadar saf, pürüzsüz ve gerçekçi mi? Tabii ki hayır. Taze mi kokuyor? Pek sayılmaz. Bize duyusal cennetin kapılarını açıyor mu? Yok, daha neler.

Eden’den lirik şiirsellik beklerken o bana köhne paçuliye eklemlenmiş bıktırıcı beyaz çiçekler verdi. Sonuç olarak sevemediğim ve onu üzerimde taşımaktan zevk almadığımı belirtmeliyim. Benim erkek tenimle uyum sağlayamayan Eden’in kendisiyle eşleşecek doğru kadınları beklediğine eminim. EDP formundaki kokusuysa çok kalıcı. Etrafa yayılımı da fena değil. Onun için biraz dikkatli kullanmak gerekebilir. Otuz yaş üstü kadınların üzerinde taşıyabileceği karakteriyle, genç kız kokusu olmadığını hissettiriyor bir şekilde.

Kokusunu Jean Guichard’ın tasarladığı Eden’i sıcak yaz günlerinde kullanmanızı öneremeyeceğim. Serin havaların parfümü bana göre.

Koku Güzelliği:10/5