ter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2016 Perşembe

Yves Saint Laurent - Kouros (1981)

İlhamını antik Mısır heykel sanatından alan genç erkek formlu heykellerin, tam olarak neyi simgelediği kuşkulu. M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Yunan heykel sanatında da karşımıza çıkan ayakta duran genç erkek formu, frontal duruşu merkeze alıyor. Bu çıplak erkek heykellerinin, bir ayağı hafifçe önde, kolları yanda ve düz olarak ileriye bakan duruşu, sanat tarihçilerinin sık sık karşısına çıkar.

Ağırlıklı olarak antik Yunan sanatında karşımıza çıkan bu erkek heykellerinin isminin Kouros olduğunu açıklayayım. Eski Yunancada Kouros kelimesinin genç ve sakalsız erkek anlamına geldiği söyleniyor. Kouros heykellerinin, arkaik Yunanistan aristokrat kültürü ideallerini somutlaştırması söz konusu olabilir fakat biz böylesine derin konulara girmeyelim.

Ünlü modacı Yves Saint Laurent’in bir Yunanistan seyahatinde, ihtişamlı Kouros heykellerini gördüğü ve onlardan çok etkilendiği söylenir. Bunun üzerine Yves Saint Laurent’in piyasaya süreceği parfümün ismi belirlenmiş olur: Kouros.

Dünya parfüm sektörünün en önemli eserlerinden olan Kouros’un, neden böylesine büyük efsaneye dönüştüğünü başlarda anlayamamıştım. Bundan 3-4 yıl önce kullandığım ve hiç sevemediğim Kouros’un, kült parfümler kategorisinde bulunmasını biraz da hayretle izliyordum. Bu sert, hayvansal erkeksi koca oğlan, aklıma takılıp duruyordu uzun zamandır. Ve ona tekrardan şans vermem gerektiğini biliyordum.

kouros heykeli

Kendi sitelerinde “dinamik ve baharatlı karakteri, güçlü-sıcak-tensel yapısı vurgulanmış. Üzerime ilk sıktığımda keskin hayvansallık burnumu yokluyor. Civet ve miskten oluşan bu hayvansallık daha ilk saniyelerde nasıl bir arkadaşla karşılaşacağımızın sinyallerini veriyor. Başlangıcı benim için zor. Orta kısımda hayvansallık azalarak varlığını devam ettiriyor. Orta bölümde en dikkatimi çeken şey tuzlu tere benzeyen yapı. Kouros’un orta kısmı gerçekten de terlemiş beden efektini başarıyla veriyor. Orta notalarda parfümün sıcaklık derecesi artıyor. Kuru ve tozlu baharatlarda tatlılık pek yok. Son kısımda burnuma inanamıyorum. Bu kadar karmaşanın arkasından dingin meşe yosunu, fırtınanın ardından gelen sessizlik gibi ortaya çıkıveriyor. Ne garip!

Kouros’u nasıl tanımlayabiliriz? Civet, misk, baharat, meşe yosunu, artemisya, bergamot ve daha neler neler. Hayvansallık her daim ve derece derece kendisini gösteriyor. Benim çok sevemediğim tarzdaki civet, zorlayıcı ve sert. Onu konforlu olmaktan men ediyor civet. Evet, o günlük hayatın bir parçası olmaktan uzak. Barındırdığı yüksek hayvansallık, sizin için eğlenceli olacaksa da, etrafınızdaki kişilerin, üzerinize kedinin işediğini düşünmeleri ve halinize acımaları gayet mümkün.

Şaka mı yoksa gerçek mi? Çoğu kişi Kouros’u, idrara benzetiyor, kimisi keçi ağılına gönderme yapıyor, bazıları da “ne hayvansallığı, abartmayın canım” diyor. Bu anlamda Kouros’un çok yüzlü ve bol karakterli olduğunu düşünmek olası. Havanın biraz ılık olduğu günlerde hayvansal tarafını öne çıkarıp, bıktırıyor. Oldukça soğuk günlerde hayvansallık geri çekiliyor ve terli-tuzlu kokuyor ki, bu halini sevdim. Bazı zamanlarda da artemisya-bergamot yüzünü gösteriyor ve yine şaşırtıyor. Bu adamı anlamak zor, sevmek zor, kullanmak zor, bağlanmak zor. Fakat bir sevdiniz mi de bağımlılık yapıyor anladığım kadarıyla. Uzun yıllardır Kouros’un hala en çok satan parfümler listelerine girmesinin sırrını sanırım modern bilim bile çözemez. Bu kadar uç, zorlayıcı ve tuhaf bir parfümün, bu kadar sevilmesi ve efsaneye dönüşmesi çok görülen şey değil. Ama sonuçta o Kouros ve onun için sınırların çok anlamı yok.

İnsanlığın en temel ve ilkel içgüdülerinden olan üreme ve neslini devam ettirmeyi karşılayan bir parfüm ismi söyleyin deseniz, cevabım rahatlıkla Kouros olacaktır. Kimilerinin inanılmaz seksi bulduğu Kouros, benim için geçen yılların ve epey koku deneyiminin ardından hala kullanması zor bir arkadaş. Sanırım hiç bir zaman Kouros erkeği olamayacağım fakat ona saygı duymayı sürdüreceğim. Aman ha onu denemeden almayın ve beyaz masum şişesine bakıp, akıllı, uslu, efendi çocuk parfümü sanmayın. O beyaz şişenin içinde, çok sağlam bir karakter, erkeksi bir manifesto, maço bir çığlık ama aynı zamanda babacan bir tavır var. Eğer Kouros’u kullanacak yaşa gelmediyseniz, bence fazla şansınızı zorlamayın.

afis kouros yen

İyi de Kouros’un doğru yaşı nedir? Ben nereden bileyim. Onu size Kouros’un bizzat kendisi söyleyecektir. Yani sizi o seçecektir. Sizin Kouros’u seçmeniz pek mümkün görünmüyor. Bırakın bu işi o yapsın. Kouros’un ikonik mi yoksa iconoclast mı olduğuna ise karar veremiyorum. Seçimi siz yapın.

Parfümün tasarımını günümüzün en önemli burunlarından Pierre Bourdon yapmış. Muhtemelen bay Bourdon’u dünyaya tanıtan en önemli eseri Kouros’tu 1980’li yılların başında. Şişesinin tasarımını Alain de Mourgues’in yaptığına dair rivayetler mevcut.

EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette iyi, tende normal. Çoğu kişinin dediğinin aksine bence Kouros çok saldırgan değil. Ara ara kendisini gösteriyor ve yine saklanıyor. Bu anlamda çok ilginç bir parfüm. Soğuk havaların parfümü o.

sis kouros yen

Luca Turin’in kitabında miskli fujer olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş verilerek, en iyi parfümler listesine alınmış. Bay Turin, Kouros için şunları yazmış:

“Piyasaya sürülüşünden yirmi yedi sene sonra bile, Kouros’un yapısı o kadar kendine özgün ve o kadar fark edilir ki, hiçbir parfümerin onu taklit etmeye yanaşmaması bize garip gelmiyor. Bronz teniyle duştan yeni çıkmış bir erkek, elinde eski bir gemi zinciri tutar ve İngiliz dandy’lerini hatırlatan miskli, çiçekli ve limonlu bir parfüm sürerse, tüm bu manzaranın kokusu Kouros’a eşitlenir. Beyaz çarşafların asla toplanmayacağının, dağınık ve seksi bir yatağın sözünü verir Kouros. İtici mi yoksa çekici mi olduğuna bir türlü karar verilemeyen banyo kokusudur, ancak banyonun temiz olduğuna dair bir garanti alamazsınız. Temiz bir kokunun, bu kadar seksi ve pis olabilmesi ise elbette ki tesadüf değildir, yaratıcısının (Pierre Bourdon) dehasını gösterir.”

Koku Güzelliği:10/6

22 Kasım 2015 Pazar

Jean Paul Gaultier – Le Male (1995)

“Le Male’in kokusunun tasarımında şu tema öne çıkmıştı: “Temiz ter”. Onun kokusunda kirlilik bulunmayacaktı. Le Male’in ilhamı,1950’li yıllardaki erkek berberlerine dayanıyor. O zamanki erkek parfümlerinde ana nota lavanta olduğu için, Le Male’de de lavantayı kullandık. Onun kokusu 1950’li ve 60’lı yıllarda bakımına özen gösteren, züppe erkekleri anımsatır.Le Male’in başarısını şunlara bağlıyorum: Doğru zaman, doğru şişe-kutu, doğru isim ve doğru tasarımcı. Eğer Le Male, 1995’in yirmi yıl öncesinde ya da yirmi yıl sonrasında ortaya çıksaydı başarılı olamazdı.

Vanilya merkezli bir parfüm olması sebebiyle, tasarım anlamında zorlanmadım. Eğer benden vanilya yerine karmaşık bir çiçek kokusu istenseydi, bu kadar başarılı olamayabilirdim. Çünkü kompleks çiçeksi parfümleri yaratmak zordur. Vanilya notası ise tasarımdaki birçok hatayı örter.”

 

Bu aralar kendi markasıyla yeterince meşgul olan Francis Kurkdjian ile yapılmış söyleşiden kısa alıntı yaptım. Tabii anlaşılacağı üzere söyleşinin konusu Le Male’ydi. Yirmili yaşlarının ortalarında tasarladığı Le Male’in, dünya parfüm tarihinin en ikonik eserleri arasına gireceğini muhtemelen kendisi de beklemiyordu. Neredeyse yirmi yıldır, onun garip sayılabilecek şişesinin içindeki sıvısı, erkeklerin en çok tercih ettiği parfümler arasına girdi. Yine uzun uzun anlatmaya gerek görmediğim kült klasikle beraberdim bir süredir: Le Male.

Uzun zaman önce kullanmış ve çok sevmiştim Le Male’yi. Hatta bana vanilyalı parfümleri sevdiren isimdi. Şimdi yeniden kullanıp, fikirlerimin hangi yönde değiştiğini görmek istiyorum. Jean Paul Gaultier’in kullanışsız internet sitesinde neredeyse hiç bilgi yok parfümlerle ilgili. Le Male için sadece bir görselde şu üç notaya vurgu yapılmış: Nane, lavanta ve vanilya.

Le Male’in başlangıcı kremsi vanilya eşliğinde ferah sayılabilecek naneyle gerçekleşiyor. Naneyi pek sevemiyorum parfümlerde. Buradaki kullanımını kendime yakın bulamasam da vanilyanın verdiği yumuşak tatlılıkla tahammül edilebilir hale geliyor. Orta bölümde nane gidiyor ve yerine yumuşak sıcak baharatlar geliyor. Tarçın ve kakule olabilir. Çok baskın değil baharatlar. Vanilyanın egemenliği altındalar. Son bölümde artık tamamen bir vanilya kokusuna dönüşüyor. Misk, hissedilir oranda eşlik ediyor buyurgan vanilyaya. Kapanışı en sevdiğim yeri oluyor.

 

“Parfüm Merakı bir notayı unuttun: Lavanta” dediğinizi duyar gibiyim. Bizzat parfümün tasarımcısının bahsettiği lavantayı özellikle yazmadım detaylı nota analizine. Çünkü lavanta ve vanilya, parfümün sonları dışında, her evresinde beraberler. Tabii lavantadan ziyade, parfümün oyun kurucusu vanilya. Kremsi, sütsü, misksi, neredeyse hindistan cevizimsi, lezzetli harika vanilya, Le Male’in özünü oluşturuyor. Fazlaca şekerli olmayan ama yine de tatlılık barındıran vanilya, başlangıç dahil sürekli kendisini size cömertçe sunuyor.

Lavanta ve vanilya. Bu iki başat notanın beraber kullanıldığı en ünlü parfümün Caron Pour un Homme olduğu bizim için sır değil. Caron’un bu önemli klasiği ile Le Male’deki vanilya-lavanta kullanımının benzer yanları var mı peki? Çok olmasa da azıcık bir esinlenme var sanki Le Male’de. Gerçi Caron Pour un Homme’da lavanta, vanilyadan çok daha baskın. Le Male’de ise tam tersi. Caron Pour un Homme bana göre lavanta parfümüyken, Le Male vanilya kokusu. Lavanta ve vanilya demişken aklıma Rochas Man gelmesin mi? Geldi ama Rochas Man daha çikolatamsı kokuyor. Yani Le Male ile büyük benzerlik taşımıyor.

Evet vanilya burada çok erkeksi ve sert değil. Gayet yumuşak ve neredeyse dişil. Ama lavanta ve naneyle birleşince yeterli derecede erkeksi. O garip bir zıtlığın üzerine konumlanmış sanki. Lavantanın ve baharatların, vanilyaya boyun eğmelerini tenimde izlemek zevkti benim için. Ondaki iştah açıcı vanilyayı, mümkün olsa yiyesim bile geliyor. Bana göre hala en cazibeli, en kışkırtıcı ve en güzel vanilya parfümlerinden birisi Le Male. Zaten bazı kadınların bile kullandıklarını söyledikleri Le Male, karşı cinsin ilgisini çekmek anlamında gayet başarılı. Bu durumda onun çok erkeksi kokmadığını tespit etmek gerekiyor.

 

Lafı uzatıyor olabilirim. Demek istediğim şu ki Le Male, ilk çıktığı zamanlarda benzersiz bir eserdi. Evet çok detaylı ve derin değil. Basit ve tek düze ama daha önce hiçbir parfüme benzememesi onu kolaylıkla 1995 yılının sanat eseri yapmaya yetiyor. Zaten o tarihten sonra, Le Male’in başarısını örnek alıp ve hatta kopyalayıp, pazardan pay kapmaya çalışan rakipleri bile oldu ama nafile. Çünkü Le Male, olanca basit kokusuyla, parfümler tarihine imzasını atmıştı.

Onun, muhtemelen dünyada en çok taklidi yapılan 3-4 parfümden birisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Açık/benzer kokular üreten firmaların hala Le Male taklidi parfümlerini satmaları da tesadüf olamaz. Aradan geçen yirmi yılın ardından çok satanlar listesinin üstlerinde olması da gayet anlaşılabilir. Her yıl ne kadar yeni parfüm piyasaya çıkarsa çıksın, Le Male bu durumdan pek etkilenmiyor anlaşılan. O, hala dünyanın en çok satan ve sevilen erkek parfümlerinden birisi. Ve önümüzdeki yıllarda da bu durum değişeceğe benzemiyor.

Kısaca ve son olarak Le Male’in tanıtım kampanyalarından bahsedeyim. Le Male’in neredeyse bir çok tanıtım görselinde, güçlü-kaslı erkekler ve yarı çıplak denizciler görülüyor. Burada parfümün geri planda erkek eşcinselliğini çağrıştırdığını iddia edenler var. Hatta o kaslı erkek figürlerini Tom of Finland’daki çizimlere benzetenler mevcut. Şöyle söyleyeyim denizci temasını, Jean Paul Gaultier, sadece Le Male parfümünde değil, bir çok kıyafetinde de kullanıyor denizciliği hatırlatan ögeleri. O yeşil çizgili tema, bir anlamda Gaultier’in ve markanın imzası olmuş durumda. Nasıl ki Burberry’nin kareli teması zihinlere kazındıysa, Jean Paul Gaultier için denizci çizgili desen önemli. Yani buradan gizli bir eşcinsellik çıkartmak fazlasıyla zorlama olur. Diğer konu ise güçlü-kaslı erkek figürleri. Le Male’in tanıtım görselleri bu anlamda Etat Libre d’Orange’ın Tom of Finland’ını anımsatıyor. Fakat bu durum, o parfümleri eşcinsellerin seveceği ve kullanacağı sonucuna götüremez. Fazlasıyla yüzeysel kaçacaktır böylesine yorumlar.

 

Luca Turin’in kitabında Le Male pudralı lavanta olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan almış. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği yüksek olmadı tenimde. Eskiden çok daha dolgun olduğunu hatırladığım Le Male’in küçük çaplı reformülasyon geçirdiğini düşünmek yanlış olmaz. Erkek parfümü olarak sunulmasına rağmen kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Yaş olaraksa yirmi beş ve üzerindeki arkadaşlara öneririm. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmanın iyi sonuç vereceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7.5