Yves Saint Laurent etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yves Saint Laurent etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2022 Çarşamba

Yves Saint Laurent – Rive Gauche Pour Homme (2003)

Yves Saint Laurent parfüm biriminin 2003 yılında hepimize sürprizi vardı. 1971 yılında piyasaya sürdükleri kadın parfümü Rive Gauche’nin erkek versiyonu biraz gecikmeli de olsa 2000’li yılların başlarında raflara çıktı. Dünya parfüm sektörüne geçmişinde önemli klasikler kazandıran Yves Saint Laurent kimseyi şaşırtmamıştı ve Rive Gauche Pour Homme, sıra dışı şekilde 1970’lı yıllara götürdü herkesi.

1960’lı yıllar ünlü erkek parfüm klasiği Brut’un at koşturduğu zamanlardı ve tarih sayfasının o anları aromatik fujerlerin gösterişli ve erkeksi geçidine sahne oluyordu. Brut’ün ardından gelen Azzaro Pour Homme ve Aramis’in maskülen klasikleri muhtemelen erkek parfümleri tarihinin en maço dönemiydi. 2000’li yıllardan sonra koku trendleri değişti ve şekerli, vanilyalı parfümler etrafımızı sardı. Oysa 2003 yılında dünyaya gelen Rive Gauche Pour Homme modernizme doğru değil de retro evrene yolculuğu seçmişti.

Rive Gauche Pour Homme’nin açılışı anason ve lavantayla gerçekleşiyor. Aromatik ve havada uçuşan baharatları görmezden gelmemek mümkün değil. Karanfil orta kısımdaki dumansı baharatların abiliğine soyunuyor. Baharatlar ağır ve şekerli değil aksine nostaljik ve kaliteli. Sonlarda fujer etkisi devam ederken köksü ve hippi davranmayan paçuliyle kapanış yapılıyor.

Karşımızda eski ve hatta sabunlu sayılabilecek dinamik, canlı ve yüksek kaliteli erkeksi arkadaş duruyor. Tabii ki günümüzün parfüm trendlerinin yanından geçmiyor. Tatlılık oldukça az, lavanta baskın ve geçmişin anılarını çağrıştıran yapısıyla bizi 1970’li yıllara ışınlıyor.

Rive Gauche Pour Homme’yi ilk kullandığım andan itibaren aklıma tabii ki Brut geldi. Faberge’nin efsane erkek parfümü Brut kendisinden sonra gelen kimi eserlere yol gösterdi. Rive Gauche Pour Homme’yi ağırlıklı olarak Brut’un çok daha kaliteli haline benzetiyorum. Ayrıca Penhaligon’s – Sartorial ile de aynı aileden olduklarını düşünüyorum.

Modern zamanlarda piyasaya sürülen bu nostaljik eser, kimileri tarafından baba parfümüne (benim babamın da Brut kullandığını anımsıyorum), berber dükkanı kokusuna (gerçekten de berber dükkanlarının içi garip şekilde böyle kokuyor) ve yüksek kaliteli traş köpüğüne benzetiliyor ki hepsine katılıyorum. Erkekler traş köpüğünün nasıl koktuğunu iyi bilirler ve Rive Gauche Pour Homme’yi en iyi tanımlayacak metafor traş köpüğü kokusu, buna şüphe yok.

Benim açımdan sorun şu ki bu tür traş köpüğü kokan erkek parfümleri ilgimi çekemiyor ve Rive Gauche Pour Homme’ye aşık olamadım. Kullanım anlamında da çok zevk alamadım. Yine de bu tarz parfümlerin en iyi ve kaliteli örneklerinden olduğunu belirtmeliyim.

Eau de Toilette formunda. Kalıcılığı yeterli, etrafa yayılımı ilk dakikalarda iyi, kısa süre sonra normale dönüyor. Otuz yaş üzeri erkeklere daha çok yakışacağını sanıyorum. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemlerinde kullanmak iyi sonuç verebilir. Kokusunu sektörün en tanınmış isimlerinden Jacques Cavallier tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

4 Mayıs 2020 Pazartesi

Yves Saint Laurent – Libre (2019)

Yves Saint Laurent’in 2019 yılı çıkışlı kadın parfümü Libre, markanın internet sitesinde detaylı olarak tanıtılmış. Yves Saint Laurent’in başarı beklediği kadın parfümlerinden birisi olduğu izlenimi veriyor. Öyle ki parfümün tanıtım yüzü olarak Dua Lipa seçilmiş. Pazarlama kampanyasında özgürlük teması dikkati çekecek kadar fazla kullanılmış.

Libre, özgürlüğün, kendi kurallarına göre yaşayanların kokusu olarak konumlandırılmış, özgürlüğün kutlaması olduğu belirtilmiş. Ayrıca Yves Saint Laurent markasının özgürlüğe olan tutkusuyla Libre parfümünün özgür karakteri birbirine benzetilmiş. Resmi tanıtım cümlelerinde özgürlük kelimesi kadar lavanta ile portakal çiçeği notalarına da vurgu yapılmış. Libre’nin tasarımcısı parfümör Anne Flipo ise şöyle söylemiş: “Fas’ın kadınsı portakal çiçeğinin tenselliğiyle, Fransız lavantasının cesaretinin arasındaki heyecan.”

Libre’nin açılışı canlı ve modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarında tatlı mandalina ve bir parça portakal çiçeği bulunuyor. Başlangıcı leziz ve genel beğeniye uygun. Orta kısma geçildiğinde tatlı meyveli yapı devam ediyor. Mandalina ve frenk üzümünü andıran meyvemsiliğe şekerli lavanta ekleniyor. Geri planda yasemin de hissediliyor. Son bölümde çok güzel vanilya kapanışı yapıyor. Kapanışta Armani – Si’yi ve derimsi vanilyaya benzettiğim yapıyı andıran bölüm, en sevdiğim yeri oluyor.

Yves Saint Laurent, Libre’yi çiçeksi olarak sınıflandırmış ve lavantayı tanıtımlarda her daim öne çıkarmış. Kullanım döneminde ağır ya da bıktırıcı lavanta kullanımına rastlamadım. Caron Pour Homme veya Mouchoir de Monsieur gibi baskın ve nostaljik lavanta temalı parfümler aklıma geldi. Libre’de tabii ki bu iki erkek parfüm klasiğindeki gibi yoğun lavantaya yer verilmemiş. Libre’de turunçgil meyveleri büyük yer tutuyor başlangıçta ve orta kısımda. Mandalinamsı narenciyelere eşlik eden portakal çiçeğinin arkasından ancak algılayabiliyorsunuz lavantayı. Bu durum lavantanın o sevmesi zor (benim için), baskın karakterini törpülemiş. Zaten son kısımda da vanilyanın hakimiyetine giren Libre, çiçeksiden ziyade meyveli tarafa göz kırpıyor. Yine de meyveli-çiçeksi vanilya parfümü diyelim.

Herkesin sevebileceği koku formuna sahip Libre, eski klasik Yves Saint Laurent’in müthiş parfümleri gibi derli toplu ve kalite anlamında çok yukarıda değil. Yves Saint Laurent’in yeni nesil şekerli meyveli-çiçeksi parfümlere yanıtı denebilir. Çok derin ya da yaratıcı değil ama öyle bir derdi yok sanırım. Genel kitleye hitap edebilecek, hoş, lezzetli, basit ve yumuşak kokuyor.

Eau de Parfum formundaki Libre’nin kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında oldu tenimde. Onun kokusunu ilkbahar-sonbahar dönemine yakıştırıyorum. Günlük kullanıma uyabilecek, çoğu ortama ayak uydurabilecek bir arkadaş olarak düşünülebilir.

Koku Güzelliği:10/6

5 Haziran 2019 Çarşamba

Yves Saint Laurent – Black Opium (2014)

Yves Saint Laurent’in kadın parfümü klasikleri arasında sayılan efsanevi eseri Opium, 1977 yılında piyasaya sürüldü. Kırk yaşını aşan bu şöhretli kadın parfümü, markanın ismini parfümeri sektöründe en çok duyuran koku olarak yerini aldı. Opium o kadar başarılı oldu ki 2019 yılı itibariyle kırk beş civarında limitli ve devam parfümü üretildi. Kırk beş adet devam parfümü olan dünyada başka parfüm var mı emin değilim. Bu bile Opium’un isminin neredeyse Yves Saint Laurent kadar büyüdüğünü bize gösteriyor.

Opium’un devam parfümlerinden Black Opium, 2014 yılının eylül ayında raflara çıktı. Oldukça ilgi gören Black Opium, kısa sürede çok satanlar listelerinde boy göstermeye başladı. Kendi internet sitelerinde Black Opium’u oryantal, çiçeksi gurme olarak sınıflandıran Yves Saint Laurent, kahve ve beyaz çiçekler temalarını öne çıkartmış. Parfümün tanıtımı ise şöyle yapılmış: “Bağımlılığın modern, genç ve canlı yorumu. Özgür, kendine güvenen, ihtişamlı kadınlığı temsil ediyor.”

Black Opium’un açılışı tatlı meyveler ve portakal çiçeği benzeri notalarla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında armut var ki muhtemelen meyvemsilik oradan geliyor. Armuda eşlik eden portakal çiçeği ferah değil oldukça tatlı. Hatta parfümün açılışı da epey tatlı ve modern diyebilirim. Orta bölümde tatlılık biraz daha artıyor. Orta kısımda beyaz çiçekler ve şekerli vanilya etkisini iyice arttırıyor. Koyu ve karamelize vanilya benim için bile oldukça iç bayıcı oluyor zaman zaman. Kapanışta tatlılık devam ederken paçuli ve odunsuluk hissediliyor. Neyse ki son bölümde tatlılık biraz azalıyor ve daha sevilesi hale geliyor Black Opium.

Günümüzün modern tatlı, çiçeksi, baharatlı, meyvemsi, vanilyalı kadın parfümlerinin tipik örneği duruyor karşımızda. Hele ki 2010 yılından sonra piyasaya sürülen birçok kadın parfümünde bu koku formuna rastlayabiliriz. Şekerli meyveler, çiçekler ve yanmış vanilyadan oluşuyor özetle Black Opium. Derinlik, yaratıcılık ve ilginçlik aramak pek mümkün değil. Kimi zaman vanilyalı ucuz market kadın parfümlerini bile andırıyor ne yazık ki.

Parfümün en merak ettiğim kısmı, resmi tanıtımında bolca öne çıkarılan kahve temasıydı. Kahve merkezli parfümler ilgimi çekiyor fakat Black Opium’un kahve odaklı olduğunu söylemem zor. Bu arkadaş daha çok şekerli vanilya üzerinden ilerliyor. Muhtemelen gerilere saklanmış kahve ama vanilyanın altında ezilmiş kalmış adeta.

Black Opium’un amacı belli. La Vie est Belle, Poison Girl, Prada Candy ve diğer bu tarz onlarca benzer popüler parfüme rakip olması için tasarlanmış. Yves Saint Laurent’in bu pazardan pay kapma çabası olarak düşünebiliriz Black Opium’u. İşin üzücü tarafı, böylesine amaç için Opium gibi efsanevi parfümünün ismini kullanması. Böylece Black Opium’un dikkat çekmesi ve popüler olması hedeflenmiş ki pazarlama açısından doğru olabilir ama klasik Opium’un bu amaca hizmet ettirilmesi hiç hoş değil. Markalar çok daha fazla parfüm satmak için anlaşılan her şeyi yapmaya hazırlar.

Sonuç olarak çoğu yeni nesil kadın parfümünden farkı olmayan itici ve bıktırıcı bir arkadaş Black Opium. Kadınların bu parfümü beğeneceği ve onu koklayan erkeklerin de ilgisini çekebileceğini varsayabilirim ama bir parfümde kalite, farklılık, yaratıcılık arıyorsanız size göre olmayabilir.

EDP formundaydı kullandığım Black Opium. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı fena değil. Bir süre sonra burnunuz alışsa da etraftan insanlar saatler sonra bile algılayıp, parfümünüzü sorabiliyor. Tam bir kış ve soğuk havaların parfümü olduğunu söylemem gerekiyor. Kokusunu ünlü burunlar Nathalie Lorson, Marie Salamagne, Olivier Cresp ve Honorine Blanc birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

27 Kasım 2018 Salı

Yves Saint Laurent – Mon Paris (2016)

Yves Saint Laurent’in 2016 yılı çıkışlı Mon Paris isimli kadın parfümünün şimdiden ona yakın devam kokusu piyasaya sürüldü. İsminden de anlaşılacağı üzere ilhamını Paris şehrinden alan Mon Paris, bu büyülü şehrin aşk ile olan güçlü bağını parfüme yansıtmak istemiş. Kendi internet sitesinde sıcak çiçeksiler olarak sınıflandırılan Mon Paris’in açıklanan notalarında çilek, ahududu ve datura çiçeği öne çıkarılmış.

Daha önce bir parfümde rastlamadığım datura çiçeğinin halüsinasyonlara yol açan, öldürücü özelliği bulunan bir çiçek olduğunu okudum ve parfüm daha da ilgimi çekti. Mon Paris’in açılışı lezzetli ve mayhoş ahududuyla gerçekleşiyor. İlk saniyelerde çok sevdiğim bir meyve olan ahududuyla karşılaşmak mutluluk verici. Birkaç dakika sonra ahududuya, koku karakterleri benzer olan çilek ekleniyor. Çilek, ahududu kadar başarılı ve doğal verilmemişse de fena değil. Orta kısımda çileğe beyaz çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Yasemin ve şakayığın öne çıktığını söyleyebilirim. Başlangıcına göre oldukça kadınsı tarafa kayan kokusu pek bana göre değil sanki. Sonlarda kadifemsi ve yapaylık sınırındaki paçuliyle veda ediyor Mon Paris.

Karşımızda baştan sona feminen bir yapı var. Harika meyveler, burun tırmalayan çiçekler ve paçuli-misk, onu tam bir kadın parfümüne dönüştürüyor. Oldukça tatlı, yapay, zaman zaman metalik, sıradan, bilindik bir kadın parfümü tadında Mon Paris. Canlı, neşeli, havalarda uçuşan pozitif kokusu var fakat kalite ve yaratıcılık anlamında pek bir şey vaat etmiyor. E zaten Loreal’in piyasaya sürdüğü Yves Saint Laurent parfümlerinden çok da bir şey beklememek gerektiğini biliyoruz. Tabii ki çok satmaya yönelik, risksiz, ticari bir koku formunu burnumuza dayayan Loreal bize bir sanat eseri sunacak değildi. Yine de geçmişinde harika parfüm klasikleri olan böyle bir marka için daha eli yüzü düzgün bir parfüm tasarlayabilirdi. Sanırım çok şey bekliyoruz bu anlı şanlı markalardan.

Burun tırmalayan çiçeklerden bahsettim ama datura çiçeğinden bahsetmedim sanırım. Nasıl koktuğu konusunda fikrimin olmadığı datura çiçeğinin büyüleyici ve sarhoş edici etkisi vardır muhakkak ama Mon Paris emin olun böyle bir parfüm değil. İnsanların kendilerini olmadıkları kadar güçlü gösteren, çılgınlıklar yaptırabilen datura çiçeği, Mon Paris’te hiç bir işe yaramamış anlaşılan 🙂

Tam bir meyveli-çiçeksi olan Mon Paris, günlük kullanıma, spor kıyafetlere, Avm gezmelerine, hafta sonu dolaşmalarına rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Her ne kadar performansı sorunlu olsa da ara ara tazelemeyle bu sorun çözülebilir. Etrafa yayılımı az olan Mon Paris’in kalıcılığı idare eder. Benim kullandığım ilk çıkan EDP formunda olanıydı.

Kokusunun tasarımını Olivier Cresp, Harry Fremont ve Dora Baghriche birlikte yapmış. Ilık ilkbahar-sonbahar günlerine yakışacağını sanıyorum.

Koku Güzelliği:10/5

29 Eylül 2018 Cumartesi

Yves Saint Laurent – Y For Men (2017)

Yves Saint Laurent’in 1964 yılında piyasaya sürdüğü kadın parfümü Y, beklendiği kadar başarılı olamamış klasiklerden birisi olarak kabul ediliyor. Markanın eski tarz kadın parfümlerini simgeleyen Y’ye, hepimizi şaşırtan şekilde elli üç yıl sonra erkek kardeş eklendi. Bu kadar eski bir kadın parfümünün birden bire yeni erkek versiyonunun çıkarılması pek görülen bir durum olmasa da 2017 yılında raflara merhaba dedi Y’nin erkeği.

Kimileri Y’nin ilhamını bu aralar moda olan y kuşağından aldığını söylese de markanın resmi açıklamasında Yves Saint Laurent’in ikonik beyaz tişörtü ve siyah ceketinden esinlenildiği belirtilmiş. Markanın internet sitesinde erkek için olan Y’nin “otantik ve cesur” olduğu belirtilmiş. Ayrıca “erkeksiliği yeniden tanımlamak” olarak betimlenmiş Y’nin erkek versiyonu.

Parfümün başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot, limon ve turunçgil açılışı tam modern yazlık erkek parfümü tarzında. Parlak turunçgillere eşlik eden aldehitlerse ilk saniyelerde şaşkınlık yaratmıyor değil. Orta bölümde aldehitlerin verdiği pudramsılık devam ederken, bu tür parfümlerin olmazsa olmazı ferah zencefil devreye giriyor. Zencefilin yanına eklenen menekşeyle orta kısım devam ediyor. Son bölümde zencefilli ferah menekşeye eklenen ambergris ve sedir ağacı noktayı kokuyor.

Y, anlaşılacağı üzere aromatik, ferah ve erkeksi bir modern zaman parfümü. Kokunun merkezini turunçgiller, menekşe-zencefil ve odunsular oluşturuyor. Kokuların dünyasını yeni keşfetmeye başlayan ya da herkesin sevebileceği parfüm arayan genç erkeklerin rahatlıkla severek kullanacakları bu vasat YSL, kokulara daha fazla aşina kişileri tatmin eder mi?

Y, ne yazık ki günümüzün yeni nesil sıradan ferah erkek parfümlerinden birisi. Yapaylığın bariz olduğu, notaların başarısız verildiği, yaratıcılık anlamında hiçbir şey vaat etmeyen, sıkıcı bir erkek parfümü olduğunu kolayca söyleyebilirim. Rakipleri gibi canlı ve dinamik turunçgillerle açılan ve zencefille devam ettirilmeye çalışılan bu hava, aldehitlerin ve ambergris’in eklenmesiyle çabucak sönüyor. Ondan sonra da anlatacak pek bir şey kalmıyor Y’ye dair.

Parfümün genel yapısı ilkbahar-yaz dönemine uygun, günlük kıyafetlere uyum sağlayabilecek, övgüler alınabilecek tarza yakınken, Parfüm Merakı’nın ukala burnu için fazlaca sıradan, yapay ve bıktırıcı. Bu tarzda Dior Homme Sport gibi seçenek varken neden Y’yi tercih edelim Yves Saint Laurent?

EDT formundaki Y’yi Dominique Ropion gibi bir usta yapmış. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı zayıf.

Koku Güzelliği:10/4

13 Ekim 2016 Perşembe

Yves Saint Laurent – Noble Leather (2013)

Yves Saint Laurent’nin, “Doğu” temasını kullanmasını bekliyordum parfümlerinde. Ünlü tasarımcının doğu coğrafyasına ve doğu kültürüne olan ilgisi biliniyor. Tasarladığı kıyafetlerinde doğu temasını kullanıyor mu bilemiyorum ama 2013 yılında başlattıkları Oriental Collection serisi büyümeye devam ediyor. 2013 yılında üç parfümle başlayan Oriental Collection, 2016 itibariyle altı parfüme ulaşmış durumda. Bu serinin oldukça yüksek fiyatlara satıldığını düşünürsek, Yves Saint Laurent’nin niş markalara küçük bir cevabı olarak görebiliriz Oriental Collection’ı.

Noble Leather, serinin ilk üç parfümünden birisi. İsminden de anlaşılacağı üzere deriyi merkeze almış. Parfümün açılışı kuru sayılabilecek deriyle gerçekleşiyor. Yeni alınmış deri ceketleri andıran başlangıcı erkeksi ve yüksek kaliteli. Orta kısımda deriye tatlımsı kuru meyveler eşlik ediyor. Hafif ekşimsi bu meyveler, deri kokusunun lezzetli hale gelmesini sağlıyor. Orta bölümde sıcak baharatlar ve reçine de algılıyorum. Gayet güzel. Son bölümde yumuşak odunsulara sıcak baharatlı kuru meyveler destek veriyor. Kremsi vanilyayı unutmamak gerekiyor alt notalarda. Zayıf kapanışı fena değil.

İsminin hakkını verircesine deriyi ön plana çıkarıyor Noble Leather. Erkeksi deriye eşlik eden kuru meyveler hoş bir kombinasyon olmuş. Ama bir dakika! Size de tanıdık gelmedi mi bu durum? Evet, Noble Leather, bir parça Tuscan Leather’ı andırıyor. Derinin ve meyvelerin verilişi benzer şekilde. Noble Leather’de deriden çok meyveler hissediliyor. Tuscan Leather’da ise o acımsı deri hep etkili. Noble Leather için sıcak, reçineli, meyveli deri diyebilirim rahatlıkla.

Yüksek kaliteli, leziz, kullanması ve sevmesi kolay Noble Leather, benden rahatlıkla geçer notu alıyor. Tuscan Leather ya da diğer sert deri parfümleri gibi itici değil. Kimi deri parfümlerindeki benim ayakkabı boyasına benzettiğim yapı, Noble Leather’da neredeyse yok. Tabii burada mayhoş kuru meyvelerin rolü büyük. Parfümü sevimli hale getiren meyvelere eşlik eden sıcak baharatlar da işini iyi yapıyor.

yatik noble yen

Sonuç olarak severek kullandım Noble Leather’ı. Erkeksi, şık, modern, tatlı ve kremsi kokuyor. Üst-orta-alt bölüm ayrımları algılanabiliyor. Bu anlamda derin ve detaylı koktuğunu söyleyebilirim.

Aşık oldum mu? Hayır. Ama gayet başarılı buldum genel yapısını. Özellikle soğuk kış mevsiminde içinizi ısıtacaktır Noble Leather. Bir yorumcunun “Tuscan Leather’ın daha kullanılabilir hali” tespitine katılıyorum.

Tabii parfümün oldukça yüksek fiyatından bahsetmem gerekiyor. Kendi sitelerindeki 250 dolarlık fiyat etiketi, Yves Saint Laurent gibi ana akım bir marka için çok gibi görünebilir. Niş parfümlerle yarışan fiyatını göze alırsanız, denemenizde fayda var.

tasli noble yen

EDP formunda. Kalıcılığı gayet iyi, fark edilirliği normal. Performans canavarı olduğu söylenemez. Uniseks olarak piyasaya sürülse de erkek kullanımına yakın.

Koku Güzelliği:10/8

17 Mart 2016 Perşembe

Yves Saint Laurent - Kouros (1981)

İlhamını antik Mısır heykel sanatından alan genç erkek formlu heykellerin, tam olarak neyi simgelediği kuşkulu. M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Yunan heykel sanatında da karşımıza çıkan ayakta duran genç erkek formu, frontal duruşu merkeze alıyor. Bu çıplak erkek heykellerinin, bir ayağı hafifçe önde, kolları yanda ve düz olarak ileriye bakan duruşu, sanat tarihçilerinin sık sık karşısına çıkar.

Ağırlıklı olarak antik Yunan sanatında karşımıza çıkan bu erkek heykellerinin isminin Kouros olduğunu açıklayayım. Eski Yunancada Kouros kelimesinin genç ve sakalsız erkek anlamına geldiği söyleniyor. Kouros heykellerinin, arkaik Yunanistan aristokrat kültürü ideallerini somutlaştırması söz konusu olabilir fakat biz böylesine derin konulara girmeyelim.

Ünlü modacı Yves Saint Laurent’in bir Yunanistan seyahatinde, ihtişamlı Kouros heykellerini gördüğü ve onlardan çok etkilendiği söylenir. Bunun üzerine Yves Saint Laurent’in piyasaya süreceği parfümün ismi belirlenmiş olur: Kouros.

Dünya parfüm sektörünün en önemli eserlerinden olan Kouros’un, neden böylesine büyük efsaneye dönüştüğünü başlarda anlayamamıştım. Bundan 3-4 yıl önce kullandığım ve hiç sevemediğim Kouros’un, kült parfümler kategorisinde bulunmasını biraz da hayretle izliyordum. Bu sert, hayvansal erkeksi koca oğlan, aklıma takılıp duruyordu uzun zamandır. Ve ona tekrardan şans vermem gerektiğini biliyordum.

kouros heykeli

Kendi sitelerinde “dinamik ve baharatlı karakteri, güçlü-sıcak-tensel yapısı vurgulanmış. Üzerime ilk sıktığımda keskin hayvansallık burnumu yokluyor. Civet ve miskten oluşan bu hayvansallık daha ilk saniyelerde nasıl bir arkadaşla karşılaşacağımızın sinyallerini veriyor. Başlangıcı benim için zor. Orta kısımda hayvansallık azalarak varlığını devam ettiriyor. Orta bölümde en dikkatimi çeken şey tuzlu tere benzeyen yapı. Kouros’un orta kısmı gerçekten de terlemiş beden efektini başarıyla veriyor. Orta notalarda parfümün sıcaklık derecesi artıyor. Kuru ve tozlu baharatlarda tatlılık pek yok. Son kısımda burnuma inanamıyorum. Bu kadar karmaşanın arkasından dingin meşe yosunu, fırtınanın ardından gelen sessizlik gibi ortaya çıkıveriyor. Ne garip!

Kouros’u nasıl tanımlayabiliriz? Civet, misk, baharat, meşe yosunu, artemisya, bergamot ve daha neler neler. Hayvansallık her daim ve derece derece kendisini gösteriyor. Benim çok sevemediğim tarzdaki civet, zorlayıcı ve sert. Onu konforlu olmaktan men ediyor civet. Evet, o günlük hayatın bir parçası olmaktan uzak. Barındırdığı yüksek hayvansallık, sizin için eğlenceli olacaksa da, etrafınızdaki kişilerin, üzerinize kedinin işediğini düşünmeleri ve halinize acımaları gayet mümkün.

Şaka mı yoksa gerçek mi? Çoğu kişi Kouros’u, idrara benzetiyor, kimisi keçi ağılına gönderme yapıyor, bazıları da “ne hayvansallığı, abartmayın canım” diyor. Bu anlamda Kouros’un çok yüzlü ve bol karakterli olduğunu düşünmek olası. Havanın biraz ılık olduğu günlerde hayvansal tarafını öne çıkarıp, bıktırıyor. Oldukça soğuk günlerde hayvansallık geri çekiliyor ve terli-tuzlu kokuyor ki, bu halini sevdim. Bazı zamanlarda da artemisya-bergamot yüzünü gösteriyor ve yine şaşırtıyor. Bu adamı anlamak zor, sevmek zor, kullanmak zor, bağlanmak zor. Fakat bir sevdiniz mi de bağımlılık yapıyor anladığım kadarıyla. Uzun yıllardır Kouros’un hala en çok satan parfümler listelerine girmesinin sırrını sanırım modern bilim bile çözemez. Bu kadar uç, zorlayıcı ve tuhaf bir parfümün, bu kadar sevilmesi ve efsaneye dönüşmesi çok görülen şey değil. Ama sonuçta o Kouros ve onun için sınırların çok anlamı yok.

İnsanlığın en temel ve ilkel içgüdülerinden olan üreme ve neslini devam ettirmeyi karşılayan bir parfüm ismi söyleyin deseniz, cevabım rahatlıkla Kouros olacaktır. Kimilerinin inanılmaz seksi bulduğu Kouros, benim için geçen yılların ve epey koku deneyiminin ardından hala kullanması zor bir arkadaş. Sanırım hiç bir zaman Kouros erkeği olamayacağım fakat ona saygı duymayı sürdüreceğim. Aman ha onu denemeden almayın ve beyaz masum şişesine bakıp, akıllı, uslu, efendi çocuk parfümü sanmayın. O beyaz şişenin içinde, çok sağlam bir karakter, erkeksi bir manifesto, maço bir çığlık ama aynı zamanda babacan bir tavır var. Eğer Kouros’u kullanacak yaşa gelmediyseniz, bence fazla şansınızı zorlamayın.

afis kouros yen

İyi de Kouros’un doğru yaşı nedir? Ben nereden bileyim. Onu size Kouros’un bizzat kendisi söyleyecektir. Yani sizi o seçecektir. Sizin Kouros’u seçmeniz pek mümkün görünmüyor. Bırakın bu işi o yapsın. Kouros’un ikonik mi yoksa iconoclast mı olduğuna ise karar veremiyorum. Seçimi siz yapın.

Parfümün tasarımını günümüzün en önemli burunlarından Pierre Bourdon yapmış. Muhtemelen bay Bourdon’u dünyaya tanıtan en önemli eseri Kouros’tu 1980’li yılların başında. Şişesinin tasarımını Alain de Mourgues’in yaptığına dair rivayetler mevcut.

EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette iyi, tende normal. Çoğu kişinin dediğinin aksine bence Kouros çok saldırgan değil. Ara ara kendisini gösteriyor ve yine saklanıyor. Bu anlamda çok ilginç bir parfüm. Soğuk havaların parfümü o.

sis kouros yen

Luca Turin’in kitabında miskli fujer olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş verilerek, en iyi parfümler listesine alınmış. Bay Turin, Kouros için şunları yazmış:

“Piyasaya sürülüşünden yirmi yedi sene sonra bile, Kouros’un yapısı o kadar kendine özgün ve o kadar fark edilir ki, hiçbir parfümerin onu taklit etmeye yanaşmaması bize garip gelmiyor. Bronz teniyle duştan yeni çıkmış bir erkek, elinde eski bir gemi zinciri tutar ve İngiliz dandy’lerini hatırlatan miskli, çiçekli ve limonlu bir parfüm sürerse, tüm bu manzaranın kokusu Kouros’a eşitlenir. Beyaz çarşafların asla toplanmayacağının, dağınık ve seksi bir yatağın sözünü verir Kouros. İtici mi yoksa çekici mi olduğuna bir türlü karar verilemeyen banyo kokusudur, ancak banyonun temiz olduğuna dair bir garanti alamazsınız. Temiz bir kokunun, bu kadar seksi ve pis olabilmesi ise elbette ki tesadüf değildir, yaratıcısının (Pierre Bourdon) dehasını gösterir.”

Koku Güzelliği:10/6

28 Eylül 2015 Pazartesi

Yves Saint Laurent – Manifesto (2012)


Yves Saint Laurent – Manifesto (2012)

Sonbaharın, melankolik, hüzünlü ve tuhaf bir burukluk duygusu vardır. Hatta "hayatın sonbaharı" deyimi de uygun düşer sanırım hüzünlü burukluğa. Cıvıl cıvıl yaz mevsiminin bitmesinin hüznü müdür acaba sonbaharın ki? Hüzün duygusunun sadece sonbahar ile ilgili olduğunu sanmıyorum. Orhan Pamuk'un henüz yeni okuma şansı bulabildiğim İstanbul kitabında, kendi hayat hikayesini anlatırken en çok kullandığı kelimelerden birisiydi hüzün. Orhan Pamuk'un çocukluk ve gençlik dönemlerinde hüzün duygusunun böylesine yer kapladığını hiç tahmin etmezdim. Sanırım hüzün konusunda benzer şeyler hissediyoruz Orhan Pamuk'la. İstanbul kitabını okurken, kendi çocukluğumdan da küçük benzerliklere rastladım. Onun için hayat hikayelerini okumayı her zaman sevmişimdir. Çünkü her insanın hayatı kendi içinde ayrı bir dünyadır.

Televizyonlarda şehit haberleri verilirken, balkona çıktığımda bol eğlenceli bir Ege düğününün müzikleri geliyor uzaklardan kulağıma. Diğer taraftan bir futbol maçını gözünü kırpmadan izleyenler ve onların hemen yüz metre ilerisinde ISFF'in organize ettiği kısa film festivalinin son gösterimi gerçekleşiyor. 26 Eylül Cumartesi akşamı bu dört durum aynı anda yaşanıyor. Türkiye'nin bir ucundaki aileler bin bir zorlukla yetiştirdikleri evlatlarını kaybetmenin acısıyla göz yaşlarına boğulurken, diğer tarafta mutluluklar, sevinçler yaşanıyor, kısa filmler çekiliyor, her golde abartılı şekilde bağırılıyor. Biliyoruz ki hayat devam ediyor, etmeli de. Hayat çok güçlü, çok büyük, çok tuhaf ve çoğu zaman anlamını çözemeyeceğimiz kadar karmaşık.

Bu serin Eylül akşamında, balkonda oturmuş, kollarım hafiften üşümeye başlamışken, ne yalan söyleyeyim parfüm yazmak gelmiyor içimden. Manic Street Preachers'ın enfes şarkılarıyla şehri seyretmek istiyorum. Sarı sokak lambalarını, uyumaya hazırlanan sokak köpeklerini, baz istasyonlarının yanıp sönen kırmızı ışıklarını, gökyüzündeki, hemen üstümde bulunan en parlak yıldızın hangisi olduğunu hatırlamak istiyorum. Bir taraftan da kolumun üzerinden yayılan kokunun analizini yapmaya çalışıyorum. "Kremsi yasemin mi tensel odunsular mı veya yeşillikler mi" hangisine yakın acaba bu koku? Hepsi birden mi yoksa hiç birisi değil mi?


Yves Saint Lauret'in yeni sayılabilecek kadın parfümü Manifesto, ismi gibi devrimsel bir manifesto sunmasa da modern kokuların hangi yönde ilerlediğinin ipuçlarını bize veriyor. Kendi sitelerinde yasemin, yeşil notalar, odunsular, vanilya ve tonka fasulyesine özellikle vurgu yapılmış. Manifesto'yu üzerime sıktığımda garip bir yapıyla karşılaşıyorum. Turunçgil desem tam anlamıyla değil, meyveler desem tam karşılamıyor. Tatlı başlangıcında yeşil karakterini gösteriyor ilk saniyelerde. Üst notaları sevip sevemediğim konusunda kararsızlık yaşasam da beğendiğimi söyleyebilirim. Kimileri başlangıçtaki bölümde siyah kuş üzümünden bahsediyor, evet olabilir. Orta bölümde yeşil yapı daha öne çıkıyor. Resmi tanıtımda bahsedilen yasemin orta kısımda belirginleşiyor. Fakat çok kadınsı bir yasemin değil. Yumuşak ve tatlı odunsu notalarla harmanlanmış yasemin neredeyse erkek kullanımına uygun. Başlangıcı kadar beğenmedim orta kısmı. Son bölümde lezzetli ve güzel bir vanilya var. Orta bölümdeki yeşil yapı, son kısımlara ulaşamıyor ve koku radikal değişime uğruyor. Zaten severim vanilyayı. Manifesto'nun kapanışında gayet başarıyla verilmiş vanilya. Parfümün açık ara en sevdiğim yeri oluyor kapanışı.

Kabul etmek gerekir ki yeni nesil bol tatlı parfümlerden birisi Manifesto. Modernizmden paçasını kurtaramamış görüntüsüyle, çok yaratıcı bir deneme olmadığı açık. Tatlılığın tonka fasulyesinden geldiğini düşünebiliriz. Tatlı yeşil yapıyı biraz Ange ou Demon'daki verilişe benzettim. Manifesto, ne tam anlamıyla çiçeksi ne odunsu ne yeşil ne de vanilyalı. Hepsinin karmaşık bileşimi gibi. Yüksek kaliteli değil fakat çarpıcı, benzersiz değil fakat dikkat çekici, fark edilir değil fakat kalıcı.

Manifesto, 2000'li yılların bol tatlı çiçeksi-odunsu kadın parfümlerine biraz yeşil ve vanilya eklenmesiyle hayata geçirilmiş bir arkadaşa benziyor. Dişi yanı öne çıksa da bende erkek kullanımına da uyabileceği izlenimi yarattı. Çok feminen olduğunu düşünmüyorum. Eğer Dior Homme'a erkek parfümü diyorsak, Manifesto'ya da uniseks kullanıma yakın diyebiliriz. Biliyorum, o kadın parfümü olarak sunuldu. Hatta şişesinin bir kadının siluetinden ilham aldığı bile belirtilmiş. Şişesi neye benzerse benzesin, bence erkek kullanımına uyabilir. Tabii karar sizin.


Şimdi bu tür ambiyans parfümlerinde genellikle teninizde iyi sonuç alamıyorsunuz fakat kıyafette veya bir kadının üzerinde çok daha sevebiliyorsunuz. Muhtemelen Manifesto öyle bir parfüm. Genellikle tenimde deniyorum parfümleri ama bu tür kokuları kıyafet üzerinde de deneyip, etrafa nasıl yayıldığını ve aurasını takip etmek gerekiyor. Hatta bunu çoğu parfümde yapmak faydalı olacaktır.

Parfümün tasarımını Anne Flipo ve Loc Dong birlikte yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği hem tenimde hem de kıyafette zayıf oldu. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın.

Koku Güzelliği:10/6.5

12 Şubat 2015 Perşembe

Yves Saint Laurent – La Nuit de L’Homme (2009)


Yves Saint Laurent – La Nuit de L’Homme (2009)

Boynuz kulağı mı geçer diyelim yoksa abisinden daha başarılı kardeş durumu mu diyelim bilemiyorum. Yves Saint Laurent, 2006 yılında piyasaya sürdüğü L'Homme ile yeni nesil, bol tatlı kokular evrenine güçlü bir giriş yapmıştı. Bu kulvarda rakipleri ile çarpışacak olan L'Homme serisine kısa süre içinde yeni parfümler eklendi. 2015 yılı şubat ayı itibariyle ondan fazla flanker'ı çıkmış durumda. Ve bu seride en az L'Homme kadar ilgi gören hatta onun daha önüne geçen bir parfüm 2009 yılında dünyaya geldi. Adeta abisinin tahtını salladı bu parfüm.

La Nuit de L'Homme, ismindeki karanlık-siyah vurgusu ile abisi L'Homme'un akşam ve özel günlerde kullanılabilecek benzeri olduğu izlenimi veriyordu bana. Aslında L'Homme ile La Nuit de L'Homme arasında benzerlikler var dikkatli koklandığında. Fakat La Nuit de L'Homme, büyük başarı kazandı devam parfümü olarak. Adeta asıl parfümün önüne geçti. İnsanlar onu çok sevdiler ve kısa sürede markanın en çok satan erkek parfümlerinden birisi oldu. Sadece markanın değil, küresel anlamda da oldukça önemli iş yaptı La Nuit de L'Homme.

La Nuit de L'Homme'un başarısının sebebini parfümü üzerinize ilk sıktığınız andan itibaren anlıyorsunuz. Kendi sitelerinde lavanta, kumarin (coumarin), sedir ve karabiber notaları üzerine temellendirildiği belirtilen parfümümüz, hem çok tanıdık geliyor, hem de garip şekilde size kendisini sevdiriyor. Kalbinizi beklemediğiniz yerden çalmasını biliyor adeta.


İlk çıktığı zamanlarda kullanıp, pek iyi şeyler hissetmediğim La Nuit de L'Homme'u, aradan geçen yılların ardından tekrardan teste tabii tutmak istedim. Kendi sitelerinde ferah oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün tanıtımını "şıklık, cazibe, gizem" kavramları ile yapmışlar. Üzerime sıktığımda karşıma tatlımsı meyveler (vişne, kuru erik veya turunçgiller) çıkıyor. Oldukça tatlı verilmiş meyvelere kremsilik de eşlik ediyor. Üst notaları enerjik, hareketli, canlı ve genel beğeniye uygun. Yüksek kaliteli olmasa da beğendim başlangıcını. Orta kısımda meyveler hala etkili. Farklı olarak baharatlar ortaya çıkıyor. Koku, bu andan itibaren baharatların egemenliğine giriyor. Kakule, tarçın ve biberin başrolde olduğu söylenebilir. Oldukça tatlı yumuşak baharatlara modern bir lavanta da eşlik ediyor. Orta notaları, meyveler ile birleşen baharatların marifetiyle lezzetli ve sevilesi. Ne yalan söyleyeyim orta kısmını da beğendim. Geleyim sonlara. Belki de gelmesem daha iyi olur. Alt notalarda yumuşak odunsu notalar ortaya çıkıveriyor. Yapay sedir ağacı, hem kremsi hem de vetiver destekli. Fakat en sevmediğim tarzda verilmiş buradaki sedir ağacı. Son kısım durağan, sıkıcı ve sıradan.

La Nuit de L'Homme, herkesin sevebileceği, popüler olabilecek şekilde kurgulanmış. Modern ve canlı meyvelere eklenen tatlı baharatlar bence iyi sonuç vermiş. Tabii kalite hissiyatının yüksek olduğunu söyleyemem. E şimdi Yves Saint Laurent gibi büyük kitlelere hitap eden bir marka, çok satmak adına kaliteden ödün vermek durumunda kalabilir. Sanırım onların yaşadığı da bu. Hele ki alt notalarda artan yapaylık, ortalama üzeri kullanıcıları oldukça sıkıntıya sokacaktır. Tamam bir niş kalitesi beklemiyoruz ama çok daha özenilmiş bir kompozisyon beklemek hakkımız değil mi?

Zaman zaman şekerli denebilecek, abisi L'Homme'dan daha karanlık ve koyu fakat ondan koku güzelliği anlamında daha başarılı bir arkadaş La Nuit de L'Homme. 15-30 yaş grubunu ve fazla deneyimi olmayan, kokusuyla herkesten övgü almak isteyen erkekleri hedefliyor sanki. Tam bir ortam veya ofis kokusu. Belki de kız arkadaşınızla buluşmalarınızın en değişmez öğesi olacaktır ve size eşlik edecektir. Bu parfümü deneyip de nefret edecek kişi azdır. Fakat çok özgün, farklı ve ilginç de bir tarafı olmadığını da kabul etmek gerekiyor.


Evet o hiçbir zaman müthiş bir klasik ya da kült kokulardan olmayacak. Çünkü fazlaca benzeri var diğer markalarda. Hatta uzun süreli kullanımlarda sıkıcı bile olacağını düşünüyorum. Eğer Spicebomb, CK One Shock, Versace - Eros, Bulgari Man'dan birisi elinizde varsa, La Nuit de L'Homme almanıza gerek yok bence.

Günümüzün modern, tatlı, baharatlı oryantalleri arasında kendisine yer edinen La Nuit de L'Homme, benim için "eh işte" kokulardan birisi oldu. Evet bir taraftan koku cezbedici ama vasatlık sınırındaki kalitesi can sıkıcı. Bu iki duyguyu size aynı anda yaşatabilecek kaç parfüm vardır ki? Tabii benim sevip sevmememin pek önemi yok. Onu onbinlerce insan sevmiş ve kullanıyor. Tabii bu durum onu kullandığınızda başkalarıyla pişti olma riskini de içinde barındırıyor.


Parfümün tasarımcıları olarak üç isim görünüyor. Anne Flipo, Pierre Wargnye ve Dominique Ropion üçlüsü kokusuna imza atmış. EDT formundaki kokusunun kalıcılığı ve farkedilirliği tenimde yüksek olmadı. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak gerekebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

4 Ekim 2014 Cumartesi

Yves Saint Laurent – L’Homme (2006)




Yves Saint Laurent – L’Homme (2006)

Geçmişi çok başarılı parfümlerle dolu bir markadan beklentilerimiz, bilinçaltımızın marifetiyle yüksek olmalı mıdır? Yoksa geçmişi unutup, önümüze mi bakmalıyız? Günümüzün trendlerinin peşinden mi gitmeliyiz, yoksa geçmişe özlem mi duymalıyız? "Nerede o eski parfümler" diyerek hayıflanmalı mıyız, yoksa yeni nesil parfümleri anlamaya çalışıp, keyif mi almalıyız? Sanırım geçmiş ile şimdiki zamanın hatta geleceğin dengesini kurabilmek, insanoğlunun en zorlandığı işlerden birisi.

Yves Saint Laurent'in gösterişli ve zengin tarihi, onların çıkardığı yeni parfümler için bize umut olmaya devam ediyor. "YSL kötü parfüm çıkarmaz" diye düşünmek istiyoruz. Oysaki bu önerme cümlesini test etmek gayet basit. Dünyanın hemen hemen her kozmetik mağazasında satılan 2006 yılı çıkışlı L'Homme, Yves Saint Laurent'in yeni/modern parfüm işinde nerede olduğunu göstermesi bakımından önemli ipuçları veriyor. Neden mi?

Markanın 2000 yılı sonrası yeni nesil parfümlerini temsil eden L'Homme, piyasaya çıktıktan kısa süre sonra dünya çapında en çok satan erkek parfümleri listesine girmekte zorlanmadı. Gerçi güçlü bir reklam kampanyası ile L'Homme'un tanıtımını yaptılar. Televizyon reklamları, dergiler ve afişlerde çoğu zaman L'Homme vardı.

Kısa zaman içinde de reklam kampanyalarının meyvesi alınmaya başlandı. L'Homme, 2014 yılının sonbaharı itibariyle hala kendi sitelerine göre en çok satan erkek parfümü olarak yerini almış durumda Yves Saint Laurent'in. Bugün karşımızda çok satan bir popüler delikanlı var anlaşılacağı üzere.


Uzun zaman önce kullandığım L'Homme'u yeniden gündemime almam, fikirlerimin hangi yönde değiştiğini görmem açısından benim için farklı bir deneyim olacak. İlerleyen zamanlarda bu tür yeniden deneyip, güncelleyeceğim parfümler olacak. L'Homme aslında Malabah ile birlikte bu yöndeki ikinci örnek. Bakalım aradan geçen yıllar, olumlu mu yoksa olumsuz bir etki mi bırakacak bende.

L'Homme’un tanıtımında, ferah ve odunsu notaların kontrasından bahsediliyor. Fragrantica'da odunsu çiçekli misk olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda beni tatlı, kremsi turunçgiller karşılıyor. Hafiften meyveli denebilecek üst notalarda elma da olabilir. Başlangıcı ferah, güzel fakat çok çarpıcı değil. Orta bölüme geçildiğinde tatlı kremsi yapı devam ediyor. Turunçgiller geride kalırken bu sefer ortaya tatlı baharatlar çıkıyor. Aynı başlangıç gibi baharatlarda kremsi ve vanilyalı. Zencefil-kakule ikilisi ön planda denebilir. Son kısımda odunsu notalar öne çıkıyor. Kremsi-pudralı sedir ağacı, vetiver ve tonka fasulyesi kapanışa damga vuruyorlar. Sonlarda bu üç notadan sedir ağacı en baskın olanı. Diğerleri yan rolde gibiler. Kapanış en vasat ve başarısız yeri olmuş ne yazık ki.

L'Homme'un, tatlı, kremsi, neredeyse pudralı-şekerli bir baharat-sedir ağacı-vanilya kokusu olduğunu kabul etmek lazım. Başlangıçtaki turunçgilleri biraz Allure Homme Sport tarzına yakın buldum. Orta kısımdaki yumuşak şekerli vanilyalı baharatları Eros'a yakın buldum. Sonlardaki yapay odunsuları ise Bulgari Man'a yakın buldum.


Şunu söylemek istiyorum ki, L'Homme, günümüzün modern, tatlı, kremsi baharatlı parfümlerinin en tipik örneği denebilir. Hatta bu yöndeki ilk ciddi örnek mi araştırmak gerekir. Yves Saint Laurent, bu arkadaşla birlikte modern piyasa kokusuna imza atmak istemiş. Ve bunu da başarıyla yapmış. Parfümün ticari başarısından ve satışlarından onun çok sevildiğini ve binlerce erkeğin tercihi olduğunu görmek zor değil. Bu açıdan tebrik edilmesi gerekir belki de.

Oysaki parfümlere satılacak şişe olarak bakmayan ve onda başka duyguları/heyecanları arayan koku severleri tatmin edecek bir parfüm olduğunu söylemek zor L'Homme'un. Gerçi onun böyle bir endişesi olduğunu pek sanmıyorum. Tamamen piyasa şartlarına göre kokusu kurgulanmış, çok satılması düşünülmüş, deneyen çoğu kimsenin bir şekilde hoşuna gitmesi sağlanmak istenmiş, karşı cinsinde beğenebileceği bir oyuncu olduğu söylenebilir. Yumuşak, çekingen ve garantici. L'Homme'u kullanıp gece klübüne gittiğinizde ya da ofis kullanımında etraftan güzel tepkiler almanız sürpriz olmaz.

Geleyim hayatın acı gerçeklerine. Evet hayat çoğu zaman trajiktir ve tozpembe değildir. L'Homme hakkındaki gerçekler, çizilen güzel tablo kadar parlak olmayabilir. Çünkü bu arkadaş, oldukça yapay kokan ve kalite anlamında alt seviyede kabul edilebilecek karakterde. Orta kısımdan itibaren başlayan pudralı yapaylık, sonlara doğru artıyor ve bıktırıcı hale geliyor. Yeni nesil bol şekerli piyasa işi parfümlerden pek farkı yok. Taktik neredeyse aynı. Başlangıçta güzel ve herkesi mest edecek turunçgiller olsun. Orta bölüme vanilyalı-şekerli baharatları ekle. Sonlara da şekerli odunsuları monte et. Al sana onlarca örneği olan bir yapı. Spicebomb, Jump, Eros, Blue Jeans ve diğerleri aklıma geliyor hemen. Zaten başlangıcı ve orta bölümün birazı dışında L'Homme'un ilgi çekecek bir yanı yok. Herhangi bir yenilik vaat etmiyor. Sadece popüler parfümler pazarından pay kapmaya çalışan vasat bir apaçi gibi davranıyor.

Yıllar önce kullanıp fena bulmadığım L'Homme, artık kalitesizliği ve sıkıcılığı ile tahammül sınırlarımı zorluyor. Beni ve birçok parfümseveri, bu basit koku formuyla kandırabileceğini düşünen Yves Saint Laurent'in parfüm birimine de teesüflerimi iletiyorum. Umarım bu tarz yollara daha fazla sapmazlar.


İşin komik tarafı, L'Homme'un "bestseller" olmasından dolayı, aynı isimli ondan fazla flanker çıkmış durumda. Yani isminde L'Homme olan sayabildiğim kadarıyla on iki ayrı parfüm piyasaya sürülmüş. Umarım bu L'Homme çılgınlığının sonunu getirirler artık.

Luca Turin'in kitabında odunsu turunçgil olarak sınıflandırılan L'Homme'a beş üzerinden iki yıldız verilmiş. Bu puanlamasında bay Turin'e gönül rahatlığıyla katılıyorum.

L'Homme'u üç önemli burun Anne Flipo, Pierre Wargnye ve Dominique Ropion beraber tasarlamış. 15-25 yaş arası erkeklere tavsiye ederim. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Çok erkeksi koktuğunu söylemek zor. Kadınların bile rahatlıkla kullanabileceği yapıya sahip. Kalıcılığı aslında fena değil. Hem ten üzerinde hem de kıyafette on iki saati geçen kalıcılığa sahip fakat fark edilirliği başlangıcı dışında zayıf kalıyor.

Koku Güzelliği:10/5.5

3 Ocak 2014 Cuma

Yves Saint Laurent – M7 (2002)


Yves Saint Laurent – M7 (2002)

“Sex Sells”

Türkçeye kabaca "cinsellik her zaman talep görür" olarak çevrilebilecek bu söz, özellikle son yıllarda pazarlama şirketlerinin sıkça başvurduğu yöntemlerden birisi. Cinselliğin ürünlerin pazarlanmasında kullanılmasının, satışları arttıracağı öngörüsüne dayanıyor. Gösterişli ve sansasyonel pazarlama kampanyalarıyla, şirketler büyük kitlelere ulaşmaya çalışıyorlar. Ve tabiki asıl amaç daha çok satmak ve karlılığı arttırmak.

Anglo-sakson tarzı liberal sayılabilecek kültürlerde cinselliğin kullanıldığı reklamların etkisinin fazla olduğu söylenebilir. Fakat her kültür, yoğun cinsellik kokan reklamlara bu kadar özgürlükçü bakmayabilir. Hele ki bizim gibi muhafazakar sayılabilecek ülkelerde fazlaca alıcısı olur mu bu tür reklamların bilemiyorum.

Cinsellikten korkmayan bir adam olan Tom Ford, on iki yıl önce yine yapmıştı yapacağını. 2002 yılında Yves Saint Laurent markasının tasarım yöneticisiyken, M7 isimli bir parfümün üretilmesine onay verdi. Hatta bu parfümün pazarlama kampanyasıyla ilgilendi. M7'nin çok konuşulan ve kimileri için "şok edici" olarak nitelenen reklam afişleri her şeyi anlatıyordu.

Fransız erkek manken ve dövüş sanatları şampiyonu Samuel de Cubber'in M7'in reklam afişlerinde boy göstermesinin, normalde hiç bir problem yaratmaması gerekir. Fakat bu afişlerde Samuel de Cubber'ın çırılçıplak olarak poz vermesi ve bunun resmi tanıtımın bir parçası olması, muhtemelen çoğu kişi için (Avrupa'da olsa bile) kabul edilebilirlik sınırlarını aşma anlamına geliyordu. Hatta bir çok dünyaca ünlü moda dergisi bile sayfalarında bu afişleri sansürleyerek verdi okurlarına.

                  İşte Samuel de Cubber'li olay yaratan afiş. Mecburen afişin alt kısmını sansürledim :)

Şimdi burada can alıcı nokta biraz farklı. M7'nin reklam afişlerinde düzgün vücutlu ve çıplak bir erkek olması, onun farklı çağrışımlar yapmasına sebep oldu. Özellikle erkek eşcinsellerin (gay) çok daha dikkatini çekmişti M7’nin pazarlama kampanyası. Çünkü bir erkek parfümünde neden çıplak erkek figürü kullanıldığı sorusu gündeme geliyordu. Muhtemelen M7'nin fikir babası sayılabilecek Tom Ford'un da eşcinsel olması, böyle bir algı yaratmıştı. Tabiki burada "M7 eşcinsel erkeklerin parfümüdür ve onlara hitap etmektedir" gibi bir yaklaşımın altı fazlasıyla boş olacaktır. Yurt dışı merkezli parfüm platformlarında M7'nin çok büyük bir hayran kitlesi olduğunu anlamak zor değil. Neredeyse her parfüm severin koleksiyonunda bulunuyor M7. Hatta bir çok koku sever büyük kızgınlık duyuyorlar M7'nin üretiminin bitirilmesine. Yani M7 şimdiden parfüm severler arasında kült olmuş bir parfüm dersem yanlış olmayacaktır.   

Buradan hareketle Tom Ford’un amacına ulaştığı söylenebilir. M7 piyasaya sürüldüğünden itibaren büyük sükse yapmıştı ve sektördeki gözlerin ona çevrilmesini sağlanmıştı. Peki garip bir şifreye benzeyen M7 ismi ne anlama geliyordu? Yves Saint Laurent'in yedinci erkek parfümü olan M7, aslında "Male/Masculen 7"'nin kısaltılmış haliydi. Şişesini bile Tom Ford'un tasarladığı söylenen M7'nin provakatif reklamları için kısaca şöyle söylemişti Ford: "M7 için hazırlanan reklam kampanyasında saf ve bilge bir çıplaklık vardır. Parfümü nasıl olsa tenimizde kullanıyoruz, onun üzerine kıyafet giymeye ne gerek var ki. M7'nin reklamlarında, doğal ve rahat erkek güzelliği imajı veren bir adam göstermek istedim."

Sözü daha fazla uzatmadan geçeyim kokuya. M7, Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda neredeyse şekerli meyveler ve aromatik otlar karşıma çıkıyor. Meyvemsilik daha baskın. Sonrasında orta kısma geçiliyor. Burada aynı tatlı meyvemsi his devam ediyor. Ayrıca bütün ağırlığıyla öd teması ile karşılaşıyorum. Şekerli hale gelmiş öd diyebilirim. Öde hissedilir oranda kuru tütsü eşlik ediyor. Biraz da vetiver algılıyorum fakat çok gerilerden. Öd orta kısımda adeta tek oyun kurucu.  Geçeyim alt notalara. Tatlımsı öd hala baskın sonlarda. Orta notalarla paralel devam ediyor kokusu. Kapanışında kremsi odunsu notalar ve misk var. Böylece de tenden ayrılıyor.


M7, tenimde fazlasıyla düz çizgide ilerledi. Başlangıcındaki kısa süreli tatlı  meyve-aromatik otlar dışında neredeyse hiç değişmiyor. Öd-meyve-sandal ağacının kol kola girdiği bu arkadaş basit ve tek düze yapısıyla şaşırtıyor beni. Bu kadar övgüler alan ve büyük hayran kitlesi bulunan parfümün çok daha ilginç olmasını beklerdim oysaki. Fakat tenimde geçen saatlerin ardından hala o tek düze öd kokusundan başka hiç bir şey yok.

Bir başka şaşırdığım kısmı orta notalardaki zıtlık. Bu bölümde tatlı meyvemsi öd ağacına kuru ve karanlık tütsünün eşlik etmesi ilgi çekici. Öd oldukça tatlıyken, tütsünün karanlık ve kuru olması garip bir kontrast yaratmış. Hatta Chandler Burr’un dediği gibi hafiften plastiğimsi deri de olabilir. Vanilya destekli kremsilik bile diyebilirim. M7’nin kokusunu şöyle tanımlayayım: Tatlımsı kırmızı meyveler, kremsi odunsu notalar, öd, misk ve sandal ağacı. Kokusunun yumuşak ve uysal olduğunu düşünüyorum. Sert yada köşeli değil. Biraz yapaylık sınırında geziyor. Tatlımsı meyveler bağlamında, Joop Homme ile aralarında görünmeyen bağ var sanki M7’nin. M7’yi, Joop Homme’un çok daha kullanılabilir hale getirilmiş ve kalitesi arttırılmış uzaktan akrabası olarak yerleştiriyorum zihnime. Umarım yanılmıyorumdur.

M7, ağırlıklı olarak öd temasına sahip. Öd öyle büyük bir yer kaplıyor ki diğer notaları adeta eziyor. Yapaylık hissetmediğim öd biraz fazla tatlı geldi bana. Arap parfümlerindeki gibi hacı yağımsı gibi kullanılmamış öd. Modern, kremsi, sandal ağacı gibi ve Avrupalı olarak düşünebilirsiniz. Eğer öd kokusunu seviyorsanız ve niş parfümlere yüksek fiyatlar ödemek istemiyorsanız deneyebileceğiniz çok az seçenekten birisi ana akım markaların arasında.


M7 gerçekten de garip sayılabilecek ve ezber bozan bir parfüm. 2002 yılında böylesine öd ağacı kokusu çılgınlığı yaşanmazken ortaya çıkmıştı. Muhtemelen ilk önce ne olduğunu anlaşılamadı. Fakat ilerleyen yıllar, onu haklı çıkarmıştı. Eski formül M7’de fazlasıyla tatlı kullanılmış kremsi ve meyvemsi (kiraz) öd ağacının şaşırtıcı olduğunu söyleyebilirim. Zaman zaman kadınsı yönlerde taşıyan bu parfüm, söylendiği gibi erkeksi bir kalıba sığmayacak kadar değişken. Hatta bazen kadın ruju kokusu bile aldım M7’den. Bu durumda onu kadınlar kullanabilir mi? Kesinlikle evet. Peki sonuç ne olur? Kim bilebilir ki…

Biraz da ben provokasyon yapayım. M7, hissedilir oranda kadınsılık barındırıyorsa ve erkek parfümü olarak piyasaya sunulduysa, eşcinsel erkeklere hitap eden  ve onlar düşünülerek tasarlanmış bir parfüm mü? Her zaman ki gibi bu tür toptancı yaklaşımları kabul etmiyorum. Bu parfümü eşcinsel erkeklerde, maskülen erkeklerde hatta kadınlarda kullanabilir. Bu anlamda çok yönlü bir kokusu olduğunu düşünüyorum.

Kimileri M7'yi "ya aşık ol ya nefret et" olarak nitelendiriyor. Şöyle bir düşündüğümde ne aşık oluyorum kokusuna ne de nefret ediyorum. Zaten öd temalı parfümlerle aram fazla iyi değil. Belki de onun için M7 beni yeterince içine çekemedi. Bu parfüme aşık olanlardan affımı isteyerek diyeceğim ki, ortalama bir parfüm oldu benim nazarımda.

Bazı yorumcular M7'yi kirazlı öksürük şuruplarına bazıları da ilaç kutularına benzetmiş. Kullandığım eski sürümü (Vintage) olduğu için hiç öyle kokular almadım. Evet o meyvemsi yanı kiraza benziyor. Eski versiyonunda yapaylık yok denecek kadar az. Muhtemelen yeni formülasyonlarında o ilaç kokusu mevcut. Zaten yeni formülasyonundan neredeyse herkes şikayetçi. Parfümün ciddi anlamda farklılaştığı ve yapaylaştığı söyleniyor. Yeni formülasyonu denemediğim için karşılaştırma yapamayacağım.


Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında M7, öd ağacı olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinde dört yıldız verilmiş. Bir başka parfüm yazarı Chandler Burr ise şunları söylemiş M7 için:

"2002 yılında Yves Saint Laurent'in tasarımcıları Tom Ford and Chantal Roos, Alberto Morillas ve Jacques Cavallier'e M7 isimli bir erkek parfümü tasarlattılar. M7 muhtemelen başarısız olmuştu çünkü özü itibariyle kullanması çok zor bir kokuya sahipti. Biraz yanmış plastiğe, asfalt dumanına, yeni dökülmüş asfalta ve kömürleşmiş Gaiac ağacına benziyordu. Onun kokusunun karşılığı, Coen kardeşlerin bir filmi olabilirdi."

Sadece Burr ve Turin değil, ünlü parfümör Roja Dove'da M7 için şunları söylemiş: "M7 tarihsel olarak çok önemli bir parfümdür. O, öd (oud) temasını içeriğinde barındıran ilk parfümdür. Zamanının ötesinde bir öncüdür."

Bay Dove, M7'nin ilk öd temalı parfüm olduğunu iddia ediyor. Tabi böylesi bir ustanın beyanına güvenmekten başka bir seçenek yok sanırım. Yukarıda da bahsettiğim gibi kısa zamanda kült bir klasik haline gelen M7'nin üretimi geçtiğimiz yıllarda bitirildi. Eğer merak ediyorsanız elinizi çabuk tutun yoksa bir kaç yıl sonra M7'yi hiç bir yerde bulamayabilirsiniz.


M7'yi Jacques Cavallier ve Alberto Morillas gibi dünyaca ünlü iki burun birlikte tasarlamış. Kırmızı kışkırtıcı şişesine ise Tom Ford ve Doug Lloyd imza atmışlar. Sonbahar-kış mevsimi için kullanmak daha uygun olacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com’a teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

18 Temmuz 2013 Perşembe

Yves Saint Laurent – Y (1964)



Yves Saint Laurent – Y (1964)  Markanın ilk parfümü.

"Cüret, özgürlük ve modernlik, serbest kalan Parisli şıklık. Parfümler yolculuğa davettir. Yves Saint Laurent parfümlerinin tarihi, başarı taşları ile döşenmiştir. 1964 yılında Y'nin oluşturulmasından itibaren, Yves Saint Laurent koku ile ilgili sosyolojik bir yol meydana getirmiştir."

Yukarıdaki alıntıya katılmamak mümkün değil. Yves Saint Laurent'in genel olarak moda anlamında yapıp ettiklerini analiz edebilecek birikime sahip olamayabilirim. Fakat koku dünyası ile ilgili bir kaç kelam edebiliriz.

İyi de hangi birisini sayayım. Şu parfüm klasiklerine bakın: "Yvresse, Rive Gauche, Paris, Opium..." Hepsi de döneminin en önemli hitleri olmayı başarmış kokular. Çoğu zaman benzerleri yapılmaya hatta taklit edilmeye çalışan zamansız klasikler. Şu bir gerçek ki Yves Saint Laurent'in gerek kadın gerekse erkek parfümlerine getirdiği soluğu çok az marka başarabilmiştir. Belki Guerlain, Chanel ve biraz da Hermes.

Ünlü modacının koku serüveni ise 1964 yılında başlıyor. Hep söylenir ya herşeyin ilk olanı çok değerlidir ve unutulmazdır diye. Parfüm severlerde biliyorum ki böylesine vefalıdır ve Y isimli klasiği her zaman hatırlayacaklardır. Neyseki hala bulunabilen bir parfüm Y.


Y'nin 1964 yılında piyasaya sürülmesinin başka bir anlamı vardı aslında. Yves Saint Laurent markasının yeni bir stratejisiydi parfüm sektöründe boy göstermek. YSL'in faaliyet alanlarını çeşitlendirme hamlesinin ilk adımıydı Y isimli parfüm. Bu anlamda da önemli ilk olması.

Meyveli şipre olarak sınıflandırılan Y'nin başlangıcı yoğun pudra, yeşil çiçekler ve eski kokan bergamot ile gerçekleşiyor. Bu kısım aynı 1960'lı yıllardan kopup gelmiş ve yanımdan usulca geçmiş bir kadının kokusunu hatırlattı bana. Oldukça eski ve tozlu diyebilirim. Başlangıcını çok sevemedim. Orta kısımdan itibaren neyseki bu pudralı-sabunsu yapı geriye çekiliyor. Onun yerine daha makul beyaz çiçekler ve biraz da meyveler geliyor. Çiçekler derken gül, sümbülteber ve yasemin aklınıza gelmeli. Meyveler ise biraz daha geri planda kalmayı kabullenmiş gibi. Şeftali ve erik olabilir. Fakat öyle lezzetli ve ağız sulandıran cinsten değil. Çiçekler ile harmanlanmış meyveler. Başlangıcına göre çok daha sevilebilir orta kısım. Gelelim alt notalara. Sonlarda çok güzel sürprizler var. Her ne kadar çiçekler hafiften hissedilse de vanilya, benzoin, hayvansallık (civetten geliyor olabilir), paçuli ve amber ana oyuncu olarak boy gösteriyor. Kapanışı harika Y'nin. Fakat o kadar zayıflıyor ki sonlara doğru, o güzelim kokuyu pek hissedemiyorsunuz.

Y, anlaşılacağı üzere şipre temeline oturtulmuş. 1960'lı yılları düşündüğümüzde pek de yadırganacak durum değil. Onun için özellikle başlangıcında eski ve nostaljik koktuğunu kabul etmek lazım. Ayrıca üst notalarındaki yoğun pudramsılık onun kadınsı yönünü vurgulamış. Hiç bir kadınımız üzerine alınmasın ama açılışı yaşlı kadın parfümleri gibi diyeyim. Genç ve enerijk değil. Daha görmüş geçirmiş ve olgun. Biraz melankolik ve hüzünlü hali var sanki. Başlangıcı ile pek barışamadık anlayacağınız. Hatta bu pudramsı çiçekler orta notaların sonlarına kadar etkisini devam ettiriyor. Neyseki son kısımda epey azalıyor. Ama o zamanda parfümün gücü ve etkinliği kayboluyor. Ne şans ama!


Yukarıda da belirttiğim gibi meyveli şipre olarak sınıflandırılmış Y. Orta kısımdan itibaren devreye giren meyveler, çiçekler ve gül ile güzel denge sağlanmış. Fakat sümbülteber benzeri çiçekler veya aldehitler genel olarak daha etkili. Orta kısım fena değil bence. Alt notalarda biraz Guerlain - Jicky havası sezinledim. Muhtemelen o hayvansı benzoin böyle düşünmemi sağladı. Keşke daha fark edilir olsaymış sonları.

Bu tür eski sayılabilecek klasik parfümleri denemeyi seviyorum. Çünkü bana o yıllara yolculuk yaptığımı düşündürüyor. Zamanın kıyafetleri, eğlence anlayışı, sosyal hayatı, dinlenen şarkıları, yaşanan trajedileri, mutluluk kaynaklarını adeta içimde bir yerlerde hissediyorum. Evet 1960'lı yıllarda üretilmiş parfümün koku karakteri günümüz için biraz köhne kalmış olabilir ama o dönemin şartları içinde düşünmek lazım her olguyu. Yoksa yanlış sonuçlara varabiliriz.

Y'nin kokusu bugünün modern kadın parfümlerine benzemiyor olabilir. Fakat yer yer Fracas'ı hatırlatan çiçekleriyle kadınlar için güçlü bir seçenek olacağını düşünüyorum. Eğer sabunsu yeşil çiçekler ve meyvelerle aranız iyiyse denemenizde fayda var. Ayrıca yapaylığa rastlanmaması ve kalitesi de göz ardı edilmemeli.

Bu parfümü kimler kullanır diye düşünüyorum. Bir yorumcunun dediği gibi Y, divaların kullanabileceği eserlerden. Mesela Bülent Ersoy'un o süslü ve abartılı kıyafetleri ile bu parfümü kullandığını öğrenirsem hiç şaşırmam.


Küçük bir dedikodu vereyim. Y'nin kokusunun ilham kaynağının Guerlain'in ünlü parfümü Mitsouko olduğu söyleniyor. Özellikle orta kısımdan itibaren kullanılan meyve notaları (ağırlıklı olarak şeftali) sanırım böyle bir izlenime yol açmış.

Y safkan kadın parfümü diyebilirim. Peki erkekler kullanabilir mi? Kullanırsa ne olur? Öncelikle başlangıcı ve orta kısmı bence kadınsal çağırışımlar gönderiyor çevreye. Ama sonları neredeyse bir erkeğin kullanabileceği gibi. Bence erkek kullanımı için iyi fikir değil. Şartları o kadar da zorlamaya gerek yok. Bir erkekte, kadında verebileceği etkiyi sağlayamayacağını düşünüyorum.

Şişe tasarımını Pierre Dinand'ın yaptığı bilgisine ulaştım. Y'nin kokusunun arkasındaki isim ise sadece bir kaç işe imza atmış olan Jean Amic. Amic, 1977'de yine Yves Saint Laurent'in büyük başarı kazanacak parfümü Opium'un kadın versiyonunu tasarlamış.

Luca Turin Y'yi yeşil şipre olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vererek oldukça beğenmiş.

Dört mevsimde de kullanılabilecek yapısı ilgi çekici. Benim denediğim EDT olanıydı. Birde Parfum versiyonu varmış. Genç arkadaşların kullanmalarını tavsiye etmem. 40 hatta 45 yaş ve üzerindeki kadınlara uyacağını düşünüyorum. Herkesin sevebileceği güvenli kokusu olduğunu söylemek zor. Onun için denemeden almayınz.


Artıları:
+ Son kısmı çok güzel.
+ Modern, zıpır ve birbirinin aynısı meyveli kokulardan bıkan kadınlar için kaliteli bir alternatif.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Benim için fazla sabunsu ve çiçeksi.

Koku Güzelliği:10/7