Yves Saint Laurent etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yves Saint Laurent etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Kasım 2012 Perşembe

Yves Saint Laurent – Opium Pour Homme (1995)



Yves Saint Laurent – Opium Pour Homme (1995)  Markanın erkek parfümlerinden.

Modern anlamdaki parfümlerin, çok uzun sayılamayacak tarihi içinde kült haline gelmeyi başarmış kadın parfümleri muhakkak ki mevcut. Evet Parfüm Merakı sitesinde ağırlıklı olarak erkek parfümlerini yazıyorum. Ama yeri geldikçe kadın parfümleri hakkındaki düşüncelerimi de söylüyorum. Çünkü hayat sadece beyazdan ya da siyahtan ibaret değil. Yani sadece erkek parfümlerinden bahsetmek hiç de adil olmaz.

Büyük başarılara imza atmış birkaç kadın parfümü geliyor aklıma hemen. Gucci – Rush, Christian Dior – Dune, Lancome – Hypnose, Calvin Klein – Euphoria.

İlginç olan ise bu başarılı kadın parfümlerinin isimlerinin sonuna “Pour Homme veya For Men” konularak erkek versiyonları çıkarıldı. Ama hiçbiri kadın versiyonlarının başarılarını yakalayamadı. Çünkü onlar gerçek bir fikrin ve buluşun eseriydiler. Çünkü onlar orijinaldiler. Çünkü onların genetiği gerçekti. Çünkü onlar safkan kadın parfümü olarak üretilmişlerdi. Çok tutan bir parfümün ticari uzantısı kokulardan değillerdi.

Bu tür parfümlerin en göze çarpan örneklerinden birisi de Opium. İlk olarak 1977 yılında kadın parfümü olarak piyasaya sundu Yves Saint Laurent. Baharatlı oryantal olarak sınıflandırılan Opium’un kadın parfümü, ilk çıktığı dönemlerde büyük ilgi çekmişti muhtemelen.

Zaten parfümün ismi bile kışkırtıcıydı. “Afyon” anlamına gelen ismi, Opium’un etrafında her zaman bir “acaba” sorusunu aklına getirdi insanların. Ve ilginç şehir efsaneleri oluşturuldu. Çünkü 1977 yılında çıkarılan bir parfüme “hafif uyuşturucu” olarak tanımlanan bir ismin verilmesi sanırım çok normal karşılanmamıştır. Tam da burada duyduğum küçük dedikoduyu da vermem gerek. Yves Saint Laurent’in hayatının bir kısmında sıkça uyuşturucu kullandığını biliyoruz. Opium isminin belki buraya bir gönderme olduğunu düşünebiliriz.


Gelelim kadın parfümü klasiklerinden olan Opium’dan on sekiz sene sonra, aynı isimle 1995 yılında çıkarılan erkek kardeşine. Opium Pour Homme ilk çıktığında isminin de etkisiyle sesini duyursa da ilerleyen yıllarda biraz geri planda kalmış gibi duruyor. Benimde merak ettiğim parfümlerden birisiydi. Bakalım bu arkadaş ile anlaşabilecek miyiz?

Opium Pour Homme aynı ablası gibi baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıktığımda keskin ve yoğun sayılabilecek bir koku üzerime geliyor. Başlangıcı ilginç karanlık meyveler, biraz tütün benzeri tema ve anason ile gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Siyah kuş üzümü ve yıldız anason görünüyor. Bu tatlı meyvelerin sebebi muhtemelen siyah kuş üzümü. İçki benzeri koku ise yıldız anasondan geliyor olabilir. Fakat bence biraz sigara dumanı benzeri tütün kokusu da var. Parfümün açılışını gayet başarılı buldum.


Bir süre sonra orta notalara geçildiğinde bu tatlı, karanlık, derin meyveler ve anason kokusu kalmıyor. Onun yerine baharatlar ve odunsu notalar baş role geçiyor. Karanfil, tarçın, biber ve karabiber olabilir. Fakat kötü haber bu baharatlar ve odunsu notalar çok yapay kokuyor. Oldukça metalik ve bence kalite anlamında başarısız. O güzel başlangıçtan sonra bu yapaylık tam bir hayal kırıklığı oluyor.

Son kısımda parfüm yine radikal bir değişim geçiriyor. Bu seferde yapay baharatlar ve odunsu notalar ortadan kayboluyor. Alt notalarında hayvansal sayılabilecek bir vanilya merkeze geçiyor. Çok güzel ve lüks. Nefis bir kapanış yapıyor Opium Pour Homme.


Opium Pour Homme beni ikilemde bırakan, şaşırtan parfümlerden birisi oldu. Başlangıcı çok güzel. Orta notaları kötü. Sonları ise harika. Gelin şimdi siz karar verin güzel mi değil mi diye.

Parfümün başlangıcı bana çok sevdiğim bir kokusu olan Jacques Bogart – Bogart Pour Homme’u hatırlattı. Biraz da Thierry Mugler’in yurt dışında büyük ses getiren içki temalı limitli üretim parfümü A Men Pure Malt’a benzettim. Son kısımdaki şık vanilya kullanımında ise Caron – The Third Men ve Guerlain – Jicky havası sezdim sanki.

Opium Pour Homme’u deneyen ya da kullanan bazı kişiler onun içki temasına sahip olduğunu söylemiş. Bence de haklılar. Parfümün genel aurası etrafa içkimsi bir hava veriyor. Sanırım bu durumu yıldız anason sağlıyor. Ben sıcak içki temasını beğendim. Daha çok viski-likör gibi bir hali var diyebilirim. Ama baskın koku hiçbir zaman içki-alkol değil. Asıl olarak kuş üzümü, baharatlar, anason ve vanilyadan oluşuyor ana kompozisyon. Genel itibariyle tatlılık mevcut kokusunda. Neyseki ayarı kaçmamış bir tatlılık söz konusu.


Şimdi iyi de Opium’un orta notalarındaki metalik yapaylık da neyin nesi. Yani Yves Saint Laurent gibi bir marka nasıl böyle bir duruma izin vermiş. Bence bu durum reformülasyon ile ilgili olabilir. Muhtemelen ilk formülasyonu böyle değildi. Küçük bir değişiklik ile orta kısım bu hale gelmiş olabilir.

Farklı bir deneyim oldu Opium benim için. İyi ki kullanmışım. Zigzaglar çizen bir arkadaş. Başları güzel, ortaları kötü, sonları ise çok iyi. İnsan böyle bir parfüme karşı nasıl bir not verebilir ki.

Parfümün 1995 yılında çıktığını düşünürsek 20 yaşına yaklaşıyor. Ona rağmen çok modern bir kokusu var. Günümüzün modern baharatlı oryantallerine iyi bir örnek diyebilirim. Ama bir şişesini almaya değer mi? Sanırım hayır.


Opium Pour Homme’u ünlü burunlardan Jacques Cavallier tasarlamış. Parfüm kritikçisi Luca Turin ise kitabında beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş ve odunsu aromatik olarak sınıflandırmış. Bol baharatlı, sıcak vanilyamsı kokusu yaz mevsiminde kullanmaya çok uygun görünmüyor. Sonbahar-kış mevsimleri için fena bir seçenek değil.

 Artıları:
+ Başlangıcını beğendim.
+ Sonları gayet başarılı.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Orta notalarını beğenmedim.

Koku Güzelliği:10/7

13 Eylül 2012 Perşembe

Yves Saint Laurent – Jazz (1988)



Yves Saint Laurent – Jazz (1988)  Markanın klasikler arasında yerini almış erkek parfümü.

1989 yılının, eylül ayının ikinci haftası yaşanıyordu. Güneşli, pırıl pırıl bir gündü. Amma da yorgun kalkmıştı bu sabah. Oysaki gece erken yatmıştı. Önce anlayamadı bu yorgunluğun sebebini. 40’lı yaşlarının ortalarına gelmek üzereydi. “Artık 20 yaşında değilim” diye düşünerek kendisini kandırmaya çalıştı. Sonrasında biraz daha uykunun mahmurluğundan kurtuldukça aklına geliyordu dün gece. Yine içkiyi fazla kaçırmıştı.

Fransa meclisinin kendi halinde, etliye sütlüye fazla karışmayan bir milletvekili, Paris belediye başkan yardımcısı ve Amerikalı bir yatırım şirketinin yöneticileri ile akşam yemeğindeydi. Kendisini ise Fransa yabancı yatırımcılar dairesinin başkanı olması sebebiyle davet etmişlerdi. Aslında pek gitmek istememiş hatta bir bahane bulup kaytarmaya karar vermişti. Ama konunun önemli olduğunu ısrarla vurgulamıştı bağlı bulunduğu bakanlık. Üst kademe bir bürokrat olarak yemeğe katılmaktan başka şansı kalmamıştı.

Yataktan kalkmadan saatine uzandı. ”11 olmuş haa” diyerek ne kadar çok uyuduğuna hayret etti. Neyseki bugün cumartesiydi. İşe gitmeyecekti. Yavaş yavaş yataktan kalkarak odasının kapısını açıp, ev ve temizlik işlerinde yardımcı olarak çalışan Anette’e seslendi. Oturduğu iki katlı lüks sayılabilecek ev, bir çok devlet memuru için hayal gibiydi adeta.

“Hay aksi nerede bu kadın. Saat onda gelmesi gerekirdi” diye düşünürken alt katta zayıf ve uzaktan bir ses “buradayım” diyerek cevap verdi. “Kahvaltınız hazır. Gelebilirsiniz.”

Adam acele etmeden traşını oldu. On dakika sonra aşağıya indi ve pek de mutlu olmayan bir yüz ifadesi ile masaya oturdu. Anette bir buçuk yıldır yanında çalıştığı bu yüksek kademedeki ve yüksek maaşlı bürokratın artık yüz ifadesinden nasıl olduğunu anlayacak hale gelmişti. Anlaşılan pek keyfi yoktu bu sabah.


Anette bu sabah küçük bir sürpriz yaparak hemen arka sokaktaki çiçekçiden bir buket yaptırmıştı. Masada güzel kristal bir vazoda duran çiçekler yeni kesilmiş olmalıydılar. Mis gibi kokuyorlardı. Adam gazeteleri karıştırmaya başlayacakken dikkatini içeriye yayılan kokulara verdi. Ne kadar tanıdık diye düşündü. Vazoda lavanta baskın karakteri ile kendisini hissettiriyordu. Arada sanki biraz fesleğen ya da artemisia. Fakat karar veremedi. Kokularla arası zaten hiçbir zaman iyi olmamıştı. Jazz’ın başlangıcı da erkesi ve eski denilebilecek bergamot, lavanta ve baharatlarla gerçekleşiyor. Baharat derken öyle günümüzdeki gibi bol tatlı, şekerli baharatlar gibi değil. Derinlerden de hayvansal bir koku geliyor adeta. Civet olabilir. Erkeksi, olgun, kolonyamsı, biraz eski ve neredeyse tozlu. Tam 1980 ve 1990’larda piyasaya sürülen fujerlara benziyor. Jazz’ın ilk kısmını gayet başarılı buldum. Ki bu tür eski kokan parfümlere her zaman tereddütle yaklaşan birisi olarak. Çok doğal, kaliteli, ilginç ve erkeksi. Baharat kullanımı ise çok iyi. Fazla laubali değil. Biraz resmi. Hatta “benimle fazla muhatap olmanızı istemiyorum” diyen bir aristokrat gibi.

Kahvaltısını yaptıktan sonra geniş oturma odasına geçip bugün ne yapacağını yazdığı not defterine bir göz attı. Artık her şeyi yazıyordu. Yoksa hemen unutuyordu. Notları arasında en hoşuna giden ise on beş günde bir şehir kulübünde düzenledikleri briç turnuvalarıydı. Bugün de vardı işte. Aynı kendisi gibi Paris’in üst düzey bürokratları ile saatlerce briç oynayıp, siyasetçilerin dedikodularını yapacaklardı. Daha ne istesin ki.


Dışarı çıkmak için acelesi yoktu. Acaba hangi kıyafeti giyeyim diye düşünürken, oldukça vakit geçirmişti. Yine karar veremiyordu. İmdada bir kadın gözüyle Anette yetişecekti. Dışarı çıkacakken artık son bir iş kalmıştı. Parfümü. Etrafındaki herkes o yılların modası olan Aramis Classic ya da Chanel Pour Monsieur kullanıyordu. O ise farklı olmayı seviyordu. Parfümünü bolca sıkıp dışarı çıktı.

Araba kullanmayı pek sevmezdi. Zaten gideceği şehir kulübü evine çok yakındı. Paris’in kalbur üstü semtlerinden birindeki kulübün girişinde kapı görevlisi yaşlı Albert yine iş başındaydı. Albert’in kısaca hatırını sorup içeriye girdiğinde karşısına sinir olduğu insanlardan olan İçişleri Bakanlığı müsteşar yardımcısı çıkmıştı. Sahte ve abartılı bir selamlaşma ile ana hole geçti.

Büyük salona açılan holde duraksamadan hızlı adımlarla içeriye girdi. Ne de olsa iyi bir masa bulmak gerekiyordu briç için. Bazen çok güçlü rakiplerle karşılaşıyor, ilk turda eleniyordu. Tabiki sonrasında diğer arkadaşlarının inceden dalga geçmeleriyle devam eden bir gün yaşıyordu. Neyseki iki tane acemi olduğunu düşündüğü rakibinin masasına oturdu. Yanında ise daha önce hiç görmediği genç sayılabilecek birisi vardı. “Sanırım yeni atanmış bir bürokrat” diye düşündü. Bu masadan birinci çıkacağı garanti gibiydi.


İlk el dağıtılmıştı. Bugün ikinci kez aklı yine kokulara gitmişti. Çünkü yanındaki adamın parfümü ister istemez onun burnuna kadar geliyordu. Baharat mı dese, çiçekler mi dese karar veremedi. Jazz’ın orta kısmından sonlarına kadar kokusu çok büyük değişim göstermeden devam ediyor. Ana hatlarıyla, aromatik, yeşil erkeksi çiçekler (fesleğen, eğrelti otu, sardunya, azcık gül), reçinemsi tuhaf bir deri ve gücü zayıflamış baharatlar. Odunsu notalar, misk, amber ve sandal ağacını da unutmayalım. Deri biraz daha ön planda diyebilirim.

Jazz bana Ralph Lauren’in ünlü klasiklerinden Safari’yi hatırlattı. Biraz da Guy Laroche – Drakkar Noir. Özellikle orta notalardan itibaren ortaya çıkan o reçinemsi aromatik tuhaf deri kısmı ile. Jazz’ın benzeri arkadaşları olarak Van Cleef & Arpels – Tsar, Lacoste Original, Zino Davidoff, Azzaro Pour Homme, Paco Rabanne Pour Homme, Cartier – Pasha sayılabilir.


Jazz tam bir eski kokan, tozlu, maço, erkeksi, zengin harmana sahip aromatik fujer diyebilirim. Birazda iyi ayarlanmış tatlılık mevcut. Bu tatlılık günümüz parfümlerindeki bol şekerli gibi değil. Muhtemelen tatlılık tonka fasulyesi ile sağlanmış. Günümüzün parfüm trendlerine çok uzak. Benim bu tür parfümlere olan yaklaşımım belli. Onun için övgüler yağdırmayacağım tabiki. Fakat bu tür parfümleri sevenler için güzel bir seçenek olacaktır. Yine de şuna eminim ki 1980’li yılları yaşadık ve gitti. Bir daha yaşamak istediğimi sanmıyorum!

El sona erdiğinde tanımadığı genç adam tarafından elenmenin şaşkınlığını yaşıyordu. Oysa karşısındaki Fransa’nın önemli briç oyuncularından birisiydi aynı zamanda. Hem içinden kızarak hem de somurtarak bara geçti ve bir içki söyledi. Fırsatı kaçırmak istemeyen bir arkadaşı ise inceden gülümseyerek dalgasını geçiyordu ilk turda elenen arkadaşı için. Zaten bugün pek havasında değildi. İkinci içkisini içtikten sonra ise Paris’in tanınmış caz kulüplerinden birisine gitmek üzere kapıdan çıktı. Hava eylül ayının serinliğindeydi. Adımlarını sıklaştırdı ve ikinci sokağın köşesini dönüp gözden kayboldu.


Jazz aynı Safari ya da Zino Davidoff gibi bir klasik. Bu konuda şüphe yok. Döneminin başarılı ve önemli parfümlerinden birisiydi. Fakat artık ne kadar geçerlidir kokusu şüpheliyim. Almadan önce mutlaka denenmesi gerekiyor. Uyarmadı demeyin.

Bu parfüm bence sadece belli bir yaşın ve statünün üzerindeki erkeklerin girebildiği kulüplere mensup kişilerin kullanabileceği gibi. Mesela bir golf ya da atçılık kulübüne üye erkeler olabilir. Ya da entelektüel bir bilgi paylaşım kuruluşunun yöneticileri. Yani günlük kullanımda sıkıp da etrafta dolaşayım derseniz pek uygun olacağını sanmıyorum. Daha özel bir kullanım alanı olmalı.

Jazz, markanın Pour Homme ve Kouros gibi eski dönem klasiklerinden birisi. Yani özellikle son yıllarda öne çıkardıkları M7, L’Homme, La Nuit de L’Homme, Body Kouros gibi modern kokuya sahip parfümlerinden değil Jazz. Bu anlamda eski kanadı temsil ediyor diyebilirim.


Parfümün tasarımını, pek ismi duyulmamış ve başarılı işlere imza atamamış Jean-Francois Latty yapmış. Bu sıcak günlerde bile bende bir sıkıntı yaratmadı. Oysaki bolca baharatlar mevcut içinde. Buradan yola çıkarak dört mevsim kullanılabilecek bir kokusu olduğunu düşünüyorum. Ama yine de aşırı kullanımda çok sıcak yaz günlerine uymayabilir. Benim gibi az sıkarak bu küçük problemi aşabilirsiniz.

Luca Turin kitabında Jazz’a beş üzerinden dört yıldız vermiş. “Ferah Fujer” olarak sınıflandırmış. Anlaşılan epey beğenmiş. Luca Turin ile yine bir parfümde anlaşamıyoruz demek ki.


Jazz kesinlikle genç arkadaşlara göre değil. Yaşı otuz beş hatta kırkın üzerindeki erkeklerin kolonyası olabilir. Biraz olgunluk, görmüş geçirmişlik istiyor. Yine bir ayrıntı vereyim. Jazz artık bir çok parfümün başına geldiği gibi geçtiğimiz yıllarda reformülasyona uğramış. Benim denediğim muhtemelen yeni formülasyonu. Ve her zamanki gibi eski formülü daha çok beğeniliyor. Sanırım siyah-beyaz plastik şişedeki versiyonu eski formülü. Eğer bulabilirseniz onu almanız daha mantıklı gibi görünüyor. Şeffaf şişeler yeni formül olmalı.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Parfüm dünyasının klasiklerinden. Ayrıca yurtdışındaki sitelerde çok uygun fiyatlara bulunabiliyor.
+ Artık pek kalmayan orta yaşlı erkeklere uygun parfümlerden birisi.

Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ilgi çekici bir yanı yok.
- Eski ve modası geçmiş gibi duran kokusu.
- Riskli sayılabilecek bir arkadaş. Birisine hediye vermek için güvenli bir seçenek değil.

Koku Güzelliği:10/5.5

25 Haziran 2012 Pazartesi

Yves Saint Laurent Pour Homme (1971)



Yves Saint Laurent Pour Homme (1971)  Markanın başarılı klasiklerinden birisi.

Monsieur de Givenchy, Chanel Pour Monsieur, Christian Dior - Eau Sauvage , Armani Eau Pour Homme…

Parfüm dünyasının önemli şipre klasiklerinden olan bu arkadaşlar, 1970 ve 1980’lerin erkekleri için tasarlanmış kokular. Genellikle çok erkeksi, pek öyle tatlılık barındırmayan, maço, bol aromatik yeşil-otsu tarzındalar. Ve tabiki tozlu-eski, turunçgil-limon teması. Hatta yer yer hayvansallık içeren turunçgiller. Bu hayvansal turunçgil kullanımı bir çok kişide “idrar gibi kokuyor” etkisi yaratabilir. Aslına bakılırsa pek de haksız sayılmazlar.

Bugün inceleyeceğim Yves Saint Laurent Pour Homme, 1970’li yılların başlarına bir yolculuk yaptırıyor bizlere. Biraz nostaljiye ne dersiniz?  

Parfümümüz odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Eskilerden gelen, tozlu, keskin limon, aromatik otlar ve yeşil notalar ile gerçekleşiyor açılışı. Tozlu ve eski limon-turunçgil ön planda. Zaten ilk anlardan itibaren 1970’lerin parfümü olduğunu hatırlatıyor. Günümüzün parfüm trendlerine çok uzak. Başlangıcı biraz Christian Dior – Eau Sauvage gibi dersem sanırım daha iyi anlaşılır. Üst notalar tam bir şipre karakterine sahip diyebilirim. Bu tarz kokuları sevmesemde fena değil limon kullanımı. Hatta hafiften limon kolonyalarına benziyor.


Daha sonra yine eski kokan bir lavanta ve aromatik otlar (herbal) devreye giriyor. Hala tozlu/kirli bir havası var. Limon yine önemli bir oyuncu orta notalarda. Alt notalarında ise ballı misk, kabe samanı, odunsu notalar ve biraz da silhat sizi selamlıyor. Alt notalarındaki hafif tatlılık muhtemelen tonka fasulyesinden geliyor. Son kısım da gayet güzel.

YSL Pour Homme 1970’li yılların elegant erkek parfümlerinden birisi gibi davranıyor. Eski-tozlu havası, sizi o yıllara geri götürüyor adeta. Tam bir olgun erkek parfümü. Genç arkadaşlar bu parfümü pek beğenmeyeceklerdir muhtemelen. Zaten belli ki hedef kitle onlar değil.

Aslına bakılırsa bu tür şipre parfümlerine her zaman mesafeli duruyorum. Pek hoşuma giden kokular değil o idrar benzeri turunçgil kullanımları. Fakat YSL Pour Homme da durum biraz farklı. Öncelikle açılışında eski limon kolonyası benzeri koku fena değil. Bolca aromatik otlar ile desteklenmiş. Gayet ilginç ve başarılı buldum. Eğer 35 yaşın üzerindeyseniz ve zengin, detaylı, doğal, rafine, erkeksi, nostaljik bir limon parfümü arıyorsanız işte size iyi bir seçenek. Fakat limon derken çok ferah, hafif ve yumuşak bir koku beklemeyin. Daha aromatik ve otsu.
     

Bir yorumcunun şu sözleri her şeyi özetliyor aslında: “Eğer erken 1970’li yılların eski moda, aromatik erkeksi parfümlerini seviyorsanız, YSL Pour Homme en güçlü adaylardan birisi.”

Şimdiye kadar denediğim en güzel Yves Saint Laurent parfümü olarak hafızamdaki yerini alıyor Pour Homme. İlerleyen yaşlarda kullanmak için güzel bir alternatif. Soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Artıları:
+ Başlangıcındaki zengin aroma dikkat çekici.
+ Genel olarak yapaylık barındırmayan doğal harmanı.
+ Belli bir yaşın üzerindeki erkekler için rahatlıkla tavsiye ederim.

Eksileri:
- Tozlu-eski kokusu herkesin hoşuna gidebilecek gibi değil.
- Genç arkadaşların denemesini tavsiye etmem.

Koku Güzelliği:10/8

5 Mart 2012 Pazartesi

Yves Saint Laurent – Body Kouros (2000)


Yves Saint Laurent – Body Kouros (2000) Markanın en çok ilgi gören erkek parfümlerinden.

Devrimci, yenilikçi ve sıra dışı insanları elimde olmadan da olsa seviyorum. Çünkü herkesin yürüdüğü yoldan yürümüyorlar, risk alıyorlar, yeni bir şey yaratıyorlar. Hayatımıza yada dünyaya bakış açımızda zaman zaman derin yaralar açıyorlar. Ülkemizde bu tür insanlar genelde taşlanmaya çalışılır. Çünkü gelenekselin dışına çıkmıştır. Bunu anlayamaz ya da değerini kavrayamazlar. Belki de bu topraklardan hiç dünya çapında iş yapan, tanınan ve saygı duyulan insanlar çıkamayacak. Zaten o meşhur fıkrada anlatıldığı gibi “Türkleri aşağıya itmeye gerek yok. Onlar, içlerinden biri yukarı doğru çıkmaya çalışırsa zaten paçalarından çekerek aşağı indirirler.”

O zamanlar Fransa’nın sömürgesi olan Cezayir’de doğan bir adam, moda dünyasını temellerinden sallayan işler yapacaktı. 1938 yılında doğan Yves Henri Donat Mathieu Saint Laurent genç yaşında Fransa’ya gidiyor. Henüz 17 yaşında çizimleri Christian Dior’un ilgisini çekiyor ve onun yanında çalışmaya başlıyor. Christian Dior’un genç sayılabilecek yaşta ani bir kalp krizi ile ölmesi, herkes gibi onu da derinden etkiliyor. İnanması zor gibi gelecek ama 21 yaşında Dior’un baş tasarımcısı oluyor. Bazı moda yazarlarına göre ise Christian Dior’u böylesine başarılı hale getiren kişi Yves Saint Laurent’den başkası değildi. Bir süre daha Dior’da çalıştıktan sonra kendi markasını oluşturmanın zamanı geldiğini anlıyor. Yves Saint Laurent ismiyle kendi markasının başına geçiyor.


Şu bir gerçek ki 20. yüzyılın en önemli modacılarından birisi olarak kabul ediliyor YSL. Haute Couture kavramını ilk defa o ortaya çıkarmış. Defilelerinde ilk defa zenci mankenler kullanmış. Kadın modasında smokin, kravat ve papyonu da ilk defa o kullanmış. 1983 yılında ise dünyanın en büyük müzelerinden olan Metropolitan Museum of Art tarafından yaşarken ödüllendirilen ilk modacı olmuş. Hayatının son bölümlerinde markasını Gucci’ye satarak adeta emekliliğini ilan etmiş. 2008 yılında ölümüne kadar, sevgilisi ile bir dağ kasabasında inzivaya çekildiği söyleniyor.


" Çıplak bir vücudun sahip olduğu güzellikten daha fazlası yoktur . Bir kadının giyebileceği en güzel kıyafet, sevdiği erkeğin kollarıdır. Fakat bu mutluluğa erişme şansı olmayanlar için, ben buradayım. " diyerek aslında amacının ne olduğunu gayet güzel açıklamış.


Eşcinselliğinin de etkisiyle genç yaşlarından itibaren alay konusu olan YSL, aşırı çekingen ruh hali yüzünden hayatının büyük bölümünde kamuoyunun önüne çok az çıkmış. Depresyon, alkolizm ve uyuşturucu ile yıllarca savaşmış ne yazık ki. Belki de “dahi ve sıradışı” olmanın cezasını çekmiş. Kim bilir.


YSL, parfüm işine de büyük bir tutkuyla girmiş. 1964 yılında ilk parfümlerini çıkardıktan sonra 100’den fazla kokuya imza atmış. Y for Women, Cinema, Paris, Nu, Opium, Jazz, Kouros, M7, Rive Gauche Pour Homme gibi önemli ve saygı duyulan klasiklere sahip markanın Body Kouros isimli parfümü bugün konuğum olacak.

Geçtiğimiz aylarda YSL’in efsane parfümlerinden Kouros’u incelemiş ve pek sevememiştim. Body Kouros ise büyük abisine hiç benzemeyen tamamen farklı bir parfüm. Yani bir anlamda Kouros’un şöhreti kullanılmış diyebilirim isim seçiminde. Markanın sevilen parfümlerinden birisi Body Kouros. Bunu da nispeten modern yapıya sahip olması sağlıyor. Baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Artık geçelim detaylara.


İlk sıkıldığında çok keskin olmayan bir anason kokusu size merhaba diyor. Tam anlamıyla rakı kıvamında olmasa da hoşuma gittiğini söyleyemem başlangıcın. Neyseki bir süre bu anason azalırken yerini nane-mentol kokulu bir vanilya alıyor. İlerleyen saatlerde ise daha pudralı bir hale geliyor vanilya. Aslına bakılırsa başlangıcındaki o anasonu saymazsak çok fazla değişmeyen bir yapısı var. Düz çizgide ilerliyor. Sizi şaşırtmıyor.

Body Kouros bence orta notalarından itibaren sevdiğim bir vanilya parfümü olan Le Male’ye oldukça benziyor. Le Male’deki o nanemsi pudralı vanilyalı his, Body Kouros’da da var. Hani söylemek istemiyorum ama sanki biraz esinlenmiş olabilir. Son kısımdaki pudralı vanilya hissini muhtemelen benzoin elementi veriyor. Bu anlamda bazı yorumcular Givenchy – Pi’ye de benzetmişler. Artık karar sizin.


Body Kouros, seveni çok olan bir parfüm. Bunun nedenini de anlıyorum. Özellikle orta notalardan itibaren hissedilen vanilya bir çok insanı cezbediyor anladığım kadarıyla. Fakat durum benim için o kadar iç açıcı değil. Öncelikle başlangıcını hiç sevmedim Body Kouros’un. Biraz zorlama olmuş sanki. Daha yumuşak bir koku kullanılabilirdi bence. Daha sonrası için düşüncelerim olumlu. Vanilya merkezli parfümleri seviyorum. Onun için alt notaları en sevdiğim kısmı oldu. Yine de Le Male ve Rochas Men varken, hiçbir zaman Body Kouros alıp kullanacağımı sanmıyorum. Body Kouros’u vanilya temasının üzerine inşa edilmiş basit bir parfüm olarak düşünebiliriz. Sanırım parfüme biraz hareket katmak için de üst notalara anason benzeri koku eklenmiş.

Parfümün tasarımını Azzaro - Visit, Boucheron – Jaipur Homme, Bulgari – Black, Christian Dior – Hypnotic Poison, Giorgio Armani – Attitude, Givenchy – Xeryus Rouge, Hugo Boss – Boss Bottled, Jean Paul Gaultier – Kokorico, Lancom – Hypnose (Kadın), Lolita Lempicka gibi popüler eserlere imza atan Annick Menardo yapmış. Önemli sayılabilecek bir not daha vereyim sizlere. Ünlü parfüm kritikçisi Luca Turin kitabında Body Kouros’a beş üzerinden dört yıldız vermiş. Yani hiç de fena bir not değil onun için. Bazı yerlerde üretiminin durdurulduğuna dair bilgiler var. Eğer öyleyse çok üzüleceğimi sanmıyorum.

Parfümümüzün kalıcılığı bir ana akım EDT’ı için gayet yeterli. Kıyafet üzerinde bir günden fazla hissediliyor. Farkedilirliği başlarda iyi. Alt notalara doğru tene yakın hale geliyor. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun.

Artıları:
+ Sonlara doğru ortaya çıkan vanilyamsı kokuyu sevdim.
+ Genel olarak herkesin sevebileceği bir yapıda. Hediye için iyi bir seçenek olabilir.

Eksileri:
- Başlangıcını hiç sevmedim. Hatta beni parfümden soğutan en büyük etken diyebilirim.
- Basit bir yapıda. Düz çizgide ilerliyor.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/6  Farkedilirlik:10/6

24 Aralık 2011 Cumartesi

Yves Saint Laurent – Rive Gauche Pour Homme (2003)


Yves Saint Laurent – Rive Gauche Pour Homme (2003)  Markanın erkek parfümü.

Blogumu okuyan arkadaşların yaş ortalamalarını öğrenmek isterdim açıkçası. Kimler ve neden takip ediyorlar yazdıklarımı. Acaba kendilerinden birşeyler bulabiliyorlar mı? Mesela 1980 ve öncesini hatırlayan kaç kişi var. O zamanın dünyasını, hayatını, insanlarını… Zaman herşeyi mengenesine alıp öğüten bir makine gibi. 20’li yaşlarda bunun farkına varamazken, 30’lu yaşlardan itibaren artık bazı şeylerin farkına varabiliyor insan zihni. Belki de olgunlaşıyor. Yada kendisini daha iyi tanıyor. İsmini koymayı tam beceremesem de birşeylerin değiştiğini hissediyorsunuz hayatınızda.

1980’lerden bahsetmişken o zamanların parfümlerini hatırlayan var mı? Yada o parfümleri severek kullanan kaç kişi vardır? Sanırım bu sorunun yanıtı az çok belli. Günümüzün tatlı, baharatlı, gourmand kokuları pek revaçtayken kim bir 1980’ler fujerini yada şipresini kullanmak ister ki. İster ama muhtemelen yaşı biraz daha ilerlemiş insanlar. Yani dünyada sürekli herşey değişirken koku beğenileri de değişiyor. Çağın gereklerine uygun hale geliyor belki de.

Yukarıda bahsettiğim fujer ve şipre daha çok 1980 ve daha öncesinde çok popüler olan parfüm sınıflandırmaları diyebiliriz. Aynı günümüzdeki gourmand veya oryantal gibi. Tabi koku karakterleri çok farklı.

Fujer (fougere) koku grubu, lavanta, eğrelti otu, yosun, meşe ağacı, tonka fasulyesi gibi elementlerin ağırlıklı olduğu bir sistem. Günümüzde artık bu tür parfümlere rastlanmıyor. Çünkü hem alıcısı az hem de yeni koku grupları daha ilgi çekiyor. Fakat eski erkek parfümlerinin bir çoğunun fujer karakterine yakın olduğunu belirtmem de fayda var. Ayrıca bilinen ilk fujer parfümün 1882 yılında çıkan Houbigant – Fougere Royale olduğu bilgisini de paylaşmak isterim sizlerle.

Bugünkü inceleyeceğim Rive Gauche Pour Homme’da tam bir fujer koku karakterine sahip. Zaten ilk sıktığınız anda anlayacaksınız ne demek istediğimi. Artık geçeyim detaylara.

İlk sıkıldığında kuru ve burun büken cinste bir bergamot ve anason sizi karşılıyor. Yahu bu koku ne kadar tanıdık diye düşünüyorsunuz. Hepimizin iyi bildiği “Brut” parfümüne çok benziyor açılış. Yani biraz nostaljik bir başlangıç ile size merhaba diyor. Bir süre sonra orta notalarına geçiliyor. Burada yine kuru, erkeksi bir lavanta ile baharatlar (ağırlık karanfilde) başrole geçiyor. Başlangıçtaki “eski ve nostaljik his” aynen devam ediyor. Alt notalarında ise devreye silhat (paçuli) ve odunsular giriyor. Böylece de son buluyor.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Rive Gauche Pour Homme, günümüzün modern tatlı, baharatlı, vanilyalı parfümlerine hiç benzemiyor. Sanki başka bir zaman diliminden gelmiş gibi. Kendinizi eski Amerikan kovboy filimlerindeki karakterler gibi hissediyorsunuz. Çok erkeksi, algıları zorlayan, sert ve yoğun. Henüz 2003 yılı gibi yakın bir tarihte üretilmesine rağmen böylesi “eski” kokan bir parfüm oldukça şaşırtıcı. Sanki Yves Saint Laurent bu parfümle eskinin fujer ve aromatik fujerlarına selam durmuş. Onları anmış. Eğer Azzaro Pour Homme, Chanel – Antaeus, Yves Saint Laurent – Kouros, Christian Dior – Fahrenheit gibi önemli klasikleri seviyorsanız, Rive Gauche Pour Homme onların biraz daha modernleştirilmiş bir hali adeta.

Peki neye benziyor kokusu. Bu anlatması zor bir soru. Denemek lazım. Birçok yerde kokusu traş köpüklerine, berber dükkanlarına, lavantalı sabunlara benzetilmiş. Ben de Brut ve Old Spice parfümlerine benzettim. Ana eleman olarak baharatlı, karanlık, ultra erkeksi ve kuru bir lavanta-silhat diyebilirim. Gerisi artık size kalmış. Benim bu tür kokularla aram pek iyi olmadığı için sevemedim. Onun için tavsiye edemeyeceğim. Denemeden alırsanız pişman olma ihtimaliniz var. Parfümün tasarımcısının ünlü burun Jacques Cavallier olduğunu hatırlatmak isterim.

Kalıcılığı çok iyi. Tende bir günden fazla duruyor. Farkedilirliği başlarda yüksek. Bir süre sonra normale dönüyor. 30 yaş üstü arkadaşlara tavsiye ederim. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Yağmurlu gri bir günde kullanmak fena olmaz gibime geliyor.

Artıları:
+ 1980 ve öncesinin fujerlerini aratmayacak kadar iyi bir örnek.
+ Eğer eski, tozlu ve erkeksi bir lavanta-baharat-silhat kombinasyonu arıyorsanız tam yerine geldiniz.
+ Günümüzün bol tatlı parfümlerinden bıkanlar için bir kaçış limanı olabilir.

Eksileri:
- Kim Chuck Norris yada Clint Eastwood gibi kokmak ister!
- Koku karekteri olarak çoğu kimsenin hoşuna gitmeyeceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/8   Farkedilirlik:10/7