mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Kasım 2015 Pazar

Ermenegildo Zegna – Florentine Iris (2012)

Alman süseni olarak da bilinen Floransa süsen (iris) çiçeğinin, temelde geniş kök-sap (bir arada) bitkisi olduğu söylenir. Floransa süseni, İtalya’nın yerli süsen ailesinin türüymüş. Bu bitkinin 60 boyu cm’dir ve kılıç / mızrak şeklindeymiş. Düz çiçekli bir sapı varmış.

İşin ilginci Floransa süseni, Yunan mitolojisinde bile karşımıza çıkıyor. Yunan mitolojisine göre süsen, gökkuşağı tanrıçasını simgeliyormuş. Sadece Yunan mitolojisinde değil, antik Romalılar zamanında da bilinen ve kullanılan bir çiçekti süsen. Hatta eski Mısır’da parfümlerde kullanıldığı iddia edilir süsen çiçeğinin. Floransa’da yetiştirilmesiyse Orta Çağ’a tarihlenir genellikle.

Ve bu narin süsen çiçeğinin, günümüz parfüm endüstrisinde birçok kokuda kullanıldığını biliyoruz. Ünlü moda markası Ermenegildo Zegna’nın da süsen temalı parfümü yaklaşık üç yıldır mağazalardaki rafları süslüyor. Zegna’nın özel serisi sayılabilecek “Essenze” ailesine mensup Florentine İris (Floransa Süseni), 2012 yılının aralık ayında piyasaya sürüldü. Zegna’nın parfümlerini pazarlayan Estee Lauder ile işbirliği yapılarak, ünlü burun Jacques Cavallier tarafından tasarlanmış.

 

Kendi sitelerinde Florentine Irıs için “sıcak geceler ve güneşli günler için mükemmel, hafif çiçek kokusu” olduğundan dem vurulmuş. Enteresan olan ise çoğu kaynakta erkek parfümü olarak verilmiş Florentine Iris.

Parfümün başlangıcı ferah ve çiçeksi dokunuşlarla gerçekleşiyor. Ferah ve neredeyse meyvemsi nötr bir çiçeksilik ama ölümcül şekilde kadınsı değil. Açıklanan notalarda meyve babında bir tek bergamot görünüyor. Bence başlangıçta ekşi kırmızı meyvelerin payı var. En büyük şüpheli ise erik. Belki kiraz da olabilir. Tatlımsı kırmızı meyvelere benzeyen ekşilik, ilerleyen dakikalarda tatlı menekşeyle birleşiyor. Bu andan itibaren çiçeklerin ağırlığı biraz daha artıyor. Buruk, hafif sabunsu süsen de sahne almaya başlıyor orta kısımda. Son bölümde süsen artık tek oyuncu, tabii miski saymazsak. Kapanışta biraz da ferah gül mü var? Muhtemelen evet.

Florentine Iris, ferah meyveli-çiçeksi-miskli bir arkadaşa benziyor. Çok kibar, narin, sakin, uysal, temiz ve barışçıl. Evet onu tanımlamak için doğru kelime şu olmalı: “barışçıl”. Yumuşacık çiçeksi yapısı, zaman zaman kadın parfümlerini andırıyor. Bu anlamda safkan erkek kokusu olmadığını söylemek zorundayım. O, rahatlıkla uniseks kullanıma uyar. Hiç de arıza çıkarmaz.

 

Erkek için süsen çiçeği. Hmmm. Genellikle kadın parfümlerinde kullanılan ve çoğu kişinin rujlara benzettiği kokusuyla süsen çiçeği, erkek koku dünyasında pek yer bulamıyor kendisine. Zegna’nın erkek için süsen çiçeği denemesi olarak düşünülebilecek Florentine Iris, fena değil ama beklediğim kadar çarpıcı da değil.

Aram iyidir süsen çiçeğiyle. Çok kadınsı ve yağlımsı verilmedikçe iyi anlaşırız. Buradaki kullanım biraz fazla güvenli geldi bana. Evet bu parfümü koklayan on kişiden dokuzu beğenecektir. Çünkü çok yumuşak ve hiç bir sancılı yanı olmayan, ofis dostu yanıyla, onu sevmeyecek kişi sayısı az olacaktır. Fakat tek düze ve derinliksiz yapısı, onu uzun süreli kullanımlarda sıkıcı hale getirecektir. E bu kadar “güvenli” kokunun, böyle yan etkileri de olabilir. Hatta ayıp olmayacağını bilsem, onun kokusunu ucuz kadın deodorantlarına benzeteceğim.

Florentine Iris, günlük kullanıma, AVM gezintilerine, ev partilerine uyum sağlayabilecek, size etraftan övgüler aldırabilecek tarzıyla memnun edecektir. Fakat bizim gibi çok daha iyisini arayanlar için, bir süre sonra dolapta, makus kaderine terk edilebilir.

Nedendir bilmiyorum ama Florentine Iris’i az da olsa Serge Lutens’in Feminite du Bois’ine benzettim. Tabii Bay Lutens’in eserinde meyveler çok daha ön planda ama aklıma ilk Feminite du Bois’i getirdi Florentine Iris.

 

Geleyim son mevzuya. Florentine Iris’i hem kıyafet üzerinde hem de tenimde denedim. Kıyafet üzerinde seyreltilmiş-vasat, meyveli-çiçeksi hale geldi ki hayal kırıklığı yaşadım. Ten üzerinde ise asıl marifetini gösterdi. Tende çok daha asil, rafine ve yüksek kaliteli koktu. Süsen, kendisini iyice gösterdi. Kıyafette ise sanki menekşe ve misk daha ön plandaydı. Bu da benim gözlemim. Umarım yanılmıyorumdur.

Florentine Iris, EDT formunda. Kalıcılığı gayet iyi ama fark edilirliği biraz zayıf. Daha doğrusu parfümün yumuşak başlı karakteri sayesinde, buram buram etrafa yayılmıyor. Sanırım bu durum gayet bilinçli bir seçim. Üst yaş gruplarına uyacağını düşünmüyorum. Otuz beş yaş altı kadın-erkek herkese önerebilirim. Genel yapısını düşündüğümde soğuk havalarda onu kullanmak iyi sonuç vermeyebilir. Bu anlamda markanın resmi önerisini önemseyelim: “Yaz mevsiminin sıcak geceleri ve güneşli günleri için harika bir çiçeksi koku”.

Koku Güzelliği:10/6.5

9 Kasım 2015 Pazartesi

Chanel – Antaeus (1981)

“Gaia ile Poseidon’un oğulları olan, yarı-dev Antaios, insana daha çok Grek-Berberi karışımı bir efsanenin kahramanı gibi görünüyor. Kaynaklara göre Libya’nın iç kesimlerinde yaşayan kral Antaios (Latinleştirilmiş hali Antaeus), gelip geçenlere güreşte meydan okuyor, güreşe tutuşup da tuş ettiği herkesi de acımadan öldürüyordu. Antaios hiç yenilmez ve öyle çok kişiyi altına alıp öldürür ki bunların kafataslarını Poseidon tapınağına çatı diye yığar. Antaios’un büyük sırrı, güreş esnasında toprakla, yani annesiyle olan temasını koruduğu sürece, Gaia’dan tükenmek bilmez bir enerji akışıyla beslenmesidir. Antaios’un ayakları bir kez yerden kesilecek olsa, bu hiç yenilmeyen dev, ancak herhangi bir insan kadar güçlü olacaktır. 11. görevini yerine getirmek üzere, Hesperidlerin efsanevi bahçesine doğru yola koyulan Herakles, yolu üzerinde Antaios ile karşılaşınca bu devle güreşmek zorunda kalır. Güreş sırasında çaresizce Antaios’u yenmeye gayret eden Herakles, bir yandan da onun neden hiç yorulmadığını çözmeye çalışır. Nihayet, doğru akıl yürütmeyle (bazı versiyonlarda tanrıça Athena’dan tüyo alarak) devin sırrına vakıf olur; onu havada tuttuğu bir sırada bir ayı kuvvetiyle sıkıp kaburga kemiklerini kırmak suretiyle öldürür. ” (http://yunanmitolojisi.com/)

 

Yukarıdaki karmaşık ve bir o kadar da gerçeküstü hikayenin, Yunan Mitolojisi için sıradan olduğu söylenebilir. Onlarca Tanrı ve yarı tanrının, doğa üstü yaratıkların, dünyada şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış canlıların hikayesidir çoğu zaman mitoloji. Yunan Mitolojisindeki Antaeus’un kısa öyküsünün anlatıldığı yunanmitolojisi.com, bu konuları merak edenler için fena kaynak değil.

Antaeus isimli mitolojik yaratığın isminin Chanel’in parfümüne verilmiş olması şaşırtıcı değil bizim için. Daha önce Xeryus ve Kouros gibi ismini mitolojiden alan kokulara rastlıyorduk parfümcülükte. Mitolojideki Antaeus figürüne, günümüzün popüler kültüründe de zaman zaman rastlıyoruz. Her ne kadar 1400’lü yıllarda kaleme alınmış olsa da Dante’nin İlahi Komedyası’nda Antaeus ismi Cehennem bölümünde geçer. Ayrıca Fas’ın Tangier isimli şehrinin Antaeus tarafından kurulduğu bile söylenir.

 

Tabii bizi, Antaeus’un mitolojik geri planından ziyade, parfümle olan ilişkisi ilgilendiriyor. Chanel’in 1981 yılında piyasa sürdüğü Antaeus, otuz beşinci yaşını kutlayacak yakında. Denebilir ki otuz dört yıldır, erkek parfümlerinin en sağlam ve iyi örneklerinden birisi olarak hala yerini koruyor. Dünya parfüm klasiklerinin muhtemelen en üst sıralarında yer alıyor Antaeus. Simsiyah ve gizemli şişesiyle, temsil ettiği erkeksi yanıyla ve güçlü karakteriyle, 1980’li yılların ideal maço erkeklerini işaret ediyor belki de.

Antaeus’u uzun zaman önce kullanmış ve hakkında birkaç şey karalamıştım. Fakat bu önemli parfümün çok daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm ve yeniden ona şans tanıdım. Ya da tam tersi o, bu şansı bana bahşetti. Antaeus’un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, eski bergamot ve aromatik otlarla yüksek kaliteli ve nostaljik üst notaları şahane. Orta kısma çabucak geçiliyor ve 1980’li yılların erkek parfümü gerçeği yüzüme çarpıyor. Orta bölümdeki hayvansallık benim için zorlayıcı. İnternette dolaşan notalarında castoreum var. Muhtemelen bu arkadaştan geliyor hayvansallık. Baharatlar da mevcut orta bölümde. Tarçın öne çıkıyor gibi. Erkeksi orta notalar, onun basit bir parfüm olmadığını haykırıyor. Orta bölümün sonlarında neyse ki hayvansallık azalıyor ve onun yerine müthiş bir tütsü geliyor. Sadece tütsü mü? Meşe yosunu harika verilmiş. Deri şekerli değil. Azıcık gül bile sıkıştırılmış geri plana. Enfes bir kapanışa sahip bu koca adam.

“Başlangıçtaki harika ve eski turunçgillerle aromatik otların uyumu ne kadar güzel. Sanırım ferah turunçgil şipresiyle karşılaşacağım” diye düşünen arkadaşlara orta notalar sıkı bir kroşe vuruyor. Evet kroşe boks terimidir ve yandan çeneye gelen sağlam yumruğun ismidir. Her ne kadar şiddete karşı isek de orta bölümün bünyeme yaptığı etkiyi ancak böyle dile getirebilirim. Yazılarımı okuyan arkadaşlarım bilecektir ki hayvansal kokan parfümlerle aram iyi değil. Ne Kouros’la anlaşabilirim ne çoğu kişinin ayılıp bayıldığı Musc Koublai Khan’ı midem kaldırabilir ne de L’Artisan’ın Dzing’ini üzerimde isterim. Yumuşak verilmesine rağmen Absolue Pour le Soir’in hayvansal tarafını bile kabul edemem. Antaeus’un orta bölümündeki sınırlı hayvansallığı da sevebildiğimi söylemem mümkün değil. Bir süre kendisini gösteren hayvansal yapı, uzun saatler üzerinize saldırmıyor. Buna da şükür. Sonları ise şaheser Antaeus’un. Kapanışındaki zenginlik, özen ve koku güzelliği anlatılmaz. Sizi kendisine amfetamin kadar bağlayabilir, haberiniz olsun.

 

Sayfalarca yazmaya gerek yok çünkü Antaeus, erkek parfümlerinin en büyük klasiklerinden birisi. Aslında siyah şişesine bakıp ve hakkında anlatılanları okuduktan sonra çok sert bir yapı bekliyordum. Orta bölümdeki hayvansallık dışında aromatik, baharatlı şipreyle karşılaştım. Yine çok karanlık nüanslar beklerken üst ve son kısmında ferah dokunuşlar hissettim. Farklı bir deneyim Antaeus.

Üst-orta-alt notaların birbirinden ayrıldığı, kompleks, derin, usta işi bir şampiyon Antaeus. Parfümörünün Jacques Polge olduğunu düşündüğümde, bay Polge’un çıraklık dönemi eseri olduğu söylenebilir. Zaten Jacques Polge’un ismini dünyaya ilk defa duyuran parfümün Antaeus olduğu biliniyor.

Sonuç olarak ilk günler kararsızdım. Nostaljik turunçgil, aromatik otlar, meşe yosunu kullanımına bayıldım ama hayvansallığına katlanamadım. Öznellik ile nesnelliğin birbiriyle karıştığı anlarda iç güdülere başvurmak belki de en iyisi. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Onu deneyin, deneyin ve bir daha deneyin. Uzun uzun koklayın ve kararınızı vermekte acele etmeyin. Yaşamsal iç güdüleriniz size doğru yolu gösterecektir. Binlerce yıldır olduğu gibi.

Luca Turin’in kitabında odunsu erkeksi olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Bay Turin’in Antaeus’un kokusunun biraz eskimiş olduğunu söylemesi gayet yerinde. Onun modern bir parfüm olmadığı açık. Bu anlamda üst yaş gruplarına uygun olacağını söyleyebilirim.

 

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ilk bir saat yüksek, sonrasında normale dönüyor. Çoğu kişi onun çok güçlü ve fark edilir olduğunu söylese de belki de yeni versiyonunu kullandığımdan çok da etkilenmedim performansından. Ha bu arada 1981 yılında üretilmiş parfümün birçok defa reformülasyon geçirme ihtimalini göz ardı etmeyin. Eğer parfümlere fazlasıyla meraklıysanız eski şişe Antaeus’ların peşinde koşmanızın zamanı gelmiş olabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5