sümbülteber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sümbülteber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2023 Cumartesi

Amouage - Love Tuberose (2018)

Umman merkezli niş parfüm evi Amouage'nin 2018 yılı çıkışlı kadın parfümü Love Tuberose, markanın internet sitesinde çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Parfümün resmi tanıtımı şu cümlelerle yapılmış: "Kremsi ve meyvemsi sümbülteber, şeffaf gardenya ve ballı yasemin çiçekleri, eşsiz pürüzsüzlükteki güneş buketi gibi açar. Bu gurme tarzındaki parfüm, sümbülteberin şiirsel romantizmini, karşılıksız aşkın hikayesini anlatıyor.

Love Tuberose'un açılışı kadınsı, tatlı beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. İlk saniyelerde kremsi gardenya, yasemin ve tabii ki parfüme ismini veren sümbülteber size merhaba diyor. Orta kısımda tatlılık ve vanilyamsı kremsi yapı devam ediyor. Leziz vanilyanın yanındaki tropikal beyaz çiçeklerden kapanışa geçiliyor. Sonlarda bir parça sandal ağacı partiye ekleniyor.

Love Tuberose, baştan sona pek değişmeyen, düz çizgide ilerleyen yüksek kaliteli kadınsı bir eser. Parfümün merkezini kremsi, vanilyamsı, sütsü ve hatta hindistan cevizini andıran tarzda devam ediyor. Yasemin ve gardenya büyük yer tutuyor. Parfümün yıldızı sümbülteber, kuru verilmemiş ki iyi ki böyle yapılmış. Buradaki sümbülteber kullanımı Carnal Flower'daki kadar kuru ve rahatsız edici değil.

Orta kısımdan itibaren üzerimden yayılan kremsi, hindistan cevizli sütleri andıran kısmı çok sevdim. Başlangıcı da güzel. Sümbülteber merkezli kadın parfümleriyle genel olarak pek anlaşamam ama Love Tuberose'u sevdim. Hem kalitesi hem de kullanan çoğu kişinin sevebileceği modern tavrıyla iyi iş çıkartıldığı izlenimi veriyor.

Eğer Versace - Crystal Noir tarzı parfümleri seviyorsanız ve onun daha kaliteli ve niş versiyonunu merak ediyorsanız Love Tuberose sizleri bekliyor. Yine de bu kadar yüksek fiyatlara satılan bir parfümün biraz daha derinliğe sahip olmasını umardım.

Eau de Parfum formundaki Love Tuberose'un kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ilk yarım saat güçlü sayılır. Sonrasında normal yayılımla devam ediyor. İlkbahar-yaz günleri için uygun olacaktır. Hele ki serin yaz akşamlarında harika olacağını düşünüyorum. Kokusunu sektörün önemli isimlerinden Nathalie Lorson tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/8

19 Mart 2023 Pazar

Lancome – Poeme (1995)

Kozmetik tarihinin en popüler küresel markalarından Lancome’nin parfümleri genel olarak iddialıdır. Yüksek pazarlama bütçelerine sahip modern parfümlerini biliyoruz fakat Lancome’nin şöhretli eski klasik parfümleri de önemlidir.

1995 yılında çıkan Poeme, kadın parfüm severlerin oldukça iyi bildiği bir eser. Markanın eski yüzünü yansıtan eserlerden Poeme şu cümlelerle tanıtılmış: “Bu baştan çıkarıcı kokuyla tek bir kelime etmeden her şeyi söyleyin! Coşkulu mavi Himalaya gelinciği kokusuyla, boru çiçeğinin sihirli kokusunun eşsiz zıtlığı… Bu ikilinin etrafında beyaz çiçeklerle sarı çiçeklerin neşeli dansı. Poême’de her söz bir çiçektir ve her çiçek söylenmeyeni söyleyen bir şiirdir. Gölge ve ışığın Doğulu kokusuyla, Poême zıtlık sanatında bir numaradır. Güneşli ya da buzlu, mavi ya da sarı, heyecanlı ya da sakin; onun kokusu şiirsel bir koku şöleni sunar.”

Poeme’nin başlangıcı yoğun kadınsı çiçeklerle gerçekleşiyor. Portakal çiçeğini andıran biraz meyvemsi ilk dakikalardan sonra orta kısımda kremsi çiçeklerin etkisi artıyor. Orta bölümde tatlı sümbülteber ve farklı beyaz-sarı kır çiçekleri karşımıza çıkıyor. Sonlarda vanilya biraz daha etkin hale geliyor.

Poeme baştan sona kadınsı, anaç, temiz, sabunsu çiçekleri merkeze alıyor. Şekerli değil de baldan gelen tatlılığa sarmalanmış beyaz ve sarı çiçekler genel olarak tek düze ilerliyor. Parfümde büyük değişim görülmüyor. Kalite anlamında gayet iyi. Bu tür baskın çiçekli parfümleri pek sevemiyorum ama Poeme’i beğendim.

Onun 1990’lı yılların ortasından çıkıp geldiğini biliyoruz. Kokusal anlamda modern parfümlerden ziyade 1980’li yılların eski tip kokularını andırıyor. Biraz tozlu, buğulu ve nostaljik hissettiriyor. Eğer yaşınız kırkın üzerindeyse Poeme size hitap edebilir.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında. Serin ilkbahar günleri için gayet uygun. Kokusunu Jacques Cavallier tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

11 Ocak 2023 Çarşamba

Franck Boclet – Cocaine (2017)

Moda tasarımcısı Franck Boclet’in kıyafetleri kadar piyasaya sürdüğü parfümler de konuşuluyor. Özellikle 2016 yılından itibaren birçok yeni parfüm üretmeye başlayan markanın Rock & Riot Black serisinin en popüler üyesinin Cocaine olduğunu söyleyebilirim.

Gerek isminin dikkat çekmesi gerekse kokusunun oldukça çarpıcı olmasıyla Cocaine yükselen yıldız gibi diyebilirim. Franck Boclet’in internet sitesinde Cocaine şu cümlelerle tanıtılmış: “Cocaine güneşli, çiçeksi ve oryantal notalara sahip bir koku. En üstte pembe meyveler, turunç, tütün ve karamel sıcak ve cömert açılış sağlar. Orkide, zambak ve sümbülteber içeren çiçeksi kalp, tazelik getirirken, alt notadaki paçuli, vanilya ve monoi, egzotik yolculuk için oryantal uyum sağlar.”

Cocaine’nin tuhaf ve tartışmalı açılışını tanımlamakta zorlanıyorum. Garip çiçeklerin ve buruk olgun meyvelerin birlikteliğine benzetiyorum ama emin değilim. Açıklanan üst notalarında tütünden bahsedilmiş ama bence pek tütün yok. Orta kısımda neyse ki bu acayip tema geride kalırken yoğun kadınsı çiçekler bizi karşılıyor. Kremsi, tatlı ve iddialı sümbülteberin yanında bir parça yasemin de var. Sonlarında sümbülteber devam ederken vanilya ve paçuli ön plana çıkıyor.

Cocaine uniseks olarak pazarlansa da kadın parfümü gibi davranıyor. Kadınsı çiçekler parfümün büyük kısmını oluşturuyor. En büyük oyuncu kremsi, tatlı sümbülteber gibi görünüyor. Beyaz çiçekler geri planda sümbültebere destek veriyor. Baştan sona tütün notasına rastlamadım. Geneline baktığımda turunçgil ve odunsuluk da yok.

Peki ne var? Çiçeksi vanilyalı paçuli kokusuna yakın duruyor. İlk bir saati gerçekten tuhaf ve itici diyebilirim. Çoğu kullanıcı özellikle başlangıcını eleştiriyor ki haklılar. Eğer ilk 1-2 saate tahammül edebilirseniz sonrasında sizi çok güzel sümbülteber bekliyor.

Normalde sümbülteber kokusu bana göre değildir. Ne Carnal Flower ne de Fracas gibi iki efsane sümbülteber parfümünü sevemedim. Cocaine’yi orta kısmından itibaren ise başarılı buldum. Evet, kadınsı ve iddialı ama yine de koklamaktan zevk aldım. Bazı kullanıcılar Cocaine’yi naftaline benzetmişler ki biraz abartmışlar. Başlangıcı naftaline benzeyebilir ama 1-2 saat sonra çekici bir çiçeksiye dönüşüyor.

Cocaine ya sev ya nefret et tarzında bir arkadaş sanki. Biraz uçlarda dolaşıyor ve herkese hitap etmeyeceği aşikar. Onun için denemeden almak iyi fikir değil. Extrait de Parfum formunda. Performans anlamında gayet iyi. Kalıcılığı çok yüksek, etrafa yayılımı ortalamanın biraz üstünde. Sonbahar-kış kokusuna benziyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Aralık 2022 Cuma

Givenchy – Organza (1996)

Givenchy’nin 1990’lı yılların ortasında çıkardığı kadın parfümü Organza büyük başarı yakalayamasa da kimi kadınlar için özel olmayı sürdürüyor. Organza pek ortalarda görünmeyen ama bence gayet başarılı kadın parfümlerinden birisi.

Organza’nın resmi tanıtımında çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Şu cümlelerle pazarlanmış: “Organza, şehvetli kadınlar için sıcak, çiçeksi Eau de Parfum’dür. Zamansız güzelliğin özü, Givenchy Organza, zarafet ve duygusallığın mükemmel karışımıdır. Vanilya ile zenginleştirilmiş beyaz çiçeklerden oluşan bu cazibeli koku, kadınların duygusallığını zarafetle ortaya koyuyor.”

Organza’nın açılışında keskin ve yüksek kaliteli beyaz çiçeklerle karşılaşıyoruz. Pürüzsüz ve kadınsı başlangıcından sonra kuru beyaz çiçeklere kremsi vanilya ve iris ekleniyor. Sonlarda fazlaca şekerli davranmayan vanilyanın varlığına tanık oluyoruz.

Organza basit bir kompozisyona sahip. Yasemin, iris ve vanilyadan oluşan ana yapı baştan sona devam ediyor. Büyük değişim yaşanmıyor ve sürprizler yapmıyor. Düz çizgide ilerliyor.

Bu şık ve zamansız parfüm, yapaylık veya uyumsuzluk barındırmıyor. Beyaz çiçeklerin etkisiyle kadınsı tarafa yakın duruyor. İçeriğindeki vanilya ve irisin verilişini çok beğendim. Yeni nesil parfümlerdeki bıktırıcı şekerli vanilya burada daha kuru verilmiş. Yasemin benzeri çiçekler fazlaca burun tırmalamıyor. Eğer bu tür yumuşak ve kremsi parfümlere ilginiz varsa deneme listenize almanızı önerebilirim.

Eau de Parfum formundaki Organza’nın performansı fena değil. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyede. Sanki otuz yaş üzeri kadınlara daha çok yakışacaktır. Sonbahar-kış döneminde kullanmak iyi fikir. Kokusunu Sophie Labbe tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7.5

10 Mayıs 2021 Pazartesi

Givenchy – L’Interdit (2018)

Givenchy moda evinin en önemli ilham perisi olarak görülen aktris Audrey Hepburn’e adanmış bir parfümün modern sürümüne yolculuk edeceğiz. İlk olarak 1957 yılında yaratılan L’Interdit isimli kadın parfümü, ikonik kokular arasındaki yerini aldı. Yıllar içinde üretimi bitirilen 1957 çıkışlı L’Interdit’in, 2018 yılında yeni yüzüyle raflardaki yerini aldığına şahit olduk.

2018 çıkışlı yeni L’Interdit, Dominique Ropion, Anne Flipo ve Fanny Bal tarafından çiçeksi odunsu kompozisyon olarak geliştirildi. Givenchy’nin internet sitesinde, parfümün resmi tanıtımında cesur kadınlığa övgüden bahsedilmiş. L’Interdit’in unutulmaz, yoğun ve cesurca korkusuz karakterine vurgu yapılmış. Ayrıca geleneklere meydan okuyan ve bireyselliğinizi kucaklamak için davet olduğundan bahsedilmiş.

Parfümün açılışı şekerli meyvelerle gerçekleşiyor. Ferah olmayan üst notalarda baskın armut notası gözden kaçmıyor. İlerleyen dakikalarda armuda tatlı ve kadınsı sümbülteber ekleniyor. İlk saniyelerdeki meyveli yapının yerini feminen çiçekler alıyor. Vurucu ve saldırgan sümbültebere geri planda beyaz çiçekler eşlik ediyor. Sonlarda ilginç şekilde odunsu vetiver temasına dönüşüyor. Yapaylık sınırındaki sedir ağacı ve vetiver, neredeyse bir erkek parfümü kapanışını andırıyor.

L’Interdit, meyveli-çiçeksi-odunsu kokmakta. Parfümün ana yapısını genelde beyaz çiçekler, özelde sümbülteber oluşturuyor. Oldukça kadınsı ve çekici çiçekler gayet çarpıcı ve dikkat çekici. Sümbülteber bolca tatlı verilmiş ve bu durum onu modern koku trendlerine yaklaştırıyor. Orta kısımda zaman zaman karmaşık yapaylığa sahip ve kalite anlamında problemli ne yazık ki. Sonları hiç fena değil L’Interdit’in.

Parfümün katmanlı ve değişken davrandığını söyleyebilirim. Bu anlamda Givenchy’nin kimi parfümlerindeki zenginliği burada görebiliyoruz. Kokusal anlamda devrim yaratmasa da ana akım rakipleri arasında böylesine seksi sümbülteberi kullanan fazla örnek hatırlamıyorum.

L’Interdit, ilk anlarda etrafa saldırıyor fakat ilerleyen saatlerde sakinleşiyor. Başlangıcının benim için fazla şekerli koktuğunu anlıyorum. Orta kısımsa fazlaca kadınsı. Sonları en sevdiğim yeri oluyor. Orta kısımdaki problemi saymazsak ortalama bir ana akım parfüm hissiyatı veriyor. Bir şişesini almasanız büyük kaybınız olmaz diye tahmin ediyorum. Yine de modern şekerli sümbülteber parfümü arıyorsanız, sizi rahatlıkla kandırabilir.

Kullandığım Eau de Parfum versiyonuydu. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında. Serin ilkbahar-sonbahar dönemlerine yakışabilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

15 Ekim 2020 Perşembe

Gucci – Bloom (2017)

Gucci’nin yaratım direktörü Alessandro Michele’in vizyonuyla geliştirilen ilk parfüm olması vesilesiyle önem arz ediyor Bloom. Gucci’ye göre Bloom, doğal, etkileyici ve bireysel şekilde gelişen kadınların özgünlüğünü, canlılığını ve çeşitliliğini kutlamak için tasarlanmış bir kokuymuş. Çiçeklerle dolu bahçenin zengin kokusunu yakalamak isteyen Bloom’un sümbülteber ve yasemini, Güney Hindistan’da keşfedilen eşsiz bir çiçek olan ve kullanıcıyı hayali bahçeye taşıyan koku formu yaratmak için parfümeride ilk kez kullanılan Rangoon Creeper ile birleştirdiğinden bahsediliyor.

Parfümün tasarımcısı Alberto Morillas, Bloom için şunları söylemiş: “Bu parfümü yaratmaya başlarken zihnimizde hayali bir bahçe vardı. Cennet gibi bir bahçe. Önce Hindistan’dan yasemin, sümbülteber ve misk ile başladım. Daha sonra da Bloom’un kokusuna derinlik kazandıran Birmanya Sarmaşığı’nı ekledim.”

Bloom’un ilk saniyeleri kremsi beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. Tatlı gardenya ve sümbülteber benzeri üst notalardan sonra orta kısımda kuru beyaz çiçeklere rastlıyoruz. Sabunsu tozlu yaseminin kendisini hissettirdiği orta bölüm, kadınsılığı daha da arttırıyor. Kapanışta büyük değişim yok. Kremsi beyaz çiçekler ve miskin varlığını duyumsuyoruz.

Bloom, kadın parfümlerinde örneğine sıkça rastladığımız sabunsu kuru beyaz çiçek kokusuna benziyor. Baştan sona kadar hiç değişmeyen Bloom’un gayet feminen karaktere sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Koku formu olarak bilindik ve sıkça tekrarlanan yasemin-gardenya-sümbülteber merkezli eserlere fazlasıyla benziyor. Bu anlamda yaratıcı veya sıradışı olduğunu söylemek mümkün değil. Yine de çokça tercih edilen kadınsı tozlu beyaz çiçek formatı, büyük kitlelere hitap edecek düzlemde tasarlanmış.

Bloom’un iyi taraflarından birisi de kalitesinin hiç fena olmaması. Ana akım markalardaki bazı bıktırıcı şekerli yapı veya fazlaca iç bayan çiçeksilik, Bloom’da gayet kontrollü ve ustaca verilmiş. Tabii burada parfümün tasarımcısının büyük üstadlardan Alberto Morillas olması önemli rol oynuyor. Genellikle popüler markalara popüler kokusal eserler veren Alberto Morillas, Bloom’da iyi iş çıkarmış.

Gucci’nin büyük marka değerinin bize empoze ettiği durum, iyi parfümler yaratmaktır. 2000’li yıllardaki harika Gucci parfümlerinin çoğunun üretimini acımasızca bitiren ve 2010’lu yıllarda Gucci by Gucci serileri gibi vasat ötesi kokular çıkararak hayal kırıklığı yaratan Gucci’nin artık silkelenip, kendisine gelmesinin vakti çoktan geçiyor. Bamboo ve Bloom’u bu yönde atılmış olumlu adımlar olarak görüyorum.

Eau de Parfum formundaki denediğim Bloom’un performansı hiç fena değil. Kalıcılığı ve direnci gayet başarılı. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemi parfümü olarak düşünülebilir. Yaz sıcaklarında bir parça fazla gelebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

29 Mayıs 2020 Cuma

By Kilian – Good Girl Gone Bad (2012)

By Kilian’ın 2012 yılında ortaya çıkardığı parfüm serisinin ismi In The Garden of Good & Evil idi. Üç parfümle başlayan bu seriye 2013 yılında dördüncü parfüm eklendi. Serinin isminin By Kilian’ın internet sitesinde The Narcotics koleksiyonu olarak geçtiğini görüyoruz. Tanıtımıyla Adem ile  Havva’nın İncil’deki hikayesinden esinlendiği izlenimi veren bu parfüm serisinin bir parça da olsa ilgi çektiği söylenebilir. By Kilian’ın son yıllarda çılgınlar gibi sürekli yeni parfümler piyasaya sürdüğünü düşünürsek az da olsa geri planda kalmaya başladığını düşünüyorum bu serinin.

By Kilian’ın yeni parfümlerinde karşımıza çıkan abartılı ve uzun isimli konsepti, giderek popülist niş parfümevi olma yolunda ilerlediği izlenimi veriyor. Yoksa ağırlığı olduğu düşünülen niş markalarla dalga mı geçmeye çalışıyor tam anlaşılmıyor. Belki de Bay Hennesey’in çalıştığı pazarlama ajansı bu tüyoları kulağına fısıldıyor. Esprili/mesaj veren isimler bulalım da biraz tepki çekelim, reklamın kötüsü olmaz diye düşünüyorsa da şaşırmam. Sonuçta niş parfüm pazarında sürekli yeni rakipler çıkıyor ve arena giderek sertleşiyor.

Good Girl Gone Bad, By Kilian’ın meyveli-çiçeksi kadın parfümlerinden birisi olarak öne çıkıyor. Parfümün açıklama bölümünde üç anahtar kokudan bahsedilmiş: Portakal çiçeği, osmantus ve sümbülteber. Detaylardaysa gül, gardenya, nergis, yasemin ve kayısıdan söz edilmiş. Parfümün açılışı buruk, ekşi meyveler ve çiçeklerle gerçekleşiyor. Üst notalarda ekşi kayısı ve portakal çiçeği algılanıyor. Tanıdık gelen başlangıçtan sonra orta bölüme geçiliyor. Orta notalarda büyük değişim yaşanmıyor. Mayhoş meyvelerle kadınsı beyaz çiçeklerin dansı orta bölümde devam ediyor. Kapanışta yine değişim yok. Düz çizgide ilerleyen parfümün kayısı-çiçeksi arka planı hemen hemen aynı kalıyor.

Good Girl Gone Bad, By Kilian’ın da vurguladığı gibi meyveli-çiçeksi koku kalıbına ait. Pek ferah olmayan olgun meyvemsiliğin ekşi şeftali-kayısı aksına yakın durduğunu düşünüyorum. Parfümün ikinci büyük kısmını oluşturan çiçekler ağır ya da bıktırıcı tarzda verilmemiş. Meyveli sümbülteberin ilginç hal aldığı kokunun geneli çok tanıdık ama hangi parfüme benziyor bir türlü bulamadım.

By Kilian’ın internet sitesinde Good Girl Gone Bad için “yarı-masum, yarı-şehvetli” denmiş. Kimi kullanıcıların içeriğindeki çiçekleri sabunsu bulması, masum yönüne işaret edebilir. Leziz meyvelerinse şehvetli davrandığı düşünülebilir. Oysa kalite anlamında harikalar yaratamıyor. Koku profili basit, yaratıcılık yok, ilginç/sıradışı değil. Diğer taraftan kokladıkça seviyorsunuz ve özlüyorsunuz. Öteki taraftan da bu kadar basit parfüm nasıl niş diye düşünüyorsunuz. Bu haliyle internet sitesindeki 50 ml için istenen 240 dolarlık fiyata şaşırıyorum.

Hoş, cazibeli, kullanması ve sevmesi kolay, çoğu kadının övgüler alabileceği güvenli bir eser. Kokusunu dünyaca ünlü parfümör Alberto Morillas tasarlamış. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı yüksek değil.

Koku Güzelliği:10/6.5

26 Ocak 2020 Pazar

Prada – La Femme Intense (2017)

Prada’nın 2016 yılında piyasaya sürdüğü kadın parfümü La Femme’den bir yıl sonra La Femme Intense raflardaki yerini aldı. Artık alıştığımız ana parfümden kısa süre sonra Intense versiyonun çıkarılması furyasına Prada’da katılmış oluyor yavaş yavaş. 2016 çıkışlı ilk La Femme ilgi görmüştü kadınlardan. Intense ile şansını arttırmak istiyor anlaşılan Prada.

Kendi internet sitesinde La Femme Intense için “çiçeğin kapsamlı keşfi” cümlesi vurgulanmış. Sümbülteber, ylang ylang ve paçuli notaları tanıtımda öne çıkarılmış. Bir de frangipani teması ön sırada yer bulmuş kendisine.

La Femme Intense’in açılışı tatlı modern çiçekler ve meyvelerle gerçekleşiyor. Muhtemelen frangipani ilk saniyelere ferah olmayan tropikal tat veriyor. Başlangıcı yüksek kaliteli ve pürüzsüz değilse de kötü demek haksızlık olur. Orta bölümde lezzetli mayhoş meyveler kendisini daha çok gösteriyor. Sütsü ve vanilyamsı verilmeyen ylang ylang çiçeği orta notalarda kompozisyona ekleniyor. Orta kısım ferah olmayan, sıcak meyveli-çiçeksi tarzda ilerliyor. Sonlarda aynı yapı devam ediyor. Kapanışta kadifemsi feminen paçuliyle teninize veda ediyor.

La Femme Intense hiç şüphesiz modern, meyveli-çiçeksi kadın parfümü. Genel tarzı genç kız kokusu gibi olmayabilir. İçeriğindeki ekşimsi meyveler (erik olabilir) ve kadınsı çiçekler (sümbülteber, ylang ylang ve frangipani) onu standart feminen tarafa çekiyor. Kokusal anlamda çok yaratıcı ya da sıradışı değil. Bu tür parfümlerin tipik örneklerinden birisi denebilir. Herkesin sevebileceği, etrafa dişil mesajlar veren, yapaylık sınırındaki yapısı rafine bir deneyim vaat etmiyor. Onun amacı, pazardaki olgun meyveli-çiçeksi rakipleriyle boy ölçüşebilmek. Bu anlamda benim açımdan çok ilgi çekici değil.

Intense furyasında bir başka ilginç durumsa parfümlerin kokularının ismi gibi keskin veya yoğun olmaması. Birçok ünlü marka ana parfümlerin ardından Intense versiyonu piyasaya sürüyor fakat kokuları çoğu zaman güçlü veya keskin değil. La Femme Intense’de de bu durum görülüyor. EDP olmasına rağmen etrafa yayılımı güçlü değil. Kalıcılığı ise yeterli.

La Femme Intense, soğuk-serin mevsimlerin kokusu gibi duruyor. Özellikle orta kısımdan sonra sıcak hale gelen kokusunu yaz sıcaklarında iyi tepkiler vermeyebilir. Serin sonbahar ve soğuk kış mevsiminde denemenizi öneririm. Bazı kullanıcıların Black Orchid’e benzetmelerini ise pek anlayamadım. Ayrıca Coco Mademoiselle’ye benzetilen La Femme Intense’de o kadar ağır ve bıktırıcı kuru çiçeksilik hissetmedim neyse ki.

Kokusunu son yılların parlayan burunlarından Daniela Andrier tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

9 Ocak 2020 Perşembe

Avon – Treselle (2003)

Avon’un 2003 yılında reklam kampanyalarıyla dünya pazarlarına sunduğu kadın parfümü Treselle, oldukça beğenilmişe benziyor. Her ne kadar Avon’un sürekli yeni parfümler üretme stratejisi uyguladığını bilsek de Treselle, iz bırakan Avon’lardan olmayı başardı denebilir. Onlarca yeni parfüm piyasaya sürerken bir o kadarının da üretimini bitiren Avon, şüphesiz küresel reflekslerle hareket ediyor.

Treselle’in feminen, kendine güvenen ve ne istediğini bilen kadınların parfümü olduğunu öğreniyoruz pazarlama cümlelerinden. Çiçeksi gruba dahil edilebilecek Treselle’nin açılışı saf ve pürüzsüz çiçeklerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında lotus bulunuyor. Muhtemelen lotus çiçeğinden gelen ilk saniyelerdeki sucul çiçekler kaliteli denebilir. Orta kısımda benzer çiçeksilik devam ediyor. Hafiften sabunsu çiçeklere eklenen yasemin ve zambak, onun kadınsı ve taze karakterini pekiştiriyor. Sonlarda çiçeklere eklenen misk, klasik kadın parfümü kıvamında devam ediyor.

Treselle, sabunsu ve ilkbahar çiçeklerini merkeze almış gibi duruyor. Ferah ve sucul sayılabilecek beyaz çiçek buketi onun sakin ve huzurlu tarafını yansıtıyor. Evet, bu parfüm size dinginlik, uyum, sadelik ve huzur veriyor. Basit ve mütevazı kokuyor, burun tırmalayan detaylar barındırmıyor, kullanan çoğu kadının ruhundaki kimi köşelere dokunacak gibi davranıyor.

Biliriz ki Avon parfümleri fiyatlarının oldukça uygun olması bakımından çoğu zaman koku endüstrisinde biraz küçümsenir ne yazık ki. Burada sanırım, “ucuz olan parfüm kalitesizdir” algısı büyük rol oynuyor. Bu kural zaman zaman geçerli olabilir fakat bazı Avon parfümleri fiyatlarından çok daha iyi kokuyorlar. Treselle, onlardan birisi olabilir.

Treselle, kendi segmentindeki rakipleri arasında kaliteli sayılabilecek bir parfüm. Çiçekler fazlasıyla derin veya sıradışı değil. Düz çizgide ilerliyor ve hemen hemen hiç değişmiyor. Bu durum çoğu Avon parfümünde karşımıza çıkıyor. Performans anlamında da Treselle şöhretli ana akım markaların gerisinde kalıyor.

Bir parfümü hem iyi yönleriyle hem de kötü yönleriyle değerlendirmek gerekiyor. Treselle’de iyi yönler de var, tatmin edicilikten uzak taraflar da mevcut. Oldukça uygun fiyatlara satılan Avon’lardan mucizeler beklememek gerektiğini söyleyebilirim. Treselle’nin de zaten bu mütevazı kokusuyla öyle iddialı sularda yüzmeye niyeti yok anlaşılan. Onun amacı saflığı ve beyazı simgeleyen taze, ıslak çiçek buketi kokusu sunmak belki de. Eğer amacı buysa başarılı sayılabilecek şekilde yerine getiriyor.

Treselle’nin kokusunu iki ünlü parfümör Alberto Morillas ve Ilias Ermenidis birlikte tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı yüksek değil. Her yaştan hanımefendilere uyum sağlayacaktır. Ilık ilkbahar dönemine yakın duruyor kokusu.

Koku Güzelliği:10/5

21 Kasım 2019 Perşembe

Michael Kors – Signature (2000)

Parfüm serüveni 2000 yılında başlayan Michael Kors modaevinin, yeni bin yılın adeta kutlaması babında piyasaya sürdüğü kadın parfümünün adı Michael’di. Kokular evrenine şimdilik büyük başarı yakalayan parfüm sunamayan Michael Kors’un vazgeçmeye niyeti yok gibi çünkü 2019 yılının sonlarında elliden fazla kokuluk koleksiyona sahipler.

Markanın ilk eseri Michael isimli kadın parfümüydü fakat aradan geçen yıllar içinde muhtemelen reformüle oldu Michael ve şişesinin üzerindeki Michael yazısının yanına Kors ekleniverdi. Resmi internet sitesindeyse parfümün ismi Michael Kors Signature olarak geçiyor. Onun içindir ki markanın resmi açıklamasını dikkate alıp, Signature diyeceğim bu parfüme. Yine Michael Kors’un internet sitesinde sümbülteberin yeniden icat edilerek kokusunun içine yerleştirildiği belirtilmiş. Ayrıca egzotik baharatlar, Fas tütsüsü ve kremsi çiçeklerin rolü vurgulanmış. Sofistike, tensel ve sıcak olarak nitelendirilmiş Signature.

Parfümün açılışı soğuk ve nemli çiçeklerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında zambak, demirhindi, frezya, şakayık ve osmantus çiçekleri var. Üst notalardaki çiçeklerin hangisi olduğunu ayırt edemesem de çok sevdiğimi söyleyemem başlangıcını. Orta kısımda o soğuk ve itici çiçeksilik yerini kuru hatta sabunsu beyaz çiçeklere bırakıyor. Yasemini andıran ve tatlılığı az sümbülteber parfümün hakimi konumuna geliyor. Son bölüm, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Kapanışta etkisini arttıran miske geri planda odunsu notalar eşlik ediyor. Böylece tenden ayrılıyor.

Signature, tam bir çiçek parfümü. Ne turunçgilli, ne odunsu, ne meyveli. Bütünüyle kadınsı ve karakterini kabul ettirircesine dişi. Başlangıçtaki çiçekleri saymazsak, orta ve sonlardaki beyaz sabunsu çiçekler ve neredeyse kadifemsi paçuliyi andıran geri plan kurgusuyla Signature, düz çizgide ilerliyor, sürpriz yapmıyor.

Parfümün orta notalarından itibaren gayet cazibeli ve çarpıcı beyaz çiçekler hem rakiplerini andırıyor hem de hangi parfüme benzediğini bir türlü bulamıyorsunuz. Michael Kors’un internet sitesinde kremsi çiçeklerin ve sümbülteberin vurgulandığını biliyoruz. Kremsi çiçekler neyse ki fazlaca şekerli değil. Açıklanan notalarındaki en ilginç tema tütsü. Kimi kullanıcılar da tütsüden bahsetmişler yorumlarda ama bence büyük oranda tütsü bulunmuyor Signature’da. Varsa da geri planda veya çiçeklerin baskısı altında bulunuyor.

Signature, etkili sayılabilecek koku profiline sahip. Sümbülteber bu durumun baş sorumlusu olabilir. İddialı bir nota olan sümbülteber, içerisine girdiği parfümleri keskin/yoğun beyaz sabunsu çiçek tarafına taşıyor genellikle. Farklı örnekleri tabii ki bulunmakta. Signature’daki sümbülteberin Fracas’taki kullanımla büyük benzerlik taşıdığını söyleyemem.

Sonuç olarak benim için fazlaca çiçeksi olsa da hırslı ve iddialı kadınların Signature’u beğeneceğini düşünüyorum. Yirmi beş yaş üstü kadınlara uyacağını sandığım Signature’un sonbahar-kış kullanımına göz kırptığı söylenebilir.

EDP formunda fakat performansı harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı normal seviyede. Kokusunu Laurent Le Guernec ve Alain Alchenberger tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

5 Ekim 2019 Cumartesi

Cacharel – Eden (1994)

İncil’e göre ilk insanların kusursuz mutluluk ve refah içinde yaşadıkları, bozulmamış doğal güzelliklerin olduğu bahçenin adıdır Eden. Kuran’da Adn Cenneti olarak geçen Eden bahçesi, insanlığın maküs kaderi olan bu dünyada bulunmanın anti-tezi belki de. Karşımıza çıkan kötü insanlardan, hayattaki acı tecrübelerden, üzerimizdeki bunaltıcı sorumluluklardan ve çektiğimiz çilelerden kurtulmanın yollarından birisidir Eden cennet bahçesi ve hatta çoğumuzun ütopyasıdır. Çünkü orada ızdırap yoktur, hüzün yoktur, keder yoktur, canımızı acıtan kötülükler yoktur.

Cacharel, 1994 yılı çıkışlı kadın parfümüne Eden ismini vererek hem oldukça iddialı bir yükün altına girmiş hem de bize onun kokusuyla cennet bahçesini vaat etmiş gibi görünüyor. Eden’in resmi tanıtımında “Duyusal bir cennet olan Eden, her kadında doğuştan gelen duygusallığı ortaya koymaktadır. Orası (Eden) mükemmel bir yerdir. Yaşam ve refah kaynağı ile dolu olan ahenkli bir bahçedir. Bu günahın masumiyetle buluştuğu zevk bahçesinden, farklı kokular aynı anda hem taze hem de duygusal olarak ortaya çıkıyor. Eden parfümü bizi bu bahçenin binbir zevkini keşfetmek için büyülü yere götürür.” cümleleriyle parfümseverlerin beğenisine sunulmuş.

Eden’in açılışı temiz ve sabunsu çiçeklerle ve bir parça portakal çiçeğiyle gerçekleşiyor. Başlangıcında beyaz çiçeklerin hakim olduğu ana yapı, orta bölümde fazla değişmiyor. Orta notalarda kuru ve temiz beyaz çiçeklerden ayırt edebildiklerim yasemin ve sümbülteber. Açıklanan notalarında mimoza ve nilüfer var ilginç şekilde. Parfümlerde pek karşımıza çıkmayan çiçeklerden olan nilüfer, parfümün tanıtımında vurgulanmış. Orta kısımda çiçeklerden farklı olarak oldukça kuru ve hatta tozlu paçuli bulunuyor. Beyaz çiçeklerle uyumlu görünen paçuliye belli belirsiz hüzünlü şeftali eşlik ediyor. Kapanışta ana yapı biraz değişiyor. Alt notalarda odunsu tarafa yönelse de sabunsu temiz çiçeklerin etkisi görülüyor. Alt notalarda sandal ağacı ve sedir ağacı nöbeti devralsa da büyük resim pek sürpriz yapmıyor.

Büyük resim derken, Tanrı’nın büyük resminin içinde cennet bahçesi bir detaydan ibaretse, parfümler dünyasında da Eden’in etkisi oldukça sınırlı oldu diyebilirim. 1990’lı yılların ortalarına doğru dünyaya gelen Eden, bize 90’ların Avrupa kültür hayatının seküler yapısının aksini sunmuyor. Bize sonsuz mutluluğu ve sınırsız nimetlerin hazzını yaşatamıyor kokusuyla çünkü fazlasıyla çiçeksi ve hissedilir oranda yapaylık barındıran tarzıyla baş ağrısı yapmayı vaat ediyor kısa vadede. Uzun süreli kullanımdaysa sıkıcı olacağının sinyallerini güçlü şekilde en azından bana veriyor.

Cacharel’in en popüler (zamanında!) parfümlerinden Eden, düz çizgide ilerleyen temiz ama aynı zamanda yapaylık bağışlıyor bizim gibi basit fanilere. Orta kısımdan itibaren çiçeklerle paçulinin yanına eklenen meyvemsi kokmayan şeftali(?) beni ve bazı Eden kullanıcılarını aynı zihinsel çağrışımda buluşturmuş: Gucci – Rush. Her ne kadar Rush’ın ana gövdesini oluşturan plastiğimsi meyveler Eden’de olmasa da ikonizmin ve bohem züppeliğin başucu eserlerinden Gucci’nin kırmızılı deli dolu kadını Rush’ı andırması benim için sürpriz. Çünkü işin içinde cennet bahçesi ve sonsuz huzur vaadi var fakat karşımızda zorlama beyaz çiçekler ve doğal kokmayı bile beceremeyen Eden var.

“Doğanın kokusu, portakal çiçeği, mimoza ve paçuli arasındaki mutlak dengede, tüm inceliklerinde, derinliği kadar tazeliğini de ortaya çıkarır. Duyusal bir cennet olan Eden, her kadının doğuştan gelen duygusallığını ortaya koymaktadır.” dese de Cacharel resmi tanıtımında inanasım gelmiyor. Eden duygusal bir parfüm mü? Bence değil. İçeriğinde kullanılan çiçekler doğadaki kadar saf, pürüzsüz ve gerçekçi mi? Tabii ki hayır. Taze mi kokuyor? Pek sayılmaz. Bize duyusal cennetin kapılarını açıyor mu? Yok, daha neler.

Eden’den lirik şiirsellik beklerken o bana köhne paçuliye eklemlenmiş bıktırıcı beyaz çiçekler verdi. Sonuç olarak sevemediğim ve onu üzerimde taşımaktan zevk almadığımı belirtmeliyim. Benim erkek tenimle uyum sağlayamayan Eden’in kendisiyle eşleşecek doğru kadınları beklediğine eminim. EDP formundaki kokusuysa çok kalıcı. Etrafa yayılımı da fena değil. Onun için biraz dikkatli kullanmak gerekebilir. Otuz yaş üstü kadınların üzerinde taşıyabileceği karakteriyle, genç kız kokusu olmadığını hissettiriyor bir şekilde.

Kokusunu Jean Guichard’ın tasarladığı Eden’i sıcak yaz günlerinde kullanmanızı öneremeyeceğim. Serin havaların parfümü bana göre.

Koku Güzelliği:10/5

6 Temmuz 2019 Cumartesi

The Merchant of Venice – Suave Petals (2013)

İtalya merkezli niş parfümevi The Merchant of Venice, kısa süre içinde seksen civarında parfümlük koleksiyona ulaştı. Her ne kadar bazı İtalyan niş markaları kadar popüler olamasa da, 2019 yılı itibariyle oldukça fazla parfüm piyasaya sürmeleri, bu sektörde kalıcı olmaya çalıştıklarını düşündürtüyor bize. The Merchant of Venice’nin 2013 yılında başlayan Murano Koleksiyonunun ilk parfümlerindendi Suave Petals.

Parfümün resmi tanıtımına göre kadınlar için tasarlanan Suave Petals’tan şöyle bahsedilmiş: “Asya’da, şeftali çiçeğinin kadınsı güzelliği temsil ettiğini öğrendim. Çin yeni yılındaki inanışa göre, aşkı yakalamayı arzu ediyorsanız şeftali ağacı almak durumundasınız. Suave Petals’ın kadifemsi yumuşak dokunuşu, bir kadının cildini hafifçe saran duyusal tabakalar yaratır. Beyaz gülün zarif ve baştan çıkarıcılığı, Floransa orris çiçeğinin ve paçulinin oryantal cazibesi gizemli hava katar.”

Suave Petals’ın açılışı sabunsu sayılabilecek beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında sümbülteber, portakal çiçeği ve beyaz gül var. Bence başlangıcı yasemin benzeri sabunsu sümbülteber ve geri planda portakal çiçeğiyle gerçekleşiyor. Benim için biraz kadınsı olan üst notalarını kendime yakın bulamadım. Orta kısma geçildiğinde kremsi, kuru ve sabunsu çiçeklere yine kuru paçuli ekleniyor. Buradaki paçuli ne köksü ne de karanlık. İlginç ve neredeyse ambersi paçuli baskın diyebilirim. Zaten açıklanan orta notalarında amber de var. Orta bölümündeki paçuliyi beğendim ama yine çok sevemedim. Alt notalarında tozlu ve kuru paçuli yoluna devam ediyor. Kapanışta bir parça da sandal ağacı algılıyorum. Orta notalarına yakın şekilde sonlanıyor Suave Petals.

Parfümün genelini düşündüğümde şekerli olmayan tozlu kadınsı çiçekler ve ambersi paçuli etkili diyebilirim. Burada bas bas bağıran veya bunaltan feminen çiçekler gibi değil, daha yatay ilerleyen yumuşak, etrafa saldırmayan, kontrollü çiçeksilikten bahsedebilirim.

Yine geneli için konuşacak olursam markanın diğer parfümlerindeki özenli işçilik Suave Petals’da da var ama nedense yine çok sevemediğim bir The Merchant of Venice kokusu olarak tanımlayabilirim. Kötü değil ama bir şekilde steril zorlama var sanki parfümlerinde bu markanın. Daha çok “aman kaliteli görüneyim, bana niş parfüm desinler” telaşı var gibi. The Merchant of Venice’nin parfümlerinin tavırları biraz uzak duran, solgun, buruk, aristokratik ve fazlaca kontrollü gibi. İnsanı kucaklayan samimiyet yok denediğim parfümlerinde. Suave Petals’da aynı hisleri uyandırdı bende.

Oysaki evin ablasının çok sevdiği bu koku formu için Coco Mademoiselle ve Alien’ın yüksek kaliteli aşk çocuğunu andırıyor diyebiliriz belki de. Koku tarzı anlamında bana hitap etmese de biz erkeklere göre oldukça karmaşık yazılıma sahip kadınların, bu parfümü sevip sevemeyecekleri konusunda emin değilim. Onun içindir ki denemeden almayın derim.

Ne turunçgilli, ne baharatlı ne de vanilyalı kokan Suave Petals, harika şişesiyle adeta evinizde bir dekoratif obje olarak bile oldukça ilgi çekebilir. EDP formundaki parfümün kalıcılığı ve etrafa yayılımı harikalar yaratmıyor. Biraz çekingen arkadaşa benziyor. Sonbahar-kış kullanımına yakın durduğunu söyleyebilirim. Genç kızlardan ziyade daha orta yaşa yakın hanımefendilere ve akşam kullanımlarına uyacağını sanıyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

7 Şubat 2019 Perşembe

Carolina Herrera – Good Girl (2016)

Carolina Herrera’nın 2016 çıkışlı kadın parfümü Good Girl, gerek şişesi gerekse konseptiyle oldukça ilgi çekmişe benziyor. Uzun zamandır iddialı ve çok satanlar listelerini alt üst edecek parfümler piyasaya süremeyen Carolina Herrera anlaşılan Good Girl’e oldukça önem veriyor. Güçlü bir pazarlama kampanyasıyla satışa sunulan Good Girl, kısa sürede hedefine ulaşmış gibi görünüyor.

Good Girl, modern kadının dualitesinden ilhamını alıyor anladığımız kadarıyla. Carolina Herrera bu parfümü “cüretkar ve seksi, şık ve esrarengiz, iyi ve kötü” olarak tanımlamış. Ayrıca “Good Girl’ün gizemli duygusallığı modern aynı zamanda sofistike bir koku yaratır” denmiş. Kokusunun içeriğindeyse beyaz çiçekler (yasemin ve sümbülteber) ve kahve-kakao öne çıkarılmış.

Good Girl’ün açılışı şekerli turunçgil meyveleri benzeri kokuyla gerçekleşiyor. Üst notaları ferah değil ve oldukça tatlı. Lezzetli başlangıcı farklı ya da ilginç olmasa da hoş denebilir. Orta kısımda tatlılık biraz azalsa da devam ediyor. Meyvelerin yerini orta kısımda beyaz çiçekler alıyor. Yasemin-sümbülteber kuru ve keskin değiller aksine çikolatamsı tatlılığın içine adeta yedirilmişler. Son bölümde tatlılık biraz daha azalıyor ve azıcık sabunsu çiçekler ve misk kapanışı yapıyor.

Good Girl, şekerli çiçeklerin, bir parça ekşimsi turunçgillerin, tonka fasulyesinin ve seyreltilmiş hissi veren sıkıcı miskin egemenliğinde denebilir. Günümüzün yeni nesil modern parfümlerinin tipik örneği aynı zamanda. Bolca tatlılık, ferah olmayan lezzetli turunçgiller, abartılı şekilde kadınsı olmayan çiçekler, misk ve tonka fasulyesiyle, koku profili anlamında şaşırtmıyor Good Girl.

Tabii parfümün kalitesinin harika olmadığını söylemek zorundayım. Genel kompozisyon biraz karmaşık ve karakterden yoksun. Evet, biliyoruz çok satılması için tasarlanan bir konsept Good Girl ve olabildiğince fazla kişiye ulaşması lazım ama başından sonuna kadar çarpıcılıktan ve etkileyicilikten uzak, kısa süre sonra unutulmaya yüz tutabilecek, sizi özel hissettirmeyecek bir arkadaş.

Sonuç olarak onu çok sevdiğimi söyleyemem ama berbatta bulmadım. Kadın parfümü olmasına rağmen şaşırtıcı derecede uniseks kullanıma yakın duruyor. Bir başka konu da içeriğinde kahvenin olduğundan bahsedilmiş resmi tanıtımında. Çok bariz ve yoğun kahve kokusu algılamadım Good Girl’de. Bu parfümü tanımlamak için kahve merkezli demek pek mümkün değil. Bu anlamda neyle karşılaşacağınızı bilmenizi isterim.

EDP formundaki Good Girl’ün kalıcılığı yeterli, etrafa yayılımı ilk yarım saat fena değil, sonrasında normale dönüyor. Tam bir kış parfümü olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Kokusunu Louise Turner tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

2 Ocak 2019 Çarşamba

Cacharel – LouLou (1987)

1885 doğumlu ünlü Avusturyalı yönetmen Georg Wilhelm Pabst’ın 1929 yılında gösterime giren filmi Pandora’nın Kutusu, sinema tarihinin kült filmlerinden birisi olarak kayıtlara geçti. Sessiz ve siyah-beyaz olarak çekilen bu ünlü film, sinema tarihinin en ikonik eserlerinden olurken, başrol oyuncusu Louise Brooks’u da dünyaya tanıtmıştı. 1929 yılı yapımı Pandora’nın Kutusu’nda Lulu karakterini canlandıran Louise Brooks’un küt kesilmiş, o zamanlar erkeksi sayılabilecek saçıyla erkekleri kendisine bağlayan bir femme fatale rolünü başarıyla sergilediğini biliyoruz.

Ve tarihin yaprakları 1987 yılını gösterdiğinde Fransa merkezli hazır giyim markası Cacharel, Pandora’nın Kutusu filminden ilham alarak LouLou isimli parfümü piyasaya sürdü. Parfümün LouLou olan isminin Pandora’nın Kutusu’ndaki başrol karakterinin ismi olan Lulu’ya çok benzediği dikkatinizden kaçmamıştır. LouLou, ilk çıktığı yıldan itibaren en çok satan kadın parfümleri listesinin üst sıralarında kendisine her zaman yer bulmuştu. Alaaddin’in Lambası şeklindeki orijinal şişesi ve çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılan kokusuyla, önemli bir kadın parfüm klasiği diyebiliriz LouLou için.

LouLou’nun başlangıcı sabunsu ve tatlı beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. Kremsi sümbültebere eşlik eden ylang ylang ve bir parça tiare çiçeğiyle neredeyse vanilyalı beyaz çiçekler kıvamında gelişen ilk bölüme, leziz ve şekerli meyvelerin eşlik ettiğini söyleyebilirim. Açıklanan notalarında erik var ki muhtemelen meyvemsiliğin sebebi bu harika meyve. Orta bölümde kremsi/vanilyamsı beyaz çiçekler devam ediyor. Geri plana yerleşen reçine ve baharatlar parfüme ten üzerinde katman ekleme görevini yerine getirmeye çalışıyor. Kumaş üzerindeyse düz bir kremsi beyaz çiçek kokusu olarak devam ediyor LouLou. Son bölümde büyük değişim yok. Üst-orta bölümdekine benzer vanilyalı çiçekler alt notaları da domine ediyor.

LouLou, gayet kadınsı bir çiçek parfümü. Kokunun genelindeki sabunsu-anaç çiçekler parfüme hem karakter katıyor hem de tekdüze/sıkıcı hale getiriyor. Papatya, yasemin, sümbülteber, ylang ylang ve hatta leylak, parfümü kadınsı olarak damgalıyor ve yönünü çiziyor. 1980’li yıllarda üretilmiş bir parfüm için şaşırtıcı derecede tatlı davranan LouLou, kuru ya da pudralı değil, neredeyse günümüze yakın bir sabunsu-vanilya kokusu denebilir.

Kimi yorumcuların onun nostaljik koktuğunu söylemesi şüphesiz değerli fakat bence eski ya da köhne değil asla. LouLou’nun tarzı, bugünün çok tekrar edilen klasik kadın parfümü formunun benzeri ve bu anlamda onun tarzının modasının geçtiğini söyleyemem belki ama diyebiliriz ki belli yaşın üzerindeki hanımefendilerin denemesi daha iyi fikir olabilir. Mesela otuz ve üzerindeki yaşa sahip kadınlar LouLou’dan daha keyif alabilir. Genç kız parfümüne benzemiyor.

Sonuç olarak kadınsı tarafının ağır basması sebebiyle çok sevdiğimi söyleyemesem de, 1980’li yılların bu öncü kadın parfüm klasiğini deneme listenize alabilirsiniz hanımefendiler, tabii bu tarz kokuları seviyorsanız.

EDP formundaki LouLou’nun performansı benim erkek tenimde harika olmadı. Kalıcılığı normal, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında kaldı. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Kokusunun tasarımını ünlü burunlardan Jean Guichard yapmış.

Bu parfümü bana ulaştıran Karmaşa’ya teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

21 Aralık 2018 Cuma

Roberto Cavalli – Signature (2012)

Yaklaşık iki yıl önce sonbaharın havayı hafiften serinlettiği küçük bir sahil kasabasında bulunan Gratis mağazasına girmiştim ve her Gratis mağazasına giren erkeğin maruz kaldığı o acayip bakışlara maruz kalmıştım mağaza çalışanı hanımefendiler tarafından 🙂 Neyse ki bu durumu hayata küsme sebebi olarak görmeden tabii ki parfüm bölümüne yönelmiştim. Her zamanki gibi kadın parfümleri çoğunluktaydı ve testerı olan birkaç koku vardı. Onlardan bir tanesi de uygun fiyatlı parfümleriyle tanınan Ulric de Varens’in UDV Divine Issime idi. Büyük beklentiye girmeden denedim üzerimde ve dışarıya çıktım. Kolumdan gelen koku bir süre sonra oldukça ilgimi çekmeye başlamıştı serin sonbahar rüzgarıyla birlikte. Sahildeki balık lokantalarının ve kafelerin müşterileri giderek azalıyordu ama kolumdan gelen koku daha fazla hoşuma gidiyordu. Böylece tanışmıştım UDV Divine Issime ile.

İlerleyen zamanlarda araştırmacı-parfümsever olarak bu parfümün Roberto Cavalli’nin 2012 çıkışlı kadın parfümüne çok benzediğini öğrendim. Şu andaki Roberto Cavalli’nin internet sitesine göre Signature ismini almış parfümü de böylece merak etmeye başlamıştım. 2018 yılının bu yağmurlu Aralık ayında kullanmaya başladım Signature’yi. Kendi internet sitesinde amberli çiçeksi koku ailesine dahil edilmiş Signature.

Parfümün açılışı ferah sayılamayacak portakal çiçeği ve bir parça yumuşak biberle gerçekleşiyor. Kaliteli ve hoş açılışından sonra parfümün ana teması ortaya çıkıyor: Tatlı, kremsi beyaz çiçekler. Biraz sümbülteber, hafiften ylang ylang ve belki de yumuşak yasemin olabilecek en lezzetli ve kremsi haliyle verilmiş. Tabii orta kısımdan itibaren leziz vanilya da partiye katılıyor. Son bölümde değişiklik yok. Kremsi beyaz çiçekler ve vanilya tenden ayrılana kadar görevine devam ediyor ama vanilya daha etkili kapanışta.

Signature, safkan bir kadın parfümü. Başlangıcından sonuna kadar dişi, cazibeli, çekici ve bu kelimeyi parfümler için kullanmayı abartılı bulsam da seksi diyebilirim. Yumuşacık pamuk gibi parfüm. Asi, karanlık, koyu, sert veya keskin değil. Sivri uçları yok denebilir. Vanilya kullanımıyla azıcık Noir Pour Femme’yi andırıyor gibime geldi.

Bir tarafıyla anaç, masum, duygusal, dengeli şekilde pudralı, leziz, tatlı, konforlu ve güvenli kokuyor. Diğer taraftan da şehvetli, baştan çıkarıcı, şuh, çekici, tensel, zevk düşkünü heteroseksüel kadın gibi de hissettiriyor. Onu deneyip de nefret edecek kişi sayısı azdır. Genele hitap eden fakat bunu günümüzün modern parfümlerindeki gibi ayağa düşürmeden belli kalitenin üzerinde yapabilen parfümlerden Signature.

Yapaylığın neredeyse olmadığı bu Eau de Parfum’un en büyük iki günahı olarak şunları sıralayabilirim. Birincisi tekdüze oluşu ve hemen hemen hiç değişmeden ilerlemesi ki bu durum bir süre sonra ondan sıkılmanızı sağlayabilir. İkinci günahıysa performansının zayıflığı. EDP olmasına rağmen hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı iyi olmadı bende ama bu iki günah, onu cadı ilan edip yakmamızı gerektirmiyor.

 

Şuna eminim ki fazlasıyla feminen beyaz çiçekleri parfümlerde sevemiyorum fakat bu tür kremsi ve vanilyamsı beyaz çiçekler, kaliteli verildiyse genelde itirazım olmaz. Muhtemelen beyaz çiçeklerin ev sevdiğim formu bu. Demem o ki Signature’yi sevdim. Onun lezzetli mis gibi kokusunu içime çekmekten zevk aldım her seferinde. Eğer bu tarz parfümleri seviyorsanız deneme listenize alabilirsiniz.

Onun kadınsı yönü kimi zaman yaşı otuz ve üzerindeki hanımefendilere yakışacak gibi hissettiriyor. Tam bir kış parfümü. Günlük kullanıma da gece kıyafetine de uyum sağlayacaktır. Kokusunun tasarımını ana akım markalar için popüler işlere imza atmış burun Louise Turner yapmış.

Son Not: Gratis veya Watson’s mağazasına giren erkeklere lütfen Mars gezegeninden dünyaya yanlışlıkla düşmüş uzaylı gibi bakmayın değerli hanımefendiler 🙂

Koku Güzelliği:10/7

19 Kasım 2018 Pazartesi

Hermes - Twilly d’Hermes (2017)

Hermes’in yeni kadın parfümü Twilly d’Hermes, bir anlamda Hermes markasını seven kadınlar için tasarlanmış. Özgür, cesur, iletişimi becerisi yüksek, yaramaz Hermes kızları için yaratılan Twilly d’Hermes, kendi internet sitesinde çiçeksi, baharatlı ve egzotik olarak nitelendirilmiş. Oluşturulma aşamasında şu üç nota öne çıkarılmış Twilly d’Hermes’te: Zencefil, sümbülteber ve sandal ağacı.

Twilly d’Hermes’in açılışı sabunsu-pudralı yapıyla gerçekleşiyor. Çoğu yorumcunun üst notalarda zencefil olduğunu yazması bana bunun doğru olduğunu anlatmıyor. İlk saniyelerde keskin ve yoğun baharatsılıktan bahsetmek zor. Zencefil varsa da pudramsı pürüzsüzlüğün arkasına saklanmış. Yüksek kaliteli oda spreylerini andıran ilk dakikalardan sonra orta kısımda sümbülteber kendisini gösteriyor. Başlangıçtaki sabunsu yapı yavaş yavaş yerini kremsi sümbültebere bırakıyor ki orta notaları çok güzelleştiriyor bu durum. Orta bölümde lezzetli ve tatlılığı abartılmamış kremsi/vanilyamsı sümbülteber belki de parfümün en başarılı kısmı. Son bölümde kremsi yapı devam ediyor. Kimilerinin plastiğe benzettiği kapanış da biraz o hissiyat olsa da yumuşak sandal ağacı son noktayı koyuyor.

Twilly d’Hermes’in öncelikle kaliteli bir kadın parfümü olduğunu söyleyebilirim. Rahatsız edici yapaylık ya da uyumsuzluğa rastlamadım. Sonrasında pudralı, tatlı, kremsi bir çiçeksi parfüm olduğunu da belirteyim. Baharatın genel kompozisyonda büyük yer kapladığını düşünmüyorum. Çiçeklerden kastım tabii ki sümbülteber. Normalde sümbülteber çoğu zaman kadın parfümlerinde Fracas ve Carnal Flower’daki gibi fazlaca kuru, ağır, feminen verilir. Burada neyse ki gayet yumuşak, kremsi ve lezzetli verilmiş. Bu anlamda az sayıda sevdiğim sümbülteber parfümünden birisi oldu. Son kısımdaki sandal ağacı da orta bölümdeki sütsü sümbülteberle uyumlu ve uysal. Samsara’daki gibi çılgın, sıcak ve baharatlı sandal ağacı yok kapanışta ki böyle olmasından memnunum.

Twilly d’Hermes, yumuşacık adeta pembe pamuk şekerleri gibi bir parfüm. Evet, onu bir renge benzetsem kesinlikle pembe olurdu. Narin, sakin, pozitif, barışçıl, hoş bir çiçeksi denebilir. Evet, belki tekdüze ilerliyor, sürpriz yapmıyor ve derin kokmuyor fakat onun amacı bu değil muhtemelen.

Çoğu kişinin sevebileceği bu tatlı kız, başlangıcı dışında bana uniseks kullanıma yakın geldi. Belki de bu tür kremsi/sütsü/vanilyamsı çiçeksileri seviyorum ve onun için hoşuma gitti. Sade ve minimalist Twilly d’Hermes acaba Jean-Calude Ellena’nın eseri mi diye bakarken tasarımcısının Christine Nagel olduğunu gördüm ve şaşırdım.

Genel olarak çoğunluk kullanıcının pek beğenmediği Twilly d’Hermes’i ukala burnum beğendi 🙂 Harika olmasa da bence çok kolay kullanabilecek, her ortama uyabilecek tanıdık kokusuyla ve biraz çocuksu olsa da ilginç şişesiyle hoş bir hediye olabilir. Tabii fiyat etiketi göze alınabilirse.

EDP formundaki Twilly d’Hermes’in performansı harika değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. Genç-yaşlı her kadına uyar kokusu. Serin ilkbahar-sonbahar dönemleri kullanmak için daha uygun görünüyor.

Koku Güzelliği:10/7

18 Ekim 2018 Perşembe

Chanel – Gabrielle (2017)

Chanel’in 2017 yılı başlarında gerçekleştirdiği yeni çanta tasarımı Gabrielle için, Karl Lagerfeld’in fazlaca kadınsı olmadığını söylediği belirtiliyor. Ve 2017 yılının sonbahar mevsiminde Chanel’in Gabrielle isimli kadın parfümü de raflardaki yerini alıyor. Buradan anlıyoruz ki Chanel’in yeni çanta ve parfüm tasarım dilinin çatı ismini Gabrielle oluşturuyor. Chanel muhtemelen Gabrielle isimli çantaları ve parfümünü arka arkaya görücüye çıkararak bu anlamda kavram yaratmaya çalışıyor. Zaten küresel bir markadan da böylesine adımlar beklenir. Tabii bizi ilgilendiren kısım çantalar değil Gabrielle isimli kadın parfümü.

Gabrielle, kendi sitelerinde dört ana nota öne çıkarılarak tanıtılmış. Yasemin, ylang ylang, portakal çiçeği ve sümbülteber notalarını merkeze alan Gabrielle ismi, markanın kurucusu Coco Chanel’in ilk adı aynı zamanda. Tam ismi Gabrielle Bonheur Chanel olan Matmazel Coco için parfümlerin ne kadar önemli olduğu biliniyor. Gabrielle parfümünü tasarlayan Olivier Polge’nin, çocukluğunu babası Jacques Polge’nin yanında Chanel laboratuarlarında geçirdiği söylenir. Gabrielle parfümünü tasarlamak bir anlamda Olivier Polge için çocukluk anılarına ve babasıyla olan eski günlere geri dönmekti. Sözü fazla uzatmadan geçeyim Gabrielle’nin bende hissettirdiklerine.

Gabrielle’nin açılışı ferah sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Mandalina ve greyfurda benzeyen üst notaları gayet güzel ve sıradışı değil. Orta kısma doğru çiçekler, turunçgillerin yanındaki yerini alıyor. Sabunsu sayılabilecek çiçeklerden ayırt edebildiklerim yasemin ve portakal çiçeği. Orta kısımda kadınsılığın ve bir parça yapaylığın hissedildiğini ne yazık ki söyleyebilirim. Son bölümde sandal ağacı ve miske eşlik eden nötr odunsular fena değil ama koku oldukça zayıflıyor alt notalarda.

Gabrielle, tam bir meyveli-çiçeksi arkadaş. Ferah, tatlı turunçgil meyveleriyle beyaz çiçeklerin klasik bir karışımı. Hatta o kadar klasik ki yüzlerce kadın parfümündeki koku formu adeta tekrar edilmiş. Zaten Gabrielle’nin yurtdışı merkezli parfüm platformlarında epey eleştirilmesinin sebebi bu diye tahmin ediyorum. Çünkü Gabrielle, gerçekten de sıradan bir kadın parfümü özensizliğinde ve Chanel’e yakışmayacak kadar alelade. Ayrıca birçok Chanel parfümündeki en azından steril kalite hissiyatı Gabrielle’de az bulunuyor. Bu anlamda yüksek kaliteli ya da benzersiz bir kadın parfümü yok karşımızda. Tamamen piyasa işi çiçeksilikle işin kolayına kaçılmış sanki. Gabrielle’nin neden bu kadar eleştirildiğini anlamak zor değil.

Sonuç olarak Gabrielle, üzerinde sayfalarca yazı kaleme alınacak parfüme benzemiyor. Tatlı, gayet basit, kullanması kolay, çoğu vasat kadın parfümüne benzeyen çiçeksi bir kız sadece. Derinlik ve farklılık beklemeyenlerdenseniz ve dolabımda muhakkak ferah çiçeksi Chanel olsun diyenlerdenseniz o zaman Gabrielle’yi deneyebilirsiniz.

Gabrielle’yi yukarıda da yazdığım gibi ünlü parfümör Olivier Polge tasarlamış. EDP formundaki Gabrielle’nin performansı düşük. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. İlkbahar-yaz kullanımına yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/6

23 Şubat 2018 Cuma

Christian Dior – Poison (1985)

Christian Dior’un müthiş kadın parfüm klasikleri arasında Poison’un ayrı yeri olduğunu söyleyebiliriz. 1980’lerin ortasında piyasaya sürülen Poison, yıllar içinde sevilen eserlerden olmayı başarmıştı. Tabii her başarılı parfümün ardından devam parfümlerinin gelmesiyle 2018 yılı başları itibariyle Poison ailesi yirmi kokuya ulaşmış durumda. Zaman içinde Hypnotic Poison’un efsaneye dönüşmesi şüphesiz, klasik Poison’un her zaman onun gölgesinde kalmasına sebep oldu. Yine de unutmamalıyız ki Poison ailesinin ana kraliçesi her zaman için 1985 çıkışlı Poison’dur.

Dior’un internet sitesinde Poison’u “meyveli baharatlarla kucaklaşmış büyüleyici sümbülteber” olarak tanımlamışlar. Poison’un doğumundan itibaren efsane bir karaktere sahip olduğundan bahsetmişler. Ayrıca Poison’un unutulmaz ve karizmatik oryantal tarzında olduğunu belirtmişler. Uzun zamandır benim de ilgimi çeken Poison’a biraz daha yakından bakalım.

Parfümün başlangıcı kadınsı çiçekler ve tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. İlk saniyelerdeki meyveler muhtemelen mayhoş kırmızı erik. Bir parça baharatların eklenmesiyle orta bölüme geçiliyor. Buradaki baharatlar çok keskin ya da burun tırmalayıcı şekilde verilmemiş. Orta bölümde ağırlığını arttıran çiçeklerden baş rolde tabii ki sümbülteber var. Sümbülteberin o kadınsı ve anaç kokusu baharatlar ve tatlı meyvelerle bir parça da olsa törpülenmiş ki bu iyi haber. Kapanışta çiçeklerin etkisi yok denecek kadar az. Alt notalarda bir parça amber, hafiften sandal ağacı ve kremsi vanilya var sanki.

Poison, üst-orta bölümde olgun, rafine, kadınsı meyveli-çiçeksi tarzına yakınken sonlarda farklı karaktere bürünüp, oryantal kısma dümeni kırıyor. Tabii meyveli-çiçeksi derken öyle yeni nesil kız parfümü formatı beklemeyin Poison’dan. Gayet oturaklı, hanımefendi, cazibeli, orta yaşlı bir kadın parfümü o. Sümbülteberin parfümün üzerindeki hayaleti, onu çarpıcı-dikkat çekici yapmaya yetiyor. Sümbülteber biraz tatlı, hafiften kremsi ve azıcık vanilyamsı verilmiş. Tabii sabunsu karakterini de korumuş. Orta bölümde epey sabunsuluk hissettim Poison’da.

1980’li yıllardan kopup gelmiş bir kadın parfümüyle karşı karşıyayız. O dönemin koku yapısına pek uymadığını söylesek hata mı etmiş oluruz acaba? Genellikle tatlılığın olabildiğince az verildiği kuru parfümler 1980’li yılların genel eğilimini oluştururken Poison bu kuralları pek takmamış anlaşılan. Kendi dönemi için oldukça yenilikçi kremsi, meyvemsi-çiçeksi kokusuyla, 2018 yılında bile hala eski-köhne değil genel yapısı. Bu anlamda onun zamanın ötesinde bir tasarım olduğunu söyleyebiliriz.

Poison, sümbülteberi fazlaca vermesi sebebiyle kendime yakın bulamayacağım bir eser ama tabi ki ona saygı duyuyorum. Onun vurucu ve koklayanın başını çevirtecek kadar iddialı tarafı hiç şüphesiz takdire şayan. Kalite anlamında muhakkak iyi. Bir tek orta kısımda zaman zaman plastiğimsi bir hissiyat algıladım. Tek sorun o diyebilirim. Onun dışında gayet sağlam bir seçenek orta yaş ve üzerindeki hanımefendiler için. Genç kız parfümü olmadığını söylesem abartmış olmam sanırım.

Poison’ın ilginç yanlarından birisi de çoğu kadın parfümünün aksine EDT formunda olması. 1985 çıkışlı ilk Poison’da EDT idi. Kalıcılığı kumaş üzerinde gayet iyi, tende normal. Fark edilirliği ilk bir saat güçlü, sonrasında normale dönüyor. Kokusunu kimin tasarladığı konusunda kararsız kaldım. Kimi yerde Jean Guichard başka kaynakta ise Edouard Flechier ismi var. İkisinin de adı burada dursun madem.

Günlük kullanımdan ziyade özel anların veya romantik akşamların kokusu belki de Poison. Kullanım dönemi olarak serin havaları tercih etmenizde fayda var. Sonbahar-kış parfümü gibi duruyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

15 Şubat 2018 Perşembe

Ulric de Varens – UDV Divine Issime (2013)

Fransa merkezli uygun fiyatlı kozmetik ve parfümeri markası Ulric de Varens, parfüm koleksiyonunu genişletmeye devam ediyor. Genel konseptlerini “Fransız lüksünün makul fiyatlara sunularak herkes tarafından ulaşılabilir olmasını sağlamak” şeklinde belirlemişler. En büyük farklılıklarını parfümlerinin kalitesi ve fiyatlarının ulaşılabilir olmasına bağlayan Ulric de Varens’in bazı parfümlerinin ünlü burun Jean Claude-Ellena’nın elinden çıktığını biliyoruz.

Genellikle erkek parfümlerini kullandığım Ulric de Varens’in başarılı kadın kokularının olduğunu keşfetmeye başlıyorum. Bir süredir kullandığım UDV Divine Issime’yi başarılı bulduğumu söylemeliyim. İsminden de anlaşılacağı üzere UDV serisine ait Divine Issime kendi sitelerinde “çiçeksi, iştahlandırıcı” olarak tanımlanmış ve çiçeksi gourmand tarzına yakın olduğu belirtilmiş. Tanıtımı şöyle yapılmış: “Vanilyanın sıcak notaları, silhat ve tonka taneleri ile sümbülteber güneşin kokusuna karışır. Portakal çiçeği ve tonka tanelerinin orta notalarını oluşturduğu koku, yasemin ve silhat etkisiyle çekiciliğini arttırır.”

Parfümün başlangıcı lezzetli vanilya ve koyu/yarı karanlık meyvelerle gerçekleşiyor. Açılıştaki vanilya gayet kaliteli ve tam da sevdiğim gibi kremsi kokuyor ve neyse ki çok tatlı değil. Meyvelerse kırmızı tatlı erik hatta siyah üzüme benziyor. Belki şeftali bile vardır. Üst notaları sevdim. Orta bölüme geçildiğinde aynı iştah açıcı vanilya etkisini arttırarak devam ettiriyor. Orta notalardaki kadınsı çiçekler giderek ağırlığını ortaya kokuyor ve vanilyanın yanında boy gösteriyor. Orta kısımdaki beyaz çiçeklerin en bariz olanı sümbülteber. Yasemin de var sanki çiçeklerin arasında. Fena değil orta notalar. Kapanışta büyük değişim olmuyor. Çiçeksi vanilyaya eklenen karanlık sayılamayacak ve köksü olmayan paçuliyle noktayı kokuyor Divine Issime.

Karşımızda olgun kuru meyvelerin eşlik ettiği çiçeksi bir vanilya parfümü var. Vanilya, ilk saniyelerden kapanışa kadar etkisini kaybetmiyor. Çiçekler orta bölümden itibaren gücünü arttırıyor. Paçuli ise kokunun genelinde büyük yer kaplamıyor sanki.

Buradaki çiçeklerden tabii ki üzerinde durulması gereken asıl unsur sümbülteber. Benim için her zaman zordur sümbülteber merkezli parfümleri sevmek ve kullanmak. Çünkü çok çiçeksi, çok kadınsı ve çok baskın bir kokusu var sümbülteberin. Tabii sümbülteber parfümü deyince aklıma hemen ünlü Fracas gelir. Çok şükür ki Divine Issime’de sümbülteber baskın şekilde verilmemiş. Evet, orta bölümde sümbülteber önemli yer tutuyor ama vanilyanın baskısı altında kalıyor diyebilirim. Aslında orta kısımdaki sümbülteber-vanilya dengesi iyi sağlanmış. Ne çok baygın vanilyaya ne de abartılı çiçeksi kokuya sahip. Bu anlamda sümbülteberin verilişini beğendim ki nadir olan bir şeydir benim için.

Vanilya gayet yumuşak ve leziz verilmiş genel itibariyle. Baştaki meyveleri de sevdim. Oldukça modern kokan Divine Issime, diğer taraftan da yeni nesil şeker bombası, iç bayan tatlılıktaki piyasaya kokularının dışında tutmaya çalışmış kendisini. Tatlılık tabii ki var ama rahatsız etmedi beni.

Sonuç olarak kaliteli, yapaylığa ya da rahatsız edici uyumsuzluğa rastlanmayan, çoğu hanımefendinin sevebileceği hoş bir eser çıkmış ortaya. Tabii çok katmanlı ve derin koktuğunu söyleyemem. Büyük değişimler yok, genelde tek düze ilerliyor. Yine de bu kadar uygun fiyatlara satılan bir parfüm için gayet başarılı buldum onu.

Biliyoruz ki parfümler ülkemizde yüksek vergiler yüzünden oldukça pahalı fiyatlara satılıyor. Birçok insan hem güzel kokmak isteyip hem de parfümlere yüksek ücretler ödemek istemeyebilir. Onun için Ulric de Varens gibi markalar bu boşluğu dolduruyor. Bu anlamda gayet makul fiyata satılan Divine Issime’yi çiçeksi vanilya kokusunu seven kadınlara rahatlıkla önerebilirim.

EDP konsantrasyonuna sahip Divine Issime’nin kalıcılığı yeterli, fark edilirliği ortalamanın biraz altında. Her yaş grubuna uyabilecek yapısı memnuniyet verici. Sonbahar-kış aylarına yakışacaktır. Kadın çantası şeklindeki şişesi de gayet şık.

Koku Güzelliği:10/7

24 Haziran 2017 Cumartesi

Parfums MDCI – Le Rivage des Syrtes (2009)

1900’lü yılların başlarında doğan ve Fransa’nın yirminci yüzyıldaki en büyük yazarı olarak kabul edilen Julien Gracq’ı, böylesine şöhretli hale getiren romanlarından birisiydi “Sirte Kıyısı”. 97 yaşında öldüğünde, ünlü Liberation gazetesi onun ardından, “medyatik her türlü girişimi hayat boyu reddetmiş bu olağanüstü alçakgönüllü ve ilke sahibi insanın Goncourt ödülünü nasıl anında ret ettiğini” hatırlatmış. Sirte Kıyısı romanına verilen Goncourt ödülünü kabul etmemesi, Avrupa edebiyat dünyasında hala hatırlanıyor anlaşılan.

Kaderin bir cilvesi olarak 2009 yılında Fransa merkezli bağımsız parfümevi MDCI, Julien Gracq’ın Sirte Kıyısı (Le Rivage des Syrtes) romanından esinlenen parfümünü piyasaya sürdü. Hayatı boyunca bu tür şeylere iyi gözle yaklaşmayan Julien Gracq’ın en bilinen romanının bir parfüme isim babalığı yapmasını acaba nasıl karşılardı bilemiyorum.

Bizi ilgilendiren kısım MDCI’ın Le Rivage des Syrtes’i. Parfümün resmi tanıtımında geçen “kayıp adalar, egzotik yolculuklar, sahil boyunca değerli bitkiler ve egzotik koku malzemeleri toplamak için evden çok uzakta seyahat eden yalnız bir denizcinin masalından” bahsedilmesi şüphesiz ki merak uyandırıyor. Gerçi Le Rivage des Syrtes, MDCI’nin biraz geri planda kalmış eserlerinden birisi. Bakalım kullanım döneminde bana neler hissettirmiş.

Parfümün açılışı tatlı ve leziz meyvelerle gerçekleşiyor. Modern ve biraz fazla tatlı-mayhoş meyveler hissedilir oranda feminen. Orta kısımda meyvelerin hakimiyeti devam ediyor fakat aktörler değişiyor. Şekerli portakal-mandalinaya metalik ananas eşlik ediyor. Biraz da şekerli çiçekler var orta bölümde. Açıklanan orta notalarında ylang ylang ve sümbülteber var. Bu iki çiçek olabilir orta kısımda meyvelere eşlik eden. Orta kısım hala kadınsı. Kapanışta mumsu ve karamelize edilmiş vanilya sazı ele alıyor. Meyvelerin yerini misk geçiyor. Çok etkileyici değil kapanışı. Standart bir vanilyayla sonlanıyor.

Le Rivage des Syrtes, açık ara meyveli-çiçeksi-vanilyalı bir eser. Çokça şekerli meyve (portakal, mandalina, ananas ve belki de erik) ile çiçeklerin (ylang ylang, sümbülteber ve yasemin) ortalama bir karışımı gibi duruyor uzaktan. Sonlarda eklenen yanık vanilya ise sıradan. Kokunun bana göre analizi bu kadar. Çok karmaşık ve derin bir parfüm değil. Birçok ortalama piyasaya kadın parfümüne benzeyen yapısıyla geri planda kalmasının sebebini açıklıyor.

Le Rivage des Syrtes, günümüzün yeni nesil bol şekerli kadın parfümlerini andıran canlı-dinamik genç kız kokusuna yatırım yapmış gibi görünüyor. Genel konsepti çoğu kişinin sevebileceği tarza yakın. Fakat parfümün problemi özgün ve yüksek kaliteli olamaması. Notaların kalitesi tek tek ele alındığında yüksek değil. Kimi zaman geri plandan gelen yapaylık kimi zaman şekerli yapının fazlalığı sıkıntı yaratabiliyor. Belki de benim erkek tenime uyum sağlayamadı. Doğru bir kadın teninde iyi iş çıkarabilir.

Patricia de Nicolai gibi önemli bir ismin tasarladığı Le Rivage des Syrtes, EDP formunda. Kalıcılığı tende normal. Fark edilirliği normalin altında. Kimi yorumcuların yaz mevsimine yakıştırdığı Le Rivage des Syrtes, bence sıcaklarda rahat olmayacaktır. Serin ilkbahar-sonbahara daha uygun olacaktır.

Koku Güzelliği:10/6