nostaljik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nostaljik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Lancome – Sagamore (1985)

Parfümler evreninde çıktığım gezintide, birçok farklı durağa uğruyorum. 1900’lü yıllar, 1920’ler, 1950’ler, 1980’ler, 2000’ler ve hatta 2017’ye ışınlanıyorum zaman zaman. Eskinin şöhretli klasikleri, 2000’li yılların değişen koku trendleri, modern ötesi denemeler, vasat nişler, zihnime kazınan çok başarılı ana akım parfümler, şahane otantik nişler, sucullar, oryantaller, doğudan ilhamını alanlar, şık baharatlılar ve daha neler neler. Bütün bu yolculukta beni en heyecanlandıran parfümler 1980’li yılların turunçgilli, meşe yosunlu şipreleri. Ve şimdi bu tarzın en iyi örneklerinden birisiyle tanışacağız.

Lancome’un şaşırtıcı derecede başarılı erkek parfüm klasiği Sagamore’yle neden daha önce tanışmadığım konusunda kendime hayıflanıyorum. İlk olarak 1985 yılında siyah şişe tasarımıyla piyasaya sürülen Sagamore, ilerleyen yıllarda üretimi bitirilerek unutulmaya bırakıldı. 2005 yılında, nasıl olduysa Lancome, üretimi bitirilmiş klasiklerini “La Collection” ismiyle yeniden reformüle edip piyasaya sürdü. Tabii eski şişeler tamamen değişti. Muhtemelen kokularda bir parça farklılaştı. İşte fırsat bu fırsat diyerek Lancome’nin 2005 çıkışlı Sagamore’sini kullanmaya karar verdim.

Kendi sitelerinde bergamot, lavanta ve kakule’yi merkeze aldığı söylenen Sagamore’nin açılışı buruk, eski, tozlu limonla gerçekleşiyor. Nostaljik, kolonyamsı limonlu açılışı harika. Orta kısma gelindiğinde limona dumansı baharatlar eşlik ediyor. Karanfil, tabii ki başrolde. Gerilerden gelen lavanta da partiye katılıyor. Kimi kullanıcılar erkeksi yaseminden bahsediyor, olabilir. Orta bölüm nefis. Kapanış ayrı güzel. Shalimar’ı andıran amber ve diğer şiprelere benzeyen meşe yosunu noktayı koyuyor. Kapanışta kuru paçuli de kendisini gösteriyor ki çok iyi bir seçim alt notalar için.

Sagamore, limonlu, baharatlı, lavantalı, amberli harika bir meşe yosunu parfümü. Genel yapı bu elemanların üzerinden inşa edilmişken, yan rollerde erkeksi çiçekler, paçuli, bir parça deri ve az da olsa sabunsuluk var. Günümüz parfümlerindeki tatlılık Sagamore’de yok gibi. Bir tek orta kısımda dumansı karanfil ve amberli bölümde tatlılık artıyor. Onun dışında tatlılık oranı düşük ve kuru kokuyor.

Oldukça derin ve katmanlı Sagamore. Üst-orta-alt nota ayrımları net ve birbirinden faklı. Detaylı harman, parfümden alınan keyfi arttırıyor. Yapaylığın olmadığı, şık, olgun, erkeksi harika bir eser diyebilirim. Bilemiyorum belki de bu tür parfümlere zaafım vardır. Eğer Chanel Pour Monsieur, Calvin Klein – Obsession For Men, Nicolia – New York/New York Intense tarzı parfümleri seviyorsanız harika bir alternatifiniz var artık.

Kullandığım EDT olanıydı. Şu an satışta olan EDP versiyonu. EDT’nin performansı düşük. Kalıcılığı tende idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere tavsiye edebilirim. Başlangıcındaki limona aldanıp, çok sıcak yaz günlerinde kullanmak yerinde olmayabilir. Serin ilkbahar-sonbahar onun hüzünlü ve buruk karakterini ortaya çıkarabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9

28 Haziran 2016 Salı

Annick Goutal – Eau de Monsieur (1980)

Kendi sitelerinde “erkeksi şıklığa övgü” olarak formüle edilmiş Annick Goutal’ın Eau de Monsieur’ı, deneme/kullanma listemin üstlerinde değildi. Belki de yeni nesil parfümlerden beklediğim tadı alamamam sebebiyle eski klasiklerde ve tarihi önemdeki kokularda arıyorum teselliyi. Gerek ana akım, gerek Chanel, Guerlain, Hermes üçlüsünün klasikleri ve gerekse tarihi nişlerle flörtüm devam edecek anlaşılan.

“Tarihi niş parfümler” demişken, otuz altı yaşında bir eser var karşımda. Bileklerimi, kollarımı, tişörtlerimi ve boynumu süslüyor bir süredir. Annick Goutal’ın ilk piyasaya sürdüğü parfüm olarak bilinen Eau de Monsiuer, ismi ile size başka klasikleri çağrıştırmıyor mu: Chanel Pour Monsieur, Mouchoir de Monsieur ve Monsieur de Givenchy.

İsmindeki erkek vurgusuna rağmen, kimi platformlarda uniseks olarak gösterilmesi çelişki gibi görünüyor. Parfümün başlangıcı eski-tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot, limon ve tuzlu turunçgiller başlangıcı domine ediyor. Orta bölümde tuzlu turunçgillerin etkisi mevcut. Sürpriz meşe yosunundan geliyor. Orta kısımda meşe yosunuyla turunçgillere amber de ekleniyor. Hala ferah orta notalar. Kapanışta turunçgil yine orada. Yumuşak odunsular da kendisini gösteriyor. E daha ne olsun.

Eau de Monsieur, ferah limonsu şipre gibi davranıyor. Limon ve turunçgillerin hakimiyeti baştan sona devam ediyor ki tam bana göre. Nostaljik turunçgillere aromatik otların eşlik etmesiyle, şölen başlıyor. Meşe yosunu partiyi canlandırıyor, odunsular da duruma ayak uydurmasını biliyor.

eau de monsieur yakin yen

Harika bir klasik ferahlıkla karşı karşıyayız. Zaman zaman nanemsi fesleğen hissiyatı, kimi zaman da eski-tozlu limon kolonyası kıvamındaki yapı, şahane. Daha önce Blenheim Bouquet’te karşımıza çıkan bu durum, Eau de Monsieur için de geçerli. Evet, azıcık da olsa iki parfümün benzer tarafları var. Meşe yosunu, vetiver ve kompozisyonu tamamlayan ağaçsılık, gayet uyumlu, doğal ve rafine.

Parfümdeki tuzluluk, günümüzün yapay akuatik çöplerine ders verir gibi. Yeni parfümörlerin klasiklerden birazcık ilham alması gerekmez mi? “Parfümde tuzluluk hissiyatı nasıl verilir” gibisinden bir sorunun, Eau de Monsieur’da ne kadar güzel çözüldüğünü görmemek için kör olmak gerekiyor.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Yine Annick Goutal ve yine harika bir ferah turunçgil parfümü. Markanın diğer turunçgil temalı kokularını hatırlatıyor Eau de Monsieur. Biraz Eau du Sud, biraz Eau d’Hadrien ve azıcık Sables esintileri var. Eau de Monsieur’un, eski tarz bir koku olduğunu söylemem gerekiyor. Üst yaş guruplarının değerini anlayabileceği (mümkünse kırk yaş ve üzeri) şık ve yarı resmi bir karizma kokusu. Takım elbiseye de uyar, polo yaka tişörte de. Yirmi yaşındaki delikanlıların bu parfümden bir şey anlamayacağını söyleyebilirim. Aman boşverin, zaten yirmilik delikanlılar neden anlar ki 🙂

Sonuç olarak, tam sevdiğim gibi eski tarz ferah turunçgilli şipre olan Eau de Monsieur’u denemenizi tavsiye ederim. Ha şunu da bilin ki performans canavarı değil. Kalıcılığı idare eder ama fark edilirliği düşük. Bu anlamda klasik Eau de Cologne’ler gibi davranıyor ne yazık ki. EDT formunda ama etrafa yayılımı az.

Ve geleyim can alıcı mevzuya. Benim kullandığım Eau de Monsieur, eski formülasyondu. Kötü haber şu ki, bir süre üretimi durdurulan Eau de Monsieur, 2013 yılında Annick Goutal markası tarafından yeniden reformüle edilip piyasaya sürüldü. Yeni versiyonun parfümörü Isabelle Doyen. Şişesinin üzerindeki etiketi ve kutusu değişen yeni Eau de Monsiueur’un, eski versiyonuna göre pek başarılı bulunmadığı söyleniyor. Görüşüne göre yine eskisini aratan yenileşme çabası. Gerçi yeni halini denemedim ama eski versiyonundan aldığım tadı, yenisinden alamayacağımı biliyorum. Onun için varsın Eau de Monsieur’u bu eski haliyle koku hafızamda saklayayım.

eau-de-monsieur karanlik

Luca Turin’in kitabında yosunsu turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

İlkbahar-yaz kokusu. Erkek kullanımına yakın duruyor. Kendinizi 1970’li yılların İtalyasında, Akdeniz kıyısındaki ıssız bir plajda, limon ağaçlarının altında uzanmış şekilde hissettirebilecek, o asidik turunçgil kokusunu size en gerçekçi şekilde verebilecek eserlerden olduğunu belirterek noktayı koyayım.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9

7 Haziran 2016 Salı

Lancome – O de Lancome (1969)

Diorella, Cristalle ve No.19. Zihnimde apayrı bir dünya açan bu üç klasik kadın parfümü bana her zaman eskiyi ve anıları hatırlatır. Onlardan gelen eski-tozlu, sabunsu aldehitler ve ferahlıkla harmanlanmış zamansızlık, başta, çocukluğumdan sıyrılıp gelen kısa fotografik kareleri çağrıştırır. Bu öyle bir histir ki, annemin yaklaşık otuz yıl evvelki güzelliğini, kokusunu, yaşadığımız şehirlerin sokaklarını, komşularımızın aynı benim gibi yaramaz çocuklarını deja vu’lar halinde zihnime getiriverir. Bu histen ani bir tepkiyle kurtulmak isterim çünkü eski genellikle hüzünlüdür ama aynı zamanda hatırlamak isterim çünkü çocukluk her zaman için güzeldir.

Bir süredir, benim gerçekçilikle ve mantıksallıkla yoğrulmuş iç dünyam yine karmakarışık. Hayır, neyse ki korkunç bir travma ya da hayatın anlamsızlığı üzerine bir düşünme fırtınası değil bu karışık duygu durumu. İsmi O de Lancome olan bir kadın parfümü, hüzünlü limanların ve ılık sonbahar güneşinin o iç burkan manzarasına çekiverdi beni, tıpkı romantik ressamlar William Turner ve John Constable’ın o flu tablolarındaki gibi.

Müthiş kadın ve erkek klasiklerine imza atmış dünya devi Lancome’un, eski efsanelerini fırsat buldukça ziyaret etmeye çalışacağım. Her ne kadar yeni çıkardığı parfümleri, geçmişteki klasikleri kadar ilgi göremese de, Lancome’un parfüm dünyasında müstesna bir yeri olduğu söylenebilir. O de Lancome’da markanın önemli kadın parfüm klasiklerinden birisi.

Kendi sitelerinde ferah turunçgilli olarak nitelendirilen O de Lancome’un başlangıcı limonla gerçekleşiyor. Sadece limon değil, sabunsu aldehitler de eşlik ediyor limona. Başlangıcı için sabunsu limonsu bir ferahlıktan bahsedilebilir. Açılışı güzel. Orta kısımda sabunsuluk azalıyor. Limon geriye çekiliyor. Ortaya enfes meşe yosunu çıkıyor. Bir parça beyaz çiçekler eşlik ediyor meşe yosununa. Hala biraz sabunsuluk var. Son bölümde ustaca kullanılmış paçuli var. Meşe yosunuyla uyumu harika paçulinin. Başlangıcına göre biraz karanlık olsa da, kapanışı hala ferahlık sınırında.

o-de-lancome yaprak1

O de Lancome hakkında yazılanları okuduğum kadarıyla az çok tahmin ediyordum nasıl kokacağını. Çok da yanılmadım. Ferah turunçgilli, sabunsu ana yapının etrafına yerleştirilmiş yeşiller ve meşe yosunundan oluştuğunu söyleyebilirim. Çok zengin olmayan basit formülasyon, nefis kokmayı beceriyor. Chanelvari aldehitler ve sabunsuluk ilk saniyelerde onun kadınsı tarafını vurguluyor. Orta kısımdaki meşe yosunuyla erkek kullanımına göz kırpıyor. Odunsu sayılabilecek kapanışıyla da hala rahatlıkla erkeklere hitap edebileceğini düşündürtüyor. Tabii sabunsuluğa katlanabilirseniz!

Tahmin edeceğiniz gibi O de Lancome, 1970’li yılların kadın parfümlerinin tipik örneği. Onu koklayıp da “hmmm yaşlı kadın kokusu” ya da “modası geçmiş” derseniz, Lancome’un hayaleti sizi bulur ve çarpar 🙂 O, tabii ki eski ve nostaljik kokacak, döneminin koku karakterini yansıtacak. Günümüzün parfüm trendlerine uymayacağını söyleyebilirim ama harika bir ferah-şipre olduğunun da altını çizmeliyim. Yüksek kaliteli, karakterli, bir parça resmi ve dişi. Ama aynı zamanda da erkeksi.

O de Lancome, Cristalle, Diorella, No.19, No.5 ve hatta Eau Sauvage seven kadınların-erkeklerin tercih edebileceği bir seçenek gibi görünüyor. No.19 kadar yeşil değil, Eau Sauvage kadar da turunçgilli değil. Bence Diorella-Cristalle ikilisine daha yakın O de Lancome. Ne de olsa bu iki parfümün ablası sayılır.

Sonuç olarak kırk yaş üzeri kadınların taşıyabileceği müthiş bir klasik O de Lancome. Günlük kullanımdan ziyade biraz daha özel anların kokusu sanki. Benim kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken, fark edilirliğinin zayıf olduğunu gözlemledim. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

o-de-lancome afis2

Parfümün tasarımını çok fazla işe imza atmamış burunlardan Robert Gonnon yapmış. Luca Turin tarafından ferah turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Bu arada küçük bir bilgi vereyim. O de Lancome 1969 yılında piyasaya sürüldü fakat 1994 yılında kapsamlı bir reformülasyon geçirmiş ve şişesi-kutusu da değişmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

12 Mayıs 2016 Perşembe

Jean Paul Gaultier - Classique (1993)

Sevecen, anlayışlı ve egzotik bir büyükanne düşünün. Tonton ve hoşgörülü büyükannenin evine küçük çaplı da olsa yaramazlık yapan bir torun yakışmaz mı? Evdeki odaları keşfe çıkan ve büyükannesinin çekmecelerini karıştıran küçük torunun ilginç sorularına, kim bilir büyükanne nasıl bir tatlılıkla cevaplar vermişti.

Bu Fransız ailenin haşarı ve geleceği parlak çocuğu Jean Paul, büyükannesinin evine gittiğinde, onun odadaki korselerinden birisi görmüş ve şu soruyu sormuştu: “Şuradaki enstrüman da ne?” Büyükannesinin “o bir korse” cevabı, küçük Jean Paul’u ne kadar tatmin etmişti bilinmez ama bu çocukluk anıları, bir parfümün doğuşuna ilham verecekti.

Jean Paul Gaultier’in kült erkek parfümü Le Male’den bir yıl önce 1993 yılında piyasaya sürdüğü Classique, aynı erkek kardeşi Le Male gibi önemli klasikler arasındaki yerini alacaktı. Zaten iki parfümün benzer şişe tasarımına sahip olması ve bir yıl arayla piyasaya sürülmesi, bu iki parfümün kader birlikteliği yaptığını da bana düşündürtüyor. İşte ilhamını Jean Paul Gaultier’in büyükannesinden alan ve hatta şişesinin de büyükannesinin bedeninden esinlendiği iddia edilen Classique, nihayet Parfüm Merakı’nda yerini alıyor.

Kendi sitelerinde üç nota merkeze alınmış: Portakal çiçeği, zencefil ve vanilya. Parfümün başlangıcı pudra patlamasıyla gerçekleşiyor. Eski ve tozlu pudraya, kadınsı çiçekler eşlik ediyor. Başlangıcı benim için fazlaca pudralı. Orta kısımda pudra etkisi azalırken, eski-tozlu yapı devam ediyor. Çiçekler biraz geri çekilirken, baharatlar ve tatlı meyveler devreye giriyor. Orta notalarda kadınsı yapı biraz azalıyor daha doğrusu dişil taraf törpüleniyor. Başlangıcından daha fazla ilgimi çekti orta bölüm. Son kısımda tartışmasız bir vanilya hakimiyeti söz konusu. Buradaki vanilya eski-tozlu ve biraz pudralı. Azıcık da amber destekliyor kapanışı. Mumsu kullanılmış vanilya tam istediğim gibi olmasa da kötü değil.

yeni kam

Classique, ilk sıkıldığı andan itibaren etrafa kadınsı sinyaller yayıyor. Pudranın çokça verilmiş olması, onu rahatlıkla feminen tarafa doğru çekiyor. Baştan sona kadar bitmeyen tatlılık, zaman zaman bıktırıcı olabiliyor. Evet, o fazlasıyla tatlı kokuyor. Çiçekler, baharatlar, vanilya, pudra ve misk bulunan kompozisyon yeterince iddialı ve zengin. Sanırım onun anlatmak için anahtar kelime iddialı olmalı.

Bir tarafıyla piyasadaki birçok kadınsı parfüme benziyor Classique. Tabii bunda onu taklit eden rakiplerinin de suçu var şüphesiz. E az değil, yirmi üç yaşında bir parfümden bahsediyoruz. 1990’lı yılların başlarındaki koku eğilimlerine göre şekillendirilmiş bir parfümün 2016 yılına çok hitap etmemesi anlaşılabilir bir durum. Bana göre, biraz fazla eski, tozlu, kadınsı ve pudralı kokuyor. Ama Retro meraklıları ona muhakkak şans vermeli, çünkü o önemli bir klasik. İster beğenin, ister beğenmeyin.

Epey kullandım Classique’i. Havaların serin sayıldığı bu geç bahar dönemine uyum sağladığını söyleyebilirim. Fakat onun gösterişli ve detaylı yapısı, günlük kullanım için fazla olacak gibi görünüyor. Daha akşam gezmesi parfümünü andırıyor Classique. Unutmadan söyleyeyim ki o tam bir soğuk hava parfümü. Sıcak yaz mevsiminde fazlasıyla ağır ve bunaltıcı olabilir.

Sonuç olarak çok sevdiğim söylenemez Classique’i. Daha doğrusu kendi için kullanılabilir ya da konforlu bulmadım. Ama yaşı kırkın üzerindeki kadınların, doğru yerde ve zamanda kullanmasıyla efsaneye dönüşeceğine eminim. Sanırım problemi buldum. Doğru yerde ve zamanda karşılaşamadık Classique ile. Bir sonraki buluşmamızın daha iyi geçeceğine eminim.

Benim kullandığım EDP olanıydı. Bir de EDT versiyonu varmış ki deneme fırsatım olmadı. Classique’in tasarımını ünlü burunlardan Jacques Cavallier yapmış. Kimilerinin ya aşık ol ya da nefret et tarzında olduğunu söylemesine aldırış etmeden önce deneyin ve alım kararını öyle verin derim. Kokusu genele hitap etmeyebilir.

reklam classic

Kalıcılığı gayet iyi. Hem kıyafette hem de tende bir sonraki güne kadar dayanıyor. Fark edilirliği ilk bir saat yüksek. Hatta ilk sıkıldığında biraz saldırgan ama ilerleyen saatlerde sakinleşiyor. Üst yaş guruplarını hedeflediği söylenebilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

8 Mart 2016 Salı

Hermes – Equipage (1970)

Her parfüm için uzun uzun giriş yazısı yazmalı mıyım diye düşünüyorum. Kimi zaman canım pek bir şey karalamak istemezken, bazen de bir bakıyorum paragraflar birbirini kovalıyor. Kimi parfümler uzun yazıları hak ederken, bazılarını kısa kesmek gerekiyor.

Söz konusu klasikler olunca, canım uzun uzun yazmak istiyor. Guerlain’in Chanel’in ve tabii ki Hermes’in eski klasikleri muhakkak önemliler. Parfümler dünyasının bir dönemini anlamak için çok tipik örnekler bu klasikler. 1970’li yılların koku karakteriyle, 1980’lerinki farklı olabiliyor. Ara ara tipik olmayan örnekler de çıkabiliyor doğal olarak. Fakat parfümler genellikle o yılların koku karakterini yansıtıyorlar.

Hermes’in bence erkek parfümü olması gereken uniseks klasiği Eau d’Hermes’ten sonraki en önemli klasiklerinden Equipage, uzun zamandır merak ettiklerim listesinin başlarındaydı. Daha önce hiç kullanmadığım Equipage’ı seveceğimi tahmin ediyordum. Açıkçası çok yanılmadım ama bazı eksik tarafları da burnuma çarpmadı değil.

Ünlü parfümör Guy Robert tarafından 1970’li yılların hemen başında tasarlanan Equipage, aromatik, baharatlı ve odunsu olarak tanıtılmış. Ayrıca kendi sitelerinde Hermes’in ilk erkek parfümü olarak vurgulanması önemli. Equipage’ın başlangıcı aromatik turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, tozlu turunçgiller, biraz bergamot ve aromatik otlarla üst notalar size merhaba diyor. Açılışı 70-80’ler tadında. Eski ve tozlu. Üst notaları güzel. Orta bölümde nostaljik turunçgillere tatlı olmayan dumansı baharatlar ve tütün ekleniyor. Aynı baharatlar gibi tütün de kuru ve dumansı. Kimilerinin pipo tütününe benzettikleri orta bölümde bir parça da paçuli olabilir. Orta kısmı da sevdim. Son bölümde yine radikal değişim var. Kapanışta eskilerden bir dost bizi karşılıyor: meşe yosunu. Azıcık da vetiver var. Odunsuluğun hafif esintileri de burnunuza geliyor.

hermes equipage yen

Çoğu kişi bana katılmasa da Equipage’ın başlangıcında tozlu limon olduğunu düşünüyorum. Üst notalar kesinlikle iki öğenin üstüne kurulmuş: turunçgiller ve aromatik Akdeniz otları. Otlardan adaçayı, fesleğen ve diğerleri aklınıza gelebilir. Acaba hafiften nane de var mı? Aromatik şiprelere benzeyen üst notalar yeterince rafine ama biraz sönük. Orta kısımda baharatlar olaya dahil oluyor. Tabii karanfil epey domine ediyor orta bölümü. Küçük hindistan cevizi de yüksek ihtimalle orta bölümde var. Bence buradaki sürpriz tütün. Fazlaca tatlı verilmeyen dumansı tütünle baharatların uyumu başarılı ve epey tanıdık. Sonlardaki meşe yosunu hoş bir sürpriz yapıyor ama çok rafine değil. Bilemiyorum daha iyi verilebilirdi sanki.

Equipage, kendi sitelerindeki tanımı tam anlamıyla karşılıyor: Aromatik, baharatlı ve odunsu. Başlangıcı aromatik, orta kısmı baharatlı ve sonları odunsu. Katmanlı, erkeksi, şık, nostaljik ve beyefendi tarzı var. Üst yaş guruplarını hedefleyen, eski dünyanın centilmen erkeklerine hitap eden, yarı resmi tarza sahip, hafifçe de züppe yapısı, onu günlük kullanım için bir parça zorlaştırıyor. Evet, o kesinlikle züppe parfümü olmalı. Aileden zengin burjuvazinin orta yaş ve üzeri erkeklerine yakışabilecek, Mercedes değil de Aston Martin kullanan ve popüler mekanlar yerine akşamlarını golf kulübünde geçirenlerin parfümü olarak yer ediyor zihnimde.

Sonuç olarak tarzını ve vermek istediği mesajı anlıyorum Equipage’ın. Bu tür parfümleri seven birisi olarak bazı ufak pürüzler fark ettim. Bir kere başlangıçtaki turunçgilleri harika bulamadım. Sonları da pek başarılı gelmedi bana. Ayrıca performansı oldukça düşük. Kalıcılığı epey sınırlı. Fark edilirliği zayıf. Muhtemelen geçirdiği reformülasyonların etkisiyle bazı değişimler yaşamış. Beklediğim tadı alamasam da, bu önemli klasiği denemenizi tavsiye ederim.

resmi equipage yen

EDT formunda Equipage. Serin ilkbahar-sonbahar dönemi bence kullanım için en uygun zaman dilimi. Luca Turin’in kitabında dumansı odunsu olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

Koku Güzelliği:10/7

12 Ocak 2016 Salı

Lancome – Tresor (1990)

“Aşk hazinedir.

Bu parfüm, Tresor’un çiçekli, meyveli, pudralı ve kehribarlı notalarını yansıtır. Özel tasarım şişesi, ellerinize bir armağan gibi yerleşir. Çünkü aşk bir hazinedir ve kadını üzerinde taşıdığı parfüm kadar değerli ve göz kamaştırıcı kılar. Değerli aşk dolu anlarda her gün taşınacak, ebedi aşkın simgesi olan bir hazine.

Tresor’un başlangıcı, şeftali lezzetinin duru ve beyaz aurasında kuşattığı, gül ve kayısı çiçeğinin kanatlanışı gibidir. İnci çiçeği, vanilya, heliotropium ve iris onları şehvetle, içleri ürpererek izler. Çiçeklerin tazeliği, meyvelerin cazibesi, güzel kokulu tozların değerli okşayışı… Tresor bunların tümü ve belki de daha fazlası: Kehribar kalpli bir gül… Onun sırrı, akıl ve kalbin kaynaştığı, bu mükemmel ilk uyumda gizli.

Seçkin, kibar ve tümüyle unutulmaz bir iz bırakmak için sandal ağacı ve misk, bu hazineyi teninizde kalıcı kılarlar.”

afiss

1990 yılında doğan bir parfüm Tresor. Ünlü klasikleriyle bilinen Lancome’un, muhtemelen en sevilen kadın parfümü olarak gösterilebilir. Ne yazık ki Lancome birçok önemli klasiğinin üretimlerini bitirip yerine yeni nesil parfümlerini piyasaya sürse de Tresor gibi eserleri hala rağbet görüyor. Tresor parfümleri koca bir seri haline geldi neredeyse. 2016 yılının başlarına geldiğimizde Tresor isimli on dokuz farklı parfüm var. Yani klasik Tresor’un ardından on sekiz devam parfümü piyasaya sürülmüş. Sadece bu bilgi bile, Lancome’un Tresor ismine ne kadar önem verdiğini ispatlıyor. 2015 yılında bile hala Tresor’un devam parfümleri piyasaya sürülüyordu.

Bu şöhretli ve çok satan parfümün başlangıcı tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Kayısı-şeftali benzeri meyvemsilik eski ve olgun kokuyor. Alttan az da olsa bergamot geliyor sanki. Üst notalar kadınsı meyvelerin etkisinde. Fena değil diyebilirim. Orta kısımda şeftali-kayısıya çiçekler ekleniyor. Yasemin, süsen ve gülün ağırlığından söz edebilirim. Orta kısım benim için biraz fazla çiçeksi. Son bölüm bence en güzel yeri. Kapanışta çiçekler ve meyveler geri plana geçiyor. Ortaya leziz vanilya çıkıyor. İnsanın yiyesi geliyor alt notaları.

Tresor, meyveli-çiçeksi olarak sınıflandırılabilir. Meyveler ile çiçeklerin kadınsı ve olgun birleşimi gibi. Normalde meyveli-çiçeksi parfümler fazla “kızsal” ya da “çocuksu” hissiyat verir. Çünkü bu tür parfümler çoğu zaman ucuz, tanıdık, kadın deodorantlarına ya da bir yorumcunun dediği gibi el-yüz kremlerine benzeyebilir. Tresor’da durum o kadar kötü değil neyse ki.

hali sise

Tresor, ekşi ve ferah olmayan meyvelerin hakimiyetinde. Zaten kendi sitelerinde şeftali ve kayısıdan bahsetmişler. Buradaki meyveler çocuksu değil, üst yaş gruplarını hedefleyecek şekilde hafiften pudralı ve oldukça tatlı. Neredeyse 1980’lere ait parfümün bu kadar tatlı olması şaşırtıcı. Yeni nesil parfümlerde alıştığımız fazlaca tatlılık, yirmi altı yaşındaki Tresor’da önümüze çıkıyor. Evet biraz fazla tatlı ve benim için fazla çiçeksi-pudralı Tresor. Bu anlamda kendime yakın bulmasam da yaşı otuz hatta otuz beş yaşın üzerindeki kadınlara yakışacağını düşünüyorum.

Sizin aklınıza ne gelir bilemiyorum ama şeftali-kayısı ve kadın parfümü deyince aklıma ilk önce Mitsouko gelir. Tresor, koku olarak Mitsouko’ya çok benzemese de genel karakter anlamında andırıyor. Tresor’daki fazlaca tatlılık onu günümüzün modern parfümlerine yaklaştırsa da kokusu her seferinde nostaljik mesajlar veriyor. Bu eski hissiyat muhtemelen pudramsılıktan geliyor.

Yapaylığın fazlaca hissedilmediği Tresor, günlük kullanıma uyabilecek hoş parfüm fakat benim için daha fazlası olamadı. Evet o önemli bir klasik ve saygı duymamız gerekiyor fakat hak etmediği kadar övmek de doğru olmaz. Bilemiyorum belki de benim üzerimde iyi durmadı. Otuzlu yaşlarının sonlarındaki bir kadına daha fazla yakışacağına eminim. Onun tam anlatamadığım hüzünlü ve kadınsı tarafı, geçmişteki güzel günlerinize götürebilir sizi. Beni dinlemeyin yine de bir şans verin ona.

siyah sise

Luca Turin’in kitabında pudralı gül olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Tresor’un yakın zamanda tanıtım yüzü olan Penelope Cruz’un da sadık bir kullanıcısı olduğunu öğreniyoruz. Hatta şöyle söylemiş Penelope Cruz: “Tresor hayatımın parfümüdür. Gençlik yıllarımdan bu yana kullanırım.” Başka ünlü kullananları da varmış Tresor’un. Mesela, Ines Sastre, Isabella Rossellini, Jennifer Connelly, Kate Winslet (Tresor ilk kullandığı parfümmüş) ve Lisa Niemi.

Tresor’un tasarımını bugün ünlü bir isim olan  Sophia Grojsman yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği biraz düşük. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6